ÖLÜ GEZEGEN (ISAAC ASIMOV)

Author: typhoon_92 / Etiketler:


ISAAC ASIMOW ÜZERİNE
Bilimkurgu türünün büyük ustası Isaac Asimov 1920 yılında Rusya'da doğdu. 1923'de ailesiyle birlikte B. Amerika'ya göç etti. Co-lumbia Üniversitesine giderken babasının ön-gördüğü tıp mesleği yerine, kimyager olmaya karar verdi. Kısa bir süre Amerikan Deniz Kuvvetlerinde görev yaptıktan sonra 1949'da kimya doktorasını alan Asimov, Boston Üni­versitesine bağlı Tıp Fakültesinde biyokimya dersleri vermeye başladı. Bir yandan da nük-leik asit alanında araştırmalar yapıyordu. Kimya araştırmalarını yazarlık mesleğiyle bir­likte sürdürmenin giderek zorlaşması sonucu, 1958'de tüm zamanını yazarlığa adamak üze­re üniversiteden ayrıldı. Böylece bilim kurgu türünün dünyaya yayılmasını sağlayan büyük bir yazar olarak edebiyat alanının unutulmaz adları arasına katıldı.
İmparatorluk, Altın Galaksi, Gizli Tanrı­lar, Galaksi Çöküyor, Ben Robot, Ölü Gezegen ve Çıplak Güneş yazarın en önemli bilimkur­gu romanlarıdır.
Şafağın Robotları (The Robots of Dawn) adlı son romanı da 6 aydan beri tüm dünyada satış rekorları kırıyor...
BİR
Elijah Baley masasına eriştiği sırada, R Sammy'nin bir şeyler bekliyormuş gibi kendi­sine baktığını farketti. Uzun, asık suratmdakî ifade büsbütün sertleşti. «Ne istiyorsun?»
«Patron seni görmek istiyor, Lije. Hemen. Gelir gelmez,dedi.»
«Pekala »
R Sammy hâlâ olduğu yerde duruyordu
Baley homurdandı «Pekala, dedim Haydi git!»
R Sammy topuklarının üzerinde dönerek görevnin başına gitti. Baley öfkeyle, neden bu işieri insanlara yaptırmıyorlar, diye düşündü Bir an durup kesesindeki tütüne bakarak kafa­sından bir hesap yaptı. Günde sadece iki pipo içersem tütünüm yeni kotanın verileceği güne kadar vetişir... Parmaklığın arkasından çıkarak büyük odada ilerledi. İki yıl önce parmaklık­lı bir kösede oturmaya hak kazanmıştı
Baley yanından geçerken, Simpson cıva-banktan başını kaldırdı «Patron seni istiyor, Lije »
— 9 —
ISAAC AS I MOV
«Biliyorum. R. Sammy söyledi.»
Küçük aygıt içindeki parlak cıvanın yüze­yindeki titreşim çizgilerine yerleştirilmiş olan sürüyle bilginin arasından istenileni bulabilmek için «belleğini» araştırır ve analiz ederken, sık şifreyle dolu bir bant dışarı uzandı. Simpson, «Bacağımı kırmaktan korkmasam,» diye söy­lendi. «R. Sammy'e tekmeyi indireceğim... Ge­çen gün Vincent Barrett'i gördüm.»
«Ya?»
«Eski işine girmek istiyor. Ya da bu bö­lümde herhangi bir işe. Zavallı çocuk çaresiz durumda. Ama ona bir şey söyleyemedim. Ne diyebilirdim? Robot Sammy onun işini yapıyor. Çocuk şimdi maya fabrikasında çalışıyor. Mat teslim bölümünde. Aslında çok zeki. Burada herkes ondan hoşlanırdı.»
Baiey omzunu silkti. «Bu hepimizin başına gelebilecek bir şey.» Tavırları istememesine karşın soğuklaşmıştı.
Patronun özel bir odası vardı. Kapıdaki du­manlı gibi duran camın üzerine Julius Enderby yazılmıştı. Güzel harflerle ve dikkatle cama ka-zınmış olan bu adın altında şu sözcükler vardı-«New York Kenti Polis Müdürü.»
Baiey içeri girdi. «Beni mi görmek istedi­niz, sayın müdürüm?»
Enderby başını kaldırdı. Her zaman gözlük takardı. Çünkü fazla duyarlı olan gözleri kontak lense gelemiyordu. İnsan ancak gözlüğe alış­tıktan sonra Enderby'nin yüzünü inceleyebilirdi. Aslında fazla özelliği olan bir yüz değildi bu
— 10 —
ÖLÜ GEZEGEN
Baley müdürün kendisine kişilik kazandırdığı için gözlükten hoşlandığına inanıyor, adamın gözlerinin pek de o kadar duyarlı olmadığından kuşkulanıyordu.
Müdürün pek endişeli gibi bir hali vardı. Manşetlerini düzelterek arkasına yaslandı. Ve fazla candan bir tavırla, «Otur Lije, otur,» dedi.
Baley bir iskemleye dimdik oturarak bekle­di.
Enderby sordu. «Jessie nasıl? Ya oğlun?»
Baley ifadesiz bir sesle, «İyi,» dedi. «Çok iyi. Ya sizin aileniz?»
Enderby onun sözlerini bir yankı gibi tek­rarladı. «İyi... Çok iyi...»
Bu hatalı bir başlangıç olmuştu.
Baley, yüzünde bir gariplik var, diye düşün­dü. Sonra da, «R. Sammy'i bana göndermezse-niz çok sevineceğim,» dedi.
«Bu konudaki fikirlerimi biliyorsun, Lije. Ama Sammy'i buraya gönderdiler. Ondan ya­rarlanmam gerekiyor.»
«İnsanı rahatsız ediyor, müdür bey. Bana sizin beni istediğinizi söyledi, sonra da orada öylece dikilip durdu. Ne demek istediğimi bi­liyorsunuz. Sammy'e gitmesini söylemek zorun­da kalıyorsunuz. Yoksa orada öyle bekliyor.»
«Ah, suç bende, Lije. Ona sana haber ver­mesini söyledim. Ama ondan sonra işinin ba­şına dönmesini emretmeyi unuttum.»
Baley içini çekti. Koyu kahverengi gözleri­nin etrafındaki ince çizgiler daha belirginleşti-ler. «Neyse... Beni görmek istemişsiniz.»
ISAAC ASIMOV
Müdür, «Evet, Lije,» dedi. «Ama kolay bir iş için değil.» Ayağa kalkarak döndü. Masası­nın arkasındaki duvara doğru gidip dikkati çek­meyen bir düğmeye bastı. Duvarın bir bölümü saydamlaştı.
Baley beklenmedik bir biçimde odaya dolan grimsi ışıkta gözlerini kırpıştırdı.
Enderby gülümsedi. «Bunu geçen yıl özel yaptırdım, Lije. Sana göstermedim değil mi? Gel de bak. Eski günlerde her odada bunlardan bulunurmuş. Bu açıklıklar, 'pencere' diye tanım-lanırmış. Bunu biliyor muydun?»
Birçok tarihi roman okumuş olan Baley pencerenin ne olduğunu biliyordu. «Onlardan söz edildiğini duydum.»
«Buraya gel.»
Baley yerinde sıkıntılı sıkıntılı kımıldandı. Sonra da bu isteği yerine getirdi. Bir odanın mahremiyetini dış dünyaya teşhir etmek biraz saygısızlık gibi geliyordu ona. Bazen müdürün ortaçağa özgü davranışlarda fazla ileri gittiğini düşünmekteydi. Gözlük takması da aynı şey, di­ye aklından geçirdi. Ah, tamam. Müdürün yü­zünde o nedenle bir gariplik vardı. «Bağışlayın, müdür bey,» dedi. «Gözlüğünüz yeni sanırım.»
Enderby hafif bir hayretle ona bir göz at­tı. Gözlüğünü çıkararak bir buna, bir memuru­na baktı. Gözlüğünü çıkardığı için yüzü daha yusyuvarlak, çenesi de daha sivri duruyordu. Gözlerini bir noktaya dikememesiyse yüzünde­ki ifadeyi belirsizleştiriyordu. «Evet...» Gözlü­ğünü burnunun üzerine oturtarak öfkeyle ko-
. -J2
ÖLÜ GEZEGEN
nuştu. «Eski gözlüğümü üç gun önce kırdım İşim başımdan aşkın olduğu için yenisini an­cak bugün alabildim. Şu üç gün boyunca ce­hennem azabı çektim, Lije.>>
«Gözlük yüzünden mi?»
«Başka nedenlerle de. Onları sana açıkla-yacağım.» Enderby pencereye doğru döndü.
Baley de öyle. Ve hafif bir hayretle yağmur yağdığını farketti. Bir an gökyüzünden dökü­len suyun yarattığı görünüme daldi gitti. Müdür-se sanki yağmuru kendisi yağdınyormuş gibi gururla ona baktı.
«Bu ay üçüncü kez yağmurun yağışını sey­rediyorum, Lije, Şahane değil mi?»
Baley istememesine karşın görünümün ger­çekten etkileyici olduğunu itiraf etmek zorunda ' kaldı. Kırk iki yıllık hayatı boyunca yağmur yağ­dığını ender görmüştü. Diğer doğa olaylarını da öyle. «Bu kadar suyun kentin üzerine akması bana her zaman ziyankârlık gibi gelir. Yağmur sadece su depolarına yağmalı.»
Müdür, «Lije,» dedi. «Sen bir 'Yenilikçi'sin Derdin de bu işte. Ortaçağlarda insanlar açıklık yerlerde yaşarlardı. Sadece çiftliklerde böyle olduğunu söylemek istemiyorum. Kentlerde de durum aynıydı. New York'ta bile. Yağmur yağ­dığı zaman kimse suyun ziyan olduğunu düşün­mez, bunun zevkini çıkarırlardı. İnsanlar doğa­ya yakın yaşarlardı. Bu daha iyi ve sağlıklı bir şeydi. Modern çağın bütün dertlerinin kaynağı doğadan uzaklaşılmış olması. Zaman bulunca Kömür Çağıyla ilgili eserler okumalısın.»
ISAAC ASIMOV
Baley okumuştu bunları. Çok kimsenin atom reaktörünün icat edilmesinden yakındığı­nı duymuştu. Bazı aksilikler olduğu ya da yo­rulduğu zaman kendisi de şikâyet ediyordu bun­dan. Böyle sızlanıp yakınmak insan karakterinin bir parçasıydı. Kömür Çağında da insanlar bu­har makinesinin icat edilmesinden şikâyet et­mişlerdi. Shakespeare'in oyunlarından birinde bir adam barutun icat edilmesinden yakınıyor­du. Bin yıl sonra da pozitronik beynin yapılma­sından şikâyete kalkışacaklardı. Bunların üze­rinde durmaya bile değmezdi.
Baley, «Buraya bakın, Julius,» dedi. Aslın­da iş saatlerinde müdürle samimi br tavıria ko­nuşmak âdetinde değildi. Enderby kendisine kaç kez «Lije» derse desin tavır değiştirmezdi. Ama şimdi durumun özel olduğu anlaşılıyordu. «Bu­raya bakın, Julius. Beni buraya neden çağırdı­ğınız dışında her şeyden söz ediyorsunuz. Bu do beni endişelendiriyor. Ne oldu?»
Müdür, «Konuya gireceğim, Lije,» diye mı­rıldandı. «Bırak bunu kendi usulümce yapayım. Bir... bir dert kaynağı bu.»
«Tabii. Bu gezegende dert kaynağı olma­yan bir şey var mı? R.'lerle yine başımız dertte mi?>
«Bir bakıma öyle, Lije. Bu eski dünyanın böyle dertlere daha ne kadar dayanacağını dü­şünüyorum. Bu pencereyi açtırdığım zaman sa­dece arada sırada gökyüzünün içeri girmesini sağlamakla kalmadım. Bütün kentin içeri süzül-mesine de izin verdim. Kente bakıyor ve yüz-
— 14 —
OLÜ GEZEGEN
yıl sonra New York'un ne hal alacağını kendi kendime soruyorum.»
Enderby'nin romantik duyguları Baley'de tiksinti uyandırdıysa da dayanamayarak dışarı­ya baktı. Bozuk havanın loşlaştirdığı kent yine de görmeye değecek bir yerdi. Polis Bölümü Be­lediye Sarayının üst katlarındaydi. Saray pek yüksekti. Müdürün penceresinden etraftaki ku­leler cüceleşmiş gibi duruyor ve bunların sade­ce tepeleri gözüküyordu. Kuleler gökyüzüne doğru körcesine uzanan parmaklara benziyor-lardı. Duvarları dümdüz ve penceresizdi. Bu ku­leler insanların yaşadığı kovanın dış duvarlarıy­dı.
Müdür, «Bir bakıma yağmur yağdığı için üzgünüm,» dedi. «Bu yüzden Uzay Kentini göre­miyoruz.»
Baley batıya doğru baktı ama müdürün de­diği gibi ufuk bir perdeye dönüşmüştü. New York'un kuleleri sislere bürünerek dümdüz bir beyazlıkta sona eriyorlardı. «Ben Uzay Kenti­nin nasıl bir yer olduğunu biliyorum.»
Enderby, «Uzay Kendinin buradan görünü­şü hoşuma gidiyor,» diye açıkladı. «İki Bruns­wick Kesiminin arasından gözüküyor. Alçak, yaygın kubbeler. İşte Uzaycılarla aramızdaki fark. Biz birbirimize sokularak yükseklere uza­nıyoruz. Onlardaysa her ailenin özel bir kub­besi var. Bir aileye bir kubbe... Ve her kubbenin arasından uzanan topraklar... Sen hiç Uzay­cılarla konuştun mu, Lije?»
Baley sabırla, «Birkaç kez,» dedi. «Bir oy
, -ıc
ISAAC ASIMOV
kadar once de buradan sizin iç telefonunuzla bir Uzaycıyla konuştum.
«Evet, hatırlıyorum. Ama bugün filozoflu­ğum tuttu... Biz ve onlar. Değişik yaşam tarzla­rı.»
Baley'in mide kasları büzülmeye başlamış­tı. Enderby konuya gitgide daha dolambaçlı bir yoldan girmeye çalışıyordu. Baley de sonucun çok kötü olacağını düşünüyordu artık. «Pekala. Ama bunda şaşılacak ne var? Sekiz milyar in­sanı bütün Arza yayamaz, başlarının üzerine birer kubbe oturtamazsınız. Uzaycıların kendi dünyalarında bol yer var. Onun için bırakın bil­dikleri gibi yaşasınlar.»
Müdür masasına doğru giderek koltuğuna oturdu. Gözlüğünün iç bükey camlan yüzünden biraz küçülmüş gibi duran gözlerini hiç kırp­madan Baiey'e bakıyordu. «Herkes kültür de­ğişikliği konusunda bu kadar hoşgörülü değil. Ne biz, ne de Uzaycılar.»
«Pekala. Ne olmuş?»
«Ne olacak? Üç gün önce bir Uzaycı öldü.»
Konuya girmek üzereydiler artık. Baley'nin ince dudaklarının yanlan hafifçe yukarı kalk­tı. Ama bu gülümseyiş hüzünlü, uzun yüzünün ifadesini pek etkilemedi. «Çok yazık. Onun bu-laşıcı bir hastalıktan öldüğünü umarım. Bir vi­rüs yüzünden. Ya da soğuk aldığı için.»
Müdür şaşırdı. «Neden söz ediyorsun sen?»
Baley sözlerini açıklama zahmetine kat­lanmadı bile. Uzaycıların büyük bir dikkatle top­lumlarındaki bütün hastalıkları ortadan kaldır-
— 16 —
ÖLÜ GEZEGEN
dikicin cok iyi bilinen bir gerçekti. Türlü hasta­lıklara tutulan Arzlılara ellerinden geldiğince sokulmamaya çalıştıkları daha da iyi biliniyor­du. Ama Müdür Enderby bu ince alayın pek far­kına varmazdı. Baley, «Laf olsun diye söyiedim,» dedi. «Uzaycı neden öldü?» Yine pencereye döndü.
Enderby, «Göğüs yokluğundan,» diye açık­ladı. «Yani biri atom tabancasıyla göğsünü par­çalamış.»
Baley kaskatı kesildi. Dönmeden, «Sîz ne­den söz ediyorsunuz?» diye bağırdı.
Müdür usulca cevap verdi. «Bir cinayetten Sen sivil polissin. Cinayetin ne olduğunu bilir­sin.»
Baley bu kez döndü. «Ama bir Uzaycı! Olay üç gün önce mi oldu?»
«Evet.»
«İyi ama cinayeti kim işledi? Nasıl oldu bu?»
«Uzaycılar katilin bir Arzlı olduğunu iddia ediyorlar.»
«Olamaz!»
«Neden olmasın? Uzaycıları hiç sevmiyor­sun. Ben de öyle. Bu dünyada onları seven var mı? Birinin bu hoşnutsuzluğu sonunda nefret halini almış, işte o kadar.»
«Evet ama...»
«Los Angeles'teki fabrikalarda çıkan yan­gınları unutma. Berlin'de R.'lerin parçalanması­nı, Shanghai'deki ayaklanmalar!...»
«Tamam...»
— 17— F : 2
ISAAC ASI MOV
«Bütün bunlar hoşnutsuzluğun gitgide art­tığını gösteriyor. Belki bazı kimseler örgütleni­yor.»
Baiey, «Anlayamıyorum, müdür bey,» de­di. «Bir nedenle beni denemeye mi çalışıyorsu­nuz?»
«Ne?» Enderby'nin gerçekten şaşırdığı bel­liydi.
Baley dikkatle ,onu süzüyordu. «Üç gün ön­ce bir Uzaycı öldürülmüş. Uzaycılar katilin bir Arzlı olduğuna inanıyorlarmış. Şu ana dek...» Parmağını masaya vurdu. «Bu olay etrafa sız­dırılmadı. Öyle değil mi?» Bu inanılacak gibi mi, müdür bey? Yakup adına! Böyle bir olay New York'un gezegenin yüzünden silinmesine yola-çar. Tabii gerçekten böyle bir şey olduysa.»
Enderby başını salladı. «Mesele o kadar basit değil. Dinle! Lije. Üc günden beri dışarı­dayım. Belediye Başkanıyla konuştum. Uzay Kentine gittim. Washington'a koşarak Dünya Araştırma Bürosundakilerle görüştüm.»
«Ya? Bürodakiler ne dediler?»
«Sorunu çözümlemenin bizim görevimiz ol­duğunu söylediler. Olay New York kenti sınırları içinde oldu. Uzay Kenti de yine bizim sorumlu­luk alanımıza giriyor.»
«Ama Uzaycıların dünya dışı hakları da var.»
«Biliyorum. Ben de buna geliyordum.» Mü­dür, Baley'nin soğuk bakışları karşısında gözle­rini ondan kaçırdı. Enderby sanki yerinden alı­narak Baley'nin emrine verilmiş gibi davranıyor-
18-
ÖLÜ GhZEGEN
du. Baley de davranışı benimsemiş gibiydi.
Baley, «Araştırmayı Uzaycıiar yapabilir,» dedi.
Müdür yalvardı. «Bir dakika, Baley. Beni sık boğaz etme. Bu konuyu seninle iki dost gibi konuşmalıyız. Durumumu anlamanı istiyorum. Olay öğrenildiği sırada ben de oradaydım. O... adamla randevum vardı. Roj Nemennuh Sar-ton'ia.»
«Katilin kurbanıyla mı?»
«Evet, katilin kurbanıyla.» Müdür inledi. «Beş dakika geçseydi cesedi ben bulacaktım Ne sarsıcı bir şey olacaktı bu. Olay yine de... zalimce bir şeydi, zalimce! Uzaycılar beni kar­şılayarak olanları açıkladılar. Böylece üç gün süren o kâbus başlamış oldu, Lije. Üstelik gün­lerce yeni gözlük alamadığım için her şeyi bu-ianık gördüm. Neyse, hiç olmazsa bu bir daha tekrarlanmayacak. Üç gözlük birden ısmarla­dım.»
Baley olayı hayalinde canlandırdı. Uzun boylu, yakışıklı Uzaycılar müdüre olayı o ince­likle ilgisi olmayan, duygusuzca tavırlarıyla a-çıklıyorlar... Julius o sırada gözlüğünü çıkar­mış camlarını siliyor... Haberin etkisiyle gözlü­ğü düşürüyor, sonra da kırılan camlarına bakı­yor... Yumuşak, dolgun dudakları titriyor... Ba­ley, Enderby, hiç olmazsa beş dakika cinayet­ten çok gözlüğü için üzüldü, diye düşündü. Bun­dan eminim...
Enderby, «Durum çok kritik,» diyordu. «Söylediğin gibi, Uzaycıların dünya dışı haklan
19
ISAAC ASI MOV
var. Olayı kendilerince araştırmakta ısrar ede­bilirler. Kendi hükümetlerine istedikleri gibi bir rapor da gönderirler. Dış Dünyalar da bundan yararlanarak tazminat istemeye kalkışırlar Halkın böyle bir şeyi nasıl karşılayacağını sen de biliyorsun.»
«Beyaz Saray tazminat ödemeye razı oldu­ğu takdirde siyasi bakımdan intihar etmiş sa­vılır.»
«Ödememek de başka bir tür intihar sayı­lır.»
Baley, «Bana durumu açıklamanıza gerek yok,» diye mırıldandı. Dış Uzaydan gelen ışıltılı kruvazörler haklan olduğunu iddia ettikleri şey-leri olmaları için askerlerini son kez New York, Washington ve Moskova'ya gönderdikleri sıra­da Elijah Baley küçük bir çocuktu.
«Durumu anlıyorsun sanırım. Tazminat öde-sek de, ödemesek de başımız dertte. Tek yol katili bulmak ve onu Uzaycılara teslim etmek. Bu iş bize düşüyor.»
«Bu işi neden Dünya Araştırma Bürosuna bırakmıyorsunuz? Belki cinayet kent sınırları içerisinde işlendi ama yıldızlararası ilişkiler so­runu...»
«D.A.B. olaya el sürmek bile istemiyor. Teh­likeli bir iş bu. Ve bunu üzerimize yıktılar.» En-derby bir an başını kaldırarak zeki bakışlarla memurunu İnceledi. «Durum hiç de hoş değil, Lije. Hepimiz de işimizden olabiliriz.»
«Yani hepimizi kovup yerimize başkalarını
— 20—
ÖLÜ GEZEGEN
mı alacaklar? Saçma! Bu işi yapacak eğitilmiş kimseler yok ki.»
Müdür hatırlattı. «R.'ler var.»
«Ne?»
«R. Sammy sadece bir başlangıç. O ayak işlerine bakıyor. Diğerleri ekspres yollarda dev­riye gezebilirler. Lanet olsun! Ben Uzaycıları senden daha iyi tanıyorum. Onların neler yaptık­larından da haberim var. Senin ve benim işimi görebilecek R.'ler yapıldı. İkimizi de işten ata­bilirler. Bunu yapamayacaklarını sanma. Bu yaşta bir çalışma ekibine atılmak...»
«Tamam, tamam.» Baiey'nin sesi sertti
Müdür utandı. «Bağışla Lije.»
Baley başını salladı. Babasını düşünmeme-ye çalışıyordu. Tabii Enderby de babasının ba­şına gelenleri biliyordu. «Yerimize R.'leri geçir­me sorunu ne zaman ortaya çıktı?»
«Saf saf konuşma, Lije. Yıllardan beri var bu. Yirmi beş yıldan beri. Her şey Uzaycılar bu­raya geldikleri zaman başladı. Bunu sen de bi­liyorsun. Ama şimdi durum kritik noktaya yak­laştı. Bu olayda başarısızlığa uğrarsak, onlar dev bir adım atmış olacaklar. O zaman emekli cüzdanlarını alma hayallerinden de vazgeçmek zorunda kalacağız. Öte yandan başarılı olursak, o kâbusu oldukça ileri bir tarihe ertelemiş sa-yılırız. Bu özellikle senin için önemli bir fırsat demektir.»
Baley, «Benim için mi?» dedi.
«Araştırmaları sen yöneteceksin, Lije.»
«Benim derecem buna uygun değil, müdür
— 21 —
ISAAC ASIMOV
bey. Ben sadece 5 S.'yim, hepsi o kadar.»
«Bunun için Altıncı Sınıf olman gerekiyor, öyle değil mi? Bunu istemiyor musun?»
Baley 6 S. derecesinin sağladığı hakları bi­liyordu. Kalabalığın yoğun olduğu saatte eks­pres yolda oturulacak bir yer. Baley şimdi onla-dört arasında oturabiıiyordu. Adı bölüm mutfak­larında seçme listesinin yukarılarına yazılacak­tı. Belki ona daha iyi bir daire, Jessie'ye de gü­neşlenme Katları için bir abonman verecekler­di. «Evet, istiyorum,» diye cevap verdi. «Tabii. Neden istemeyeyim? Ama esrarı çözemediğim takdirde ne olacak?»
Enderby onu tatlılıkla kandırmaya çalıştı. «Neden çözemeyesin, Lije? İyi bir memursun. Buradaki sivil polislerin en iyilerinden biri.»
«Ama bizim bölümde dereceleri benden yüksek altı kadar memur var. Niçin onları atlı­yorsunuz?» Baley açık açık söylememekle bir­likte, tavırlarıyla Enderby'e onun çok acil va~ kalar dışında böyle protokoia aykırı biçimde davranmadığını pekala bildiğini açıklıyordu.
Müdür eilerini kavuşturdu. «İki neden var. Sen benim için emrimdeki herhangi bir detektif değilsin, Lije. Biz dostuz. Seninle üniversiteden arkadaş olduğumuzu unutmuş değilim. Bazen belki unutmuşum gibi davranıyorum. Ama bu­nun nedeni şu dereceler. Ben polis müdürü­yüm. Bunun ne anlama geldiğini biliyorsun. Ama yine de senin dostunum. Ve bu olay uy­gun bir kimse için olağanüstü bir fırsat. Bundan senin yararlanmanı istiyorum.»
— 22 —
ÖLÜ GEZEGEN
Baley soğuk soğuk, «Bu birinci neden,» de­di
«İkinci neden de... benim dostum olduğuna inanmam. Bana bir iyilikte bulunmanı istiyo­rum.»
«Nasıl bir iyilik?»
«Bu olayı araştırırken bir Uzaycıyla birlikte çalışman gerekecek. Uzaycılar bu şartı ileri sür­düler. Cinayeti açıklamamaya, soruşturmayı bi­ze bırakmaya razı oldular. Buna karşılık kendi adamlarının da araştırmaya katılmasını istedi­ler. Bütün araştırmaya.»
«Bize tam anlamıyla güvenemedikleri anla­şılıyor.»
«Durumu anladığını sanırım. Bu iş iyi idare edilmediği takdirde birkaç Uzaycının başı da kendi hükümetleriyle derde girecek. Onlardan kuşkulanmak istemiyorum, Lije. İyi niyetli olduk­larına inanmaya çalışıyorum.»
«Uzaycıların iyi niyetli olduklarından emi­nim, müdür bey. Dertleri de bu zaten.»
Enderby bir an boş gözlerle Baley'e baktık­tan sonra sözlerini sürdürdü. «Bir Uzaycıyla birlikte çalışmaya razı mısın, Lije?»
«Benden istediğiniz iyilik bu mu?»
«Evet. Senden Uzaycıların ileri sürdükleri bütün şartları gözönüne almanı ve görevi ka­bul etmeni istiyorum.»
«Uzaycıyla birlikte çalışacağım, müdür bey.»
«Teşekkür ederim, Lije. Onun seninle bir­likte oturması gerekiyor.»
oo
ISAAC ASI MOV
«Ne? Bir dakika!»
«Biliyorum, biliyorum. Ama dairen buyuk, Lije. Uç oda. Ve sadece bir tek çocuğun var. Uzaycıya evinde yer bulabilirsin. Sana yük ol­maz. Kesinlikle olmaz. Bunun böyle olması ge­rekiyor.
«Bu, Jessie'nin hiç hoşuna gitmeyecek. Bu­nu kesinlikle biliyorum.»
«Jessie'ye bunu benim için yaptığını söy­le.» Enderby o kadar heyecanlıydı ki, yerinde duramaz olmuştu. «Buna karşılık iş sona erdiği zaman ben de bir, iki derece yükselmen için elimden geleni yaparım. 7 S. olursun, Lije, 7 S!»
Baley iskemlesinden kalkacak olduysa da, Enderby'nin yüzündeki ifadeyi farkederek arka­sına yaslandı. «Bir şey daha mı var?»
Müdür başını salladı. «Bir tek şey daha.»
«Neymiş o?»
«İş ortağının adı.»
«Bunun ne önemi var?»
Enderby, «Uzaycılar garip insanlar,» diye mırıldandı. «Sana verecekleri iş ortağı şey değil... şey...»
Baley'nin gözleri irileşti. «Bir dakika!»
«Razı olmak zorundasın, Lije. Razı olmak zorunda. Başka çare yok.»
«O benim dairemde kalacak öyle mi? Onun gibi bir şey...»
«Dairende bir dostun olarak kalacak, Lije »
«Hayır! Olamaz!»
«Lije, bu olayda senden başka hiç kimseye güvenemem Sana her şeyi açık açık anlatmam
24
OLU GEZEGEN
mı gerekiyor? Uzaycılarla birlikte çalışmak zo­rundayız Tazminat gemilerini Arza yaklaştırma­mak için başarılı olmamız gerekiyor. Ama iste­diğimiz gibi çalışmamız da imkânsız. Uzaycılar R.'lerinden birini senin yanma verecekler. İş arkadaşı olarak. O cinayet olayını aydınlattığı, beceriksiz olduğumuzu bildirdiği takdirde mah­voluruz Biz, bu bölüm. Bunu anlıyorsun değil mı? Onun için sana verilen nazik bir görev. O R 'ylebirlikte çalışman gerekiyor. Ama esrarı onun değil, senin çözmen de şart Anlıyor mu­sun?»
«Yanı onunla yüzde yüz işbirliği yapacak ama o orada gırtlağını da keseceğim. Sırtını elimde bir harçerle sıvazlayacağım. Öyle mi?»
«Başka ne yapabiliriz? Başka çare var mı?» Lije Ba!ey kararsızca ayağa kalktı. «Bilmi­yorum, Jessie ne diyecek. .»
«İstersen onunla ben konuşurum.»
«Hayır, müdür bey.» Baley derin derin içini çekti. «Ortağımın adı nedir?»
«R. Daneel Olivaw.»
Baley kederle, «Gerçeği allayıp pullamaya hiç gerek yok, müdür bey,» dedi. «Görevi kabul ediyorum Onun için iş arkadaşımın tam adım da kullanabiliriz; Robot Daneel Olivaw.»
— 25 —
ISAAC ASI MOV
İKİ
Ekspres yo!da her zamanki gibi normal bir kalabalık vardı. Alt katta ayakta duranlar ve yukarıdaki yerlere oturma hakları olanlar. De­vamlı bir insan seli ekspres yoldan akıyor ve ağırlaştırma şeritlerini aşıyordu. New York'lular ya her istasyonda duran ağır yollara ya da sa­bit şeritlere geçiyorlardı. Bu sabit yollar kemer­lerin altından ya da köprülerin üzerinden geçe­rek karmaşık mahallelere doğru uzanıyorlardı. Yine birincisi gibi devamlı bir sel diğer taraftan içeriye doğru akıyor, hızlandırma şeritlerini ge­çerek ekspres yola erişiyordu. Sanki sonsuz ışık vardı burada. Aydınlık duvarlar ve tavanlardan soğuk, fosforlu bir ışık akıyordu. Yanıp sönen ilanlar dikkatleri çekmeye çalışıyorlardı. Yoi gösteren «ışık tırtıllarının sert pırıltısı hiç kay-bolmuyordu. «Jersey Keslmine bu taraftan gi­diniz.» «Doğu Nehri mekiği için okları izleyin.> «Long island'a gitmek için üst kata çıkınız.»
Etrafta yaşamdan ayrılması lmkânsız olan gürüldü yankılanıyordu. Milyonlarca insan konu­şuyor, gülüyor, öksürüyor, sesleniyor, şarkı mı­rıldanıyor ve soluk alıyordu.
Baley, Uzay Kentine nereden gidileceği ya­zılı değil, diye düşündü. Aılşkanlığın verdiği bir güvenle şeritten şeride geçti. Çocuklar yürüme-
— 26 —
ÖLÜ GEZEGEN
ye başlar başlamaz, şeritleri aşmayı da öğreni­yorlardı. Baley her adımda hızı artarken, süra­tin neden olduğu o ani sarsıntıyı hissetmedi bile. Güce karşı öne doğru eğilmiş olduğunun da farkında değildi. Baley otuz saniye sonra saatte altmış mille ilerleyen son şeride erişti. Ekspres yol diye tanımlanan, hareket halindeki. camlı ve parmaklıklı platforma çıktı.
Uzay Kentine nereden gidileceği yazılı de­ğil, diye aklından geçirdi yine. Aslında buna ge­rek yoktu. Uzak Kentinde işi olan oranın yolunu bilirdi. Kentin yolunu bilmeyenin de orada işi olamazdı.
Uzay Kenti yirmi beş yıl kadar önce ku­rulduğu zaman herkes orasının gezip görülme­ye değecek bir yer olduğunu düşünmüştü. New York'lular akın akın oraya doğru gitmişlerdi-Ama Uzaycılar bu durumu çok çabuk sona er­dirmişlerdi. Nezaketle (Uzaycılar her zaman na­ziktiler) ama incelik göstermeden New York'la aralarına bir engel dikmişler, Göçmenlik Büro­suyla Gümrük Kontrol İstasyonu arası bir şey kurmuşlardı. Uzay Kentinde işi olan bir kimse kendisini tanıtacak, üzerini aramalarına izin ve­recek, muayene ve dezenfekte edilmeye razı olacaktı. Bu önlem hoşnutsuzluk uyandırmıştı. Gerektiğinden daha şiddetli bir hoşnutsuzluk. Modernleştirme programını ciddi bir biçlmde en-geileyecek derecede bir hoşnutsuzluk . Baley, Engel Ayaklanmalarını hatırlıyordu. Kalabalık gruplar iki gün Uzaycı Kenti engelinin dışın­da beklemiş, avaz avaz haykırmışlardı. Baley
— 27 —
ISAAC ASI MOV
belleğini biraz zorladığı takdirde o zamanın şar­kılarını hâlâ söyleyebilirdi.
insan. Arz Anada doğdu, duyuyor
musun?
Onu doğuran dünya Arzdı, duyuyor
musun?
Uzaycı, Arz Ananın yüzeyinden uzak-
laş
Yine uzaya açil.
Pis Uzaycı, duyuyor musun?»
Yüzlerce dize vardı böyle. Birkaçı nükteli, çoğu aptaica ya da müstehcen şeyler. Ama hepsi de, «Pis Uzaycı duyuyor musun?» diye sona eriyordu. Pis! Pis! Arzlıların o pek ağırla­rına giden hakareti Uzaycıların yüzlerine vurma­larının bir yararı yoktu. Onlar Arzlıların tiksinti verecek kadar hastalıklı olduklarına inanmakta ısrar ediyorlardı.
Tabii Uzaycılar Arzı bırakıp gitmemişlerdi. Bunun için saldırı silahlarını kullanmalarına bile gerek kalmamıştı. Arzın modası geçmiş filosu herhangi bir Dış Dünya gemisinin yanına yakla­şılmasının bir intihar olacağını çoktan öğren­mişti. Uzay Kentinin ilk kurulduğu günlerde ora­ya yaklaşmak cesaretini gösteren Arz uçakları ortadan kayboluvermişlerdi. Ender olarak kırık bir kanat parçası Arza doğru yuvarlanmıştı. Hiçbir güruh bir yüzyıl önce Arzlılara karşı kul­lanılan esir-altı silahlarının etkisini unutacak kadar öfkeye kapılamazdı.
— 28 —
ÖLÜ GEZEGEN
İşte böylece Uzaycılar ileri bilimlerinin bir ürünü olan engelin arkasında oturup beklemiş­lerdi. Arzda bu engeli yok edebilecek hiçbir güç yoktu. Uzaycılar öfkeli kalabalıkları uyku buha­rı ve kusturma gazıyla sakinleştirinceye kadar olayları duygusuzca izlemişlerdi. Kargaşalık çı­karanlar, olaylara karışanlar yerin altındaki ce­zaevlerine kapatılmış ve bir süre sonra da salı­verilmişlerdi.
Uzaycılar uygun bir süre geçtikten sonra koyduktan katı kuralları biraz yumuşatmışlardı. Engel kaldırılmış, Uzay Kentinin korunması ve güvenliğinin sorumluluğu New York Polisine ve­rilmişti. En önemlisi, artık Uzay Kentine giden Arziılan etrafı fazla velveleye vermeden mua­yene ediyorlardı.
Baley, şimdi durum tümüyle tersine döne­bilir, diye düşündü. Uzaycılar bir Arzlının kente girip içlerinden birini öldürdüğüne gerçekten inanıyorlarsa, o zaman o engel tekrar dikilir. Bu da çok kötü olur.
Ekspres yol platformuna çıkmış olan Baley ayakta duran yolcuların arasından geçti. Sıkı bir helezon çizen rampadan üst kata çıkarak bir koltuğa oturdu. Hudson kesiminin son ma­hallesini geçinceye kadar derecesini gösteren kartı şapkasının kurdelesine takmadı. Çünkü 5 S.'lerin Hudson'un doğu ve Long Island'ın batı tarafında bir yere oturmaya hakları yoktu. Boş yer boldu ama yine de nöbetçilerden biri onu hemen ekspres yoldan atabilirdi. Her koltuğun arkasındaki kıvrımlı koruma camlarına çarpan
— 29 —
ISAAC ASlmOV
hava ıslığa benzer bir ses çıkarıyordu. Onun için ekspres yolda konuşmak çok zordu. Ama bu gürültü, buna alışık olanın istediği gibi düşün­mesini engelleyemiyordu.
Arzlıların çoğu şu ya da bu bakımdan orta­çağ meraklısıydı. O zamanları düşünmek kolay­dı. Çünkü insan geçmişe, Arzın elli gezegenden biri değil, tek dünya olduğu zamana bakıyordu. Üstelik Arz o elli dünyadan en geri olanı ve za­mana ayak uyduramayanı da değildi o sırada.
Bir kadın çığlığı duyan Baley çabucak sağa döndü. Bir kadın çantasını düşürmüştü. Baley donuk gri şeridin üzerinde pembe bir leke gibi duran çantayı gördü bir an. Ekspres yoldan te­laşla inen bir yolcu istemeden çantayı bir tek­mede ağırlaşma şeridine doğru fırlatmıştı. Şlmdi kadın çantasından hızla uzaklaşıyordu.
Baley'in dudaklarının bir kenarı hafifçe yu­karı kalktı. Kadın çantasına yetişebilirdi, Tabii daha ağır giden bir şeride geçecek kadar akıl­lılık ettiği ve başka biri de çantayı tekmeyle ak­si yöne fırlatmadığı takdirde. Baley kadının bu­nu başarıp başarmadığını hiçbir zaman bileme­yecekti. Artık görünüm yedi yüz elli metre geride kalmıştı bile. Ama kadın herhalde çantasını ya­kalayamayacaktı. New York'ta ortalama üç da­kikada bir şeritlere bir eşya düşürülüyor ve bir daha bulunmuyordu. Kayıp Eşyalar Bürosu pek büyük bir yerdi. İşte bu da modern hayatın do­ğurduğu karmaşalardan biriydi.
Baley, bir zamanlar yaşamak daha kolay-mış, dedi kendi kendine. Her şey basitmiş. İşte
— 30 —
ÖLÜ GEZEGEN
insanlar bu yüzden ortaçağlara merak duyuyor­lar...
Ortaçağ merakı başka başka biçlmlerde kendisini gösteriyordu. Hayal gücü olmayan Ju­lius Enderby için bu modası çoktan geçmiş olan eşyaları kullanma anlamına geliyordu. Gözlük-ler! Pencereler!
Baley içinse bu tarihin incelenmesi demek­ti. Özellikle eski âdet ve törelerin incelenmesi.
Örneğin, şu kent! Yaşadığı, varolduğu New York. Burası, Los Angeles dışında, dünyadaki her kentten daha büyüktü. Shanghai dışında her kentten daha kalabalıktı. Ve New York he­nüz üç yüz yaşındaydı. Tabii Baley bundan ön­ce aynı noktada New York adını taşıyan bir yer bulunduğunu biliyordu, insan topluluklarından oluşan bu ilkel kent üç bin yıl yaşamıştı ama aslında bir kent değildi. Baley o çağlarda doğ­ru dürüst bir kent olmadığını da biliyordu. O yıl­larda dünyada gökyüzüne açık, küçüklü büyük­lü yerleşlm merkezleri vardı ancak. Bunlar bi­raz da Uzaycıların kubbelerine benziyorlardı. Ama Tabii onlardan çok farklıydılar. Bu merkez­lerin en büyüğünde ancak on milyon insan ya­şıyordu. Diğerlerinin nüfusu bir milyonu bile bulmuyordu. Arzdaki bu tür binlerce yerleşlm merkezlerinin hepsi de modern ölçülere göre ekonomik bakımdan yetersizdi.
Nüfus artarken Arz da zorunlu olarak ye­terli olmasını öğrenmişti. Dünya iki, üç, hatta beş milyar insanı yaşatabilirdi. Ama sürekli ola­rak yaşam standartlarının düşürülmesi koşuluy-
— 31 —
ISAAC ASlmOV
la. Sonuçta nüfus sekiz milyarı bulduğu zaman
insanlar artık yan tok, yarı aç gezmeye başla­
mışlardı. İnsan kültür ve yaşam biçlminde bü­
yük bir yenilik yapılması gerekiyordu. Özellikle
bin yıl önce Arzın sömürgeleri olan Dış Dünıya­
ların göçmen sayısını kısıtlama konusunda çok
ciddi oldukları anlaşıldığı zaman bu gerçek iyice
kavranmıştı. Bu büyük yenilik bin yıllık bir sü­
rede Arzda kentlerin ağır ağır kurulmalarıyla
gerçekleşmişti. Yeterli olmak için büyük olmak
zorunluydu. Belki insanlar bunu ortaçağda bile
bilinçsizce sezmişlerdi. Ev endüstrisi yerini fab­
rikalara bırakmıştı. Fabrikalar da yerlerini kıta
endüstrilerine. Yüz bin ünitelik bir sektör yanın­
da, yüz bin aileyi barındıran yüz bin evin ne ka­
dar yetersiz olduğu ilk bakışta anlaşılırdı. Her
evde toplanan film-kitaplar, bir sektör kütüpha­
nesi yanında sönük kalmaktaydı. Her ailenin t
sahip olduğu videolar da geniş bir sistemin ya­
nında cüceleşiyordu.
Aslında her evde mutfak ve banyo olması da saçmaydı. Sonsuz mutfak ve banyolar... Budalaca bir şeydi bu. Oysa kent kültür düze­ninde son derecede yeterli lokantalar ve duşlar sağlanıyordu.
Arzda gitgide daha fazla köy, kasaba ve «şehirler» ölmeye başlamış, büyük kentler bun­ların hepsini birden yutmuştu. Atom savaşı çık­ması olasılığı bile bu akımı durdurmamış, sade­ce biraz yavaşlatmıştı. Koruyucu güç perdesi­nin icadıyla da bu gelişme çılgınca akan bir se! halini almıştı. Kent kültür düzeni yiyeceklerin
— 32 —
ÖLÜ GEZEGEN
en uygun biçimde dağılacağı, maya ve hidropo-nik ürünlerden gitgide daha fazla yararlanılaca­ğı anlamına geliyordu. New York şlmdi üç bin kilometrekarelik bir alana yayılıyordu. Son sa­yıma göre nüfusu yirmi milyondan fazlaydı. Dünyada ortalama onar milyon insanın yaşadığı sekiz yüz kadar kent vardı.
Her kent ekonomi bakımından hemen he­men kendi kendisine yeten, yarı özerk bir birim halini almıştı. Bu birimlerin her biri başının üze­rine bir dam çekecek, etrafını duvarlarla sara­cak, toprağın derinliklerine dalacak durumday­dı. Sonunda kentler birer çelik mağaraya dö­nüşmüşlerdi. Çelik ve betondan yapılmış, kendi kendisine yeten, dev bir mağara. Bir kent billm­sel bir biçimde yaratılıyor, merkezindeki pek bü­yük bir yapıda yönetlm büroları bulunuyordu. Halkın oturduğu büyük yerleşlm kesimleri bu yapıya göre uygun bir biçimde hazırlanmıştı. Bu sektörleri birbirlerine ekspres yollar ve daha ağır şeritler bağlıyorlardı. Dış çevrenin yakının­da fabrikalar, hidroponik çiftlikler, maya-kültü-rü sarnıçları ve güç merkezleri vardı. Bütün bu karmaşanın arasında su boruları ve kanalizas­yon künkleri, okullar, hapishaneler, dükkânlar, güç hatları ve iletişlm ışınları da unutulmamıştı.
Kent, insanın çevresine egemen oluşunun kesin bir sonucuydu. Kuşku götürmeyecek bir gerçekti bu. Arzdaki insanların hiçbiri kentlerin dışında yaşamıyordu. Dışarıda vahşi doğa ve ancak birkaç insanın bakabileceği gök vardı. Tabii böyle açıklık yerler bulunması gerekliydi.
— 33— F : 3
ISAAC AsimOV
İnsanlara gereken su oralarda bulunuyordu.
Plastik ve sonsuza dek yetiştirilecek mayanın
ham maddesi olan tahta ve kömür de öyle. Pet­
rol çoktan ortadan kalkmış, ama mayanın yağ
bakımından zengin türleri bunun yerini başarıy­
la almıştı. Kentler arasındaki topraklarda hâlâ
madenler vardı. Bu yerler ürün yetiştirme ve
hayvan otlatma bakımından çoğu insanın san­
dığından daha çok kullanılıyordu. Tabii bu da
yeterli değildi. Ama tahıl her zaman lüks piyasa
bulabiliyor, ayrıca ihraç da ediliyordu. Maden­
lerin ve çiftliklerin işletilmesi, boruyla suyun
verilmesi için sadece birkaç kişiye gerek vardı. -
Onlar da bu işleri uzaktan kontrol ediyorlardı. >
Robotlar insanlardan daha iyi çalışıyor, fazla bir şey de istemiyorlardı.
Robotlar! işte işin en gülünç yanı buydu. Pozitronik beyin Arzda keşfedilmiş, robotlar ilk kez bu gezegende yararlı bir biçimde çalıştırıl­mışlardı. Dış Dünyalarda değil! Ama Tabii Dış Dünyalılar her zaman sanki robotlar onların kül­türlerinin bir ürünüymüş gibi davranıyorlardı. Robot ekonomisi bir bakıma Dış Dünyalarda do­ruk noktasına erişmişti. Arzda robotlar her za­man sadece madenler ve çiftliklerde çalıştırıl­mışlardı. Ancak son yirmi beş yıllık sürede ro­botlar Uzaycıların ısrarları yüzünden ağır ağır kentlere sızmaya başlamışlardı.
Kentler iyi yerlerdi. Ortaçağ hastaları dışın­da, herkes bunların yerini alabilecek başka bir şey olmadığını biliyordu. Ne var ki, kentlerin daima iyi halde kalmaları da olanaksızdı. Arzın
ÖLÜ GEZEGEN
nüfusu hâlâ artıyordu. Günün birinde, kentlerin gereken her şeyi yapmalarına karşın, insan ba­şına düşen kalori temel yaşama düzeyinin altı­na inecekti.
Durum Uzaycıların varlığı yüzünden daha da kötü bir hal alıyordu. Arzdan giden ilk göç­menlerin torunları olan uzaydaki bu yaratıklar robolarla dolu insanı az gezegenlerde lüks için­de yaşıyorlardı. Dünyalarındaki tenhalığın sağ-ladığı rahatı ellerinden kaçırmamaya kararlıy­dılar. Bu yüzden doğum oranını düşük tutuyor, kalabalık Arzdan göçmenlerin gelmelerini en-geliyorlardı. Ve bu...
Baley Uzay kentine yaklaşmaktaydı.
Bilinçaltı detektife Newark kesimine yaklaş­tıklarını haber veriyordu. Orada oturmayı sür­dürdüğü takdirde hızla güneye, Trenton kesimi kavşağına doğru gidecek, o sırada sıcak, küf kokulu maya bölgesinden de geçecekti.
Her şey zamanlamaya bağlıydı. Rampadan inmek şu kadar, homurdanan, söylenen ayakta duran yolcuların arasından zorlukla geçmek şu kadar zaman alıyordu. Parmaklığın önünden ka-yarcasına ilerlemek, açıklık yerden fırlamak ve ağırlaştırıcı şeriti aşmak da şu kadar sürüyor­du.
Elijah Baley uygun biçimde hareket etti ve sonunda kendisini istediği sabit yolda buldu. Bu arada zamanı da bilinçli bir biçimde ölçme­di. Böyle yapmaya kalkışsaydı her halde istedi­ği yere erişemeyecekti. Baley şeridin olağanüs-
_ 35
ISAAC AsimOV
tu denilecek kadar boş olduğunu farketti. Sa­bit yolda sadece bir polls vardı. Etrafa insanı rahatsız edecek bir sessizlik çökmüştü. Sadece ekspres yolun takırtısı duyuluyordu.
Polis, Baley'e yaklaşırken detektif sabırsız­ca kimliğini gösterdi. Polis elini kaldırarak ona geçebileceğini işaret etti. Baley ilerledi. Geçit daraldı ve üç, dört kez keskin virajlar çizdi. Yolun mahsus böyle hazırlanmış olduğu belliy­di. Arzlı güruhlar burada rahatlıkla toplanamaz­lardı. Doğrudan doğruya saldırıya geçmeleri de lmkânsızdı. Baley birlikte çalışacağı robotla Uzay Kentinin bu tarafında buluşacağı için se­viniyordu. Pek de terbiyelice yapıldığı söyleni­len o muayene hiç de hoşuna gitmeyecekti.
Açık havaya ve Uzay Kentinin kubbelerine giden kapıların önünde bir adam bekliyordu. Bir Uzaycı. Arzlı kılığındaydı yabancı. Beli dar, pa­çaları bol bir pantolon giymişti, iki yanında renk­li birer şerit vardı. Textron gömleği sıradan bir şeydi. Açık yakalı, yanları fermuarlı, bilekleri kırmalı. Ama adamın Uzaycı olduğu belliydi. Duruşu, başını dlmdik tutuşu, elmacık kemikleri çıkık geniş yüzündeki sakin ve duygusuz ifade, ayrılmadan arkaya sıkıca taranmış bronz ren­gi kısa saçları onun Arzın yerlisi olmadığını açıklıyordu.
Baley yaklaşarak tekdüze bir sesle, «Ben Sivil Polis Memuru Elijah Baley'lm,» diye açık­ladı. «New York Kenti Polis Bölümünden 5 S dereceli bir memur.» Belgelerini gösterdikten sonra sözlerini sürdürdü. «Bana Uzay Kenti Gi-
— 36 —
ÖLÜ GEZEGEN
riş Kapısında R. Daneel Olivaw'Ia buluşmam bildirildi.» Saatine bir göz attı. «Biraz erken gel­dlm. Burada olduğumun bildirilmesini rica ede­bilir miylm?»
Eiljah Boley için için ürperiyordu. Bir bakı­ma Arz modeli robotlara alışıktı. Uzaycı robot­larının farklı olacağından emindi. O zamana ka­dar öyle bir model görmemişti. Ama Arzda her zaman, uzaklardaki ışıltılı Dış Dünyalarda in­sanüstü bir güçle çalışan dev gibi korkunç ro­botlar hakkında fısıltıyla tüyler ürpertici hikâ­yeler anlatılırdı. Baley dişierini sıkmış olduğunu farketti.
Onu terbiyeli bir tavırla dinlemiş olan Uzay­cı, «Buna gerek yok,» diye cevap verdi. «Ben de sizi bekliyordum.»
Baley farkına varmadan elini kaldırdı. Son­ra da indirdi. Ağzı bir karış açık kaldığı için çe­nesi büsbütün uzadı. Detektif bir şey söylemek istediyse de başaramadı. Kellmeler sanki boğa­zında dondular.
Uzaycı, «Kendlmi tanıtabilir miyiyim? diye sordu. «Ben R. Daneel Olivaw'ım.»
«Öyle mi? Ben bir hata mı yaptım? İlk har­fin...»
«Haklısınız. Ben bir robotum. Bunu size söylemediler mi?»
«Söylediler.» Baley hiç gerek olmadığı hal­de ıslak avucuyla saçlarını düzeltti. Sonra da elini uzattı. «Bağışlayın, Bay Olivaw. Bugün dal­gınlığım üstümde. İyi günler. Ben iş arkadaşınız Elijah Baley'im.»
37
ISAAC AsimOV
«İyi.» Robot, Baley'nin elini dostça bir ta­vırla sıktı. «Ama bana yine de sarsılmışsınız gibi geliyor. Benimle açık açık konuşmanızı isteye­bilir miylm? Bizimki gibi bir ilişkide gereken bü­tün gerçeklerin öğrenilmesi daha iyi olur. Son­ra benim Dünyamda iş arkadaşları birbirlerini küçük adlarıyla çağırırlar. Bunun sizin törele­rinize aykırı olmadığını umarım.»
Baley çaresizce, «Şey,» diye mırıldandı «Siz robata benzemiyorsunuz da...»
«Bu sizi rahatsiz mı ediyor?»
«Etmemesi gerekir sanırım, Da... Daniel Dünyanda bütün robotlar senin gibi mi?»
«Kişisel farklar oluyor, Elijah. İnsanlarda olduğu gibi.»
«Bizim robotlarımız .. şey... yani insan on­ların robot olduğunu hemen anlar da... Sen bir Uzaycıya benziyorsun.»
«Ah, anlıyorum. Kaba bir model bekliyor­dun, bu yüzden biraz şaşırdın. Ama bizimkilerin insanlara çok benzeyen bir robottan yararlan­maları mantıklı bir davranış sayılır. Bir sorun çıkmasını istemeyiz. Öyle değil mi?»
Gerçekten de öyleydi. Robot olduğu hemen anlaşılan bir makine kentte dolaşmaya kalkıştı­ğı takdirde başı çabucak belaya girerdi. Baley, "Evet,» dedi.
«O halde artık gidellm, Elijah.»
Ekspres yola gittiler. R. Daneel hızlanma şeritlerinin ne işe yaradığını hemen kavradı ve bunları ustalıkla aştı. Robot yüzünden biraz ya­vaşlamış olan Baley öfkelenerek büsbütün hız-
— 38 —
ÖLÜ GEZEGEN
landı. Ama robot ona ayak uydurmayı başardı. Zorluk çekiyormuş gibi de bir hali yoktu. Baley, acaba R. Daneel mahsus mu biraz yavaşladı, diye düşündü. Ekspres yolun sonu gelmeyen platformlarından birine âdeta pervasızca atla­dı. Robot da onu kolaylıkla izledi.
Baley kıpkırmızı kesilmişti. Bir, iki kez yut­kundu. «Ben burada, aşağıda seninle kalaca­ğım.
«Burada mı?» Robotun platformun yalpala­masına da, gürültüye de aldırdığı yoktu. «Bana yanlış bilgi mi verildi? Bana 5 S. derecesinden olan kimselerin bazı belirli durumlarda üst kat­ta bir koltuğa oturabileceklerini söylediler.»
«Bu doğru. Ben yukarı çıkabilirim ama sen gelemezsin.»
«Neden?»
«5 S. olman gerekir, Daneel.»
«Bunu biliyorum.»
«Sen 5 S. değilsin.» İyice korunmayan alt katta hava akımının hışırtısı daha şiddetil oldu­ğundan konuşmak zordu. Tabii Baley avaz avaz bağırarak konuşmak istemiyordu.
«Neden 5 S. olmayayım? Ben senin iş arka­daşınım. Onun için de seninle aynı sınıftanım. Bana bunu verdiler.» Gömleğinin iç ceplerinin birinden dikdörtgen biçimi bir kart çıkardı. Ger­çek bir belgeydi bu. Daneei Olivaw'in Beşinci Sınıftan olduğunu açıklıyordu. Tabii adın başına o çok anlamlı R harfi yazılmamıştı.
Baley ifadesiz bir sesle, «Gel öyleyse,» de­di.
-39 —
ISAAC AsimOV
Detektif yukarıda bir koltuğa oturduktan sonra gözlerini ilerideki bir noktaya dikti. Yanı­na yerleşmiş olan robota bakmıyor, kendi ken­disine kızıyordu. İki kez gafil avlanmıştı. Önce R. Daneel'in robot olduğunu farketmemişti. Son­ra da mantığın R. Daneel'e Beşinci Sınıftan ol-duğunu gösteren bir kart verilmesinin gerektir­diğini düşünememişti. Ama Tabii Baley de o pek sevilen romanlardaki sivil detektiflerden değil­di. Hiçbir şeye şaşmayan, nefsine hâkim, so­ğukkanlı, her duruma çabucak uyabilen, kafa­sı yıldırım gibi çalışan bir insan sayılmazdı. Öy­le biri olduğunu hiçbir zaman düşünmemiş, o zamana kadar bu nitelikleri olmadığı için de hiç hayıflanmamıştı. Şimdi üzülmesinin nedeni, R. Daneel Olivaw'in görünüşte o efsaneleşmiş de­tektiflerin canlı bir örneği olmasıydı. Ama bu gerekliydi. Çünkü bir robottu... Baley kendi kendisine bazı özürler bulmaya başladı. Ben bürodaki R. Sammy gibi robotlara alışığım. De­risi hemen hemen beyaza yakın, sert ve parlak plastikten bir yaratık bekliyordum. Yüzünde her zaman aptalca bir neşe ifadesi olacaktı. Onun biraz güvensizce, sarsakça hareket edeceğini sanıyordum. Ama R. Daneel hiç de öyle değil... Baley yan gözle robota baktı.
R. Daneel de aynı anda döndü ve Baley'le göz göze gelince ciddi ciddi başını salladı. Ko­nuşurken dudakları normal bir biçimde oynu­yor, Arzdaki robotlarınki gibi aralık durmuyor­du. R. Daneel'in kelimeleri söylemesini sağla­yan bir dili de vardı.
— 40 —
OLÜ GEZEGEN
Arzlı detektif kendi kendine, neden böyle sakin sakin oturuyor, diye sordu. Bütün bunlar onun için yepyeni şeyler olmalı. Gürültü, ışıklar, kalabalık...
Baley ayağa kalkarak robotun önünden geçti. «Haydi, gel.» Ekspres yoldan inerek ağır­laştırıcı şeride geçtiler. Baley, Tanrım, diye düşündü. Jessie'ye ne söyleyeceğlm? Robotla karşılaştığı zaman bu sorunu unutmuştu. Ama Şimdi Aşağı Bronx kesimine giden banliyö yolundaydılar ve bu sorun onu gitgide daha çok endişelendirmeye başlıyordu.
Baley, «Bu bir tek bina aslında, Daneel,» di­ye açıkladı. «Gördüğün her şey. Bütün kent! Bu­rada yirmi milyon insan yaşıyor. Ekspres yollar devamlı hareket ediyorlar. Gece gündüz. Saat­te doksan kilometre hızla. Üç yüz yetmiş beş kilometre ekspres yol var. Diğer yollar da yüz­lerce kilometre uzunluğunda.» İçin için ekledi. Neredeyse New York'ta her gün kaç ton maya ürünü yendiğini, kaç metreküp su içildiğini, atom reaktörlerinin saatte kaç megavatlık güç ürettiğini de anlatacağım...
Daneel, «Evet,» dedi. «Brifingde bana bü­tün bunları ve diğer şeyleri açıkladılar.»
Baley, eh iyi, diye düşündü. Ona yiyecek, su ve güç konusunda da bilgi verilmiş olmalı. Bir robotu etkilemeye neden kalktım bilmem ki?
Doğu Yakasındaki 182. Sokağa gelmişlerdi. iki yüz metre kadar ileride çelik ve betondan o-luşan apartmanlara çıkan asansörler vardı. Ba-ley'nin dairesi de oradaydı.
— 41 —
ISAAC AS1MOV
Detektif tam, «Şuradan,» diyeceği sırada kalabalığı farketti. Kentliler kesimin zemin kat­larına sıralanmış olan mağazalardan birinin par­lak ışıklı güç kapısının önüne toplanmışlardı.
Baley otoriter bir tavırla en yakındaki bir kentliye, «Ne oluyor?» diye sordu.
Konuşmaya çalıştığı adam ayaklarının ucunda yükselmiş ileriye bakıyordu. «Bilmiyo­rum! Ben de Şimdi geldlm.»
Başka biri heyecanla, «içeride o iğrenç R.'-lerden var,» diye haykırdı. «Belki onları dışarıya, buraya fırlatırlar. Ah, onları parça parça etmek öyle hoşuma gidecek ki.»
Baley endişeyle Daneel'e bir göz attı. Ama robotun halinden bu sözlerin anlamını kavrayıp kavramadığı belli değildi. Hatta belki de bu laf­ları duymamıştı.
Baley kalabalığa daldı. «yol verin! yol ve­rin! Ben polisim!»
Kalabalık ona yol açarken Baley arkasın­dan gelen homurtuları duydu. «Parça parça etmelıl Vida vida sökmeli! Ek yerlerinden ağır ağır ayırmalı...» Ve biri bir kahkaha attı.
Baley sanki buz kesildi bir an. Kent randı­man ve yeterliliğin doruğuna erişmişti ama sa­kinlerinden de bazı şeyler istiyordu. Sıkı bir programa göre yaşamalarını. Yaşamalarını ke­sin ve billmsel bir kontrole göre ayarlamalarını. Bazen baskı altında tutulan duygu birikimleri patlamalara da yol açıyordu.
Baley, Engel Ayaklanmalarını hatırladı Kentlilerin robotlar yüzünden galeyana gelme-
— 42 —
ÖLÜ GEZEGEN
sinin ciddi nedenleri vardı. Yaşamlarının yarısı boyunca çalışıp çabalayan insanlar dereceleri­nin ellerinden alınması ve işten atılmaları ola­sılığıyla karşı karşıya geldikleri zaman, tek tek robotların bu durumdan sorumlu tutulamaya­caklarını düşünemezlerdi. Ancak insan hiç ol­mazsa bu tek tek robotlara saldırabilirdi. Ama «hükümet siyaseti» diye tanımlanan bir şeye ya da «Robot İşçilerle Daha Fazla Üretim» gibi bir slogana saldırmak lmkânsızdı. Hükümet bun­dan «gelişme sancıları» diye söz ediyor ve bir alışma süresinden sonra herkesin yeni ve daha iyi bir yaşam tarzına kavuşacağını kesinlikle açıklıyordu. Ama çalışanların dereceleri ellerin­den alınırken ortaçağcılık akımı da yayılmaktay­dı. İnsanlar umutsuzluğa kapılıyorlar ve o za­man acı bir düş kırıklığından çılgınca parçala­ma isteğine kolaylıkla geçiveriyorlardı. Belki şu anda da durum aynıydı. Kalabalığın baskı altın­da tutulan düşmanlığı belki de birkaç dakika sonra bir kan dökme ve parçalama eylemi ha­lini alacaktı.
Baley kalabalığın arasından çaresizce ge­çerek güç kapısına doğru gitmeye çalıştı.
-43-
ISAAC AsimOV
üç
Mağazanın içi, dışarıdaki sokaktan daha tenhaydı. Müdür gerçekten akıllıca davranarak güç kapısını daha olayın başında çalıştırmış ve böylece sorun çıkarabilecek kimselerin içeri gir­melerini engellemişti. Tabii tartışmaya neden olan müşteriler içeride kalmışlardı ama bu da önemli değildi. Baley polislere verilen nötrleştir­me aygıtını kullanarak güç kapısından geçti. Ve birdenbire R. Daneel'in hâlâ peşinde olduğunu farketti. Robot da kendi nötr aygıtını cebine so­kuyordu. Bu aygıt standart polis modelinden daha küçük ve etkileyiciydi.
Mağazanın müdürü hemen onlara doğru koştu. «Satıcılarımı bana kent verdi! Onlardan yararlanmak benim hakkım!»
Üç robot mağazanın dibinde hareketsiz du­ruyorlardı. Altı insansa güç kapısının yakının­da. Hepsi de kadındı bunların.
Baley sert sert, «Pekâlâ,» dedi. «Ne olu­yor? Bu gürültünün sebebi nedir?»
Kadınlardan biri cırlak bir sesle, «Ayakka­bı almaya geldlm,» diye bağırdı. «Neden bana doğru dürüst bir satıcı hizmet etmiyor? Ben say­gıdeğer bir kadın değil miylm?» Kılığı ve özellik-le şapkası bunun biraz kuşku götürecek bir ko­nu olduğunu açıklıyordu. Öfkesinden kızarmış­tı ama bu da yüzünün haddinden fazla boyalı
— 44 —
ÖLÜ GEZEGEN
olduğu gerçeğini gizleyemiyordu.
Müdür, «Gerekiyorsa ona ben hizmet ede­rim,» dedi. «Ama hepsine birden yetişemem ki» memur bey. Adamlarımın nesi var? Onlar kayıt­lı satıcılar. Nitelik belgeleri ve garanti...»
Kadın haykırdı. «Nitelik belgeleri!» Diğerle­rine dönerek tiz bir kahkaha attı. «Söyledikleri­ni duyuyor musunuz? Onlardan 'adamlarım' di­ye söz ediyor! Nen var senin be adam? On­lar insan değil, ro-o-bot!» Heceleri uzata uzata söylemişti bu kelimeyi. «Belki bilmiyorsun diye sana onların ne yaptıklarını söyleyeyim. İnsan­ların işlerini ellerinden alıyorlar. Bedava çalışı­yorlar. İşte hükümet bu yüzden robotları her zaman koruyor. İşsiz kalan insanlar da kaba barakalarda yaşamak ve çiy maya peltesi yemek zorunda kalıyorlar. Namuslu, çalışkan aileler! Ben patron olsaydım, bütün ro-o-botları parça­lardım. Anladın mı?»
Diğerleri hep bir ağızdan konuşuyorlar, güç kapısının hemen dışında kalabalığın homurtusu da gitgide artıyordu.
Baley, R. Daneel Olivaw'in hemen yanında durduğunun farkındaydı. Hem de acı duyarak. Satıcılara baktı. Arzda yapılmış şeylerdi bun-lar. Ayrıca oldukça ucuz modellerdendiler. Ba­sit birkaç şeyi bilecek biçimde yapılmış robot­lar. Bütün çeşitleri, fiyatları, ayakkabı numara-larını biliyorlardı. Kendi başlarına zararsızdılar. Ama birarada inanılmayacak kadar da tehlike­liydiler.
Baley kadına için için hak verdi. Bir gün
— 45 —
ISAAC AsimOV
önce böyle bir şey olacağı aklına bile gelmez­di. Hayır, iki saat önce. R. Daneel'in ne kadar ya­kınında durduğunu hissederek, acaba o Beşinci Sınıftan bir sivil polisin yerini alabilir mi, diye düşündü. Aynı anda barakalar gözlerinin önün­de belirdi. Maya peltesinin tadını duyar gibi ol­du. Babasını unutmamıştı.
Babası en yüksek sınıftan bir nükleer fi­zikçiydi. Güç reaktöründe bir patlama olmuş ve suç onun üzerine yıkılarak hemen derecesi sı­fıra indirilmişti. Baley ayrıntıları bilmiyordu. Bu olay o bir yaşındayken olmuştu.
Ama çocukluğunu geçirdiği barakaları çok iyi anımsıyordu. Zorlukla dayanılan toplumsal bir yaşamdı bu. Baley annesini hatırlamıyordu pek. Kadın bu hayata fazla dayanamamıştı. Ba­basını hiç unutmamıştı... kederli, kendini bırak-mış, bazen kesik kesik cümleler ve boğuk bir sesle geçmişten söz eden bir ayyaş. Babası Li-je sekiz yaşındayken ölmüştü. Küçük Baley'le iki ablasını sektör yetimhanesine göndermiş­lerdi. Bundan «Çocuklar Katı» diye söz ediliyor­du. Bori Dayısı çok fakir olduğu için bunu en­gelleyememişti. Böylece o çetin yaşam sürüp gitmişti. Okulda da sıkıntı çekmişti Baley. Çün­kü her şeyi düzeltecek, bazı kolaylıklar sağla­yabilecek bir babası yoktu.
Ve Şimdi ayaklanmaya hazırlanan bir güru­hun ortasında duruyor ve onları sindirmesi ge­rekiyordu. Oysa onlar da Baley gibi kendileri­nin ve sevdiklerinin ellerinden derecelerinin a-lınmasından korkuyorlardı sadece.
— 46
ÖLÜ GEZEGEN
Baley konuşan kadına ifadesiz bir sesle,. «Mesele çıkarmayalım, bayan,» dedi. «Satıcı­ların size bir zarar verdikleri yok.»
Kadın cırlak cırlak, «Tabii yok,» diye kar­şılık verdi. «O soğuk, yağlı parmaklarıyla bana dakunmalarına izin verir miyim sanıyorsun? Ben buraya bana insanca davranılacağını sandığım için geldim. Ben bir vatandaşım. İnsanların ba­na hizmet etmesi benim hakkım. Dinle, evde iki çocuğum akşam yemeği için beni bekilyor. Yan­larında ben olmadan kesim mutfağına gidemez­ler. Sanki öksüzlermiş gibi! Artık gitmem gere­kiyor.»
Baley öfkelendi. «Size hizmet etmelerine izin verseydiniz, Şimdiye kadar mağazadan çık­mış olurdunuz. Boş yere sorun çıkarıyorsunuz. Haydi, şu işi bitirelim.»
«Ya?» Kadın çok şaşırmış gibi bir tavır ta­kındı. «Benimle sanki pek aşağılık bir yaratık-mışım gibi konuşabileceğini sanıyorsun galiba? Belki hükümetin artık Arzda sadece robotların bulunmadığını hatırlamasının zamanı geldi. Ben çalışan bir kadınım. Bazı haklarım da var.» Dur­madan konuşuyor, konuşuyordu.
Baley sıkılmıştı. Kendisini tuzağa düşmüş gibi hissediyordu, iş çığrından çıkmıştı. Belki bu kadın robotların kendisine ayakkabı giydir­melerine razı olacaktı ama dışardaki kalabalık­tan her şey beklenirdi. Artık vitrinin önüne yüz kişi birikmişti. Polisler mağazaya girdikten son­ra birkaç dakika içinde kalabalık iki katına çık­mıştı.
__ 47 _
ISAAC ASI MOV
R. Daneei Olivaw birden, «Böyle durumlar­da genellikle ne yapılır?» diye sordu.
Baley neredeyse irkilecekii. «Bir kere bu olağanüstü bir olay...»
«Yasalar bu konuda ne diyor?»
«R.'ler buraya yasal bir biçimde verilmiş. Kayıtlı satıcı onlar. Bu yasalara aykırı bir şey değil.»
Fısıltıyla konuşuyorlardı. Baley tehdit da-lu, resmi bir tavır takınmaya çalışıyordu. Oli-vaw'in yüzüyse her zamanki gibi ifadesizdi.
R. Daneel, «O halde,» dedi. «Kadına emret Ya ayakkabı alsın ya da çıkıp gitsin.»
Baley dudaklarını hafifçe çarpıttı. «Başa çıkmamız gereken kadın değil şu güruh. Toplum polisini çağırmaktan başka çare yok.»
Daneei, «Vatandaşlara ne yapmaları gerek­tiğini söylemek için bir kanun adamı yeter,» de­di. İri yüzünü mağazanın müdürüne doğru çe­virdi. «Güç kapısını açın, efendlm.»
Baley, R. Daneel'i omzundan yakalayarak kendisine doğru çevirmek için elini uzattı. Son­ra da durakladı. O ara iki polis aralarında tar-tıştiktarı takdirde olayın gürültüsüzce bastırıl-masi da lmkansızlaşacaktı. Müdür itiraz ederek Baley'e baktı. Detektif gözlerini adamdan kaçır-dı.
R. Daneel müdüre aldırmadı bile. «Yasala-rın bana verdiği yetkiyle size kapıyı açmanızı emrediyorum.»
Müdür meler gibi, «Eşyalara ya da mallara bir şey olursa, bundan kenti sorumlu tutacaği-
ÖLÜ GEZEGEN
mi bilin,» diye inledi. «Kapıyı bana emredildiği için açacağım.»
Engel kayboldu. Kadınlar ve erkekier ma­ğazaya doluştular. Sevinçle kükrüyor, zafere ulaşmak üzere olduklarını düşünüyorlardı.
