KARA ELF ÜÇLEMESİ 3 (R.A.SALVATORE)

Author: typhoon_92 / Etiketler:


GÖÇ
Kara Elf Üçlemesi
3. Kitap
R A SALVATORE
SAYFA: 287
KONU: Fantazi, Macera

Başlangıç
Kara elf, dağn çıplak yamacına oturdu ve endiş içinde kırmızı çizginin doğ ufkunda yükselmesini izlemeye koyuldu. Bu belki de onun yüzüncü şfağ olacaktı ve bu yarıcı ışğn onun lavanta rengi gözlerine nasıl acı vereceğni biliyordu...Karanlıkaltı'nda yaşdığ kırk yıl boyunca sadece karanlığ tanımışgözlerine.

Ama drow gene de, parlayan güneşn tepesi ufukta yükselmeye başadığnda, yüzünü başa yöne çevirmedi. Işğ kendi arafı gibi benimsedi, eğr kendi seçtiğ yolu izlemek, bir yeryüzü varlığ olmak istiyorsa çekilmesi gereken bir acı.

Drowun kara tenli yüzünün önünde gri bir duman belirdi. Aşğ bakmasına gerek yoktu, ne olduğnu biliyordu. Piwafwisi, onu defalarca Karanlıkaltı'nda, düşanlarının bakışarından koruyan sihirli drow yapımı pelerini en sonunda, gün ışğna yenik düşüşü. Pelerinin üzerindeki büyü daha haftalar öncesinden zayıflamaya başamışı ve kumaşn kendisi de eriyordu. Dikişeri eridikçe, pelerinde büyük delikler meydana geliyor, drow ise elinde kalanı mümkün olduğnca korumak için kollarını sıkıca kendine sarıyordu.

Bunun bir farklılık yaratmayacağnı biliyordu; pelerin yaratıldığ yerden bu kadar farklı olan bu dünyada yok olmaya mahkumdu. Fakat gene de drow, ona sanki kendi kaderinin bir göstergesi imişgibi sıkıca sarılıyordu.

Güneşiyice yükselmeye başadığnda drowun ufalan lavanta rengi gözlerinden yaşar dökülmeye başadı. Artık dumanı göremiyordu, o korkutucu ateştopunun kör edici parıltısından başa hiçbir şy göremiyordu. Ama gene de oturdu ve izlemeye devam etti, şfak boyunca.

Hayatta kalmak için, uyum sağamalıydı.

Düşncelerini gözlerinden ve içine düşüğ rahatsızlıktan uzaklaşırmak için, ayak parmaklarını acı içinde bir kayanın sivri ucuna doğu ittirdi. Sıkı işenmişçizmelerinin ne kadar inceldiğni düşndü, biliyordu ki yakında onlarda yok olacaklardı.

Peki, ya palaları, kendini karşlayan türlü zorluklarda ona yardımcı olan palalarıda mı yok olacaklardı? Peki Guenhwyvaı/ı, onun büyülü panter yoldaşnı nasıl bir kader bekliyordu? Farkında olmadan bir elini cebine atarak, panterini çağrmak için kullandığ, her detayı özenle yapılmışmuhteşm figüre dokundu. O an için içindeki endişden sıyrılmışı ama, eğr o da kara elfler tarafından, kendi yurdunun kendine özgü büyüleri ile yaratıldıysa, Guenhwyvar da yakında yok mu olacaktı?

"Ne kadar açması bir yaratık olacağm/'diye yakındı, kendi ana dilinde. Bir kez daha, ne ilk ne de son kez, Karanlıkaltı' nı terketme nedenini, kötülük dolu dünyasını ve yaşyanlarını terketmesinin ardındaki nedenlerini sorguladı.

Baş ağımaya; teri gözlerine damlayarak acısını arttırmaya başamışı. Güneşyükselmeye devam ediyor ve artık drow dayanamıyordu. Ayağ kalkarak, evi olarak benimsediğ mağrasına yöneldi ve bir kez daha farkında olmadan panter figürüne dokundu.

Üzerinde parçalar halinde duran piwafwisi onu, dağn acı verici soğğndan korumaya pek yeterli olmuyordu. Karanlıkaltı'nda magma havuzlarından meydana gelen hafif hava akımları dışnda rüzgar olmazdı, soğk olan tek şy ise bir hortlağn dokunuş idi. Birkaç aydır tanımaya başadığ bu yeryüzü dünyasında, gördüğ kadarıyla pek çok değşklik, farklılık vardı.

Drizzt Do'Urden, teslim olmayacaktı. Karanlıkaltı, onun ırkının, ailesinin dünyasıydı, ve O, o karanlık dünyada huzur bulamayacaktı. Kendi ilkeleri doğultusunda, Lloth'a, insanlarının, hayatın kendisinden bile önemli gördüğ kötü Tanrı Örümcek Kraliçe'ye karş gelmişi. Kara elfler, Drizzt'in ailesi, onun bu küfürünü affetmeyeceklerdi ve Karanlıkaltı'nda, onların erişmeyeceğ bir yer yoktu.