Baley böyle ayaklanmaları duymuş, bir ola­ya da kendisi tanık olmuştu. Düzinelerle elin robotları yakalayıp kaldırdığını, karşı koymayan ağır gövdeli yaratıkların kucaktan kucağa atıl­dığını görmüştü. İnsanlar madenden yapılmış taklitlerini çekiştirip çarpıtmışlar, çekiçler, güç bıçakları ve iğne-tabancaları kullanmışlardı. So­nunda robotları parçalanmış bir maden ve tel yığını haline sokmayı başarmışlardı. İnsan ka­fasının yarattığı en karmaşık şey plan pozitro-nik beyinler top gibi elden ele dalaşmış ve kı­sa bir sürede parçalanarak işe yaramaz bir hale sokulmuştu.
Sonra da yok etme güdüsü böyle başıboş bırakılan güruh diğer eşyaları parçalamaya gi­rişmişti.
Robot satıcıların bu olaylardan haberleri yoktu Tabii. Ama kalabalık bir sel gibi içeri akar­ken robotlar sanki saklanmak için ilkel bir ça­ba gösteriyorlarmış gibi kollarını yüzlerine doğru
kaldırdılar ve cırlak bir sesle bağırdılar. Ola­yı başlatan kadın her şeyin ummadığı bir bi­çimde çığrından çıktığını farkederek inledi. «Bir dakika... Bir dakika...
Biri kafasını itti ve şapka kadının yüzüne geçti. Tiz sesi anlamsız bir feryat halini aldı.
Müdür de haykırıyordu. «Onları durdurun,
— 49— F : 4
ISAAC ASI MOV
memur bey! Onları durdurun!»
R, Daneel konuşmaya başladı. Kendisini zorlamadan sesi biraz daha yükseldi. Bir insan sesinin bu kadar yüksek olmaması gerekirdi. Baley belki onuncu kez, Tabii, insan değil ki, di­ye düşündü.
R. Daneel, «İlk hareket edeni vururum,» diye açıkladı.
Gerilerde biri bağırdı. «Onu gebertin!»
Ama bir an kimse kımıldamadı.
R. Daneel çevik bir hareketle bir iskemle­ye, oradan da bir transteks bir tezgâhın üzerine çıktı. İnce, polarize molekül tabakasındaki ya­rıklardan süzülen renkli floresan ışık, sakin ve düzgün yüzüne dağaüstü bir görünüm verdi.
Baley dağaüstü dedi kendi kendine.
R. Daneel ciddi ciddi, «Ne düşündüğünüzü biliyorum,» diye başladı. «Bu adamın elinde bir nöronik kırbaç ya da gidıklayıcı var, diyorsunuz. Hep birlikte saldırdığımız takdirde onu deviririz. O sırada içimizden bir, iki kişi yaralanır ama on­lar da çok çabuk kendilerine gelirler. O arada biz de istediğlmizi yaparız. Yasalar ve kurallar bize vızgelir... Öyle değil mi?» Sesi ne sert, ne de öfkeliydi. Otoriter bir tavırla konuşuyordu. «Ama yanılıyorsunuz. elimdeki ne nöronik kam­çı, ne de gıdiklayıcı. Atom tabancası bu. Ve çok da öldürücü bir şey. Bu silahı kullanacağım. Ba­şınızın yukarısına doğru ateş edecek de deği­lim. Siz beni yakalayamadan çoğunuzu öldüre­ceğim. Belki de hepinizi. çok ciddiyim. Bana bakın. Ciddi olduğum belli değil mi?»
— 50 —
ÖLÜ GEZEGEN
Dışarıda bir hareket oldu ama kalabalık art­madı. Belki yeni gelenler merakla durakladılar ama diğerleri hızla oradan uzaklaştılar. R. Da-neel'e en yakın olanlar nefeslerini tutmuşlar, arkadan itenler yüzünden daha öne çıkmamaya çalışıyorlardı.
Şapkalı kadın sessizliği bozdu. Birdenbire hıçkırmaya başlayarak, «Bizi öldürecek,» diye bağırdı. «Ben bir şey yapmadım. Bırakın da gi­deyim.» Döndü. Ama karşısında sıkışıp kalmış erkek ve kadınlardan oluşan, hiç kımıldamayan bir duvar vardı. Kadın dizüstü çöktü. Kalaba­lığın geriye doğru yaptığı hareket daha belirli bir hal aldı.
R. Daneel tezgâhtan yere atladı. «Şimdi ka­pıya doğru gideceğim. Bana dakunacak kadın­ları da, erkekleri de vuracağım. Kapıya eriştiğlm zaman çıkıp gitmeyen her erkek ve kadını vu­racağım. Şuradaki kadın...»
Şapkalı kadın, «Hayır, hayır!» diye haykır­dı. «Söyledlm ya! Ben bir şey yapmadım! Kötü bir niyetim yoktu! Ayakkabı da istemiyorum. Evime gideceğim.»
R. Daneel, «Şuradaki kadın mağazada ka­lacak,» dedi. «Ona hizmet edilecek.» Öne doğru bir adım attı.
Kalabalık sessizce ona baktı. Baley göz­lerini yumdu. Çaresizce, suç onda değil, diye düşündü. Cinayet olacak. Kıyamet kopacak. Ama bana iş arkadaşı olarak zorla bir robot ver­diler. Benimle eşit duruma getirdiler onu... Fa­kat bu mazeret yeterli değildi. Bu sözlerine ken-
__ 51 _
ISAAC AsimOV
disi de inanmıyordu. R. Daneel'i daha başlangıç­ta durdurabilirdlm. Hemen bir polis arabası ça­ğırabilirdlm. Ama onun yerine R. Daneel'in so­rumluluğu yüklenmesine göz yumdum. Korkak­ça bir rahatlık duydum... Baley kendi kendine R. Daneel'in kişiliğiyle duruma hâkim olduğunu söylemeye çalışırken birden kendisinden tiksin­di. Bir robot duruma hâkim olmuştu, öyle mi?..
Olağanüstü bir gürültü kopmamıştı. Bağı­ran, küfreden, ağlayıp inleyen yoktu. Baley göz­lerini açtı.
Kalabalık dağılıyordu. ,
Mağazanın müdürü sakinleşmeye başlamış­tı. Çarpılmış olan ceketini, karışan saçlarını dü­zeltti. Ortadan kaybolan kalabalığın arkasından öfkeli tehditler savurup duruyordu.
Bir polis arabasının düdüğü duyuldu. Ara­ba mağazanın önünde dururken düdük sesi de kesildi. Baley, Tabii, dedi kendi kendine. Olay sona erdikten sonra çıkageldiler.
Müdür onun kolunu çekiştirdi. «Yeniden mesele çıkmasın, memur bey.»
Baley, «Mesele çıkmayacak,» dedi.
Arabadaki polisleri kolaylıkla savdı. Me­murlar sokakta bir kalabalığın toplandığını ha­ber alarak gelmişlerdi. Olayın ayrıntılarını bilmi­yorlardı, sokağın da tenha olduğunu görmüşler­di. Baley olayı iki polise anlatırken R. Daneel bir kenara çekildi ve onlarla ilgilenmedi. Baley ola­yı iyice önemsizleştirdi ve R. Daneel'in oynadığı rolden de hiç söz etmedi.
Daha sonra R. Daneel'i binanın çelik ve
— 52 —
ÖLÜ GEZEGEN
beton sütunlarından birinin yanına çekti. «Din­le... Seni gölgede bırakmaya çalıştığım yok.»
«Gölgede bırakmak mı? Bu arz deyimlerin­den biri mi?»
«Memurlara senin bu olayda oynadığın ro­lü anlatmadım.»
«Törelerinizin hepsini bilmiyorum. Kendi dünyam
da genellikle tam bir rapor verilir. Ama bel­ki bu gezegende öyle yapılmıyor. Her neyse, ayaklanma bastırıldı. Önemli olan da bu. Öyle değilmi?»
«Öyle mi? Şimdi buraya bak!» Baley öfke-li bir fısıltıyla ama otoriter bir tavırla konuşma­ya çalışıyordu. «Sakın bir daha böyle bir şeye kalkışayım deme.»
«Yani yasalara uyulması için israr etme­yeyim mi? Bunu yapamayacaksam neden va-rım?»
«Bir daha insanları atom tabancasıyla teh­dit etme.»
«Ne olursa olsun hiçbir zaman ateş ede­mezdim, Elijah. Bunu sen de çok iyi biliyorsun. Ben hiçbir insana zarar veremem. Ama gördü­ğün gibi, ateş etmeme de gerek kalmadı. Bu­na gerek kalmayacağını biliyordum zaten.»
«Ateş etmediysen bunu sadece şansa borç­lusun. Bir daha böyle bir tehlikeyi göze alma. Böyle sahte nümayişler...»
«Sahte nümayişler mi? O da ne demek?»
«Neyse, neyse! Ne demek istediğlmi anla­maya çalış. Ben de kalabalığa silah çekebilir­dim. Yanımda silahım vardı. Ama böyle bir ku-
— 53 —
ISAAC AsimOV
man göze alamam. Sen de almamalısın. Tek başına kahramanlık yapmaktansa, polis arabası çağırmak daha iyidir.»
R. Daneel bir an düşündükten sonra başını salladı. «Bence yanılıyorsun, ortağım Elijah. Ba­na Arzda yaşayan insanların özellikleri de açık­landı. Onların Dış Dünyalıların tersine, daha kü­çükten otoriteye boyun eğecek şekilde eğitildik­leri söylendi. Bu, yaşam tarzınızın bir sonucuy-muş. Ben de yeteri kadar güçle otoriyi temsil edebilen bir tek insanın yeterli olduğunu kanıt­ladım. Polis arabası çağırma isteğin de, sadece sorumluluğu senden alacak daha üstün birinin gelmesi arzusunun bir ifadesiydi aslında. He­men hemen iç güdüsel bir şeydi bu. Kendi Dün
yamda bu yaptığımı haklı gösteremezdim. Bunu da itiraf ediyorum.»
Baley'in uzun yüzü öfkesinden kızarmıştı. «Robot olduğunu farketselerdi...»
«Farketmeyeceklerinden emindim.»
«Ne olursa olsun, sen bir robotsun, bunu unutma! Bir robottan başka bir şey değilsin. Sa­dece bir robotsun. Ayakkabıcıdaki satıcılar gi­bi.»
«Bu belli bir şey.»
«Ve sen insan değilsin!» Baley istememe­sine karşın zalimleşmeye başlıyordu.
R. Daneel bir an bu sözleri düşündü. «İn­sanla robot arasındaki fark, aklın varlığı ve yok­luğu arasındaki fark kadar önemli değildir.»
Baley, «Belki senin Dünyanda öyle,» dedi. «Ama Arzda değil.» Saatine baktı. Bir saat çey-
— 54 —
ÖLÜ GEZEGEN
rek dakika geçmiş olduğunu görünce gözlerine inanamadı. R. Daneel'in birinci raundu kazandı­ğını düşünürken boğazı kuruyarak sızlamaya başladı. Kendisi çaresizce beklerken R. Daneel başarılı olmuştu. R. Sammy'nin yerini aldığı o delikanlıyı, Vincent Barrett'i düşündü. Sonra da kendisi. R. Daneel de onun yerini alabilirdi. Ya-kub adına! Hiç olmazsa babamı bir kaza yüzün­den kovdular. İnsanların ölümüne, zarara yol açan bir kaza yüzünden. Belki babam gerçekten suçluydu. Bunu bilmiyorum... Ama ya babam da yerine makineden bir fizikçi geçirmek için kovdularsa? Sırf bu yüzden attılarsa? Babamın bu konuda yapabileceği bir şey yoktu Tabii...
Baley sert sert, «Artık gidelim,» dedi. «Se­ni eve götürmem gerekiyor.»
Daneei, «Anlayacağın,» diye başladı. «Ö-nemsizkonularda fark gözetmek...»
Baley sesini yükseltti. «Pekala. Konuyu ka­patalım. Jessie bizi bekliyor.» En yakındaki te­lefona, daha doğrusu iletişim televizyonuna doğru gitti. «En iyisi ona yolda olduğumuzu ha­ber vereyim.»
«Jessie?»
«Karım » Baley birden, Yakub adına, diye düşündü. Tam da Jessie'yle konuşacak halde­yim ya...
— 55 —
ISAAC AsimOV
DÖRT
Elijah Bailey'nin Jessie'yı farketmesine adi neden olmuştu. Baley onunla '02 yılının Noel Partisinde, punç kâsesinin başında tanışmıştı Elijah eğitimini yeni tamamlamış, kentte ilk işi­ne girmiş ve sektöre taşınmıştı. 122A numaralı Genel Salondaki bekâr bölmelerinden birinde o-turuyordu.
Punçu Jessie dağıtıyordu. Kız, «Adım Jes­sie,» demişti. «Jessie Navodny. Seni tanımıyo­rum.»
Genç adam da, «Ben Baley'ım.» diye açık­lamıştı. «Lije Baley. Bu kesime yeni taşındım.» Punç bardağını alarak çabucak gülümsemişti Kız ona neşeli ve dost canlısı bir insan gibi gei-mişti. Bu yüzden Jessie'nin yanından uzaklaş-mamıştı. Oranın yenisiydi. Gruplar halinde top-laşan insanlara bakarken kendisini yapayalnız hissetmişti. O hiçbir gruptan değildi. Belki biraz içki içildikten sonra durum düzelecekti. Ama Şimdiki halde Baley punç kasesinin yakınında duruyor, içkisini düşünceii düşünceli yudumla­yarak gelip gidenleri seyrediyordu.
«Punçun yapılmasına ben yardım ettim.» Kızın sesi Baley'nin daldığı düşüncelerden uyan­masına neden oldu. «Onun için size garanti ve­ririm. Biraz punç daha ister misiniz?»
— 56 —
ÖLÜ GEZEGEN
Baley kuçuk bardağının boşalmış olduğunu farketti. «Evet,» diye gülümsedi.
Baley ikinci punçunu içerken kız da ona katıldı. Genç adam Şimdi kendisini daha iyi his­setmeye başlamıştı. Sanki adın tadını çıkarı-yormuş gibi, «Jessie...» diye mırıldandı. «Güze! bir ad bu. Seni Jessie diye çağırabilir miyim?»
«Tabii. Madem istiyorsun. Bunun hangi kısaltılmış şekli olduğunu biliyor musun?»
«Jessica'nın mı?»
«Hiçbir zaman bilemeyeceksin.»
«Aklıma başka ad gelmiyor.»
Kız gülerek cilveli cilveli, «Tam adım Jeze-bel'dir,» dedi,
Baley ciddi ciddi. «Benim adım da Elijah,» diye karşılık verdi. «Yani tam adım.»
Kız onun ne dernek istediğini anlayamadı.
Genç adam açıkladı ,o zaman. «Elijah, Je-zebel'in en büyük düşmanıydı.»
«Öyle mi?»
«Ah, Tabii. Kutsal Kitapta öyle yazıyor.»
«Ya? Bundan haberim yoktu. Ne garip de-ğıl mi? Bana gerçekten düşman olmayacağını umarım.»
Daha başında imkansız bir hal almışti bu. Adlarıyla ilgili rastlantı yüzünden Jessie, Baley için sadece punç kâsesinin başında bekleyen nazik bir kız olmaktan çıkmıştı. Genç adam da­ha sonra Jessie'nin neşeli, iyi kalpli biri olduğu­nu anladı. Hatta onu güzel bile bulmaya başla­dı. Genç adam özellikle kızın neşesini takdir
— 57 —
(SAAC AsimOV
ediyordu. Hayata alay ve kuşkuyla bakan Baley' nin böyle bir panzehire ihtiyacı vardı.
Ama Jessle, Baley'nin uzun yüzündeki cid­di ifadeye pek önem vermiyordu. «Ekşi surat-lıysan ne yapalım yani? Aslında öyle olmadığını biliyorum. Benim yaptığım gibi durmadan gül-seydin biraraya geldiğlmiz zaman herhalde pat­lardık. Sen hiç değişme, Lije! Benim delilikler yapmama da engel ol.»
Ve Jessle, Lije Baley'nin bir keder bataklı­ğına batmasını da engelledi. Genç adam çift­lere ayrılan küçük dairelerden biri için başvur­du. Evlenmeden önce oraya yerleşebilmek için izin aldı. Belgeleri kıza göstererek, «Bekârlar bölümünde çıkmamı sağlar mısın, Jessle?» di­ye sordu. «Orası hiç hoşuma gitmiyor.»
Belki de Dünyanın en romantik evlenme teklifi değildi ama bu sözler Jessle'nin hoşuna gitti.
Baley, Jessle'nin her zaman yerinde plan keyfinin bir kez kaçtığını gördü. Bu da yine o-nun adıyla ilgiliydi. Evliliklerinin ilk yılıydı ve he­nüz çocukları olmamıştı. Aslında Jessle, Bent-ley'e o ay hamile kalmıştı. Zekâ dereceleri, ge­netik değerlendirilme durumları ve Baley'nin Güvenlik Bölümündeki görevi dalayısıyla iki ço­cuk sahibi olmaya hakları vardı. Kadın birinci çocuklarına ilk yıl hamile kalabilirdi.) Baley o günleri düşündüğü zaman Jessle'nin olağanüs­tü huysuzluğuna Bentley'in neden olduğu kanı­sına varıyordu.
Baley iş saatlerinden sonra da devamlı ça-
— 58 —
OLU OtZEGEN
lıştığı için Jessie biraz sıkılmaya başlamıştı. «Her gece mutlakta yalnız başıma yemek yedi­ğim için utanıyorum.»
Baley yorgun ve keyifsizdi. «Neden utana-sın? Orada bazı hoş bekârlarla karşılaşabilir­sin!»
Tabii Jessie'nin hemen tepesi attı. «Onla­rı etkileyemeyeceğimi mi sanıyorsun, Lije Ba­ley?»
Baley de kızdı o zaman. Beiki bunun ne­deni yorgun olmasıydı. Belki de kendisi yerin­de sayarken sınıf arkadaşı Julius Enderby'nin derecesinin yükselmesi. Beiki de Baley'i sinir­lendiren Jessie'nin çok dürüst br kadın olma-sına karşın adına uygun bir biçimde davranma­ya çabalamasıydı. Her neyse... Genç adam öf-keyle, «Herhalde etkileyebilirsin,» dedi. «Ama böyle bir şeye kalkışacağını sanmıyorum. Adı­nı unutsan ve olduğun gibi davransan.»
«Ben istediğim gibi davranırım.»
«Jezebel gibi olmaya çalışman bir işe ya­ramaz ki. Zaten aslında o adın anlamı sandığın gibi değil. Kutsal Kitapta sözü edilen Jezebel kocasına sadık bir eş, kendince iyi bir kadındı. Âşığı yoktu. Aşk maceralarına atılmıyor, ahlak­sızlık da etmiyordu.»
Jessie hiddetle Baley'e baktı. «Hiç de de­ğil 'Boyalı Jezebel' lafını duymadığımı mı sa­nıyorsun? Bunun ne anlama geldiğini biliyorum.»
«Belki bildiğini sanıyorsun. Ama beni din­le. Jezebel'in kocası Kral Ahab öldüğü zaman oğlu Jehoram tahta çıktı. Ama maiyetinden bi-
— 59 —
ISAAC AsimOV
ri, yani Yehu ona baş kaldırdı ve kralı öldürdü. Sonra da yaşlı ana kraliçe Jezebel'in oturduğu Jezreel'e doğru yola çıktı. Jezebel, Yehu'nun gelmekte olduğunu duydu. Adamın kendisini öl­dürmek niyetinde olduğunu anladı. Gururlu ve cesur bir kadın olduğu için yüzünü boyadı ve en güzel elbiselerini giydi. Yehu'nun karşısına azametli, ona meydan okuyan bir kraliçe gibi çıkmak için. Yehu kadını sarayın penceresinden attırarak öldürttü. Ama bence Jezebel cesurca öldü. Herkes 'Boyalı Jezebel'den söz ettiği za­man bu olayı kasdediyor. Ama çoğu olayın iç­yüzünü bilmiyor.»
Ertesi akşam Jessie güç duyulacak bir sesle, «Kutsal Kitabı okudum Lije,» diye açı­ladı
«Ne?» Baley bir an gerçekten şaşaladı.
«Jezebel'le ilgili bölümleri...»
«Ah... Jessie, seni kırdıysam özür dilerim. Çocukça davrandım.»
«Hayır, hayır.» Jessie, Baley'nin beline do­ladığı elini itti. Kanapede kocasından uzaklaşa­rak soğuk bir tavırla dimdik oturdu. «Gerçeği bilmek iyi oluyor. Bilgisizliğim yüzünden aldan­mak istemem. Bu yüzden Jezebel'le ilgili bölüm­leri okudum. O kötü bir kadınmış, Lije.»
«O bölümleri Jezebel'in düşmanları yaz­mışlar. Olayı bir de ondan dinlemek gerekirdi.»
«Jezebel bulabildiği bütün peygamberleri öldürmüş.»
«Öyle diyorlar...» Baley ceplerinde çiklet aradı. (Daha sonra Jessie, «Uzun yüzün ve
— 60 —
ÖLÜ GEZEGEN
kederli kahverengi gözlerinle ağzındaki otları ne yutabilen, ne de tükürebilen yaşlı bir ineğe benziyorsun,» dediği için bu alışkanlığından vazgeçecekti.) «Ben Jezebel'in tarafını tutar, onun adına konuşabilirim. O, atalarının dinine değer veriyordu. Ataları o topraklarda İbrani-ler gelmeden çok önce yaşamışlardı. İbranilerin kendi Tanrıları vardı. Üstelik bu bir zümreye öz­gü bir Tanrıydı. Ama İbraniler Tanrılarına tap­makla yetinmiyorlar, çevredeki herkesin de ken­dileri gibi yapmalarını istiyorlardı. Jezebel tu­tucu bir kadındı. Yeni inançlara değil, eskilerine bağlıydı. Sonuçta yeni inançlar ahlak bakımın­dan çok sıkıydı ama eskiler duygu bakımından daha dayurucuydu. Jezebel'in rahipleri öldürt-mesi onun sadece çağına uygun bir biçimde davrandığını gösterir. O günlerde insanları ken­di dinlerine sokmak isteyenlerin başvurdukları bir yoldu bu. Eski Ahit'teki Krallar Kitabını oku-duysan, Elijah'ın neler yaptığını öğrenmişsindir. O da benim adaşım. Elijah, Baal'in 850 peygam-beriyle yarıştı. kimin gökyüzünden ateşler yağ-dırabileceğiyle ilgiliydi bu. Elijah yarışmayı ka­zandı ve seyircilere hemen 850 Baal'liyi öldür­melerini emretti. Onlar da bu emri yerine getir­diler.»
Jessie dudağını ısırdı. «Ya Naboth'un bağı ne olacak, Lije? Naboth aslında zararsız bir a-dammış ama bağını krala satmaya razı olma­mış. Jezebel bu yüzden yalancı tanıklar bul­muş. Onlar da Naboth'un küfrettiğini söylemiş­ler. İşte böyle bir şey.»
— 61 —
ISAAC ASI MOV
Baley düzeltti. «Tanrı ve kralı inkâr ettiği­ni iddia ettiler.»
«Evet. Naboth'u idam ettiler ve kral da ada­mın bağlarına elkoydu.»
«Bu yanlış bir şeydi. Tabii modern çağlar­da Naboth meselesi kolaylıkla halledilebilirdi. Kent yönetimi, hatta ortaçağ hükümdarların­dan biri Naboth'un topraklarını isterse, mahke-meıer onun bağından çıkmasını emreder, bunu yapmadığı takdirde onu güç kullanarak uzak­laştırırlardı. Adama uygun buldukları bir mik­tar para da öderlerdi. Kral Ahab'ın böyle yap­ması imkansızdı. Tabii Jezebel'in başvurduğu yol da hatalıydı. Kadın için bir tek mazeret ile­ri sürebiliriz. Ahab bu durum yüzünden mutsuz ve hastaydı. Jezebel kocasına olan aşkının Na­both'un iyiliğinden daha önemli olduğuna ina­nıyordu. Sana onun sadık bir eş modeli pidu-ğunu...»
Öfkesinden yüzü kızarmış olan Jessie ye­rinden fırladı. «Çok kinci ve kötüsün!»
Baley müthiş bir üzüntüyle karısına baktı. «Ben ne yaptım ki? Nen var senin?»
Jessie ona cevap vermeden apartmandan çıktı ve gecenin yarısını esir-altı sinema kat­larında geçirdi. Asık suratla bir gösteriden öte­kine gitti. İki aylık biletini harcadı. Kocasınınki­ni de.
Baley daha sonra, çok sonra Jessie'nin ha­yatının önemü bir bölümünü yıkmış olduğunu anladi. Kadın için adi ilgi çekecek kadar kötü bir şeyin simgesiydi. Jessie fazla dürüst ve sı-
— 62 —
ÖLÜ GEZEĞEN
kıçı geçmişini böyle zevkli bir biçimde kendince dengeliyordu. Ahlaksız sayılabilecek bir yanı ol­duğunu düşünüyor ve bu da hoşuna gidiyordu. Ama Baley bunu ortadan kaldırmıştı işte. Jessie
bir daha asıl adından kimseye söz etmedi. Ne Lije'ye, ne de arkadaşlarına. Hatta artık bu­nu kendi kendisine bile tekrarlamıyordu. O sa­dece Jessie'ydi. lmzasını da artık böyle atıyor­du
Günler geçerken Jessie yeniden Baley'le konuşmaya başladı. Bir hafta kadar sonra da ilişkileri eski haline döndü. Ondan sonraki kav­gaları hiçbir zaman o akşamki kadar şiddetli olmadı.
Jessie o olaydan sadece bir kez, o da da­lambaçlı bir biçimde söz etti. Sekiz aylık ha­mileydi o sırada. A 23 numaralı Sektör Mutfa-ğındaki besin uzmanı yardımcılığı görevinden ayrılmıştı. Alışık olmadığı kadar boş saati var­dı Şimdi. Bu yüzden de bebeğin dağumunu dü­şünerek, hazırlık yaparak oyalanmaya çalışıyor­du.
Bir akşam, «Bentley'e ne dersin?» diye sor­du.
Baley eve getirdiği kâğıtlardan başını kal­dırdı. «Efendim, hayatım?» Pek yakında bes­lenmesi gereken bir üçüncü kişi katılacaktı ai­leye. Jessie artık ücret almıyordu. Baley'nin kâ­tiplikten daha yüksek bir göreve getirilmesi de, görünüşte her zamanki gibi uzak bir olasılıktı. Genç adam bu yüzden ek işler yapıp duruyor­du.
— 63 —
ISAAC ASI MOV
«Bebek erkek olduğu takdirde, demek is­tedim, Bentley adına ne dersin?»
Baley'nin ağzının kenarları aşağıya doğru büküldü. «Bentley Baley... Bu iki ad birbirine çok benzemiyor mu?»
«Bilmem ki... Bence çok uyumlu. Zaten çocuk büyüdüğü zaman kendisine uygun bir gö­bek adı da seçer.»
«İyi ya...»
«Emin misin? Yani... belki de çocuğa Elijah adı verilmesini isterdin.»
«Çocuğun adına bir Jr. yani 'Küçük' söz­cüğünün eklenmesi için mi? Bence bu hiç de iyi bir fikir değil. İsterse o kendi oğluna Elijah adını versin.»
Jessie, «Bir şey daha var,» diye mırıldanır­ken duraksadı.
Sessizlik uzayınca Baley başını kaldırarak baktı. «Neymiş o?»
Jessie bakışlarını kocasından kaçırdı ama yine de güçlü bir tavırla, «Bentley, Kutsal Ki­taptan bir ad değil sanırım,» dedi.
Baley, «Hayır, değil,» diye cevap verdi. «Bundan eminim.»
«İyi öyleyse. Kutsal Kitaptan bir ad iste­miyorum.»
Evlilikleri süresince o olaya bir kez böyle değinildi işte.
Şimdi Elijah Baley, yanında R. Daneel OIi-vaw'Ia evine dönüyordu. Jessie'yle on sekiz yıl­dan daha uzun bir süreden beri evliydiler. Hâlâ
ÖLÜ GEZEGEN
bir göbek adı seçmemiş olan oğulları Bentley Baley de on altısını geçmişti.
Baley üzerine iri, parlak harflerle, «ERKEK-LER-ÖZEL» yazılı, çift kanatlı büyük bir kapının önünde durdu. Aşağıya daha küçük harflerle, «1A-1E Alt Sektörü» yazılmıştı. Kilit yarığının üzerindeyse daha da küçük harflerden oluşan bir cümle görülüyordu. «Anahtarın kaybedilmesi halinde hemen 27-101-51'e başvurulması.»
Bir adam onların yanından geçerek ince bir alimunyum parçasını kilit yarığına soktu ve içeri girdi. Kapıyı Baley'nin de geçmesi için açık tutmayarak arkasından kapattı. Böyle bir şey yaptığı takdirde Baley ciddi bir şekilde kızar­dı. Erkekler-Özel'in içinde ya da hemen önün­de birbirlerini görmezlikten gelirlerdi. Çok güç­lü bir gelenekti bu. Baley evli olması sayesinde öğrendiği sırlardan birini hatırladı. Jessie ona Kadınlar-Özel'de durumun farklı olduğunu a-çıklamıstı
Kadın her zaman, «Özel'de Josephine Gre-ely'e rastladım,» diye söze başlıyordu. «O bana dedi ki...»
Baley'nin derecesi yükseldiği zaman aileye yatak odasındaki musluğu çalıştırma izni veril­mişti Bu ayrıcalık yüzünden Jessie'nin sosyal yaşamı Özel'deki dedikodulardan uzak kalması nedeniyle zarar görmüştü.
Baley utancını tam anlamıyla gizlemeyi ba-şaramayarak, «Lütfen burada, dışarıda bekle, Daneel,» dedi.
— 65— F : 5
ISAAC AsimOV
R. Daneel sordu. «Yıkanmayı mı düşünüyor­sun?»
Baley sıkıntılı sıkıntılı kımıldanarak, kah-rolasıca robot diye düşündü. Bu çelik kentle ilgili her şeyi anlatmışlar da, neden biraz ter­biye etmemişler onu? Başka birine böyle bir şey söylediği takdirde beni sorumlu tutacak­lar... Sonra, «Duş yapacağım,» diye açıkladı. «Akşamları kalabalık oluyor, o nedenle zaman kaybediyorum. Ama bu işi şimdi halledersem, bütün akşam bize kalır.»
R Daneel'in yüzü pek sakindi. «Dışarıda beklemem geleneklerinizden biriyle mi ilgili?»
Baley'nin utancı daha da arttı. «İçeriye... boş... boş yere neden giresin?»
«Ah, ne demek istediğini anladım. Evet, Tabii.
Ama benim elleri de kirleniyor, Elijah. Elle­rimi yıkayacağım.» R. Daneel avuçlarını Arzlıya doğru uzattı. Avuçları pembe ve dolgundu. Uy­gun yerlerde çizgiler ve kıvrımlar da vardı. Bu eller olağanüstü ve dikkatli bir işçiliğin izlerini taşıyorlardı. Ve gerektiği kadar da temizdiler.
Baley, «Apartmanda bir lavabomuz var,» dedi. Bunu kayıtsızca söylemişti. Robotun züp­peliği fark etmeyeceğini biliyordu.
«Nezaketin için teşekkür ederim. Ama ben­ce buradan yararlanmam daha iyi olur. Siz Arzlıiarla birlikte yaşayacaksam, davranışlarını­zı taklit etmem ve geleneklerinize alışmam ge­rekir.»
«Gel, öyleyse.»
içerisinin aydınlığı ve neşeli havası, sa-
— 66 —
ÖLÜ GEZEGEN
dece işe yarar şeylere yer verilen kentin geri kalan bölümüyle taban tabana zıttı. Ama Baley bu kez etrafını fark bile etmedi.
Daneel'e, «işim yarım saat kadar sürebilir,» diye fısıldadı. «Beni bekle.» Bir iki adım attı, sonra tekrar döndü. «Dinle. kimseyle konuşma. Hiç kimseye bakma. Ne bir bakış, ne bir kelime!
Bir gelenek bu!» Bu kısa konuşmasının fark edilip edilmediğini anlamak için telaşla çevresi­ne bakındı. Neyse antrede hiç kimse yoktu. Za­ten antreydi burası, konuşmak da fazla uygun­suz kaçmazdı.
Baley koridardan hızla ilerleyerek genel o-daların önünden geçti. Nedense kendisini kir­li hissediyordu. Sonunda özel bölmelere geldi. Ona da beş yıl önce özel bir bölme verilmişti. Burası bir duş, küçük bir çamaşır makinesi ve gerekli diğer şeyleri alacak kadar genişti. Hat­ta burada haber filmlerini seyretmek için küçük bir ekran bile vardı. Bu bölme Baley'e ilk veril­diği zaman, «Evlmden uzaktaki yuvam,» diye de şaka yapmıştı. Ama şimdi sık sık bölme elin­den alınırsa o genel odalara yeniden nasıl alı­şacağını düşünüyordu.
Çamaşır makinesini çalıştıran düğıneye basınca saatin kadranı aydınlandı...
Baley dışarı çıktığı zaman R. Daneel'in ken­disini beklediğini gördü. Arzlı iyice yıkanmış; temiz çamaşır giymişti. Gömleği çabucak yıka­nıp kurutulmuştu. Baley şimdi kendisini çok da­ha rahat hissediyordu.
67-
ISAAC ASI MOV
Kapıdan çıktıklarında Baley, «Bir şey ol­madı ya?» diye sordu.
R. Daneei, «Hiçbir sorun çıkmadı, Elijah,» dedi.
Jessie kapıda onları bekliyor, siniril sinirli gülümsüyordu. Baley karısını öptü. Sonra da, «Jessie,» diye mırıldandı. «Bu yeni iş arkada­şım Daneei Olivaw.»
Jessie elini uzattı. R. Daneei bu eli çabu­cak sıkıp bıraktı. İçeri girdikleri zaman Jessie kocasına baktı. Sonra da çekine çekine R. Da-neel'e döndü. «Oturmaz mısınız, Bay Olivaw? Kocamla ailemizle ilgili bir konuyu konuşmam gerekiyor. Bir dakika sürmez... Sizce bir sakın­cası olmadığını umarım.» Baley'nin kolunu tu­tuyordu.
Adam karısının peşinden yandaki odaya geçti.
Jessie telaşla, «Yaralanmadın ya?» diye fı­sıldadı. «Yayını dinleyeli beri endişeden ölüyo­rum.»
«Hangi yayını?»
«Bir saat önceki. Ayakkabı bölümünde olay çıktığını, iki sivil polisin olayı önlediğini açıkla­dılar. Senin iş arkadaşınla eve geleceğini bili­yordum. Olay bizim alt bölümde olmuştu. Tam da senin döneceğin saatte. Olayı mahsus önem-semezmiş gibi davrandıklarını düşündüm. Se­nin...»
«Jessie, lütfen. Hiçbir şeyim olmadığını gö­rüyorsun.»
Jessie bütün gücünü kullanarak kendini
— 68 —
ÖLÜ GEZEGEN
topladı. Titrek bir sesle, «!ş arkadaşın senin bölümden değil sanırım,» dedi.
Baley üzüntüyle, «Hayır,» diye cevap verdi. «O... o tümüyle yabancı.»
«Ona nasıl davranmam gerekiyor?»
«Herkese nasıl davranıyorsan öyle. O sa­dece benim iş arkadaşım.» Ama bu sözler Ba-ley'nin ağzından dökülmüştü sanki. Jessie'nin her ayrıntıyı hemen farkeden gözleri kisıılıverdi. «Ne var?»
«Hiçbir şey yok. Haydi gel, oturma odası­na dönelim Burada fazla kalmamız garip kaça­cak.»
Elijah Baley şimdi apartman konusunda ka­rarsızlığa kapılmıştı. O ana dek hiçbir kuşku duymamış, hatta dairesiyle her zaman gururlan-mıştı. Uç büyük oda vardı burada. Örneğin, dört buçuk metre genişliğinde ve beş buçuk metre boyunda olan oturma odası iyice büyüktü. Her odaya birer yerli dalap yapılmıştı. Ana havalan­dırma borularından biri dairenin hemen yanın­dan geçiyordu. Ender olarak hafif bir gürültü duyuyorlardı ama buna karşılık daire iyice ha­valandırılıyor ve ısı da güzelee kontrol ediliyor­du. Aynca daire iki Özel'e de yakındı. Önemli bir rahatlık sağlıyordu bu.
Ama uzayın ötesindeki Dünyalardan gel­miş bir yaratık şimdi bu dairedeydi ve Baley de birdenbire kararsızlaşmıştı. şimdi apartman ona dapdar ve biçimsiz geliyordu.
Jessie biraz da yapmacık bir neşeyle, «Bay — 69 —
ISAAC AsimOV
Olivaw'la sen yemek yediniz mi, Lije?-» diye sordu.
Baley çabucak, «Daneei bizimle yemeye­cek,» dedi. «Ama ben acıktım.»
Jessie bir mesele çıkarmadan bu açıklama­yı kabul etti. Yiyecek pek sıkı kontrol ediliyor­du. Her şey eskisinden daha sıkı bir biçimde karneye bağlanmıştı. Bu yüzden birinin konuk­severce önerisini geri çevirmek nezaket sayılı­yordu.
Jessie, «Yemek yememizin sizce bir sakın­cası olmadığını umarım. Bay Olivaw,» dedi. «Li-je, Bentley ve ben genellikle sektör mutfağında yemek yeriz. Daha kolay oluyor. Sonra orada daha çeşitli yemekler bulunuyor. Laf aramızda porsiyonlar bakımından da pek cömertçe dav­ranıyorlar. Ama Lije'yle bana istediğimiz takdir­de haftoda üç kez evde yemek yeme izni verildi. Lije işinde çok başarılı. Derecemiz de iyi. Bu kez sizin de bize katılacağınızı ve küçük, özel bir ziyafet vereceğimizi düşündüm. Ama ben aslında yalnız kalma hakları konusunda aşırılı­ğa koçan insanların topluma fazla bağlı olma­dıklarını düşünürüm.-»
R. Daneei terbiyeli bir tavırla bu sözleri din­ledi
Baley elini usulca sallayarak karısını sus­turmaya çaıştı. «Jessie, çok acıktım.»
R. Daneei, «Sizi küçük adınızla çağırırsam geleneklere aykırı davranmış olur muyum, Ba­yan Baley?» diye sordu.
«Ah, hayır, ne münasebet.» Jessie duvara
— 70 —
ÖLÜ GEZEGEN
gomüiu masayı açtı. Masanın ortasındaki çuku­ra tabak ısıtıcıyı yerleştirdi. «Beni istediğin ka­dar Jessie diye çağırabilirsin şey... Daneel.» Kikır kıkır güldü.
Baley fena halde öfkelendi. Durum gitgide daha sıkıcı bir hal alıyordu. Jessie, R. Daneel'-in gerçek bir erkek olduğunu sanmıştı. Kadınla­ra Ozel'de sözü edilecek ve övünülecek biri R. daneel'in ifadesiz yüzü yakışıklıydı. Saygılı dav­ranışı aa Jessie'nin hosüna gitmişti. Belli bir şeydi bu.
Baley kendi kendine, R. Daneel, Jessie hakkında ne düşünüyor acaba, diye sordu Ka­dın on sekiz yıllık sürede fazla değişmemişti. Daha doğrusu Baley için öyleydi. Tabii biraz toplamış, vücudu gençlere özgü canlılığını bir hayli kaybetmişti. Yanakları fazlaca dalgundu. Ağzının iki yanında çizgiler belirmişti. Koyu kumral saçları eskisine göre parlaklığını yitir­mişti
Baley sıkıntıyla, ama bütün bunların hiç önemi yok, diye düşündü. Dış Dünyalarda ka­dınlar da erkekler kadar uzun boylu, ince ve azametliler. Daha doğrusu kiıap - filmlerde öy­leler R daneel de her halde o tip kadınlara nlışık
Ama R. Daneel'in, Jessie'nin sözleri, goru-nüşu ve senli benli oluşundan etkilenmiş gibi bir hali de y.oktu. Robot, «Bundan emin mi­sin?» dedi. «Jessie'nin bir adın kısaltılmış şek­li olduğu anlaşılıyor. Belki bunu sadece yakın-
ISAAC ASI MOV
iarm kullarıyor. Beiki asıl adını kullanmam daha uygun olacak.»
Yiyeceklere sarılmış olan izolasyonu aç-makla uğraşan Lessle, ani bir dikkatle bunların üzerine eğildi. «Adım sadece Jessie.» Sesi si­nirliydi. «Herkes beni böyle çağırıyor. Başka adım yok.->
<'Pekâlâ, Jessie.»
Kapı açıldı ve bir çocuk içeri girdi. Gözleri hemen R. Daneel'e doğru kaydı. Kararsızca, «Baba?» dedi.
Baley alçak sesle açıkladı. «Oğlum, Bent-ley. Bu Bay Olivaw, Ben.»
«Demek o iş arkadaşın, baba. Hoşgeldi-niz. Bay Olivaw.» Ben'in irileşen gözlerinde bir pırıltı belirdi. «Baba, o ayakkabıcıda ne oldu? Haberlerde...»
Baley sert sert, «şimdi soru sorma.» dedi.
Bentley'in yüzündeki neşeli ifade kayboldu. Çocuk annesine baktı. Jessie ona oturmasını işaret etti. Bentley iskemleye yerleşti. Kadın, «Sana söylediğimi yaptın mı, Bentley?» diye sorarak elini ckşarcasına oğlunun saçlarına sürdü. Çocuğun saçları babasınınkiler kadar si­yahtı. Elijah gibi uzun boylu da olacaktı. Ama diğer bakımlardan Jessie'ye çekmişti. Yüzü onunki gibi oval, gözleri de elaydı. Yaşama an­nesi gibi neşeli gözlerle bakıyordu.
Bentley mis gibi kokuların yükseldiği çift katlı kaba bakabilmek için iskemlesini biraz öne dcğru çekti. «Tabii anne. Ne yemek var? Yine zimo-dana mı yiyeceğiz, anne? Yine mi?»
— 72 —
ölü GEZEGEN
Jessie, «zimo-dananın nesi varmış?» diye söylenerek dudaklarını birbirine bastırdı. «Önü­ne konulanı ye. Bir şey de söyleme.»
zimo-dana yiyecekleri belliydi.
Baley de yerine geçti. Tadı insanın ağzın­dan uzun süre gitmeyen, keskin kokulu zimc-da-nadan başka bir yemeği yeğlerdi. Ama Jessie daha önce durumu açıklamıştı.
«Bunu yapamam, Lije'» demişti. «Ben bü­tün gün bu katlarda oturuyorum. Diğerlerini kendime düşman edemem. Yoksa hayat daya­nılmaz bir ha! alır. Hepsi de besin uzmanının yardımcısı olduğumu biliyorlar. Hal böyleyken ben iki haftada bir biftek ya da tavuk alıp gelir-sem, bize iltimas ettiklerini ya da besin hazırla­ma bölümünde dostlarımız olduğunu söylerler. Dedikodudan geçilmez, O zaman kapıdan ba­şımı bile uzaiamaz, Özei'e de rahat rahat gi­demem. Aslında zimo-dana da, proto-sebze de çok güzel. Dengeli beslenme sağlayan yiyecek-■er bunlar. Vitamin, maden ve gereken diğer şeylerle dolu. Salı günleri mutfakta tavuk verili­yor. O gün bol bol tavuk yeriz.»
Baley çabucak boyun eğınişti. Durum Jes-sle'nin açıkladığı gibiydi. En önemli sorun, insa­nın etrafını saran kalabalıkla bir sürtüşme ol­madan geçinebilmesiydi. Ama Bentley babası gibi hemen ikna olmamıştı.
Çocuk bu kez de, «Anne,» dedi. «En iyisi ben babamın kartını alayım ve gidip mutfakta yemek yiyeyim. Böylesi daha iyi.»
Jessie öfkeyle başını salladı. «Sana şaşı-
— 73 —
ISAAC ASI MOV
yorum, Bentley. Sanki ailen sana iâyık değilmiş. ya da biz seni evden atmışız gibi yalnız başına yemek yersen herkes ne der?»
«Bu başkalarının üzerine vazife değil kıl -
Baley sinirli sinirli, «Annenin sözünü dinle, Bentley,>-> dedi.
Bentley mutsuzca omzunu silkti.
R. Daneel birden odanın öbür köşesinden, «Siz yemek yerken kitap-filrrüere bakabilir mi­yim?» diye sordu.
«Ah, Tabii.» Yüzünde hemen ilgi dolu bir ifade beliren Bentley masadan kalktı. «-Onlar benim. Onları özel okul izniyle genel kitaplık­tan aldım. Size göstereclmi getireyim. Oldukça iyi bir aygıtım var. Onu bana son dağum gü­nümde babam armağan etti.» Çocuk aygıtı R. Daneel'e getirdi. «Robotlar sizi ilgilendiriyor mu, Bay Olivaw?»
Baley kaşığını düşürdü. Sonra almak için eğildi.
R. Daneel, «Evet. Bentley,» dedi. «Çok ilgi­lendiriyor.»
«O halde bunlar hoşunuza gidecek. Hepsi de robotlarla ilgili. Okulda bana ev ödevi verdi­ler. Robotlarla ilgiti bir yazı hatırlayacağım. O-nun için araştırma yapıyorum.» Bentley önemli bir adam tavrıyla ekledi. «Çok karmaşık bir konu bu. Açıkçası ben robotlara karşıyım.»
Baley çaresizce, «Yerine geç, Bentley,» de­di. «Bay Olivaw'i rahatsız etme.»
«O beni rahatsız etmiyor ki, Elijah. Bentley. seninle başka zaman bu konudan söz etmek is-
— 74 _
ÖLÜ GEZEGEN
terim. Bu gece babanla işimiz çok.»
«Teşekkür ederim, Bay Olivaw,» Bentley ye­rine oturdu. Annesine tiksintiyle bir göz attıktan son re pembe, gevşek zimo-danadan çatalıyla bir parça kopardı
Saley, bu gece işimiz çok muymuş, diye dü­şündü. Sonra da görevini hatırlayarak âdeta şok geçirdi. Uzay Kentinde öldürülmüş olan ada­mı düşündü. Saatlerce kendi derdine dalmış ve cinayet denilen soğuk gerçeği de unutmuştu.
BEŞ
Jessie onlara, «Hoşçakaiın,» dedi. Ciddi ha­valı bir şapka ve kerato-liften yapılmış kısa bir ceket giymişti. «Kusuruma bakmayacağını uma-nm, Bay Olivaw. Lije'yle konuşmanız gereken çok şey olduğunu biliyorum.» Kapıyı açarak oğ­lunu önden itti.
Baley sordu. «Ne zaman dönersin, Jessie?»
Kadın durakladı. «Ne zaman dönmemi isti­yorsun?»
«Şey... Bütün gece dışarıda kalmana gerek yok. Neden her zamanki saatte dönmüyorsun? Gece yansına doğru.» Kuşkuyla R. Daneel'e bir göz attı.
Robot başını salladı. «Seni evinden uzak-
7c
ISAAC AS1MOV
iaştırdığım için üzülüyorum.»
«Bunun için hiç üzülme. Bay Olivaw. Beni evlmden uzaklaştırdığın yok. Zaten bu gece her zamanki gibi bizim kızlarla buluşacaktım. Haydi gel. Ben.»
Çocuk isyan etti. «Neden benim de gitmem gerekiyor? Ben onları rahatsız etmem ki.»
«Sen dediğimi yap.»
«Neden ben de seninle birlikte sinemaya gitmiyorum?»
«Çünkü ben arkadaşlarımla gideceğim. Se­nin de yapman gereken bazı...» Kapı ana oğu-lun arkasından kapandı.
İşle o an gelmişti. Baley saatlerdir bunu duşunmemeye çalışıyordu. Kendi kendine, ön­ce şu robotu göreyim bakayım, demişti. Son­ra, ,onu eve götüreyim de... Ve sonunda, yemek yiyeyim de... Ama artık bütün bunlar olmuştu. Konuşmayı geciktirmek için bir neden yoktu. şimdi sıra cinayete, yıldızlararası olaylara, de­recesinin yükselmesine ya da başarısızlığa uğ­rayarak rezil olması sorunlarına gelmişti. Ba­ley parmaklarını, duvardaki yerine sokulmamış olan masanın üzerinde amaçsızca dalaştırdı.
R. Daneel, «Konuşmamızı dinlemeyecekle­rinden emin misin?» diye sordu.
Baley hayretle başını kaldırdı. «kimse bir başkasının apartmanını dinlemez.»
«Komşuları dinlemek âdetinde değil misi-
«Böyle bir şey kesinlikle yapılmaz, Daneel. — 76 —
OLU GEZEGEN
Bu... bu sen yemek yerken tabağına bakmaları gibi bir şey olur.»
«kimse cinayet de işlemez mi?»
«Ne?»
«Öldürmek geleneklerinize aykırı, öyle de-ğıi mi, Elijah?»
Baley öfkelenmeye başladığını hissetti. «Buraya bak. Birlikte çalışacaksak Uzaycıları taklit ederek küstah tavırlar takınma! Bu sana göre bir şey değil, R. Daneel.» Dayanamamış, R harfinin üzerinde özellikle durmuştu
«Seni kırdıysam özür dilerim, Elijah. Ben sadece şunu söylemeye çalışıyordum: İnsanlar bazen geleneklere meydan okuyarak cinayet işliyorlar Onun için komşuyu dinlemek gibi da­ha önemsiz bir suç işleyebilirler.»
Baley'nin kaşları çatıktı. «Daireye uygun şekilde yalıtım sağlandı. İki yandaki dairelerden bir ses geldiğini duydun mu? Eh, onlar da bizi duymazlar. Zaten burada önemli bir şeyler ol­duğunu düşünmeleri için bir neden yok ki.»
«Düşmanı önemsememek gibi bir hata yap­mamalıyız.»
Baley omzunu silkti. «Haydi, başlayalım ar­tık. Olay konusunda pek az bilglm var. Sadece Aurora gezegeni vatandaşı olan ve Uzay Ken­tinde oturan Roj Nemennuh Sarton adlı bir a-damın bir cinayete kurban gittiğini biliyorum. Anladığım kadarıyla, Uzaycılar bunun bir tek olay olmadığını da düşünüyorlar. Tamam mı?»
«Tamam, Elijah.»
«Uzaycılar bu cinayeti, destekledikleri ye-
— 77 —
ISAAC AsimOV
T)i planı sabÖte etme girişimlerine bağlıyorlar. Bu plan Arzı, Dış Dünyalara benzer bir insan/ robot toplumu haline sokmakla ilgili. Uzaycı­lar cinayetin iyi örgütlenmiş bir terörist grubu­nun işi olduğunu düşünüyorlar.»
«Evet.»
«Pekala. şimdi... Uzaycıların bu tahminle­rinin doğru olması şart mı? Cinayeti bir tek fa­natik işlemiş olamaz mı? Arzlılar robotlara kar­şı güçlü bir düşmanlık duyuyorlar. Ama bu tür şiddete başvurulmasını destekleyen örgütlen­miş bir grup yok.»
«Belki açıkça harekete geçen bir örgüt yok.»
«Kendisini robotların ve robot fabrikaları­nın ortadan kaldırılmasına adamış bir grup ol­duğunu varsayalım. Ama onların da herhalde yapabilecekleri en kötü şeyin bir Uzaycryı öl­dürmek olacağını anlayacak kadar akıllan var. Sence bu cinayet dengesiz birinin işi.»
R Daneel Arzlıyı dikkatle dinlemişti. «Ben­ce olaylar bir fanatikle ilgili varsayımı destek­lemiyorlar. Kurban çok iyi seçilmişti, cinayet saati de öyle. Onun için olayr iyi örgütlenmiş bir grubun dikkatle planladığını düşünüyorum.»
«Tabii bu konuda bilgin benden fazla. Haydi, baklayı ağzından çıkar bakalım.»
«Kelimelerinin anlamı pek belli değil ama ne demek istediğini kavradığımı sanıyorum. Ön­ce sana cinayetten evvelki durum hakkında bil­gi vermem gerekiyor. Uzay Kentindekilere gö-
— 78 —
ÖLÜ GEZEGEN
re, Arzla olan ilişkiler hiç de memnunluk verici değil, Elijah.»
Baley mırıldandı. «Vah vah.»
«Bana, Uzay Kenti ilk kurulduğu zaman, Arzlıların çoğunun Dış Dünyalarda pek başarılı olon robot/insan karışımı bir toplumu memnun­lukla kabul edeceklerinin saniSdığını söylediler. İlk ayaklanmalardan sonra bile Arzlılar yeniliğin neden olduğu şoku atlattıkları zaman her şeyin düzeleceğini düşünmüşler. Ama öyle olmamış. Arz hükümetinin ve kentlerin çoğunun yönetici­lerinin işbirliği yapmalarına karşın, Arzlilar bu plana dalma karşı koymuşlar. İlerleme de çok ağır ağır oluyor. Tabii bu, bizimkileri çok en-dişenlendirmekte...»
Baley, «Başkalarının iyiliğini çok istedikleri için olacak,» diye mırıldandı.
R. Daneel, «Pek de değil.» dedi. «Tabii on­ların yüksek amaçlarla hareket ettiklerini dü­şünmen güzel bir sey. Aslında biz sağlıklı ve mcdern bir Arzın bütün Galaksi için yararlı o-lacağına inanıyoruz. Hiç olmazsa Uzay Kentin-dekiler böyle düşünüyorlar. Ama Dış Dünyalar­da onlara karşı koycn guçlu gruplar olduğunu da itiraf etmeliyim.»
«Ne? Uzaylıların arasında anlaşmazlık mı var?»
«Tabii. Bazıları modern bir Arzın emperya­list isteklere kapılacağını ve Dış Dünyalar için tehlikeli olacağını düşünüyorlar. Özellikle Arza daha yakını olan eskice Dünyalarda yaşayan­lar bu görüşteler. Tabii onlar yıidızlararası yol-
— 79 —
ISAAC AsimOV
culuklcnn ilk yapıldığı yüzyılları daha iyi hatır­lıyorlar. Arzın Dünyalarını ekonomi ve siyaset bakımından kontrolü altında tuttuğunu da unu­tamıyorlar.»
Baley içini çekti. «Pek eski bir tarih bu. Onlar gerçekten endişeleniyorlar mı? Bin yıl önce olan bir şey yüzünden hâlâ bize düşman­lar mı?»
R. Daneel, «İnsanların kendilerine özgü kişilikleri var,» dedi. «Onlar birçok bakımdan biz robotlar kadar mantıklı değiller. Çünkü devrele­ri önceden planlanmamış. Ama bana bunun da bazı üstünlükler sağladığını söylediler.»
Baley alayla, «Belki öyledir,» diye güldü.
R. Daneel, «Tabii bunu sen benden daha iyi bilecek durumdasın,» dedi. «Her neyse... Arzdaki devamlı başarısızlık Dış Dünyalardaki milliyetçi partilerin güçlenmelerine neden oldu. şimdi onlar Arzlıiarın Uzaycılardan farklı oldu­ğunu, aynı törelere uyamayacaklarını söylüyor­lar. 'Üstün gücümüzden yararlanarak Arzın ro­botları kabul etmesini sağlarsak, Galaksinin mahvolmasına yol açarız,' diyorlar. Anlayacağın hiç unutamadıkları bir şey var. Arzın nüfusunun sekiz milyar olduğu. Buna karşılık elli Dış Dünyanın nüfuslarının toplamı ancak beş buçuk milyar kadar. Uzay Kentindekiler, özellikle Dr. Sarton...»
«O daktor muydu?»
«Sosyoloji daktoruydu. Robotik uzmanıydı. Son derecede zeki bir adamdı. Bir dâhi.»
«Anlıy.orum. Devam et.»
■80-
ÖLÜ GEZEGEN
«Dr. Sarton ve diğerleri, Dış Dünyalardaki bu tur duygular devanın daşarısızlıgımız yüzün­den besıenaıgi takdirde, Uzay Kentinin ve bu­nun temsil euıği şeyıerin tazla yaşayamayaca­ğını biıiyorlaraı. Dr. Sarton, Arzlıların psikolo­jisini anıamak için büyük bir çaba göstermenin zamanının gelmiş olduğuna inanıyordu. 'Aslın­da Arzular yaradılış olarak çok tutucular,' de­mek, o basmakalıp sözleri tekrarlayarak, 'değiş­meyen Arzdan' ve 'anlaşılmayan Arzlı kafasın­dan' söz etmek çok kolaydı. Ama bütün bunlar sadece sorundan kaçmaktan başka bir şey de değildi. Dr. Sarton, 'Bu cehaletin sesi,' diyor­du. 'Arzlıları bir atasözü ya da basmakalıp laf­larla bir kenara atamayız. Arzı yeniden yarat­maya çalışan Uzaycılar, Uzay Kentinden ayrıl­malı ve Arzlıların arasına girmeli. Arzlılar gibi ya­şamalı, onlar gibi düşünmeli.'»
Baley, «Bunu Uzaycılar mı yapacak?» dedi. «imkansız.»
R. Daneel, «Haklısın,» diye cevap verdi. «Dr. Sarton bütün bu düşüncelerine karşın kent­lerden hiçbirine giremezdi. Bunu kendisi de bi­liyordu. Bu koskocaman yerlere, kalabalığa da­yanamazdı. Bir atom silahının zoruyla kente girseydi bile dış görünüm aklını karıştırırdı. Bu yüzden de aradığı iç gerçekleri farkedemezdi,»
Baley sordu. «Ya Uzaycıların o hastalık korktflarına ne demeli? Bunu da unutma! Bence sırf bu yüzden bir tek Uzaycı bile kente gire­mez.»
«Evet, bu da var. Dış Dünyalarda Arzın anla-
— 81 — F : 6
ISAAC AsimOV
riığı anlamda hiçbir hastalık yok. Bilinmeyene karşı duyulan o marazi korku da. Dr. Sarton bü­tün bunları biliyordu. Ama yine de Arzlıları ve yaşam tarzlarını iyice öğrenmenin şart olduğun­da ısrar ediyordu.»
«Kendi kendisini bir köşeye sıkıştırmış an­laşılan.»
«Pek de değil. Sayılan nedenler sadece in­san Uzaycılarla ilgiliydi. Robot Uzaycılar onlar­dan farklıydı.»
Baley, lanet olsun, diye düşündü. Bunu u-nulup duruyorum. Sonra, «Ya?» dedi.
R. Daneel başını salladı. «Evet. Tabii biz daha kolaylıkla uyum sağlayabiliriz. Bizi Arz­daki bir yaşama uyacak biçimde planlayabilir­ler. Dış görünüşümüz insanlarınkine çok benze­diği takdirde Arzlılar bizi aralarına alabilirler. Biz de o zaman yaşamlarını daha yakından in­celeyebiliriz.»
Baley birden durumu kavradı. «Ve sen de...»
«İşte ben öyle bir robotum. Dr. Sarton bir yıl böyle bir robotun planlarının hazırlanması ve yapılması için çalıştı. Dr. Sarton'un robotlarının ilki benim. Tabii artık benden başkası da yok. Ne yazık ki, eğitimlm henüz tamamlanmadı. Bu cinayet yüzünden rolümü planlanan zamandan daha erken oynamaya başlamak zorunda kal­dım.»
«Demek bütün Uzaycı robotları senin gibi değil? Yani bazıları insanlara daha az benzi­yor, robotlara daha çok. öyle mi?»
— 82 —
ÖLÜ GEZEGEN
«Tabii. Dış görünüş bir robotun görevlerine: bağlıdır. Görevlm insanlara çok benzememi ge­rektiriyor. Onun için bu biçimde yaratıldım. Öte­kiler benden farklı. Ama hepsi de yine insan biçiminde. Ayakkabıcıda gördüğüm o Korkunç ilkel modellerden çok daha insana benziyor­lar. Bütün robotlarınız onlar gibi mi?»
Baley, «Aşağı yukarı,» dedi. «Bu hoşuna gitmedi mi?»
«Tabii gitmedi. İnsanların kaba bir karika­türünü andıran bir şeyin kafa bakımından sana eşit olduğunu kabul etmek çok zor. Fabrikala­rınız daha iyi modeller yapamıyor mu?»
«Yapabileceklerinden eminim, Daneei. Ama galiba biz karşımızdakinin robot mu, yoksa in­san mı olduğunu hemen anlamayı tercih ediyo­ruz.» Baley bu sözleri söylerken robotun gözle­rinin içine bakmıştı. Bu gözler bir insanınki gi­bi parlak ve nemliydi. Ama Baley, R. Daneel'in bakışlarının biraz sabit olduğunu, bir insanınki gibi hafifçe sağa sola kaymadığını düşündü.
R. Daneei mırıldandı. «Zamanla bu görüş açısını anlayacağımı umuyorum.»
Baley bir an robotun sesinde hafif bir alay olduğunu sandı, ama sonra fikrini değiştirdi.
R. Daneei ekledi. «Her neyse... Dr. Sarton bunun bir C/Fe meselesi olduğunu iyice anla­mıştı.»
«Cefe mi? O da nesi?»
«Bunlar karbon ve demir elementlerinin simgeleri, Elijah. Karbon insan hayatının teme­lidir, demir de robotların. Bu iki varlığın en iyf
— 83 —
ISAAC AsimOV
taraflarını eşil omu paralel bir biçimde birleşti­ren bir kültürden söz etmek istediğin zaman kı­saca C/Fe demek daha kolay oluyor.»
«Ce le. Bunların arasına bir tire mi konu­yor? Bu simgeler nasıl yazılıyor?»
«İkisinin arasına bir bolü işareti konuluyor, Elijah. Bu ne birini tek başına simgeliyor, ne de diğerini. Bu iki tarafın eşit bir karışımını gös­teriyor.»
Baley istememesine rağınen bu konuya kar­şı yine de bir ilgi duydu. Arzdaki resmi eğitimin eksik yanları vardı. Öğrencilere Dış Dünyaların, ana gezegenle ilişkilerini kesmelerine ve bağım­sızlıklarını ilan etmelerine yol açan Büyük İh­tilalden sonraki durumları, tarih ya da toplum­ları konularında hiç bilgi verilmiyordu. Gerçi çok beğenilen romantik kitap-filmlerde belirli Dış Dünya tiplerine rastlarıyordu: Arzı görme­ye gelen eksantrik ve öfkeli milyarder. Sevlmli Arzlıya âşık olan ve kibirini aşkında boğan güzel zengin kız. Arzlının her zaman yendiği azametli ve kötü Uzaycı rakibi. Ama bunlar de­ğersiz portrelerdi. Çünkü en temel ve iyi bili­nen gerçekleri bile yadsıyorlardı. Yani Uzaycı­ların hiçbir zaman kentlere girmedikleri gerçeği­ni.
•Baley hayatında ilk kez garip bir merak duydu. Uzaycıların yaşamları aslında nasıl bir şeydi acaba? Sonra kendisini zorlayarak ko­nuya döndü. «Ne demek istediğini anladığımı sanıyorum. Senin Dr. Sarton, Arzın C/Fe'ye dö­nüştürülmesi sorununu yepyeni ve başarılı ola-
— 84 —
OLÜ GEZEGEN
bilecek bir açıdan ele almıştı. Bizim tutucu grup­lar ya da kendi deyimleriyle Ortaçağcılar endi­şelendiler. Dr. Sarton'un başarılı olmasından Korktular. Bu yüzden onu öldürdüler. İşte bunun için olayın bir tek saldırı değil, planlanmış bir komplo oıduğu düşünülüyor. Öyle mi?»
«Evet, sorun bu biçimde açıklanabilir, Elijah.»
Baley düşünceli düşünceli, usul usui ıslık çalmaya başladı. Uzun parmaklarını masaya hafifçe vuruyordu. Sonra başını salladı. «Hayır, olamaz. imkansız bu.»
«Bağışla, ne demek istediğini anlayama­dım.»
«Sahneyi gözlerimin önünde canlandırmaya çalışıyorum. Bir Arzlı yürüyerek Uzay Kentine gidiyor. Dr. Sarton'a yaklaşıyor. Onu atom ta­bancasıyla öldürdükten sonra dışarı çıkıyor. Bu olacak gibi değil. Herhalde Uzay Kentinin girişinde nöbetçiler var.»
R. Daneel, «Hiçbir Arzlının gizlice giriş ka­pısından geçmediğini rahatlıkla söyleyebiliriz,» dedi.
«Eee, şimdi ne olacak?»
«Bu gerçek durumu daha da karıştırıyor, Elijah. Tabii New York'tan Uzay Kentine ulaşma­nın tek yolu bu giriş .olsaydı, o zaman işin için­den çıkılmazdı.»
Baley iş arkadaşına düşünceli bir tavırla baktı. «Ne demek istediğini anlayamadım... İki­si arasında sadece o giriş var.»
«Evet, doğrudan doğruya...» R. Daneel bir
— 85 —
ISAAC AsimOV
an bekledi. «Neyi kasdettiğimi anlayamadın, de­ğil mi?»
«Öyle. Hiç anlayamadım.»
«Bana kınimazsan sana ne demek istedi­ğimi anlatırım. Bana bir kâğıtla bir yazıcı verir misin? Teşekkür ederim. Buraya bak, ortak. şimdi büyük bir daire çiziyor ve içine Mew York Kenti yazıyorum. Bu küçük daire de Uzay Kenti. Bunların birbirlerine dakundukları yeri bir okla gösteriyorum. Bu da 'Engel.' İki kentin birbirle­rine dakundukları başka bir nokta var mı?»
Baley, «Tabii yok,» dedi.
«Bir bakıma böyle söylemene sevindim. Arzlılann bu düşünce tarzı hakkında bana öğ­retilenlere uyuyor. Evet, aradaki tek bağlantı Engel. dalambaçsız bir şey bu. Ama... hem New York'un, hem de Uzay Kentinin bütün et­rafı açık. Kırların ortasındalar bunlar. Bir Arzlı New York'un sayısız kapılarından birinden çı­kar. Kırları aşarak Uzay Kentine ulaşır. Kendi­sini durduracak bir engel olmadığı için içeri gi­rer.»
Baley dilinin ucunu üst dudağına dayaya­rak bir an öyle durdu. «Kırları mı aşacak?»
«Evet.»
«Kırları aşacak, öyle mi? Hem de yalnız ba­şına?»
«Neden olmasın?»
«Yürüyerek?»
«Kesinlikle yürüyerek. Adam yürüdüğü tak­dirde kimse kendisini farketmezdi. Cinayet bir işgününde erken saatlerde oldu. Herhalde ka-
— 86 —
ÖLÜ GEZEGEN
til şafak sökmeden yola çıktı.»
«imkansız! New York'ta bunu yapabilecek bir tek kişi bile yok. Adam kentten çıktı öyle mi? Hem de yalnız başına?»
«Evet, normal durumda bu olanaksız gibi gözükebilir. Biz Uzaycılar da bunu biliyoruz. İş­te bu yüzden giriş kapısında nöbetçiler var. Bü­yük Ayaklanmada Arzlılar o sırada giriş yerinin önünde olan Engele saldırdılar sadece. Böyle­ce hiç kimsenin New York'tan dışarı çıkması­na gerek kalmadı.»
«İyi ya...»
«Ama şimdi olağanüstü bir durumla karşı karşıyayız. Bu en kolay yolu seçen bir güruhun körce saldırısı değil. Küçük bir grup mahsus, bilerek savunmasız bir noktaya saldırdı. Bu sal­dın iyi planlanmıştı. İşte böylece bir Arzlı Uzay Kentine girmeyi başardı. Kurbanına yaklaşa­rak onu öldürdü, sonra da uzaklaştı. Adam bi­zim kör noktamızdan saldırıya geçti.»
Baley başını salladı. «Olacak gibi değil. Si­zinkiler bu varsayımı desteklemek için araştır­malar yaptılar mı?»
«Evet, yaptık. Sizin polis müdürü de hemen hemen cinayet anında oradaydı...»
«Biliyorum. Bunu bana söyledi.»
«İşte bu da katilin zamanlama bakımından çok ustaca davrandığını gösteren diğer bir ör­nek, Elijah. Sizin polls müdürü daha önce de Dr. Sarton'la işbirliği yapmıştı. Dr. Sarton, New York'a benim gibi R.Merin gizlice girmeleri için iik hazırlıkları da yine Bay Enderby'Ie birlikte
— 87 —
ISAAC AsimOV
yapmayı düşünüyordu. O sabahki randevunun nedeni de buydu. Tabii cinayet bu planları en­gelledi. Hiç olmazsa şimdilik. Polis müdürü ci­nayet sırasında Uzay Kentinde olduğu için Arz zor ve utanılacak bir duruma düştü. Bizimkiler de öyle. Ama aslında söylemek istediğim bu de­ğildi. Polis müdürünüz olay sırasında oradaydı." Kendisine, 'Adam herhalde kırları aşarak gel­di,' dedik. O da senin gibi, 'ımkânsız,' diye kar­şılık verdi. Ya da, 'Aklın aiacağı bir şey değil bu,' dedi. Tabii çok sarsılmıştı. Belki de bu yüzden önemli olan noktayı göremedi. Ama biz onu bu olasılığı hemen araştırmaya zorladık.»
Baley polis müdürünün kırılan gözlüğünü anımsadı. O ciddi anda bile dudağının kenarı usulca titredi. Zavallı Julius, diye düşündü. Tabii çok sarsıldı. Ama fiziki zayıflıkları, jenetik seçim uygulanmayan Arzillara özgü, tiksinti ve­rici bir özellik sayan azametli Uzaycılara duru­mu anlatması da olanaksızdı. Hiç olmazsa bu­nu itibarını kaybetmeden yapamazdı. Polis mü­dürü Julius Enderby için itibar çok önemlidir... ArzIHarın bazı konularda birbirlerini tutmalan gerekir. Bu robota Enderby'nin uzağı göreme­diğini hiçbir zaman söylemeyeceğim...
R. Daneel konuşmasını sürdürdü. «New York'taki çıkış kapılan birer birer araştırıldı. Kentte kaç kapı olduğunu biliyor musun? Elijah?»
Baley başını salladı, sonra da tahmine ça­lıştı. «Yirmi?»
«Beş yüz iki.»
— 88 —
ÖLÜ GEZEGEN
«Ne?»
«Başlangıçta kapı sayısı daha da fazlay-mış. Ama artık kullanılacak halde olan beş yüz iki kapı var. Senin kentin ağır bir gelişmenin simgesi Elijah. Burası bir zamanlar gökyüzüne acıkmış. İnsanlar rahatça kentten kırlara çıkar-iarmış.»
«Tabii. Bunu biliyorum.»
«Kentin üzeri ilk kapandığı zaman birçok girişe dakunulmamış. Beş yüz iki kapı hâlâ kul­lanılacak halde. Diğerleri ya kapatılmış, ya ön­lerine duvar örülmüş. Tabii hava şileplerinin giriş yerlerini saymıyoruz.»
«Ee, kapılarda ne buldunuz?»
«Umutsuz bir durumdu bu. Çıkış kapıların­da nöbetçi bulunmuyordu. Çıkışları kontrol e-den ya da onların görev alanına girdiğini dü­şünen bir tek memur bile bulamadık. Sanki kim­senin o kapılardan haberi yoktu. Bir insan is­tediği zaman o kapıların birinden çıkar, sonra da rahatça kente dönebilirdi. kimse onu fark-etmezdi bile.»
«Başka? Cinayet silahı olay yerinde değil­di sanırım.»
«Evet, öyle.»
«İpuçları?»
«Bir tek ipucu bile yok. Uzay Kentinin et­rafındaki toprakları iyice araştırdık. Çiftliklerde çalışan robotlar tanık olarak işe yarayacak gi­bi değillerdi. İnsanca tarafları pek yok onların. Otomatik çiftlik aletlerinden pek farklı sayıl­mazlar. Etrafta insan da yoktu.»
— 89 —
ISAAC ASI MOV
«Anlıyorum. şimdi ne olacak?»
«Bir uçta başarılı olamadık. Yani Uzay Ken­tinde. şimdi diğer uçta çalışacağız. New York Kentinde. Bütün yıkıcı grupların izini bulaca­ğız. Bütün muhalif örgütleri inceleyeceğğiz...»
Baley robotun sözünü kesti. «Bu işe ne kadar zaman ayıracaksın?»
«Mümkün olduğu kadar az. Gerektiği kadar çok.»
Baley düşünceli bir tavırla, «Pek berbat bir iş bu,» diye mırıldandı. «Keşke başka bir iş ar-kadaşin olsaydı.»
R. Daneel, «Ben öyle düşünmüyorum,» de­di. «Polis müdürü sadakatini ve yeteneklerini çok övdü.»
Baley alay etti. «Büyük bir lütufta bulun­muş.» S.onra da, zavallı Julius, diye düşündü Benim yüzümden vicdan azabı çekiyor. Onun için de çabalayıp duruyor.
R. Daneel, «Tabii sözlerini olduğu gibi kabui etmedik,» diye ekledi. «Sicilini inceledik. Sizin bölümde robotların kullanılmasına açık açık karşı çıkmışsın.»
«Ah? Buna bir itirazın var mı?»
«Hiç yok. İstediğin gibi düşünebilirsin. Ama bu yüzden psikolojik profilini iyice incelemek zorunda kaldık. Sonunda R.'lerden müthiş nef­ret etmene karşın bunun görevin olduğuna inan­dığın takdirde öyle biriyle işbirliği yapabileceği­ni anladık. Sadakat yeteneğin olağanüstü de­nilecek kadar fazla. Yasal otoriteye büyük say­gın var. Bize de böyle biri gerekiyordu. Polis
— 90 —
ÖLÜ GEZEGEN
Müduru Enderby seni iyi tanıyor.»
«Robotlara olan duygularım yüzünden bana kızmıyor musun?»
«Benden istenileni yapmama, senin de bana yardım etmene engel olmayacaksa, bu duygu­ların ne önemi var?»
Baley durakladı, sonra da öfkeyle, «Peka­la,» diye homurdandı. «Sınavı geçtiğim anlaşı­lıyor. Ama ya sen? Bir detektif olduğuna nasıl karar verdiler?»
«Ne demek istediğini anlayamadım.»
«Seni aslında bir bilgi-toplama makinesi o-larak yaratmışlar. Uzaycılar için insanların ya-şamiarıyla ilgili gerçekleri kaydedecek adam taklidi bir makine.»
«Bir araştırmacı için bu iyi bir başlangıç sayılmaz mı? Yani bilgi toplayan bir makine ol­mak.»
«Başlangıç için iyi olabilir belki. Ama detek­tiflik sadece bu değildir.»
«Tabii devrelerimi son duruma ayarladılar.»
«Bu olayın ayrıntılarını öğrenmek isterim, daneel.»
«Bunu açıklamak kolay. Güdü bankalarıma özellikle güçlü bir istek kattılar. Adaletin yerini bulması isteği.»
Baley, «Adalet!» diye haykırdı. Yüzündeki alaylı ifade kayboldu, bunun yerini müthiş bir kuşku aldı.
R. Daneel iskemlesinde hızla dönerek ka­pıya doğru baktı. «Biri geldi.»
Gerçekten de gelmişti. Kapı açılarak Jessie
— 91 —
ISAAC AsimOV
içeri girdi. Kadının rengi uçmuş, dudakları incel­mişti.
Baley şaşırdı. «Jessie! Bir şey mi oldu?»
Kadın orada durdu. Kocasına bakamıyordu. «Çok üzgünüm. Ama...» Sesi hafifledi.
«Bentley nerede?»
«Bu geceyi Gençlik Salonunda geçirecek.»
Baley, «Neden?» diye s.ordu. «Ben senden böyle bir şey istemedim ki.»
«İş arkadaşının gece burada kalacağını söyledin ya. Bentley'in odasını ona vereceğimizi düşündüm.»
R. Daneei, «Buna hiç gerek yoktu, Jessie,» dedi.
Jessie gözlerini R. Daneel'in yüzüne dike­rek onu dikkatle süzdü.
Baley parmaklarının ucuna baktı. Olacak­ları seziyor, midesi bularıyordu. Ama nedense araya girmesi de imkansızdı. Uzun sessizlik ku­lak zarlarına baskı yapıyordu sanki. Sonra ka­rısının uzaklardan, kat kat plasteksin arkasın­dan geliyormuş gibi bir etki yapan sesini duy­du.
«Sen bir robotsun sanırım, Daneei.»
R. Daneei her zamanki gibi sakin sakin, «Evet, öyle,» dedi.
■92-
ĞLÜ GEZEGEN
ALTI
Kentin en zengin kesimlerinden bazılarının en usi katlarında dağal «solaryumlar» vardı. Burada maden bir kepengi olan kuvartz bir böl­me havayı engeller ama güneş ışınlarının içeri süzülmesine izin verirdi. Kentin en yüksek mev­kideki yöneticilerinin karıları ve kızları bu solar­yumlarda güneşlenirlerdi. Bu yerlerde her gece eşsiz bir dağa olayı görülürdü.
Yani gece olurdu.
Kentin geri kalan bölümünde keyfi olarak kararlaştırılmış, saaılerden oluşan devrelere uyulurdu. (Milyonların sırayla, binde bir, ark lamlarının altında «güneşlendikleri» genel solaryumlarda da durum böyleydi.)
Kentin işleri «gece» ya da «gündüz» sekiz saatlik üç devre ya da altı saatlik dört sürede kolaylıkla devam ederdi. Aydınlık ve çalışma sonsuza dek uzayabilirdi. Zaman zaman reform­cuların ekonomi ve üretim adına böyle bir şe­yi önerdikleri oluyordu.
Ama bu fikir hiçbir zaman benimsenmiyor­du.
Arzdaki toplumların eskf alışkanlıklarının çoğundan yine bu ekonomi ve üretim ad-na vaz­geçilmişti. Yer, mahremiyet, hatta özgür irade­nin önemli bir bölümünden. Zaten bunlar uy-
— 93 —
ISAAC AsimOV
garlığın ürünleriydiler ve ancak on bin yaşın-daydılar.
Ama geceleri uyumak insanlık kadar eski bir alışkanlıktı. Bir milyonluk yıllık bir yaşam biçimi. Bu alışkanlık kolay vazgeçilecek bir şey değildi. Akşam olduğunu gözle görmek imkan­sızdı ama karanlık saatler geçerken apartman­ların ışıkları sönükleşir, kentin nabzı yavaşlar­dı. Kentin üzeri kapalı caddelerinde, öğlenin ge­ce yansından ayırt edilmesini sağlayacak koz­mik bir olgu görülmezdi. Ancak insanlar akrebin zamanı sessizce bölümlere ayırmasına razı o-lur, buna uyarlardı.
Bu «gece» de ekspres yollar boşalmış, ya­şam gürültüsü hafiflemiş, dev geçitleri dalduran kalabalık kaybolmuştu. New York Kenti kimse­nin dikkatini çekmeden Arzın gölgesinde yatı­yor, sakinleri de uyuyorlardı.
Elijah Baley gözleri açık yatakta yatıyordu. Apartmanda hiç ışık yanmıyordu ama işte o kadar. Jessie onun yanına uzanmıştı. Karanlık­ta hiç kımıldamıyordu. Baley karısının hareket ettiğini ne hissetmiş, ne de duymuştu.
Duvarın öbür tarafında R. Daneel Olivaw oturuyor, ayakta duruyor ya da yatıyordu. Ba­ley robotun bunlardan hangisini yaptığını merak ediyordu.
Arzlı usulca, «Jessie,» diye fısıldadı. Son­ra tekrarladı. «Jessie.»
Yanında yatan karanlık gölge örtünün al­tında hafifçe kımıldadı. «Ne istiyorsun?»
— 94 —
ÖLÜ GEZEGEN
«Durumumu daha zorlaştırma, Jessie.»
«Bana söyleyebilirdin.»
«Nasıl söylerdim? Ama bir yolunu bulup durumu açıklamak niyetindeydim. Yakup adı­na...»
«Hişş...»
Baley'nin sesi tekrar alçalarak bir fısıltı ha­lini aldı. «Onun ne olduğunu nasıl öğrendin? Bunu bana söylemeyecek misin?»
«Lije...» Jessie'nin sesi havadaki hafif bir dalgalanmadan farksızdı. «Bizi duyabilir mi? O şey?»
«Fısıldaşırsak duyamaz.»
«Nereden biliyorsun? Belki kulakları en ha­fif sesi alabilmesi için özel biçimde yapıldı. Uzaycı robotları her türlü şey yapabilirler...»
Bunu Baley de biliyordu. Robotlar lehindeki propaganda Uzaycıların makine adamlarının mucizeden farksız başarılarını durmadan vur­guluyordu. Bunlar çok dayanıklı, duyulan ge­liştirmiş, insanlara yüzlerce yeni yoldan hiz­met eden robotlardı. Baley bu tarz bir yaklaşı­mın kendi kendisini yenilgiye uğrattığını düşü­nüyordu. Çünkü Arzlılar robotlardan bu kadar üstün oldukları için daha da nefret ediyorlardı. Baley fısıltıyla, «Daneel onlardan değil,» diye açıkladı. «Onu mahsus insan biçiminde yapmış­lar. Daneel'in bir insan sanılmasını istemişler. Bu yüzden onda sadece insanca duyular ola­bilir >!
«Nereden biliyorsun?»
«Daneel'de ek duyular olsaydı, insan olma-
-—95 —
ISAAC ASI MOV
dığını kazara belli edebilirdi. Çok şey bilir, ge­reğinden fazla başarılı olurdu.»
«Belki...»
Yine bir sessizlik oldu.
Bir dakika geçti ve Baley ikinci kez çaba­ladı. «Jessie, bu konuyu daha sonraya bırak­sak... Şeye... şeye kadar... Dinle, hayatım, öf­kelenmen haksızlık.»
«Öfkelenmem mi? Ah, Lije, ne aptalsın! Ben öfkeli değillm, korkuyorum. Ödüm patlıyor...» Jessie sesli sesli yutkundu ve Elijah'ın pijama­sının yakasını yakaladı.
Bir süre birbirlerine sarılarak yattılar. Ba-ley'nin haksızlığa uğradığı için duyduğu kırgın­lığın yerine, endişe aldı. «Neden, Jessie? Korku­lacak bir şey yok ki. Zararsız o. Yemin ederim.»
«Onu başından atamaz mısın, Lije?»
«Bunu yapamayacağımı biliyorsun. Bu bi­zim büronun bir işiyle ilgili. Onu başımdan na­sıl atarım?»
«Nasıl bir iş bu, Lije? Bana bunu söyle.»
«Beni şaşırtıyorsun, Jessie.» Baley karan­lıkta uzanarak karısının yanağını okşadı. Islak­tı bu yanak. Pijamasının koluyla karısının göz­yaşlarını sildi. Şefkatle, «Bebek gibi davranıyor­sun,» dedi.
«Bürodakilere bu işi başkasına vermelerini söyle. O iş neyse. Lütfen, Lije.»
Baley'nin sesi biraz sertleşti. «Jessie, uzun yıllardan beri bir polisin karışısın. Görevden ka­çınılmayacağını da çoktan öğrenmiş olman ge­rekir.»
— 96 —
ÖLÜ GEZEGEN
«Bu görevi neden sana verdiler?»
«Julius Enderby...»
Kocasının kollarında yatan Jessie birden­bire kaskatı kesildi. «Bunu bilmeliydim. Neden Julius Enderby'e bir kerecik olsun pis işlerini başkasına yaptırmasını söylemiyorsun? Çok şe­ye katlarıyorsun, Lije. Ve bu da...»
Baley kadını yatıştırmaya çalıştı. «Pekala, pekala.»
Jessie titreyerek sustu.
Baley, hiçbir zaman anlıyamayacak, diye düşündü.
Jessie'yle Baley nişanlandıkları günden be­ri dalma Juüus Enderby yüzünden kavga etmiş­lerdi. Baley'le Juilus Enderby aynı okula git­mişlerdi, Kent Yöneticilik Okuluna. Enderby, Ba-ley'den iki sınıf büyüktü. Ama yine de iyi arka­daştılar. Baley yetenek testleri ve nöro-analiz-den sonra polis kadrosuna gireceğini öğrendiği zaman, Enderby'nin bu bakımdan da kendisin­den önde olduğunu anlamıştı. Enderby o sıra­da sivil memur bölümüne geçmişti bile. Baley, Enderby'i izledi ama aralarındaki uzaklık gitgi­de büyüyordu. Aslında kimsenin suçu değildi bu. Baley yeterince becerikli ve yetenekliydi. Ama Enderby'deki bir özellik onda yoktu. Enderby yönetim makinesine güzelce uymuştu. O dağuş­tan memur olan ve bürokratların arasında ra­hat eden bir tipti.
Polis müdürü olağanüstü kafalı bir adam sayılmazdı. Baley de biliyordu buna. Enderby'­nin çocuksu gariplikleri vardı. Örneğin, zaman
— 97— F : 7
ISAAC AsimOV
zaman gösterişli bir Ortaçağa tavırlarını takın­ması. Ama başkalarına karşı hep nazikti, kimse­yi kırmıyordu. Emirleri incelikle dinliyor, emir ve­rirken de işe uygun bir biçimde nazik ama ke­sin bir tavır takınıyordu. Adam Uzaycılarla bile geçinebiliyordu. Belki de onlara biraz fazla yal­taklanmaktaydı. (Baley aslında hiçbir Uzaycıy­la konuşmamışti. Ama onlara yarım gün bile dayanamayacağından emindi.) Ancak Uzaycı­lar, Enderby'e güveniyorlardı. Bu yüzden de adam kent için son derece yararlıydı.
Toplum kurallarına uyarak nazikçe davran­manın kişilik ve beceriklilikten çok daha yarar­lı olduğu memurluk yaşamında Enderby merdi­veni çabucak tırmanmıştı. Baley 5 S. derece­sine eriştiği sırada, o da polis müdürü olmuştu. Baley aralarındaki bu farka hiçbir zaman kız­madı. Ama insandı sonuçta ve bu yüzden ha­yıflandığı da .oluyordu. Enderby eski dostlukla­rını unutmamıştı. Kendince Baley'e yardım et­meye çalışıyordu. R. Daneel'le yapacaklar! ça­lışma da bunun bir örneğiydi. Zor ve hoşa gitme­yecek bir görevdi bu. Ama bu işin Baley'nin yük­selmesini sağlayacağı da kesindi. Polis müdürü bu fırsatı pekala bir başkasına verebilirdi. En-derby'nin, Baley'nin kendisine bir iyilik etmesi isteğiyle ilgili sözleri bu gerçeği maskelemiş ama tümüyle saklayamamıştı.
Ama Jessie bu ilişkiye hiçbir zaman aynı gözle bakmamıştı. Enderby daha önoe de Ba­ley'e görev verdiğinde, «Bunun nedeni o gülünç sadakat yeteneğin,» diye söylenmişti. «Herke-
— 98 —
ÖLÜ GEZEGEN
sin görevine çok düşkün olduğunu söyleyerek seni övmesinden bıktım. Bir kerecik olsun ken­dini düşün. Yukarı tırmanmış olanların kendi sadakat yetenekleri konusunu hiçbir zaman aç­madıklarının farkındayım.»
Baley şimdi vücudu kaskatı, hiç uyumadan yetiyor ve Jessie'nin sakinleşmesini bekliyordu. Düşünmesi gerekliydi. Kuşkularım konusunda emin olmalıyım... Kafasında küçük ayrıntılar birbirlerini kovalıyor, ağır ağır birleşerek bir şe-kü oluşturuyorlardı.
Jessie dönerken yatak çukurlaşti.
«Lije...» Kadın dudaklarını kocasının kula­ğına yaklaştırmıştı.
«Ne var?>;
«Neden istifa etmiyorsun?»
«Sen çıldırdın mı?»
«Neden istifa etmeyesin?» Jessie birden heveslenmiş gibiydi. «Böylece o iğrenç robot­tan kurtulmuş olursun. Büroya git ve Enderby'e işten ayrılacağını söyle.»
«Önemli bir araştırma sırasında istifa ede­mem.» Baley'nin sesi soğuktu. «Aklıma estiği an her şeyi kaldırıp çöpe atamam. Böyle bir şey derecemi sıfıra indirmelerine neden olur.»
«Öyle de olsa çalışır, yeniden yükselirsin. Bunu yapabilirsin, Lije. Başka bir bölüme me­mur olarak girersin. Bir sürü yer var.»
«Belirli bir nedenle derecesi düşürülen kim­seleri tekrar memur olarak almazlar. Ancak amelelik edebilirim. Sen de ağır işe verilirsin. Bentley benden kalacak o mevkilni kaybeder.
— 99 —
ISAAC AsimOV
Tanrım, Jessie, sen bunun ne demek olduğunu bilmiyorsun!»
Kadın, «Bununla ilgili yazılar okudum,» diye mırıldandı. «Hiç korkmuyorum.»
«Sen aklını kaçırmışsın! İyice kaçırmışsın!» Baley titremeye başlamıştı. Gözlerinin önünde tanıdık biri belirmişti. Babası... Küflenerek ölü­me yaklaşan babası...
Jessie derin derin içini çekti.
Baley öfkeyle karısını düşünmekten vaz­geçti. Gözünün önünden babası gitmiyordu. Si­nirli sinirli, «Jessie,» dedi. «Daneel'in robot ol­duğunu nereden öğrendin? Bunu bana söyle­melisin. Buna nasıl karar verdin?»
Kadın, «Şey...» diye başladı, sonra da sus­tu. Jessie üçüncü kez meseleyi açıklamaya ça­lışmış ve başaramamıştı.
Baley karısının elini şiddetle sıkarak onu konuşmaya zprladı. «Jessie, lütfen... Seni kor­kutan nedir?»
Kadın, «Onun robot olduğunu tahmin et­tim,» dedi.
Baley, «Bunu tahmin etmeni sağlayacak hiçbir şey yoktu,» diye karşılık verdi. «Evden ayrılmadan önce onun robot olduğu aklına bile gelmedi. Öyle değil mi?»
«Gelmedi... Ama sonra düşündüm...»
«Haydi, Jessie... Ne oldu, söyle.»
«Şey... Dinle, Lije, kızlar Özel'de konuşu­yorlardı. Onların nasıl olduklarını bilirsin. Her şeyden söz ederler.»
Baley, ah şu kadınlar, diye düşündü.
— 100 —
OLU GEZEGEN
Jessie ekledi. «Her neyse... Dedikodu bü­tün kente yayıldı sanırım... Yayılmış olmalı.»
«Bütün kente mi?» Baley ani, âdeta vahşi bir zafer duygusuna kapıldı. Bir parça daha, o şekildeki yerini bulmuştu.
«Konuşmalarından bu anlam çıkıyordu. Uzaycı bir robotun kentte başıboş dalaştığından söz edildiğini söylüyorlardı. 'Tıpkı insana ben­ziyormuş ve polisle birlikte çalışıyormuş,1 dedi­ler. Hatta onu bana bile sordular. Gülerek, «Se­nin Lije bu konuda ne biliyor, Jessie?» dediler. Ben de, 'Saçmalamayın,' diye bir kahkaha at­tım.
«Sonra esir-altı sinemaya gittik. O zaman senin yeni iş arkadaşını düşünmeye başladım. Eve getirdiğin resimleri hatırlıyor musun? Ju­lius Enderby'nin Uzay Kentinde çektiği fotoğ­rafları. Uzaycıların nasıl insanlar olduklarını görmem için getirmiştin onları. Düşünürken ye­ni iş ortağının o Uzaycılara benzediğini farket-tim. Kendi kendime, Tanrım, dedim. Herhalde ayakkabıcıdaki olayda sözünü ettikleri Uzaycı robot şimdi Lije'nin yanında... Başımın ağrıdığı­nı bahane ederek dışan fırladım. Koştum...»
Baley, «Lütfen Jessie!» dedi. «Kendini top-iamaya çaiış. Neden korkuyorsun? Daneel'den korkmadığından eminim. Eve döndüğün zaman onun karşısına dikildin. Hem de cesaretle. O-nun için...» Birden sustu. Yatakta doğrulup o-turdu. Karanlıkta gözlerini boş yere iri iri aç­mıştı.
Baley karısının yanında kımıldandığını his-
101
ISAAC AS I MOV
setti. Elini uzatarak kadının ağzını buldu. Par­maklarını Jessie'nin dudaklarına sıkıca bastır­dı. Kadın gerilemeye çalıştı. Baley'nin bileğini kavrayarak elini çekmek için çabaladı. Ama Ba-
ley elini daha da bastırdı.
Sonra ansızın Jessie'yi bıraktı. Kadın inle­di. Baley boğuk bir sesle, «Bağışla, Jessie,» diye fısıldadı. «Etrafı dinliyordum.» Yataktan kalka­rak tabanlarına sıcak plastofilm levhaları ge­çirdi.
«Li|e, nereye gidiyorsun? Beni yalnız bı­rakma.»
«Endişelenme. Kapıya kadar gideceğim.»
Baley karyolanın yanından dalaşırken plasto- ,j
film hafifçe hışırdadı. Oturma odasına açılan
kapıyı biraz aralayarak uzun bir an bekledi. Hiç­
bir şey olmadı. Etraf o kadar sessizdi ki, Ba­
ley yatakta Jessie'nin nefes alırken hafif, ıslı­
ğa benzer bir ses çıkardığını bile duyuyordu. Ka­
nı kulaklarında ağır bir ritmle boğuk boğuk uğul-
duyordu. Baley elini aralıktan usulca uzattı. Bul­
ması için ışık yakınasına gerek olmayan o nok­
taya doğru kaydı. Parmakları tavandaki ışığf
kontrol eden tokmağı kavradı. Hafif bir baskı
vapmca lavan hafifçe aydınlandı. İşık o kadar
hafifti ki, oturma odasının zemini gölge içinde \
kalıyordu.
Ama Baley gerekenleri görmüştü. Dış kapı kapalı, oturma odası da sessizdi. Tokmağı tek­rar çevirerek «kapalı»ya getirdi ve karyolaya döndü. Gereken her şeyi öğrenmiş, parçalar bir-
— 102 —
Olü gezegen
birlerine iyice uymuştu artık. Şekil tamamlan­mıştı.
Jessie yalvarırcasına, «Lije, ne oldu?» diye sordu.
«Kötü bir şey olmads, Jessie, Her şey yo-Sunda. O burada değil.»
«Robot mu? Yani o gitmiş mi? Hepten mi?»
«Hayır, hayır. Buraya dönecek. Ama o gel­meden soruma cevap verrfleni istiyorum.»
«Hangi soruna?»
«Neden korkuyorsun?»
Jessie sesini çıkarmadı.
Baley üsteledi. «Ödünün patladığını söyle­din.»
«Ondan korktum.»
«Hayır, bunu konuştuk. Daneel'den korkma-din. Zaten bir robotun insanlara zarar vereme­yeceğini de çok iyi biliyorsun.»
Kadın ağır ağır, «Herkes onun robot oldu­ğunu öğrendiği takdirde,» dedi. «Bir kargaşa­lık çıkabilirdi. Bizi de öldürürlerdi.»
«Bizi neden öldürsünler?»
«Kargaşalıkların nasıl olduğunu biliyor­sun...»
«Sen de bundan mt korktun? Bir kargaşa-lık çıkmasından?»
«Şey...»
«Şişş...» Baley karısını iterek yatırdı. Son­ra onun kulağına, «Geri döndü,» diye fısıldadı. «şimdi dinle ve tok kelime söyleme. Her şey yolunda, Daneel yarın sabah gidecek ve bir da­ha geri gelmeyecek. Kargaşalık da çıkmaya-
ISAAC AsimOV
cak.» Bunu söylerken âdeta mutluluk auydu. Hemen hemen mutluluk... Artık uyuyabilecekti, için için tekrarladı. Kargaşalık çıkmayacak... Derecemi de düşürmeyecekler... Tam uykuya dalacağı sırada da, cinayet araştırılmayacak bi-le, diye düşündü. O bile olmayacak Bütün es­rarı çözdüm.. Uyuyakaldi.
YEDİ
Polis Müdürü Julius Enderby gözlüğünün camlarını büyük bir dikkatle sildi. Sonra gözlü­ğü burnunun üzerine yerleştirdi.
Baley, iyi bir hile bu, diye düşündü. Ne söy­leyeceğine karar vermeye çalışırken yapacak bir şey buluyorsun. Aynca pipo yakınak gibi pa­halıya da gelmiyor... Aklına geldiği için pipo­sunu çıkardı ve kesesinden pek az kalmış olan kaba kıyılmış tütünden aldı, Arzda hâlâ yetiş­tirilen lüks ürünlerden biri de tütündü. Ama bu­nun sonu da gelmek üzereydi. Baley'in yaşamı boyunca tütün fiyatları her zaman yükselmiş, hiç alçalmamışlı. Herkese verilen tütün kota-sıysa dalma azalmıştı.
Enderby gözlüğünü iyice yerleştirdikten sonra masasının bir ucundaki düğıneye uzandı.
— 104 —
ÖLÜ GEZEGEN
Çevirerek kapısının bir an tek taraflı bir say­damlık kazanmasını sağladı. «Sahi, o şimdi ne­rede?»
«Büroyu dalaşmak istediğini söyledi. Bu şe-refü işi Jack Tobin'e bıraktım.» Baley piposunu yakıp üstündeki kapağı dikkatle sıkıştırdı. Po­lis müdürü tiryaki olmayan çok kimse gibi tütün dumonı konusunda pireyi deve yapmaya merak­lıydı.
«Tobin'e onun robot olduğunu söylemedi­ğini umarım.»
«Tabii söylemedim.»
Polis müdürü bir eliyle masasındaki otoma­tik takvlmle oynayıp duruyordu. Baley'e bakma­dan, «Durum nasıl?» diye sordu
«Oldukça kötü.»
«Üzgünüm, Lije.»
Baley kesin bir tavırla, «Bana onun insan­dan farksız olduğunu söylemeliydiniz,» dedi.
Enderby şaşırdı. «Bunu sana söylemedim mi?» Sonra ani bir huysuzlukla ekledi. «Lanet olsun! Bunu bilmen gerekirdi. O, R. Sammy'e benzeseydi senden robotu evine almanı istemez­dim. öyle değil mi?»
«Biliyorum, müdür bey. Ama ben hayatım boyunca öyle bir robot görmedim. Siz görmüş­sünüz. Hatta ben öyle bir robotun yapılmasının mümkün olduğunu bile bilmiyordum. Keşke beni uyarsaydınız...»
«Bak, Lije, gerçekten üzgünüm. Sana bunu açıklamam gerekirdi. Çok haklısın. Ama bu iş, bütün bu olay, sinirlerimi öyle bozdu ki, durup
— 105 —
ISAAC ASI MOV
dururken herkese çatıyorum. O yani... o nesne yeni tip bir robot. Ve bu henüz deney evresin­de.»
':Bunu o da söyledi.»
«Ya?.. Tamam öyleyse.»
Baley'in vücudu biraz gerildi. O an gelmiş­ti. Piponun sapını dişlerinin arasına sıkıştırarak kayıtsızca, «R. Daneel Uzay Kentine gitmemi sağlayacak,» dedi.
«Uzay Kentine mi?» Enderby ani bir öfkey­le başını kaldırdı.
«Evet. Bu mantıklı bir adım, müdür bey. Cinayet yerini görmek, birkaç soru sormak isti­yorum.»
Enderby kararlı bir tGvırla başını salladı. «.Bence bu hiç de iyi bir fikir değil, Lije. Cina­yetin işlendiği yeri araştırdık. Öğrenilecek yeni bir şey olduğunu hiç sanmıyorum. Sonra onlar garip insanlar. Onlara karşı dikkatli davranmak gerekiyor... çok dikkatlıl Senin bu konuda hiç tecrüben yok.» Tombul elini alnına götürerek beklenmedik bir hırsla ekledi. «Onlardan nefret ediyorum!»
Baley mahsus düşmanca bir tavırla, «Lanet olsunb diye bağırdı. «Robot buraya geldi. şimdi benim de oraya gitmem gerekiyor. Bir gö­revi bir robotla paylaşmak yeterince kötü zaten. İkinci planda kalmak hiç hoşuma gitmeyecek. Ama Tabii bu soruşturmayı yönetecek yetene­ğim olmadığını düşünüyorsanız, müdür bey...»
«Mesele bu değil, Lije. Bunun seninle ilgisi yok. Sorun o Uzaycılar. Sen onların nasıl insan-
— 106 —
ÖLÜ GEZEGEN
lar olduklarını bilmiyorsun.»
Baley'nin kaşları büsbütün çatıldı. «O halde siz de benimle gelin, müdür bey.» Sağ elini dizi­ne koymuştu. Bu sözleri söylerken farkına var­madan iki parmağını üst üste getirdi.
Enderby'nin gözleri irileşti. «Hayır, Lije. Ora­ya gidecek değillm. Bunu benden isteme.» Ağ­zından âdeta fışkıran bu sözcükleri gözle göre­bilecek bir çabayla engellemeye çalıştı. Yalan­dan gülümseyerek daha sakin bir tavırla, «Bu­rada sürüyle işim var,» dedi. «Programın geri­sinde bile kaldım.»
Baley polis müdürünü düşünceli bir tavırla süzdü. «O halde size ne yapacağımızı söyleye­yim. Daha sonra üç boyutlu vericiden yararla­nabilirsiniz. Kısa bir süre için yani. Yardıma ih­tiyacım olabilir.»
«Şey... evet. Bunu yapabilirim sanırım.» Enderby'nin sesi pek isteksizdi.
«İyi.» Baley duvardaki saate baktı. Başını sallayarak ayağa kaktı. «Sizinle bağlantı kura­cağım.»
Detektif dışan çıkarken kapıyı bir an kapat­madı ve omzunun üzerinden geriye baktı. Po­lis müdürünün başını, masasına dayadığı dirse­ğine doğru eğdiğini gördü. Neredeyse bir hıçkı­rık duyduğuna yemin edecekti. Âdeta şok ge­çirerek, Tanrım, diye düşündü.
Memurların çalıştığı büyük odaya girerek en yakındaki masanın köşesine ilişti. Masada çalışan adama da aldırmadı. Memur başını kal­dırarak, «Merhaba,» diye mırıldandı. Sonra tek-
— 107 —
ISAAC ASI MOV
rar işiyle ilgilendi. Baley piposunun kapağını çıkarıp bunu üfleyerek temizledi. Pipoyu masa­daki küçük kül vakumuna doğru uzatarak ter­sine çevirdi. Toz gibi beyazımsı tütün külü göz­den kayboldu. Detektif üzgün boş pipoya bak­tıktan sonra cebine soktu. Bir pipo dolusu tü­tün bir daha geri gelmemek üzere kül olup git­mişti,
Baley içeride olanları yeniden düşündü. Bir bakıma Enderby'nin takındığı tavır onu şaşırt­mamıştı. Polis müdürünün onun Uzay Kentine gitmesine karşı geleceğini tahmin etmişti. En­derby'nin Uzaycılarla ilişkileri sürdürmenin ne kadar zor olduğundan, en önemsiz sorunlarda bile bu konuda deneyimi olan kimselerin gön­derilmesinden, tecrübesiz Arzlıları yollamanın tehlikelerinden sık sık söz ettiğini duymuşum. Ama Baley, poüs müdürünün bu kadar çabuk razı olacağını da aklına getirmemiş, Enderby'nin hiç olmazsa onunla birlikte gitmekte ısrar ede­ceğini sanmıştı. Bu konu çok önemüydi. Diğer işlerin çokiuğu iddiaları da bu yüzden anlam-sızlaşıyordu.
Baley, polis müdürünün kendisiyle gelme­sini istemiyordu. Her şey istediği gibi olmuştu zaten. Baley, Enderby'nin üç boyutlu vericiyle konuşmaya katılmasını istemişti. Böylece Ender-by güvenli bir yerden olaylcnn gelişmesine ta­nık olabilecekti.
«Güvenlik.» İşte anahtar sözcük buydu. Ba-ley'e hemen ortadan kaldırılması imkansız bir tanık gerekiyordu. Kendi güvenliği için bir ön-
108-
ÖLÜ GEZEGEN
lemdi bu. Polis müdürü de Baley'nin önerisini hemen kabul etmişti. Baley odadan çıkarken Enderby'nin hafifçe hıçkırdığını hatırlayarak, Yakub adına, diye düşündü. Bu batağa fena saplanmış...
Baley'nin dirseğinin dibinden neşeli bir ses yükseldi. Biri kelimeleri ezip büzerek, bağlaya­rak konuşuyordu. Baley irkildi. Müthiş bir öf­keyle, «Ne istiyorsun?» diye homurdandı.
R. Sammy'nin yüzündeki budalaca gülüm­seyiş silinmedi. «Jak sana Daneel'in hazır ol­duğunu söylememi istedi, Lije.»
«Pekâlâ, Haydi, çık git.» Baley kaşlarını ça­tarak, uzaklaşan robotun arkasından baktı. Bu hanta! makinenin insanı her zaman küçük adıy­la çağırması kadar sinir bozucu bir şey olamaz­dı. Baley, R. Sammy oraya ilk geldiği zaman po­lis müdürüne bundan yakınmıştı. Enderby om­zunu silkerek, «Ya1 öyle olacak, ya böyle,» de­mişti. «Halk, kent robotlarına qüçlü bir dost­luk devresi eklenmesinde ısrar ediyor. Eh, so­nuç da böyle oluyor işte. R. Sammy sana dost­luk duyuyor. Seni bildiği en dostça isimle çağı­rıyor.*
dostluk devresıl Yapılan hiçbir robot, ne türden olursa olsun, bir insana zarar veremez­di. Birinci Robot Kuralıydı bu. «Bir robot bir in­sana zarar veremez ya da hareket etmekten ko-çınarak bir insanın zarar görmesine göz yuma­maz.»
Yapılan her pozitronik beynin teme! devre­lerinin derinliklerine bu emir mutlaka yerleşti-
109-
ISAAC ASI MOV
riliyordu. Hiçbir şey bu emri bozamazdı. Özel dostluk devresine de hiç gerek yoktu.
Ama müdür haklıydı yine de. Arzlıların ro­botlara karşı duydukları kuşku aslında pek mantıksızca bir şeydi. Bu yüzden robotlara dostluk devrelerinin eklenmesi gerekiyor, bu makine adamların güleryüzlü olmaları da sağlanıyordu. Hiç olmazsa Arzda durum böyleydi.
Ama R. Daneel durup dururken hiç gülüm-semiyordu.
Baley içini çekerek ayağa kalktı. Kendi ken­dine, bundan sonraki durak Uzay kenti, dedi. Ya da bu son durak!
Kentin güvenlik güçleri ve yüksek mevkide­ki bazı memurlar resmi arabalarla kentin koridar­larında, hatta yayalara yasak olan yeraltındaki eski otoyollarında dalaşabiliyorlardı. Liberaller bu yolların çocuklar için oyun alanları, yeni aışveriş merkezleri ya da ekspres yol veya ban­liyö hatları haline getirilmesini istiyorlardı.
Ama, «halkın güvenıl» gibi güçlü bir nede­ni küçümsemek olanaksızdı. Yerel aygıtların başa çıkamayacakları büyük yangınlar, güç hatları ya da vantilatörlerdeki ciddi ve yaygın arızalar ve en önemlisi, tehlikeli ayaklanmalar sırasında kent kuvvetlerinin kriz noktasına ça­bucak erişebilmeleri için bazı yolların bulunması gerekliydi. Araba yollarının yerini hiçbir şey al­mamıştı. Alamazdı.
Baley daha önce de birkaç kez bu yollar-
— 110 —
ÖLÜ GEZEGEN
dan geçmişti. Ama caddelerin âdeta ayıp sayı­lacak kadar tenha olması ona her zaman kas-vet vermişti. Sanki bu yollar kentin yaşayan, sıcak nabzından milyonlarca kilometre uzaktay­dılar. Cadde şimdi de polis arabasının kontrol­lerinin başında oturan Baley'nin önünde kör ve içi boş bir solucan gibi uzanıyordu. Araba hafif bir dönemeci alırken yeni bölümler ortaya çıkı­yordu. Baley arkasına bakmamasına karşın ge­ride diğer bir kör ve içi boş solucanın devamlf büzülüp kapandığını biliyordu. Cadde iyi aydın­latılmıştı. Ama bu sessizlik ve boşlukta ışığın da bir anlamı yoktu.
R. Daneel de sessizliği bozmak ya da boş­luğu daldurmak için hiçbir şey yapmıyordu. Gözlerini ileri dikmişti. Boş caddenin de, kala­balık ekspres yol gibi onu etkilemediği belliy­di.
Kentin koridarlarından birindeki hafif döne-meçli taşıt yoluna girerlerken polis otomobilinin iniltili sireni sessizliği yardı. Her büyük koridar­da taşıt yolları âdeta saygıyla işaretlenmişti. Geçmişin bir kalıntısına duyulan saygıyla. Artık kentte polis ve itfdiye arabalarından, resmi oto­mobillerden, bakım ve onarım kamyonlarından başka taşıt yoktu. Yayalar da yolları büyük bir güvenle kullarıyorlardı. Baley'nin iniltiler arasın­da ilerleyen arabasının önünden öfkeli bir telaş­la kaçıştılar.
Baley de etrafından gürültü yükselirken ro-hat bir nefes aldı. Ama bu pek kısa sürdü. İki
— 111 —
'SAAC AsimOV
yüz metre kadar sonra Uzay Kentinin kapısına giden sessiz koridara saptılar
Onları bekliyorlardı. Nöbetçilerin R. Dane-el'i daha önce görmüş oldukları belliydi. Hiç sıkılmadan robota başlarıyla selam verdiler.
Adamlardan biri Baley'e yaklaşarak kusur­suz ama soğuk bir nezaketle onu selamladı. Uzun boylu, ciddi tavırlı bir adamdı. Ama R. Da-neel gibi Uzaycı fiziğinin kusursuz bir örneği de sayılmazdı.
Nöbetçi, «Lütfen kimlik belgenizi verin, efendim,» dedi. Baley'nin uzattığı kartı çabucak ama yine de dikkatle inceledi. Arziı, nöbetçinin ellerinde ten rengi eldivenler olduğunu farketti. Burun deliklerine takmış olduğu filtreler hemen hemen belli olmuyordu. Nöbetçi tekrar selam ve­rerek belgeyi iade etti. «Burada erkekler için Küçük bir Özel var, efendim. Belki duş yapmak istersiniz Oradan yararlanmanız bizi çok mem­nun eder.»
Baley buna hiç gerek olmadığını söylemek üzereydi. Ama nöbetçi gerileyerek yerine ge­çerken, R. Oaneel Arzlınm kolunu usulca çekiş­tirdi.
«New York'iuların Uzay Kentine girmeden önce duş yapmaları âdettir, ortak Lije. Bunu sana, bilgin olmadığı ve kendini ya da bizi sıkı­cı bir duruma düşürmek istemediğini bildiğim için açıklıyorum. Ayrıea gerektiğini düşündüğün her türlü kişise! temizlik önlemini de alman
— 112 —
ÖLÜ GEZEGEN
doğru olur. Uzay Kentinde bu işler içrn başka yer bulamazsın.»
Baley şiddetle, «Başka yer yok mu?* dedi. «Ama bu imkansız!»
R. Daneel, «Yani,» diye açıkladı. «New York'luların kullanabileceği bir yer yok.»
Baley'nin yüzünde hayret ve düşmanlık dolu bir ifade belirdi.
R. Daneel, «Bu duruma üzülüyorum,» dedi. «Ama bu bir gelenek.»
Baley hiç sesini çıkarmadan Özel'e girdi. R. Daneel'in peşinden geldiğini görmekten çok his­setti. Beni kontrol mu ediyor, diye düşündü. Yı­kanıp üzerimden New York'un tozlarını akıtaca­ğımdan emin olmak mı istiyor? Öfkeli bir an Uzay Kenti için planladığı şoku düşünerek se­vindi. Belki bunu yaparken atom tabancasını kendi göğsüne doğru çevirmiş olacaktı. Ama o anda bunu önemseyecek halde değildi.
Özel küçüktü ama gereken her şey vardı. İçerisi son derecede temizdi. Havada hafif, kes­kin bir koku vardı. Baley şaşkın şaşkın havayı kokladı. Sonra da, zon, diye düşündü. Burası morötesi ışınlarla dolu...
Küçük bir levha birkaç kez yanıp söndü. Sonra ışığı sabitleşti. Bunda, «Ziyaretçi ayak­kabıları da dahil olmak üzere bütün giysilerini lütfen çıkarsın,» diye yazılıydı. «Eşyalarını aşa­ğıdaki göze bıraksın.»
Baley bu sessiz emri yerine getirdi. Atom tabancasını ve kayışını çıkardı. Sonra bunu çıp­lak beline sardı. Silah ona pek ağır geldi. Ta-
— 113— F : 8
ISAAC AsimOV
sınması rahatsızdı.
Gözün ağzı kapandı ve Baley'nin eşyaları ortadan kayboldu. Levhanın ışığı söndü, üeride yeni bir levha aydınlandı. «Ziyaretçi kişisel ge­reksinimlerini lütfen karşılasın. Sonra okia gös­terilen duşa girsin.»
Baley kendisini bir montaj tezgâhında uzak­tan yönetilen aletlerin biçim verdiği bir makine­ye benzetti. Duşun bulunduğu bölmeye girdiği zaman ilk iş, atom tabancasının mahfazasm-daki nem geçirmeyen tabakayı çekti ve bunu kayışın üzerine sardı. Silahını beş saniyeden daha kısa bir sürede çekerek kullanabileceğini uzun deneyler sonucu öğrenmişti. Bölmede ta­bancasını asabileceği bir çengel ya da tokmak yoktu. Duş kafası bile gözükmüyordu. Baley si­lahını kapıdan uzaktaki bir köşeye koydu.
Bir levha daha aydınlandı. «Ziyaretçi kolla­rını lütfen öne doğru uzatsın ve ortadaki daire­de ayaklarını belirtilen yöne doğru çevirerek dursun.»
Baley dairenin ortasındaki çukurlara ayak­larını sokarken levha söndü. Aynı anda tavan, zemin ve dört duvardan yakıcı, köpüklü sular fışkındı. Baley suyun tabanlarının altında bile kabardığını hissetti. Bir dakika sürdü bu yıkan­ma. Baley'nin cildi sıcaklık ve basınç yüzünden kıpkırmızı kesildi. Bu sıcak ve nemli yerde so­luk almaya çalışırken ciğerleri sızladı. Bunu, fazla basınçlı olmayan, serin bir duş izledi. Son­ra sıcak hava Baley'i bir dakikada kuruttu, onun canlanmasını sağladı.
114-
ÖLÜ GEZEGEN
Detektif tabancasıyla kayışını alınca onla­rın da kuru ve sıcak olduklarını farketti. Bunla­rı takarak bölmeden çıktı. Aynı anda R. Daneel'-in de yandaki duştan çıktığını gördü. Ah, iabil. diye düşündü. R. Daneel, New York'lu değil. Ama ona da bizim kentin tozlan bulaşti,. Baley düşünmeden hemen başını çevirdi. Sonra R. Daneel'in geleneklerinin New York alışkanlık­larından farklı olduğunu düşünerek istemeye istemeye ona bir göz attı. Dudakları hafif bir gülümseyişle titreşti. R. Daneel'in sadece yüzü ve elleri insanlarınkine benzemiyordu. Aynı dik­kat ve özen bütün vücudu için de gösterilmişti.
Baley, Özel'e gireli beri devamlı olarak iler­lediği yöne doğru birkaç adım attı. Ve dikkatle katlanmış olan elbiselerinin kendisini bekledik­lerini gördü. Bunların sıcak ve temiz bir kokusu vardı.
Bir levhada, «Ziyaretçi lütfen giyinsin ve elini gösterilen çukurluğa koysun,» yazısı ay­dınlandı.
Baley bu emri de yerine getirdi. Elini bem­beyaz, temiz yüzeye dayarken orta parmağının ucu birden karıncalandı. Arzlı elini telaşla çekti. Parmağının ucundan küçük bir kan damlası sız­dığını gördü. Baley parmağına bakarken kan kesildi. Parmağını sallayarak damlanın düşme­sini sağladı. Parmağının ucunu sıktı ama kan akmıyordu artık. Uzaycıların kanını tahlil ettik­leri belli bir şeydi. Baley ani bir endişe duydu. Büronun daktorları onu her yıl kontrolden geçi-riyorlardı. Ama detektif o muayenelerin bu Dış
— 115 —
ISAAC AsimOV
Dünyalardan gelen Uzaycılarınki kadar bilgili bir biçimde ve kılı kırk yararcısına yapılmadığın­dan emindi. Ârziı sağlığının bu kadar yakından incelenmesini istediğinden de pek emin değildi.
Bekleyiş Baley'e pek uzun geldi. Sonra ışık yandı. Levhada sadece, «Ziyaretçi içeri girebi­lir,» yazılıydı.
Baley uzun uzun, rahat bir nefes aldı. ller-leyerek bir kemerin altından geçti. İki maden çu­buk birdenbire yolunu kapattı. Ve ışıltılı havada bir cümle belirdi. «Ziyaretçiyi daha fazla ilerle­memesi için uyarıyoruz.»
Baley hâlâ Özel'de olduğunu unutarak, «Ne oluyor?» diye bağırdı.
R. Daneel kulağına, «Araştırıcılar bir güç kaynağını farkettiler sanırım,» dedi. «Atom ta­bancan yanında mı, Elijah?»
Baley hızla döndü. Yüzü kıpkırmızı kesilmiş­ti. İki kez ağzını açıp kapadı, sonunda boğuk bir sesle, «Bir polis memuru,» diye cevap verdi. «Görev sırasında da, diğer zamanlarda da ta­bancasını üzerinde taşır ya da bunu kolaylıkla erişebileceği bir yere koyar.» Baley on yaşından beri ilk kez Özel'de konuşuyordu. On yaşınday­ken de Bori Dayının yanında ayağını çarptığı için farkına varmadan yakınmıştı. Evs döndük­leri zaman dayısı onu bir güzel dövmüş, her­kesin içinde edebiyle davranması konusunda nu­tuk çekmişti.
R. Daneei, «Hiçbir ziyaretçi silah taşıya­maz,» dedi. «Bu bizim geleneğimiz, Elijah. Mü-
— 116 —
ÖLÜ GEZEGEN
dürün bile buraya her gelişinde tabancasını ge­ride bırakıyor.»
Baley başka her durumda döner ve oradan uzaklaşırdı. Uzay Kentinden, bu robottan. Ama şimdi planını uygulayabilmek için âdeta çıldın-yordu. Böylece harika bir biçimde öç almış ola­caktı. Baley, gençliğimdeki Engelle ilgili ayak­lanmaların nedenini şimdi daha iyi anlıyorum, diye düşündü. Kapkara bir öfkeyle tabancasının kayışını çözdü. R. Daneel silahı ondan alarak duvardaki bir oyuğa bıraktı. İnce maden bir lev­ha kayarak deliği kapattı.
R. Daneel, «Başparmağını şu çukura bas­tır,» dedi. «Böylece daha sonra sadece senin başparmağın oyuğun açılmasını sağlar.»
Baley kendisini çırçıplak hissediyordu. Duş-takinden daha da çıplak. Çubukların kendisini durdurduğu noktayı aşarak sonunda Özel'den çıktı. Kendisini yine koridarda buldu. Ama bu kez bu yerde bir gariplik vardı. İlerideki ışık da ona yabancı geliyordu. Baley bir hava akımının yüzüne çarptığını hissetti ve farkına varmadan, bir polis arabası geçti galiba, diye düşündü.
R. Daneel onun yüzündeki endişeyi farket-mişti. «Artık açık havada sayılırsın, Elijah.»
Baley'nin midesi hafifçe bulanır gibi oldu. Uzaycılar, sırf New York'tan geldiği için insanı sıkı bir incelemeden geçiriyorlar. Ama sonra da kırların kirli havasını içlerine çekiyorlardı. Na­sıl yapabiliyorlar bunu? Sanki içeri giren hava­yı daha etkili bir biçimde süzebilecekmiş gibi de­tektif burun kanatlarını kıstı.
— 117 —
ISAAC AsimOV
R. Daneel, «Açık havanın insan sağlığı için zararlı olmadığını anlayacaksın,» diye açıklama­da bulundu.
Baley güç duyulan bir sesle, «Pekâlâ,-> ce-di. Hava akımları onu sinirlendirecek bir biçim­de yüzüne çarpıyorlardı. Bunlar hafif ama dü­zensizdiler. Bu da detektifi endişelendiriyordu.
Sonra daha kötüsü de oldu. Koridar bir ıra-viliğe açıldı. Bunun sonuna yaklaşırlarken içeri­ye güçlü beyaz bir ışık doluştu. Baley daha en­ce güneş ışığını görmüştü. Bir soruşturma sıra­sında dağai bir solaryuma girmişti. Ama orada da solaryumun etrafını koruyucu bir cam sarı­yor, güneşin görüntüsü kırılarak genel bir pırıl— ti haline sokuluyordu. Ama burada her şey açk-taydı.
Baley düşünmeden kafasını kaldırarak çü-neşe baktı. Sonra da hemen başını çevirdi. Ha-maşan gözlerini kırpıştırdı. Gözleri sulanmıştı. Bir Uzaycı yaklaşıyordu. Baley ani bir endişeye kapıldı.
Ama R. Daneel ilerleyerek yaklaşan adansın elini sıktı. Uzayd Baley'e döndü. «Benimle 5e-lir misiniz, efendim? Ben Dr. Han Fastolfe'un.»
Kubbelerden birinin içine girdikleri zarran durum biraz düzeldi. Odaların büyüklüğü, yir-lerin dikkatsizce dağıtılması yüzünden Baley'-nin gözleri yerlerinden uğradı âdeta. Ama ta­vanın aygıtlardan süzülmesi yüzünden de se­vindi.
Uzun bacaklı bir adam olan Fastolfe otun-
— 118 —
ÖLÜ GEZEGEN
ırak ayak ayak üstüne attı. «Havalandırma aygı­tını serbestçe esen rüzgâra tercih ediyorsunuz sanırım.» Tavırları dostçaydı. Alnında çizgiler vardı. Gözlerinin altında cepler belirmiş, ger­danı biraz sarkmıştı. Saçları seyrelmeye başla­mıştı ama aralarında henüz bir tek kır bile yok­tu. Kulakları yelken gibiydi. Bu adamı çirkinleş­tirmekle birlikte ona neşeli bir hava da veriyor­du. Bu da Baley'riin içinin rahatlamasına neden oldu.
Baley o sabah erkenden Enderby'nin Uzay Kentinde çektiği resimlere tekrar bakmıştı. R. Daneel, Uzay Kentini ziyaret etmesi için izin almış, Baley de gerçek Uzaycılarla karşılaşaca­ğı fikrine alışmaya çalışmıştı. Bu, detektifin da­ha önce yaptığı gibi, onlarla kilometrelerce uzaktan taşıyıcı dalgalarla konuşmaktan çok başkaydı. Fotoğraflardaki Uzaycılar kitap-filme-lerde sık sık rastlanan tiplere benziyorlardı: Uzun boylu, kızıl saçlı, ciddi, yakışıklı ve soğuk. Yani R. Daneel gibi.
Robot fotoğraflardaki Uzaycıların adlarını Baley'e tek tek söylemişti. Sonra detektif bir­den bir resmi göstererek hayretle, «Bu sensin, değil mi?» diye sormuştu.
R. Daneel, «Hayır, Elijah,» diye karşılık vermişti. «O benim yaratıcım Dr. Sarton.» Sesi ifadesizdi.
Baley alayla mırıldanmıştı. «Yaratıcın seni kendisine benzetmiş...» Ama R. Daneel bir şey söylememişti. Aslında Baley de bir cevap bekle­miyor, Kutsal K'tabın Dış Dünyalarda pek okun­madığını biliyordu.
— 119 —
ISAAC AS! MOV
Baley şimdi ideal Uzaycılara hiç benzeme­yen Han Fastolfe'a bakıyor ve bu yüzden de bayağı minnet duyuyordu.
Fastolfe, cBir şey yemez misiniz?» diyerek c ve R. Daneel'le ArzImın arasındaki masayı işaret etti. Bunun üzerinde içi renk renk küreler­le dolu bir kâseden başka hiçbir şey yoktu.
Baley hafif bir hayret duydu. O bu kürelerin süs olduğunu sanmıştı.
R. Daneel açıkladı. «Bunlar Auroro'da yeti­şen dağal bir bitkinin meyvalan. Şunu deneme­ni öneririm. Adı 'elma' onun. Lezzetli olduğunu söylüyorlar.»
Fastolfe gülümsedi. «R. Daneel elmayı de­nemiş değil Tabii. Ama sözleri doğru.»
Baley bir elmayı ağzına götürdü. Meyvanın üzeri kırmızılı yeşilliydi. Yüzeyin hafif kokusu da hoştu. Detektif elmayı ısırdı. Bunun beklenme­dik ekşiliği dişlerinin kamaşmasına neden oldu. Arzlı meyvayı çekine çekine çiğnedi. New York'-lular buldukları zaman dağal besinler yiyorlardı Tabii. Baley de kaç kez dağal et ve ekmek ye­mişti. Ama bu yiyecekler yine de işlem görmüş besinlerdi. Pişirilmiş ya da öğütülmüş, karıştırıl­mış, içlerine bir şeyler katılmıştı. Meyvanın da reçel ya da sos halinde olması gerekirdi. Oysa şimdi elinde tuttuğu bu meyvanın doğrudan doğruya gezegenin toprağından geldiği anlaşılı­yordu.
Baley, bunu hiç olmazsa yıkamış oldukla­rını umarım, diye düşündü. Uzaycıların temizlik konusundaki fikirlerinin birbirini tutmayişına yi­ne hayret etti.
— 120 —
OLU GEZEGEN
Fastolfe, «Size kendimi daha iyi tanıtma­ma izin verin,» dedi. «Dr. Sarton'un öldürülmesi olaymın araştırılmasıns Uzay Kentinde ben yöne­tiyorum. Polis Müdürü Enderby de aynı şeyi New York'ta yapıyor. Size yardım edebilecek durumdaysam bunu hemen yapmaya hazırım. Biz de siz New York'lular gibi bu olayın sessiz­ce çözümlenmesini, gelecekte bu tür sorunlar çıkmasının engellenmesini çok istiyoruz.»
Baley, «Çok teşekkür ederim, Dr. Fastol­fe,» diye cevap verdi. «Bu tavırlarınızı takdir edi­yorum.» İçin için de ekledi. Bu kadar nezaket yeter .. Elmanın ortasını ısırdı ve küçük, siyah, yumurta biçimi cisimcikler ağzına daldu. Detek­tif elinde olmadan tükürdü. O siyah cisimler u-çarak yere düştü. Bunlardan biri Fastolfe'nin bacağına çarpacaktı ama Uzaycı telaşla geri­ledi.
Kızaran Baley eğilecek oldu.
Fastolfe nazik nazik, «Önemli değil, Bay Baley,» dedi. «Bırakın yerde kalsınlar.»
Baley tekrar doğruldu. Elmayı usulca ma­saya bıraktı. Sıkıntıyla, herhalde ben gittikten sonra o küçücük şeyleri bulacak ve emme gü­cüyle toplayacaklar, diye düşündü. Kâse dolu­su meyva yakılacak ya da Uzay Kentinden u-zaklara atılacak. Oturduğumuz bu odaya da virüs öldürücü bir ilâç sıkılacak... Baley utancı­nı sertlikle maskelemeye çalıştı. «Polis Müdü­rü Enderby'in de üç boyutlu görüntüyle konuş­mamıza katılması için izin isteyecektim »
—121 —
ISAAC AsimOV
Fastolfe kaşlarını kaldırdı. «Tabii, madem istiyorsunuz. Daneel, bağlantı kurar mısın?»
Baley rahatsızca dimdik oturarak bekledi. Sonunda odanın bir köşesindeki büyük parlak yüzey sanki eridi ve bunun yerini Polis Müdürü Julius Enderby'le masasının bir bölümü aldı. Aynı anda Baley'nin sıkıntısı geçti. Detektif bu tanıdık görüntüye karşı âdeta sevgi duydu. O anda Enderby'nin yanında ya da New York'un herhangi bir yerinde olmayı o kadar istedi ki. Hatta pek de hoş olmayan maya fıçılarıyla dolu Jersey'e bile razıydı.
Artık istediği gibi bir tanığı vardı. Baley bu yüzden kritik anı ertelemesine gerek kalmadığı­na karar verdi. «Dr. Sarton'un öiümü olayını saran esrarı aydınlattığımı sanıyorum.»
Gözucuyla Enderby'nin ayağa fırladığını ve burnundan havalanan gözlüğünü yakalamayı başardığını gördü. Polis müdürü ayağa kalktığı için kafası üç boyutlu alanın sınırları dışına çık­mıştı. Bu yüzden tekrar yerine oturmak zorun­da kaldı. Yüzü kıpkırmızı kesilmişti, konuşacak halde değildi.
Başını bir yana eğıniş olan Dr. Fastolfe'da aynı derecede şaşırmıştı ama o daha sakindi. Sadece R. Daneel etkilenmemişti.
Dr. Fastolfe, «Yani katilin kim olduğunu bildiğinizi mi söylemek istiyorsunuz?» diye sor­du.
Baley, «Hayır,» dedi. «Ortada bir cinayet olmadığını söylemek istiyorum.»
Enderby haykırdı. «Ne?»
— 122 —
OLU GEZEGEN
Dr. Fastolfe elini kaldırdı. «Bir dakika. Bay Enderby.» Gözlerini Baley'nin gözlerine dikmiş­ti. «Dr. Sarton'un hayatta olduğunu mu söyle­mek istiyorsunuz?»
«Evet, efendim. Onun nerede olduğunu bil­diğimi de sanıyorum.»
«Nerede?»
«İşte, şurada.» Baley kesin bir tavırla R. Daneel Olivaw'i işaret etti.
SEKİZ
Baley o sırada en çok kalbinin nasıl attığı­nın farkındaydı. Sanki zaman durmuştu. R. Da-neel'in yüzü her zamanki gibi ifadesizdi. Han Fastolfe'nin yüzünde nazik bir hayret vardı ama işte o kadar.
Ama Baley'i en çok Polis Müdürü Julius Enderby'nin tepkisi ilgilendiriyordu. Enderby'nin yüzünün belirdiği üç boyutlu alıcı her şeyi ol­duğu gibi yansıtamıyor, her zaman hafif bir tit­reşme oluyordu. Netlik de pek ideal sayılmazdı. Aygıtın bu kusuru ve Enderby'nin gözlüğü yü­zünden polis müdürünün gözlerindeki ifade an-laşılamıyordu.
Baley, kendini bırakayım deme, Julius, di-
•123-
ISAAC AsimOV
ye düşündü. Sana ihtiyacım var. Fastolfe'un duygularına kapılarak ya da telaşla davranaca­ğını sanmıyordu. Vaktiyle bir yerde Uzaycıların dinlerinin olmadığını bunun yerine soğuk ve sa­kin bir entellektüelilği geçirdiklerini okumuştu. Baley buna inanıyor ve bu gerçeğe güveniyordu. Uzaycılar bunu bir felsefe haline sokmuşlardı. Uzaycılar ağır ağır hareket edecekti. Hem de mantıklıca bir biçimde.
Uzaycıların arasında yainız olsaydı ve bu
açıklamayı o zaman yapsaydı, bir daha New
York'a dönemeyecekti. Bundan emindi Baley.
Uzaycıların planları onlar için bir New York'lu-
nun hayatından kat kat değerliydi. Tabii Julius
Enderby'e bir bahane uyduracaklardı. Belki de
Baley'nin ölüsünü polis müdürüne tesllm ede­
rek başlarını sallayacak ve Arzlı komplosunun
ikinci bir kurban aldığını söyleyeceklerdi. Tabii
Enderby de onlara inanacaktı. Yaratılışı böyley­
di Enderby'nin. Uzaycılardan nefret ediyordu,
Ama bunun temelinde Uzaycılara duyduğu kor­
ku vardı. Onlara inanmazlık edemezdi. İşte Ba- j
ley bu yüzden konuşmada bir tanığın bulunma- j
sini istemişti. Üstelik Uzaycıların güvenlik ön­
lemleri alacakları zaman erişemeyecekleri bir ■
yerde olan bir tanık.
Polis müdürü boğulurcasına, «Lije, çok ya- ı
nılıyorsun,» dedi. «Ben Dr. Sarton'un cesedini i
gördüm.» ,
Baley cüretle, «Bir şeyin kömür olmuş ka- \
lıntılarını gördünüz,» diye düzeltti. «Size bunun
Dr. Sarton'un cesedi olduğunu söylediler.» Po- ş
—124 —
OLU GEZEGEN
lis müdürünün gözlüğünün kırılması sonucu şans Uzaycılara beklenmedik bir biçimde yar­dım etmişti.
«Hayır, hayır, Lije, ben Dr. Sarton'u iyi ta­nırdım. Ölünün başına bir şey olmamıştı.» En-derby de sanki camlarının kırıldığını hatırlamış gibi elini endişeyle gözlüğüne götürdü. Sonra da ekledi «Ona yakından baktım, çok yakın­dan.»
Baley, R. Daneel'e işaret ederek sordu. «Ona ne dersiniz, müdür bey? Dr. Sarton'a ben­zemiyor mu?»
«Evet Bir heykel bir canlıya ne kadar ben-zerse...»
«İnsan ifadesiz bir yüzle dalaşabilir, müdür bey. Atom tabancasıyla öldürülenin bir robot olduğunu düşünelim. Ölüye çok yakından bak­tığınızı söylüyorsunuz. Ama atom tabancasının açtığı deliğin yanık kenarlarının gerçekten çü­rümüş organik daku olup olmadığına baktınız mı? Yoksa bu, erimiş madenin üzerine mahsus geçirilmiş kömürleşmiş bir tabaka mıydı?»
Enderby'nin yüzünde tiksinti dolu bir ifa-de belirdi. «Gülünç oluyorsun...»
Baley Uzaycıya döndü. «Cesedin yeniden incelenmesi için mezardan çıkarılmasına razı mısınız?»
Dr. Fastolfe gülümsedi. «Buna hiçbir itira­zım olmazdı, Bay Baley. Ama korkarım biz ölü­lerimizi gömmek âdetinde değiliz. Ölüleri yakınak yaygın bir gelenek halini almıştır.»
Baley, «Çok uygun,» diye homurdandı.
— 125 —
ISAAC AsimOV
Dr. Fastolfe, «Söyleyin, Bay Baley,» dedi. «Bu olağanüstü sonuca nasıl vardınız?»
Baley, yenilgiyi kabul etmek niyetinde de­ğil, diye düşündü. Elinden gelirse işi pişkinliğe vurarak kurtulmaya çalışacak.» Sonra açıkladı, «Bu zor olmadı. Robot taklidi yapmak için ifa­desiz bir yüzle dalaşmak, duraklaya duraklaya konuşmak yeterli değildir. Siz Uzaycıların zayıf tarafı nedir biliyor musunuz? Robotlara fazla alışık olmanız. Onları âdeta insanmışlar gibi ka­bul ediyorsunuz. Aradaki farkları artık görmü­yorsunuz bile. Ama Arzda durum başka. Bir ro­botun bizden ne kadar farklı olduğunu hiçbir zaman unutmuyoruz...
«şimdi... bir kere R. Daneel bir robot ola­mayacak kadar mükemmel bir insan. Onu ilk gördüğüm zaman karşımdakinin bir Uzaycı ol­duğunu düşündüm. Onun robot olduğuyla ilgi­li açıklamasını kabul etmek için kendimi iyice zorladım. Tabii bunun nedeni vards. Aslında o bir robot değil, bir Uzaycı.»
R. Daneel kendisinden böyle söz edilmesi yüzünden hiç de utanmışa benzemiyordu. «Sa­na söyledim ya, ortak Elijah,» diye detektifin sözünü kesti. «Beni, insan toplumunda geçici olarak kalabileceğim biçimde yarattılar. Mahsus insanlara benzememi sağladılar.»
Baley, «Normal durumda elbiselerin örte­ceği kısımlara da aynı özeni gösterdiler öyle mi? Bir robotun hiç işine yaramayacak organ­lar bile eklediler...»
Enderby birden, «Bunu nasıl öğrendin?» de­di.
— 126 —
ÖLÜ GEZEGEN
Baley kızardı. «Bunu... Özel'de farkettim...»
Enderby'nin yüzünde çok ayıplamış gibi bir ifade belirdi. Sanki şok geçirdi adam.
Fastolfe, «Benzerliğin işe yaraması için bu­nun tam olması gerekir,» dedi. «Bunu anlamış olmalısınız. Yarım bir çaba hiçbir işe yaramaz.»
Baley birden sordu. «Pipo içebilir miyim?» Günde üç pipo gülünç bir savurganlık sayılırdı. Ama detektif pervasızca saldırıya geçmişti. Tütünün sağlayacağı rahatlığa ihtiyacı vardı. Sonuçta Uzaycılara meydan okuyordu. Bu a-damlara uydurdukları yalanları da zorla yuttu­racaktı.
Fastolfe, «Çok üzgünüm,» diye cevap ver­di. «Pipo içmemenizi tercih edeceğim.»
Bu «tercihin» açıklanması bir emir kadar güçlüydü. Baley hissetti bunu. İzin alacağını sandığı için çıkardığı pipoyu tekrar cebine at­tı. Acı acı, Tabii izin vermez, diye düşündü. En-derby beni uyarmadı. Çünkü o pipo içmiyor. Ama durum ortada. O tertemiz Dış Dünyalarında ne pipo içiyorlar, ne de içki. İnsanca hiçbir kö­tü alışkanlıkları da yok. Tevekkeli değil, o la­net olasıca... R. Daneel ne demişti? Hah... C/Fe toplumlarında robotları rahatlıkla kabul ediyorlar! R. Daneei robot rolünü öyle başarıyla yapmasının nedeni bu. Zaten Dış Dünyalıların hepsi de birer robot...
Sonra, «Bu insanlara fazla benzeme birçok önemli noktadan sadece biri,» dedi. «Onu eve götürürken bizim bölümde neredeyse bir ayak­lanma çıkıyordu.» Daneel'i işaret etti. Nedense
— 127 —
ISAAC AsimOV
Dr Sarton ya da R. Daneel demeye dili varma­mıştı. «Olayj o engelledi. Ve bunu ayaklanabile­cek kimselere atom tabancasıyla nişan alarak başardı.»
Enderby bağırdı. «Tanrım! Raporda bunu senin...»
Baley, «Biliyorum, müdür bey.» dedi. «Ra­por benim verdiğim bilgiye dayanılarak hazır­landı. Rapora bir robotun halkı atom tabanca­sıyla öldürmekle tehdit ettiğinin yazılmasını istemedim.»
«Tabii, Tabii, hiç olur mu?» Enderby'nin dehşete kapılmış olduğu belliydi. Üç boyutlu alı­cının sınırı dışında kalan bir şeye bakmak için öne doğru eğildi. Baley bunun ne olduğunu tah­min etti. Polis müdürü birilerinin vericiye giz­lice bağlanmış olup olmadıklarını anlamak için güç kadranını kontrol ediyordu.
Fastolfe sordu. «Bu da iddianızın bir bölü­münü mü oluşturuyor?»
«Tabii. Birinci Robot Kuralını unutmayın. Buna göre bir robot bir insana zarar veremez.»
«R. Daneel de zarar vermemiş ki. »
«doğru. O sonradan hiçbir durumda ateş etmeyeceğini de bana söyledi. Ama ben şimdi­ye dek bir robotun bir insanı vurmakla tehdit edecek kadar ileri gittiğini. Birinci Kuralın ru­huna bu derece karşı geldiğini hiç duymadım. Ateş etmek niyetinde olmaması da bu durumu değiştirmez.»
«Anlıyorum. Siz bir robotik uzmanı mısınız, Bay Baley?»
— 128 —
ÖLÜ GEZEGEN
«Hayır, efendim, değillm. Ama Tabii genei robotik ve pozitron analizi kursları gördüm. Tam anlamıyla bilgisiz sayılmam.»
Fastolfe nazik nazik, «Çok güzel,» dedi. «Ama anlayacağınız, ben bir robotik uzmanıyım. Robot kafası evreni harfi harfine yorumlar. Ro­bot kafasının özü budur. Bana inanın. Bir robot için Birinci Kuralın ruhu yoktur. Sadece o kura­lın yazılış biçimi vardır. Arzdaki basit modeller­de Birinci Kurala pek çok güvenlik önlemi eklen­miş olabilir. Belki de bu yüzden robotlarınız bir insanı tehdit edemezler. Ama R. Daneel gibi ile­ri bir model Tabii ki onlardan farklıdır. Eğer du­rumu yanlış anlamadıysam... ayaklanmanın ön­lenmesi için Daneel'in kalabalığı o biçimde teh­dit etmesi gerekiyormuş. Yani Daneel insanlara zarar verilmesini önlemeye çalışmış. Birinci Ku­rala karşı gelmiyor, ona uyuyormuş.»
Baley için için endişelendi ama tavırları hâ­lâ sakindi. Bu iş kolay olmayacaktı. Ama Uzay­cının oyununa o da katılacaktı. «Her noktayı ayrı ayrı çürütebilirsiniz. Ama bunlar yine de ağır basıyor. Dün gece bu cinayet diye adlandı­rılan .olayı konuşurken, bu robot olduğu iddia edilen yaratık pozitronik devrelerine yeni bir güdü eklendiği ve böylece bir detektif halini al­dığını söyledi. şimdi onda adaletin yerini bul­ması isteği de varmış.»
Fastolfe, «Bunun doğru olduğuna tanıklık ederim,» dedi. «Bu işlem üç gün önce benim kontrolümde yapıldı.»
«Adaletin yerini bulması güdüsü mü eklen-
— 129— F : 9
ISAAC AsimOV
di? Adalet soyut bir kavramdır, Dr. Fastolfe. Bu terimi ancak bir insan kuüanabilir.»
«Adalet soyut bir kavram sayılacak bir bi­çimde tanımlanabilir, Bay Baley. Adaletin her­kesin hakkını alması, doğru olanın yapılması olduğu söylenebilir. O zaman bu iddianızda haklı olduğunuzu da söyleyebilirim. Bir insanın soyut bir kavramla ilgili düşünceleri bir pozitro-nik beyine yerleştirilemez şimdiki bilglmiz bu­nun için yeterli değil »
«Demek bir robotik uzmanı olarak bunu iti­raf ediyorsunuz?»
«Tabii. Ama sorun şu R Daneel 'adalet' sözcüğüyle neyi kastediyordu?»
«Konuşmamızı bir bütün olarak alırsanız, Daneel sizin, benim ya da her hangi bir insa­nın kuIianabKeceği ama bir robotun başarama­yacağı anlamda bir adaletl kastediyordu.»
«Bay Baley, neden adalet kavramını açıkla­masını Daneel'den istemiyorsunuz?»
Baley'nin güven duygusu biraz kayboldu Arzlı Daneel'e döndü.
«Evet, Eiljah?»
«Adaleti nasıl tarif edersin?»
«Adalet bütün yasalar uygulandığı zaman varolan şeydir, Elijah.»
Fastolfe başını salladı. «Bir robot için iyi bir tanımlama bu, Bay Baley. Bütün yasaların uygulanması isteği Daneel'in pozitronik devre-Ferine yerleştirildi. Adalet onun için gayet so­mut bir terim. Çünkü bunun temelinde yasala­rın uygulanması var Bu da belirli ve kesin ya-
— 130 —
ÖLÜ GEZEGEN
saların varolmasına bağlı. Bu konunun hiçbir soyut yanı da yok. Bir insan soyut bir ahlak öl­çüsüne dayanan bazı yasaların kötü, bunların uygulanmasının da haksızlık olduğunu düşüne­bilir. Ne dersin, R. Daneel?»
R. Daneel kesin bir tavırla, «Haksız bir ya­sa olamaz,» dedi. «Bu sözde bir çelişki var.»
«Bir robot için bu gerçekten böyledir. Bay Baley. Onun için kendi adalet anlayışınızla, R. Daneel'inkini birbirine kanştırmamalısınız.»
Baley çabucak R Daneel'e döndü. «Dun gece apartmanımdan ayrıldın.»
R. Daneel, «Evet, ayrıldım,» diye karşılık verdi. «Uykunun arasında bu yüzden rahatsız olduysan özür dilerim.»
«Nereye gittin.»
«Erkekler-Özel'e.»
Baley bir an çok şaşaladı. Aslında R. Da-neel'in gerçekten Özel'e gittiğini tahmin etmiş­ti ama onun bunu açıklayacağını sanmamıştı. Güveni biraz daha azaldı. Ancak gerilemedi yine de. Polis müdürü bu sahneyi seyrediyor, kim konuşursa ona doğru dönerek gözlüğünün arkasından bakıyordu. Kendisine karşı ne saf­satalar kullanırlarsa kullansınlar, Baley'nin ar­tık gerilemesi imkansızdı yolundan sapmaya-caktı.
Arzlı, «Dün akşam bizim kesime vardığımız zaman benimle birlikte Özel'e girmek için ısrar etti,» diye açıkladı. «İleri sürdüğü bahane pek de inanılacak gibi değildi. Gece dairemden ay­rılarak tekrar Özel'e gitti O bir insansa, bunu
— 131 —
ISAAC AsimOV
yapmak için hem hakkı vardı, hem de türlü ne­deni. Ama bir robot için pek anlamsız bir zah­metti bu. Bundan sadece onun bir insan ol­duğu sonucunu çıkarabiliriz.»
Fastolfe başını salladı. Hiç de sarsılmış gi­bi bir hali yoktu. «Bu çok ilginç. R. Daneel'e dün gece neden Özele gittiğini soralım?»
' Polis müdürü Enderby öne doğru eğildi. «Dr. Fastolfe, rica ederim. Bu pek uygunsuz...»
Fastolfe'un ince dudakları gülümseyişe benzeyen bir ifadeyle büküldü. Ama aslında gü-lümsemiyordu. «Endişelenmenize gerek yok, sayın müdür. R. Daneel'in cevabının sizi de. Bay Ba.ey'i de rahatsız edeceğini sanmıyorum. Du­rumu bize açıklar mısın, Daneel?»
R. Daneei, «Elijah'ın karısı Jessie, dün ak­şam apartmandan ayrıldığı zaman benimle dost­tu,» diye başladı. «Benim insan olmadığımdan hiç kuşkulanmadığı belliydi. Ama partmana döndüğü zaman benim robot olduğumu öğren­mişti. Bundan da haber kaynağının apartmanın dışında bir yerde olduğu anlaşılıyordu. Bundan da haber kaynağının apartmanın dışında bir yerde olduğu anlaşılıyordu. Bundan dün gece Elijah'Ia yaptığımız konuşmayı dinledikleri sonu­cunu çıkardım. Aslında ne olduğumla ilgili sır ancak bu biçimde öğrenebilirdi.
«Elijah bana apartmanların iyice yalıtılmış olduklarını söyledi. Onunla alçak sesle konuş­tuk. Onun için normal durumda kimse bizi ko­laylıkla dinleyemezdi. Ama belki New York'ta Dr. Sarton'un ölümünü planlayabilecek, iyi ör-
132-
ÖLÜ GEZEGEN
gtixlenmis bir komplocular grubu vardı. Belki de onlar cinayetin soruşturulması görevinin Elijah' ya verilmiş olduğunu biliyorlardı. Bu yüzden Eli-jah'ın apartmanına bir casus-ışın tutuyor ola­bilirlerdi.
«Elijah'yla Jessie yattıktan sonra apartmanı elimden geldiği kadar aradım. Ama bir verici bulamadım. Tabii bu işi daha da karıştırdı. Apartmana doğru çevrilen bir duo-ışın verici-siz de gerekeni sağlardı. Ama bunun için de bir hayli karmaşık bir aygıt gerekirdi.
«Durumu inceledim ve şu sonuca vardım: Bir New York'lunun rahatsız edilmeden, hatta sorguya çekilmeden hemen her istediğini yapa­bileceği tek yer Özel'di. Özel'de konuşmamak ve başkalarıyla ilgilenmemek çok güçlü bir ge­lenekti. Diğer erkekler öyle bir insana yan göz­le bile bakmazlardı. Sektör Özeli, Elijah'ın apart­manına çok yakındı. Yani uzaklık bir sorun de­ğildi. Bir bavul-modeli kullanılabilirdi. Durumu anlamak için kalkıp Özel'e gittim.»
Baley çabucak sordu. «Orada ne buldun?»
«Hiçbir şey bulamadım, Elijah. Duo-ışın da yoktu.»
Dr. Fastolfe, «Ee, Bay Baley, bu size man­tıklı geliyor mu?» diye sordu.
Ama Baley artık kuşkularından kurtulmuş­tu. «Evet, görünüşte mantıklı belki, ama hiç de tatmin edici değil. Onun bilmediği bir şey var. Karım bana durumu nerede ve ne zaman öğrendiğini açıkladı. Jessie evden ayrıldıktan kısa bir süre sonra onun robot olduğunu öğren-
— 133 —
ISAAC AsimOV
miş. Ama söylenti zaten birkaç saatten beri ku­laktan kulağa yayılıyormuş. Yani onun robot ol­duğu, apartmanda yaptığımız konuşmanın giz­lice dinlenmesi sonucu kente sızmış olamaz.»
Dr. Fastolfe, «Ne olursa olsun,» dedi. «Da-nee! dün gece Özel'e neden gittiğini güzelce açıkladı.»
Baley öfkeyle homurdandı. «Ama açıkian-mayan bir durum prtaya çıktı. Haber ne za­man, nerede ve nasıl dışarı sızdı? New York'ta bir Uzaycı robotunun dalaştığı haberi etrafa na­sıl yayıldı? Bildiğim kadarıyla, bu durumdan sa­dece iki kişinin haberi vardı. Polis Müdürü En-derby'nin ve benim. Biz kimseye bundan söz et­medik Müdür bey, bizim bölümde durumu bilen başka biri daha var mıydı?»
Enderby endişeyle, «Hayır,» dedi. «Duru­mu Belediye Başkanı bile bilmiyor. Gerçeği sa­dece ikimiz biliyoruz, bir de Dr. Fastolfe Tabii.»
Baley işaret etti. «Bir de o.»
R. Daneel, «Ben mi?» diye sordu.
«Tabii. Neden olmasın?»
«Ben hep seninle beraberdim, Elijah.»
Baley öfkeyle bağırdı. «Hiç de değil! Apart­manıma gitmeden önce Özel'de yarım saat, hat­ta daha da uzun süre kaldım. O sürede birbi­rimizi hiç görmedik. İşte sen o sırada kentteki grupia bağlantı kurdun.»
Fastolfe atıldı. «Hangi grupla?»
Polis müdürü de hemen hemen aynı anda bir yankı gibi, «Hangi grupla?» dedi.
Baley iskemlesinden kalkarak üç boyutlu
— 134 —
OLU GEZEGEN
alıcıya döndü. «Mudur bey, şimdi dikkatle din­lemenizi istiyorum. Dinleyin ve bana bunun ak­la yakın olup olmadığını söyleyin. Bir cinayet haber veriliyor. Garip bir rastlantı sonucu ci­nayet tam sizin öldürülen adamla buluşmak için Uzay Kentine girdiğiniz sırada oluyor. Size sözde bir insan cesedi gösteriliyor. Ama son­ra bu ortadan kaldırılıyor. Artık cesedin yakın­dan incelenmesi imkansız. Uzaycılar katilin Arz-iı olduğunda ısrar ediyorlar. Oysa bu suçlama­nın desteklenmesi için bir New York'lunun kent­ten gece ayrılmış ve yalnız başına kırlardan ge­çerek buraya kadar gelmiş olduğunu kabul et­mek gerekiyor. Bunun ne kodar imkans'z oldu­ğunu siz de biliyorsunuz, ben de.
«Sonra robot olduğunu iddia ettikleri bir yaratığı New York'a gönderiyorlar. Hatta bunun için ısrar da ediyorlar. Bu uydurma robot ilk iş atom tabancasıyla bir grup insanı tehdit edi­yor, Sonra kentte bir robot olduğu söylentisinin etrafa yayılmasını sağlıyor. Hatta bu söylenti ayrıntılı da. Çünkü Jessie bana robotun polisle birlikte çalıştığını bildiklerini söyledi. şimdi bu ne anlama geliyor? Kısa bir süre mağazada et­rafı atom tabancasıyla tehdit eden yaratığın bir robot olduğunun öğrenildiği anlamına. Belki şimdi bile bu dedikodu maya fıçıları bölümüne ve Long Island'daki hidroponik kesimlere de yayılıyor. Herkes birbirine katil bir robotun kent­te kollarını sallayarak dalaştığından söz edi­yor.»
Enderby inledi. «Olamaz... imkansız bu! imkansız!»
ISAAC ASI MOV
«Hiç de değil. Gerçekten olaylar böyle ge-ilşiyor, müdür bey. Anlamıyor musunuz? Kent­te gerçekten komplocular var. Ama onlar Uzay­cılar adına çalışıyorlar. Uzaycılar işlerine gel­diği için bir cinayet işlendiğini iddia ediyorlar. Uzaycılar kentte ayaklanmaların başgösterme-sini istiyorlar. Halkın Uzay Kentine saldırmasını sağlamaya çalışıyorlar. Durum ne kadar kötü-leşirse, onlar için o denli iyi olacak. Ve sonun­da Uzaycı gemileri gelecek ve Arzdaki kentleri ele geçirecekler.»
Fastolfe uysalca, «Engelle ilgili ayaklanma^ lar yüzünden yirmi beş yıl önce elimize böyle bir bahane geçti,» diye hatırlattı.
«O zaman hazır değildiniz. Ama şimdi ha­zırsınız.» Baley'nin kalbi deli gibi çarpıyordu.
«Bize yüklediğiniz komplo pek karmaşık. Bay Baley. Arzı ele geçirmek isteseydik, daha basit bir yola başvururduk.»
«Belki de bu mümkün değil, Dr. Fastolfe. Robotunuz bana Dış Dünyaların Arz konusun­da aynı fikirde olmadıklarını açıkladı. Hiç olmaz­sa o zaman doğruyu söylüyordu sanırım. Belki Dünyanizdakiler Arzı doğrudan doğruya ele ge­çirmenizi hoş karşılamayacaklar. Belki bir olay çıkması şart. Heyecan uyandırıcı, sarsıcı, müt­hiş bir olay.»
«Cinayet gibi bir olay, öyle mi? Bunu mu demek istiyorsunuz? Tabii bunun bir oyun ol­ması da gerekir. Olay çıkarmak için içimizden birini gerçekten öldüreceğimizi düşünmediğinizi umarım.»
— 136 —
OLÜ GEZEGEN
«Dr. Sarton'a benzeyen bir robot yaptınız. Robotu atom tabancasıyla yaktınız ve kalıntıla­rı da Bay Enderby'e gösterdiniz.»
Dr. Fastolfe tamamladı. «Uydurma cinayet­te R. Daneel, Dr. Sarton rolünü oynadı. Sonra da Dr. Sarton yalancı cinayetle ilgili uydurma soruşturmada R. Daneel rolüne çıktı.»
«Evet, öyle. Bütün bunları size aslında bu­rada olmayan ve atom tabancasıyla ortadan kaldıramayacağınız bir tanığın önünde söylü­yorum. Ayrıca o kent hükümetinin ve Washing-ton'dakilerin sözüne inanacakları kadar önemli biri. Amacınızı biliyoruz. Size karşı hazırlıklı o-lacağız. Gerektiği takdirde hükümetimiz doğrudan doğruya sizin Dünyanızla bağlantı kura­cak ve durumu bildirecek. Olayın içyüzünü ol­duğu gibi açıklayacak. Bu tür yıldızlararası bir saldırının hoşgörüyle karşılanacağını hiç san­mıyorum.»
Fastolfe başını salladı. «Bay Baley, lütfen! Mantıksızlık ediyorsunuz. doğrusu fikirleriniz pek şaşılacak gibi. şimdi diyelim ki, R. Daneel aslında gerçekten R. Daneel. Sadece böyle var­sayalım. Yani Daneel gerçekten bir robot. O za­man Polis Müdürü Enderby'nin gördüğünün Dr. Sarton'un cesedi olması gerekmez mi? Ölünün ikinci bir robot olması mantığa pek sığınaz. Po­lis Müdürü Enderby, R. Daneel hazırlanırken onu gördü. Onun gibi başka bir robot olmadığını da size söyleyecektir.»
Baley inatla, «Ona bakarsanız,» dedi. «Po­lis müdürü de bir robotik uzmanı değil. Burada
— 137 —
ISAAC AS1MOV
öyle on iki robot olabilir.»
«Konunun dışına çıkmayalım. Bay Baley. R. Daneel gerçekten R. Daneel'se ne olaoak? O zaman bütün mantık yapınız temelinden çökme-yeoek mi? Bu tam anlamıyla melodrama kaçan, akla sığınayacak yıldızlararası komplo inancı­nızı destekleyecek başka bir şey bulabilecek misiniz?»
«Ben onun insan olduğunu söylüyorum!»
Fastolfe, «Ama aslında siz sorunu incele­memişsiniz bile, Bay Baley,» dedi. «Bir robotu hatta insana çok benzeyen bir modeli büe ayırt edebilmek için onun söylediği ve yaptığı basit şeylere bakarak olmayacak sonuçlara varmaya hiç gerek yoktur. Örneğin... siz hiç R. Daneei'e iğne batırmayı denediniz mi?»
«Ne?» Baley'nin ağzı bir karış açık kaldı.
«Bu basit bir deney. Tabu bu kadar basit olmayan başka deneyler de yapılabilir. Daneel'-m saçı ve eildi insanlarınkine çok benziyor. Ama hiç onlara mikroskop altında baktınız mı? Son­ra... Daneel görünüşte soluk alıyor. Özellikle konuşmak için havayı kullandığı zaman. Ama onun soluklarının düzensiz olduğunu, bazen da­kikalarca nefes almadığını farketmediniz mi? Hatta onun kullandığı havayı bir kaba daldura­rak içindeki karbon diyoksit miktarını da ölçe­bilirdiniz. Daneel'in kanını almayı deneyebilirdi­niz. Nabzını saymaya, gömleğinin altından kal­binin çarpıntısını dinlemeye çalışabilirdiniz. Ne dernek istediğimi anlıyor musunuz, Bay Baley?»
Baley endişeyle mırıldandı. «Bunlar boş
— 138 —
ÖLÜ GEZEGEN
laflar. Blöfünüze kanacak değillm. Bu saydıkla­rınızdan herhangi birini deneyebilirdim. Ama bu robot olduğu iddia edilen yaratık yanına bir en­jektör, mikroskop ya da stetoskopla yaklaşma­ma izin verir miydi?»
«Evet, ne demek istediğinizi anlıyorum.» Fastolfe, R. Daneel'e bakarak eliyle hafif bir hareket yaptı.
R. Danlei gömleğinin sağ kolunun manşe­tine dakundu, Diamanıyetik dikiş ko! boyunca açılıverdi. Ortaya düzgün, kaslı, bir insanın-kinden farksız bir kol çıktı. Bu koldaki bronz rengi, kısa tüylerin miktarı da, yayılış biçimi de tıpkı insanlarınki gibiydi
Baley, «Yani?» dedi.
R. Maneei so! elinin baş ve işaret parmak­larıyla sağ elinin orta parmağının kökünü çim-dikledi. Baley onun daha sonra neler yaptığını pek izleyemedi.
Ama dikişteki diamanıyetik alan engellendi­ği zaman gömleğin kolunun ayrılmasına benzer bir şey oldu. R. Daneel'in kolu da ikiye bölün­dü. şimdi ince, ete benzeyen maddenin altından danuk, mavlmsi gri paslanmaz çelik çubuklar, kirişler ve eklemler görülüyordu.
Dr. Fastolfe nazik nazik sordu. «Daneel'in vücudunun içindeki oygitlan daha yakından in­celemek ister misiniz, Bay Baley?»
Baley hem kulakları uğuldadığı, hem de po­lis müdürü isteri krizi geçiriyormuş gibi tiz bir sesle gülmeye başladığı için bu sözleri zorlukla duyabildi.
— 139 —
ISAAC AsimOV
daKUZ
Dakikalar geçti. Baley'nin kulaklarındaki uğultu artarak kahkahaları boğdu. Kubbe ve al­tındakiler sallandılar. Baley'nin zaman duyusu da sarsıntı geçirdi.
Sonunda Arzlı kendisini iskemlesinde otu­rur buldu. Ama ona aradan bir süre geçmiş gi­bi geliyordu. Polis müdürü ortadan kaybolmuş­tu. Uç boyutlu alıcı saydamlığını kaybetmişti, şimdi süt gibi beyazdı. R. Oaneel, Baley'nin ya­nında oturuyor ve Arzlınin çıplak kolunun üst kısmını sıkıyordu. Baley, cildinin hemen altın­daki ince, küçük, siyah hipo-iğneyi farketti. Ba­ley bakarken bu eriyerek hücreler arasındaki sıvıya karıştı. Oradan kana ve etraftaki hücre­lere geçecekti. Sonra da Baley'nin vücudunda­ki bütün hücrelere.
Baley kendisine biraz geldi.
R. Daneel, «Kendini daha iyi hissediyor musun, ortak Elijah?» diye sordu.
Gerçekten de Baley daha iyileşmiş gibiydi. Kolunu çekiştirdi. Robot parmaklarını açtı o za­man. Arzlı gömleğinin kolunu indirerek etrafına bakındı. Dr. Fastolfe hâlâ eski yerinde oturu­yordu. Hafif bir gülümseme çirkin yüzünün ifa­desini yumuşatıyordu.
Baley, «Bayıldım mı ben?» dedi.
— 140 —
ÖLÜ GEZEGEN
Dr. Fastolfe, «Bir bakıma öyle,» diye cevap verdi. «Korkarım müthiş bir şok geçirdiniz.»
Baley olanları tüm berraklığıyla anımsadı. R. Daneel'in kendisine daha yakın olan kolunu çabucak yakaladı. Gömleğin kolunu yukarı sı­yırmaya çalıştı. Robotun bileği ortaya çıktı. Da­neel'in eti Baley'e yumuşak geldi. Ama bunun altında kemikten daha sağlam bir şeyin sertliği vardı. R. Daneel kolunu rahatça detektifin eli­ne bırakmıştı. Baley bu kola baktı. Yan tarafı çimdikledi. Şurada pek hcfif bir birleşme yeri mi vardı? Tabii olması gerekirdi. Sentetik deriy­le kaplı olan ve özellikle insanlara benzeyecek bir biçimde yapılan bir robot sıradan makineler gibi tamir edilemezdi. Bu iş için göğüsteki bir levhanın vidaları sökülemez, kafatasının tepesi bir kapak gibi açılamazdı. Onun yerine makine vücudun mikromanıyetik bir çizgiye göre birleş­tirilmesi şarttı. Uygun bir biçimde dakunulduğu zaman robotun kolunun, başının, bütün gövde­sinin ikiye ayrılması gerekirdi. Karşıt bir daku­nuşla da birleşmesi.
Baley başını kaldırdı. Küçük düştüğü için yüzü alev alev yanıyordu. «Polis müdürü nere­de?»
Dr. Fastolfe, «Önemli bir işi varmış,» dedi. «Korkarım ben de gitmesi için ısrar ettim. Ona sizinle ilgileneceğimizi söyledim.»
Baley sertçe, «Bana gerçekten iyi baktınız,» diye söylendi. «Teşekkür ederim. Artık işimiz sona erdi sanırım.» Gücü kesilmiş eklemlerinin yardımıyla ayağa kalkarak dimdik durdu. Birden-
ISAAC AsimOV
bire kendisini çok yaşlı gibi hissetmeye başla­mıştı. Her şeye yeniden başlayamayacak kadar yaşlı. Geleceğin neler getireceğini tahmin et­mesi için kâhin olmasına da gerek yoktu.
Polis müdürü herhalde hem korkmuş, hem de öfkelenmişti. Yüzü bembeyaz kesilmiş olan adam Baley'nin karşısına dikilecek, her on beş saniyede bir gözlüğünü çıkarıp silecekti. O yu­muşak sesiyle Uzaycıların fena halde gücen­diklerini söyleyecekti. Julius Enderby hemen hiç bağırmazdı. «Uzaycılarla öyle konuşulamaz, ü-i'e. Buna gelemezler.» Baley, Enderby'nin sesi­ni bütün ton farklarıyla duyuyordu sanki. «Seni uyardım. Verdiğin zararın derecesini Tanrı bi-ilr. Tabii seni de anlıyorum. Ne yapmaya çalıştı­ğının farkındayım. Karşımızdakiler Arzlı olsa­lardı o zaman durum değişirdi. O zaman sancı, 'Evet,' derdim. 'Bu tehlikeyi göze alabilirsin Riske aldırma. Komplocuları ortaya çıkar!' Ama Uzaycılar? Ne yapmak niyetinde olduğunu ba­na söyleyebilirdin, Lije. Benim fikrimi alabilir­din. Ben Uzayciları tanıyorum. Onlar bakımın­dan bilmediğim hiçbir şey yok.»
Baley bütün bunlara ne cevap verecekti? Amacını açıklayamayacağı tek insanın Ender­by olduğunu söyleyemezdi ya. Baley'nin yap­mak istediği son derecede tehlikeli bir şeydi. En­derby ise haddinden fazla ihtiyatlı bir adamdı. Polis müdürüne, «Başarısızlığa uğramamın da, yanlış yoldan başarıya erişmemin de son dere­cede tehlikeli olacağını bana söyleyen sensin,»
de diyemezdi. «işimden atılmamanın tek yolu, t
1
— 142 —
ÖLÜ GEZEGLN
suçlunun Uzay Kentinde olduğunu kanıtlamak­tı. .»
Enderby, «Bu olayın bildirilmesi gerekiyor, Lije,» diyecekti. «Bunun türlü yankılan olacak. Ben Uzaycıları tanırım. Senin soruşturmadan alınmanı isteyecekler. Bunu yapmak zorunda da kalacağım. Bunu anlıyorsun, değil mi, Lije? Sana yardım etmeye çalışacağım. Bana güve­nebilirsin. Seni elimden geldiğince koruyaca­ğım, Lije.-»
Baley, Enderby'nin böyle yapmaya çalışa­cağını da biliyordu. Ama mümkün olduğu kadar. Enderby tepesi atmış bir Belediye Başkanını büsbütün öfkelendirmekten kaçınacaktı.
Baley, Belediye Başkanını da duyar gibi olu­yordu, «Kahretsin! Enderby, neler oluyor? Ne­den benim fikrim alınmadı? Bu kenti kim yöne­tiyor? Bir robotun izinsiz kente girmesine ncst! göz yumuldu? Ya bu Baley denilen adam...»
Enderby kendi geleceğiyle Baley'nin büro­daki durumu arasmda bir seçim yapmak zorun­da kalacaktı. Baley bu durumda ne bekle /ebı-lirdi ki? Enderby'i suçlayamazdı da.
En hafif ceza Baley'nin derecesini indirmek olacaktı. Bu da yeteri kadar kötü sayılırdı. Mo­dern bir kentte sadece oturmak bile insanın ya­şayabilmesini zar zor sağlıyordu. Derecesizler için bile böyleydi bu. Baley bunun nassi bir ya­şam olduğunu da çok iyi biliyordu. İnsana ek şeyleri sağlayan o önemli derecelerdi. Daha ra­hat bir koltuk. Daha iyi et. Kuyrukta daha kısa süre beklemek. Filozofça düşünen kimseler için
""""" I T"O ™
ISAAC AsimOV
bunlar uğraşmaya değıneyecek kadar önemsiz şeyler olabilirlerdi. Ama bir insan ne kadar filo­zofça düşünürse düşünsün, elde ettiği bu hak­ları kaybederken yine de üzüiürdü. İşte mesele de buydu. Otuz yıl boyunca Özel'e gitmeye alış­mış bir insan için apartmandaki musluğun ça­lıştırılmaya başlaması hiç de önemli bir şey sa­yılmazdı. Bu «mevkiln yüksekliğini» kanıtlamak bakımından bile bir işe yaramazdı. Zaten insa­nın mevkilni başkalarının gözüne sokmaya ça­lışması da ayıp sayılırdı. Ama musiuğun kulla­nılmasının yasak edilmesinden sonra Özel'e her gidişinde Baley'nin gururu kırılacak, bu duruma dayanamayacaktı. Yatak odasında rahatlıkla traş olduğunu düşünecek, bu anı ona pek çekici gelecek, özlem duymasına neden olacaktı! Bu iüksü kaybetmek onu ne kadar sarsacaktı!
Modern siyasi yazarlar arasında, ekonomi­nin temelini maliyenin oluşturduğu ortaçağa kendini beğenmişçesine, hoşnutsuzca bakmak moda olmuştu. Onlar yaşamak için rakiplerle savaşmanın insanlıktan uzak bir şey olduğunu söylüyorlardı. O sonsuz «para savaşı»nın geri­llme neden olduğuna, bu yüzden gerçekten kar­maşık bir toplumun yaşamasının imkansızlaş-tığına inanıyorlardı.
Buna karşılık modem vatandaşlığın etkili ve aydın bir yaşam biçimi olduğunu söyleyerek bunu övüyorlardı.
Belki gerçekten de öyleydi. Heyecanlı ve romantik bir sürü tarihi roman yazılmıştı. Ve Ortaçağcıiar «maliyeciliğin» kişilik ve becerik-
— 144 —
OLÜ GEZEGEN
lilik gibi özellikleri geliştirdiğini iddia ediyorlat-dı.
Baley'nin bu konuda kesin bir kararı yoktu. Ama Arzlı şimdi acıyla, acaba hangi insan pa­ra için, pazar gecesi yediği tavuk budunu kay­betmemek uğruna .savaşan bir kentli kadar ça­balamıştır, diye düşünüyordu. Daha önce canlı olan bir tavuğun gerçek, etli budu uğruna sa­vaşan bir kentli kadar...
Baley için için ekledi. Kendimi o kadar dü­şünmüyorum. Ama ya Jessie'yle Ben?
Dr. Fastolfe'un sesiyle daldığı düşünceler­den uyandı. «Bay Baley beni duyuyor musunuz?»
Detektif gözlerini kırpıştırdı. «Efendim?» O-rada ne kadar zamandan beri danmuş gibi, ap­tal aptal duruyordu?
«Oturmaz mısmız, efendim? Bize düşünce­lerinizi açıkladınız. Belki artık cinayetin işlendiği yerde, olaydan hemen sonra çekilen filmleri seyretmeyi istersiniz.»
«Hayır, teşekkür ederim. Kentte işim var.»
«Dr. Sarton'un ölümü diğer işlerinizden da­ha önemli değil mi?»
«Benim için değil. Herhalde beni bu görev­den aldılar bile.» Baley'nin tepesi birden attı. «Kahretsin! Madem R. Daneel'in bir robot oldu­ğunu kanıtlayacak durumdaydınız, neden bunu hemen yapmadınız? Niçin bu konuşmayı bir ko­medi haline soktunuz?»
«Sevgili, Bay Baley, çıkardığınız sonuçlar ilglmi çok çekti. Sizi görevden almalarına ge­lince. . buna hiç ihtimal vermiyorum. Polis mü-
— 145— F : 10
ISAAC AsimOV
duru ayrılmadan önce ondan özellikle soruştur­maya sizin devam etmenizi istedim. Bay En-derby'nin bizirnle işbirliği yapacağını sanıyo­rum.»
Baley iskemlesine çöktü. Sadece istediği için değil. Dizlerinin gücü de kesildiğinden. Sert seri, «Neden?» dedi.
Dr. Fastolfe ayak ayak üstüne atarak içini çekti. «Bay Baley, ben şimdiye kadar 'ki tür New York'luyla karşılaştım. Kargaraşahk çıkar­maya çalışanlar ve politikacılar. Polis müdürü­nüz bize yararlı oluyor ama o bir politikacı. Bi­ze duymak istediğimiz şeyleri söylüyor. Yani bi­zi idare ediyor. Ne demek istediğimi anlıyorsu­nuz değil mi? Ama siz... siz buraya geldiniz, bizi korkunç komplolar kurmakla suçladınız ve iddialarınızı da kanıtlamaya çalıştınız. Bu olay çok hoşuma gitti. Bunu umut verici bir geliş­me sayıyorum.»
Baley alayla sordu. «Ne kadar umut verici?»
«Yeteri kadar. Siz açık açık konuşabileceğim bir insansınız. Bay Daley, dün gece R. Da-nee! benimle esir-altı yoluyla bağlantı kurdu. Hakkınızda söylediği bazı şeyler ilglmi çok uyan­dırdı. Örneğin, Daneel apartmanınızdaki bazı ki-tap-fümlerin konularından söz etti.»
«Ne olmuş o kitap-filmlere?»
«Bunlardan çoğu tarih ve arkeolojiyle ilgiliy­miş. Bu da insan toplumuyla ilgilendiğinizi ve onun geçirdiği evrimler konusunda biraz bilginiz ob'uğunu gösteriyor.»
«Bir polis bile istiyorsa boş zamanında ki-
— 146 —
ÖLÜ GEZEGEN
tap-filmler seyredebilir.»
«doğru... Seçtiğiniz kitaplar beni memnun etti. Bu yapmaya çalıştığım şey konusunda ba­na yardımcı olacak. Önce size Dış Dünyalıların neden Arzlılarla kaynaşmadıklarını anlatacağım. Ya da anlatmaya çalışacağım. Burada, Uzay Kentinde yaşıyoruz. New York'a gitmiyoruz. Siz kentlilerle ender olarak karşılaşıyoruz. Açık ha­vada yaşıyoruz. Ama taze havayı içimize çeke­ceğimiz zaman burnumuza filtre takıyoruz. şimdi karşınızda oturuyorum, ellerimde eldivenler, burnumda da filtreler var. Size mümkün olduğu kadar yaklaşmamak konusunda da kararlıyım. Bunların nedenini biliyor musunuz?»
Baley, «Tahminler yürütmenin bir yararı ol­maz,» dedi. Sonra da için için ekledi. Artık bıra­kayım da o konuşsun.
«Sizinkiler gibi bir tahminde bulunsaydınız, o zaman Uzaycıların Arzlılan aşağı gördüklerini ve gölgelerinin üzerlerine düşerek şereflerine leke sürülmesini istemediklerini söylerdiniz. Ama bu doğru değil. Aslında gerçek cevap bel­li. Muayeneden geçmeniz ve Tabii temizlenme­niz sadece bir töre yüzünden yaptırılan şeyler değillerdi. Bunlar çok gerekliydi.»
«Hastalık yüzünden mi?»
«Evet, hastalık yüzünden. Sevgili Bay Ba-ley. Dış Dünyalara yayılan insanlar kendilerini Arza özgü bakteri ve virüslerin olmadığı geze­genlerde buldular. Tabii Arzlılar kendi mikrop­larını da birlikte getirdiler. Ama birlikte getirdik­leri başka şeyler de vardı: En modern tıp ve
—147 —
ISAAC AsimOV
mikrobiyoloji teknikleri. Başa çıkmaları gereken sadece bir avuç mikro-organizma vardı. Bunlan besleyen, yaşatan başka aracı canlılar da yok­tu. Konaklar yani O gezegenlerde sıtmayı yaya­cak sivrisinekler, sistozomiazı aşılayacak sü­müklü böcekler yaşamıyordu. Hastalığa neden olan organizmalar ortadan kaldırıldı. Yararlı bakterilerin gelişmelerine izin verildi. Böylece Dış Dünyalar yavaş yavaş hastalıklardan arın­dılar. Tabii zamanla Arzlı göçmenlerin gezegen­lere gelebilmeleri için daha sıkı kurallar konul­maya başlandı. Çünkü Dış Dünyalıların hastalık­lara karşı olan bağışıklık ve dayanıklılıkları git­gide azalıyordu.»
«Siz hiç hastalanmadınız mı, Dr. Fastolfe?» «Mikropların neden olduğu bir hastalığa hiç yakalanmadım Bay Baley. Tabii heplmizde da­mar sertliği gibi yozlaşmaya bağlı hastalıklar görülebilir. Ama sizin grip ya da soğuk algın­lığı diye tanımlayacağınız hastalıklara hiçbir za­man tutulmadım. Böyle bir mikrop aldığım tak­dirde bu yüzden ölebilirim. Çünkü buna alışık değillm. Gribe karşı bir dayanma gücü de geliş­tirmedim. İşte burada, Uzay Kentindekilerin der­di bu. Buraya gelenler her zaman kesin bir teh­likeyle karşı karşıyalar. Arz, savunmamız, yani dağa! bir savunmamız olmayan türlü hastalık­la dolu. Siz şimdi bilinen hemen her hastalığın mikrobunu taşıyorsunuz. Ama bunun farkında bile değilsiniz. Çünkü onları vücudunuzun uzun yıllar boyunca geliştirdiği antijenler sayesinde hemen her zaman kontrol altında tuTabiiiyorsu-
— 148 —
ÖLÜ GEZEGEN
nuz. İşte bende bu antijenler yok. Artık size faz­la yaklaşmamama şaşıyor musunuz? Bana ina­nın, Bay Baley, sizden uzak duruyorsam bunun nedeni sadeoe kendimi koruma isteğim.»
Baley, «Madem durum böyle,» dedi. «Ne­den bu gerçeği Arziıiara açıklamıyorsunuz? Ya­ni sizde tiksinti uyandırmadığımızı, sadece ger­çek bir fiziki tehlikeye karşı korunmaya çaiiştı-ğınızı?»
Uzaycı başını salladı, «Burada birkaç kişi­yiz. Bay Baley Ve yabancı olduğumuz için za­ten bizden nefret ediyorlar. Üstün varlıklar ola­rak biraz bir saygınlığımız var. Bununla kendimizi koruyoruz. Arzılara yaklaşmaktan korktu­ğumuzu açıklayarak itibarımızı kaybetmeyi gö­ze alamayız. Uzaycılarla Arzlılar birbirlerini da­ha iyi anlayıncaya kadar bunu yapamayız.»
«Bu durumda aramızda bir anlaşma da ola­maz. Bizden üstün olduğunuzu sandığımız için sizden... nefret ediyoruz.»
«Çözümlenmesi zor bir sorun bu. Bunun farkında olmadığımızı sanmayın.»
«Polis müdürü bu durumu biliyor mu?»
«Size yaptığım gibi sorunu ona açık açık anlatmadım. Ama Tabii durumu tahmin etmiş olabilir. Bay Enderby çok zeki bir insan.»
Baley düşünceli bir tavırla mırıldandı. «Bu­nu tahmin etseydi bana söylerdi.»
Dr. Fastolfe kaşlarını kaldırdı. «Size söy­leseydi, siz de o zaman R. Daneel'in bir Uzaycı olduğunu düşünmezdiniz, öyle mi?»
Baley hafifçe omzunu silkerek konuyu ka­patmaya çalıştı.
— 149 —
ISAAC AsimOV /
Ama Dr. Fastolfe konuşmasını sürdürdü. »Aslında bu önemli bir nokta. Psikolojik zorluk­lar, gürültü ve kalabalığın üzerimizde yapacağı korkunç etki bir yana, içimizden birinin New York'a girmesi bir idam hükmünden farksız olur. işte Dr. Sarton insana benzer robotlar prLijesi­ni bu yüzden başlattı. Onlar insanların yerini alacak yaratıklar olacaklardı. Bizim yerimize kente gireceklerdi...»
«Evet, biliyorum. R. Daneel bunu bana an­lattı.»
«Bu hoşunuza gitmedi mi?»
Baley, «Dinleyin,» dedi. «Madem birbirimiz­le açık açık konuşuyoruz, size basit bir soru sormama izin verin. Siz Uzaycılar Arza neden geldiniz? Niçin bizi kendi başımıza bırakmıyor­sunuz?»
Dr. Fastolfe çok şaşırdı. «Arzdaki yaşam­dan memnun musunuz?»
«İdare ediyoruz.»
«Evet, ama bu daha ne kadar sürebilir? Nü­fusunuz sürekli artıyor. Her insana gereken ka­lori gitgide daha zorlukla sağlanabiliyor. Arz sadece bir çıkmaz sokak, dostum.»
Baley inatla yineledi. «İdare ediyoruz.»
«Zorlukla! New York gibi bir kent su getir­mek ve boşaltım maddelerini dışarı atmak için bütün gücünü harcamak zorunda. Nükleer reak­törleri çalıştırmak için gereken uranıyum sistem­deki diğer gezegenlerden bile gitgide daha zor­lukla sağlanabiliyor. Uranıyum ihtiyacı giderek daha da artıyor üstelik. Kentin varlığı her za-
— 150 —
ÖLÜ GEZEGEN
man maya fıçıları için kâğıt hamuru ve hidropo-nik çiftlikler için de madenlerin gelmesine bağ-lı. Havanın durmadan dalaşması şart. Denge son dereoede nazik. Hem de birçok bakımdan. Her yıl bu durum daha da nazikleşiyor. Malze­menin giriş ve çıkışı bir saat için durduruiursa. New York'a neler olur bunu hiç düşündünüz mü?»
«Hiçbir zaman durdurulmadı.»
«Ama bu gelecek için bir garanti sayılmaz ki. İlkel çağlarda tek tek yerleŞim merkezleri he­men hemen kendi kendilerine yeterlerdi. Bu mer­kezler civarındaki çiftliklerin ürünleriyle besle­nirlerdi. Onlara ani bir felaket, sel, salgın has­talık ya da ürünün az olmasından başka hiçbir şey de zarar veremezdi. YerleŞim merkezleri genişler ve teknoloji de ilerlerken, uzaklardaki toplumlardan yardım istenerek yerel felaketler önlenmeye başlandı. Ama buna karşılık daha da geniş bölgeler bağımsız hale geldiler. Ortaçağda açık kentler, hatta bunların en büyüğü bile depolanmış yiyecekler ve acil durumda kulla­nılacak malzeme sayesinde en aşağı bir hafta yaşamayı başarıyordu. New York ilk kez bir kent halini aldığı zaman kendi başına bir gün yaşayabilirdi. şimdi bir saat bile yaşaması imkansız. On binlerce yıl önce insanı sadece ra­hatsız eden, bin yıl önce biraz ciddi sayılan ve yüzyıl önce acil olduğu ilan edilen bir felaket New York'u öldürmeye yetecek.»
Baley iskemlesinde huzursuzca kımıldandı. «Bütün bunları daha önce de duydum. Ortaçağ-
151
ISAAC AsimOV
i
cılar kentlerin ortadan kaldırılması görüşünde­ler. Toprağa, dağal tarıma geri dönmemizi isti­yorlar. Onlarınki çılgınlık. Geri dönemeyiz. Artık çok kalabalığız ve insan tarihin akışı içinde hiç­bir zaman geri dönemez, hep ileri gider. Tabii Dış Dünyalara göç kısıtlanmamış olsaydı...»
«Bunun neden kısıtlanması gerektiğini bili­yorsunuz.»
«O halde yapılacak ne var? Siz ölü bir hat­tan akım almaya çalışıyorsunuz.»
«Yeni Dünyalara göç etmeye ne dersiniz? Galakside yüz milyarlarca yıldız var. Yüz milyon gezegenin insanların yaşamasına uygun olduğu ya da bu duruma getirilebileceği saptandı.»
«Saçma!»
Dr. Fastolfe heyecanla, «Neden saçma?» diye sordu. «Neden bu öneriyi saçma buluyor­sunuz? Arzlılar geçmişte gezegenleri sömürge-leştirdiler. Elil Dış Dünyadan otuzuna Arzlılar doğrudan doğruya yerleştiler. Buna kendi Dünyam Aurora da dahil. Artık gezegenleri koloni-feştirmek imkansız mı?»
«Şey...»
«Cevap veremiyorsunuz değil mi? Belki bu artık mümkün değil. Bunun nedeni de Arzda kent kültürünün gelişmiş olması. Kentlerden önce Arzda insan yaşamı özel bir amaçla geliş­tirilmemişti. Bu yüzden atalarınız buradan ay­rılarak başka, vahşi bir gezegende her şeye ye­niden başlayabiliyorlardı. Ve bunu otuz kez yap­tılar. Ama artık Arzlılar çelik mağaralarında ha­pisler. Her türlü özen görüyorlar. Artık hapisha-
— 152 —
OLÜ GEZEGEN
nelerinden kurtulmaları da olanaksız. Siz, bir New York'lunun Uzay Kentine girebilmek için kırları aşabileceğine kesinlikle ihtimal vermiyor­sunuz. Hele uzayı aşarak yeni bir Dünyaya git­mek sizin için aklın almayacağı bir şey olmalı. Dev kentler, Arzı mahvediyor, efendim.»
Baley öfkeyle, «Öyle olduğunu varsayalım,» dedi. «Bu sizi neden ilgilendiriyor? Bu bizim so­runumuz. Bunu bildiğimiz gibi de çözümleriz. Çözümleyemezsek de bu sadece bizim felaketimiz olur.»
«Başkalarının sağlayacakları mutluluk yeri­ne bu felaketi tercih edeceksiniz öyle mi? Neler hissettiğinizi anlıyorum. Bir yabancının öğütle­rini dinlemek hoş bir şey olmasa gerek. Ama keşke siz de bize bir nutuk çekebilseydiniz. Bi­zim de bir sorunumuz var. Sizinkine paralel bir şey.»
Baley ağzını çarpıtarak güldü. «Nüfus çok­luğu mu?»
«Paralel dedim, aynı değil. Bizim derdimiz de nüfus azlığı. Kaç yaşındayım dersiniz. Bay Baley?»
Arzlı Uzaycıyı bir an süzdü sonra da mah­sus tahmininden fazlasını söyledi. «Altmış sanı­rım.»
«Yüz altmış demeliydiniz.»
«Ne?»
«Gelecek yıldönümümde yüz altmış üçüne basacağım. Bunun hileli bir yanı da yok. Yaşımı, standart Arz yılına göre söyledim. Şansım var­sa, kendime bakarsam ve en önemlisi Arzda
— 153 —
ISAAC AsimOV
bir hastalığa yakalanmazsam bu yaş iki katma da çıkabilir. Aurora'da üç yüz ellisine kadar ya­şayan insanlar var. Ortalama yaş oranı da git­gide yükseliyor.»
Baley bu konuşmayı sakin bir sessizik içinde dinleyen Daneel'e baktı. Sanki robotun da bu sözleri onaylamasın! bekliyordu. Sonra, «Bu nasıl olur?» dedi.
«Nüfusun az olduğu yerlerde gerontoloji alanındaki çalışmaları yoğunlaştırmak, yaşlan­ma konusunda araştırmalar yapmak akıilıca bir şey sayılır. Sizinki gibi bir Dünyada uzun ömür bir felaket olur. Nüfusun bu yoldan da çoğal­ması ekonomiyi çökertir, Aurora'da üç yüz ya­şındaki insanlara yer var. Tabii bu yüzden de uzun bir ömür iki, üç katı daha değeril bir ha! alıyor.
«Bugün öldüğünüzü düşünelim. Ancak ya­şamınızın kırk yılını kaybetmiş olacaksınız. Bel­ki de daha azını. Ben ölürsem yüz elli yıl kay­betmiş olacağım. Belki de daha fazlasını. İşte bu yüzden bizimki gibi bir kültürde kişinin ha­yatı çok önemli sayılıyor. dağum oranımız dü­şük. Nüfus artışı sıkı bir biçimde kontrol edili­yor. Kişilerin tam anlamıyla rahat etmeleri için robot insan oranını kesinlikle sabit tutuyoruz. Gelişen çocuklar olgunlaşmalarına izin veril­meden önce fizik ve kafa bakımından kusur-iarı olup olmadığının anlaşılması için dikkatle inceleniyorlar. Bu da mantıklı bir şey...»
Baley Uzaycının sözünü kesti. «Yani uygun olmayanları öldürüyor musunuz?»
— 154 —
OLÜ GEZEGEN
«Evst, ölçülere uymadıkları takdirde. Emin olun hiçbir acı duymuyorlar. Bu fikir sizi çok sarsü. Ama Arziıiarın kontrolsüzce çoğalmaları da bizi sarsıyor.»
«Biz her zaman kontrol altındayız, Dr. Fas-tolfe. Her ailenin belirli sayıda çocuk sahibi ol­masına izin veriliyor.»
Dr. Fastolfe hoşgörüyle gülümsedi. «Belir­li sayida, herhangi tipte çocuklar. Ayrıca sağ­lıklı olmaları da şart değil. Ama yine de yasala­ra aykın bir biçimde çocuklar Dünyaya geliyor ve nüfusunuz durmadan artıyor.»
«Hangi çocukların yaşayacağı konusunda karar vermek kime düşer?»
«Bu karmaşık bir konu ve sorunuz bir tek cümleyle de yanıtlanamaz. İlende bir gün bu konuyu bütün ayrıntılarıyla konuşuruz.»
«Eh, sorun nedir öyleyse? Toplumunuzdan memnun olduğunuz anlaşılıyor.»
«Çok durağan. İşte sorun da bu. Bizim top­lum fazla sabit.»
Baley, «Sizi de hiçbir şey memnun etmi­yor,» diye mırıldandı. «Size göre bizim toplum karmaşa uçurumuna yuvarlanmak üzere. Sizin-kiyse fazla sabit.»
«Bu bakımdan da mübalağaya kaçılabilir. Hiçbir Dış Dünya iki yüz elli yıldan beri bir tek gezegeni sömürgeleştirmedi. İleride de böyle bir şey olacağı yok. Dış Dünyalarda yaşayanların ömürleri tehlikeye atılamayacak kadar uzun, atl-üst edilemeyecek derecede de rahat.»
«Bunu bilemem. Dr. Fastolfe Ama sonuçta
1 ' IOO *^™-
ISAAC AsimOV
Arza geliyor ve hastalanma tehlikesini göze alı­yorsunuz.»
«Evet, ben bunu göze aldım. Benim gibi birkaç kişi daha var. Bay Baley. Biz insanlığın geleceğinin uzun bir Ömrün sona ermesi ola­sılığına değeceğini düşünüyoruz. Ama ne yazık ki, sayımız az.»
«Pekâlâ. şimdi asıl konuya gelelim. Uzay Kenti bu duruma nasıl yardım ediyor?»
«Arza robotları kabul ettirmeye çalışırken, sizin kent ekonominizi altüst etmek için de elimizden geleni yapıyoruz.»
«Demek sizin yardım fikriniz bu?» Baley'-nin dudakları titredi. «Yani işlerinden atılan, de­receleri düşürülen insanlardan oluşan ve gitgi­de kalabalıklaşan bir grup yaratıyorsunuz.»
«Bunun nedeni duygusuzluğumuz ya da zalimliğimiz değli. Bana inanın, işlerinden atılan o grup, kolonicilerin çekirdeğini oluşturabilir. Sizin eski Amerika'yı mahkûmların dalduruldu­ğu gemiler keşfetmişti. Sizin kent denilen çelik mağaraların işlerini kaybeden adamlara bir ya­rarı olmadığının, onları düş kırıklığına uğrattı­ğının farkında değil misiniz? öyle bir insan Arzı terketmekle hiçbir şey kaybetmez. Tersine çok şey de kazanır.»
«Ama bu planınız işlemiyor.»
Dr. Fastolfe kederle, «doğru,» dedi. «İşle­miyor. Bir yerde bir hata yaptık. Arzlıların robot­lara karşı duydukları nefret her şeyi engelliyor. Ama aslında o robotlar insanlarla birlikte uza­ya açılır, vahşi bir Dünyaya ilk yerleşildiği sıra-
—156—•
ÖLÜ GEZEGEN
da karşılaşılan güçlükleri halleder, kolonizas-yonu kolay bir hale getirirler.»
«Sonra? Bir sürü Dış Dünya daha mı yara­tılacak?»
«Hayır. İnsanlar Dış Dünyalara kentçilik Ar­za yayılmadan önce yerleştiler. Kent kültürün­den önce. Yeni kolonilerse C/Fe kültürünün başlangıcını görmüş, kentlerde yetişmiş insanlar tarafından kurulacak. Bu bir sentez, bir tür me-lezleştirme işlemi olacak. şimdiki durum devam ettiği takdirde Arzın yapısı yakın bir gelecekte çökmeye başlayacak. Dış Dünyalar ağır ağır yozlaşacak ve daha uzak bir gelecekte koku­şacaklar. Ama yeni koloniler iki kültürün en iyi yanlarını birleştiren, sağlıklı bir soy sayılacak­lar. Onların, Arz da dahil olmak üzere bütün es­ki Dünyalara gösterecekleri tepki, bizlerin yeni­den hayata kavuşmamızı da sağlayabilir.»
«Bilemiyorum... Bütün bunlar çok belirsiz, Dr. Fastolfe.»
«Evet, bu bir hayal. Ama bu konuyu düşü­nün.» Uzaycı birdenbire ayağa kalktı. «Sizinle* kararlaştırdığımdan daha uzun bir süre ahbap­lık ettim. Sağlık Yasalarımızın izin verdiğinden daha da uzun bir süre bu. İzninizle.»
Baley'le R. Daneel kubbeden ayrıldılar. Gü­neş ışınları tekrar onları aydınlattı. Ama bunla­rın açıları daha farklı, ışıltıları da daha sarımsıy­dı. Baley, başka bir Dünyanın güneşi bana fark­lı mı gözükürdü, diye düşündü. Belki daha az göz kamaştırıcı ve daha yumuşak bulurdum bu-
— 157 —
ISAAC AsimOV
nu. O güneşi daha kolaylıkla mı kabul ederdim? Başka bir Dünya? O yelken kulaklı çirkin Uzay­cı kafama garip hayaller soktu. Acaba Aurora gezegenjndeki daktorlar çocukluğunda Fastol-fe'a bakarak, gelişmesine izin versek mi, diye düşündüler mi? Çok çirkin bir insan değil mi? Yoksa Aurora'lıların ölçülerine fiziki görünüş da nil değil mi? Çirkinlik ne zaman bir sakatlık sa­yılır? Ve hangi sakatlıklar...
Güneş ortadan kaybolduğu ve Özei'e giden ilk kapıdan girdikleri zaman Baley'nin o ruh ha­lini sürdürmesi de zorlaştı. Arzlı öfkeyle başını salladı. Bütün bunlar saçma! Arzlıları başka ge­zegenlere göç etmeye ve yeni toplumlar kurma­ya zorlayacakiarmış! Saçma! Gülünç! Bu Uzay­cıların asıl amacı nedir? Baley bu konuyu dü-şündüyse de bir sonuca varamadı.
Araba ağır ağır taşıt yolundan ilerledi. Ger­çekler Baley'nin etrafını sarıyorlardı artık. Kal­çasında ağırlığını hissettiği atom tabancası ra­hatlatıcı, sıcak bir yük gibiydi. Kentin gürültüsü ve canlılığı da aynı derecede sıcak ve rahatlık vericiydi.
Kentin havası çevrelerini sararken Baley'­nin burun kapakları hafif ve keskince bir koku yüzünden titreşti. Detektif şaşkın şaşkın, kent kokuyor, dedi kendi kendine, Dev mağaranın çelik duvarlarının arasına sıkışmış olan yirmi milyon insanı düşündü. Ve hayatında ilk kez dışarıdaki taze havanın temizlediği burnuyla bu insanların kokusunu aldı. Başka bir Dünyada durum farklı mı olur? Daha az insan ve daha
— 158 —
OLÖ GEZEGEN
fazla hava... Her şey daha temiz mi olur acaba?
Ama kentin öğleden sonrasına özgü güm­bürtüsü etraflarını sarmıştı. Koku hafifledi ve duyulmaz o!du. Baley de kendinden biraz utandı.
Baley sürme çubuğunu ağır ağır iterek ışın­la verilen güçten daha fazla yararlandı. Araba boş caddeye girerken iyice hızlandı.
Arzlı, «Daneei,» dedi,
«Evet, Elijah?»
«Dr Fastolfe bana butun bunları neden an­lattı?»
«Sanırım sana araştırmanın ne kadar önem­li olduğunu iyice açıklamaya çalıştı, Elijah. Biz sadece bir cinayetin esrarını çözmeyeceğiz. Ay­nı zamanda Uzay Kentini ve böylece bütün in­sanlığın geleceğini de kurtaracağız.»
Baley alayla, «Cinayet yerini görmeme, ce­sedi bulan insanlarla konuşmama izin versey­di,» dedi. «Daha iyi olurdu.»
«Bu bakımdan yeni bir şey bulamazdın, Elijah. Biz cinayet yerini iyice araştırdık. Tanıklar­la da dikkatle konuştuk.»
«Öyle mi? Ve elinizde hiçbir şey yok. Ne bir ipucu, ne de şüphelendiğiniz biri.»
«Evet, haklısın. Sorunun cevabı New York' ta olmalı. Ama yanlış sonuç çıkarmaman için şunu da söylemeliyim: Şüphelendiğimiz bir kişi vardı.»
«Ne? Bundan daha önce hiç söz etmedin.»
«Bunu gerekli bulmadım, Elijah. Herhalde şüphelerin otomatik olarak bir tek kişinin üze­rinde toplandığını sen de farkettin.»
— 159 —
ISAAC ASI MOV
«kim? Tanrı aşkına! kim bu?» «Cinayet yerinde bulunan tek Arzlı. Polis müdürü Julius Enderby.»
ON
Polis arabası yana doğru kaydı ve cadde­nin kenarındaki soğuk beton duvara dayanarak durdu. Motorun homurtusu kesildi ve etrafa de­rin bir sessizlik çöktü. Bir ölüm sessizliği.
Baley yanında oturan robota baktı ve du­ruma uymayacak kadar sakin bir sesle, «Ne?» dedi.
Baley cevap beklerken dakikalar uzadı, u-zadı. Hafif bir titreŞim duyuldu. Bu yükselerek daruk noktasına erişti, sonra da işitilmez oldu. Belki de bir buçuk kilometre kadar ötede, bil­medikleri bir göreve giden bir polis taşıtının gü-rültüsüydü bu. Ya da yangına yetişmeye çalı­şan bir itfdiye arabasının sesi.
Baley'nin kafasının tarafsız bir köşesi, aca­ba bir tek insan New York'un barsaklarında dö­nemeçler yaparak dalaşan bütün taşrt yollarını biliyor mu, diye sordu. Gece ya da gündüz bu taşıt yolları hiçbir zaman bomboş olmuyordu. Ama insanların yıllardan beri girmedikleri bazi
— 160 —
ÖLÜ GEZEGEN
geçitler olmalıydı, Baley birden sarsıcı bir ber­raklıkla yeni yetişme çağlarında seyrettiği bir öyküyü anımsadı.
Bu, Londra'daki taşıt yollarıyla ilgiliydi. Olay bir cinayetle başlıyprdu. Katil bir taşıt yolunun köşesindeki, daha önceden kararlaştırılmış olan yere doğru kaçıyordu. Geçitteki tozlarda yüzyıl­dan beri ilk kez onun ayak izleri kalıyordu. Ka­til araştırma sona erinceye kadar orada güven­le saklanabileceğinden emindi.
Ama adam yanlış bir yola sapıyordu. O dö-nemeçli, sessiz ve ıssız koridarlarda küfrediyor ve her şeye rağınen sığınağa erişeceğini haykı­rıyordu
Ondan sonra yine arka arkaya yanlış ge­çitlere sapıyor, Brighton'dan Norwich'e, Coven-try'den Canlerbury'e kadar o sonsuz labirent-de dalaşıyordu. Ortaçağ İngiltere'sinin güney­dağu köşesine yayılmış olan büyük Londra Ken­tinin altındaki koridarlarda bir uçtan bir uca gidiyordu. Elbisesi yırtılmış, ayakkabıları par­ça parça olmuştu. Gücü azalmış ama kesilme-mişti. Yorgundu, çok yorgun. Ama duramıyordu. Yürüyor, yürüyor ve her seferinde de yanlış bir koridara sapıyordu.
Bazen gelip geçen arabaların gürültüsünü duyuyordu. Ama bunlar her zaman bir ilerideki yoldan gidiyorlardı. Artık adam polise memnun­lukla tesllm olacaktı. Arabaların geçtiği tarafa doğru koşuyor ama geçide eriştiği zaman ora­sının bomboş olduğunu görüyordu. Bazen ile­ride kentin yaşamına ve soluğuna ulaşmasını
— 161— F : 11
ISAAC AsimOV
sağlayacak bir kapı beliriyordu. Ama adam yak­laşırken bu ışıltı uzaklaşıyordu. Sonra katil bir dönemeci aşıyor ve kapı da gözden kayboluyor­du.
Bazen resmi bir görevle kentin derinlikleri­ne inen Londra'hlar belli belirsiz bir siluetin sessizce, topallayarak kendilerine doğru geldi­ğini görüyorlardı. Bu yarı saydam hayalet eli­ni kaldırıyor, ağzını açarak bir şeyler söylüyor ama sesi çıkmıyordu. Tam yaklaştığı sırada dal­galarıyor ve gözden kayboluyordu.
Bu olay sıradan bir öykü olmaktan çıkmış ve folklora girmişti. Bütün Dünyada «Kaybolan Londra'lı» sözü her zaman kullanılan, tanıdık bir deyim halini almıştı.
Baley, New York Kentinin derinliklerinde bu öyküyü hatırlayarak endişeyle kımıldandı.
R. Daneel konuşmaya başladı. Sesi hafif­çe yankılarıyordu. «Bizi duyabilirler.»
«Burada mı? imkansız. Ee, polis müdürü­ne ne olmuş?»
«O cinayet yerindeydi, Elijah. Ve bir kent­liydi. Ondan şüphelenmemiz kaçımsamayacak bir şeydi.»
«'Bir şeydi,' dedin. Enderby'den hâlâ şüp­he ediyor musunuz?»
«Hayır. Suçsuz olduğunu çabucak kanıtta-dık. Bir kere yanında atom tabancası yoktu. O-lamazdi da. Bay Enderby, Uzay Kentine her zamanki yoldan girmişti. Bu kesindi. Bildiğin gi­bi ziyaretçilerin silahları alınıyor.»
«Ha, sahi, cinayet silahı bulundu mu?»
— 162 —
ÖLÜ GEZEGEN
«Hayır, Elijah. Uzay Kentindeki her atom tabancası incelendi. Bunların hiçbiriyle ateş e-dılrrtemişti. hem ae hartalardan beri. Radyasyon yataklarının kontrolü bu noktayı kesinlikle açık-ladı.»
«6 halde katil ya silahı çok iyi sakladı...»
«Silahı Uzay Kentinde bir yere saklamış o-Jamaz. Her taraf iyice tarandı.»
Baley sabırsızca, «Ben bütün olasılıkları gözönüne almaya çalışıyorum,» diye homurdan­dı. «Katil tabancayı ya sakladı ya da giderken yanında götürdü.»
«Öyle.»
«Sadece ikinci olasılığı kabul ediyorsun. Bundan da polis müdürünün temize çıktığı an­laşılıyor.»
«Evet. Tabii bir ihtiyat önlemi olarak se-rebro-analizi de yapıldı.»
«Ne?»
«Serebro-analiz, canlı beyin hücrelerinin elektro manıyetik alanlarının yorumlanması de­mektir.»
Baley yine de bir şey anlamamıştı. «Ya? Peki bu neyi açıklar?»
«O kişinin duygu ve kişilik yapısı konusun­da bilgi verir. Bu analiz bize Polis Müdürü En-derby'nin Dr. Sarton'u ö'.düremeyecek bir in­san olduğunu açıkladı. Bu onun için imkansız bir şeydi.»
Baley, «doğru,» diye başını salladı. «En-derby o tip bir insan değildir. Bunu sana ben de söyleyebilirdim.»
— 163 —
ISAAC ASI MOV
«Tarafsız bilgi daha işe yarar. Tabii Uzay Kentinde herkes serebro-analiz uygulanmasına razı oldular.»
«Ve hiçbirinin de cinayet işleyemeyeceği ortaya çıktı, öyle mi?»
«Kesinlikle, işte bu yüzden katilin New York'tan biri olduğuna karar verdik.»
«İyi ya O zaman butun New York'a sizin o sevlmli işlemi uygularız olur biter»
«Bu pratik bir şey olmaz, Elijah. Kentte ci­nayet işleyecek karakterde milyonlarca insan o-iabilir.»
Baley uzak geçmişte kalan o günde Uzay­cılara avaz avaz bağıran kalabalığı, bir gece önce ayakkabı mağazasının önüne toplanan, sal­yaları aka aka tehditler savuran o güruhu dü­şündü. Milyonlar... Sonra için için ekledi. Zaval­lı Julius. Ondan da şüphelenmişler...
Detektif ceset bulunduktan sonra olanla­rı anlatan Enderby'nin sesini duyar gibi oldu. «zalimce bir şeydi bu, zalimce...» Tevekkeli a-dam geçirdiği şok ve sarsıntı yüzünden gözlü­ğünü kırmamıştı. O nedenle de Uzay Kentine tekrar gitmeye yanaşmamıştı. Enderby dişleri­nin arasından, «Onlardan nefret ediyorum,» de­mişti.
Baley yine, zavallı Julius, diye düşündü. Uzaycıları idare edebilen adam. Kentin, Uzaycı­larla geçinebildiği için değer verdiği polis mü­dürü. Aoaba Enderby'nin bu başarısı onun hız­la yükselmesine ne dereceye kadar katkıda bu­lundu? Julius'un soruşturmayı neden benim yö-
— 164 —
ÖLÜ GEZEGEN
netmemı istediği de anlaşılıyor. Sıkı ağızlı, sa­dık güvenilir Baley! Üniversite arkadaşı! Bu küçük olayın içyüzünü öğrendiği takdirde de dilini tutar... Acaba serebr.o-analiz nasıl yapı­lıyor? Gözlerinin önünde koskocaman elektrot­lar, grafik kâğıtlarının üzerine mürekkeple çiz giler çizen pantograflar, şıkırdayarak kendi ken­dilerini ayarlayan dişli çarklar belirdi. Zavallı Julius. Herhalde çok sarsıldı. Bunda da haklıy­dı Ve o arada Belediye Başkanının zoruyla is­tifasını verdiğini ve meslek hayatının böylece sona erdiğini de görür gibi olmuştu adamca­ğız.
Polis arabası Belediye Sarayının yer altın­daki katlarından birine girdi.
Baley masasına döndüğü zaman 14.30 ol­muştu. Polis müdürü yerinde yoktu. Durmadan gülümseyen R. Sammy, Enderby'nin nerede ol­duğunu bilmediğini söyledi.
Baley bir süre oturup düşündü. Acıktığının bile farkında değildi.
15.20'de R. Sammy, Baley'nin masasına yaklaştı. «Polis müdürü döndü, Lije»
Baley, «Teşekkür ederim,» dedi. İlk kez o gün R. Sammy'i öfkelenmeden dinlemişti. Sonuç­ta R. Sammy, R. Daneei'in bir tür akrabası sa­yılırdı R. Daneel de kızılacak bir insan... daha doğrususu... şey değildi. Baley bir kentte aynı oranda robot ve insan bulunduğu takdirde du­rumun nasıl olacağını düşündü. Bu olasılığı he-
— 165 —
ISAAC ASI MOV
yecanlanmadan, tarafsızca inceledi.
Baley içeri girdiği sırada polis müdürü ba­zı belgeleri ince.iyor, zaman zaman da not alı-ycrdu. «Uzay Kentinde feci pot kırdın,» dedi.
Baley her şeyi, Fastolfe'la yaptığı söz düel­losunu hatırladı, Uzun yüzünde sıkıntılı ve üz­gün bir ifade belirdi. «Bunu ben de itiraf ediyo­rum, müdür bey. Çok üzgünüm.»
Enderby başını kaldırarak ona baktı. Gözlü­ğünün camlan arkasında keskin bakışlı gözle­ri parlıyordu. Otuz saatten beri ilk kez kendini toplamış gibiydi. «Önemli değil. Fasiolfe buna aldırmadı. Onun için biz de olayı unutacağız. O Uzaycıların ne yapacakları önceden kestirile­mez. Açıkçası bu kadar şanslı olmayı hak etme­din. Bir daha sefere film kahramanlığına kalk­madan önce benimle konuşmalısın.»
Baley başını salladı. Olayı düşünmeyecekti artık. Gösterişli bir oyuna kaikışmış ama başa-rıli olamamıştı. Artık üzülecek değildi. Olayı böyle kayitsızlıkla düşünebilmesine kendisi de şaşıyordu ama durum böyleydi. Detektif, «Mü­dür bey,» dedi. «Daneei'le bana iki kişilik bir apartman dairesi verilmesini istiyorum. Onu bu gece eve götürmeyeceğim.»
'«Onun bir robot olduğu dışarı sızmış. Bunu hatırlıyorsunuz değil mi? Belki hiçbir şey olmaz. Ama bir kargaşalık çıktığı zaman ailemin bu işe karışmasını istemiyorum.»
«Saçmalama, Lije. Soruşturma yaptık. Kent­te öyle bir dedikodunun dalaştığı yok.»
— 166 —
ÖLÜ GEZEGEN
«Jessie gerçeği bir yerden öğrenmiş, mü­dür bey.»
«Ama öyle örgütlü bir söylenti yok. Tehlikeli bir durum da olmadığı gibi, Fastolle'nin kub-besindeki üç boyutlu alıcıyla bağlantıyı kesti­ğimden beri bunu soruşturuyorum. Zaten o yüz­den bağlantıyı kestim. Dedikodunun kaynağını bulmam gerekiyordu. Hem de çabucak. Her ney­se... İşte raporlar burada. Onlara sen de bak. Bu daris Gillid'in raporu. Kentin değişik bö-(ümlerinde on iki Kadınlar-Özel'ini dalaştı. da-ris'i tanırsın. Çok becerikli bir kızdır. Hiçbir Özel'de bir ipucu bulamamış. Hiçbir yerde.»
«O halde Jessie bu dedikoduyu nasıl duy­du, müdür bey?»
«Bu şöyle açıklanabilir: R. Daneel ayakka­bı mağazasında gösteri yapmaya kalkışmış. O gerçekten atom tabancasın! çekti mi? Yoksa sen o'ayı biraz abartmaya mı çalışıyordun?»
«Gerçekten çekti. Ve üstelik silahla nişan da aldı.»
Enderby başını salladı. «Pekala. İşte o sı­rada biri onu tanıdı. Yani robot olduğunu anla­dı, demek istiyorum.»
Baley öfkeyle, «Bir dakika, bir dakika,» de­di. «Daneel'in robot olduğu kesinlikle anlaşılmı­yor.»
«Neden?»
«Siz onun robot olduğunu bir bakışta an­ladınız mı? Açıkçacı ben anlayamadım.»
«Bu neyi kanıtlar? Biz uzman değiliz. Bel­ki de o kalabalığın arasında Westchester Ro-
— 167 —
ISAAC AsimOV
bot Fabrikasından bir teknisyen vardı. Yaşamı boyunca robotların hazırlanmasına ve yapılma­sına yardım eden biri. Adam R. Daneel'de bir ga­riplik olduğunu farketti. Belki konuşması ya da duruşu dikkati çekti. Bu meseleyi düşündü. Belki bunu karısına açıkladı. Kadın da buolaydan bir­kaç arkadaşına söz etti. Ama konu orada ka­pandı. Bu olmayacak bir şey mi? kimse R. Da-neel'in robot olduğuna inanmadı. Söylentiler so­na ermeden önce Jessie de olayı duydu.»
«Belki...» Baley'nin sesinde kuşku vardı «Her neyse... Bize iki kişilik bir bekâr odası a-yırtacak mısınız?»
Polis müdürü omzunu sükerek iç telefona uzandı, Bir süre sonra da Baley'e, «Q-27 Bölü­münden başka bir yerde oda bulamadılar,» di­ye haber verdi. «O mahalle pek de iyi sayılmaz.»
Baley, «Zararı yok,» dedi.
«Sahi, o nerede?»
«Arşivde, Ortaçağcı tahrikçiler konusunda bilgi toplamaya çalışıyor.»
«Tanrım! Öyle milyonlarca insan var.»
«Biliyorum. Ama bu araştırma Daneel'i mut-lı ediyor.» Baley kapıya doğru gitti. Sonra, bi­raz da içinden gelen bir sese uyarak döndü. «Dr. Sarton size hiç Uzay Kentinin hazırladığı prog­ramdan söz etti mi? Yani C/Fe kültürünün baş­latılması konusunda?»
«Ne konusunda?»
«Kente robotlar sokulması konusunda.»
Bu konunun polis müdürünü pek ilgilendir­mediği anlaşılıyordu. «Bazen...»
— 168 —
ÖLÜ GEZEGEN
«O size Uzay Kentinin görüşünü hiç açık­ladı mı?»
«Ah, evel, sağlığın düzeltilmesi, yaşam standardının yükseltilmesinden söz etti. Ama bu laflar beni etkilemedi. Ah, Tabii, onunla aynı fikirde olduğumu söyledim. Başımı sallayıp dur­dum. Başka ne yapabilirdim? Onların suyuna gitmekten, için için düşüncelerinde mantık sı­nırını aşmamalarını dilemekten başka çore yok­tu ki. Belki ileride bir gün...»
Baley bekledi ama Enderby ileride bir gün neler olabileceğini açıklamadı. Detektif, «Dr Sartcn hiç göçten söz etti mi?» diye sordu.
«Göçten mi? Hiçbir zaman. Bir Arzlının Dış Dünyalara gitmesine izin vermeleri, Satürn' ün asterold halkalarında bir elmas bulmaya ben­zer »
«Ben yeni gezegenlere göç etmeyi kastet­tim.»
Enderby sadece hayretle Baley'e baktı
Baley birden dabra dabra, «Serebro-ana-Mz nedir, müdür bey?» dedi. «Bundan söz edil­diğini hic duydunuz mu?»
Enderby'nin yuvarlak yüzünün ifadesi de­ğişmedi. Adam gözlerini de kırpıştırmadı. Sakin sakin, «Hayır,» diye cevap verdi. «Neymiş o?»
«Hiç... O sözü bir yerde duydum da...» Ba­ley müdürün odasından çıkarak masasına dön­dü. Aslından Enderby o kadar usta bir aktör değildir, diye düşünüyordu. O halde...
169-
ISAAC AS I MOV
Baley 16.05'de Jessie'yi aradı. Karısına o gece eve gelmeyeceğini haber verdi. Hatta bel­ki birkaç gece dönmeyecekti. Baley .ondan son­ra bağlantıyı hemen kesemedi.
«Lije, bir şey mi oldu? Tehlikede misin?»
«Bir polis her zaman bir dereceye kadar tehlikede sayılır.»
Ama bu Jessie'ye yetmedi. «Nerede kala­caksın?»
Detektif bunu kadına açıklamadı. Onun ye­rine, «Yalnız kalmak istemiyorsan, annene git,» dedi ve bağlantıyı ansızın kesti. Belki böylesi daha iyiydi.
Baley 16.20'de Washington'da bir yeri ara­dı. Konuşmak istediği adama erişebilmek için bir süre uğraştı. Adamı ertesi gün New York'a gelmesi için ikna etmeye çalışırken bir o kadar süre daha geçti. Ama 16.40'da istediğini ba­şardı.
Polis müdürü 16.55'de bürodan ayrıldı. Ba­ley'nin yanından geçerken kararsızca gülümse­di. Gündüzcüler grup halinde çıktılar. Akşamlan ve geceleri büroda çalışan daha az sayıdaki memur, onların yerini aldı. Hepsi de Baleyi hay­retle selamladılar.
R. Daneel elinde bir deste kâğıtla Bafey'nin masasına yaklaştı. Detektif, «Onlar da nesi?» diye sordu.
«Ortaçağcılar Örgütüne üye olmaları olası­lığı bulunan kadınlar ve erkeklerin listesi.»
— 170 —
ÖLÜ GEZEGEN
«Kaç kişi var bu listede?»
R. Daneel, «Bir milyondan fazla.» diye a-çıkladı. «Bu sadece bir bölümü.»
«Onların hepsini de kontrolden mi geçire­ceksin?»
«Bunun imkansız olduğu belil bir şey, Elijah.»
«Anlayacağın, Arzlıiarın hemen hepsi de şu ya da bu bakımdan Ortaçağcı sayılırlar, Daneel. Polis müdürü, Jessie, ben... polis müdürüne bak...» Baley az kalsın adamın gözlük taktığını söyleyecekti. Ama sonra Arzlıiarın birbirlerini tutmaları gerektiğini hatırladı. Enderby'nin iti­barını da, suratını da koruması gerekiyordu. Cümlesini biraz da şaşkınca tamamladı. «O göz süsleri takıyor.»
R. Daneel, «Evet,» dedi. «Bunu farkettim. Ama o süsten söz etmenin ayıp sayılabileceğini düşündüm. Yine de başka Kentlilerde öyle göz süslen hiç görmedim.»
«Onunkisi eski tip bir şey.»
<;O süslerin bir yararı da var mı?»
Baley çabucak konuyu değiştirdi. «O lis­teyi nasıl hazırladın?»
«Bu işi benim için bir makine yaptı. Anla­dığım kadarıyla, makine belirli bir suça göre a-yariamyor. Ondan sonra aygıt gerisini yapıyor. Makinenin son yirmi beş yılda robotlarla ilgili bütün ayaklanma olaylarını incelemesini sağla­dım. Başka bir makine de aynı sürede çıkan bütün kent gazetelerini inceledi. Robotlar ve Dış Dünyalılar hakkında çirkin sözler söyleyen kim-
— 171 —
ISAAC ASI MOV
selerin adlarını yazdı. Üç saat içinde çok iş ba­şardık. Şaşılacak bir şey bu. Hatta makine lis­teden artık yaşamayan kimselerin adlarını bile sildi.»
«Buna şaştın mı? Herhalde Dış Dünyalarda bilgiyasar vardır.»
«Tabii. Türlü tipte olanları var. En ileri mo­deller. Ama hiçbiri de buradakiler kadar büyük ve karmaşık değil. Tabii en büyük Dış Dünya nüfusunun sizin kentlerinizinki kadar olmadığı­nı unutmayalım. Onun için fazla karmaşık ma­kinelere de gerek yok.»
Baley sordu. «Sen hiç Aurora'ya gittin mi?»
Daneel, «Hayır,» dedi. «Montajımı burada, Arzda yaptılar.»
«O halde Dış Dünyalardaki bilgisayarların nasıl olduklarını nereden biliyorsun?»
«Ama bunun yanıtı belli değil mi, ortak Elijah? Bilgi bankama artık ölmüş olan Dr. Sarton' un bildikleri aktarıldı. Onun için Dış Dünyalar konusunda çok fazla bilglm var.»
«Anlıyorum... Yemek yiyebiliyor musun, Daneel?»
«Ben nükleer güçfe çalışıyorum. Bunu bil­diğini sanıyordum.»
«Hem de çok iyi biliyorum. Sana yemek ye­men gerekip gerekmediğini sormadım. Yemek yiyebilip yiyemediğini öğrenmek istedim. Yani ağzına yiyecek koyarak bunu çiğner ve yutabilir misin? Seni insan sanmaları bakımından ö-nemli bir nokta bu bence.»
«Ne demek istediğini anlıyorum... Evet.
— 172 —
ÖLÜ GEZEGEN
Çiğneme ve yutma gibi mekanik işlemleri yapa­biliyorum. Tabii kapasitem çok sınırlı. Er ya da geç yuttuğum maddeleri 'ınidem' diye tanımla­yabileceğin yerden çıkarmam gerekiyor.»
«Pekala. Bu gece odanda yalnız kaldığın zaman kusar mısın, çıkarır mısın, ne yaparsan yaparsın. Önemli olan şu: Ben açım! Kahret­sin! Öğle yemeğini atladım. Yemek yerken ya­nımda olmanı istiyorum. Tabii masada oturur ve hiçbir şey yemezsen, dikkatleri üzerine çeker­sin. Yemek yiyebilmene sevindim. Haydi, gidelim artık!»
Bütün kentte sektör mutfakları birbirlerinin eşiydiler. Baley iş için Washington, Toronto, Los Angeles, Londra ve Budapeşte'ye de git­mişti. Mutfaklar orada da New York'takilerden farksızdı. Belki Ortaçağlarda diller ve yiyecek­ler farklı olduğu için mutfaklar da birbirlerine benzemiyorlardı. Ama bu çağda maya ürünleri Shangai'dan Taşkent'e, Winnipeg'den Buenos Aires'e kadar birbirinin eşiydi. İngilizce belki ar­tık Shakespeare ya da Churchill'in kullandığı dil değildi. Ama şimdi bütün kıtalarda ve Dış Dünyalarda İngilizcenin bir tür karışımı kullanı­lıyordu.
Tabii dil ve yiyecek dışında da daha derin benzerlikler vardı. Örneğin, tanımlanamayan ama mutfaklara özgü olan o belirli koku. Ağır ağır ilerleyen, kapıda birleşip sonra orta, sağ ve sola ayrılan üçlü kuyruk. Konuşan ve hare­ket eden insanların sesleri. Plastiğe çarpaa
— 173 —
ISAAC AsimOV
plastiğin gürültüsü. Çok cilalı suni tahtanın pı­rıltısı. Bardakların ışntısı. Uzun masalar. Hafif buharlı hava.
Kuyruk hareket ederken Baley de ağır ağır, santim santim ilerledi. Yemekler sırayla, grup­lar halinde yenmesine karşın yine de en aşa­ğı on dakika bekleniyordu.
Baley ani bir merakla R. Daneel'e, «Gülüm-seyebilir misin?» diye sordu.
Sakin bir ilgiyle mutfağın içini incelemekte olan R. Daneel, «Efendim?» dedi.
«Merak ettim, Daneel. Gülümseyebilir mi­sin?» Baley kayıtsızca ama fısıltıyla konuşuyor­du.
R. Daneel gülümsedi. Bu hareketi ani ve şaşırtıcı oldu. Robotun dudakları büküldü, ağ­zının iki yanında derisi hafifçe kıvrıldı. Ama sa­dece dudaklarıyla gülebildi, yüzünün diğer kı­sımları etkilenmedi.
Baley başını salladı. «Zahmet etme, Da-neei. Bu seni daha çekici bir hale sokmuyor.»
Kapıya erişmişlerdi. Herkes sırayla made­ni yiyecek fişini uygun yarıklarına sokuyor ve bunların incelenmesini bekliyordu. Şık-şık-şık-Biri vaktiyle düzenli yönetilen bir mutfağa da­kikada iki yüz kişinin girebileceğini hesapla­mıştı. Hem de hileye sapılmaması için fişler in­celendikten sonra. Ayrıca bir mutfağın iyi ça­lışması için kuyruğun ne kadar uzun olması ge­rektiği de saptanmıştı. Bir insan özel bir ilgi gösterilmesini istediğinde ne kadar zaman kay­bedildiği de.
— 174 —
ÖLÜ GEZEGEN
İşte bu yüzden Baleyle Daneel'in yaptıkla­rı gibi özel gişeye yaklaşarak o düzgün şık-şik sesinin kesilmesine neden olmak bir felaket sayılıyordu. Baley ilgili memura özel izin beıge-sini gösterecekti. Daha önce besin uzmanının yardımcılığını yapmış olan Jessie bu konuda çok şey biliyordu. Durumu vaktiyle kocasına da anlatmıştı.
Kadın, «Bu her şeyi altüst ediyor,» demiş­ti. «Tüketim hesapları ve tahminlerin yanlış çık­masına neden oluyor. Bakiyenin doğru olması için diğer bütün sektör mutfaklarındaki makbuz­ları gözden geçirmen gerekiyor. Ne demek is­tediğimi anlıyorsun değil mi? Her hafta hesap yapılması şart. Bir hata olduğu ve hesap tut­madığı takdirde de seni suçluyorlar. Her önü­ne gelene özel izin belgeleri veren kent hükü­metini suçlayan yok. Ah, hayır. Ama istenilen yemeklerin seçilemeyeceğini söylediğimiz za­man kuyruktakiler homurdanmaya başlıyorlar Tezgâhın arkasında çalışanlar her zaman suç­lu sayılıyorlar!»
Baley bu olayı karışımdan en ufak ayrıntı-sıına kadar dinlemişti. Bu yüzden gişedeki kadı­nın kendisine öfkeyle nefretle bakmasının ne­denini de anladı. Kadın 'telaşla bir iki satır ka­raladı. Baley'nin yaşadığı kesim, işi, başka mut­fakta yemek yemek istemesinin nedeni. Detektif, «Resmi görev,» diye açıkladı. Bu'insanın tepe­sini attıran bir nedendi ama red edilmesi de imkansızdı. Kadın kâğıdı kesin bir tavırla katlaya­rak bir yarığa soktu. Bir bilgisayar bunu yaka-
— 175 —
ISAAC AsimOV
layıp yutarcasına inceledi ve bilgiyi de sindirdi.
Memur, R. Daneel'e döndü.
Baley kadına acı haberi verdi. «Arkadaşım kent dışından.»
Kadının tepesi iyice attı. «Lütfen hangi kentten olduğunuzu söyleyin.»
Baley yine Daneel'in yerine konuştu. «Ka­yıtlar Polis Bölümünde. Ayrıntıların açıklanma­sına gerek yok. Resmi bir iş bu.»
Kadın sert bir el hareketiyle bir deste bel­ge aldı. Üstteki kâğıdı sağ elinin iki parmağını ustalıkla bastırarak koyu-açık şifreyle daldur­du. «Burada ne kadar süre yemek yiyeceksi­niz?»
Baley, «Buna gerek kalmadığını size haber verinceye kadar,» dedi.
Kadın belgeyi robota doğru çevirdi. «Par­maklarınızı şuraya bastırın.»
R. Daneel tırnakları pırıltılı parmaklarını kâ­ğıda bastırırken, Baley anlık bir endişe duydu Ama sonra, herhalde Daneel'e parmak izleri yapmayı unutmamışlardır, diye düşündü.
Kadın kâğıdı alarak dirseğinin dibindeki her şeyi yutan makineye soktu. Aygıt bir zorluk çı­karmadı. Baley de daha rahat bir nefes aldı.
Memur onlara parlak kırmızı maden fişler verdi. Bu renk fişlerin «geçici» olduğunu açık­lıyordu. Kadın, «Seçme hakkı yok,» diye ho­murdandı. «DF masasına oturun.»
Baleyle R. Daneel, DF masasına doğru git­tiler.
Robot, «Kentlilerin çoğu her zaman bu mut-
— 176 —
OLU GEZEGEN
faklarda yemek yiyorlar sanırım,» dedi.
«Evet. Tabii yabancı bir mutfakta yemek yemek pek sıkıcı oluyor. Etrafta bir tanıdık bu­lamıyorsun. Kendi sektör mutfağındaysa her za­man aynı yere oturuyorsun. Yanında ailen ve dostların bulunuyor. Özellikle gençler için ye­mek zamanı günün en neşeli bolumunü oluştu-turuyor.» Geçmişi bir an hatırlayan Baley ha­fifçe gülümsedi.
DF.'nin geçici konuklar için ayrılan masa­lardan biri olduğu anlaşılıyordu. Yerlerini almış olanlar gözlerini sıkıntıyla tabaklarına dikmiş­ler ve birbirleriyle de konuşmuyorlardı. Gizli bir hasetle diğer masalarda gülüp konuşan grup­lara bakıyorlardı.
Baley, hiç kimse kendi kesimi dışında bir yerde yemek yiyen bir insan kadar sıkılamaz, diye düşündü. Eskiler ne demişler? Çok müte­vazı olsa da insanın ev-mutfağı gibisi olamaz. Hatta insana kendi mutfağında verilen yemek­ler daha da lezzetli gelir. kimyagerler yiyecek­lerin Johannesburg'dakilerden farksız olduğuna yemin etseler bile yine de bu böyledir.
Baley bir tabureye oturdu. R. Daneel de o-nun yanına geçti. Detektif parmaklarını salla­dı. «Seçme hakkımız yok. Onun için şu düğıneyi çevir ve bekle.»
İşlem iki dakika sürdü. Masanın üzerinde­ki bir disk geriye kaydı ve bir t^bak yükseldi.
Baley mırıldandı. «Patates püresi, zimo-da-na sosu ve buğulama kayısı. Eh, ne yapalım?»
Uzun masanın ortasındaki alçak parmaklı-
— 177— F : 12
ISAAC AsimOV
gin önünde bir çatal ve iki dillm maya ekmeği beıirai.
R. Daneel alçak sesle, «İstersen benim his­semi de yiyebilirsin,» dedi.
Baley bir an çok şaşırdıysa da R. Daneel'ın ne o.duğunu hatırlayarak, «Bu ayıp sayılır,» di­ye fısılaadı. «Haydi, ye bakalım.»
Baley çabuk çabuk yemeğini yemeye baş-ladı. Ama bunun tam zevkini çıkaracak kadar gevşeyememişti. Arada sırada R. Daneel'e bir göz alıyordu. Robot lokmaları düzenli bir biçim­de çiğniyordu. Fazla düzenliydi bu. Normal gibi durmuyordu pek.
Baley, ne garip, diye düşündü. Artık R. Daneel'in gerçekten bir robot olduğunu biliyor­du. Bu yüzden birçok özelliği iyice farketmeye başlamıştı. Örneğin, R. Daneel lokmalarını yut­tuğu zaman gırtlak kemiği hiç oynamıyordu. Arna detektifin buna pek aldırdığı yoktu. Yok­sa bu yaratığa alışmaya mı başladım? İnsan­ların yepyeni bir Dünyada her şeye yeniden baş­ladıklarını düşünelim... Dr. Fastolfe bu fikri ka­fama sokalı beri durmadan bu konuyla ilgileni­yorum. Örneğin, Bentley Arzdan ayrılsaydı... Ro­botlarla birlikte yaşamaya, onlarla çalışmaya karşı çıkmayacak bir duruma gelebilir miydi? Neden olmasın? Bunu Uzaycılar da yapmışlar ya...
R Daneel sordu. «Elijah, biri yemek yerken onu seyretmek terbiyesizlik mi sayılır?»
«Yani gözlerini birine dikmeyi mi kastedi­yorsun? Tabii terbiyesizlik sayılır. Bir insanın
— 178 —
ÖLÜ GEZEGEN
rahatsız edilmeden yemek yemeye hakkı var­dır. Havadan sudan konuşulabilir. Ama ,o lok­malarını yutarken kendisine pek bakmaksın.»
«Anlıyorum. O halde neden sekiz kişi bizi izliyorlar? Hem de Duyuk bir dikkatle?»
Ba.ey çatalını tabağına bıraktı. Sanki tuz-vericiyi arıyormuş gibi etrafına bakındı. «Ben olağanüstü bir şey göremiyorum.» Ama bu söz­leri pek de güvenle söylememişti.
Mutfakta yemek yiyenler pek kalabalık ve karmaşık bir grup oluşturuyorlardı. R. Daneel kahverengi, duygusuz gözlerini kendisine dikti­ği zaman Baley sıkıntıyla, kuşkuyla kımıldandı. Bu gözler sadece görmüyor, dedi kendi kendine. Saniyenin yüzde biri kadar kısa bir sürede bü­tün sahneyi, bir fotoğraf makinesinin sadakatiy-le kaydediyorlar sanırım.
R. Daneel, «Ben çok eminim,» diye mırıi-dandı.
«Ee, ne olmuş? Kabalık bu. Ama neyi ka-nıllar ki?»
«Bunu bilemem, Elijah. Ama bu insanlardan altısı dün akşam ayakkabı mağazasının önün-delerdi Bu sence bir rastlantı mı?»
— 179 —
ISAAC AsimOV
ON BİR
Baley farkına varmadan çatalının sapını sı­kıca kavradı. Düşünmeden, «Emin misin?» di­ye sordu. Ama daha bu sözler ağzından çıkar­ken, sorusunun ne kadar anlamsız olduğunu da anladı. Bir bilgisayara verdiği yanıtın doğru o-lup olmadığı sorulamazdı.
Kolları ve bacakları olan bir bilgisayara bi­le.
R. Daneel, «Tabii eminim!» dedi.
«Yakınımızdalar mı?»
«Pek değil. Salona dağılmışlar.»
«Pekala öyleyse.» Baley yemeğine döndü. Çatalını makine gibi indirip kaldırıyordu artık. Kaşlarını çatmış, kafası hızla çalışıyordu. Ya dün geceki olayı robot düşmanı fanatikler plan-ladılarsa? Bu olay göründüğü gibi birdenbire çıkmadıysa? Bu tür tahrikçilerin arasında ro­botlardan nefret ettikleri için bu makineleri iyi­ce incelemiş kimseler de bulunabilir. Belki on­lardan biri R. Daneel'in de ne olduğunu anladı. Enderby de buna benzer bir şey söyledi. Kahret­sin! Julius'un farketmediğim derin tarafları var...
Evet, bunların hepsi de mantığa uyuyor.
180-
ÖLÜ GEZEGEN
Belki grup dün gece çabucak örgütlü bir biçim­de harekete geçemedi. Ama gelecekle ilgili plan lan pekala yapabilirler. R. Daneel'in robot ol­duğunu farkettilerse, herhalde benim de polis olduğumu anladılar. Kararlan insana benzeyen bir robotla birlikte olan bir polis memurunun verdiğini de düşündüler... Artık olay geride kal­dığı için detektif bir mantık dizisi kurabiliyor­du. Belki de Belediye Sarayını gözetliyorlar. Ya da içeride casusları var. Çok geçmeden beni ya da R. Daneel'i veya ikimizi birden farkettiler. Bunu yirmi dört saat içinde başarmış olmaları cta şaşıiacak bir şey değil. Eğer günün önemli bir bölümünü Uzay Kentinde ve taşıt yolunda geçirmeseydik, bizi daha önce bulurlardı...
R. Daneel yemeğini bitirmişti. şimdi sessiz­ce bekliyordu. Kusursuz ellerini masanın bir ucuna dayamıştı. «Bir şey yapmamız gerekmez mi, Lije?» diye sordu.
Baley, «Burada, mutfakta güvendeyiz,» de­di. «Bu işi bana bırak. Lütfen.» Baley ihtiyatla etrafına bakındı. Sanki böyle bir mutfağı ilk kez görüyordu. İnsanlar! Salonda binlerce insan vardı. Sıradan bir mutfak kaç kişi alıyordu? Bir keresinde bu sayıyı okumuştu bir yerde, İki bin iki yüz, diye düşündü. Ama burası normal bir mutfaktan daha da büyüktü.
Ya şimdi biri, «Robot!» diye bağırırsa? Ya bu söz bir bomba gibi iki bin kişinin ortasında patlarsa?.. Baley bu olayı neye benzeteceğini bilemedi. Ama bu da önemli değildi. Öyle bir o-
— 181 —
ISAAC AsimOV
lay çıkmayacaktı. Hemen her yerde ani bir kar­gaşalık çıkabilirdi. Mutfaklarda da, koridarlar­da ya da asansörlerde de. Ama belki böyle bir olayın mutfakta çıkması daha kolaydı. Yemek zamanlarında insanlar çekingenlikten kurtulu­yor, hatta şakaiaşıyorlardı. Böyıe bir durum basit bir nedenle yozlaşarak daha ciddi bir olay halini alabilirdi.
Ama Tabii planlanmış bir kargaşalık farklı bir şeydi. Komplocular bu büyük ve kalabalık mutfakta kendileri de bir köşeye sıkışıp kala­bilirlerdi. Tabaklar uçmaya, masalar kırılmaya başladığı an kolaylıkla kaçamazlardı. Mutlaka yüzlerce kişi ölürdü. Komplocularda ölebilirler-di. Hayır, komplocular kendilerini tehlikeye at­mamak için olayın oldukça dar geçitlerden bi­rinde çıkmasını sağlarlardı. Panik ve isteri ağır ağır yayılır, o zaman komplocular da planladık­ları gibi çabucak kaçabilirlerdi. Ya yan geçide sapar ya da usulca yükselen bir banliyö yoluna binerek üst katlara çıkar ve gözden kaybolur­lardı.
Baley kendisini tuzağa kıstırılmış gibi his­setti. Herhalde dışarıda bekleyenler de vardı. Baley'le R. Daneel'i uygun bir uzaklıktan izle­yecekler ve kararlaştırılan yere geldikleri zaman olan olacaktı.
R. Daneel, «Onları neden tutuklarıyorsun?» dedi.
«Bu sadece olayın daha çabuk çıkmasına yol açar. Onların yüzlerini tanıyorsun değil mi? Unutmazsın ya?»
— 182 —
ÖLU GEZEGEN
«Unutmam imkansızdır.»
«O halde onları bir başka gün yakalarız. şimdiki halde planlarını alıust etmekle yetine­ceğiz. Beni izle ve yapacaklarımı taklit et.»
Baley ayağa kalkarak tabağını dıkkat.e ter­sine çevirdi ve tabağın altından yükseldiği ha­reket eder diskin üzerine yerleştirdi. Çatalı, al­dığı oyuğa koydu. Onu dikkatle izleyen R. Da-neel de aynı şeyleri yaptı. Tabaklar ve çatallar gözden kayboldu.
R. Daneel, «Onlar da kalkıyorlar,» diye ha­ber verdi.
«Pekala. Bize fazla yaklaşacaklarını san­mıyorum.»
Arzlıyla robot tekrar kuyruğa girdiler. Kuy­ruk Kapıya doğru gidiyor, yarıklara sokulan fiş­lerin şıkırtısı duyuluyordu. Her şıkırtı belirli bir yiyecek kotasının kullanılmış olduğunu belirti­yordu.
Baley o gürültüde buhar bulutcuklarının a-rasından geriye baktı. Ve nedense Ben'le altı, yedi yıl önce kent hayvanat bahçesine gidişleri­ni olanca canlılığıyla hatırladı. Hayır, aradan sekiz yıl geçmişti. Çünkü Ben o sırada sekizi­ne yeni basmıştı. Yakub adına! Zaman ne ça­buk geçiyordu...
Ben'in hayvanat bahçesine ilk gidişiydi bu. Çocuk çok heyecanlanmıştı. Ben o zamana ka­dar bir kedi ya da köpek hiç görmemişti. Üste­lik bahçede kuş kafesi de vardı. Bunu daha önce belki on kez görmüş olan Baley bile ka­festen gözlerini alamamıştı. Birtakım canlıla-
— 183 —
ISAAC AsimOV
rm havada uçmalarını ilk olarak gören insan çok şaşırıyordu. Kırlangıç kafesindeki kuşların yem zamanı gelmişti. Bakıcılardan biri uzun ya­lağa yulaf dalduruyordu. İnsanlar mayadan üre­tilen yiyecekleri yemeye alışmışlardı. Ama in­sanlardan daha tutucu olan hayvanlar tahıldan vazgeçmiyorlardı.
Belki de yüzlerce kırlangıç yalağın başı­na üşüşmüşlerdi. Kulakları sağır edecek cıvıltı­larla kanat kanada yalağın kenarına dizilmiş­lerdi...
Evet, tamam! İşte Baley çıktıkları mutfağa >i-
baktığı zaman gözlerinin önünde bu sahne be­lirmişti. Yalağın başındaki kırlangıçlar... Bu dü­şünce detektifte tiksinti uyandırdı. Daha iyi bir yol olmalı, diye düşündü. Ama hangi iyi yol? Bu yöntemin nesi var? Bu şimdiye kadar beni hiç rahatsız etmedi... •
Baley birden robota, «Hazır mısın, Daneel?» diye sordu.
«Hazırım, Elijah.»
Mutfaktan çıktılar. Artık kaçıp kurtulmala­rı açıkça ve tümüyle Baley'e bağlıydı.
Çocukların oynadığı bir .oyun vardı. «Şe­ritlerde koşmaca.» Bunun kuralları kentten ken­te biraz değişiyordu ama temel aynıydı. San Francisco'lu bir çocuk Kahire'de hiç sıkıntı çek­meden bu oyuna katılabilirdi. Oyunda ebenin kentin hızlı taşıma sisteminden yararlanarak A noktasından B'ye gitmesi ve o arada peşindeki-lerden olabildiğince çoğuna izini kaybettirmesi gerekiyordu. Son noktaya yalnız başına ulaşan
— 184 —
ÖLÜ GEZEGEN
bir ebe gerçekten usta sayılırdı. Onun peşini bırakmayan bir oyuncu da öyle. Oyun genellik­le akşamlan, trafik iyice arttığı zaman oynanı­yordu. Kalabalık yolcu grupları oyunu hem da­ha tehlikeli, hem de karmaşık bir hale sokuyor­du. Ebe harekete geçerek şeritlerde bir aşa­ğı bir yukarı koşuyordu. Elinden geldiğince bek­lenmeyen şeyler yapmaya çalışıyor, bir şeritte uzun süre kaldıktan sonra birdenbire başka bir yöne doğru sıçrıyordu. Koşarak birkaç şeridi a-şiyor, sonra yine duraklıyordu. Bir oyuncu bir şerit daha ileri gitmek ihtiyatsızlığını gösterdi­ği on yaniyordu. Daha hatasını anlayamadan ebenin yanından geçerek uzaklaşıyor ya da çok genlerde kalıyordu. Ancak çok çevik olduğu takdirde bu hatasını düzeltebilirdi. Zeki bir ebe de bu hatayı uygun yönde çabucak ilerleyerek onanlamayacak hale sokardı. Ebe pyunu daha karmaşık duruma getirmek istediği zaman eks­pres ya da banliyö yola atlar ve çabucak diğer taraftan inerdi. Bunlara hiç binmemek kalleş­lik sayılıyordu. Ekspres ya da banliyö yollar­da uzun süre kalmak da öyle. Bu oyunun çeki­ciliği olgun bir insanın anlayabileceği bir şey değildi. Özellikle yeni yetişme çağında şeritler­de hiç koşmamış bir insanın. Çocukların karşı­laştıkları yolcular onlara her zaman sert dav­ranırlardı. Anne ve babaları onları cezalandırır, polis de peşlerini bırakmazdı. Okullarda ve esir-altı sinemalarda bu oyun şiddetle eleştirilmek­teydi. Hemen her yıl dört, beş delikanlı bu oyun sırasında ölüyor, sürüyle çocuk yaralarıyordu.
— 185 —
ISAAC ASİ MOV
Oyunla ilgisi olmayan insanlar da çeşitli fela-keuene karşılaşıyorlardı. Ama şeritlerae koşma­ca oynayan grupları ortadan kaldırmanın yolu da yoktu. Tehııke ne kadar büyük olursa, öaul-lerin en değerlisini kazanmak isteyen oyuncu-iarın sayısı da o denli artıyordu. Bu oduı arka­daşlarının saygı ve itibarını kazanmaktı. Başa­rılı bir ebe kabara kabara dalaşır, tanınmış bir oyuncunun kurumundan yanına varılmazdı.
Örneğin, Elijah Baley de şimdi bile bir za­
manlar şeritlerde koştuğunu memnunlukla ha­
tırlıyordu. Yirmi kişilik bir grubu Concourse ke­
siminden Queens sınırlarına kadar sürüklemiş,
o arada üç ayrı ekspres yolu aşmıştı. Amansız
iki saat süresinde hiç yoru.mamış, peşindeki
Bronx'lu çocuklardan en çeviklerini bile geride i
bırakmış ve bitiş noktasına yalnız başına eriş- f]
misti. Bu başarısından aylarca söz etmiş,erdi. 'i
Tabii Baley artık kırkını geçmişti. Yirmi yıl- ',]
dan daha uzun bir süreden beri şeritlerde koş- fi
mamıştı. Ama bazı oyun ve hileleri anımsıyordu. Çeviklik bakımmdan kaybettiklerini başka bi­çimde giderebilecekti. Bir polisti o. Ancak ken­disi gibi bir polis kenti bu kadar iyi tanıyabilir, yanları maden kaplı geçitlerin hemen hepsinin nerede başlayıp nerede bittiklerini hatırlardı.
Baley adımlarını sıklaştırarak mutfaktan u-
zaklaştı. Ama fazla hızlı yürümüyordu. Her an |
arkasında, «Robot! Robot!» feryatlarının yankı­lanmasını bekliyordu. En tehlikeli olanlar bu ilk anlardı. Baley adımlarını saydı ve sonunda ilk hızlanma şeridinin ayaklarının altında kaydığını
— 186 —
ÖLÜ GEZEGEN
hissetti. Bir an durdu. R. Daneel düzgün bir ha­reketle arkadan ona yaklaştı.
Baley fısıltıyla, «Hâlâ peŞimizdeler mi?» di­ye sordu.
«Evet. Yaklaşıyorlar.»
Baley güvenle, «Bu fazla sürmeyecek,» dedi. İki tarafa doğru uzanan şeritlere baktı. Taşıdıkları insanlar sola dpğru gitgide daha bü­yük bir hızla kayıyorlardı. Baley tüm yaşamı bo­yunca hemen her gün birkaç kez bu şeritlerden yararlanmıştı. Ama yedi bin günlük bir süreden, hatta daha uzun bir zamandan beri şeritlerde koşmak için dizlerini böyle heyecanla kırmamış­tı. Detektif o eski heyecanı duyuyordu şimdi. Soluklan hızlanmışın Ben'i bir keresinde bu o-yunu oynarken yakaladığını da unutmuştu. Oğ­luna kaç defa nutuk çekmiş ve onu göz hapsi­ne aldırmakla da tehdit etmişti.
Baley çevik hareketlerle çabucak ve gü­venle, süratin iki katı bir hızla şeritten yukarı çıktı. Hıza karşı iyice öne doğru eğilmişti. Ban­liyö yolu homurdanarak yandan geçiyordu. Ba­ley bir an sanki buna atlayacakmış gibi bir ta­vır takındı. Ama sonra birden geri geri gitme­meye başladı. Daha ağır şeritte, gitgide kalaba­lıklaşan yolcuların arasından geçiyordu.
Baley durdu ve saatte on beş mil hızla gi­den şeritte bekledi. «PeŞimizde kaç kişi kaldı, Daneel?»
«Bir tek kişi, Elijah.» Robot detektifin ya­nında duruyordu. Sakindi ve nefes de almıyor­du.
— 187 —
ISAAC AsimOV
«O da gençilğinde bu oyunda ustaymış an­laşılan. Ama fazla devam edemeyecek.» Kendi­sine iyice güvenmeye başlayan Baley belli be­lirsiz gençliğindeki bir duyguyu hissetti. Bu başkalarının katılmadıkları mistik bir töreye dal­manın ve tehlikenin varlığının uyandırdığı duy­guların bir karışımıydı. Bir de insanın yüzüne ve saçlarına çarpan rüzgârın yarattığı coşku... Arzlı Dan'eel'e alçak sesle, «Buna yan kayma denilir,» diye açıkladı.
Uzun adımlarıyla hızla ilerledi. Ama bir tek şeritte yürüyor, fazla çaba harcamadan yolcu­ların arasından sıyrılıyordu. Böyle ilerleyerek şe­ridin kenarına doğru gitti. Kalabalığın arasın­dan görünen başının sürekli hızı insanı ipnoti­ze edecek gibiydi. Baley'nin de istediği buydu. Sonra hiç duraklamadan yana doğru beş santim kaydı. Ve böylece yandaki şeride geçmiş oldu. Dengesini kaybetmemeye çalışırken bacakları­nın üst kısmındaki kasların sızladıklarını his­setti. Hızla kalabalığın arasından geçti ve sü­rati saatte kırk beş mil olan şeride ulaştı.
«Durum şimdi nasıl, Daneel?»
Robot sakin sakin cevap verdi. «Hâlâ pe­Şimizde.»
Baley'nin dudakları gerildi. Artık hareket halindeki platformlardan yararlanmaktan başka çare yoktu. Bunun için kas koordinasyonu ge­rekiyordu. Belki Baley bu bakımdan artık eskisi gibi değildi. Çabucak etrafına bakındı. O anda nerede olduklarını anlamaya çalışıyordu. 22. Sokağın önünden hızla geçtiler. Baley çabucak
— 188 —
ÖLÜ GEZEGEN
bir hesap yaptı ve fırladı. Geri kalan şeritleri düzgünce aştı ve banliyö yola erişti. Baley'le Darfeel platforma çıkarak parmaklıktan geçer­lerken, sıkıca yolculuğa çoktan alışmış olan ka­dın ve erkeklerin yüzünde öfkeye benzer ifa­deler belirdi.
Bir kadın şapkasını tutarak tiz bir sesle bağırdı. «Buraya bakın!»
Baley nefes nefese, «Bağışlayın,» dedi. A-yakta duran yolcuların arasından geçip bir vü­cut hareketiyle öte yandan aşağı atladı. Son anda itilmesine kızan bir adam sırtına yumru­ğu indirdi. Baley sendeleyerek çaresizce ayak­ta durmaya çalıştı. Bir şeridin sınırını yalpala­yarak aştı. Hızdaki bu ani değişiklik yüzünden önce dizüstü çöktü, sonra yan devrildi. Pani­ğe kapıldığı için bir an gözlerinin önünde bir sahne belirdi. İnsanlar ona çarparak devriliyor­lardı. Şeritlerde bir karmaşa başlıyordu. O kor­kulan «yolcu sıkışmalarından biri oluyor ve sürüyle insan kol ve bacakları kırıldığı için has­taneye kaldırılıyorlardı.
Ama Darleel kolunu onun gövdesinin altı­na sokmuştu. Baley robotun kendisini insanüs­tü bir güçle kaldırdığını hissetti.
Baley, «Teşekkür ederim,» diye inledi. Baş­ka bir şey söyleyecek zamanı yoktu. Ağırlaştırı­cı şeritlerde ilerlemeye başladı. Karmaşık bir yöntem uyguladı. Sonunda şeritleri aştı ve a-yakları bir ekspres yolun V biçimi bağlantı ye­rine erişti. Baley tempoyu bozmadan yeniden
— 189 —
ISAAC AsimOV
hızlandı. Bir başka ekspres yola atlayarak di­ğer tarafa geçti.
«Halâ peŞimizde mi, Daneel?»
«Görünüşte kimse yok, Elijah,»
«İyi. Sen bu oyunda çok başarılı olurdun, Daneel... Ah, haydi, haydıl»
Başka bir banliyö yola hızla geçtiler. Gürül­tüyle şeritleri aşarak, resmi görünüşlü, büyük bir kapıya gitti.er. Orada bekleyen bir nöbetçi ayağa kalktı.
Baley kimliğini gösterdi. «Resmi bir işimiz var.»
İçeri girdiler.
Baley kısaca, «Güç santrali,» diye açıkla­dı, «Böylece izimizi tümüyle kaybedecekler.»
Detektif o zamana kadar burayı da gör­müştü, diğer santralleri de. Ama yine de ken­disini rahatsız eden bir huşu duydu. Babasının bir zamanlar böyle bir santralde çalışan me­murların en önemlilerinden olduğu gerçeği bu duygusunu daha da arttırıyordu. Yani babası kovulmadan önce...
Santralin ortasındaki kuyuya saklanmış o-lan jeneratörlerin uğultusu etrafı sarıyordu. Ha­vada hafif, keskin bir ozon kokusu vardı. "Ar­kasında koruyucu elbiseler olmayan kimselerin aşamayacakları sınırı belirten ve sessiz bir teh­ditle dolu olan kırmızı çizgiler dikkati çekiyor­du. Santralde, Baley'nin bilmediği bir yerde her gün yarım kilo bölünebilir madde yenilip yutu­luyordu. «Sıcak Kül» diye tanımlanan radyoak­tif bölünme ürünleri sık sık hava basıncıyla kur-
— 190 —
ÖLÜ GEZEGEN
şun borulardan okyanusun on beş kilometre a-çıgındaKi ve aenızın yeai yüz eılı metre derin­liğindeki mağaralara yollarıyordu. Baley bazen magara.ar ağzına kadar aolduğunda neler ola­cağını düşünüyordu.
Deıekıif, R. Daneel'e dönerek ani bir sert­likle, «O kırmızı çizgilere yaklaşma,» diye em­retti. Sonra kendisini toplayarak utançla ekle­di. «Ama herhalde bu senin için önemli değil.»
Daneel sordu. «Radyoaktiviteyle mi ilgili?»
«Evet.»
«O halde bu benim için önemli. Gama ışın­ları pozitronik beynin nazik dengesini bozar. Bu ışınlar beni senden daha çabuk etki.er.»
«Yani seni öldürür mü?»
«O zaman bana yeni bir pozitronik beyin takılması gerekir. Bcyle iki beyin birbirinin eşi olamayacağı için, ben de yeni bir kişilik kaza­nırım. Şu anda konuştuğun Daneel de bir ba­kıma ölmüş olur.»
Baley kuşkuyla robota baktı. «Bundan ha­berim yoktu. Şu rampadan çıkalım.»
«Bu noktanın üzerinde durmuyorlar. Uzay Kenti, Arzlıları benim gibilerin ne kadar yarar­lı olduğuna inandırmaya çalışıyor. Zayif taraf­larımız olduğuna değil.»
«Öyleyse bunu bana neden açıkladın?»
R. Daneel gözlerini yanındaki insana dikti. «Sen benim iş arkadaşım, ortağımsın, Elijah. Zayıf taraflarımı ve kusurlarımı bilmen gere­kir.»
Baley hafifçe öksürdü ve bu konuda söy-
— 191 —
ISAAC AsimOV
leyecek bir söz de bulamadı. Ancak bir dakika sonra, «Şu yandan çıkacağız,» dedi. «Bize ver­dikleri daire dört yüz metre kadar ötede.»
Gittikleri kasvetli, aşağı tabakadan in­sanların kaldığı bir yerdi. Daire de iki karyola konulmuş bir tek odadan oluşuyordu. İçeride açılır kapanır iki iskemle ve bir dalap vardı. Yerli bir esir-altı ekranı elle ayarlamak müm­kün değildi. Bu ancak belirli saatlerde çalışı­yordu, ama gerçekten iyi çalışıyordu o süre­lerde. İçeride çalışmayan bir musluk bile yok­tu. Yemek pişirme, hatta su kaynatmak için bir ocak bulunmadığı gibi. Odanın bir köşesinden küçük bir çöp yok etme borusu uzanıyordu. Çir­kin, süssüz, sadece işe yaraması sağlanmış, hoşa gitmeyecek bir şeydi bu.
Baley omzunu silkti. «İşte burası. Herhalde dayanabiliriz.»
R. Daneel çöp yok etme borusuna doğru gitti. Bir dakunuşta gömleği dikiş yerinden açıl­dı. Ve ortaya düzgün ve görünüşte iyice kaslı bir göğüs çıktı.
Baley sordu. «Ne yapıyorsun?»
«Yuttuğum yiyecekleri çıkaracağım. Onları yerlerinde bırakırsam çürürler. O zaman herkes­te tiksinti uyandırırım.» R. Daneel iki parmağı­nı dikkatle bir göğsünün altına dayadı. Ve be-ilrli bir tempoyla itti. Göğsü uzunlamasına açıl­dı. R. Daneel bu yarıktan elini soktu ve ışıltılı madenlerin arasından ince, yarı saydam bir ke­se çıkardı. Bu hafifçe şişmişti. Baley âdeta deh­şetle bakarken robot keseyi açtı.
— 192 —
ÖLÜ GEZEGEN
R. Daneel durakladı. «Yiyecek son derece­de temiz. Ağzımda tükrük salgılayan bezler yok. Yiyecekleri de çiğnemiyorum. Bunlar em­me gücüyle boğazımdan geçiyorlar. Yani... bu yiyecekler yenilecek durumdalar.»
Baley usulca, «Anlıyorum.» dedi. «Ama a-cıkmadım. Onları at gitsin.» R. Daneel'in yemek kesesinin flüor-karbon plastikten yapılmış ol­duğuna karar verdi. Yiyecekler buna yapışma-mışlardı. Daneel yiyecekleri parça parça çıka­rarak boruya attı. Baley, canım yiyecekler zi­yan oldu, diye düşündü. Yataklardan birine otu­rarak gömleğini çıkardı. «Yarım işe erken baş­layalım, Daneel.»
Robot, «Bunun özel bir nedeni var mı?» dedi.
«dostlarımız henüz bu apartmanın yerini bilmiyorlar. Daha doğrusu bilmediklerini umu­yorum. Buradan ne kadar erken ayrılırsak, o denli güvende oluruz. Belediye Sarayına vardık­tan sonra artık birlikte çalışmamızın yararlı o-lup olmayacağını konuşuruz.»
«Bunun yararlı olmadığını mı düşünüyor­sun?»
Baley omzunu silkerek aksi aksi, «Her gün böyle kovalamaca oynayamayız,» diye söylen­di
«Ama bence... Daneel sözlerini tamamla­yamadı. Parlak kırmızı bir işaret kapıda birinin olduğunu açıklıyordu.
Baley ayağa kalkarak atom tabancasını al­dı. Kapı işareti tekrar yanıp söndü. Detektif ses-
_193_ F : 13
ISAAC ASJMOV
sizce kapıya giderek başparmağını tabancanın çalıştırma düğınesine dayadı. Diğer eliyle kapı­da tek yanlı saydam bir kısmın belirmesini sağ­layan düğıneyi çevirdi. Bakma camı hiç de iyi değildi. Küçük ve görüntüyü de çarpıtıyordu. A-ma Baley yine de dışarıda oğlu Ben'in beklediği­ni görebildi.
Detektif pek çabuk hareket etti. Kapıyı hızla açarak Ben'i hoyratça bileğinden yakala­dı. Çocuk tam o sırada zile üçüncü kez basma­ya hazırlarıyordu. Baley oğlunu hızla içeri çek­ti
Ben, babasının kendisini fırlattığı duvara yaslanıp kaldı. Soluk soluğaydı. Gözlerindeki hayret ve korku dolu ifade ağır ağır kayboldu Çocuk bileğini ovuşturdu. Öfkeyle, «Baba,» de­di. «Beni öyle yakalaman gerekli miydi?»
Baley kapattığı kapıdaki bakma camından dışarıyı gözetliyordu. Görebildiği kadarıyla ko­ridar boştu. «Dışarıda kimse var mı. Ben? Bi­rini gördün mü?»
«Hayır. Ben senin iyi durumda olup olma­dığını anlamaya gelmiştim.»
«Neden iyi durumda olmayayım?»
«Bilmem. Annemin yüzünden geldim Ağla­yıp durdu. Ne halde olduğunu öğrenmem gerek­tiğini söyledi. 'Sen gitmezsen babanı ben ara­rım,' dedi. 'Ondan sonra olacakları da Tanrı bi-!ir!' Beni buraya gelmeye zorladı, baba.»
Baley, «Beni nasıl buldun?» diye sordu «Annen nerede olduğumu biliyor muydu?»
«Hayır, bilmiyordu. Ben büronu aradım.»
— 194 —
ÖLÜ GEZEGEN
«Ve sana nerede olduğumu açıkladılar öyle mi?»
Babasının öfkesi Ben'i şaşırttı. Çocuk alçak sesle, «Evet,» dedi. «Açıklamamaları mı gere­kiyordu?»
Baley'le Daneel birbirlerine baktılar. Karyolasına çökmüş olan Arzlı ağır ağır ayağa kalktı. «•Annen şimdi nerede, Ben? Bizim apartmanda mı?»
«Hayır. Akşam yemeği için büyükanneme gittik ve orada kaldık. şimdi benim de büyükan­nemin katma dönmem gerekiyor. Yani. . bir şe­yin yok.»
«Sen burada kalacaksın. Daneel, bu kattaki iletişim aygıtının nerede olduğunu fark ettin mi?»
Robot, «Evet,» dedi. «Onu kullanmak için daireden dışarı mı çıkacaksın?»
«Evet. Jessie'yle konuşmam gerekiyor.»
«Bu işi Bentley'nin yapması daha mantıklı olmaz mı? Bir bakıma tehlikeli bir şey bu. Ve o senin kadar değerli sayılmaz.»
Baley hayretle robota bakakaldı. «Seni...» Sonra, neden kızıyorum, diye düşündü ve daha sakin bir tavırla sözlerini sürdürdü. «Sen duru­mu anlayamıyorsun, Daneel. Bizde bir erkeğin genç oğlunu tehlikeye atması âdet değildir. Bu ne kadar mantıklı olursa olsun yine de yapıla­maz.?
Ben dehşetle karışık bir memnunlukla, «Tehlike!» diye bağırdı «Ne oluyor, baba? Söy­lesene!»
_195_
ISAAC AsimOV
«Bir şey olduğu yok. Ben. Zaten bu iş seni ;
hiç ilgilendirmez. Anlıyor musun? Haydi, yat- :
mak için hazırlan bakalım. Döndüğüm zaman seni yatakta bulmalıyım. Tamam mı?»
«Yapma, baba. Bana pekâlâ söyleyebilirsin. Bundan kimseye söz etmem.»
«Yat, dedim!»
«Ama, baba...»
Baley kattaki iletişim aygıtının önünde dur­du ve ceketini arkaya doğru itti. Böylece her an atom silahını çekebilecekti. Vericiye kişisel nu­marasını söyledi ve yirmi üç kilometre ötedeki bir bilgisayar konuşmaya izin olup olmadığını anlamak için bunu kontrolden geçirdi. Baley fazla beklemedi. Çünkü bir detektifin yapacağı iş konuşmaları kısıtlı değildi. Baley vericiye ka-ymvaldesinin kot numarasını tekrarladı. Aygı­tın altındaki küçük ekran aydınlandı ve Baley'-nin kaymvaldesinin yüzü belirdi.
Detektif alçak sesle, «Anne,» dedi. «Jessie'-yı ver.»
Jessie'nin ondan haber beklediği anlaşılı­yordu. Görüntüsü hemen ekrana yansıdı. Baley karısının yüzüne baktı, sonra da mahsus ekra­nı kararttı. «Pekâlâ, Jessie. Ben burada. şimdi bana ne olduğunu söyler misin?» Durmadan et­rafına bakmıyor, birilerinin yaklaşıp yaklaşma­dığını anlamaya çalışıyordu.
«İyi misin? Başın dertte değil ya?» «İyi olduğum belli değil mi, Jessie? Bırak artık bunları!»
— 196 —
ÖLÜ GEZEGEN
«Ah, Lije, o kadar endişelendim ki.»
Baley sinirli sinirli, «Neden?» diye sordu,
«Biliyorsun... Şu arkadaşın...»
«Ne olmuş ona?»
«Sana dün gece söyledim ya. Mesele çıka­cak.»
«Saçma bu. Ben bu gece yanımda kalacak. Haydi, sen de yat artık. İyi geceler, hayatım.» Baley bağlantıyı kesti. Daireye dönmeden önce iki dakika bekledi. Yüzü endişe ve korkudan kül gibiydi.
Baley içeriye girdiği sırada Ben odanın or­tasında duruyordu. Çocuk kontak lenslerinden birini küçük bir emici kaba koymuştu. Diğeri hâlâ gözündeydi.
Çocuk, «Baba burada hiç su yok mu?» di­ye sordu. «Bay Olivaw Özel'e gidemeyeceğim! söyledi.»
«Haklı. Gerçekten gidemezsin. Onu tekrar gözüne tak. Ben. Kontak lenslerle bir gece yat­manın bir zararı olmaz.»
«Pekâlâ.» Ben kontak lensi yeniden gözüne takarak emici kabı kaldırdı. Gidip yattı. «Tan­rım, ne sert yatak bu!»
Baley, R. Daneel'e döndü. «Sabaha kadar oturabilirsin, değil mi?»
«Tabii... Elijah, Bentley'nin gözlerine tak­tığı o garip camlar ilglmi çekti. Bütün Arzlılar onlardan takıyorlar mı?»
Baley dalgın dalgın, «Hayır,» diye mırıldan­dı. «Sadece bazıları. Ben takmıyorum, örne­ğin...»
— 197 —
ISAAC AS I MOV
«O camlan ne için takıyorlar?»
Ama düşüncelerine dalmış olan Baley ro­bota cevap vermedi. Endişe dolu düşüncelerdi bunlar
Işıklar sönmüştü.
Baley uyumuyordu. Bentley'nin soluklarının derin ve düzenli bir hal aldığını farketti. Başını çevirdiği zaman bir iskemlede hareketsiz otu­ran R. Daneel'in siluetini gördü. Robot başını kapıya doğru çevirmişti. Sonra Baley uykuya daldı ve rüya görmeye başladı.
Rüyasında Jessie bir nükleer güç santrali­nin bölünme hücresine düşüyordu. Düşüyor, düşüyordu kadın. Kollarını Baley'e doğru uzat­mış, çığlıklar atıyordu. Ama adam bir kırmızı çizginin ötesinde danmuş gibi duruyor, sadece karısının çarpılmış vücudunun döne döne düşü­şünü izleyebiliyordu. Bu vücut küçüldü küçüldü ve sonunda bir nokta halini aldı.
Baley rüyasında karısını seyrediyor ve onu kendisinin ittiğini düşünüyordu.
— 198 —
ÖLÜ GEZEGEN
ON İKİ
Polis Müdürü Julius Enderby içeri girerken, Elijah Baley başını kaldırarak ona bakıp yorgun yorgun selam verdi.
Polis müdürü saate bir göz atarak, «Bütün gece burada çalıştığım söylemeyeceksin uma­rım,» diye homurdandı.
Baley, «Hayır,» dedi. «Söylemeyeceğim.»
Enderby sesini alcalttı. «Dün gece bir so­run çıktı mı?»
Baley, «Hayır,» der gibi başını salladı.
Polis müdürü, «Kargaşalık çıkması olası­lığını pek önemsemediğimi düşündüm,» diye açıkladı. «Eğer böyle bir...»
Baley sinirli sinirli, «Tanrı aşkına, müdür bey!» dedi. «Bir olay çıksaydı size hemen ha­ber verirdim. Hiçbir şey olmadı.»
«Pekâlâ.» Polis müdürü uzaklaşarak yük­sek mevkilni belirten kendisine özgü odaya gir­di.
Baley onun arkasından bakıp, dün gece ra­hat rahat uyumuş herhalde, diye düşünerek yaz­maya çalıştığı olağan raporun üzerine eğildi. Bunu, son iki gün gerçekten olanları gizleyecek biçimde hazırlamaya çabalıyordu. Ama parmak-
— 199 —
ISAAC AsimOV
Sarını dakunarak yazdığı kelimeler gözlerinin önünde oynuyor ve bulanıklaşıyorlardı. Detek­tif neden sonra birinin masasının yanında dur­duğunu farketti.
Başını kaldırarak, «Ne istiyorsun?» diye sordu. Yanında duran R. Sammy'ydi. Baley, Ju-ilus'un özel uşağı, dedi kendi kendine. Polis müdürü olmak iyi bir şey...
R. Sammy aptal aptal gülüyordu. «Polis müdürü seni görmek istiyor, Lije, 'Hemen gel­sin,' dedi.»
Baley elini salladı. «Polis müdürü beni de­min gördü. Ona daha sonra odasına gideceğimi söyle.»
R. Sammy, «'Hemen gelsin,' dedi,» diye tekrarladı.
«Pekâlâ, pekâlâ! Git başımdan.»
Robot geri geri gitti. «Polis müdürü seni görmek istiyor, Lije. 'Hemen gelsin,1 dedi.»
Baley dişlerinin arasından, «Yakub adına,» dedi. «Gidiyorum! Gidiyorum!» Masasından kal­karak Enderby'nin odasına doğru ilerledi. R. Sammy de sustu o zaman.
Baley içeri girerken, «Kahretsin,» diye ho­murdandı. «Müdür bey, lütfen o nesneyi bana yoüamayın!»
Ama Enderby sadece, «Otur, Lije,» dedi. «Otur.»
Baley iskemleye yerleşerek dikkatle polis müdürüne baktı. Belki bizim Julius'a karşı hak­sızlık ettim, diye düşündü. Belki de bu gece pek uyumadı. Hali hiç de iyi değil.
— 200 —
ÖLÜ GEZEGEN
Polis müdürü parmağını önündeki kâğıda vuruyordu. «Yalıtılmış ışınla Washington'da Dr. Gerrigel adında biriyle bağlantı kurduğun yazılı burada.»
«Evet, öyle yaptım, müdür bey.»
«Konuşma yalıtılmış olduğu için neler söy­lediğiniz buraya kaydedilmemiş. O adamı neden aradın?»
«Bilgi edinmek için.»
«Dr. Gerrigel robotik uzmanı değil mi?»
«Evet, öyle.»
Enderby alt dudağını sarkıttı. O haliyle tıuysuzlanmaya hazırlanan bir çocuğa benziyor­du. «Nasıl bir bilgi istiyorsun?»
«Bunu pek de kesinlikle bilmiyorum, müdür bey. Böyle bir olayda robotlarla ilgili ayrıntılı bilginin işe yarayacağını düşünüyorum.» Baley bu açıklamadan sonra ağzını sıkıca kapattı. Be­lirli bazı şeyleri söyleyecek değildi, işte o ka-
«Ben senin yerinde olsaydım böyle yap­mazdım, Lije, kesinlikle yapmazdım. Bence bu akılıca bir şey olmaz.»
«İtirazınız neye, müdür bey?»
«Bu olayı ne kadar az kişi öğrenirse, o denli iyi olur.»
«'Dr. Gerrigel'e fazla bir şey açıklayacak değillm. Tabii.»
«Ama bence yine de akıllıca bir şey olmaz.»
Kendisini pek de iyi hissetmeyen Baley'nin tepesi atıverdi. «Bana Dr. Gerrigel'i görmememi mi emrediyorsunuz?»
— 201 —
ISAAC AsimOV
«Hayır, hayır! Uygun gördüğün her şeyi ya­pabilirsin. Bu soruşturmayı sen yönetiyorsun. Sadece...»
«Sadece ne?»
Polis müdürü başım salladı. «Hiç, hiç O nerede? kimi kastettiğimi biliyorsun?»
Baley biliyordu Tabii. «Daneel yine arşiv­de.»
Enderby uzun bir an sustu. Sonra da, «Faz­la ilerleyemedik,» diye mırıldandı, «Bunu bili­yorsun.»
«Hiç ilerleyemedik. Ama durum değişebi­lir.»
Polis müdürü, «İyi öyleyse,» dedi. Ama du­rumun gerçekten iyi olduğunu düşünüyormuş gibi bir hali de yoktu.
Baley masasına döndüğü zaman R. Daneel onu bekliyordu. Detektif sert sert, «Eee, neler buldun bakalım?» diye sordu.
«dasyaları araştırmayı tamamladım. İlk ve
oldukça acele sayılabilecek araştırmalarım bitti,
ortak Elijah. Dün gece peŞimize takılmaya kal- ,»
kısan o iki adamın izini buldum. Üstelik onlar '
ilk olay sırasında da ayakkabı mağazasmdalar-dı.»
«Şuna bir bakalım.»
R. Daneei küçük, pul boyu kartları Baley'-nin önüne koydu. Bunlar noktalarla beneklen-mislerdi. Şifreydi bu noktalar. Robot ayrıca bir portatif şifre çözücü çıkararak kartlardan birini bundaki yarığa yerleştirdi. Noktalarda, kartın-
— 202 —
ÖLÜ GEZEGEN
kinden çok farklı bir elektrik geçirme özelliği vardı. Bu yüzden karttan geçen elektrik aianı çok özel bir biçimde yansıtılıyor ve aygıtın yu-kansındaki yedi buçuk santim boyunda ve on beş santim enindeki ekran kelimelerle doluyor­du. Aslında bu çözülen şifreler kâğıtlara yazıl­saydı, bunun için Standard boyda birçok say­fayı daldurmak gerekecekti. Üstelik bu ekran­daki sözcükleri resmi polis şifre çözücüsü ol­mayan hiç kimse anlayamazdı
Baley belgeyi ifadesiz bir yüzle sonuna ka­dar okudu. Birinci şüpheli kişinin adı Francis Clousarr'di. iki yıl önce yakalandığı sırada otuz üç yaşındaydı. New York'luları ayaklanmaya teşvik ettiği için yakalanmıştı. New York Maya Fabrikasında çalışıyordu. Belgede Ciousarr'ın adresi, ana ve babasının adları, saç ve göz ren­gi, belirli özellikleri, eğitimi, sicili, psikanaliz sonuçları, tıp raporu açıklarıyor, üç boyutlu fo­toğrafının sabıkalıların resimlerinin arasında bulunabileceğinden söz ediliyordu
Baley sordu. «Clousarr'ın resmine baktın
«Evet, Elijah.»
İkinci şüpheli Gerbard Paul adında biriydi Baley kartta yazılı olanlara bir gözattı. «Bütün bunlar pek işe yarayacak gibi değil.»
R. Daneel, «Ben o fikirde değillm,» dedi. «Araştırdığımız cinayeti işleyebilecek Arzlılar-dan oluşan bir örgüt varsa, o zaman bu insan­lar da o örgütün üyesi demektir. Bu adamları sorguya çekmemiz gerekmez mi?»
— 203 —
ISAAC AS I MOV
«Onlardan bir şey öğrenemeyız ki.»
«Bu iki adam hem ayakkabı mağazasınday-dı, hem de lokantada. Bunu inkâr edemezler.»
«Orada bulunmaları bir suç sayılmaz ki. Ayrıca bunu pekâlâ inkâr edebilirler. Orada ol­madıklarını söylerler. Bu iş bu kadar basit. On­ların yalan söylediklerini nasıl kanıtlarız?»
«Ben o iki adamı gördüm.»
Baley müthiş bir öfkeyle, «Bu kanıt sayıl­maz ki,» diye karşılık verdi. «Hiçbir mahkeme senin bir milyon insanın arasından bu iki ada­mın yüzünü kolaylıkla hatırlayabildiğini kabul etmez.»
«Ama hatırlayabildiğim kanıtlanabilir.»
«Tabii. Mahkemeye aslında ne olduğunu açıklarsın. Bunu yapar yapmaz da tanıklığının geçerli olmadığını söylerler. Arzda senin gibile­rin bir mahkemede yerleri yoktur.»
R. Daneel, «Yani fikrini mi değiştirdin?» de­di.
«Ne demek istiyorsun?»
«Dün mutfakta yüzlerini hatırladığım süre­ce onları istediğimiz zaman yakalayabileceğimizden söz ettin.»
Baley, «O zaman durumu iyice düşünme­miştim,» dedi. «Bu istediğini yapmamız imkan­sız.»
«Ama onlar elimizde komploya katıldıkları­nı gösteren kesin kanıtlar olmadığını bilemez­ler ki...»
Detektifin sinirleri iyice gerildi. «Dinle, Dr Gerrigel yarım saat sonra Washington'dan gele-
.204-
ÖLÜ GEZEGEN
cek. O gelip gidenceye kadar bekleyebilir mi­sin? Bunun sence bir sakıncası var mı?» R. Daneel, «Beklerim,» diye cevap verdi.
Anthonıy Gerrigei orta boylu, son derecede nazik, kesin tavırla konuşan bir adamdı. Onu gören, Arzın en bilgili robotik uzamanlarından biri olduğunu kesinlikle tahmin edemezdi. Dr Gerrigei yirmi dakika gecikti ve bu yüzden uzun uzun özür diledi. Endişenin neden olduğu bir öfke yüzünden bembeyaz kesilen Baley nazik olmayan bir tavırla omuz silkerek bu özür dile­melere son verdi. Detektif D numaralı konfe­rans salonunu ayırtmıştı. Bu konuyu ilgililerle tekrar konuştu. Rahatsız edilmemeleri konusun­daki tallmatını yineledi. Sonra Dr. Gerrigel'le R Daneel'i bir koridardan geçirerek bir rampadan çıkardı. Onları bir kapıdan casus ışınların işle­mediği odalardan birine soktu.
Baley oturmadan önce duvarları dikkatle inceledi. Elindeki aygıtın hafif vızıltısını dinliyor, bu devamlı sesin hafiflemesini bekliyordu. O za­man odanın yalıtımında küçük de olsa bir açık­lık bulunduğunu anlayacaktı. Ama izolasyonda en ufak bir delik bile yoktu.
Dr. Gerrigei hafifçe gülümsedi. Onun her zaman sadece hafifçe gülümseyen bir insan ol­duğu anlaşılıyordu. Kılığına fazla özen göster­mişti. Kır saçlarını dikkatle geriye doğru tara­mış, yüzü tertemiz ve pespembeydi. dimdik otu­ruyordu. Sanki çocukluğunda annesinin sık sık
— 205 —
ISAAC AsimOV
dimdik oturmasını söylemesi sonucu belkemiği kaskatı kesilmişti.
Dr. Gerrige!, «Her şeyi pek korkutucu bir hale sokuyorsunuz» dedi Baley'e.
«Bu sorun gerçekten önemli. daktor, robot­lar konusunda bilgiye ihtiyacım var. Bunu da bana belki ancak siz verebilirsiniz. Tabii konuş­malarımız aramızda kalacak. Gizli bir konu bu Kent yönetimi buradan ayrılırken size açıklanan her şeyi unutacağınızı umuyor.»
Robotik uzmanının yüzündeki hafif gülüm­seyiş kayboldu. «Neden geç kaldığımı açıkla­mama izin verin.» Bu konunun aklından çıkma­dığı anlaşılıyordu. «Buraya havadan gelmemeye karar verdim. Beni uçak tutuyor.»
«Ya, vah vah.» Baley aygıtta bir bozukluk olup olmadığını anlamak için ayarları kontrol etti Gayet iyi çalışıyordu. Detektif bir iskemle­ye oturdu.
«Aslında buna uçak tutması da denmez ya. Sinirlerim bozuluyor. Hafif bir agorafobi. Aslında bu anormal bir şey sayılmaz ama durum böyle. Bu yüzden ekspres yolu tercih ettim.»
Baley ani, şiddetli bir ilgi duydu. «Agorafo­bi mi?»
Robotik uzmanı hemen atıldı. «Bu terim du­rumun olduğundan daha kötü sanılmasına yol açıyor. İnsanın uçakta kapıldığı bir duygu sa­dece, . Siz hiç uçağa bindiniz mi, Bay Baley?»
«Birkaç kez.»
«O halde ne demek istediğimi anlıyorsunuz. Etrafınızda hiçbir şey olmadığını düşünüyorsu-
— 206 —
ÖLÜ GEZEGEN
nuz. Sizinle... sizinle bomboş hava arasında birkaç santim kalınlığında bir maden var sade­ce. Çok rahatsız edici bir duygu bu.»
«Demek ekspres yoüa geldiniz...»
«Evet.»
«Ta Washington'dan New York'a kader mı?»
«Ah, bu yolculuğu daha önce de yaptım. Baltimore-Philedelphia tüneli yapılı beri bu çok kolaylaştı.»
Gerçekten de öyleydi. Baley böyle bir yol­culuk hiç yapmamıştı ama yapılabildiğini bili­yordu. Washington, Baltimore, Philadelphia ve New York son iki yüzyılda öylesine büyümüş­lerdi ki, artık neredeyse sınırları birbirlerine da­kunacaktı. Bütün kıyıya «Dört Kent Bölgesi» adı verilmişti. Bazı kimseler yönetimlerin birleştiril­mesini ve bir tek «süper kent» kurulmasını is­tiyorlardı. Baley hiç de beğenmiyordu bu fikri. New York Kenti merkezi bir hükümet tarafından yönetilemeyecek kadar büyüktü. İçinde elli mil­yondan fazla insanın yaşadığı daha büyük bir kent kendi ağırlığı yüzünden çökerdi.
Dr. Gerrigel, «işin kötüsü,» diyordu. <«Bunun için üzülmeyin, daktor. Ama söyle­dikleriniz de gerçekten ilgi çekici. Uçaklardan hoşlanmadığınıza göre, yürüyerek kent sınırları
■207-
ISAAC AsimOV
dışına çıkmaya ne dersiniz. Dr. Gerrigel?»
«Neden?» Adam hem şaşırmış, hem de ol­dukça endişelenmişti.
«Telaşlanmayın, aslında böyle yapmanızı önerdiğim yok. Sadece bu fikri nasıl bulduğu-nuzu öğrenmek istiyorum, o kadar.»
«Bu fikir hiç hoşuma gitmedi.»
«Diyelim ki, gece kentten ayrılmanız ve yedi yüz elli metre ya da daha fazla yürüyerek kırlan aşmanız gerekti...»
«Bu . bunu yapmam için beni ikna edebile­ceklerini hiç sanmıyorum.»
«Çok önemli olsa da mı?»
«Böyle bir şey ailemin ya da benim haya­tımın kurtulması için gerekseydi... belki dener­dim.» Gerrigel'in yüzünde utanç dolu bir ifade belirdi. «Bu sorunuzun nedenini sorabilir miyim, Bay Baley?»
«Bunu size açıklayacağım. Çok ciddi bir suç işlendi. Bir cinayet. Size ayrıntıları açık­lamam imkansız. Buna izin vermediler. Ama ka­tilin o cinayeti işleyebilmek için bu sözünü etti­ğimiz şeyi yaptığı iddia ediliyor. Yani gece yal­nız başına kırları aştığı. Bunu ne tür bir insanın yapabileceğini düşünüyordum.»
'Dr. Gerriger titredi. «Tanıdıklarımdan hiçbi­ri böyle bir şey yapamaz. Ben de öyle Tabii. Ke­sinlikle. Ancak milyonların arasında birkaç da-yanıkh kimse belki bulabilirsiniz.»
«Ama bunun bir insanın yapabileceği bir şey olmadığını da düşünüyorsunuz, öyle mi?»
«Evet. Bence bu olanaksız.»
•208-
ÖLÜ GEZEGEN
«Yani cinayeti başka biçimde açıklamak mümkün olduğu takdirde, bu olasılığın da üze­rinde durulması gerektiğini düşünüyorsunuz. Başka akia uygun her olasılığın üzerinde durui-ması gerektiğini...»
Dr. Gerrigel yine dimdik oturuyordu, bakım­lı ellerini kavuşturmuştu. Gitgide daha sıkıids-ğı belliydi, «ikinci bir açıklama yolu var mı siz­ce?»
«Evet. Örneğin... bir robotun açık havada kırları aşmakta hiçbir zorluk çekmeyeceğini düşündüm.»
Dr. Gerrigei ayağa kalktı. «Ah, aziz dostum!»
«Ne oldu?»
«Cinayeti bir robotun işlemiş olabileceğini mi söylemeye çalışıyorsunuz?»
«Neden olmasın?»
«Yani bir robot bir cinayet işleyecek? Bir insanı öldürecek öyle mi?»
«Evet. Lütfen oturun, daktor.»
Robotik uzmanı söylenileni yaptı. «Bay Ba-ley, bu olayla ilgili iki davranış var. Yürüyerek kırları aşmak ve cinayet işlemek. Bir insan ikin­cisini kolaylıkla yapabilir. Ama ilkini başarmakta zorluk çeker. Bir* robot bunlardan ilkini kolay­lıkla başarır ama ikinciyi yapması olanaksızdır. Olmayacak bir varsayımın yerine, imkansız bir şeyi geçirmeye çalışıyorsanız...»
«'ımkânsız' fazla güçlü bir sözcük, daktor.»
«Birinci Robot Kuralı denilen şeyi duydunuz mu, Bay Baley?»
— 209— F : 14
ISAAC AsimOV
«Tabii duydum. Hatta bunu tekrarlayabilirim de. Bir robot bir insana zarar veremez. Ya da harekete geçmekten kaçınarak bir insanın za­rar görmesine göz yumamaz.» Baley birden ro-botik uzrnanmı parmağıyla işaret ederek söz­lerini sürdürdü. «Birinci Kurala uymayacak bir robot yapılamaz mı? Bu neden bu kadar kutsal sayılıyor?»
Dr. Gerrigel şaşırdı, sonra da kıkır kıkır gül­dü «Ah, Bay Baley.»
«Ee, cevabınız nedir?»
«Bay Baley herhalde sizin de robotik ko­nusunda biraz bilginiz var. Pozitronik beyin yapmak için matematik ve elektronik uzman­larının ne kadar uğraşmaları gerektiğini mutla­ka biliyorsunuz.»
Baley, «Bu konuda bir fikrim var,» dedi. Vaktiyle görevi nedeniyle gittiği bir robot fab­rikasını anımsamıştı. Uzmanların kitap-fılmlerSe dolu kütüphanelerini görmüştü. Upuzun filmler­di bunlar. Her birinde de sadece bir tek pozitro­nik beyin tipinin matematik analizi vardı. Böyle bir filmi normal hızla seyretmek bir saatten faz­la sürüyordu. simgelerin kısaltılmış olmasına karşın hem de. İki beyin en sıkı kurallara göre hazırlandıkları zaman bile yine de birbirlerinin eşi olmuyorlardı, Baley bunun Heisenberg'in Kesinsizlik Prensibinin bir sonucu olduğunu bi­liyordu. Bu, her filme mümkün değişikliklerle il­gili ekler yapılması gerektiği anlamına geliyor­du. Evet, bu gerçekten zor bir işti. Baley de bu­nu inkâr edecek değildi.
— 210 —
OLÜ GEZEGEN
Dr. Gerrigel, «O halde şu gerçeği anlıyor­sunuz,» dedi. «Yeni tip bir poziironik beyin bir gecede yapılamaz. Basit değişiklikler yapılma­sı gerekse bile bu durum değişmez. Genellikle orta büyüklükteki bir fabrikanın bütün araştır­ma grubu bu sorunla ilgilenir. Bunun çözüm­lenmesi bir yıl kadar sürebilir. Neyse ki, bu tür devrelerle ilgili temel teori standart bir hale so­kulmuştur. Bu yeni değişiklikler için temel ola­rak da kullanılabilir. Böyle olmasaydı bir yıllık çalışma yetmezdi zaten. Standart temel teori Üç Robot Kuralına dayanır. Tekrarladığınız Bi­rinci Kural... 'Bir robot insanların verdiği emir­lere itaat etmelidir. Ancak bu tür emirler Birin­ci Kurala aykırı olduğu zaman bunlara uyma­yabilir,' diyen İkinci Kural... 'Bir robot kendi var­lığını korumalıdır. Tabii bunun Birinci ve İkinci Kurallara aykırı olmaması koşuluyla,' diye açık­layan Üçüncü Kural. Anlıyor musunuz?»
Görünüşte bu konuşmayı büyük bir dikkat­le dinleyen R. Daneel söze karıştı. «İzninle, Elijah. Dr. Gerrigel'in ne demek istediğini anlayıp anlamadığımı öğrenmeliyim. Pozitronik beyni Üç Kurala göre ayarlanmamış bir robotun ya­pılması için önoe yeni temel bir teori oluşturul­ması gerektiğini ve bunun yıllar alacağını söy­lüyorsunuz sanırım, efendim.»
Robotik uzmanı pek memnun oldu. «Evet, öyle Bay...»
Baley bir an bekledi, sonra da dikkatle ro­botu tanıttı. «Bu Daneel ONvaw, Dr. Gerrigel.»
«Memnun oldum, Bay Olivaw.» Dr. Gerrigel,
— 211 —
ISAAC AsimOV
Daneel'in elini sıktı. «Bence pozitronik bir beyin yapılması için gereken temel teorinin oluşturul­ması ve modern modellere benzeyen robotlar yapılabilmesi için de iyice geliştirilmesi elli yıl alır. Yani Uç Kuralın temellerinin işlenmediği, asenion bir pozitronik beyin yapılması için.»
Baley sordu. «Ve bu hiç yapılmadı öyle mi? daktor, biz birkaç bin yıldan beri robot yapı­yoruz. Bütün bu sürede bir kimse ya da grup eıli yıl bulamadı mı?»
Dr. Gerriger, «Tabii buldu,» dedi. «Ama bu, herkesin yapmayı isteyebileceği bir şey değil.»
«İşte buna inanmak zor. Merak insana her şeyi yaptırır.»
«Ama asenion olmayan robotlar yapılmadı, insan ırkında güçlü bir Frankestein kompleksi vardır, Bay Baley.»
«Ne kompleksi?»
«Bu bir ortaçağ romanından alınan ve çok tutulan bir addır. Romanda, yaratıcısına saldı­ran bir robottan söz edilir. Ben, kendim, bu ki­tabı okumadım. Ama bu konumuzun dışında. Benim söylemek istediğim şu: Beyinlerine Birin­ci Kural yerleştirilmemiş robotlar yapılmıyor.»
«Bunu sağlayacak bir teori bile yok, öyle mi?»
«Benim böyle bir teoriden haberim yok.» Robotik uzmanı mahcup bir tavırla gülümsedi. «Ve benim bu konudaki bilglm bir hayli geniş­tir.»
«Ve beynine Birinci Kural işlenmiş olan bir robot insan öldüremez, öyle mi?»
— 212 —
ÖLÜ GEZEGEN
«Kesinlikle. Hiç bir zaman öldüremez. Tabii bir robot bir kaza sonucu bir insanı öldürebilir. Ya da iki ya da daha fazla insanın hayatını kur­tarmak için bir kimseyi öldürmek zorunda kala­bilir. Ama iki durum da pozitronik potansiyel beynin düzeltilemeyecek derecede zarar gör­mesine yol açar.»
Baley, «Pekala,» dedi. «Arzda durum böy-le sanırım. Öyle değil mi?»
«Evet, Tabii.»
«Peki ya Dış Dünyalarda?»
Dr. Gerrigel'in kendine olan güveni biraz kayboldu. «Ah, azizim, Bay Baley, bu konuda kesin bir şey bilmiyorum. Ama asenion olmayan pozitronik beyinler hazırlansaydı ya da bunun-Ja ilgili matematik teori oluşturulsaydı bunu du­yardık.»
«Gerçekten duyar mıydık dersiniz? şimdi kafamdaki başka bir düşünceyi geliştirmek isti­yorum. Dr. Gerrigel. Bunun sizce bir sakınca­sı olmadığını umarım.»
«Hayır, hayır, Tabii yok.» Robotik uzmanı çaresiz bir tavırla önce Baley'e sonra da. R. Da-neel'e baktı. «Durum söylediğiniz kadar önem­liyse, memnunlukla elimden geleni yaparım.»
«Teşekkür ederim, daktor. şimdi... sorum şu: Neden insan biçimi robotlar? Yani hayatım boyunca bu tür robotlara önem vermedim. Ama şimdi onların varlığının nedenlerini hic bilmedi­ğimi anlıyorum. Neden bir robotun bir başı, iki l— 213 —
ISAAC AS1MOV
«Yani neden bir robot da diğer makineler gibi sadece işe yarayacak bir biçimde yapılmı­yor, öyle mi?»
Baley, «Evet,» dedi. «Neden?»
Dr. Gerrigel hafifçe gülümsedi. «Aslında siz çok geç Dünyaya gelmişsiniz, Bay Baley. Robo-tik alanındaki ilk tezler bu konuyla ilgili tartış­malarla doluydu. Bazen münakaşalar korkunç bir hai alıyordu. İşlevden yana olanlarla robot­ların insanlara benzetilmesini isteyen uzman­lar arasındaki tartışmaları okumak isterseniz size Handford'un bir eserini önerebilirim. Robo-tik Tarihi adlı kitabı. Bunda matematiğe fazla yer verilmemiştir. Kitabı çok ilginç bulacağınız­dan eminim.»
Baley sabırla, «O kitabı okuyacağım,» di­ye cevap verdi. «Ama bana şimdi bu konuda bir fikir veremez misiniz?»
«Kararın nedeni ekonomiyle ilgiliydi. Bura­ya bakın, Bay Baley. Diyelim ki, siz bir çiftliği yönetiyorsunuz. Her birinde pozitronik beyin olan bir traktör, bir biçici, bir ekici, bir sürücü, bir süt sağıcı, bir otomobil ve benzer aletler mi alırsınız? Yoksa sıradan, beyinsiz makineler se­çer ve bunların hepsini pozitronik bir robotun yönetimine mi bırakırsınız? Bu ikincisinin, bi­rincisinin ellide, hatta yüzde birine mal placa-ğını söylemeliyim.»
«Ama neden insan biçimi?»
«Çünkü bu, bütün dağada en başarılı ge­nelleştirilmiş biçimdir. Sinir sistemlmiz ve bir­kaç ayrıntı dışında, biz özel bir görevle yaratıl-
— 214 —
ÖLÜ GEZEGEN
mış hayvanlar değiliz. Bay Baley. Birbirine zıt birçok işi oldukça başarılı bir biçimde yapabi-lecek bir makine istiyorsanız, insan biçimini kopya etmekten daha iyi bir yol bulamazsınız. Zaten bütün teknolojlmiz de insan biçimine göre geliştirilmiştir. Örneğin, bir otomobili alalım. Bunun kontrolleri beıirli boyda insan elleri ve ayakları tarafından kolayca tutulacak ya da kullanılacak biçimde yapılmıştır. Bu eller ve ayaklar belirli boyda olan ve belirli biçimde ek­lemleri bulunan kollar ve bacaklarla gövdeye bağlanmıştır. Sandalyeler ve masalar ya da ça­tallar ve bıçaklar gibi en basit cisimler bile in­san vücudunun çalışma biçimine ve ölçeklerine göre yapılır. Robotların yapımında insan biçimini kopya etmek, aletlerimizin temelindeki fel­sefeyi tümüyle değiştirmekten çok daha kolay­dır.»
«Anlıyorum. Bu çok da mantıklı. Yanılmıyor­sam, Dış Dünyalardaki uzmanlar, insanlara bi­zim robotlardan daha çok benzeyen modeller yapıyorlar. Öyle değil mi, daktor?
«Evet, öyle sanıyorum.»
«Acaba onlar olağan koşullarda insan sa­nılacak bir model de yaraTabilirler mi?»
Dr. Gerrigel kaşlarını kaldırarak bu soru­yu düşündü. «YaraTabilirler sanırım, Bay Ba-ley. Tabii bu müthiş pahalıya mal olur. Mas­raflarını da pek çıkaramazlar.»
Baley acımasızca konuşmasını sürdürdü. «Dış Dünyalılar insan sanabileceğiniz bir robot
— 215 —
ISAAC AsimOV
yapabilirler mi, daktor? Sizi aldatacak bir ro­bot?»
Robotik uzmanı kıkır kıkır güldü yine. «Ah, azizim, Bay Baley buna pek ihtimal vermiyorum. Gerçekten. Bir robot sadece bir görü...» Dr. Gerrigel değil cümlesini, kelimesini bile tamam-layamadan dandu kaldı. Ağır ağır R. Daneel'e doğru döndü ve pembe yüzü bembeyaz kesildi. «Ah, Tanrım...» diye fısıldadı. «Ah, Tanrım...» Elini uzatarak usulca robotun yanağına dakun­du. R. Daneel gerilemedi. Robotik uzmanına sa­kin sakin bakıyordu. Dr. Gerrigel hıçkırır gibi, «Ah, Tanrım...» diye tekrarladı. «Sen bir robot­sun.»
Baley alayla, «Bunu çok uzun bir süre son­ra farkedebildiniz,» dedi.
«Böyle bir şeyi beklemiyordum. Onun gibi bir robot hiç görmedim. O Dış Dünyada mı ya­ratılmış?»
Baley, «Evet,» dedi.
«şimdi durum o kadar belli ki. Duruşu. Ko­nuşma tarzı. O kusursuz bir kopya değil, Bay Baley.»
«Ama yine de başarılı. Öyle değil mi?»
«Ah, şahane! Bence kimse ilk bakışta onun robot olduğunu anlayamaz. Onunla karşılaşma­mı sağladığınız için size derin bir minnet duyu­yorum. Robotu inceleyebilir miyim?» Robotçu ayağa fırlamıştı.
Baley elini uzattı. «daktor, lütfen. Bunu bir dakika sonra yaparsınız. Cinayet olayı her şeyden önemli.»
— 216 —
ÖLÜ GEZEGEN
«Demek gerçekten cinayet işlendi?» Dr. Gerrigel müthiş bir düş kırıklığına uğramıştı, bu­nu da gizlemiy.ordu. «Bunun beni oyalamak ve ne kadar zaman kanacağımı anlamak için uy­durulmuş bir hikâye olduğunu sanıyordum...»
«Bu bir hikâye değil, Dr. Gerrigel. şimdi ba­na şunu söyleyin: Daneel gibi insana benzeyen br robot yapılıyor. Onun insan sanılması da is­teniyor. Robotun beyninin bir insanınkine müm­kün olduğu kadar benzemesi de gerekmez mi?»
«Tabii gerekir.»
«Pekala. Öyle insanca bir beyine Birinci Ku­ral işlenmemiş olamaz mı?»
Dr. Gerrigel hızla başını sallıyordu. «Hayır. Hayır. imkansız bu.»
«Bundan emin misiniz? Tabii İkinci Kura-iı deneyebiliriz. Daneel, atom tabancanı bana ver.» Baley gözlerini robota dikmiş, bir elini de yana atarak kendi silahının kabzasını kavra­mıştı.
R. Daneel sakin sakin, «İşte, al, Elijah,» di­yerek tabancayı uzattı. Kabzasını detektife doğru çevirmişti.
Baley, «Bir sfvil memurun silahını hiç bir zaman vermemesi gerekir,» diye açıkladı. «Ama bir robot bir insanın emirlerine uymak zorunda­dır.»
Dr. Gerrigel atıldı. «Bu emirler Birinci Ku­rala aykırı olduğu takdirde durum değişir, Bay Baley.»
«Darleel'in tabancasını silahsız bir insan grubuna doğru çevirdiğini ve onları vurmakla
— 217 —
ISAAC ASI MOV
tehdit ettiğini biliyor musunuz, daktor?»
R. Daneel hatırlattı. «Ama kimseyi vurma­dım ki.»
«Orası öyle. Ama bu tehdit de yine olağan­üstü bir şey sayılır. Öyle değil mi, daktor?»
Dr. Gerrigel dudağını ısırdı. «Karar vere­bilmek için olayın bütün ayrıntılarını bilmem ge­rekir. Bu olağanüstü bir duruma benziyor.»
«O halde bir de şunu düşünün: Cinayet sı­rasında R. Daneel de oradaydı. Bir Arzlının ya­nında silahıyla açık havada kırlardan geçmesi olasılığını bir yana bırakalım. Cinayet yerindeki-lerin içinde Daneel, sadece Daneel ölüm sila­hını saklayabilirdi.»
Gerrigel, «Silahı mı saklayabilirdi?» diye tekrarladı.
«İzin verin de anlatayım. Kurbanın vurul­duğu silah bulunamadı. Cinayetin işlendiği yer büyük bir dikkatle araştırıldı. Ama silah ele ge­çirilemedi. Bunun duman olup havaya uçması imkansızdı. Silah bir tek yere saklanmış ola­bilirdi. kimsenin aramayı akıl edemeyeceği bir yere.»
R. Daneel sordu. «Nereye, Elijah?»
Baley atom silahını çekerek açıkça robo­ta nişan aldı. «Yiyecek kesene, Daneel. Yiyecek kesene.»
— 218 —
ÖLÜ GEZEGEN
ON ÜÇ
R. Daneel usulca, «Bu doğru değil,» dedi.
«Öyle mi? Bırakalım buna uzmanımız karar versin. Dr. Gerrigel?»
«Bay Baley?» Detektifle robot konuşurken deli gibi bir ona, bir diğerine bakan uzman so­nunda insana doğru döndü.
«Sizi buraya robotun sağlam bir analizinin yapılması için çağırdım. Kent Standartlar Büro­sunun laboratuvarlarından yararlanmanızı sağ­layabilirim. Onlarda bulunmayan bir araca ihti­yacınız olduğu takdirde onu da getirtirim. Bana gereken çabucak, kesin bir cevap. Masraf ve zahmete aldırdığım da yok.» Baley ayağa kalk­tı. Oldukça sakin bir tavırla konuşmuştu ama si­nir krizinin eşiğine gelmiş olduğunun da farkın­daydı. O anda Dr. Gerrigel'in boğazını sıkarak adamı konuşturmak istiyordu. Bu mümkün ol­saydı, billme de aldırmayacaktı. «Evet, Dr. Ger­rigel?»
Robotik uzmanı sinirli sinirli güldü. «Azi­zim, Bay Baley, laboratuvara gerek yok ki.»
Baley endişeyle sordu. «Neden?» Orada duruyordu. Kasları büzülmüş, etleri seğiriyordu.
«Birinci Kuralı denemek öyle kolaydır kL
— 219 —
ISAAC AsimOV %
\
şimdiye dek buna hiç gerek duymadım. Ama bu deney basittir.»
Baley ağzından derin bir nefes aldı. Sonra da ağır ağır verdi. «Ne demek istediğinizi açık­lar mısınız? Onu burada deneyebileceğinizi mi söylemek istiyorsunuz?»
«Evet, Tabii. Buraya bakın, Bay Baley, bu­nu bir benzetmeyle açıklayabilirim. Bir tıp dak­toru olsaydım ve bir hastamın kan şekerini ölç­mem gerekseydi, o zaman bir kimya laboratu-vanna ihtiyacım olurdu. Hastanın bazal meta­bolizmasını ölçmem, korteks fonkliyonunu de­nemem, dağuştan bir bozukluk olup olmadığı­nı saptayabilmek için genlerini kontrolden geçirmem gerekseydi, türlü karmaşık aygıt is­terdim. Ama öte yandan elimi gözlerinin önün­de dalaştırarak hastanın kör olup olmadığını an-iardım. Ya da nabzına bakarak öiüp ölmediği­ne karar verirdim.
«Şunu anlatmaya çalışıyorum: İncelenen organ ne kadar önemliyse, gereken aygıtlar da o ölçüde basit olur. Robotlar bakımından da du­rum aynıdır. Birinci Kural robotların temelini o- ■ iuşturur. Bu her şeyi etkiler. Beyine Birinci Ku­ral yerleştirilmemiş olduğu takdirde bir robot uygun tepkileri gösteremez. Bu türlü biçimler­de belli olur.»
Dr. Gerrigel konuşurken cebinden yassı, si­yah bir cisim çıkardı. Bu açıldığı zaman küçük bir kitap-okuyucu halini aldı. Robot uzmanı bu­na İyice eskimiş bir makarayı yerleştirdi. Yine ■elini cebine soktu. Bu kez çıkardıkları arasında
— 220 —
ÖLÜ GEZEGEN
bir kronometre, birleştirildikleri zaman üç ayrı ölçülü, sürgülü bir hesap cetveli halini alan, küçük beyaz plastik parçalan vardı. Bu cetve­lin üzerindeki yazılar Baley'e yabancı geldi.
Dr. Gerriger kitap-okuyucuya eliyle vura­rak hafifçe gülümsedi. Sanki deney yapma fik­ri onu neşelendirmişti. «İşte bu benim, Robotik El-kitabım... Bu olmadan hiçbir yere gitmem. Bunun giysilerimin bir parçasını oluşturduğunu söyleyebilirim.» Mahcup bir tavırla kıkır kıkır güldü. Kitap-okuyucunun ucunu gözlerine daya­dı. Parmaklarıyla ayar düğınelerini usul usul çe­virdi. Okuyucu hırıldayarak döndü, sonra da dur­du. Robotik uzmanı gururla, «Yerli endeks,» dedi. «Bunu ben kendim yaptım.» Okuyucunun altı ağzını örttüğü için sesi biraz boğuk çıkıyor­du. «Bunun sayesinde bir hayli zaman kazanı­yorum. Ama şimdi bunun önemi yok, öyle de­ğil mi? şimdi bakalım... Hım... İskemleni yakı­nıma çeker misin, Daneel?»
Robot istenileni yaptı. Uzmanın hazırlıkları sırasında adamın yaptıklarını dikkatle ama sa­kin sakin "izlemişti.
Baley tabancasını tekrar Daneel'e doğru çevirdi..
Ondan sonra olanlar detektifin hem aklını karıştırdı, hem de onu düş kırıklığına uğrattı. Dr. Gerrigel görünüşte anlamsız sorular sordu, bazı hareketler yaptı. Arada sırada üçlü sür­gülü hesap cetveline ve bazen de kitap-okuyu­cuya bakıyordu.
Uzman bir ara, «Aralarında beş yaş olan
— 221 —
ISAAC AS1MOV
iki yeğenim var,» dedi. «Küçüğü kız. Büyüğünün cinsiyeti nedir?»
Daneel, «Verilen bilgi bunu açıklamam için yeterli değil,» diye cevap verdi. Baley de kendi kendine, böyle olacağı belliydi, dedi.
Ama Dr. Gerrigel kronometresine bir göz at­tıktan sonra, sağ elini olabildiğince yana doğru uzattı. «Sol elinin üçüncü parmağıyla, orta par­mağımın ucuna dakunur musun?»
Daneel bu istenileni çabucak ve kolaylıkla yaptı.
Dr. Gerrigel'in deneyi tam on beş dakika sonra tamamlandı. Adam son sessiz hesap için sürgülü cetvelinden yararlandı. Sonra da bunu hafif çatırtılarla parçalarına ayırdı. Kronomet­resini cebine attı. Okuyucudaki 'el kitabı' maka­rasını çıkardı. Portatif aygıtı kapattı.
Baley kaşlarını çattı. «Hepsi bu kadar mı?»
«Evet, hepsi bu kadar.»
«Ama saçma bu! Ona Birinci Kural konu­sunda hiçbir şey sormadınız.»
«Ah, azizim, Bay Baley, yapmayın. Bir dak­tor küçük kauçuk bir çekiçle dizinize vurduğu zaman, bu sayede dejeneratif bir sinir hastalığı­nız olup olmadığını anladığına inanmıyor musu­nuz? Gözlerinize dikkatle baktığı ve bebeğin ışığa gösterdiği tepkiyi ölçtükten sonra morfin gibi bazı alkololdlere alışmış olabileceğinizi söylemesi sizi şaşırtıyor mu?»
Baley, «Pekala,» dedi. «Kararınız nedir?» «Daneel'in beynine Birinci Kural iyioe yer-
— 222 —
ÖLÜ GEZEGEN
leştırilmiş!» Robotçu elini kesin bir tavırla salla­dı.
«Olamaz!» Baley'nin sesi boğuklaşmıştı.
Dr. Gerrigel her zamankinden daha da dim­dik ve kaskatı kesildi. Hem de gözle görülecek bir biçimde. Gözleri kısıldı, bakışları sertleşti. «işimi bana öğretmek niyetinde misiniz?»
«Beceriksiz olduğunuzu kastetmedim.» Ba-ley iri elini yalvarırcasına uzattı. «Ama yanıl­mış olamaz mısınız? Asenion olmayan robot­larla ilgili teoriyi kimsenin bilmediğini söyledi­niz Bir âmâ körler alfabesinin yardımıyla bir kitabi okuyabilir. Ya da sesli yazıcıyla. Ama sizin o kör alfabesinin ya da sesli yazıcının varlığından bile haberiniz olmadığını düşünelim. Büyük bir dürüstlükle, 'Bu adamın gözleri gö­rüyor, çünkü şu şu kitap filmleri okumuş,' diye­mez misiniz? Böyle bir hata yapamaz mısınız?»
Robotik uzmanı yeniden nazikleşti. «Evet, ne demek istediğinizi anlıyorum. Ama bir kör yine de kitabı kendi gözlerinin yardımıyla oku­yamaz İşte benim denediğim de buydu. Bu ben­zetmeyi daha ileri götürmeme izniniz var değil mi? Bana inanın. Asenion olmayan bir robot şunu şunu yapabilir ya da yapamaz. Ama R. Da-neel'in beynine Birinci Kuralın yerleştirilmiş ol­duğu kesin.»
«O mahsus yanlış cevap vermiş olamaz rni?» Baley boş yere çabalıyordu ve kendisi de bunun farkındaydı.
«imkansız. Bir robotla bir insan arasındaki farklardan biri de budur. Bir insan ya da bir me-
— 223 —
ISAAC AsimOV
meli hayvan beyni bilinen hiçbir matematik for­mülüyle analiz edilemez. Bu yüzden de hiçbir cevap kesin sayılamaz. Ama bir robotun beyni tümüyle anailz edilebilir. Yoksa böyle bir beyin yapılamaz zaten. Belirli dürtülere karşı gösteri­lecek kesin tepkileri biliriz. Hiçbir robot yalan söyleyemez, mahsus yanlış cevap veremez. Ro­botun kafasında böyle bir kavram bile yoktur.»
«O halde olayı inceleyelim. R. Daneel ka­labalık bir insan grubuna silahıyla nişan aldı. Bunu kendi gözlerimle gördüm. Evet, ateş etme­di. Ama silah çektiği için Birinci Kural onda bir tür nevroza neden olmaz mıydı? Böyle bir şey olmadı. Daneel sonradan son derecede normai davrandı.»
Robotik uzmanı elini kararsızca çenesine götürdü. «Bu anormal bir durum.»
R. Daneel birdenbire, «Hiç de değil,» dedi. «Ortak Elijah, demin benden aldığın silaha bir bakar mısın?»
Baley sol elinde tuttuğu atom tabancasına bir göz attı.
R. Daneel ısrar etti. «Şarj yatağını aç. İyi­ce incele.»
Baley olasılıkları hesapladı. Sonra kendi si­lahını ağır ağır yanındaki masaya bıraktı. Hızh bir hareketle robotun silahını açtı. Sonra şaşkın şaşkın, «Ama bu boş,» diye mırıldandı.
R, Daneel başını salladı. «Evet, gerçekten boş. Dikkatle bakarsan silahın hiçbir zaman şarj edilmemiş olduğunu da görürsün. Zaten si-
— 224 —
ÖLÜ GEZEGEN
kının ateşleme mekanizması da yok. Yani kul­lanılacak durumda değil.»
Baley, «Yani sen kalabalığa boş bir silah-Sa mı nişan aldın?» diye sordu.
R. Daneel, «Yanımda silah bulundurmak zorundayım,» diye açıkladı. «Yoksa sivil potis rolünü başarıyla oynayamazdım. Ama yanımda daldurulabilecek, kullanılabilecek bir silah pl-saydı, kazara bir insanı yaralayabilirdim. Tabii bu da akim almayacağı bir şeydi. Sana bunu olaydan sonra anlatacaktım. Ama öfkelenmiştin ve beni dinlemedin.»
Baley acı acı elindeki işe yaramayan atom tabancasına baktı ve usulca, «Hepsi bu kadar sanırım, Dr. Gerrigel.» dedi. «Yardımlarınız için teşekkür ederim.»
Baley dışarıdan yemek getirtti. Ama maya fındık çöreği ve kraker üzerine konulmuş paha­lı bir tavuk dillmi getirildiği zaman sadece boş gözlerle yiyeceklere baktı. Düşünce dizileri ka­fasında dönüp duruyorlardı. Uzun yüzünde çiz­giler büyük bir sıkıntıyla derinleşmişti. zalim bir Dünyada yaşıyordu. Gerçek olmayan, altüst edil­miş bir Dünyada. Nasıl olmuştu bu? Yakın geç­miş geride sisli, olmayacak bir düş gibi uzanı­yordu. Bu Juluis Enderby'nin odasına girdiği ve kendisini cinayet ve robotlardan oluşan bir kâ­busun ortasında bulduğu zaman başlamıştı. «Tanrım... Her şey başlayalı daha elli saat ol­muş.»
Baley cinayetin çözümünü ısrarla Uzay
— 225— F : 15
ISAAC AsimOV
Kentinde aramıştı. İki kez R. Daneei'i suçiamış-tı. Bir keresinde onun robot kılığında bir insan olduğunu iddia etmişti. Ikincisindeyse robot ol­duğunu kabul etmişti. Ama her defasında Da-neel'in katil olduğunu söylemişti. Her iki sefer­de de suçlamaları boşa çıkmıştı.
Baley'i zorluyorlardı. Detektif istememesi­ne karşın New York'u düşünmeye başlıyordu. Ve dün geceden beri buna da cesareti yoktu. Bazı sorular kafasını yumrukluyorlardı ama bun­ları dinlememeye çalışıyordu. O soruları duy­duğu an dayanamayarak cevap verecekti. Ah, Tanrım, o yanıtlan kabul etmek istemiyordu.
«Life! Life!» Biri Baley'i omzundan yakala­mış şiddetle sarsıyordu.
Baley Kirnııldandı, «Ne var, Phil?»
Derecesi 5 S olan sivil memur Philip Norris bir iskemleye oturarak ellerini dizlerine dayadı. Öne doğru eğilerek dikkatle Baley'nin yüzüne baktı. «Nen var senin? Son zamanlarda durma­dan uyku ilacı mı alıyorsun? Gözlerini bir nok-ya dikmiş öyle oturuyordun. Seni gören ölmüş olduğunu sanırdı.» Seyrelmeye başlamış olan sarı saçlarını düzeltti. Birbirine yakın gözleriyle Baley'nin öğle yemeğine aç aç baktı. «Tavuk! Artık bunu neredeyse daktor reçetesiyle ala­caksın!»
Baley bitkince, «A!, birazını ye,» dedi.
Nezaket galip geldi. Norris, «Ben de biraz sonra çıkıp yemeğe gideceğim,» diye mırıldan­dı. «Sen ye onu... Ha, sahi... bizim müdürle ne­ler oluyor?»
— 226 —
ÖLÜ GEZEGEN
«Ne?»
Norris kayıtsız bir tavır takınmaya çalıştı ama ellerini huzursuzca oynatıp duruyordu. «Haydi, haydi, ne demek istediğimi pekala an­ladın. Mudur döneli beri odasından çıkmıyor­sun. Ne oluyor? Yoksa yakında terfi mi edecek­sin?»
Baley kaşlarını çattı. Büronun iç siyasetiy­le ilgili bu sözler gerçek Dünyaya dönmesini sağ­lar gibi oldu. Norris de aynı yıllarda polisliğe baş-Jamıştı. Adam müdürün Baley'i resmen tercih ettiğini gösteren belirtileri gözden kaçırmama­ya çalışıyordu.
Baley, «Neden terii edeceğim ki?» dedi. «Bana inan. Ortada bir şey yok. Hiçbir şey. Mü­dürü istiyorsan, onu sana hediye etmek hoşu­ma giderdi. Yakub adına! Al onu, gitsin!»
Norris, «Beni yanlış anlama,» diye cevap verdi. «Terfi etmen beni ilgilendirmez. Ama mü­dürü etkileyebiliyorsun, o zaman senden çocu­ğa yardım etmeni isteyeceğim.»
«Hangi çocuğa?»
Bu sorunun yanıtlanmasına gerek yoktu. Yerine R. Sammy'nin geçmesi için işten çıka­rılmış olan Vincent Barrett adlı delikanlı, odanın bir köşesinden ayaklarını sürüyerek yaklaşıyor, elindeki kepi huzursuzca çeviriyordu. Gülümse­meye çalışırken çıkık elmacık kemiklerinin üze­rindeki deriler titreşti.
«Merhaba, Bay Baley.»
«Ah, merhaba Vince. Nasılsın bakalım?»
«Pek de iyi sayılmam, Bay Baley.» Deilkan-
— 227 —
ISAAC AS I MOV
!i etrafa âdeta aç aç bakıyordu.
Baley, yarı ölü halde, dedi kendi kendine Ama benden ne istiyor? Duygularının şiddetin­den neredeyse dudakları kıpırdayacaktı. Usul­ca, «Çok üzgünüm, oğlum,» diye mırıldandı. Baş­ka ne söyleyebilirdi ki?
«Düşündüm de... yani... belki yeni bir yer açılmıştır, dedim.»
Norris, Baley'e sokularak onun kulağına fı­sıldadı. «Birinin böyle şeylere engel olması ge­rekiyor. Yakında Chen-low'u da atacaklar.»
«Ne?»
«Bunu duymadın mu?»
«Hayır, duymadım. Allah kahretsin! 3 S o! On yıldan beri çalışıyor.»
«Orası öyle. Ama bacakları o!an bir maki­ne onun işini yapabilecek. Chen-low'dan sonra stra kime gelecek bakalım?»
Genç Vincent Barrett bu fısıidaşmaların farkında değildi. O kendi düşüncelerini izlemek­le meşguldü. «Bay Baley?»
«Evet, Vince?»
«Ne diyorlar biliyor musunuz? Esir-alti dansözü Lyrane Millane'in aslında bir robot ol­duğunu söylüyorlar.»
«Gülünç bu.»
«Öyle mi? İnsana çok benzeyen robotlar ya­pıldığından söz ediyorlar. Bunun için bir tür plastik deri kullarıyorlarmış.»
Suçlu suçlu R. Daneel'i düşünen Baley söy­leyecek söz bulamadı. Sadece, «Hayır,,> der gibi başını saliad1.
— 228 —
ÖLÜ GEZEGEN
Çocuk, «Etrafta biraz dalaşmamın bir sa-kincass yok değıl mi?» diye sordu. «Eskiden ça-liştığsm bu yeri görmek biraz rahatlamamı sağ­lıyor»
«dalaş, oğlum.»
Delikanlı uzaklaştı. SÖteyle Norris onun ar-kasından bakıyorlardı.
Norris mırıldandı. «Galiba Ortaçağcılar hak­li...»
«Yani tekrar toprağa mı dönelim? Bunu mu söylemek istiyorsun, Phil?»
«Ha^Jri Ben robotları kastediyordum. Top­rağa geri dönmek mi? Hah! Yaşlı Arzın sonsuz bir geleceği var. Bizim robotlara hiç ihtiyacımız yok, işte o kadar.»
Baley, «Sekiz milyar insan ve uranıyum tü-Jcenmek üzere! Arzın geleceği nasıl sonsuz olu­yor?? diye sordu.
«Uranıyum tükenirse ne olur? Başka geze­genlerden getirtiriz. Ya da başka nükleer işlem-ler keşfederiz, insanlığı durdurmak imkansız­dır. Life. Bu konuda iyimser olmalı ve insan beynine güvenmelisin. En büyük kaynağımız ze­kâ ve bu hiçbir zaman tükenmeyecek.» Norris iyice heyecanlanmıştı şimdi. «Bir kere güneş gücünden yararlanabiliriz. Hem de milyarlarca yıl boyunca. Merküri'nin yörüngesinin içine uy­dular yerleştiririz. Bunlar enerji toplayıcıları gö­revi yaparlar. Arza ışınla enerji alırız.»
Baley bu prLijenin yeni bir şey olmadığını biliyordu. Billm alanının sınırında kalan bazı plancılar yüz elli yıidan beri bu fikirle oyalanı-
— 229 —
ISAAC AS1MOV
yorlardı. Bunu dağılmadan elli milyon millik bir uzaklığı aşabilecek sıkı bir ışını yayınlayabiliri­nin imkansızlığı engelliyordu. Baley bunu Nor-ris'e de söyledi.
Adam, «Gerektiği zaman o da yapılır,» dedi. «Neden endişeleniyoruz?»
Baley sonsuz enerjiye kavuşan bir Arzı ha­yal etti. Nüfus artmaya devam edecekti. Maya fabrikaları genişleyecek, hidroponik kültür ar­tacaktı. En gerekli olan şey enerjiydi. Madenler sistemdeki insanların yaşamadığı kayalık geze­genlerden getirilebilirdi. Su azaldığı takdirde bu da Jüpiter'in aylarından sağlanırdı. Gerekiyorsa okyanuslar dandurulur ve uzaya fırlatılırlardı. Böylece onlar da buzdan aycıklar halinde Arzın etrafında dalaşırlardı. Onlardan her zaman ya­rarlanabilirlerdi. O arada boşalan okyanusların dipleri sayesinde işlenilecek toprak artmış olurdu. Yaşanılacak yer de. Titan'ın metan at­mosferi ve Umbrlei'in danmuş oksijeninden de yararlanılırdı. Böylece Arzdaki karbon ve oksi­jen korunur, hatta arttırılırdı.
Baley, ama Fastolfe buna ne derdi, diye dü­şündü. Trilyon insanın yaşadığı bir Dünya. Tabii ya! Ama bu insanların hayatı da ithal edilen su ve havaya, elli milyon mil ötedeki karmaşık depolardan verilecek enerjiye bağlı kalacak. İnanılmayacak kadar güvensiz bir şey olacak bu. Sisteme yayılan mekanizmanın küçük bir parçasının biraz bozulması her şeyi altüst ede­bilirdi. Arz her zaman felaketten sadece bir kıl payı uzakta olacaktı.
— 230 —
ÖLÜ GEZEGEN
Baley, «Bence nüfusun fazlalığını başka bir gezegene göndermek daha iyi olur,» dedi. Bu, Norris'in söylediklerinden çok hayalinde canlandırdığı görünüme verilen bir cevaptı.
Norris acı bir neşeyle, «Bizi kim ister?» di­ye sordu.
«Boş bir gezegene gidebiliriz.»
Norris ayağa kalkarak Baley'nin cmzuna vurdu. «Lije, tavuğunu ye ve kendini topla. Dur­madan uyku hapı yutuyorsun sanırım.» Gülerek uzaklaştı.
Baley dudaklarını neşesizce bükerek Nor­ris'in arkasından baktı. Norris bu söylediklerimi etrafa yayacak. Bizim şakacılar da ancak birkaç Jıafta sonra yakamı bırakacaklar... Her büroda " öyle şakacılar bulunurdu. Neyse, hiç olmazsa genç Vincent, robot ve derece düşürülmesi konulan kapanmış olmuştu. İçini çekerek çata­lını soğumuş olan, yağsızca ve kaslı tavuk eti­ne batırdı.
Baley maya fındık çöreğinin son lokmasını yutarken, R. Daneel de o sabah kendisine veril­miş olan masadan kalkıp detektife yaklaştı.
Baley sıkıntıyla robota baktı. «E?»
R Daneel, «Müdür Enderby odasında yok,» dedi. «Ne zaman döneceğini de bilmiyorlar. R. Sammy'e o odaya geçeceğimizi, içeriye mü­dürden başka kimseyi soKmamasım söyledim.»
«O odada ne yapacağız?»
«Orada daha rahatlıkla konuşabiliriz. Bun­dan sonra ne yapmamız gerektiğine karar ver-
— 231 —
ISAAC AsimOV
memiz gerek. Herhalde sen de benimle aynı fi­kirdesin. Araştırmadan vazgeçecek değilsin.»
Aslında Baley'nin tek istediği şey de buydu. Ama bunu robota açıkça söylemesi olanaksız­dı. Ayağa kalkarak önden Enderby'nin bürosuna gitti.
içeri girince de, «Pekâiâ, Oaneei,» dedi. «Ne var?»
Robot, «Ortak Elijah,» diye karşılık verdi. «Dün geceden beri kendinde değilsin. Kafa dal­galarında kesin bir değişiklik var.»
Baley'nin aklına birdenbire korkunç bir şey geldi. «Sen telepatik misin yoksa?» diye hay­kırdı. O kadar sarsılmış olmasaydı bunu düşün­meyecekti bile.
R. Daneel, «Hayır,» dedi. «Ne münasebet.»
Bir an paniğe kapılmış olan Baley rahatla­dı. «O halde kafa dalgalarımdan söz ederek ne demek istiyorsun?»
«Ben sadece benimle paylaşmadığın bir duyguyu tanımlamak için o deyimi kullandım.»
«Ne duygusu?»
«Bunu açıklamak zor, Elijah. Beni başlan­gıçta Uzay Kentindekilerin adına insan psiko­lojisini ineelemem için yarattıklarını biliyorsun.»
«Evet, biliyorum. Sonra adaletin yerini bul­masını isteyen bir devre eklediler ve sen de de­tektif oluverdin.» Baley sesindeki alayı gizleme­ye çalışmadı bile.
«Öyle, Elijah. Ama orijinal yapım temelde aynı kaldı. Aslında bu serebro-analiz için hazır­lanmıştı.»
— 232 —
ÖİÖ GEZEGEN
«Beyin dalgaların! analiz etmek için mi?»
«Evet. Uygun bir alıcı olduğu takdirde bu direkt elektrod bağlantısı olmadan alan ölçüm­leriyle başarıiabiilnir. Ve benim kafam böyle bir alıcıdır. Bu prensip Arzda da uygulanmıyor mu?»
Baley bunu bilmiyordu. Soruya aldırmaya­rak ihtiyatla, «Beyin dalgalarını ölçtüğün za­man eline ne geçiyor?» diye sordu.
«Düşünceleri okumuyorum, Eiljah. Sadece duygulan biraz seziyorum. En önemlisi bir insa­nın kişiliğini, tavırlarını ve buna neden olan giz­li dürtüleri inceleyebiliyorum Örneğin, Müdür Enderby'nin cinayet sırasındaki koşullar altında bir insanı öldüremeyeceğinı ben farkettim.»
«Ve senin bu sözün üzerine Enderby'nin katil olduğundan şüphelenmekten vazgeçtiler, öyle mi?,»
«Evet. Bunu güvenle yapabilirlerdi. Bu ba­kımdan ben çok nazik bir makineyim.»
Baley'nin aklına yine bir şey geldi. «Bir da­kika! Müdür Enderby'nin kendisine serebro -analiz uygulandığından haberi yoktu değil mi?»
«Onu kırmak yersiz olurdu.»
«Yani orada durdun ve Enderby'e baktın, öyle mi? Ne makine kullanıldı, ne bir şey. Elekt­rotlar, ibreler, grafik kâğıtları da yoktu.»
«Tabii! Ben tam bir üniteyim.»
Baley öfke ye üzüntüyle dişlerini alt duda­ğına batırdı. Detektif bunun elinde kalan tek çe­lişki, cinayeti Uzay Kentinden birinin işlediğini iddia etmek için son yol olduğunu düşünmüş­tü.
— 233 —
iSAAC AsimOV
R. Daneel, Enderby'e serebro - analiz uy­gulandığını söylemişti. Ama bir saat sonra polis müdürü böyle bir terimi duymadığını oçskiamış-tı. doğruyu söylüyormuş gibi de bir hali vardı. Baley, cinayet işlediğinden şüphelendikleri için serebro - analiz uygulanan bir insan, bu işlemin ne olduğunu da öğrenirdi, diye düşünmüştü. Elektrotlar ve grafiklerle elektro - ensefalogra-fik ölçüleri alınan, böyle sarsleı bir olay geçiren bir insan bu işlemi unutur mu?
Ama şimdi bu tutarsızlık da ortadan kaik-ırifştt. Müdüre serebro-analiz uygulanmıştı ama onun bundan haberi yoktu. R. Dcneei gerçeği söylemişti. Enderby de öyle.
Baley sert sert, «Serebro - analiz sana be­nim hakkımda neler açıklıyor?» diye sordu.
«■ Endişelisin, üzgünsün.»
«Ah, nasıl da anladın? Tabii endişeli ve üz­günüm.»
«Ama geçirdiğin bu sarsıntının asıl nedeni içinde bazı karşıt isteklerin birbirleriyle çarpış­maları. Bir yandan mesleğinin prensiplerine bağ-isssn ve bu yüzden dün etraftmızı saran Arzlıla-rm hazırladığı bu komployu iyioe incelemeyi istiyorsun. Ama aynı derecede güçiü başka bir istek seni aksi yöne doğru çekiyor. Beyin hücre-lerınin elektrik alanında çok belirgin bunlar.»
Baley.heyecanla bağırdı. «Beyin hücrelerim bana vizgelir! O 'komplo' diye tammtadfğın şeyi araştırmanın neden bir yaran olmayacağını sa­na anlotc cağım. Bunun cinayetle bir ilişkisi yok. Önce bir ilişkisi olabileceğini düşündüm.
— 234 —
ÖLÜ GEZEGEN
Bunu itiraf ediyorum. Dün mutfakta tehlikede olduğumuzu sandım. Ama sonra ne oldu? Pe­Şimize takıldılar. Şeritlerde onlardan kolaylıkla kurtulduk. Böylece o!ay da sona erdi. İyi örgüt­lenmiş, her şeyi göze alan bir grup böyle mi davranırdı? Sonra oğlum nerede kaldığımızı ko-iaylıkla öğrendi. Buraya telefon ederek adresi aldı. kim olduğunu açıklamasına bile gerek kal­madı. Bizim kurnaz komplocular bize zarar ver­mek niyetinde olsalardı, aynı şeyi yapabilirler­di.»
«Bize zarar vermek niyetinde değiller miy­di?»
«Olmadıklar? ortada. Kargaşalık çıkarmak isteselerdi, bunu ayakkabı mağazasında başla­Tabilirlerdi, Ama bir tek adam ve bir tek atom tabancasının karşısında uysalca gerilediler. Bir robot ve bir silah karşısında. Senin ne olduğu­nu sezdikleri an, silahla ateş edemeyeceğini de anlarlardı. Onlar Ortaçağcı. Zararsız deliler. Sen bunu bilemezsin ama benim hatırlamam gere­kirdi. Budalaca, melodrama kaçan şeyler duşün-meseydirn bunu hatırlardım da. .
«Hangi tipte insanların Ortaçağcı oldukla­rını kesinlikle biliyorum! Buradaki hayatı fazla katı buian, gerçekte varolmayan geçmiş bir ya­şamı hayal eden, yumuşakbaşlı insanlar. Hayal­ciler. Bir kişi yerine bir akıma serebro-analiz uygulayabilseydin, bu insanların da Julius En-desby gibi cinayet işleyemeyecek kimseler ol­dukların! anlardın.»
R. Daneel ağır ağır, «Bu açıklamalarını o!-
— 235 —
ISAAC AsimOV
dukları gibi kabul edemem,» dedi. «Ne demek istiyorsun?» «Fikrini çok çabuk değiştirdin. Aynca ara­da tutarsızlıklar da var. Dr. Gerrigei'i akşam yemeğinden saatlerce önce aradın. O srrada ye­mek kesemden haberin yoktu. Yani katil oldu­ğumdan henüz şüphelenmiyordun. O halde Dr. Gerrigei'i neden buraya çağırdın?»
«Senden o sırada da şüphe ediyordum.» «Ve dün gece uykunda konuştun.» Baley'nin gözleri irileşti. «Ne söyledim?» «Birkaç kez aynı şeyi tekrarladın. "Jessie," dedin. Yanılmıyorsam karını kastediyordun.»
Baley'nin büzülen kasları gevşedi. Adam tit­rek bir sesle, «Bir kâbus gördüm,» diye açıkla­dı. «Bunun ne olduğunu biliyor musun?»
«Tabii ben kâbus görmedim, göremem. Söz-iükte bunun 'kötü bir rüya' olduğu yazılı.»
«Rüyanın ne olduğunu biliyor musun?»
«Yine sadece sözlükteki anlamını biliyorum. Uyku diye tanımlanan, bilinçli düşüncenin ge­çici olarak durdurulduğu sırada görülen ve ger­çek sanılan hayailer.»
«Pekâlâ. Bu tanımlamayı kabul ediyorum. Hayaller... Ama bazen bu hayaller insana öyle gerçekmiş gibi geliyor ki... Ben de rüyamda karımın tehlikede olduğunu gördüm. İnsanlar çoğu zaman böyle rüyalar görürler. Ona seslen­dim. Kâbus sırasında böyle şeyler de olur. Ba­na inanabilirsin.»
— 236 —
ÖLÜ GEZEGEN
ma bir şey gelmesine neden oldu. Jessie robot olduğumu nasıl öğrendi?»
Baley'nin alnında ter tanecikleri beilriver-di. «Yine bu konuyu mu tartışacağız? O söylen­ti...»
«Sözünü kestiğim için üzgünüm, ortak Eli-ja, ama kentte söylenti dalaştığı yok. Öyle ol­saydı bugün kentin havası iyice elektriklenirdi. Büroya gelen raporları inceledim. Öyle bir şey olmadığını da öğrendim. Ortalıkta söylentiler dalaştığı yok. Onun için... karın gerçeği nasıl öğrendi?»
«Yakub adına! Ne söylemeye çalışıyorsun? Karımın o grubun üyelerinden olduğunu... oldu­ğunu mu sanıyorsun...»
«Evet, Elijah.»
Baley ellerini sıkıca birbirlerine kenetledi. «Jessie o grubun üyesi değil. Bu konuyu artık tartışmayacağız.»
«Senden böyle bir şey beklemezdim, Elijah. Görevin yüzünden beni iki kez cinayet işlemekle suçladın.»
«şimdi bunun acısını mı çıkarıyorsun?»
«Bu sözlerle ne demek istediğini anladığım­dan pek emin değillm. Benden şüphelenmeye hazır olmanı takdirle karşıladım. Bazı neden-lerin vardı. Yanlış nedenlerdi bunlar ama doğru da olabilirlerdi. Aynı derecede güçlü kanıtlar karından şüphelenilmesi gerektiğini de gösteri­yor.»
«Yani o katif mi? Kahretsin! Jessie can düşmanına bile bir kötülük edemez. Kentten
— 237 —
ISAAC AsimOV
«dışarıya bir adım büe atamaz... Bunu yapamaz... Eğer et ve kandan yapılmış bir adam olsaydın sana...»
«Ben sadece Jessie'nin de komploculardan olduğunu söylüyorum. Bence onun da sorguya çekilmesi gerekir.»
«Kesinlikle olmaz! Olmaz! şimdi beni dinle.
Ortacağcıiar bizim canımızı yakınak istemiyorlar.
Uyguladıkları yöntem farklı. Ama seni kentten
uzaklaştırmaya çalıştıkları kesin. Belli bir şey
bu. Ortacağcıiar bunu psikolojik bir saldırıyla
sağlamaya çalışıyorlar. Hayatı senin için çekile- ,
mez bir hale sokmak amacındalar. Benim için
de. Cünku ben de seninle beraberim. Jessie'­
nin karım olduğunu kolaylıkla öğrendiler. Ve ro­
bot olduğun haberinin onun kulağına erişmesi­
ni de sağladılar. Jessie diğer insanlardan fark­
sızdır. Robotlardan hoşlanmaz. Benim bir ro­
botla işbirliği yapmamı da istemez. Özellikle bu­
nun benim için tehlikeli olacağına inanırsa. Tabii Ortacağcıiar Jessie'ye böyle olacağını da fı­
sıldamışlardır. Bu manevranın çok etkili oldu­
ğu kesin. Jessie bütün gece bana bu işten vaz­
geçmem ya da bir yolunu bulup seni kentten ,;
göndermem için yalvardı durdu.»
R, Daneel, «Karının sorguya çekilmesini en­gellemeye, onu korumaya çalışacaksın Tabii,» dedi. «Ama aslında bu ileri sürdüğün fikirlerden .hiçbirine inanmadığın da belli.»
Baley homurdandı. «Sen kendini ne sanı­yorsun? Bir detektif değilsin. Bu binadaki ense-falografa benzer bir serebro-anaiiz makinesisin
— 238 —
ÖLÜ GEZEGEN
sen. Kafan, bacakların ve kolların var. Ve ko­nuşabiliyorsun. Ama yine de bir makineden baş­ka bir sey değilsin. Kafana uydurma bir devre taktıkları için bir detektif olmuş değilsin. Sen ne biliyorsun ki? Sesini kes ve düşünme işini de bana bırak.»
Robot sakin sakin sakin, «Sesini aiçaltman daha iyi olur sanırım, Elijah,» dedi. «Evet, ben senin gibi bir detektif değillm. Ama yine de ba­sit bir noktaya dikkatini çekmek istiyorum.»
'(Dinleyecek değiilm.»
«Lütfen dinle. Yanilıyorsam, bunu bana soy-lersin. Bunun kimseye bir zararı da olmaz. So­run şu : Dün gece koridardaki telefonla Jessie'-yle konuşmak için daireden çıktın. Ben senin •/erine oğlunun gitmesini önerdim. Sen o zaman bir babanın oğlunu tehlikeye atmasının Arzlıla-nn bir geleneği olmadığını söyledin. Peki ama, bir annenin oğlunu tehlikeye atması bir gelenek mi?»
Baley, «Hayır, ne münasebet...;) diye baş-ladı, sonra da durakladı.
R. Daneei, «Ne demek istediğimi anlıyor­sun,» dedi. «Normal koşuliarda Jessie tehlike­de olmandan korksaydı ve seni uyarmak iste­seydi, bu işi kendisi yapardı. Kendi hayatını teh­likeye atar ve oğlunu yollamazdı. Bentley'i yol­lamasından şu anlaşılıyor: Jessie kendisinin bu­nu güvenle yapamayacağını ama oğlu için bir tehlike olmadığını düşünüyordu. Jessie komplo­cuları tammasaydı, böyle düşünmesi için bir neden de olmazdı. Öte yandan Jessie örgütten-
— 239 —
ISAAC AsimOV
olsaydı, kendisini gözetleyeceklerini, peşini bı­rakmayacaklarını ama Bentley'nin farkına var­mayacaklarını ve oğlunun böylece sana ulaşa­cağını bilirdi. Bilirdi, dedim, Elijah.»
Baley'nin yüreğine indi sanki. «Bir dakika... Pek ince bir mantık dizisi bu...» Sözlerini ta­mamlayamadı.
Mudurun masasındaki işaret durmadan ya­nıp sönüyordu. R. Daneel, Baley'nin buna ce­vap vermesini bekledi. Ama adam çaresiz bir tavırla işarete bakıyordu. Robot bağlantıyı sağ­layan düğıneye bastı.
«Ne var?»
R. Sammy'nin sesi duyuldu. Robot her za­manki gibi kelimeleri ezip büzerek, «Burada bir hanım var,» dedi. «Lije'yi görmek istiyor. Ona Lije'nin işi olduğunu söyledim ama gitmeye ya­naşmadı. Adı Jessie'ymiş.»
R. Daneel sakin sakin, «Onu içeri al,» diye emretti. Sonra da kahverengi gözleriyle Baley'­nin öfke ve korku dolu gözlerine baktı.
— 240 —
ÖLÜ GEZEGEN
ON DÖRT
Şok yüzünden kasları büzülmüş olan Ba-ley hâlâ ayakta duruyordu. Jessie ona doğru koşarak adamın omuzlarını yakaladı, ona iyice sokuldu.
Baley uçuk dudaklarıyla bir tek kelime söy-leyebildi. «Bentley?»
Jessie ona bakarak başını şiddetle salladı, Kestane rengi saçları uçuştu. «Onun bir şeyi yok.»
«O halde...»
Jessie birden şiddetle hıçkırmaya başladı. O arada güçlükle duyulabilen alçak bir sesle bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. «Devam ede­meyeceğim, Lije. Edemeyeceğim. Uyuyamıyo­rum, yemek yiyemiyorum. Her şeyi sana anlat­malıyım.»
Baley ıstırapla, «Bir şey söyleme,» dedi. «Tanrı aşkına, konuşmanın sırası değil, Jessie!»
«Konuşmalıyım. Çok feci bir şey yaptım! Çok korkunç bir şey! Ah, Lije...» Kadının ne de­diği artık anlaşılmıyordu.
Baley umutsuzca hatırlattı. «Burada yalnız değiliz, Jessie.»
Kadın başını kaldırarak R. Daneei'e bakti
— 241— F : 16
tSAAC ASİ MOV
-ama onu tanımadı. Belki de gözyaşları yüzün­den robotu şekilsiz bir gölge gibi görüyordu,
R. Daneej alçak sesle, «Kendine gel, Jessie,» diye mırıldandı.
Jessie inledi. «O... robot mu?» Gözlerini kurulayarak Baley'nin beline sardığı sağ kolun­dan sıyrıldı. Derin bir nefes aldı ve bir an tit­reyen dudaklarıyla hafifçe gülümsedi. «Sensin değil mi?»
«Evet, Jessie.»
«Sana 'robot' dememe alınmadın ya?»
«Hayır, Jessie. Ben gerçekten bir robo­tum.»
«Bana da budala, ahmak ve yıkıcı bir ajan, diyebilirsin. Çünkü ben de öyle biriyim.»
Baley, «Jessie,» diye inledi.
Kadın, «Hiçbir şeyin yaran yok, Lije,» dedi. «Madem o iş arkadaşın, her şeyi bilmesi doğru olur. Artık bu sırla yaşayamayacağım. Dünden beri cehennem azabı çektim. Hapse de atılsam aldırmayacağım. İsterlerse beni en aşağı kat­lara göndersinler, sadece çiğ maya ve su ver­sinler... Hepsi de bana vızgelecek... Lise, böyle bir şey yapmalarına izin vermeyeceksin, değil mi? Bana bir şey yapmalarına engel ol. Ben kor... korkuyorum...»
Baley karısının omzunu okşadı ve onun ağ­lamasını engellemeye de çalışmadı, R. Daneel'e dönerek, «İyi değil o,» dedi. «Jessie'yi burada tutamayız. Saat kaç?»
R. Daneel odadaki saatlere bakmadan açık­ladı. «On dördü kırk beş geçiyor.»
■242
ÖLÜ GEZEGEN
«Müdür her an dönebilir. Dinle, bir polis arabası işte. Bu meseleyi taşıt yolunda konuşa­biliriz.»
Jessie telaşla başını kaldırdf. «Taşıt yolun­da mı? Ah, olmaz, Lije!»
Baley elinden geldiğince yumuşak bir ses­le konuşmaya çalıştı. «Batıl inançları unut, Jessie. Bu halde ekspres yola binemezsin. Haydi şimdi uslu bir kız gibi sakinleş bakalım. Yoksa bizimkilerin çalıştığı büyük odadan bile geçe-meyiz. Sana su getireyim.»
Jessie ıslak bir mendille yüzünü silerek sı­kıntıyla, «Ah, makyajımın haline bak,» diye ba­ğırdı.
Baley, «Bırak şimdi makyajın için endişelen­meyi,» dedi. «Daneel, araba işini hallettin mi?»
«Otomobil bizi bekliyor, ortak Elijah.»
«Haydi, gel. Jessie.»
«Bir dakika, Life, bir dakika. Makyajımı dü­zeltmem gerekiyor.»
«Bu önemli değil.»
Ama Jessie döndü. «Lütfen. Arkadaşlarının çalıştığı odadan bu halde geçemem. Merak et­me, bir saniye bile sürmez.»
Baley'le robot beklediler. Adam kesik ha­reketlerle yumruklarını sıkıp sıkıp açıyordu. Ro-botsa sakindi.
Jessie gereken şeyleri almak için çantasını karıştırdı. Baley bir keresinde ciddi ciddi, «Or­taçağdan beri mekanik gelişmeye karşı koyan bir tek şey var,» demişti. «O da kadın çantala­rı.» Gerçekten de maden klipsler yerine rnıkna-
— 243 —
ISAAC AsimOV
tisli porçaiarm geçirilmesi bile başarılı olama­mıştı. Jessie bir ayna ve Baley'nin üç yıi önce dağum gününde ona hediye ettiği gümüş süslü kozmeto-çantayı çıkardı. Bunun birkaç ağzı var­dı. Jessie hepsini de kullandı. Püskürtülen son sıvı dışında diğerleri gözle görülmüyorlardı, Jessie bunları kadınların en gergin anlarda bile yaptıkları gibi zarif bir kontrol ve incelikle kui-landı. Bu yetenekler kadınlarda dağuştan var­dı.
Jessie önce fondöteni sûrdu. Bu düzgün tabaka cildin parlaklığını ve pürüzlerini gizledi. şimdi Jessie'nin cildinde hafifçe yaldızlı gibi bir ışıltı vardı. Kadın bu tonun göz ve saç rengin© çok uyduğunu uzun tecrübeleri sonucu öğren­mişti. Jessie alnına ve çenesine güneş yanığını hatırlatan bir renk, yanaklarına da allık sürdü. Allığı çene kemiğine kadar indirdi. Gözkapak-larını ve kulak memelerini hafif, uçuk bir maviye boyadı. Dudaklarını da kırmızıya. Gözle görülen sıvıyı bunun için kullandı işte. Hafifçe pembe bir sis havada pırıldadı, ama sonra kadının dudak­larına dakununca kuruyarak, koyu kırmızı bir renk aldı.
Jessie saçların! çabucak düzelterek hoş­nutsuzca, «İşte, oldu,» diye açıkladı, «Bu kada­rı yetişir sanırım.»
Bu işlem Jessie'nin söz verdiğinin tersine bir saniyeden fazla sürmüsse de on beş saniye­yi de geçmemişti. Ama makyaj Baley'e sonsuza dek sürmüş gibi geldi.
Adam. «Haydi, gidelim,» dedi. Jessie'yi ite-
— 244 —
ÖLÖ GEZEGEN
rek kapıdan çıkarırken kadın boyanma araomi çantasına tıkmak için zor vakit buldu.
Taşıt yolunda garin bir sessizlik vardı.
Baley, «Haydi bakaiım, Jessie,» dedi.
Kadının polis müdürünün odasından çıktık­larından bsri pek ifadesiz olan yüzü değişti. Jessie çaresizce bir kocasına bakts, bir Dane-ei'e.
Baley ekledi. «Şu işi bitirelim, Jessie, Lüt­fen. Bir suç mu işledin? Gerçek bir suç? Bir cinayet?»
«Bir cinayet mi?» Kadın kararsızca başım sailadı.
«Kendine hâkim ol. Sinir krizi geçirmemeli­sin. Sorularıma sadece, 'Evet/ ya da, 'Hayır,' diye cevap ver. Sen...» Baley durakladı. «Birini öldürdün mü?»
Jessie'nin yüzünde hemen öfkeli bir ifade belirdi. «O ne biçim söz, Lije Baley!»
«Evet ya da hayır, Jessie.»
«Hayır, ne münasebet!»
Baley'nin iyice büzülmüş olan midesi hafif­çe gevşedi. «Bir şey çaldın mı? Yemek karnesi için yanlış bilgi verdin mi? Birine saldırdın mı? Eşyalara zarar verdin mi? Konuş, Jessie.»
«Ben bir şey yapmadım... Yani... beliril bir şey... Ben... böyle şeyleri kastetmedim.» Jessie omzunun üzerinden baktı. dije, burada ko­nuşmamız şart mı?»
«Konuşma sona erinceye kadar buradan ayrılmayacağız. şimdi başından başla bakalım.
-,245 —
ISAAC ASiMOV
Bize neyi açıklamaya geidin?» Baley önüne ba­kan Jessie'nin başının üzerinden R. Daneel'e bir göz attı.
Jessie yumuşak bir sesle konuşmaya baş­ladı. Sonra gitgide açsldı ve sesi de güçlendi. «Şu insanlar, yani Ortaçağcılar... Sen onları bi­liyorsun, üje. Onlara her zaman rastlıyoruz. Konuşup duruyorlar. Eski günlerde, besin uz­manının yardımcılığını yaptığım zamanlarda da böyleydi. Elizabeth Thornbowe'u hatırlıyor mu­sun? O da Ortaçağcıydı. Bütün dertlere kent-lerin neden olduğunu söylüyordu. Onlardan ön­ce her şeyin çok daha iyi olduğunu iddia edi­yordu.
«Ona bundan nasıl emin olabileceğini so­ruyordum. Özellikle seninle tanıştıktan sonra, Lije. Seninle yaptığımız konuşmaları hatırlıyor musun? Elizabeth o zaman o elden ele dala­şan küçük kitap-makaralardan bazı bölümleri tekrarlıyordu. Şu adamın yazdığı Kentlerin Utan­cı adlı kitaba benzer eserlerden bölümler... Yazann adını anımsayamadım.»
Baley dalgın dalgın mırıldandı. «Ogrinsky.»
«Evet. Ama kitaplardan çoğu daha da kö­tüydü. Ben seninle evlendikten sonra Elizabeth büsbütün alaylı tavırlar takınmaya başladı, 'Bir polisle evlendiğin için herhalde artık tam bir kentli kadsn olacaksın,' dedi. Ondan sonra da benimle pek konuşmaz oldu. Ben de işten çık-tım, oldu bitti. Aslında Elizabeth çoğu zaman beni sarsmak için öyle konuşuyordu sanırım. Esrarh ve çekici bir kadın tavırları takınabilmek
-246-
Ölü GEZEGEN
için. Evde kalmış bir kızdı... Ölünceye kadar da evlenemedi. O Ortaçağcilardan çoğu modern hayata ayak uyduramıyoriar zaten. Bir keresin­de, insanlar kendi kusurlarım topluma yük­lerler, kendilerini nasıl düzelteceklerini bileme­dikleri için kenti ıslah etmeye çalışıyorlar,' de­miştin, Lije. Hatırlıyor musun?»
Baley anımsıyordu. şimdi bu sözler kendi­sine yüzeyde kalan, derin anlamtasn olmayan, düşüncesizce laftar gibi geldi. «Konu dışına çık­ma, Jessie.»
Kndin konuşmasını sürdürdü. «Neyse... Elizabeth her zaman ileride bir gün herkesin birleşmek zorunda kalacağından söz ediyor­du, 'Bütün suç Uzaycılarda,' diyordu. Çünkü onlar Arzın zayıf ve kokuşmuş bir halde kalma-smı istiyorlar.' Pek sevdiği bir kelimeydi bu. 'Kokuşmuş' sözcüğü. Ertesi hafta için hazırla­dığım yemek listelerine bakıyor ve burun kıvı­rıyordu. 'Kokuşmuş, kokuşmuş.' Jane Myers aşçının yanında onun taklidini yapıyor, gülmek­ten kınıyorduk... Elizabeth bazı kehanetlerde de bulunuyordu. İleride bir gün kentleri dağıtacak ve toprağa geri döneceğiz. Bize robotları zorla kabul ettirerek kentlere sonsuza dek bağlı kalmamızı sağlayan Uzaycılardan da he­sap soracağız.' Ama Elizabeth onlardan 'robot' diye söz etmiyordu. 'Ruhları olmayan canavar makineler,' diyordu. Bu sözler için özür dilerim, DaneeL>
Robot, «Kullandığın sıfatiann ne anlama geldiklerini bilmiyorum, Jessie,» dedi. «Ama o
— 247 —
ISAAC AS1MOV
sözleri kullanmanı da hoş görüyorum. Lütfen, devam et.»
Baley huzursuzca kımıldandı. Jessie böy­leydi işte. Hiç bir acil durumda, hiçbir tehlikeli anda derdini kısaca anlatmaz, lafı evirip çevi­rir, sözü uzattıkça uzatırdı.
Jessie, «Elizabeth sanki kalabalık bir grup-tanmiş gibi konuşmaya çalışıyordu her zaman,» dedi. «Örneğin, 'Son toplantıda,' diyor, sonra duraklayarak bana gurur ve korkuyla bakıyor­du. Sanki ona bu konuda sorular sormamı ıs­lıyordu. Böylece önemli bir insan tavırları takı-nabilecekti. Ama başını derde sokmamdan da korkuyordu. Tabii ona bu konuda hiçbir zaman bir soru sormadım, Eilzabeth'i memnun etmek niyetinde değildim. Her neyse... Seninle evlen­dikten sonra bu konuşmalar da sona erdi. Son­ra.. » Durakladı.
Baley mırıldandı. «Devam et, Jessie.»
«Aramızda çıkan tartışmayı hatırlıyor mu­sun, Lije? Jezebel yüzünden çıkan tartışmayı?»
«Jezebel'e ne olmuş?» Baley ancak birkaç saniye sonra karısının başka bir kadından söz etmediğini, bunun Jessie'nin asıl adı olduğunu kavrayabildi. R. Daneei'e dönerek farkına var­madan karısını savunmaya çalıştı. «Jessie'nin tam adı Jezebel'dir. Bu isimden hoşlanmaz ve onu kullanmaz.»
R. Daneel ciddi ciddi başını salladı. Baley bir yandan da, neden onun için boş yere endi­şeleniyorum, diye düşünüyordu.
Jessie, «O olay beni çok sarstı, Lije.» diye
•248.
ÖLÜ GEZEGEN
açıkladı. «Gerçekten. Aslında bu gülünç bir şey­di sanırım. Ama söylediklerini düşündüm dur­dum. Yani Jezebel'in tutucu bir kadın olduğu, yeni gelenlerin garip törelerine karşılık ataları­nın geleneklerim savunmak için savaştığı konu­sundaki sözlerini. Sonuçta ben de JezebePdim ve her zaman...» Uygun kelimeler aradı.
Baley ona yardım etti. «Kendini onunla öz-deşleştiriyordun. Öyle mi?»
«Evet.» Ama Jessie bu cevabın hemen ar­kasından, «Hayır,» der gibi başını salladı. Ve gözlerini kocasından kaçırdı. «Aslında öyle de­ğildi Tabii. Yani gerçek anlamda. Jezebel'in na­sıl bir kadın olduğunu düşündüğümü biliyor­sun. Ben öyle bir insan değildim.»
«Bunu biliyorum, Jessie, saçmalama.»
«Ama yine de sık sık Jezebel'i düşünüyor­dum. Sonunda, 'Durum o zamankinin eşi,' de­dim. 'Biz Arzlıiarın eski gelenekleri var. Uzay­cılar yeni yöntemler getiriyorlar. Rastlantı so­nucu bulduğumuz yenilikleri uygulamamız için bizi teşvik ediyorlar. Belki de Ortaçağcılar hak­lı. Belki de o eski, sağlam geleneklere dönme­miz daha doğru olur.' işte bu yüzden gidip Eli-zabeth'i buldum.»
«Anlıyorum. Devam et.»
<— 249 —
ISAAC AsimOV
ye açikladı. 'Sen de gruptansın artık.' O günden beri toplantılara katılıyorum.»
Baley kederle karısına baktı. «Ve bundan bana hiçbir zaman söz etmedin...»
«Çok üzgünüm, Lije.» Jessie'nin sesi titri­yordu.
«Bunun hiçbir yararı yok. Üzülmenin ya­ni. O toplantıları anlatmanı istiyorum. Önce... toplantı nerede yapılıyordu?» Baley'nin duygu­ları uyuşmaya, yavaş yavaş tarafsız davranma­ya başlıyordu. İnanmayı istemediği şey gerçek­ti. İş ortaya çıkmıştı, yanılmış olması da imkan­sızdı artık. Bir bakıma o kararsızlığın sona er­mesi adamı rahatlatıyordu.
Jessie, «Burada,» dedi.
«Burada mı? Yani bu noktada mı? Ne de­mek istiyorsun?»
«Burada, taşıt yolunda. İşte bu yüzden bu­raya inmeyi istemedim. Ama aslında burası top­lanmak için gerçekten uygun bir yerdi. Buluşu­yor...»
«Kaç kişi toplarıyordu?»
«Altmış, yetmiş kişi sanırım. Bu yerel bir bölümdü. Açılır kapanır iskemleler, yiyecek içe­cek getiriliyordu. Biri bir konuşma yapıyordu. Çoğu zaman eski günlerde hayatın ne şahane olduğundan, ileride canavarları, yani robotları ve Uzaycıları nasıl ortadan kaldıracağımızdan söz ediyordu. Aslında bu konuşmalar sıkıcıydı. Çünkü hepsi de birbirinin aynıydı. Ama onlara katlarıyorduk. Çünkü toplanmak ve önemli in­sanlar olduğumuzu düşünmek hoşumuza gidi-
— 250 —
ÖLÜ GEZEGEN
yordu. Yeminler ediyor, kentte karşılaştığımız zaman birbirimizi gizilce selamlamak için yön­temler uyduruyorduk.»
«Toplantıların hiç yarıda kesildiği olmadı mı? Bir polis otomobili ya da itfdiye arabası geçmedi mi?»
«Hayır. Hiçbir zaman.»
R. Daneel söze karrştı. «Bu olağanüstü bir şey mi, Elijah?»
Baley düşünceli bir tavırla, «Belki de de­ğil,» diye cevap verdi. «Bazı yan geçitler hemen hiç kullanılmıyor. Ama onları öğrenmek de ko­lay değil. Toplantılarda bütün yaptıklarınız bun­lar mıydı, Jessie? Konuşmalar yapıyor ve komp­locu rolüne mi çıkıyordunuz?»
«Hemen hemen hepsi bu kadar. Bazen şar-kıiar söylüyorduk. Tabii bir şeyler de yiyip içi­yorduk. çok değil. Genellikle sandviç ve meyva suyu.»
Baley sertçe, «O halde şimdi seni endişe­lendiren nedir?» diye sordu.
Jessie yüzünü buruşturdu. «Bana kızdın.»
Baley kesin bir tavırla, «Lütfen soruma ce­vap ver,» dedi. «Madem bu toplantılar pek za­rarsız şeylerdi, neden son bir buçuk gün pani­ğe kapıldın?»
«Sana zarar vermelerinden korktum, Lije. Tanrım! Neden durumu anlamıyormuş gibi dav­ranıyorsun? Sana anlattım ya!»
«Hayır, anlatmadın. Henüz her şeyi açıkla­madın. Bana katıldığın zararsız bir gizli 'Kadın­lar Kulübü'nden söz ettin sadece. Onlar hiç açık
— 251 —
ISAAC ASI MOV
açık gösteriler yaptılar mı? Robotları parçala­dıkları o!du mu? Kargaşalık çıkardılar mi? İn­sanları öldürdüler mi?»
«Hiçbir zaman! Lije, ben hiç öyle şeyler yapar mıyım? Bunlara kalkışsalardi gruptan hemen çıkardım.»
«Pekala! O halde neden feci bir şey yaptı­ğını söyledin? Niçin seni hapse atacaklarını dü­şündün.»
«Şey... Gruptakiler ileride bir gün hüküme­te basks yapacaklarından söz ediyorlardı. Ör­gütlenecektik. Ondan sonra geniş çapta grev­ler olacak, işler duracaktı. Hükümeti bütün ro­botları yasaklamaya ve Uzaycıları da geldikleri yere dönmeye zorlayacaktık. O sırada bütün bunların boş laflar olduğunu düşünüyordum. Sonra bu olay başladı. Yani sen ve Daneel'le il­gili olay. O zaman gruptakiler, 'Eh, artık hare­kete geçeceğiz,' dediler. 'Onlar herkese bir ders olacak. Böylece robot istilasını hemen durdu­racağız,' Bunu Özel'de söylediler hem de. Sö­zünü ettikleri adamın sen olduğundan haberferi yoktu. Ama ben anladım bunu. Hemen anladım.» Jessie'nin sesi boğuklaşiı.
Baley yumuşadı. «Haydi, haydi, Jessie. Or­tada bir şey yok ki. Seninkiler sadece konuş­muşlar. Bir şey olmadığını sen de biliyorsun.»
«O kadar... o kadar... ko...korktum ki. Bu işe ben de karıştım, diye düşündüm. Her şeyi parçalayacak, insanları öldürecekler. Belki Lije' le Ben de ölecek. Ve su-suç bende. Çünkü bu komploya katıldım. Hapsedilmeye fâyığım ben.»
— 252 —
OtÜ GEZEGEN
Jessie yine hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.
Baley karısını susturmaya çalışmayıp ko-iunu onun omzuna atarak R. Daneel'e baktı. Dudakları gerilmişti. Robot sakin sakin onun bu bakışlarına karşılık verdi.
Detektif, «şimdi,» dedi. «İyice düşünmeni istiyorum, Jessie. Sizin grubun başı kimdi?»
Kadın daha sakinleşmişti. Mendiliyle göz­lerini usulca kuruluyordu. «Joseph Klemin a-dında biri. Ama aslında o öyle önemli biri sayıl­maz. Boyu ancak bir altmış. Son derecede de kılıbık sanırım. Bence Klemin kötü niyetli, za­rarlı bir insan değil. Onu tutulamayacaksın ya, Life? Sırf ben söyledim diye?» Hem suçlu, hem de endişeli bir hali vardı şimdi.
«Henüz kimseyi tutuklayacak değillm. Kle-min'e nasıl tallmat veriliyordu?»
«Bilmiyorum.»
«Toplantılara yabancılar da katılıyorlar mıydı? Ne demek istediğimi anlıyorsun değil mi? Merkezden önemli kimseleri kastediyorum.»
«Bazen birkaç kişi gelip konuşma yapıyor­lardı. Ama bu pek sık olmazdı. Ancak yılda iki kez.»
«Onların adlarını biliyor musun?»
«Hayır. Onları her zaman, 'bizlerden biri' ya da 'Jackson Heights'dan bir dost' diye tanı­tıyorlardı.»
«Anlıyorum... Daneel!»
Robot, «Evet, Elijah,» dedi.
«Dün araştırdığın o adamları tarif et Ba­kalım Jessie onları tanıyacak mı?»
— 253 —
ISAAC AS I MOV
R. Dcmeel görünüşlerini tam tamına açıkla­dı. Kişisel özellikler listesi uzarken, Jessie de gitgide daha kesin bir tavırla başını sallamaya başladı. Ama yüzünde kederli ve umutsuz bir ifade vardı.
Sonra, «Bütün bunların hiçbir yararı yok!» diye bağırdı. «Hiçbir yararı yok! Onları nasıl tek tek hatırlarım? Bunu nasıl...» Durakladı. Düşü­nüyor gibiydi. «Onlardan birinin maya üreticisi olduğunu mu söyledin?»
R. Daneel, «Francis Clousarr,» dedi. «New York Maya'da çalışıyor.»
«Şey... Bir keresinde yabancı bir adam ko­nuşma yapıyordu. Ben de ön sırada oturuyor­dum. Burnuma çiğ maya kokusu geldi durdu. Hafif bir maya kokusu. Ne demek istediğimi an­lıyorsun değil mi? Olayı hatırlamamın nedeni de şu: O gün midem bozuktu. Maya kokusu mide­min büsbütün bulanmasına neden oldu. Sonun­da kalkıp arkaya geçmek zorunda kaldım. Tabii ne olduğunu açıklayamadım. çok utandım. Bel­ki sözünü ettiğin adam o. Koku dalma maya içinde çalışan bir adamın üzerine siner.» Jessie burnunu kırıştırdı.
Baley sordu. «Onun nasıl bir adam olduğu­nu hatırlamıyor musun?»
Kadın kesin bir tavırla, «Hayır,» diye cevap verdi.
«Pekala. Dinle, Jessie. Seni annenin evine götüreceğim. Bentley de seninle kalacak. İkiniz de Bölümden ayrılmayacaksınız. Ben'in birkaç gün okula gitmemesinin bir sakıncası yok. Ye-
— 254 —
ÖLÜ GEZEGEN
■meklen annenin dairesine yollamalarını sağla­yacağım. Apartmanın etrafındaki koridarları da polis kontrol altına alacak.»
Jessie titredi. «Ya sen?»
«Ben tehlikede değillm.»
«Ama bu ne kadar sürecek?»
«Bilmiyorum. Belki bir, iki gün.» Bu söz­ler Baley'in kendisine bile anlamsız geidi.
Yine taşıt yolundalardı. Ama bu kez Ba-Sey'le R. Daneel yalnızdı. Düşüncelere dalmış olan Baley'nin yüzünde sıkıntılı bir ifade vardi.
Sonra, «Bana iki kademeli bir örgütle kar­şı karşıyaymişız gibi geilyor,» diye fikrini açık­ladı. «Birinci kademedeki grubun belirli bir prog­ramı yok. Onlar sadece ilerideki darbe sırasında asıl liderleri destekleyecekler. İkinci kademeyse daha küçük. Seçkin bir grup bu. Ve üyeler iyi planlanmış bir hareket programıyla meşguller. İşte bu seçkin grubu bulmamız gerekiyor. Jessie'nin sözünü ettiği 'opera-komik' grupları ö-nemli değil.»
R. Daneel, sTabii Jessie'nin hikâyesini ol­duğu gibi kabul ediyorsak,» dedi. «O zaman böyle düşünebiliriz.»
Bal'ey soğuk soğuk karşılık verdi. «Bence Jessie'nin hikâyesi baştan sona kadar doğruy­du.»
R. Daneel, «Öyle gözüküyordu,» dedi. «Se-rebro-dürtülerinde Jessie'nin patolojik bir yalan­cı olduğunu gösteren bir şey yok.»
Baley kırgın bir tavırla robota baktı. «Tabii
— 255 —
İSAAC AsimOV
I,
f.
ki yok. Raporlarımızda Jessie'den söz etmemiz- i:
de yersiz olur. Anlıyor musun?»
R. Daneel sakın sakin, «İstiyorsan öyle ya­parız, ortak Eli|ah.» dedi. «Ama o zaman ra­porlarımız ne tam olur, ne de doğru.»
Baley başını salladı. «Belki. Ama bunun gerçek bir zararı da olmaz. Jessie bize bütün bildiklerini açıkladı. Ondan söz etmek adının po­lis kayıtlarına geçmesine neden olur. Bunu is­temiyorum.»
«O halde Jessie'den hiç söz etmeyiz. Tabii öğrenilecek başka bir şey olmadığından emin-sek.»
«Bence Jessie başka bir şey bilmiyor. Bu­nu garanti ederim.»
«O halde bana bir şeyi açıklar mısın? Je-zebel sözü, bu bir tek ad neden Jessie'nin eski inançlarından vazgeçmesine neden oldu? Ni­çin onun yeni inançlara saplanmasına yol aç­tı?»
Dönemeçli, boş tünelde ağır ağır ilerliyor­lardı.
Baley, «Bunu açıklamak zor,» diye mırıl­dandı. «Jezebel ender duyulan bir ad. Bir za­manlar Jezebel isminde, adı çok kötüye çıkmış bir kadın yaşardı. İşte karım bu tarihi gerçeğe çok değer veriyordu. Kendisini sanki çok kötüy-müş gibi hissediyor, böyleee çok dürüst olan yaşamını dengeliyordu.»
«Yasalara uyan bir kadın neden kendisini kötüymüş gibi hissetmek istesin?»
Baley neredeyse gülecekti. «Kadınlar böy-
— 256 —
ÖLÜ GEZEGEN
ledir, Daneel. Herneyse... Ben pek budalaca bir şey yaptım, öfkeli bir anımda eski çağlarda ya­şamış olan Jezebel'in aslında kötü bir kadın ol­madığında ısrar ettim. Hatta onun iyi bir eş ol­duğunu söyledim. O günden beri çok pişman­lık duydum. Bu yüzden üessle'yi çok mutsuz et­tiğim anlaşılıyor. Önün bir daha yerine koyama­yacağı bir şeyi yok ettim. Sanırım, Jessie de anlattığı gibi davranarak benden öç almaya ça­lıştı. Herhalde hoş karşılamayacağımı bildiği bir şey yaparak beni cezalandırmak istedi. Ama bu­nu bilinçli bir biçimde düşündüğünü sanmıyo­rum.»
«Bilinçsiz bir istek olabilir mi? Bu sözlerin çelişkili değil mi?»
Baley hayretle R. Daneel'e baktı. Ona bi­linçaltını anlatamayacağını düşünerek umutsuz­luğa kapıldı. «Ayrıca,» diye ekledi. «Kutsal Ki­tapların insan düşünce ve duygulan üzerinde büyük etkisi olmuştur.»
«Kutsal Kitaplar nedir?»
Detektif bir an şaşırdı. Sonra da şaşırdığı için kendi kendisine hayret etti. Uzaycıların tü­müyle mekanik, kişisel bir felsefeye göre yaşa­dıklarını öğrenmişti. R. Daneel de ancak Uzay­cıların bildiklerini öğrenebilirdi. Başka bir şey bilmesine imkan yoktu. «Arzdaki insanların Kut­sal Kitapları işte.» Baley'nin sesi sertti.
«Bu sıfatın anlamını kavrayamadım.»
«Bu kitaplara büyük saygı duyulur. Bunla­rın çeşitli bölümleri insan davranışları için te­mel oluştururlar. Tabii uygun biçimde yorumlan-
— 257— F : 17
ISAAC ASI MOV
dıkları zaman. Çok kimse bu prensiplerin insan­lara sonsuz mutluluğu sağlayacağına da inanır­lar.»
R. Daneel bu açıklamayı düşündü. «Bu prensipler yasalarınıza da alınmış mıdır?»
«Hayır. Korkarım alınmamıştır. Prensiple­rin hukuk bakımından uygulanmaları mumkun değildir. Her insan bunlara, çok istediği ve için­den öyle geldiği için uymalıdır. Bir bakıma bun­lar yasalardan üstündürler.»
«Yasalardan üstünler mi? Bu da birbiriyle çelişkili bir açıklama değil mi?»
Baley alayla güldü. «Sana böyle bir kitap­tan bir bölümü tekrarlayayım mı? Bu seni il­gilendirir mi?»
«Evet, lütfen...»
Baley arabayı yavaşlatarak durdurdu. Bir­kaç dakika gözleri kapalı oturarak anımsamaya çalıştı. Ortaçağ İngilizcesiyle yazılmış sözleri tekrarlamayı istiyordu. Ama R. Daneel o söz­lerden bir anlam çıkaramayacaktı o zaman. Son­ra insanlığın gölgeler arasında kalmış geçmişinden bir hikâyeyi değil de, modern yaşamla ilgili bir şey anlatıyormuş gibi, «Ve o Zeytin Da­ğına çıktı,» diye başladı. «Şafakta tapınağa dön­dü. Herkes ona geldi. Ve o oturarak onlara vaaz etti. Kâtipler ve Ferisiler zina yaparken yakala­nan bir kadını getirdiler. Kadını onun önüne çı­kararak, 'Efendimiz,' dediler. 'Bu kadın zina ha­linde yakalandı. Suçüstü. şimdi... Musa bize ya­sa kitabında böyle suçluları taşlamamızı em­retti. Sen ne diyorsun?'
— 258 —
ÖLÜ GEZEGEN
«Bunu mahsus, onu tuzağa düşürmek için söylediler. Böylece onu suçlamak için bir baha­ne bulmuş olacaklardı. Ama o eğildi ve parmak­larıyla yere yazı yazdı. Sanki onları duymamış gibi. Ama onlar sorularını tekrarlamayı sürdür­düler. O zaman o doğruldu ve onlara, 'İçinizde günahsız olanınız varsa ilk taşı ona atsın,' de­di.
«Sonra tekrar eğilerek yere yazı yazdı. Bu sözleri duyanları kendi vicdanları mahkûm etti. Yaşiıiardan başlayarak gençlere kadar birer bi­rer uzaklaştılar. O doğrulduğu zaman orada ka­dından başka kimsenin kalmamış olduğunu gör­dü. Kadına, 'Suçlayıcıların nerede?' diye sordu. 'kimse seni mahkûm etmedi mi?' Kadın, 'kim­se etmedi. Efendimiz,1 dedi. O zaman o, 'Ben de seni mahkûm etmiyorum,' diye açıkladı. 'Git ve bir daha günah işleme.'»
R Daneel bütün bunları dikkatle dinlemiş­ti Sonra, «Zina nedir?» diye sordu.
«Bu önemli değil. Zina bir suçtu. Ve o sıra­da suçlular taşlarıyordu. Yani suçlu kadına, o ölünceye kadar taş atıyorlardı.»
«Ve bu kadın da suçluydu, öyle mi?»
«Evet.»
«Öyleyse o neden taşlanmadı?»
«O sözlerden sonra kadını suçlayanlardan hiçbiri ona taş atamayacağını düşündü. Bu hi­kâye kafana sokulan adalet düşüncesinden da­ha da yüksek şeyler olduğunu gösterir. Merha­met diye bilinen insanca bir duygu vardır. Bağış­lamak diye tanımlanan insanca bir davranış.»
— 259 —
ISAA2 AsimOV
«Ben bu sözcükleri bilmiyorum, ortak Elijah.»
Baley, «Biliyorum,» diye mırıldandı, «Biliyo­rum.» Sert bir hareketle polis arabasını çalıştır­dı. Taşıtı öfkeli bir hızla sürdü. Kanapenin ar­kalığına dayanmıştı.
R. Daneel sordu. «Nereye gidiyoruz?»
Baley, «Maya Köyüne,» dedi. «Komploou Francis Clousarr'tan gerçeği öğreneceğiz.»
«Bunu başarmak için bir yöntemin var mı?»
«Hayır, pek yok. Ama senin var, Daneei. Ve bu basit bir şey.»
Hızla yollarına devam ettiler.
ON BEŞ
Baley Maya Bölümünün hafif Kokusunun J
daha keskinleşerek yaygınlaştığını farketti. De­tektif bazıları gibi bu kokuyu hiç de kötü bul­mazdı. Jessie gibi sözgelişi. Hatta bu koku ho­şuna bile gider, Baley'e güzel şeyleri hatırla­tırdı.
Baley maya kokusunu her duyuşunda otuz yıldan daha uzun bir süre öncesine dönüverir­di. Koku algısının kimyası neden olurdu buna. On yaşına döner ve Bori Dayısını görmeye git-
— 260 —
ÖLÜ GEZEGEN
tiğini düşünürdü. Dayısı maya üreticisiydi. Bori Dayıda her zaman mayadan yapılmış nefis yi­yecekler bulunurdu: Küçük kurabiyeler, içleri şurupla dolu çikolatamsı şeyler, kedi ve köpek biçimi sert bisküviler. Baley küçük olmasına karşın, dayısında başkalarına dağıtacak böy­le yiyeceklerin bulunmaması gerektiğini bilirdi. Bu yüzden bir köşeye çekilerek sırtını odaya dö­ner ve bu nefis şeyleri sessizce yerdi. Yakalan­maktan korktuğu için çabucak hem de,
Beiki de o nedenle kurabiyeler ona daha da lezzetli gelirdi.
Zavallı Bori Dayı bir kazaya uğramış ve ölmüştü. Baley'e dayısının nasıl öldüğünü hiç­bir zaman doğru dürüst açıklamamışlardı. Ço­cuk da onun fabrikadan usulca maya kaçırır­ken tutuklandığını sanarak acı acı ağlamıştı. Kendisini de yakalayıp idam edeceklerini "sanı­yordu. Baley yıllar sonra polis dasyalarını usul­ca karıştırmış ve gerçeği öğrenmişti. Dayısı bir yük taşıtının paletleri altına düşmüştü. Bu ro­mantik bir efsane için düş kırıcı bir sondu.
Ama Baley maya kokusunu duyduğu an yi­ne de kısa bir süre için de olsa o efsaneyi anım­sıyordu.
Maya Köyü, New York Kentinin herhangf bir kesiminin resmi adı değildi. Bu yer herhan­gi bir atlas ya da New York haritasında da bu­lunamazdı. Halk arasında «Maya Köyü» diye ta­nımlanan yer aslında Newark, New Brunswick ve Trenton'dan oluşuyordu. Ortaçağda New
■261
ISAAC ASıMOV
Jersey diye bilinen bölgenin ortasından uzanan
geniş bir şerit halindeydi burası. Bölgede halkın
oturduğu mahalleler de vardı. OzeLikle Newark
ve Trenton merkezlerinde. Ama geri kalan ge­
niş topraklar maya fabrikaları ya da çiftliklerine
ayrılmıştı. Bu yerlerde binlerce tür maya yetişi­
yor ve ürüyordu. Kentin nüfusunun beşte bi- I
ri bu fabrikalarda çalışmaktaydı. Diğer beşte
biri de bunlara bağlı öteki endüstrilerde. Allag-
henle Dağlarının ormanlarından yığınla odun ve
kaba selüloz fabrikalara getiriliyordu. Bu mal­
zeme asit dolu tanklardan geçirilerek glükoz ha­
line sokuluyordu. Buna arabalar dolusu güher-
cile ve fosfat tuzları eklenip bütün bunlar kim­
ya laboratuvarlarmın sağladığı organik malze­
me dolu kavanozlara dalduruluyordu. Bu işlom-
lerden bir tek sonuç alıyordu: Maya. Daha faz­
la maya. Maya olmadığı takdirde Arzda yaşa­
yan sekiz milyar insanın dörtte üçü bir yıl içeri­
sinde açlıktan ölürdü.
Bu düşünce Baley'nin buz gibi danmasına neden oldu. Üç gün önce de aynı olasılık söz-konusuydu, ama üç gün önce Baley'nin aklına bile gelmezdi bu.
Newark dışındaki bir giriş yerinden geçerek taşıt yolundan ayrıldılar. Saptıkları cadde hiç kalabalık değildi. İki tarafta da biçimsiz bloklar yükseliyordu. Maya fabrikalarıydı bunlar. yol tenha olduğu için Baley arabayı yavaşlatmadı.
«Saat kaç, Daneel?»
Robot, «On altı sıfır beş,» diye açıkladı.
— 262 —
ÖLÜ GEZEGEN
«O halde Clousarr iştedir. Tabii gündüz vardiyasındaysa.»
Baldy polis arabasını malların tesllm edil­diği paiK yerine soktu ve motörü durdurdu.
R. Daneel, «Elijah, demek bu New York Maya Köyü,» dedi.
Baley, «Köyün bir bölümü,» diye yanıtladı.
İki yanında büroların bulunduğu bir kori­dara girdiler. Koridarun dönemecindeki bir masada oturan resepsiyon memuru kız onlan görünce hemen gülümsemeye başladı. «kimr görmek istemiştiniz?»
Baley cüzdanını açtı. «Biz polisteniz. New* York Maya'da Francis Clousarr adında biri ça­lışıyor mu?»
Kız, «Bunu sorabilirim,» diyerek fişi, üze­rinde «Personel» yazılı bir prize soktu. Dudak­larını hafifçe oynattı ama adamla robot kızın sesini duyamadılar.
Baley hançerenin hafif hareketlerini ses ha­line sokan boğaz telefonlarını biliyordu. «Lüt­fen sesinizi yükseltin,» diye emretti. «Sözleriniz? duymalıyım.»
Kızın sesi işitilecek hale geldi. «Polis oldu­ğunu söylüyor, efendim.»
Esmer, iyi giyinmiş bir adam bir odadan çıktı. İnce bir bıyığı vardı. Alın kısmından saçları dökülmeye başlamıştı. Adam beyaz dişlerini göstererek gülümsedi. «Ben Personel'den Pres-cott'um. Mesele nedir, memur bey?»
Baley soğuk bir tavırla süzünce, Prescotf un gülümseyişi dandu. «Burada çalışanların en-
— 263 —
ISAAC AsimOV
dişelenmelerini istemiyorum.» diye ekledi. «Po­lis Konusunda fazla alıngandırlar.»
Baley, «Ne kötü değil mi?» dedi. «Clousarr şimdi binada mı?»
«Evet, memur bey.»
«O halde bize bir çubuk verin. Oraya ulaş­tığımızda Clousarr gitmiş olursa, sizinle tekrar konuşurum.»
Prescott hiç gülmüyordu artık. «Size çu­buk getirteceğim, memur bey.»
Rehber çubuk, «CG Kesimi İkinci Böiüm»e göre ayarlandı. Baley bunun fabrika bakımın­dan ne anlama geldiğini bilmiyordu. Ama bil­mesine de gerek yoktu. Çubuk avuca sığabilen, dikkati çekmeyen küçük bir aygıttı. Ayarlandığı yöne doğru döndürüldüğü zaman ucu hafifçe ısınıyor, ters yöne dönüldüğü zaman da soğu­yordu. İstenilen yere erişilirken çubuğun ısısı iyice artıyordu. Bir amatörün işine pek yaramaz­dı rehber çubuk. Çünkü ısı farkı pek azdı. Ama New York'luların pek azı bu konuda amatör sa­yılabilirdi. Çocuk oyunlarının en sevileni, okul koridarlarında oyuncak bir rehber çubuğun yar­dımıyla saklambaç oynamaktı. Bu oyuncakların reklamları da ilginçti: «Sıcak mı değil mi?» «Bı­rakın Sıcak Çubuk bulsun!» «Sıcak Rehber Çu­buklar gibi olamaz!»
Baley yüzlerce dev gibi binada rehber çu­buk yardımıyla yolunu bulmuştu. Eline böyle bir çubuk aldığı zaman, sanki kendisine bir plan verilmiş gibi istediği yere en kısa yoldan gitme­yi başarıyordu.
— 264 —
ÖLÜ GEZEGEN
Detektif on dakika sonra iyice aydınlatılmış bir odaya girdiğinden çubuğun ucu bayağı kız­mıştı. Baley kapının en yakınındaki bir adama, «Francis Clousarr burada mı?» diye sordu.
Adam başıyla işaret etti. Baley onun gös­terdiği tarafa doğru gitti. Homurdanarak dur­madan çalışan hava pompalarına karşın maya kokusu iyice keskinleşmişti. Bir adam oda­nın öbür ucunda yerinden kalkmış, önlüğünü çıkarıyordu. Orta boyluydu. Oldukça gençti ama yüzünde derin çizgiler vardı. Saçları yeni ağarmaya başlamıştı. Eklemleri çıkık iri ellerini selteks bir havluya kuruluyordu.
Adam, «Ben Francis Clousarr'ım,» dedi.
Baley, R. Daneel'e bir göz attı. Robot da kısaca başını salladı.
Detektif, «Burada rahatça konuşabileceğimiz bir yer var mı?» diye sordu.
Clousarr ağır ağır, «Belki bulabiliriz.» dedi. «Ama çalışma sürem sona ermek üzere. Ya­rın konuşsak nasıl olur?»
«şimdiyle yarın arasında pek uzun saatler rar. şimdi konuşalım.» Baley cüzdanını açıp avucuna alarak mayacıya doğru uzattı.
Ama ciddi bir tavırla ellerini silmekte olan Clousarr duraklamadı bile. Sakin sakin, «Polis bölümündeki sistemi bilmiyorum,» dedi. «Ama burada yemek tatili çok kısa. Ben 17.00-17.45 arasında yemek yemek zorundayım. Yoksa aç kalırım.»
Baley başını salladı. «Size yemek getirme­lerini sağlanım.»
— 265 —
ISAAC AsimOV
Clousarr neşesizce güldü. «Vay vay vay. Tıpkı bir aristokrat ya da yüksek sınıftan bir po.is gibi. Başka? Özel banyo da var mı?»
Baley, «Siz sadece sorularıma cevap verin, Clousarr,» dedi. «Bu şahane nüktelerinizi de kız arkadaşınıza saklayın! Nerede konuşabiliriz?»
«Madem konuşmak istiyorsunuz, tartı oda- ' sına ne dersiniz? Tabii keyfiniz bilir. Benim söy­leyecek bir şeyim yok.»
Baley Clousarr'la tartı odasına gitti. Kare biçimi, tertemiz, duvarları bembeyaz, diğer oda­dan ayn olarak ve daha etkili bir biçimde ha­valandırılan bir yerdi burası. Duvarların önünde­ki camlı dalaplara nazik elektronik tartılar ko­nulmuştu. Bunlar ancak alan gücüyle çalıştın-labiliyorlardı. Baley de üniversitedeyken bunla­rın daha ucuz modellerini kullanmıştı. Tanıdığı bir model bir milyar atomu tarTabiiiyordu.
C'ousarr, «Buraya bir süre kimsenin gele­ceğini sanmıyorum,» dedi.
Baley bir şeyler homurdandı, sonra da R. Daneel'e döndü. «Dışarı çıkıp buraya yemek göndermelerini söyler misin? Lütfen yemek ge­linceye kadar dışarıda bekle.» R. Daneel'in oda­dan çıkışını seyretti. Sonra da Clousarr'a baktı «Siz kimyager misiniz?»
«Ben zimologum.»
«Arada ne fark var?»
Clousarr kurumlu bir tavırla açıkladı. «Bir kimyager çorba gibi şeyler yapar. Bir zimolog ise birkaç milyar kişinin yaşamasını sağlar. Ben maya kültürü uzmanıyım.»
— 266 —
ÖLÜ GEZEGEN
Baley, «Pekala,» dedi.
Ama Clousarr konuşmasını sürdürdü. «Bu laboratuvar New York Maya'nın çalışmasını sağlıyor. Tencerelerimizde her lanet olasıca gun, her saat şirketin her türlü mayasından ye­tiştiriliyor. Mayaları kontrol ediyor, gerekli be­sin ayarlamalarını yapıyoruz. Mayaların istenil­diği gibi olmasını sağlıyoruz. Uygun biçimde üremelerini. Genleri çarpıtıyor, yeni cinsler o-luşturuyoruz. Bazılarını ayıklıyor, özelliklerini gözden geçiriyor ve onlara yeniden biçim veri­yoruz. New York'lular birkaç yıl önce turfanda çilek yemeye başladılar. Ama aslında onlar çi-lek değillerdi, ahbap. Şeker oranı fazla, özel kül­türlerdi. Yapılarına renk verilmiş ve çilek tadı da katilmıştı. İşte o çilekler burada, bu odada geliştirildi.
«Yirmi yıl önce 'Saccharomyces olei Be-nedictae' önemsiz bir türdü. Tadı berbattı, bal-mumuna benziyordu. Bir işe de yaramıyordu. Tadı hâlâ mum gibi, ama yağ oranı yüzde on beşten yüzde seksen yediye çıkarıldı. Bugün ekspres yola bindiniz mi? Onu S.O.Benedictae-G67 türüyle yağlıyorlar. Bunu unutmayın. O âa yine bu odada geliştirildi... Onun için benden kimyager diye söz etmeyin. Ben bir zimolo-gum »
Baley istememesine karşın Clousarr'ın a-teşü gururu karşısında biraz geriledi. Sonra da birdenbire, «Dün akşam saat on sekizle yirmi •arasında neredeydiniz?» diye sordu.
Clousarr omzunu silkti. «Yürüyüşe çıkmış-
— 267 —
ISAAC ASI MOV
tim. Akşamlan yemekten sonra kısa bir yürü­yüş yaparım.»
«Arkadaşlarınıza gittiniz mi? Esir-altı sine­maya?»
«Hayır. Sadece dalaştım.»
Baley'nin dudakları gerildi. Clousarr esir-altı sinemaya gitmiş olsaydı, karnesine işaret edilirdi. Bir arkadaşını görseydi, o zaman o ka­dın ya da erkeğin adını vermek zorunda kala­caktı. Böylece durum iki taraftan incelenmiş o-iacaktı.
«O halde sizi kimse görmedi?»
«Belki gören olmuştur. Bilmiyorum. Ama a-çikçası biriyle karşılaştığımı hatırlamıyorum.»
«Ya önceki akşam?»
«Aynı şeyi yaptım.»
«O halde iki akşam neler yaptığınızı söy­leyebilecek tanıklarınız yok.»
«Bir suç işleseydim, tanık da sağlardım, memur bey. Tanıklara ne ihtiyacım var?»
Baley cevap vermedi. Elindeki küçük def­tere bakıyordu. «Bir keresinde yargıç karşısı­na çıkarılmışsınız. Kargaşalık çıkarma ama­cıyla bazı kimseleri kışkırttığınız için.»
«Pekala! O R. denilen yaratıklardan biri hızla yanımdan geçmeye kalkıştı. Ben de ona çelme taktım. Bu kargaşalık çıkmasını kışkırt­mak mı oluyor?»
«Yargıç o görüşteymiş. Mahkûm edilmiş ve ceza ödemişsiniz.»
«Böylece olay da sona ermiş sayılır. Yok­sa benden tekrar ceza mı keseceksiniz?»
— 268 —
OLU GEZEGEN
«Önceki akşam Bronx'daks bir ayakkabi mağazasında az kalsın olay çıkıyordu. Sizi ora­da görmüşler.»
«kim görmüş?»
Baley, «O sırada burada yemek zamanıy-mış,» dedi. «Önceki gün akşam yemeğinizi bu­rada mı yediniz?»
Clousarr kararsızca durakladı sonra da ba­şını salladı. «Midem bozuktu. Maya bazen in­sanı böyle etkiler. Benim gibi tecrübeli oSanla-rs bile.»
«Dün gece Williamsburg yakınlarında da neredeyse bir kargaşalık çıkacaktı. Sizi orada da görmüşler.»
«kim görmüş?»
«İki olaya da karıştığınızı inkâr mı ediyor­sunuz?»
«Ortada inkâr edilecek bir şey yok ki, Bu olayların geçtiği kesin adresler nedir? Beni gö­ren kim?»
Baley zimologa dik dik baktı. «Benim ne­den söz ettiğimi pekala biliyorsunuz. Gizli Orta-çağcılar Örgütünün önemli üyelerinden birisi­niz.»
«Böyle düşünmenizi engelleyemem, memur bey. Ama düşünmek kanıt değildir. Belki bun­dan haberiniz var.» Clousarr gülüyordu.
Baley'nin uzun yüzüyse ifadesizdi. «Belki Ama size hemen şimdi gerçeği söylettirebili-rim.» Tartı odasının kapısına giderek açtı. Dışa­rıda sakin sakin bekleyen R. Daneel'e, «Clou-sarr'ın akşam yemeği geldi mi?» diye sordu.
— 269 —
ISAAC ASI MOV
«şimdi geliyor, Elijah.»
«Unu getiriver, Daneel.»
R. Daneel bir dakika sonra elinde bölmele­re ayrılmış maden bir tepsiyle içeri girdi.
«Tepsiyi Bay Clousarr'ın önüne koy, Da-neei.» Baley duvardaki dalapların önündeki ta­burelerden birine oturdu. Ayak ayak üstüne attı. R. Daneel tepsiyi Clousarr'ın yakınındaki bir taburenin üzerine bırakırken, zimologun so­ğuk bir tavırla robottan uzaklaşmaya çalışma­sını izledi.
Sonra, «Bay Clousarr,» dedi. «Size iş ar­kadaşım Daneel Olivaw'i tanıştırmak istiyorum.»
Daneel zimologa elini uzattı. «Nasılsınız, Francis?»
Clousarr sesini çıkarmadı. Daneel'in uzat­tığı elini sıkmak için de bir hareket yapmadı. Robot öyle bekledi. Clousarr'ın yüzü kızarmaya başlamıştı.
Bale/ usulca, «Kabalık ediyorsunuz, Bay Clousarr,» diye mırıldandı. «Bir polis memuru­nun elini sıkmayacak kadar kibirli misiniz yok­sa?»
Clousarr, «İzninizle,» diye homurdandı. «Karnım aç.» Cebinden çıkardığı çakının çatal kısmını açtı. Gözleri yemeğinde, tepsinin başı­na geçti.
Baley, «Daneel,» dedi. «Bence dostumuz senin soğuk tavırların yüzünden alındı. Ona kızmış değilsin ya?»
R. Daneel, «Ne münasebet» diye cevap
270— 1
i
ÖLÜ GEZEGEN
«O halde kendisine kırgın olmadığını gös­ter. Kolunu şöyle omzuna atıvar.»
«Bunu memnunlukla yaparım.» R. Daneel ö-ne doğru birkaç adım attı.
Clousarr çatalını tepsiye bıraktı. «Ne var? Ne oluyor?»
R. Daneei sakin sakin kolunu uzattı.
Clousarr elinin tersiyle deli gibi robotun ko­luna vurdu. «Bana dakunma!» Kaçmak için ye­rinden fırlarken tepsi devrildi. Şangırtıyla yere düşerken yemekler etrafa saçıldı.
Bakışları sertleşmiş olan Baley çabucak R. Daneel'e bakarak başını salladı. Robot da bu­nun üzerine gerilemiş olan zimologa doğru yü­rüdü. Baley kapının önüne dikilmişti.
Clousarr, «O nesneyi bana yaklaştırma,» diye haykırdı.
Baley sakin sakin, «Böyle konuşmayın,» dedi. «O adam benim iş arkadaşım.»
Clousarr tiz bir sesle bağırdı. «Onun iğ­renç bir robot olduğunu söylemek istiyorsun ya­nıl»
Baley hemen emretti. «Ondan uzakiaş, Da­neei.»
Robot gerileyerek Balev'nin arkasına geç­ti. Kapının önünde sakin sakin durdu. Kesik ke­sik soluyan CSousarr yumruklarını sıkarak de­tektifin karşısına dikildi.
Baley, «Pekala, zeki çocuk,» dedi. «Da-neel'in robot olduğunu nereden çıkardın baka­lım?»
«Bunu herkes anlar.»
_271 —
ISAAC AS I MOV
«Bu konuda karan yargıca bırakacağız. Ama o arada polis merkezine gelmeni istiyoruz, Ciousarr. Bize Daneel'in bir robot olduğunu na­sıl anladığını ayrıntılarıyla anlatacaksın. Tabii açıklayacağın başka çok şey var, pek çok şey. Daneel, haydi gidip polis müdürüyle bağlantı kur. Herhalde artık evine gitmiştir. Ona büro­ya gelmesini söyle. Sorguya çekilmek için sa­bırsızlanan birini bulduğumuzu açıkla.»
R. Daneel dışarı çıktı.
Baley, zimologa döndü. «Bana kafanın na­şı! çalıştığını açıklar mısın, Ciousarr?»
«Bir avukat istiyorum.»
«Sana avukat bulunacak. O arada siz Or-taçağcıların özelliklerini bana anlatır mısın?»
Ciousarr kararlı bir sessizlikle başını çevir­di
Baley, «Yakub adına,» dedi. «Sen ve örgü­tün konusunda her şeyi biliyoruz. Blöf de yap­mıyorum. Senden sadece merakımı gidermeni istiyorum: Siz Ortaçağcılar neyin peşindesiniz? Ne istiyorsunuz?»
Clou&arr boğulur gibi cevap verdi. «Topra­ğa dönmeyi. Ne basit değil mi?»
Bafey, «Bunu söylemek basit,» dedi. «Ama uygulamak pek de değil. Toprak sekiz milyon insanı nasıl besleyecek?»
«Ben hemen bir gece içinde toprağa dön­memiz gerektiğini söylemedim ki. Ya da bir yıl­da. Veya yüzyılda. Bu iş adım adım yapılacak, sayın memur. Bunun ne kadar uzun süreceği önemli değil Ama artık içinde yaşadığımız bu
— 272 —
ÖLÜ GEZEGEN
mağaralardan çıkmalıyız. Açık havada yaşama­lıyız.»
«Sen hiç açık havaya çıktın mı?»
Clousarr sıkıntılı sıkıntılı kımıldandı. «Pe­kala, ben zaten mahvolmuşum. Ama çocuklar henüz mahvolmuş sayılmazlar. Durmadan be­bekler Dünyaya geliyor. Tanrı aşkına, onları bu mağaralardan çıkarın! Açık havada, geniş yer­de, güneşte yaşasınlar! Gerektiği takdirde nü­fusu yavaş yavaş azaltırız!»
«Yani olmayacak bir geçmişe geri dönmek istiyorsun.» Baley bu adamla neden tartıştığın! bilmiyordu. Belki de bunun nedeni kanını tutuş­turan o garip ateşti. «Tohuma, yumurtaya ya da ana rahmine geri dönmek. Neden ileriye doğru gitmiyorsunuz? Arzın nüfusunu azaltmayın. Faz­lalığı ihraç edin. Toprağa dönün. Ama başka gezegenlerin topraklarına. Başka Dünyalara ya­yılın.»
Clousarr sert bir tavırla güldü. «Ve böyle­ce yeni Dış Dünyalar daha yaratalım, öyle mi? Daha fazla Uzaycı?»
«Dış Dünyalara yayılan Arziılar kentlerin bu­lunmadığı bir Dünyadandılar. Maddeci ve kişi­liğe önem veren Arzlılardı onlar. Bu niteliklerin geliştirilmesinde aşırılığa kaçıldı, sağlıklı olma­yan bir noktaya gelindi. Ama şimdi ileri bir top­lumdan yararlanarak gezegenlere yayılabiliriz. şimdi çevre ve gelenekler birbirlerini etkileyerek bir orta yolun bulunmasını da sağlarlar. Eski Arzla Yeni Dünyalarınkinden farklı bir yolun.»
Baley, Dr. Fastolfe'un sözlerini bir papağan
— 273— F : 18
ISAAC AsimOV
gibi tekrarladığının farkındaydı. Ama sanki bu konuyu yıllardan beri düşünüyormuş gibi ko­nuşuyordu.
Clousarr, «Saçma,» diye homurdandı. «Kendi Dünyamız burnumuzun dibindeyken çöl­lerden oluşan gezegenlere yerleşeceğiz öyle mi? Bunu hangi budala dener?»
«Deneyecek çok kimse bulunur. Ve hiçbi­ri de aptal sayılmayacak insanlar. Robotlar da onlara yardım eder.»
Clousarr şiddetle, «Hayır,» dedi. «Asla! Ro­bot istemez!»
«Tanrı aşkına, neden? Ben de robotlardan hoşlanmıyorum. Ama önıyargılarım yüzünden kendi gırtlağımı kesecek de değillm. Robotların nesi bizi korkutuyor? Bana sorarsan bunun ne-deni aşağılık duygusuna kapılmamız. Biz, he-plmiz de, kendimizi Uzaycılardan aşağı buluyor ve bundan nefret ediyoruz. Bunu telafi etmek için bir yerde kendimizi üstün bulmamız gereki­yor. Kendimizi hiç olmazsa robotlardan bi.e üs­tün bulamamamız bizi kahrediyor. Robotlar biz­den üstünlermiş gibi gözüküyorlar bize. Ama aslında değiller. İşte lanet olasıca işin en gü­lünç yanı da bu.» Baley konuşurken heyecanı­nın gitgide daha arttığını hissediyordu. «Şu Da-neel'e bak. Onunla iki günden beri beraberim. Benden daha uzun boylu, güçlü ve yakışıklı. As-iında o bir Uzaycıya benziyor. Belleği benimkin­den iyi, bilgisi de benden fazla. Uyuması ya da yemek yemesi gerekmiyor. Hastalanmak, kork-
— 274 —
ÖLÜ GEZEGEN
mak, âşık olmak, suçluluk duygusuna kapılmak gibi dertlen de yok.
«Ama yine de bir makine o. Ona her iste­diğimi yapabilirim. Şuradaki mikro-tartıya da istediğimi yapabileceğim gibi. Mikro tartıya bir yumruk attığım takdirde o bana karşılık vere­mez. Daneel de öyle. Ona atom silahını kendisi­ne çevirmesini emredebilirim. Bunu da yapar.
«Önemli bakımlardan bir insan kadar iyi bir robot yapamayız. Hele insandan daha iyi bir makine hiç yaratamayız. Güzellik, ahlak ya da din kavramı olan bir robot düşünemeyiz. Bir pozitronik beyini kusursuz maddeciliğin bir par­mak yukarısına bile çıkaramayız. Bunu yapa­mayız! Kendi beyinlerimizin nasıl çalıştığını bile­mediğimiz sürece, billmin ölçemediği şeyler varoldukça yapamayız. Güzellik, iyilik, sanat, aşk ya da Tanrı nedir? Yüzyıllardan beri biline­meyecek şeylerle da'u bir uçurumun kenarında sendeliyoruz. Sonsuza kadar da böyle olacak. Anlaşılmayanı kavrayabilmek için çırpınıp duru­yoruz. İşte bir insanı bütün bunlar oluşturuyor.
«Bir robotun beyninin sınırlı olması gereki­yor. Yoksa bu yapılamaz. Beynin bir sınırı olma­sı için son ondalık nokta bile hesaplarıyor. Tan­rım! Neden korkuyorsun sen? Bir robot Da-neei'e benzeyeblir. Bir tanrıçaya da. Ama bir odun ne denli insansa, o da o kadar insan sa­yılır. Bunu anlayamıyor musun?»
Clousarr birkaç kez Baley'nin sözünü kes­mek istemiş ama o coşkulu ve öfkeli kelime se­li karşısında bir şey yapamamıştı Baley sonun-
— 275 —
ISAAC AsimOV
da yoğun duyguların neden olduğu tükenmişlik yüzünden susarken, Clousarr bitkin bitkin, «Fi­lozof bir polis,» diye mırıldandı. «Vay vay vay. »
R. Daneel tekrar içeri girdi.
Baley robota bakarak kaşlarını çattı. Bunun bir nedeni hâlâ öfkeli olması, bir nedeni de bir­denbire yeniden sinirlenmesiydi. «Nerede kal­dın?*
R. Daneel, «Polis Müdürü Enderby'e eriş­mekte zorluk çektim, Elijah,» diye açıkladı. «Me­ğer o hâlâ bürodaymış.»
Baley saatine baktı. «Hâlâ mı? Neden?»
«Büro şu ara biraz karışık. Orada bir ceset bulunmuş.»
«Ne? Tanrım! Ölen kim?»
«Ayak işlerine bakan çocuk. R. Sammy ya­ni.»
Baley robota hayretle baktı ve öfkeyle, «Bir cesetten söz etmiştin sanırım,» diye homur­dandı.
R. Daneel ustalıkla düzeltti. «Beyni durmuş bir robot da diyebiliriz. Belki bunu tercih eder­sin.»
Clousarr bir kahkaha attı. Baley ona dö* nerek boğuk bir sesle, «Bir şey söyleyeyim de­me!» diye uyardı. «Anlıyor musun?» Ağır ağır atom tabancasını çekti. Clousarr birden sessiz-leşti.
Baley, «Ee, ne olmuş?» dedi. «R. Samm'y'-nin sigortası atmış. Bu önemli mi?»
«Polis Müdür Enderby biraz kaçamaklı ko­nuştu, Elijah. Açık açık söylememekle birlikte
— 276 —
ÖLÖ GEZEGEN
onun R. Sammy'nin mahsus durdurulmuş oldu­ğunu düşündüğünü anladım.»
Baley sessizce bunu düşünürken, R. Da-neel ciddi bir tavırla ekledi. «Ya da R. Sammy'­nin öldürüldüğünü düşünüyor. Belki bu sözü tercih edersin.»
ON ALTI
Baley silahını kılıfına soktu ama elini kab­zasından ayırmadı. «Önümüzden yürü, Clousarr. On Yedinci Sokak, B çıkışına gideceğiz.»
Clousarr, «Ama ben yemek yemedim,» diye itiraz etti.
Baley sabırsızca, «Vah vah,» dedi. «İşte ye­meğin yerde, döktüğün gibi duruyor.»
«Yemek yemek benim hakkım.»
«Ya akşam yemeği yiyemeyeceksin ya da tutuklandığın zaman sana bir şeyler getirece­ğiz. Merak etme, ac kalmayacaksın. Haydi, yü­rü.»
New York Maya denilen labirentte ilerlerken üçü de konuşmadılar. Clousarr en önde, Baley de onun hemen arkasındaydı. R. Daneel en arkadan geliyordu.
Baley'le R. Daneel resepsiyona fabrikadan
— 277 —
ISAAC AsimOV
ayrılacaklarını bildirdiler. Clousarr da izin aid;. zimolog tartı odasının temizlenmesi için birinin gönderilmesini de istedi. Sonunda dışarıya çıka­rak park edilmiş olan polis arabasının yanına gittiler.
Clousarr, «Bir dakika,» diyerek duraklayıp R. Daneel'e döndü. Baley onu engelleyemeden zimolog öne doğru bir adım attı ve elini kaldır­dığı gibi tokadı robotun yanağına indirdi.
Baley telaşla Clousarr'ı çekti. «Ne oluyor?»
Clousarr detektife karşı koymadı bile. «Bir şey yok, bir şey yok. Seninle geliyorum. Sade­ce bir deney yapmak istedim.» Gülüyordu.
R. Daneel tokat yüzüne inerken biraz geri­lemiş ama bundan tümüyle kurtulamamıştı. şimdi sessizce Clousarr'a bakıyordu. Yanağı tokat yüzünden kızarmamış, zimologun el izi de kalmamıştı. «Bu yaptığın tehlikeli bir hare­ketti, Francis. Gerilemeseydim, elini sakatlaya-bilirdin. Ama yine de canın yandı sanırım. Bu­nun için üzülüyorum.»
Baley, «Haydi, bin, Clousarr,» dedi. «Sen de Daneel, Arka kanapeye Clousarr'ın yanına otur. Onun kımıldamamasına dikkat et. Bunun için kolunu kırman gerekiyorsa, öyle yap. Bana vızgelir.»
Clausarr alay etti. «Birinci Kural ne ola­cak?»
«Daneel seni zarar vermeden durduracak kadar güçlü ve çevik. Ama bir ya da iki kolunun birden kırılmasının sana yararı olur sanırım.»
Baley direksiyona geçti ve polis araDası
— 278 —
ÖLÜ GEZEGEN
hızlandı. Rüzgâr detektifin ve Clousarr'ın saçla­rını karıştırıyordu. Ama R. Daneel'in saçları hâ­lâ pek düzgündü.
R. Daneel, Clousarr'a usulca, «Robotlardan işin yüzünden mi korkuyorsun, Francis?» diye sordu.
Baley, Clousarr'ın yüzündeki ifadeyi göre­bilmek için dönemedi. Ama adamın yüzünün sertleşip âdeta danduğundan ve nefretini yan­sıttığından emindi. Herhalde R. Daneel'den mümkün olduğu kadar uzaklaşmış, dimdik otu­ruyordu.
Clousarr, «Çocuklarımın işleri yüzünden de,» diye açıkladı.
Robot, «Ama mutlaka bir çare bulunur,» dedi. «Örneğin, çocukların yeni gezegenlere göç etmek için eğitimden geçmeye razı olduk­ları takdirde...»
Clousarr onun sözünü kesti. «Sen de mi? Bu polis de göçten söz etti. Onu bir robot gibi iyi eğitmişler. Belki o da robot.»
Baley homurdandı. «Yeter!»
R. Daneel sakin sakin, «Göç etmek için bir okul kurulduğunu düşünelim,» dedi. «Bu gü­venlik, iyi bir derece ve bir meslek sağlar. Ço­cukların için endişe ediyorsan, bu konuyu dü­şünebilirsin.»
«Ben bir robottan, bir Uzaycıdan ya da si­zin gibi hükümetin tallmli çakallarından bir şey kabul etmem.»
Hepsi o kadar. Taşıt yolunun sessizliği et-
— 279 —
ISAAC AsimOV
raflarını sardı. şimdi polis arabasının hafif ho­murtusu ve tekerleklerinin hışırtısı duyuluyordu.
Baley polis bölümüne döndüğü zaman Clousarr için bir tutuklama belgesi lmzaladı. Ondan sonra da R. Daneel'le moto-helezona bi­nerek bürosunun bulunduğu katlara çıktı.
R. Daneel asansöre binmemelerine şaşma­mış gibiydi. Baley'nin de böyle bir şey beklediği yoktu zaten. Detektif, R. Daneel'in beceriklilik ve uysallık karışımı bir robot olmasına alışma­ya başlamıştı. Bu yüzden çoğu zaman onu he­saba katmıyordu. Tutuklama Bölümüyle Mer­kez arasındaki dikey uzaklığı aşmanın en man­tıkıl yolu asansöre binmekti. Uzun, hareketli bir merdiven olan moto-helezon aslında kısa çı­kışlar için uygundu. Ya da sadece birkaç kat aşağıya inmek için. Memurlardan çoğu buna bir dakikadan daha kısa bir süre içinde binip iniyorlardı. Sadece Baley'le Rr. Daneel helezon­da uzun süre kaldılar ve ağır ağır yukarı çıktı­lar. Baley zamana ihtiyacı olduğunu düşünmüş­tü. Helezonda sadece birkaç dakika kazana­caktı ama büroya varır varmaz sorunun başka bir yanına şiddetle dalacaktı. Onun için dinlen­mek, düşünecek zaman ve yönünü bulmak isti­yordu. Moto-helezonun ağır ağır çıkmasına kar­şın, Baley'e yine de hızlı geldi.
R. Daneel, «Clousarr'ı hemen sorguya çe-kemeyeceğimiz anlaşılıyor,» dedi.
Baley öfkeyle, «Zararı yok,» diye karşılık verdi. «Clousarr kaçacak değil. şimdi şu R.
— 280 —
ÖLÜ GEZEGEN
Sammy olayının içyüzünü öğrenelim.» Sonra R. Daneel'le değil de kendi kendisiyle konuşu­yormuş gibi mırıldandı. «Bu ayrı bir olay ola­maz... Arada bir bağlantı var...»
R. Daneel, «Yazık,» dedi. «Clousarr'ın be­yin nitelikleri...»
«Ee, ne olmuş?»
«Onlar garip bir biçimde değiştiler. Ben yokken tartı odasında onunla aranızda ne geç­ti?»
Baley daigm dalgın, «Ben sadece ona nu­tuk çektim,» diye açıkladı. «Aziz Fastolfe'un kutsal izinden gittim.»
«Ne demek istediğini anlayamadım, Elijah.»
Baley içini çekti. «Dinle. Clousarr'a Arzın robotlardan yararlanmasının iyi bir şey olaca­ğını, nüfus fazlalığının başka gezegenlere gön­derilebileceğini söyledim. Kafasını dalduran Or-taçağcı uydurmalarının birazını boşaltmaya ça­lıştım. Bunun nedenini de Tanrı bilir. Bir misyo­ner gibi davranacağım hiçbir zaman aklımo gelmemişti. Her neyse... İşte olanlar bu.»
«Anlıyorum. Mantıklı bir davranış bu Tabii. Belki bu olay da diğerlerinin arasına yerleştirile­bilir. Söyle, Elijah, ona robotlar hakkında neler anlattın?»
«Bunu bilmeyi gerçekten istiyor musun? Clousarr'a robotların aslında birer makine ol­duklarını söyledim. Bu bakımdan da Aziz Ger-rigel'in kutsal izinden gittim. Sanırım böyle bir­çok aziz ve değişik gerçekler var.»
«Clousarr'a bir insanın bir robota çekin-
— 281 —
ISAAC AsimOV
meden vurabileceğini ve onun buna karşılık ve­receğinden korkmak için bir neden olmadığını söyledin mi? Bunun başka bir makineye vur­maktan farksız olacağından söz ettin mi?»
Baley merakla robota baktı. «Bunu naşı! tahmin ettin?»
R. Daneel, «Bu, Clousarr'ın beynindeki de­ğişikliklere uyuyor,» dedi. «Biz fabrikadan çık­tıktan sonra onun bana tokat atması olayını da açıklıyor. Herhalde Clousarr senin sözlerini dü­şündü. Ve böylece hem söylediklerini denedi, hem öfkesini benden çıkardı, hem de beni kü­çük düşürdüğünü sanarak sevindi. Beşlisındeki delta değişiklikleri gözönüne alınırsa, bu gü­dü...» Robot uzun bir an sustu. Sonra da ekle­di. «Evet, bu çok ilgi çekici. Artık bütün bil­giyi mantıklı bir bütün hahne sokabileceğimi sa­nıyorum.»
Merkez katına yaklaşıyorlardı. Baley, «Sa­at kaç?» dedi. Sonra da huysuzca, saçma, diye düşündü. Saatime bakabilirim. Bu daha az za­man alır. Ama saati R. Daneel'e neden sordu­ğunu da biliyordu aslında. Bu, Clousarr'ın R. Daneel'i tokatlama nedeninden pek de farklı sa­yılmazdı. R. Daneel'e yerine getireceği basit bir emir vermek onun robotluğunu iyice vurgu-iuyordu. Tabii Baley'nin insanlığını da.
Baley, heplmiz kardeşiz, dedi kendi ken­dine. Dışımız ve içimiz bakımından. Her açı­dan...
R. Daneel, «Yirmiyi on geçiyor,» diye açık­ladı
— 282 —
ÖLÜ GEZEGEN
Moto - helezondan indiler. Baley'nin uzun dakikalar alan bir çıkıştan sonra hareketsizliğe alışması için birkaç saniye geçmesi gerekti. De­tektif, «Yemek de yemedim,» dedi. «Lanet olsun bu işe.»
Baley polis müdürünün açık kapısından Enderby'i gördü ve sesini de duydu. Büyük oda sanki burası yeni temizlenmiş gibi bomboştu. Enderby'nin sesi garip bir boğuklukla yankılarıyordu. Polis müdürü gözlüğünü eline almıştı. Bu yüzden suratı çıplak gibi duruyordu. Ender-by inee bir kâğıt peçeteyle düzgün alnını silip duruyordu. Baley kapıya eriştiği sırada müdür de onu farketti. Sesi tizleşerek aksileşti.
«Baley! Hangi cehennemdeydin?»
Baley bu sözlere aldırmadı. «Ne oldu? Ge­ce vardiyası nerede?» Sonra müdürün odasın­da birinin daha olduğunu farketti. Şaşkın şaş­kın, «Dr. Gerrigel!» dedi.
Kır saçlı robotik uzmanı bu sözler karşı­sında başıyla hafif bir selam verdi. «Sizi tekrar gördüğüme sevindim, Bay Baley.»
Polis müdürü gözlüğünü takarak çamların arkasından detektife baktı. «Bütün memurları aşağıda sorguya çekiyorlar. Hepsi de ifadelerini lmzalıyorlar. Seni bulmaya çalışırken neredey­se çıldıracaktım. Burada olmaman pek garip-gözüktü.»
Baley öfkeyle bağırdı. «Burada olmamam mı?»
— 283 —
ISAAC AsimOV
«Herhangi bir memurun büroda olmaması Bu işi bürodan biri yaptı. Ve şimdi kıyamet ko­pacak! Ne korkunç bir felaket! Ne korkunç, ne iğrenç bir felaket!» Aynı anda gözü R Da-nel'e ilişti.
Baley alayla, ilk kez Daneel'in yüzüne ba­kıyorsun, Julius, diye düşündü, iyi bak. İyice bak.
Müdür alçak sesle, «Onun da ifade verme­si gerekiyor,» diye açıkladı. «Bunu ben de yapmak zorunda kaldım. Ben bile!»
Baley, «Buraya bakın, müdür bey,» dedi. «R, Sammy'nin sigortasını kendi kendisinin at­tırmadığından neden bu kadar eminsiniz? Onu mahsus bozduklarını nereden çıkardınız?»
Enderby koltuğuna yığıldı. «Ona sor.» Dr. Gerrigel'i işaret etti.
Robotik uzmanı hafifçe öksürdü. «Durumu nasıl anlatacağımı bilemiyorum; Yüzünüzdeki ifadeden beni gördüğünüz zaman çok şaşırdı­ğınızı anladım.»
Baley, «Biraz şaşırdım,» diye itiraf etti.
«Şey... Washington'a hemen dönmek zo­runda değildim. New York'a ender geldiğim için de kentte biraz daha kalmak istedim. Da­ha da önemlisi, o şahane robotunuzu tekrar in­celemeden New York'tan ayrılmamın âdeta bir cinayet olacağını düşündüm.» Dr. Gerrigel'in yüzünde heyecanlı bir ifade belirdi. «Onun ya­nınızda olduğunu görüyorum.»
Baley huzursuzca kımıldandı. «Onu incele-•meniz imkansız!»
— 284 —
ÖLÜ GEZEGEN
Robotik uzmanı düş kırıklığına uğramıştı. «Belki şu anda öyle... Ama daha sonra?»
Baley'nin uzun yüzü taş gibi ifadesizdi.
Dr. Gerrigel konuşmasını sürdürdü. «Sizi aradım ama büroda değildiniz. kimse nereye gittiğinizi bilmiyordu. Müdür beyle konuştum. O buraya gelerek sizi beklememi söyledi.»
Enderby hemen atıldı. «Sorunun önemli ola­bileceğini düşündüm. Dr. Gerrigel'i görmek is­tediğini biliyordum, Baley.»
Beley başını salladı. «Teşekkür ederim.»
Dr. Gerrigel, «Ne yazık ki, rehber çubuğum biraz bozuktu,» dedi. «Ya da o telaş arasında ısıyı iyice anlayamadım. Her neyse... Ters tara­fa saptım ve kendimi küçük bir odada buldum!»
Müdür yine onun sözünü kesti. «Fotoğraf malzemesi depolarından birini kastediyor...»
Dr. Gerrlel, «Evet,» dedi. «Odada yerde bir robot yatıyordu. Robot olduğu ilk bakışta an­laşılıyordu. Onu kısaca inceledikten sonra ro­botun bir daha hareket edemeyecek kadar bo­zulmuş olduğunu anladım. Bunun nasıl yapılmış olduğu da ortadaydı.
Baley sordu, «Nasıl?»
Dr. Gerrigel, «Robotun hafifçe kapatmış ol­duğu sağ elinde,» diye açıkladı. «Yumurta bi­çimi, parlak bir cisim vardı. Beş santim boyun­da, bir santim eninde, bir ucunda mika örtülü bir açıklık bulunan bir şey. Robot elini başına götürmüş yatıyordu. Sanki yaptığı son hareket başına dakunmak olmuştu. Elindeki cisim bir alfa püskürtücüsüydü. Onların ne olduklarını
— 285 —
ISAAC AsimOV
herhalde biliyorsunuz?»
Baley, «Evet,» der gibi başını solladı. Alfa püskürtücünün ne olduğunu anlamak için ne sözlüğe, ne de bir elkitabına ihtiyacı vardı. Fizik kursları sırasında laboraiuvarda böyle birkaç cisim üzerinde çalışmıştı. Bu kurşun bileŞimin­den yapılmış bir mahfazaydı. İçinde uzunlama­sına bir boşluk, dibinde de bir plütonıyum tuzu parçacığı bulunuyordu. Boşluğun tepesine mika geçiriliyordu. Bu alfa parçacıklarını engelleye­meyen bir şeydi. Sert radyasyon da oradan fış-kırıyordu işte.
Bir alfa püskürtücüsü birçok işe yarardı. Ama robotları öldürmek bunların arasında yok­tu. Hiç olmazsa hukuk açısından.
Baley, «R. Sammy püskürtücünün mika ucunu başına mı dayamış?» diye sordu.
Dr. Gerrigel cevap verdi. «Evet. Bu yüzden pozitronik beyin yolları bir anda karmakarışık olmuş. Yani robot hemen ölmüş, diyebiliriz.»
Baley rengi iyice uçmuş olan Enderby'e döndü. «Bu işde bir hata yok mu? Gerçekten bir alfa püskürtücüsü mü kullanılmış?»
Müdür tombul dudaklarını sarkıtarak başını salladı. «Evet, gerçekten. Sayıcılar bunu üç metreden farkettiler. Depodaki fotoğraf filmleri de dumanlanmıştı. Durum meydanda.» Bir an olayı acı acı düşündü. Sonra da birdenbire, «Dr. Gerrige!,» dedi. «Korkarım New York'ta birkaç gün aaha kalmanız gerekecek. İfadenizi tel-filme alacağız. şimdi sizi bir odaya götürecek­ler. Kapınızda bir polisin beklemesinin bir sa-
— 286 —
ÖLÜ GEZEGEN
kmcası var mı?»
Dr. Gerrigel endişeyle, «Sizce buna gerek var mı?» diye mırıldandı.
«Böylece daha güvende olursunuz.»
İyice dalgınlaşmış olan robotik uzmanı her­kesin elini sıktı. R. Daneel'in bile. Sonra da oda­dan çıktı.
Müdür derin derin içini çekti. «Bu işi içimizden biri yaptı, Lije. Beni endişelendiren de bu. Dışarıdan hiç kimse bir robotu bozmak için büroya gelmez. Dışarıda robot çok. Onları par­çalamak daha kolay olur. Bu işi, bir alfa püskür-tücü bulabilecek birinin yaptığı da belli bir şey. Onları ele geçirmek kolay değildir.»
R. Daneel sakin ve tatiı sesiyle müdürün heyacanlı sözlerini yarıda kesti. «Ama bu cina­yetin sebebi ne olabiilr?»
Enderby belli bir tiksintiyle R. Daneel'e baktıktan sonra gözlerini kaçırdı. «Biz de insa­nız. Polisler de başkalan gibi robotlara düşman olabilirler. Rı Sammy ortadan kalktı artık. Belki bu yüzden içimizden biri çok rahatladı. O seni çok sinirlendirirdi. Lije. Bunu hatırlıyorsun de­ğil mi?»
R. Daneel atıldı. «Bu onu öldürmek için bir neden olamaz.»
Baley kesin bir tavırla, «Tabii olamaz,» de­di.
Enderby, «Bu cinayet değil ki,» diye hatır­lattı. «Bir eşyaya zarar verme vakası. Hukuk te­rimlerini birbirine karıştırmayalım. Ama bu olay büroda oldu. Başka yerde olsaydı kimse bunu
— 287 —
ISAAC AsimOV
önemsemezdi. Hiç önemsemezdi. Ama şimdi bu birinci sınıf bir rezalet halini alacak. Lije?»
«Efendim?»
«R. Sammy'i en son ne zaman gördün?»
Baley, «R. Daneel öğle yemeğinden sonra R. Sammy'le konuştu,» diye cevap verdi. «13.30 sıralarında sanırım. Odanızı kullanmamizi sağ­ladı.»
«Odamı mı? Neden?»
«R. Daneel'le olayı, bizi kimsenin duymaya­cağı bir yerde konuşmak istedik. Siz burada de­ğildiniz. Bu işe en uygun olan yer de odanızdı.»
«Anlıyorum...» Müdürün yüzünde kuşku dolu bir ifade belirmişti ama ısrar da etmedi. «R. Sammy'i sen de görmedin mi?»
«Hayır. Ama bir saat kadar sonra sesini duydum.»
«Duyduğunun R. Sammy olduğundan emin misin?»
«Kesinlikle.»
«Bu olay 14.30'da mı oldu?»
«Ya da biraz daha önce.»
Enderby kalın alt dudağını düşünceli düşün­celi dişledi. «Eh, böylece bir nokta aydınlanmış oluyor.»
«Öyle mi?»
«Evet. Vincent Barrett adlı o delikanlı bu­gün buradaydı. Bunu biliyor muydun?»
«Evet. Ama Vincent böyle bir şey yapamaz, müdür bey.»
Müdür başını kaldırarak Baley'e baktı. «Ne­den yapamasın? R. Sammy işini onun elinden
•288-
ÖLÜ GEZEGEN
aldı. Delikanlının duygularını anlıyorum. Herhal­de bunun müthiş bir haksızlık olduğunu düşün­dü ve intikam almayı tasarladı. Sen olsaydın aynı şeyi yapmaz miydin? Ama Vincent Barrett bürodan 14.00'de ayrıldı. Ve sen 14.30'da R. Sam-my'nin sesini duydun. Tabii delikanlı buradan ayrılmadan önce alfa püskürtücüsünü R. Sam-my'e vermiş ve ona, 'Bunu bir saat sonra kul­lan.' diye emretmiş olabilir. Ama alfa püskurtu-cüsünü nereden buldu? Bunu düşünmek bile is­temiyorum. şimdi tekrar R. Sammy'e dönetim. Onunla 14.30'da konuştuğun zaman R. Sammy sana ne söyledi.»
Baley belirli bir kararsızlıkla durakladı. Sonra da dikkatle, «Hatırlamıyorum,» dedi. «Bundan kısa bir süre sonra da buradan ayrıl­dık.»
«Nereye gittiniz?»
«Maya Köyüne, Ha, aklıma gelmişken. Si­zinle bunu konuşmamız gerekiyor.»
«Daha sonra. Daha sonra.» Müdür çenesi­ni ovuşturdu. «Jessie'nin bugün buraya geldi­ğini öğrendim. Yani bugün büroya gelenlerin listesini inceliyordum, karının adını gördüm.»
Baley soğuk soğuk, «Evet, Jessie buraday­dı,» dedi
«Neden?»
«Ailemizle ilgili kişisel bir sorun için.»
«Jessie'nin de sorguya çekilmesi gereke­cek Tabii bu sadece bir formalite.»
«Polisin nasıl çalıştığını biliyorum, müdür bey. Ha, sahi, alfa püskürtücü konusunda araş-
— 289— F : 19
ISAAC ASİ MOV
tırma yapıldı mı? Onu nereden almışlar?»
«Ah, evet. Güç santrallerinden birinden ça­lınmış.»
«Santraldekiler püskürtücunün kayboluşu­nu nasıl açıkladılar?»
«Açıklayamadılar. Bu konuda hiçbir şey bilmiyorlar. Ama bütün bunların seninle bir iliş­kisi yok, Lije. Sen sadece diğerleri gibi ifade vereceksin o kadar. Sen kendi görevinle ilgilen. Yalnız... şey... neyse. Sen Uzay Kenti olayıyla ilgilen.»
Baley, «İfademi daha sonra alamazlar mı, müdür bey?» diye sordu. «Anlayacağınız daha yemek yemedim.»
Enderby gözlükiü gözlerini Baley'e dikti. «Hemen yemeğini ye. Ama bürodan da ayrılma, olur mu? Ama iş arkadaşın haklı, Lije...» R. Da-neel'le konuşmayı ya da robotun adını kullan­mayı istemiyormuş gibiydi. «Nedenini öğrenme­miz gerekiyor. Nedenini...»
Baley'nin sanki kendi dışında, ona tümüy­le yabancı bir güç ansizın son üç günün olayla­rını almış ve bunlan birbirlerine karıştırmıştı. şimdi parçalar yeniden birleşiyor ve başka bir şekil ortaya çıkıyordu.
Detektif sordu. «Alfa püskürtücüsü hangi güç santralinden alınmış, müdür bey.»
«Williamsburg'dakinden. Neden sordun.»
«Hiç.. Hiç...»
Baley peşinde R. Daneel'le müdürün oda­sından çıkarken duyduğu son sözler, «Neden, neden,» oldu
— 290 —
ol.U GtZtGEN
Bcıley büronun pek fazla kullanılmayan, kü­çük yemekhanesinde az bir şey yedi. Ne yedi­ğinin farkına varmadan marul yaprağının üze­rine yerleştirilmiş damates dalmasını yuttu. Son lokmayı da çiğnedikten sonra çatalını amaçsız­ca kaygan tabaka dalaştırdı durdu. Orada olma­yan bir şeyi arıyordu. Sonunda durumu farke-derek boğuk bir sesle, «Yakup adına,» diye ho­murdandı. Ve çatalı bıraktı. «Daneell»
R. Daneei sanki derin düşüncelere dalmış olan Baley'i rahatsız etmek istemiyormuş gibi başka bir masaya oturmuştu. Ya da kendisi de yalnız kalmak istiyormuş gibi. Baley artık bu ne-denle ilgilenecek halde değildi.
Daneei ayağa kalkarak Baley'nin masasına yaklaştı Bir iskemleye oturdu. «Evet, ortak Elijah?»
Baley robota bakmadı. «Daneei, bana yar­dım etmelisin.»
«Nasıl?»
«Jessie'yi de, beni de sorguya çekecekler. Bu kesin. Sorulan kendimce cevaplamama izin ver. Anlıyor musun?»
«Ne dediğini anlıyorum, Tabii. Ama ya ba­na doğrudan doğruya soru sorarlarsa? O za­man gerçekten başka bir şeyi nasıl söylerim?»
«Sana doğrudan doğruya soru sordukları takdirde durum değişir. Ben sadece durup du­rurken açıklama yapmanı istemiyorum. Bunu yapabilirsin değil mi?»
«Öyle sanıyorum, Elijah. Tabii sesimi çıkar­mayarak bir insanın zarar görmesine neden ol-
— 291 —
ISAAC ASI MOV
mamam, koşuluyla.»
Baley sertçe, «Bu istediğimi yapmadığın takdirde bana zarar vereceksin,» dedi. «Bun­dan emin olabilirsin.»
«Görüş acını pek anlayamıyorum, ortak Elijah. Herhalde R. Sammy olayının seninle bir il­gisi yok.»
«Öyle mi dersin? Her şey nedene bağlı, değil mi? Sen nedeni sordun. Polis müdürü de ■öyle. R. Sammy'i öldürmeyi neden istesinler? Bunun genellikle robotlara düşman olmak ve onları parçalamaya kalkışmakla bir ilgisi ol­duğunu sanmıyorum. Bunu yapmayı hemen her Arzlı ister. Üzerinde durulması gereken şu: Öl­dürmek için R. Sammy'i kim seçmiş olabilir? Vincent Barrett bunu yapabilirdi. Ama müdür Enderby çocuğun bir alfa püskürtücüsü bula­mayacağını söyledi. Bunda da haklıydı. Başka birini bulmamız gerekiyor. Ve böyle biri de var. R. Sammy'i öldürmeyi isteyecek biri. Çok belirli bir şey bu. Âdeta insanın gözüne batıyor.»
«kim bu, Elijah?»
Ve Baley usulca, «Ben, DaneeU diye fısıl­dadı.
Robotun suratındaki ifade bu açıklama yü­zünden değişmedi. R. Daneel sadece, «Ola­maz,» der gibi başını salladı.
Baley, «Benimle aynı fikirde olmadığın an­laşılıyor,» dedi. «Karım bugün büroya geldi. Bu­nu öğrendiler bile. Müdür nedenini merak etti Eğer eski bir arkadaşı olmasaydım, sorularını orada da kesmezdi. Yakında Jessie'nin buraya
— 292 —
ÖLÜ GEZEGEN
neden geldiğini öğrenecekler. Bu kesin. Karım bir komploya karıştı. Budalaca ve zararsız bir Komploya. Ama yine de bir komploydu bu. Ve bir polisin karısının böyle işlere karışmaması gerekir. Bu onun durumunu tehlikeye düşürür. Yani olayı örtbas etmemin işime geleceğini dü­şünecekler.
«Olayı kimler biliyordu? Sen, ben ve tabk Jessie. Ve R. Sammy. O, karımın paniğe kapıl­mış olduğunu gördü. R. Sammy, Jessie'ye ra­hatsız edilmemek için emir verdiğimizi söylediği zaman karım herhalde kontrolünü kaybetti. Jes-sle'nin odaya ilk girdiğinde ne halde olduğunu gördün.»
R. Daneel, «Ama herhalde Jessie, R. Sam-my'e başını derde sokabilecek bir açıklama yap­madı,» dedi.
«Olabilir. Ama ben sana diğerlerinin neler düşüneceklerini, olay konusunda neler söyle­yeceklerini açıklıyorum. Jessie'njn R. Sam-my'e aleyhinde olabilecek açıklamalarda bulun­duğunu söyleyecekler. Robotu susturmak için benim öldürdüğümü iddia edecekler.»
«Böyle düşünemezler.»
«Pekala da düşünecekler! Robotu mahsus öldürdüler. Şüpheleri üzerime çekmek için. Ka­tıl neden alfa püskürtücüsü kullandı dersin? As­lında tehlikeli bir yoldu bu. Alfa püskürtücüsü bulmak kolay değildir, bunun nereden alındığr çabucak anlaşılır. Bence alfa püskürtücüyü as-iında bu nedenle kullandılar. Hatta katil R. Sammy'e fotoğraf malzemesinin durduğu depo-
— 293 —
ISAAC AsimOV
ya gitmesini ve kendisini orada öldürmesini de emretti. Bence bunu cinayetin nasıl işlendiğinin iyice anlaşılması için yaptı. Herkes bir alfa püs-kürtücüsünü tanıyamayacak kadar geri zekâlı da olsaydı, yine de biri kısa bir süre sonra film­lerin bulanıklaştığını farkedecekti.»
«Bütün bunların seninle ne ilgisi var, Elijah?»
Baley sinirli sinirli guidü. Uzun yüzü neşe­sizdi. «Ah, bütün bunları ustalıkla bana bağla-yıverdiler. Alfa püskürtücüsü Williarnsburg güç santralinden alındı. Dün, sen ve ben Wililams-burg'daki o güç santralinden geçtik. Bizi gör­düler. Bu da yakında öğrenilecek. Böylece si-iahs ele geçirmek için fırsat bulduğumu söyle­yecekler. Zaten cinayeti işlemek için önemli bir nedenim olduğuna da inanacaklar. Ayrıca R. Sammy'i en son duyan ya da gören biz olabili­riz. Gerçek katil dışında Tabii.»
«Güç santralinde ben yanındayım. Alfa püs­kürtücüsü çalmak için fırsat bulamadığına ta­nıklık edebilirim.»
Baley kederle, «Teşekkür ederim,» dedi. «Ama sen bir robotsun. Tanıklığın geçerli sayıl­maz.»
«Polis müdürü arkadaşın. O seni dinler.»
«Polis müdürü de mevkilnden olmak iste­mez. Zaten benim yüzümden endişelenmeye başladı. Kendimi bu kötü durumdan ancak bir yoldan kurtarabilirim.»
«Evet.»
. OQA
ÖLÜ GEZEGEN
«Kendi kendime R. Sammy'nin öldürülmesi olayını neden benim üzerime yıktıklarını soruyo­rum. Tabii beni buradan atmak için. Ama ni­çin? Çünkü biri için tehlikeli olmaya başladım. Dr. Sarton'u Uzay Kentinde öldüren katili ya­kalamak için elimden gelen yapıyorum. Tabii bu Ortaçağcıların işi olabilir. Hiç olmazsa o üst kademedeki grubun. Onlar güç santralinden geç­tiğimi biliyorlar belki de. Belki içlerinden biri şe­ritlerde bizi santrale kadar izledi. Sen onları ge­ri bıraktığımızı söyledin ama farkına varmadığın biri yine de peŞimizden gelmiş olabilir.
«Yani... Dr. Sarton'u öldüren adamı yaka­larsam, beni işimden uzaklaştırmaya çalışan in­san ya da insanları da bulmuş olacağım. İyice düşündüğüm, esren aydınlattığım, aydınlaTabii­diğim takdirde güvende olacağım. Jessie de öyle. Karımın kötü duruma düşmesine dayana­mam... Neyse... Ama fazla zamanım yok.» Ba-ley yumruklarını sıkıp sıkıp açıyordu. «Fazla za­manım yok.» Birdenbire başını kaldırarak müt­hiş bir umutla R. Daneei'in düzgün hatlı yüzü­ne baktı. Bu yaratık ne olursa olsun, diye dü­şündü. Sadık ve güçlü. Bencilce davranmıyor. İnsan bir dostundan başka ne isteyebilir? Ba-ley'nin bir dosta ihtiyacı vardı. Bu dostunda kan damarlarının yerini dişli çarkların almış olma­sına boş yere karsı çıkacak değildi.
Ama R. Daneel başını sallıyordu. «Çok üz­günüm, Elijah.» Tabii robotun yüzünde üzüntü yoktu. «Ama böyle şeyler olacağını tahmin ede­medim Belki yaptığım şey sana zarar verecek.
— 295 —
ISAAC ASI MOV
Ayrıca insanlığın iyiiiği için gerekliydi bu. Üz­günüm.»
Baley kekeledi, «in... insanlığın iyiliği mi?»
«Dr. Fastolfe'la bağlantı kurdum.»
«Ne zaman?»
fBaley'nin dudakları geriliverdi. Sonra guç-lukle, «Ee?» diyebildi. «Ne oldu?»
«R. Sammy'nin öldürülmesi olayında kendini başka yoldan temize çıkarman gerekecek. Bu­nu yaratıcım D. Sarton'un öldürülmesi olayını inceleyerek yapamayacaksın. Verdiğim bilgi so­nucu Uzay Kentindekiler soruşturmayı sona erdirmeye karar verdiler. Artık Uzay Kenti ve Arzdan ayrılmak için hazırlık yapmaya başla­yacaklar »
ON YEDİ
Baley soğukkanlılıkla saatine baktı. 21.451 gösteriyordu. İki saat çeyrek dakika sonra ge­ce yarısı olacaktı. Baley sabah altıdan önce kalkmıştı. İki buçuk gün boyunca sinirleri öyle­sine gerilmişti ki, şimdi ona her şey biraz gerçek değilmiş gibi gözüküyordu.
Piposunu ve içinde değerli birkaç iütün kı-
— 296 —
ÖLÜ GEZEGEN
rıntıcığının bulunduğu kesesini açtı. Kendisini zorlayarak sakin sakin, «Bütün bunlar ne anla­ma geliyor, Daneel?» diye sordu.
R. Daneel, «Anlayamadın mı?» dedi. «Du­rum apaçık değil mi?»
Baley sabırla, «Anlayamadım,» diye karşılık verdi. «Durum da apaçık değil.»
Robot, «Biz buraya Arzı saran kabuğu kır­mak, insanları yeniden yayılmaya .ve gezegen­lere gitmeye zorlamak için geldik,» dedi. «'Biz' den kastim Uzay Kentindekiler.»
«Bunu biliyorum. Bildiğim bir şeyi boş ye­re uzun uzun anlatma lütfen.»
«Böyle yapmam gerekiyor, çünkü bu nokta çok önemli. Dr. Sarton'u öldüren kimsenin ceza­landırılmasını istedik. Bunun Dr. Sarton'u ye­niden yaşatacağına inandığımız için değil. Bu bakımdan başarısızlığa uğramak gezegenimizde-ki, Uzay Kentinin aleyhinde olan politikacıların durumlarının güçlenmesine yol açacaktı.»
Baley ani bir öfkeyle bağırdı. «Ama şimdi kendi isteğinizle gezegeninize dönmeye hazır­landığınızı söylüyorsun! Neden? Tanrı aşkına, neden? Sarton olayının esrarını aydınlatmak ü-zereyim. Böyle olduğu belli, yoksa beni işten uzaklaştırmak için bu kadar uğraşmazlardı. Ba­na sonuca erişmek için gereken her şeyi öğren­mişim gibi geliyor. Cevap burada, bir yerde giz­li olmalı.» Parmağını deli gibi şakağına vurdu «Bir tek cümle yanıtı bulmamı sağlayacak. Bir kelime.» Gözlerini sıkıca yumdu. Sanki son alt-mss saatin buzlu bir pelteye benzeyen olayları
— 297 —
ISAAC AsimOV
birdenbire berraklaşıp saydamlaşacakmiş gibi. Ama öyle olmadı. Baley titreyerek derin bir ne­fes aldı. Utanç duyuyordu. Kendisine sadece sessizce bakan soğuk ve duygusuz bir makine­nin karşısında zayıflığını açıklamış, rezil olmuş­tu. Sert bir tavırla, «Neyse, bunları bir yana bı­rakalım,» dedi. «Uzaycılar neden gidiyorlar?»
Robot, «PrLijemiz tamamlandı,» diye açık­ladı. «Arzın yeni gezegenlere yayılacağından e-miniz.»
«Demek birden iyimserleşiverdin?» Detek­tif piposundan ilk nefesi çekti. Yatıştırıcı ilk tü­tün dumanının duygularına daha hâkim olması­nı sağladığını farketti.
«Öyle oldu. Biz Uzay Kentliler uzun bir sü­re Arzın ekonomisini değiştirmeye çalıştık. Böy­lece gezegeninizi değiştireceğimize inanıyor­duk. Kendi C/Fe kültürümüzü yaygınlaştırmak için çabaladık. Çeşitli kentlerin hükümetleri bi­zimle işbirliği yaptılar. Çünkü bunu uygun bu­luyorlardı. Ancak yirmi beş yıl boyunca uğraş­mamıza karşın yine de başarılı olamadık. Olan­ca gücümüzle çabaladıkça, bize karşı koyan Ortaçağcılar iyice güçlendiler.»
Baley, «Bütün bunları biliyorum,» dedi. Son­ra da, yararı yok, diye düşündü. Bunu kendi bil­diği biçimde anlatacak. Tıpkı bir plak gibi. Ses­sizce R. Daneel'e haykırdı. «Seni makine!»
R. Daneel konuşmasını sürdürdü. «Taktik­lerimizi değiştirmemiz gerektiğini fikrini ilk or­taya atan D. Sarton oldu. 'Bizimle aynı şeylerf isteyen bir grup Arzlı bulmalıyız," dedi. 'Ya da
— 298 —
ÖLÜ GEZEGEN
bunları istemeleri sağlanacak kimseleri. Onla­ra cesaret vererek, teşvik ederek bunu yabancı değil, yerli bir akım haline sokabiliriz.' Zor o-lanı, amaçlarımıza uygun Arzlıları bulabilmekti. Sen, kendin, bizim için ilgi çekici bir deney ol­dun.»
Baley sordu. «Ben mi? Ben mi? Ne demek istiyorsun?»
«Polis müdürünün seni teklif etmesine se­vindik. Psişik analizine bakarak senin yararlı br örnek olacağına karar vermiştik. Seninle kar­şılaşır karşılaşmaz sana serebro-analiz uygula­dım. Ve o zaman haklı olduğumuz da anlaşıldı. Sen becerikli, pratik bir insansın, Elijah. Arzın geçmişi konusunda romantik hayallere kapıl­mıyorsun. Ama bu geçmiş seni sağlıklı bir bi­çimde ilgilendiriyor. Arzın günümüzdeki kent kültürüne inatla, sıkıca sarıldığın yok. Biz, Arz­lıları yıldızlara tekrar senin gibi insanların gö­türebileceklerini anladık. İşte Dr. Fastolfe'un dün sabah seni görmeyi çok istemesinin bir nedeni de buydu.
«Tabii bir bakıma kişiliğinin pratik yanı in-stinı sıkacak kadar ağır basıyordu. Örneğin bir ideale fanatikçe bağlanmış olan bir insanın her zaman gücünün üstünde sayılan bir şeyi bir anda başarabileceğini kabul etmedin. Böyle bir fanatik, bu ideal yanlış olsa bile böyle bir şeyi başarabilirdi. Yani değerli saydığı her şeyin baş düşmanı olduğunu düşündüğü birini öldürmek için gece kırlardan geçebilirdi. İşte bu yüzden cinayetin bir hile olduğunu kanıtlamaya kalkış-
— 299 —
ISAAC ASI MOV
man bizi şaşırtmadı. Bu kadar inatçı ve cüretH olduğunu tahmin ediyorduk. Bir bakıma bu de­neyimiz için senin aradığımız adam olduğunu bize kanıtladı.»
«Tann aşkına, ne deneyi?» Baley yumruğu­nu masaya indirdi.
«Seni Arzın sorunlarının gezegenlerin kolo-nileştirilmesiyle çözülebileceğine inandırma de­neyi.»
«Eh, beni inandırdınız. Bunu itiraf ediyo­rum.»
«Evet, bunu uygun bir ilacın yardımıyla sağ-ladık.»
Baley'nin ağzı bir karış açık kaldı. Dişleri­nin arasından kayan piposunu telaşla yakaladı. şimdi gözlerinin önünde Uzay Kentindeki kub­benin altında olanlar canlanmıştı. R. Daneel'-in gerçekten bir robot olduğunu öğrenmiş ve müthiş bir şok geçirmişti. Yavaş yavaş kendi­sine geliyordu. R. Dane'el düzgün parmaklarıy­la kolunu çimdikliyordu. Cildinin altındaki koyu renkli bir hipo-iğnesi belli oluyordu. Sonra bu eriyip gitmişti.
Detektif boğulurcasına, «O hipo-iğnesinde ne vardı?» dedi.
«Seni endişelendirecek hiçbir şey yoktu, Elijah. Sadece kafanı yeni fikirleri daha kolay-hklc alacak bir hale getirecek hafif bir ilaç.»
«Bu yüzden bana söylenilen her şeye inan­dım. Öyle mi?»
«Pek de değil. Temel düşünce düzenine ay­kırı olan hiçbir şeye inanamazdın. Hatta dene-
— 300 —
ÖLÜ GEZEGEN
yin sonuçları bizi düş kırıklığına uğrattı. Dr. Fastolfe senin bir fanatik halini alacağını ve bu konudan başka bir şeyi düşünmeyeceğini sanmıştı. Onun yerine sen sadece fikri biraz be­ğendin, iste o kadar. İşe duygularını karıştırma­dan. Pratik yanın daha fazlasını engelledi. Bu bizim tek umudumuzun yine de romantikler ol-duğunu anlamamızı sağladı. Ne yazık ki, bütün romantikler Ortaçağcıydılardı ya da ileride öy­le olacaklardı.»
Baley birdenbire kendisiyle gururlandı. İnat­çılığı yüzünden memnun oldu. Uzaycıları düş kırıklığına uğrattığı için sevindi. Bir başkasının üzerinde deneyler yapsınlar, diye düşündü. Son­ra da vahşi bir öfkeyle, «Ve artık çabalamak­tan vazgeçtiniz ve gezegeninize dönüyorsunuz öyle mi?» diye güldü.
«Hayır, hiç de değil. Sana birkaç dakika önce Arzın yeni gezegenlere yayılacağına inan­dığımızı söyledim ya. Bize cevabı sen sağladın.»
«Ben mi sağladım? Nasıl?»
«Francis Clousarr'a kolonizasyonun yarar­larından söz ettin. Heyecanla konuştun sanırım. Üzerinde yaptığımız deney hiç olmazsa bu ya­rarı sağladı. Ve Clousarr'ın serebro-analiz ni­telikleri değişti. Belli belirsiz bir biçimde Tabii. Ama değişti.»
«Yani Clousarr'ı haklı olduğuma ikna mt ettim? İşte buna inanamam.»
«Bir kimseyi bu kadar kolaylıkla ikna ede­mezsin, Ama serebro-analizin belirttiği değişik­likler Ortaçağciların kafalarının böyle düşünce-
— 301 —
ISAAC ASI MOV
aere karşı kapaiı olmadığını bize kesinlikle gös­terdi. Daha sonra ben de bir deney yaptım. Ma­ya Köyün-den ayrılırken, Clousarr'ın beynindeki değişikliklerden ikinizin arasında neler geçti­ğini tahmin etmiştim. Bu yüzden göç etmek is­teyenler için bir okul açılabileceğini, böylece çocuklarının geleceğini güven altına alabilece­ğini söyledim. Clousarr bu fikri red etti. Ama beyin alanında yine de bir değişiklik oldu. O zaman en uygun saldırı yolunun bu olduğunu da anladım.» R. Daneel bir an durduktan sonra sözlerini sürdürdü. «Ortaçağcılar yeni ufuklar a-nıyorlar. yol açmak istiyorlar. Bu istek yüzünden dikkatlerini Arza veriyorlar. Çünkü bu çok ya-km geçmişte de çok güçlü bir gezegenmiş. Ama daha uzaklardaki Dünyalar hayali de yine buna benzeyen bir şey. Romantikler bu ideali kolay­lıkla benimseyebilirler. Clousarr'ın senin bir tek nutkun üzerine bu fikrin çekiciliğini hissetme­si gibi...
«İşte, gördüğün gibi, biz Uzay Kentdekiler başarılı olduk ama önce bunun farkında değil­dik. Kabul ettirmek istediğimiz yöntemlerden çok biz, kendimiz Arzlıları sarsıyorduk. Arzdaki romantik güdüler bizim yüzümüzden berrakla-şarak Ortaçağcılık akımı halini aldı. Onları ör­gütlenmeye zorladı. Sonuçta gelenekleri bozmak İsteyen kent görevlileri değil, Ortaçağcılar. Du­rumun aynı kalması bu görevlilerin daha işine geliyor. Hemen Uzay Kentinden ayrılır ve devam­lı varlığımızla Ortaçağcıları sinirlendirmezsek, o zaman onlar da Arza, sadece Arza sıkıca bağ-
— 302 —
ÖLÜ GEZEGEN
lamp kalmazlar. Geride tanınmayan birkaç in­san ve benim gibi robotlar bırakabiliriz. Onlar senin gibi fikrimizi beğenmiş olan Arzlılarla bir­likte sözünü ettiğim gibi yıldızlara göç etmek isteyenler için bir okul açabilirler. Böylece Or-taçağoıiar da sonunda Arza bağlanıp kalmazlar. Tabii robotlara ihtiyaçları .olacaktır. Onları ya bizden alırlar ya da kendileri yaparlar. Kendile­rine uygun bir C/Fe kültürü de geliştirirler.» R. Daneel için uzun bir konuşma sayılırdı bu. Ro­bot da bunu farketmişti. Kısa bir sessizlikten sonra ekledi. «Bütün bunlan neden seni kıracak bir şey yapmam gerekebileceğini açıklamak için anlattım.»
Baley acı acı, bir robot bir insana zarar vermemelidir, diye düşündü. Ama bunun ileride o insanın iyiliğini sağlayacağını kanıtlayabildi­ği takdirde durum değişir. Sonra, «Bir dakika,» dedi. «Ben yine pratik bir şeyden söz edeceğim. Kendi gezegenlerinize döneceksiniz. Bir Arziı-nm bir Uzaycıyı öldürdüğünü ama onun ceza­landırılmadığını söyleyeceksiniz. O zaman Dış Dünyalar Arzdan tazminat isteyecekler. Seni uyarıyorum, Daneel. Artık Arz böyle davranış­lara katlanacak halde değil. Bir mesele çıkaca­ğından emin olabilirsin.»
«Öyle bir şey olmayacağından eminim, Elijah. Gezegenimizdeki tazminat istemeye kal­kışacak kimseler aslında Uzay Kentinin sona er­dirilmesi için ısrar eden insanlardı. Onlara Uzay Kentinin ortadan kaldırıldığını söyler ve tazmi­nat istememeleri için hepsini ikna ederiz Zaten
— 303 —
ISAAC AS1MOV
öyle yapmayı da düşünüyoruz. Arz huzur için­de yaşayacak.»
Ve Baley dayanamayarak bağırdı, «Peki, ben ne olacağım?» Sesi umutsuzluktan boğuk-laşmışts. «Uzay Kenti istediği için Müdür En-derby de Dr. Sarton'un ölümüyle ilgili soruştur­mayı hemen sona erdirecek. Ama R. Sammy o-layıyla ilgilenmeyi sürdürecekler. Çünkü suçlu­nun bürodan biri olduğundan eminler. Enderby pek kısa bir süre sonra aleyhlmde türlü kanıt toplayacak. Bunu biliyorum. Her şey önceden hazırlandı zaten. Derecemi düşürecekler, beni kovacaklar, Daneei. Jessie'yi düşünmek zorun­dayım. Ona 'suçlu' damgasını vuracaklar. Son­ra Bentley...»
R. Daneei, «Nasıl bir durumda olduğunu an­lamadığımı sanma, Elijah,» dedi. «Ama insan­lığın iyiliği için uğraşılırken ufak tefek haksız­lıklara da katlanmak gerekir. Dr. Sarton da ge­ride eşini, iki çoouğunu, anne ve babasını, bir ablasını ve pek çok dostunu bıraktı. Katili bu-iup cezalandırılmadığı için de üzülüyorlar.»
«Neden burada kalıp katili bulmuyorsun?»
«Artık buna gerek yok ki.»
Baley acı acı, «O olayın bizi yakından iz­lemek için bir bahane olduğunu neden itiraf et­miyorsun?» diye sordu. «Dr. Sarton'u kimin öl­dürdüğü sizi hiç ilgilendirmiyordu.»
R. Daneei sakin sakin, «Aslında bunu öğ­renmek isterdik,» dedi. «Ama değerler konusun­da hiçbir zaman kendimizi aldatmadık. Yani in­sanlığın mı, yoksa bir kişinin mi daha değerli
.304-
ÖLÜ GEZEGEN
olduğu konusunda. Araştırmayı sürdürmek ar­tık çok uygun bulduğumuz bir durumu altüst e-debilir. Ne kadar zarar vereceğimizi önceden tahmin edemeyiz.»
«Yani katil Ortaçağcıların en önemlilerinden biri olabilir, öyle mi? Ve Uzaycılar şu ara yeni buldukları dostlarını kızdırmayı da istemiyor­lar.»
«Bu durumu ben böyle açıklamazdım. Ama sözlerin yine de doğru.»
«Adalet devren nerede kaldı, Daneel? Bu adalet mi sence?»
«Adalet derece derecedir, Eli[ah. Bazen ö-nemsiz olanı önemlisiyle uyum sağlayamaz. O zaman önemsiz olana aldırmazsın.»
Baley'nin kafası şimdi sanki R. Daneel'in pozitronik beynindeki içersine girilmesi imkan­sız mantık kalesinin etrafında dalaşıyor ve ztı-yıf bir taraf, br açıklık arıyordu. «Sen, kendin, katili merak etmiyor musun, Daneel? Detektif olduğundan söz ettin. Bunun ne qnlama geldiği­ni biliyor musun? Bir araştırmanın bir işten çok daha önemli bir şey olduğunun farkında mı­sın? Bir savaştir bu, bir meydan okuma. Kafan, katilinkiyle çarpışır. Bir zekâ savaşına girişir. Savaştan kaçacak, yenilgiyi kabul mu edecek­sin?»
«Araştırmayı sürdürmenin bir yararı olma­yacaksa... Evet.»
«Kendini sanki bir şeyi kaybetmiş gibi his­setmeyecek misin? Katilin kim olduğunu mera,k etmeyecek misin? Hafif de olsa hoşnutsuzluk
— 305— F : 20
ISAAC ASI MOV
duymayacak mısın? Merakını giderememiş ol­man seni rahatsız etmeyecek mi?» Baley'nin zaten güçlü olmayan umutları konuşurken git­gide zayıfladı. İkinci kez kullandığı 'ınerak' kelimesi detektife dört saat önce Francis Clou-sarr'a söylediği sözleri hatırlattı. O sırada bir insanla bir makine arasındaki farkları çok iyi açıklamıştı. Bu farklardan biri de merak olmalıy­dı. Altı haftalık bir kedi yavrusu gerçekten me­raklı bir hayvandı. Ama meraklı bir makine ola­bilir miydi? İnsana çok benzese bile merak duy­ması mümkün müydü?
R. Daneel'in sözleri Baley'in bu düşüncele­rinin birer yankısıydı sanki. «Meraktan kastin nedir?»
Baley durumu idare etmeye çalıştı. «Biz daha fazla bilgi edinmek için duyulan isteği 'ıne­rak' diye tanımlarız.»
«Böyle bir istek bende de oluyor. Tabii bu bilgi bana verilen bir görevi yerine getirebilmem için gerektiği zaman.»
Baley alayla mırıldandı. «Tabii... Örneğin, Arza özgü garip gelenekleri öğrenmek için Bentley'nin kontak lenslerini soruyorsun.»
R. Daneel alayın farkında değilmiş gibiydi. «doğru. Ama aslında senin 'ınerak' sözcüğünü bilgiyi amaçsızca arttırmak isteği için kullandı­ğını sanıyorum. Tabii bu da sadece beceriksiz­lik sayılır. Beni beceriksizlik etmeyecek biçim­de hazırladılar.»
İşte böylece Elijah Baley aradığı «cümle­yi» duymuş oldu. O bulanık pelte titredi, durul-
■306-
OLÜ GEZEGEN
du ve ışıltılı, berrak bir hal aldı.
R. Daneel konuşurken Baley'nin ağzı bir karış açıldı ve öyle de kaldı. Bu fikir tüm ayrın­tılarıyla birdenbire kafasında belirmiş olamaz­dı. Mantığa aykırıydı bu. Bilinçaltının derinlik­lerinde bir yerde dikkatle, ayrıntıların üzerinde durarak olayı incelemişti. Bir varsayım kurmuştu ama sonra bir tek çelişki duraklamasına neden olmuştu. Üzerinden atlanılamayacak, altından geçilemeyecek, yana itilemeyecek bir engel. Bu çelişki varolduğu sürece varsayımı da dü­şüncelerinin derinliklerinde gömülü kalmıştı. Bi­lincinin araştırmaları da gerçeği yakalamasını sağlayamamıştı.
Ama istediği cümleyi bulmuş, o çelişki de ortadan kaybolmuştu. Baley her şeyi biliyordu artık.
Kafasında çakan bu Şimşek Baley'i birden­bire müthiş canlandırdı. Detektif hiç olmazsa birdenbire R. Daneel'in zayıf noktasının ne ola­bileceğini anladı. Düşünen bir makinenin zayıf tarafıydı bu. Baley telaşla, umutla, o her şeyi harfi harfine yerine getiriyor sanırım, diye dü­şündü. Olaylara tümüyle gerçekçi açıdan bakı­yor olmalı...
Sonra R. Daneel'e, «Yani,» dedi. «Uzay Kenti prLijesi bugün sona erdi. Sarton soruştur­ması da öyle. Bunu mu söylemek istiyorsun?»
R. Daneel sakin sakin başını salladı. «Uzay kentindekiler böyle karar verdiler.»
«Ama bugün sona ermedi ki.» Baley saatine baktı. On buçuk olmuştu. «Gece yarısına daha
— 307 —
ISAAC AsimOV
bir buçuk saat var.»
R. Daneel bir şey söylemedi. Düşünüyor gibiydi.
Baley hızlı hızlı konuşmaya başladı. «PrLije gece yarısına kadar devam edecek. Sen benim iş arkadaşımsın ve soruşturmayı sürdüreceğiz.» Telaşı yüzünden sanki telgraf yazdırıyormuş gi­bi konuşuyordu. «Eskisi gibi devam edelim. Bı­rak çalışayım. Bunun sizinkilere bir zararı da­kunmaz. Tersine onlar için çok yararlı da olur. Yemin ediyorum. Zarar verdiğimi düşündüğün an beni engellersin. Bütün istediğim bir buçuk saat.»
R. Daneel, «Söylediklerin doğru,» diye ce-vap verdi. «Bugün sona ermedi. Ben bunu dü- j şünemedim, ortak Elijah.»
Baley yine «Ortak Elijah» oluvermişti. >
Detektif güldü. «Yanılmıyorsam ben Uzay { Kentindeyken Dr. Fastolfe cinayet yerinin fil­me alındığından söz etti.»
R. Daneel, «Yeri filme aldı,» dedi.
Baley sordu. «O filmin bir kopyasını getir­tebilir misin?»
«Evet, ortak Elijah!»
«Ama Şimdıl Hemen!»
«Büronun vericisini kullanmama izin verir­lerse bu işi on dakikada hallederim.»
işin halledilmesi bundan da kısa sürdü. Ba­ley şimdi titreyen elleriyle tuttuğu küçük, ali-münıyum kübe bakıyordu. Uzay kentinden yayın­lanan gizli güçler bu kübün içine belirli bir ato­mik biçimi çizmişlerdi.
— 308 —
ÖLÜ GEZEGEN
Aynı anda Polis Müdürü Julius Enderby ka­pıda belirdi. Baley'i gördü ve yuvarlak yüzün­deki endişeli ifade de kayboldu. şimdi adamın suratında gitgide artan bir öfke vardı. Ama yi­ne de kararsızca, «Buraya hak, Lije.» dedi. «Yemek yemen amma da uzun sürdü.»
«Çok yorgundum, müdür bey. Geç kalma­nıza neden olduysam özür dilerim.»
«Bunun önemi yok ama... odama gelmen daha iyi olacak.»
Baley R. Daneei'e bir göz attı ama robot ona bakmıyordu. Birlikte yemekhaneden çıktı­lar
Julius Enderby masasının önünde ayakla­rını yere vura vura bir aşağı bir yukarı dalaşı­yordu. Bir aşağı bir yukarı. Baley onu seyredi­yordu. Aslında hiç de sakin değildi detektif. Ara­da sırada saatine bir göz atıyordu.
22.45
Müdür gözlüğünü alnına doğru iterek baş ve işaret parmağıyla gözlerini ovuşturdu. Bu yüzden gözlerinin etrafında kırmızı lekeler be­lirdi. Sonra gözlüğünü taktı. Camların arkasın­dan Baley'e bakarak gözlerini kırpıştırdı.
Birdenbire, «Lije,» dedi. «Williamsburg güç santraline en son ne zaman gittin?»
Baley, «Dün,» diye karşılık verdi. «Bürodan ayrıldıktan sonra. Saat on sekizde ya da bunu biraz geçe sanırım.»
Enderby başını saladı. «Bunu neden bana söylemedin?»
— 309 —
ISAAC AsimOV
«Söyleyecektim. Henüz ifade vermiş deği­llm ki.»
«Orada ne işin vardı?»
«Geçici olarak bize verilen apartmana git­mek için santralin bir kapısından girdim, diğe­rinden çıktım.»
Müdür birdenbire Baley'nin önünde durdu. «Bu açıkiama yeterli değil, Lije. Hiç kimse bir yere gitmek için bir güç santralinden geçmez.»
Baley omzunu silkti. Peşlerine Ortaçağcı-ların takıldığını, şeritleri hızla aştıklarını anlat­ması yersiz olacaktı. Özellikle şu ara. «elime R. Sammy'nin ölümüne neden olan alfa püskür-tücüsünü çalma fırsatının geçtiğini lmaya mı çalışıyorsunuz? O halde size Daneel'in o sırada yanımda olduğunu hatırlatacağım. Daneel sant­ralde hiç durmadığıma, hızla diğer kapıdan çıktı­ğıma ve yanımda bir alfa püskürtücüsü olmadı­ğına tanıklık edebilir.»
Müdür ağır ağır koltuğuna oturdu. R. Da­neel'in tarafına bakmadı, robotla konuşmaya da kalkmadı. Tombul beyaz ellerini masaya daya­yarak, bunlara yüzünde derin bir üzüntüyle bak­tı. «Lije, ne söyleyeceğimi, ne düşüneceğimi bil­miyorum. O... iş... iş arkadaşının tanıklığına güvenme... Mahkemede tanıklık edemez.»
«Yine de alfa püskürtücüsünü çalmadığımı ısrarla söyleyeceğim.»
Enderby'nin parmaklan titreşti, birbirlerine dalandı. «Li|e, Jessie neden bugün seni görme­ye geldi?»
«Bunu bana daha önce de sordunuz, müdür
— 310 —
ÖLÜ GEZEGEN
bey. Aynı cevabı vereceğim. Ailemizle ilgili bir sorun için.»
«Francis Clousarr bana bilgi verdi, Lije.»
«Ne tür bilgi?»
«Clousarr bazı açıklamalarda bulundu. Teh-lıkeil gizli Ortaçağcı örgütünün üyeleri arasında Jezebel Baley aalı bir kaaının da bulunduğu­nu söyledi.»
«Onun doğru kimseyi kastettiğinden emin misiniz? Kentte bir sürü Baley var.»
«Ama 'Jezebel Baley' çok olamaz.»
«Clousarr bu adı kullandı, öyle mi?»
«'Jezebel,' dedi. Bunu kulaklarımla işittim. Sana başka birinden duyduğum bir şeyden söz etmiyorum, Lije.»
«Pekala. Jessie, kafasız insanlardan olu­şan, zararsız önemsiz bir grubun üyesiydi. Top­lantılara katılmak ve kendisini maceraperest bir kadın gibi görmekten başka bir şey de yapma­dı.»
«Ama İnceleme Kurulu bu olaya bu gözle bakmayacaktır, Lije.»
«Yani beni R. Sammy gibi bir hükümet ma­lına zarar vermekle suçlayarak işten kovacak­lar ve tutuklayacaklar mı?»
«Öyle bir şey olmayacağını umarım, Lije. Ama durum çok kötü. Her şey senin aleyhinde. Herkes R. Sammy'den hoşlanmadığını biliyor. Karının bugün öğleden sonra onunla konuştu­ğunu görmüşler. Jessfe ağhyormuş ve söyledik­lerinin bir kısmını da duymuşlar. Zararsız söz-Jermiş bunlar. Ama her şeyi birbirine ekleyerek
— 311 —
ISAAC AsimOV
iki kere ikinin dört ettiğini söyleyebilirler, Lijel R. Sammy'nin konuşmasının tehlikeli olacağını düşündüğünü iddia edebilirler. Ve o silahı ele geçirmek için fırsat da bulmuşsun.»
Baley, Enderby'nın sözünü kesti. «Jessie a-leyhindeki kanıtlan ortadan kaldırmak niyetin­de olsaydım, tutup Francis Clousarr'ı buraya getirir miydim? Adamın, Jessie konusunda R. Sammy'den çok daha fazla bilgisi olduğu anla­şılıyor. Bir şey daha var. Ben güç santralinden, Jessie, R. Sammy'le konuşmadan on sekiz saat önce geçtim. Ben kahin miyim? O kadar önce­den R Sammy'i onadan kaldırmam gerektiğini anladım ve o alfa püskürtücüsünü mü aldım?»
Müdür, «Bunlar önemli noktalar,» dedi «Ben elimden geleni yapacağım. Çok üzgünüm,. Lije.»
«Öyle mi? R. Sammy'i gerçekten benim öldürdüğüme inanıyor musunuz, müdür bey?»
Enderby ağır ağır, «Ne düşüneceğim!' bile­miyorum, Lije,» diye mırıldandı. Seninle açık ko­nuşuyorum.»
«O halde ben size ne düşünmeniz gerekti­ğini söyleyeceğim. Müdür bey, bu dikkatle ha­zırlanmış, pek ayrıntılı bir tuzak. Bir iftira!»
Müdür kaskatı kesildi. «Buraya bak, Lije. Körcesine saldırmaya başlama! Kendini bu bi­çimde savunmaya kalkışırsan seni anlayışla da karşılamazlar. Ook suçlu bu mazereti kullan­mıştır.»
«Beni anlayışla karşılamalarını istediğim yok. Ben sadece gerçeği söylüyorum. Sartors
— 312 —
ÖLÜ GEZEGEN
cinayetinin içyüzünü öğrenmemem için ayağıms kaydırmaya çalışıyorlar. Ama beni tuzağa dü­şürmeye çalışan dostuma acıyorum. Çünkü o çok geç kaldı.»
«Ne?»
Baley saatine baktı. On bir olmuştu. Detek­tif, «Bana bu tuzağı kimin kurduğunu biliyo­rum,» dedi. «Dr. Sarton'un nasıl ve kim tara­fından öldürüldüğünü öğrendim. Bunu açıkla­mam, katili yakalamam ve soruşturmayı sona erdirmem için bir saatim var.»
ON SEKİZ
Polis Müdürü Enderby'nin gözleri kısıldı. Adam Baley'i öfkeyle süzdü. «Ne yapacaksın? Dün sabah Fastolfe'nin kubbesinde buna benzer bir şeye kalkıştın. Yine aynı oyunu yapma. Lüt­fen.»
Baley başını salladı. «Biliyorum... İlk kez yanıldım.» Öfkeyle için için ekledi. «İkinci sefer de öyle. Ama bu defa başarısızlığa uğramaya­cağım.» Sonra bu düşünce kayboldu gitti. Po-zitronik damper altındaki bir mikro atom reak­törü gibi. Detektif, «Kendiniz karar verin, mü­dür bey,» dedi. «Aleyhlmdeki kanıtların önceden
— 313 —
ISAAC AsimOV
hazırlanmış olduğunu kabul edin. Bu kadarına razı olun. Bakalım o zaman bu yol sizi nereye götürecek? Kendi kendinize bu kanıtları kimin hazırlamış olabileceğini sorun. Bu işi dün ak­şam Williamsburg güç santralinden geçtiğimi bilen birinin yaptığı belil bir şey.»
«Pekala. Bu kim olabilir?»
Baley, «Akşam mutfaktan çıkarken peŞime bir Ortaçağcı grubu takıldı,» diye açıkladı, «On­lardan kurtulmayı başardım. Ya da öyle san­dım. Ama içlerinden hiç olmazsa bir kişinin santralden geçtiğimi görmüş olduğu anlaşılıyor. Aslında ben onların elinden kurtulmak için sant­rale girmiştim.»
Müdür düşündü. «Clousarr mı? O da grup­ta mıydı?»
Baley, «Evet,» der gibi başını salladı.
Enderby, «Pekala,» dedi. «Onu sorguya çekeriz. Bildiği bir şey varsa Clausarr'a bu­nu söyletiriz. Başka ne yapabilirim, Lije?»
«Bir dakika. Beni yarı yolda bırakmayın. Ne demek istediğimi anlamadınız mı?»
«Bakalım anladım mı?» Enderby ellerini bir­birlerine kenetledi. «Clousarr senin Williams-burg'daki güç santraline girdiğini gördü. Ya da aynı gruptan başka biri bunu farketti ve duru­mu Clousarr'a haber verdi. Adam da başını derde sokmak için bu olaydan yararlanmak is­tedi. Böylece senin Dr. Sarton'un ölümü olayı­nı araştırma görevinden alınmanı sağlayacak­tı Sövlemek istediğin bu muydu?»
«Buna yakın...»
•314-
ÖLÖ GEZEGEN
«İyi...» Müdür heveslenmiş gibiydi. «Tabii Clousarr karının örgütünün üyelerinden .oldu­ğunu biliyordu. Onun için özel hayatının fazla incelenmesine gelemeyeceğinin farkındaydı. A-leyhindeki uydurma delillerle uğraşamayacağı-nı ve işinden istifa edeceğini düşünüyordu. Sa­hi, Lije, istifa etmeye ne dersin? Yani durum gerçekten kötüleştiği takdirde demek istiyorum. Her şeyi sessizce halledebiliriz...»
«Ölsem de yine istifa etmem, müdür bey.»
Enderby omzunu silkti. «Neyse... Neredey­dim? Ah, evet. Clousarr bir alfa püskürtücüsü aldı. Yani santralde bir suçortağı vardı. Diğer bir suçortağı da R. Sammy'nin öldürülmesini sağladı.» Parmaklarını hafifçe masaya vurdu. «Hayır, olmuyor, Lije, yararı yok.»
«Neden?»
«Mantıklı değil bu. Bir sürü suçortağı. Ha, aklıma gelmişken, Clousarr, Uzay Kentinde iş­lenen cinayet sırasında, yani o gece ve sabah nerede olduğunu kesinlikle kanıtladı. Gösterdiği kanıtlar da çok sağlam. Tabii bu konuyu hemen araştırdık. Ama bu araştırmanın neden yapıldı­ğını, gerçek nedeni sadece ben biliyordum.>
Baley, «Ben katilin Clousarr olduğunu hiç­bir zaman iddia etmedim, müdür bey,» dedi. «Bu­nu söyleyen sizsiniz. Katil Ortaçağcı örgütün­den herhangi bir kimse olabilir. Clousarr sade­ce Daneel'in farkettiği, yüzünü tanıdığı biri. O-nun örgütte önemli bir yeri olduğunu da sanmı­yorum. Ama onunla ilgili garip bir şey de var.»
Enderby şüpheyle sordu. «Ne?»
— 315 —
ISAAC AsimOV
«Clousarr'ın, Jessie'nin grubun üyesi ol­duğunu bilmesi. Acaba o örgütün her üyesini tanıyor mu dersiniz?»
«Bilmiyorum. Ama Jessie'yi tanıyor. Belki de Jessie'ye bir polisin karısı olduğu için önem veriyorlardı. Belki de Clousarr karını bu yüzden hatırladı.»
«Demek Clousarr hemen üezebel Baley'nin de üye olduğunu söyledi. Böyle dedi, Jezebel Baley yani?»
Enderby başım salladı. «Bunu kulaklarımla duyduğumu söyleyip duruyorum ya.»
«işin garip yanı da bu, müdür bey. Jessie tam adını yıllardan beri kullanmıyor. Bentley dağınadan önce vazgeçti bundan. Jezebel adı­nı bir defa bile ağzına almadı. Ortaçağcıiara da bu isimden vazgeçtikten sonra katıldı. Bunu kesinlikle biliyorum. O haide Clousarr karımın asıi adının Jezebel olduğunu nereden biliyor­du?»
Enderby kızardı ve telaşla cevap verdi, «Ah, ne bileyim, belki de adam 'Jessie' dedi. Ben de farkına varmadan, 'Jezebel,' diye düşündüm. Hatta böyle yaptığımdan eminim. Clousarr, 'Jessie,' dedi.»
«Şu ana kadar onun 'Jezebel,' dediğinden çok emindiniz. Bunu size birkaç defa sordum.»
Müdürün sesi tizleşti. «Yalancı olduğumu söylemek istemiyorsun ya?»
«Belki de Clousarr hiçbir şey söylemedi, di­ye düşünüyorum. Belki de bu hikâyeyi Bay En­derby uydurdu, diyorum. Jessie'yi yirmi yıldan
— 316 —
ÖLÜ GEZEGEN
beri tanıyorsunuz. Ve asıl adının Jezebel oldu­ğunu da biliyorsunuz.»
«Sen çıldırmışsın, be adam!»
«Öyle mi? Bugün öğle yemeğinden sonra nereye gittiniz? Buradan en aşağı iki saat ayrıl­dınız?»
«Beni sorguya mı çekivorsunuz?»
«Bu soruları sizin yerinize cevaplayacağım. O sırada Williamsburg güç santralindeydiniz.»
Müdür yerinden kalktı. Alnı terden parla­mıştı. Dudaklarının iki yanında kuru, beyaz kö-pükcükler birikmişti. «Kahretsin! Sen ne demek istiyorsun?»
«Santralde değil miydiniz?»
«Baley, seni işinden alıyorum. Belgelerini ver.»
«Hemen olmaz. Beni sonuna kadar dinle­melisiniz.»
«Dinlemek niyetinde değillm. Sen suçlusun! Suçlu olduğun kesin! Tepemi attıran sanki aley­hinde komplo kuruyormuşum gibi tavırlar takın­man. Ucuz ve bayağı bir çaba bu!» Sesi öfke­sinden hafifleyerek bir an bir gıcırtı halini aldı. Ama yine de, «Seni tutukluyorum,» diye ekle­meyi başardı.
Baley sinirli sinirli, «Hayır, müdür bey,» de­di. «Hemen olmaz. Atom silahımı size doğru çe­virdim. Size nişan aldım ve emniyet düğınesine de bastım. Benimle oyun oynamaya kalkmayın lütfen. Çünkü çaresiz durumdayım. Ve konuşa­cağım. Ondan sonra istediğinizi yapabilirsiniz.»
Enderby gitgide daha irileşen gözlerle Ba-
— 317 —
ISAAC AsimOV
ley'nin elindeki silahın korkunç namlusuna bak­tı. «Bu yüzden yirmi yıl yatacaksın. Ba-Baley,» diye kekeledi. «Hem de kentin en ait katların­dan birindeki bir hapishanede.»
R. Daneel birdenbire harekete geçti. Eliyle Baley'nin bileğini sıkıca kavradı. Usulca, «Buna izin veremem, ortak Elijah,» diye mınidandı «Müdüre zarar vermemelisin.»
Enderby, R. Daneel New York'a gireli beri ilk kez robotla doğrudan doğruya konuştu. «Hey, sen! Onu sıkı tut. Birinci Kuralı unutma!»
Baley çabucak, «Ona zarar vermek niyetin­de değillm, Daneel,» diye bağırdı. «Ama sen de onun beni tutuklamasına enge! olmalısın. Ba­na esrarı aydınlatmam için yardım edeceğini söyledin. 'Daha kırk beş dakikam var.»
R. Daneel Baley'nin bileğini bırakmadan, «Elijah'ın konuşmasına izin vermeniz gerektiği­ne inanıyorum, müdür bey.» dedi. «Şu anda Dr Fastolfe'la bağlantı halindeyim...»
Enderby delirmiş gibi haykırdı. «Nasıl? Na­sıl?»
R. Daneel açıkladı. «Bende tam bir esir-altı ünite var.» Müdür ona hayretle bakakaldi. Robot sözlerini amansızca sürdürdü. «Elijah'y! dinlemek istemezseniz bu kötü bir izlenim bıra­kabilir. Bundan size zarar verecek anlamlar çı­karırlar.»
Müdür koltuğuna çöktü. Dili tutulmuş gibiy­di.
Baley, «Bugün Williamsburg güç santraline gittiniz, müdür bey,» diye suçladı. «Alfa püs-
— 318 —
ÖLÜ GEZEGEN
kütücüsünü aldınız ve bunu R. Sammy'e verdi­niz. Williamsburg santralini mahsus şüpheleri üzerime çekmek için seçtiniz. Dr. Gerrigel'in tekrar ortaya çıkmasından da yararlandınız. Onu büroya çağırdınız ve adama verilen rehber çubuğun ayarını bozdunuz. Böyleee Dr. Gerri-gel fotoğraf malzemelerinin durduğu depoya gitti ve R. Sarnmy'i buldu. daktorun robotun na-sıi öldürüldüğünü anlayacağını, doğru sonuca varacağını da biliyordunuz.»
Baley silahını mahfazasına soktu. «İstiyor­sanız beni şimdi tutuklaTabilirsiniz. Ama Uzay Kenti bunu bir cevap olarak kabul etmeyecek­tir.»
Enderby nefesi kesilmiş gibi, «Neden...» diye mırıldandı. Gözlüğü buğulanmıştı. Bunu çı­kardı. Ve o zaman yüzünde yine o garip aciz ve şaşkın ifade belirdi. «Bütün bunları hangi ne­denle yaptım?»
«Başımı derde soktunuz ya. Öyle değil mi? Böylece Sarton soruşturması engellenmiş ola­caktı. Bütün bunlar bir yana R. Sammy çok şey biliyordu.»
«Hangi konuda, Tanrı aşkına?»
«Uzaycının beş buçuk gün önce nasıl öl­dürüldüğü konusunda. Çünkü Uzay Kentinden Dr. Sarton'u siz öldürdünüz.»
Enderby yerine R. Oaneel konuştu. Müdür sadece saçlarını yakalayarak, «Hayır,» der gibi başını sallayabildi. Robot, «Ortak Elijah, kor­karım bu varsayım yanlış,» diye itiraz etti. «Bil­diğin gibi, Polis Müdürü Enderby'nin D. Sar-
— 319 —
ISAAC AsimOV
ton'u öldürmüş olması imkansız.»
«O halde dinle. Beni dinle. Enderby, soruş­turmayı üstlenmem için bana yalvardı. Oysa bu­rada derecesi benden yüksek başka detektifler de vardı. Beni seçmesinin birkaç nedeni oldu­ğunu söylemeliyim. Bir kere, onunla üniversite­den arkadaştık. Enderby de eski dostum ve saygı duyduğum amirimin suçlu olduğunun ak­lıma bile gelmeyeceğine inanıyordu. Anlayaca­ğın, benim o ünlü sadakatime güveniyordu. İkin­cisi, Jessie'nin gizli bir örgütün üyesi olduğunu biliyordu. Gerçeğe fazla yaklaştığım takdirde bir manevrayla beni görevden uzaklaştırabile-ceğinden ya da beni şantajla susturacağından emindi. Aslında bu bakımdan endişelendiği de yoktu. Daha başlangıçta senden kuşkulanmam için elinden geleni yaptı, Daneel. İkimizin ayrı ayrı amaçlar uğrunda çalışmamızı sağladı. Ba­bamın başına gelenleri, işinden kovulduğunu biliyordu. Nasıl bir tepki göstereceğimi tahmin ediyordu. Anlayacağın bir cinayet soruşturma­sını katilin kendisinin yönetmesi onun için çok yararlı bir şeydir.»
Müdürün sesi sonunda çıkabildi. Adam u-sulca, «Jessie'nin üye olduğunu nasıl bilebilir­dim?» diye sordu. Sonra robota döndü. «Sen! Madem Uzay Kentiyle bağlantı halindesin, bü­tün bu sözlerin yalan olduğunu da açıkla! Bu iddiaların hepsi de yalan, hepsi de!»
Baley sesini yükselterek adamın sözünü kesti. Sonra da garip bir sakinlikle sesini tek­rar alçalttı. «Jessie'nin üye olduğunu Tabii bili—
— 320 —
ÖLÜ GEZEGEN
yordunuz. Çünkü siz de bir Ortaçağcısınız. O örgüttensiniz. O eski tip gözlüklerinizi Pencere­leriniz! Kişilik bakımından Ortaçağcılığa uygun olduğunuz anlaşılıyor. Ama elimde bundan da­ha güçlü kanıtlar da var.
«Jessie, Daneel'in bir robot olduğunu na­sıl öğrendi? Bu o sırada beni çok şaşırttı. Tabii daha sonra bu gerçeği Jessie'ye Ortaçağcı-ların açıkladıklarını anladım. Ama o zaman da bir adım daha geri gitmiş oldum. Orta Çağcilar bu durumu nereden öğrenmişlerdi? Siz, Müdür bey, bunu önemsemiyormuş gibi bir tavır takın­dınız. Ayakkabıcıdaki olay sırasında Daneel'in robot olduğunun anlaşılmış olabileceğini söy­lediniz. Ben buna inanmadım. İnanamadım. Da-neel'i ilk gördüğüm zaman onun insan olduğu­nu sanmıştım. Ve benim gözlerim bozuk da de­ğildir.
«Dün Dr. Gerrigel'i Washington'dan buraya çağırdım. Daha sonra ona birkaç nedenle ihti­yacım olduğunu düşündüm. Ama Dr. Gerrigel'e ilk telefon ettiğim zaman bir tek amaolm vardı. Adamın, ben bir şey açıklamadığım takdirde Da-neei'in bir robot olduğunu anlayıp anlamayaca­ğını merak ediyordum.
«Dr. Gerrigel onun robot olduğunu anla­madı, müdür bey. Onu DaneePle tanıştırdım. Dr. Gerrigel, Daneel'in elini sıktı. Bir süre hep birlikte konuştuk. Ancak insana benzer robotlar konusu açıldığı zaman o da durumu birdenbire kavradı. Ve Dr. Gerrigel Arzın en büyük robotik uzmanı! şimdi birkaç Ortaçağa komplocunun sinirlerin gerildiği bir kargaşa sırasında uzman-
— 321 — F : 21
İSAAC ASIMOV
dan daha da ustaca davrandıklarını mı söyle­mek istiyorsunuz? Bundan kesinlikle emin ol­duklarını ve bu yüzden bütün örgütü harekete geçirdiklerini mi iddia ediyorsunuz? Bütün bun­lara Daneel'in robot olduğunu sezdikleri için mi kalkıştılar?
«Artık Ortaçağcıiarın Daneel'in robot oldu­ğunu ta başından beri bildikleri anlaşılıyor. Ayakkabı mağazasında mahsus olay çıkarıldı. Hem Daneel'e ve hem de onun yoluyla bütün Uzay Kentine New York'taki robot düşmanlığı­nın derecesini göstermek için. Böylece izler ör­tülecek. Uzay Kentliler birkaç belirli kişiden de­ğil, bütün New York'lulardan şüphelenecekler-di.
«Ortaçağcılar 'Daneel'le ilgili gerçeği baş­tan beri bildiklerine göre, bunu onlara kim açık­lamıştı? Ben değil. Bir ara haberi Daneel'in sız­dırdığını sandım. Ama artık bunun da doğru ol­madığını biliyorum. Daneel'in robot olduğunu bilen diğer Arzlı sizdiniz, müdür bey.»
Enderby şaşılacak bir canlılıkla, «Büroda casuslar olabilir,» diye karşılık verdi. «Ortaçağ­cılar buraya sürüyle adamlarını yerleştirdiler belki de. Karın da o örgüttendi. Benim Ortaçağ-ci olduğuma kolaylıkla inanıyorsun. O halde bü­roda başka üyeler neden olmasın?»
Baley'in dudak kenarları alaylı bir gülüşle kıvrıldı. «Bu dasdoğru yolun sonuna erişmeden bir de esrarlı casuslarla uğraşmayalım. Dane­el'in robot olduğunu siz haber verdiniz. Asıl ca­sus sizsiniz.
«şimdi geriye bakıyorum da, müdür bey,
— 322 —
ÖLÜ GEZEGEN
durum bana çok ilgi çekici geliyor. Keyfinizi be­nim çözüme yaklaşmış ya da bundan uzaklaş­mış olmam çok etkiliyordu. Tabii başından beri endişeliydiniz. Dün sabah Uzay Kentine gitmek istediğim ama bunun nedenini açıklamadığım zaman neredeyse bayılacaktınız. O zaman katil olduğunuzu anladığımı mı düşündünüz, müdür bey? Uzaycıların eline düşmeniz için bir tuzak kurduğumu mu sandınız? Bana onlardan nefret ettiğinizi söylediniz. Neredeyse ağlayacaktınız. Bir süre buna Uzay kentinde sizden şüphelen­dikleri için küçük düşmenizin yol açtığını san­dım. Ama sonra Daneel sizi kırmamaya özellikle dikkat ettiklerini açıkladı. Sizden şüphelendik­lerinin farkına bile varmamıştınız. Paniğe kapıl­manızın nedeni korkuydu, gurur kırıklığı değil.
«Sonra üç boyutlu alıcıyla bizi dinlerken ben tümüyle /cnlış olan o varsayımımı açıkla­dım. Gerçeğe erişmekten ne kadar uzak olduğu­mu anladığınız zaman eski güveninize kavuştu­nuz. Hatta benimle tartışarak Uzaycıları da sa­vundunuz. O olaydan sonra bir süre kendinizi topladınız. Kendinize çok güveniyordunuz. O sırada Uzaycıları haksız yere suçlamamı çabu­cak affetmeniz beni şaşırttı. Oysa daha önce bana onların alınganlıkları konusunda nutuk da çekmiştiniz. Tabii, yaptığım hata pek hoşunu­za gitmişti.
«Sonra Dr. Gerrigel'i aradım. Bunun nede­nini sordunuz. Bunu size açıklayamadım. O za­man yine telaşlandınız. Çünkü korktunuz...»
R. Daneel birdenbire elini kaldırdı. «Ortak Elijah.»
— 323 —
ISAAC AsimOV
Baley saatine baktı. On biri kırk iki geçi­yordu. «Ne var?»
R. Daneel, «Belki de Bay Enderby Ortaçağ-cılarla ilişkisi olduğunu öğrenmenden korkuyor­du,» dedi. «Tabii o grubun varolduğunu kabul ediyorsak... Ama Bay Enderby'le cinayet ara­sında hiçbir bağ yoktu. O olayla bir ilişkisi ola­maz.»
Baley, «Çok yanılıyorsun, Daneel,» diye ce­vap verdi. «Enderby, Dr. Gerrigel'i neden çağır­dığımı bilmiyordu. Ama uzmandan robotlar ko­nusunda bilgi almak istediğim belli bir şeydi. Bu onu korkuttu. Çünkü işlediği o daha ağır suçla bir robotun yakından ilişkisi olmuştu. Öyle de­ğil mi, müdür bey?»
Enderby, «Hayır,» der gibi başını salladı. «Bu sona erdiği zaman...» diye başladı ama sonra boğulurcasına anlaşılmaz bir şeyler mı­rıldandı.
Baley baskı altında tuttuğu müthiş bir öf-Keyle sordu. «Cinayet nasıl işlendi? Kahretsin! O/Fe! O/Fe! Senin terimini kullarıyorum, Da­neel! C/Fe kültürünün ne kadar yararlı bir şey olduğundan söz edip duruyorsun. Ama bir Arz-lınm bundan geçici bir süre için de olsa nasıl yararlanabileceğinin farkında değilsin. İzin ver de sana bunu açıklayayım. Bir robot kolaylıkla açıklrk yerlerde dalaşabilir. Gece bile. Yalnız başına. Enderby, R. Sammy'nin eline bir atom silahı sıkıştırdı. Robota ne zaman ve nereye gitmesi gerektiğini söyledi. Kendisi Özel'den ge­çerek Uzay kentine girdi. Ve Tabii silahını ora­da bıraktı. Sonra diğer tabancayı R. Sammy'den
— 324 —
OLÜ GEZEGEN
aldı. Dr. Sarton'u öldürdükten sonra tabancayt robota geri verdi. R. Sammy de yanında silahla kırlardan geçerek New York'a döndü. Ve En-derby bugün R. Sammy'i ortadan kaldırdı. Çünkü olay konusunda fazla bilgisi olan robot onun için tehlikeliydi.
«İşte bu her şeyi açıklıyor. Müdür beyin Uzay Kentinde olması. Silahın bulunmaması. Böylece bir New York'Iunun gece vakti, açık havada bir buçuk kilometreyi sürünerek aştığını düşünmeye de gerek kalmıyor.»
Ama Baley'nin sözleri sona erince R. Da-nee! yine itiraz etti. «Çok üzgünüm, ortak Elijah. Tabii Bay Enderby adına seviniyorum, a da başka. Sana müdüre serebro-analiz uygu­landığın! ve onun bilerek, isteyerek bir cinayet işlemesinin imkansız olduğunun anlaşıldığını söyledim. Bilmiyorum beyin durumu hangi kelimeyle tanımlanabilir. Korkaklık, vicdan ya da acıma. Ben bütün bu kelimelerin sözlük anlam­larını biliyorum. Ama karar veremiyorum Her neyse... Müdür bey cinayet işlemedi.»
Enderby mırıldandı. «Teşekkür edenm...» Sesi güçlendi, artık adam güvenle konuşuyor­du. «Amacını bilmiyorum, Baley. Beni neden böyle mahvetmeye çalıştığını da anlamış deği­llm. Ama bu işin içyüzünü öğrenecek...»
«Bir dakika! Konuşmam sona ermedi. elim­de bu da var.» Baley, allmünıyum kübü Enderby' nin masasına vurdu. Güvenle konuştuğunu umu­yor, kendi kendisine inanmaya çalışıyordu. As­lında yarım saatten beri kendisinden küçük bir gerçeği saklamaya çalışıyordu. Parçaların oluş-
— 325 —
ISAAC AsimOV
iurduğu o şeklin neyi gösterdiğini bilmiyordu. Sadece bir kumar oynuyordu. Ama başka ya­pabileceği bir şey de yoktu.
Enderby o küçük cisme bakarak yerinde büzüldü. «Nedir o?»
Baley alay etti. «Bomba değil, merak et­meyin. Sadece sıradan bir mikro-prLijeksiyon makinesi.»
«Ee? Bu neyi kanıtlayacak?»
«Bakalım, göreceğiz.» Baley tırnağını küp­teki yarıklardan birine s.oktu. Müdürün odasının bir köşesi gözden kayboldu. şimdi burada üç boyutlu, aydınlık, yabancı bir sahne vardı. Bu yerden tavana kadar çıkıyor, odanın duvarların­dan dışarıya doğru uzanıyordu. Kentin sağla­yamadığı grimsi bir ışık aydınlatıyordu bunu,
Baley hem tiksinti, hem de garip bir me­rakla, sözünü ettikleri şafak bu olmalı, diye düşündü.
Artık Dr Sarton'un kubbesinin içini görü­yorlardı. Uzaycının cesedi odanın ortasında ya­tıyordu. Korkunç, parçalanmış bir şey.
Enderby sahneye bakarken gözleri yuva­larından uğradı sanki.
Baley, «Müdür beyin insan öldüremeyecek bir tip olduğunu biliyorum, Dane'el,» dedi. «Bu­na bana söylemene gerek yok. Bu gerçeği daha önce aşabüseydim, esrarı da çabucak gözerdim Aslında bu engeli nasıl aşacağımı bilemedim. Ancak bir saat önce bunu nasıl başarabileceğimi anladım. Sana kayıtsızca Bentley'nin kontak lenslerini merak ettiğini hatırlattığım zaman Da-neel. İşte anahtar buydu, müdür bey. O sıra-
— 326 —
ÖLÜ GEZEGEN
da aklıma esrarın anahtarının miyobunuz ve gözlüğünüz olduğunu anladım. Dış Dünyadaki-lerde miyop görülmüyor sanırım. Yoksa gerçeği cinayetten hemen sonra anlarlardı, müdür bey, gözlüğünüz ne zaman kırıldı?»
Enderby, «Ne demek istiyorsun?» diye ho­murdandı.
Baley, «Bana bu görevi verdiğiniz gün göz­lüğünüzün Uzay Kentinde kırıldığını söylediniz. O zaman cinayeti öğrendiğiniz zaman telaşlan­dığınızı ve gözlüğünüzün de bu yüzden kırıldı­ğını sandım. Ama aslında siz böyle bir şey söy­lememiştiniz. Bu sonuca varmam için de hiçbir neden yoktu. Aslında Uzay Kentine girerken cinayet işlemeyi planlıyordunuz. Bu yüzden te­laşlandınız. Gözlüğünüzü düşürdünüz ve cam­ları da kırıldı. Ama cinayetten önce. Öyle de­ğil mi? Olay böyle olmadı mı?»
R. Daneel, «Ne demek istediğini anlayama­dım, ortak Elijah,» diye atıldı.
Baley düşündü. Daha on dakika «Ortak Elijah» olarak kalacağım. Çabuk konuşmalıyım. Ve kofam da hızla çalışmalı!
Baley konuşurken Sarton'un kubbesinin görüntüsünü de ayarlıyordu. Beceriksizce gö­rüntüyü genişletti. Sinirleri iyice gerildiği için tırnağım uygun biçimde kullanamıyordu pek. Ceset ağır ağır, sarsılarak büyüdü, genişledi, yaklaştı. Baley neredeyse yanık etin kokusunu duyacaktı. Sarton'un kafası, omzu ve bir kolu­nun üst kısmı sarkmıştı. Bunları kalça ve ba­caklara kararmış bir bel kemiğinin bir parçası bağlıyordu Omurgadan parçalanmış bir göğüs
— 327 —
ISAAC AsimOV
kafesi yükseliyordu.
Baley yan gözle müdüre baktı. Enderby göz­lerini yummuştu. Yüzünden midesinin bulandi-ğı anlaşılıyordu. Baley de aynı haldeydi ama sahneyi seyretmesi gerekiyordu. Verici kontrol­lerinden yararlanarak üç boyutlu görüntüyü çe­virdi. Döndürdü. Cesedin etrafını, zemini kısım kısım büyütmeye başladı. Bir ara tırnağı kaydı ve zeminin görüntüsü birdenbire yan yatarak irileşti. Sonunda yer de, ceset de bulanık birer hayal halini aldılar. Artık bunlar aygıtın güç ala­nından çıkmak üzereydiler. Baley sahneyi kü­çülttü ama cesedin kayarak uzaklaşmasına izin verdi.
Detektif hâlâ konuşuyordu. Başka çaresi yoktu. Aradığını buluncaya kadar susması imkansızdı. İstediğini bulamadığı takdirde de bü­tün bu söylediklerinin hiçbir yararı olmayacaktı. Aslında «yaran olmayacaktı» sözü pek hafif ka­lıyordu. Baley'nin kalbi gürültüyle çarpıyor, şa­kakları zonkiuyordu
Baley, «Müdür bey, bilerek isteyerek cinayet işleyemez,» dedi. «doğru. Ama bilerek, isteye­rek, dedim. Ama her insan kazara birini öldü-rebilir.Enderby, Uzay kentine Dr. Sarton'u öldür­mek için gitmedi. Onun öldürmek istediği sen­din, Daneel! Sen! Enderby'nin serebro-analizin-de onun bir makineyi parçalayamayacağını gös­teren bir şey var mı? Bu bir cinayet değil, bir sabotaj sayılır.
«Enderby, bir Ortaçağcı. Heyecanlı bir Or-taçağcı hem de. O Dr. Sarton'la beraber çalış­mıştı. Seni neden hazırladıklarını da biliyordu,
ooo
—— Oc«O
ÖLÜ GEZEGEN
Daneel. Uzaycıların gayelerine erişmelerinden, Arziıların sonunda ana gezegenden ayrılmala­rından korkuyordu. Bu yüzden seni ortadan kal­dırmaya karar verdi, Daneel. Sen hazırlanan ilk modeldin. Arzdaki Ortaçağa akımının ne ka­dar yaygın ve azimli olduğunu gösterdiği takdir­de Uzaycıların cesaretlerinin kırılacağını düşü­nüyordu. Bunda da haklıydı. Dış Dünyada Uzay Kenti prLijesini sona erdirmek için güçlü bir istek duyulduğunun da farkındaydı. Herhalde Dr. Sarton bu meseleyi onunla konuşmuştu. Bu son darbenin istediği sonucu sağlayacağından emindi
«Seni öldürmek fikrinin de Enderby'nin ho­şuna gittiğini söylemiyorum, Daneel. Aslında bunu R. Sammy'e yaptırmayı tercih edecekti. Ama sen insana o kadar benziyordun ki. Sammy gibi ilkel bir robot aradaki farkı bilemez, bunu anlayamazdı. Tabii bu yüzden Birinci Kural onu engellerdi. Ya da belki de Enderby, bu cinaye­tin başka bir insan tarafından işlenilmesini ter­cih ederdi. Ama Uzay Kentine istediği zaman girip çıkabilen tek New York'Iu da oydu.
«şimdi sana Enderby'nin planının ayrıntı­larını açıklayacağım. Tabii benimki sadece tah­min. Bunu itiraf da ediyorum. Ama gerçeği an­ladığımı da sanıyorum. Enderby, Dr. Sarton'a randevu verdi ama Uzay Kentine mahsus erken gitti. Şafak zamanı yani. Dr. Sarton'un uykuda olacağını, seninse ortalıkta dalaşacağını düşü­nüyordu. Herhalde sen Dr. Sarton'un kubbesin­de kalıyordun, Daneel.»
— 329 —
ISAAC AsimOV
Robot başını salladi. «İyi bildin, Ortak Elijah.»
Baley, «O halde izin ver de hikâyeme de* vam edeyim,» dedi. «Enderby senin kubbenin kapısına geleceğinden emindi, Daneel. O za­man atom tabancasıyla göğsüne ya da kafana ateş edecekti. Böylece bütün dertler de sona erecekti. Enderby oradan hemen ayrılacak, şa­fak zamanı Uzay Kentinin boş sokaklarından üerleyecek; R. Sammy'nin kendisini beklediği yere dönecekti. Robota silahını geri verecek ve ağır ağır yürüyerek tekrar Dr. Sarton'un kub­besine gidecekti. Gerektiği takdirde cesedi ken­disi 'bulacaktı.' Ama aslında bunu başkasının yapması daha işine gelecekti. Neden erken gel­diği sorulduğu zaman da, 'Dr. Sarton'a Orta-cağcilann Uzay Kentine saldırmaya hazırlandık­larını haber vermek istedim,' diyecekti herhal­de. 'Uzaycılarla Arzlıların arasında açık açık bir mesele çıkmasını istemiyordum. Dr. Sar­ton'a gizlice önlem almasını önerecektim.' Ölü robot da onun bu iddialarını destekleyecek­ti Tabii.» Baley, Enderby'e baktı. «Belki size Uzay Kentine girişinizle, Dr. Sarton'un kubbe­sine gidişiniz arasında bir hayli zaman geçti­ğini söylecek, bunun nedenini de soracaklardı. O zaman ne söylecektiniz? Durun bakayım, bu­nu tahmine çalışacağım. 'Birinin sinsice sokak­lardan süzüldüğünü sonra da kırlara çıktığını gördüm." diyecektiniz sanırım. 'Bir süre onun peşinden gittim.' 'Bu da yine Uzaycıların yanlış izi takib etmelerine yol açacaktı. R. Sammy'e gelince, kimse onu farketmeyecekti bile. Kentin
— 330 —
ÖLÜ GEZEGEN
dışındaki çiftliklerin yakınında görülen bir Robot dikkati çekmeyecekti. Ee yaklaştım mı, müdür bey?»
Enderby kıpırdandı. «Ama ben...»
Baley bağırdı. «Hayır! Daneel'i öldürmedi­niz! O burada. Daneel New York'a geldiği gün­den beri onun yüzüne bakamıyorsunuz! Daneel'ı bir kere olsun adıyla çağıramadınız! şimdi ona bir baksn, müdür bey.»
Enderby bunu yapamadı. Titreyen elleriyle yüzünü örttü.
Baley'nin de elleri titriyordu. Detektif az kal­sın prLijeksiyon kübünü düşürüyordu. Aradığını bulmuştu!
şimdi Dr. Sarton'un kubbesinin ana kapısını görüyorlardı. Kapı açıktı. Kanat, parlak maden rayında kaydırılmış ve duvardaki yerine sokul­muştu. Ve bu rayların arasında! Orada! Orada!..
Işıldayan şeyin ne olduğu öyle belliydi ki
Baley, «Onları anlatacağım,» diye açıkladı. «Gözlüğünüzü düşürdüğünüz sırada kubbedey­diniz, müdür bey. Sinirleriniz gerilmişti. Sinirli olduğunuz zamanları gördüm. Öyle anlarda gözlüğünüzü çıkararak camlarını siliyorsunuz. O sırada da yine öyle yaptınız. Ama elleriniz tit­riyordu. Gözlüğü düşürdünüz. Belki farkına var­madan üzerine bastınız. Her neyse, gözlüğün camlan kırıldı. Aynı anda kapı açıldı ve karşı­nızda Daneel'e benzeyen biri belirdi.
«Ona ateş ettiniz. Yerde telaşla gözlüğü­nüzü arayarak bunun parçalarını topladınız ve kaçtınız. Cesedi onlar buldular, siz değil. Sizin-le konuşmaya geldikleri zaman Daneel'i değil,
— 331 —
ISAAC AsimOV
erken kalkmak âdetinde olan Dr. Sarton'u öl­dürmüş olduğunuzu öğrendiniz. Ne yazık ki. Dr. Sarton, Daneel'i kendisine benzeyecek biçim­de hazırlamıştı. En büyük şanssızlığı da bu ol­du. O kritik anda gözlüğünüz de olmadığı için Dr. Sartpn'un robot olmadığını anlayamadınız.
«Kesin kanıt mı istiyorsunuz? İşte!» Sar-ton'un kubbesinin görüntüsü titredi ve Baley kübü dikkatle masaya koydu. Ama bunu hâlâ sıkıca tutuyordu.
Enderby'nin yüzü dehşetten, Baley'ninki ise heyecandan çarpılmıştı. Sadece R. Daneei ka-yıtsızmış gibiydi.
Baley parmağıyla işaret ediyordu. «Kapının rayları arasında parlayan o şey! O nedir, Da-neel?»
Robot sakin sakin, «İki küçük cam parçası.» diye açıkladı. «Biz onlara önem vermedik.»
«Ama artık vereceksiniz. Onlar iç bükey camların parçaları. Onların derecelerini ölçün. Sonra da Enderby'nin şimdi taktiği gözlükle karşılaştırın. Camları kırmayın, müdür bey!» Detektif Enderby'nin üzerine atılarak adamın e-iindeki gözlüğü kaptı. Bunu soluk soluğa Da-neel'e uzattı. «Bu Enderby'nin sanıldığından da­ha erken bir saatte kubbeye geldiğini kanıtla­maya yeter sanırım.»
R. Daneei, «Söylediklerinin hepsine de ina­nıyorum,» dedi. «şimdi Müdür beyin serebro-analizi yüzünden tümüyle yanılmış olduğumu da anlıyorum. Seni kutlarım, ortak Elijah.»
Baley'nin saati gece yarısı olduğunu gös­teriyordu. Artık yeni bir gün başlıyordu.
•332-
ÖLÜ GEZEGEN
Enderby başını ağır ağır eğerek kollarına dayadı. Sesi b.oğuk bir iniltiden farksızdı. «Bir yanlışlık oldu. Bir yanlışlık. Onu öldürmeyi hiç­bir zaman istemedim.» Birdenbire koltuktan ka­yarak yere yığıldı.
R. Daneel ona doğru atıldı. «Ona zarar ver­din, Elijah. İşte bu çok kötü.»
«Ölmedi ya?»
«Hayır. Ama kendinden geçmiş.»
«Merak etme, ayılır. Bu suçlamalara da­yanamadı sanırım. Katil olduğunun anlaşılma­sına da. Ama bunu yapmak zorundaydım, Da-neei. elimde mahkemenin kabul edebileceği bir kanıt yoktu. Sadece anlamlı birkaç olay vardı. Onu durmadan sıkıştırmam, gerçeği ağır ağır açıklamam gerekiyordu. Böylece kendisini ele vereceğini umuyordum. Öyle de oldu. Onun ci­nayeti itiraf ettiğini duydun değil mi?»
«Evet.»
«İyi. Sana bunun Uzaycıların prLijesi bakı­mından çok yararlı olacağını söyledim. Hatta söz de verdim. Onun için... Dur, dur, kendisine geliyor.»
Enderby inledi. Gözkapakları titreşti. Adam sonunda gözlerini açarak sessizce Baley'le R. Daneel'e baktı.
Baley, «Müdür bey,» dedi. «Beni duyuyor musunuz?»
Enderby cansız cansız, «Evet,» der gibi başını salladı.
«iyi öyleyse. şimdi... Uzaycıların sizi ce­zalandırmaktan daha önemli dertleri var. On-
— 333 —
ISAAC ASI MOV
lorla işbirliği yaptığınız takdirde...»
«Ne? Ne?» Enderby'nin gözlerinde hafif bir umut pırıltısı belirdi.
«New York Ortaçağcılar örgütünde önemli bir yeriniz olmalı. Hatta belki de gezegeni kap­sayan bütün örgütte. Onları etkileyin. Uzaydaki diğer gezegenlere yayılma fikrini aşılayın hep­sine. Nasıl bir propaganda yapacağınız mey­danda. 'Evet, toprağa dönebiliriz... ama başka gezegenlerde.'»
Enderby mırıldandı. «Anlayamıyorum...»
«Uzaycıların istedikleri bu. Tanrı yardım­cım olsun, artık ben de bunu istiyorum. Buna Dr. Fastolfe'la yaptığım kısa bir konuşma ne­den oldu. Uzaycılar her şeyden çok bunu arzu ediyorlar. Bu amaçla devamlı Arza gelerek bu­rada kalıyor ve bu yüzden canlarını tehlikeye atıyorlar. Dr. Sarton'un ölümü, Ortaçağcıları Galaksiye yayılma hareketini yeniden başlatma­ya ikna etmenizi sağlarsa, Uzaycılar da bu u-ğurda kurban vermelerine değeceğini düşünür­ler sanırım. şimdi anladınız mı?»
R. Daneel, «Elijah çok haklı,» diye ekledi. «Bize yardım edin, Müdür bey. O zaman biz de geçmişi unuturuz. Şu anda Dr. Fastolfe ve bu prLijeyle ilgilenen diğer Uzaycılar adına konuşu­yorum. Tabii şimdi bize yardım edeceğinizi söy­ler, sonradan cayabilirsiniz. Ama biz de o za­man suçlu olduğunuzu herkese açıklarız. Bunu da anladığınızı umarım. Bu konudan söz etmek beni üzüyor.»
Enderby sordu. «Yargılanmayacak mıyım?»
«Hayır. Tabii bize yardım ederseniz.»
— 334 —
ÖLÜ GEZEGEN
Enderby'nin gözleri daldu. «İstediğinizi ya­pacağım... O... bir kazaydı. Bir kaza. doğru ol­duğunu sandığım bir şey yaptım...»
Baley, «Bize yardım ederseniz, asıl o za* man doğru olanı yapmış olursunuz,» dedi. «Arz ancak diğer gezegenlere yerleşildiği takdirde kurtulabilir. Önıyargılara kapılmadan düşünür­seniz bunun doğru olduğunu da anlarsınız. Bu­nu başaramazsanız, o zaman Dr. Fastolfe'la kı­şı bir konuşma yapmanızı öneririm. Ve yardıma hemen şimdi, R. Sammy olayını örtbas ederek başlayabilirsiniz. Olayın bir kaza olduğunu söy­leyin. İşte, böyle bir şey. O olay sona ermeli.» Baley ayağa kalktı. «Unutmayın, gerçeği bilen tek insan ben değillm, müdür bey. Beni ortadan kaldırmanız mahvınıza neden olur. Bütün Uzay Kenti işin içyüzünü öğrendi. Bunu anlıyorsu­nuz, değil mi?»
R. Daneel ona baktı. «Başka bir şey söyle­mene gerek yok, Elijah. İçtenlikle konuştu ve bize yardım da edecek. Serebro-analizi bunu gösteriyor.»
«İyi öyleyse. Artık eve gidebilirim. Jessie'y-le Bentley'i görmeyi, normal yaşamıma dönme­yi istiyorum. Tabii uyumayı da. Daneel, Uzaycı­lar gittikten sonra sen Arzda kalacak mısın?»
R. Daneel, «Bana bu konuda bir şey söy­lenmedi,» dedi. «Neden sordun?»
Baley dudağını ısırdı, sonra da, «Açıkçası senin gibi birine böyle sözler söyleyeceğim hiç aklıma gelmezdi, Daneel,» diye mırıldandı. «Ama... sana güveniyorum. Hatta... sana hay­ranlık duyuyorum. Ben artık Arzdan ayrılama-
— 335 —
ISAAC ASI MOV
yacak kadar yaşlı sayılırım. Ama göç edecek Arzlılar için okuılar açıldığı zaman belki Bent-ley de onlardan birine gider. Ve belki ileride bir gün Bentley'le sen...»
«Belki...» R. Daneel'in yüzü ifadesizdi. Son­ra robot Julius Enderby'e döndü.
Adam onlara bakıyordu. Gevşek etil yü­zünde yavaş yavaş canlı bir ifade belirme­ye başlıyordu.
Robot, Enderby'e, «Elijah'ın bana daha ön­ce söylediği bazı sözlerin anlamlarını kavrama­ya çalışıyordum, dostum Julius,» dedi. «Ga­liba bunu başardım da, çünkü birdenbi­re bir gerçeği anladım. Olmaması gereken, ya­ni sizin 'kötülük' dediğiniz şeyin ortadan kaldı­rılması her zaman pek de önemli değil. Asıl ö-nemli olan bu kötülüğün 'iyilik' diye tanımladı­ğınız şey haline sokulması. Bu daha adil ve istenmesi gereken bir şey.» Durakladı. Sonra da sözlerine kendisi de şaşıyormuş gibi ekledi. «Git ve bir daha günah işleme!»
Baley birdenbire güldü ve R. Daneel'in dir­seğini tuttu Adamla robot kol kola kapıdan çık­tılar....


0 yorum:

Yorum Gönder