Güneş piwafwisme ya da çizmelerine yaptığ gibi, onu da yakıp, dağrüzgarında havaya dağlacak gri bir duman bile olsa, ilkelerinden ve kendine duyduğ saygıdan, hayatını değrli kılan bu kavramlardan vazgeçmeyecekti.

Drizzt, pelerininden geride kalanları toplayıp, derin bir uçurumdan aşğ fırlattı. Soğk dağrüzgarı, terlemişalnına batmaya başamışı, ama drow, sırtı dik ve gururlu bir şkilde yürümeye başadı, yüzünde kendinden emin bir ifade vardı, lavanta gözleri ise tamamen açıktı.

Bu kaderi onun tercihiydi.

Dağn başa bir yamacında, yakınlarda bir yerde, başa bir yaratık güneşn yükselişni izliyordu. Ulgulu da kendi doğuğ yeri, Gehenna'nın dumanlı yarıklarını geride bırakmışı ama bu yaratığn kendi isteğ değldi. Bu Ulgulu'nun yeterli güce kavuşp tekrar evine döneceğ ana kadarki kaderi, çekmesi gereken ceza idi.

Ulgulu'nun payına düşn cinayetti; etrafındaki ölümlülerin hayat gücüyle beslenmek. Olgunluğna erişesine az bir zaman kalmışı; artık büyük, güçlü ve de korkutucuydu.

Her ölüm, onu güçlendiriyordu.

Bölüm "1 gün doğmu

Gözlerimi yakıyor ve vücudumun her bölgesine acı veriyordu. Piıuafwimi ve çizmelerimi parçalamış zırhımdaki büyüyü yok etmiş ve de hep güvendiğm palalarımı zayıflatmışı. Gene de her gün, hiç şşaksızın, gün doğmunu beklemek için, aynı yükseltiye, benim yargılanma yerime oturuyordum.

Bana her gün, zıtlıklarla dolu bir şkilde görünüyordu. Acı yadsınamazdı ama görüntünün güzelliğ de öyle. Güneşn ortaya çıkışndan önceki renkler, Karanlıkaltı'ndaki hiçbir ısısal rengin yapamayacağ bir şkilde ruhumu sarmalıyordu. Önce bu etkilenmemin, görüntünün alışlmamışığndan meydana geldiğni düşnüyordum, oysa bu gün bile, aradan onca sene geçmesine karşn, kalbim, şfağ müjdeleyen parıltılarla birlikte delice atmaya başıyor.

Şmdi biliyorum ki, gün ışğnda geçirdiğm kefaret saatlerim aslında, yeryüzüne uyum sağama çabamdan çok öteydi. Güneş Karanlıkaltı'yla, yeni evim arasındaki farklılığ sembolize ediyordu. Geride bıraktığm, gizli işer ve entrikalar çeviren topluluk, gün ışğnda varolamazdı.

Bana fiziksel olarak yaşttığ acıya karşlık bu güneş benim o karanlık dünyayı reddetmem için bir araç olmuşu. Ortaya çıkan ışnlar, drow yapımı büyülü silahlarımı zayıflatırken, prensiplerimi güçlendiriyordu.


Gün ışğnda, piwafwim; beni gözleyenleri alteden, hırsızların ve kiralık katillerin kıyafeti, koruyucu pelerinim, iş yaramaz bir kumaşyığnı olmuşu.

Drizzt Do'Urden


Drizzt, kalkan oluşuran çalıların yanından ve de artık evi olarak kullandığ mağraya giriş sağayan düz ve çıplak kayayı sürünerek geçti. Yakın bir zamanda bu yoldan başa bir şyin geçtiğni biliyordu. Görülen bir iz yoktu fakat koku kuvvetliydi.

Guenhwyvar, yamaçtaki mağranın üstündeki kayaların etrafında bir daire çizdi. Panterin varlığ drowa güven veriyordu. Drizzt, Guenhwyvar'a içgüdüsel olarak güveniyordu, kendisine tuzak kuran düşanları ortaya çıkarabileceğnden emindi. Drizzt karanlık girişe kayboldu ve panterin arkasından gelip onu gözetlemeye başadığnı farkettiğnde gülümsedi.

Drizzt, hemen girişeki bir taşn ardında, gözlerini karanlığ alışırmak için durakladı. Hızla batıya doğu ilerleyen güneşhâlâ parlaktı ama mağra, Drizzt'in görüşnü kızıl ötesi tayfa geçirecek kadar karanlıktı. Gözleri alışığnda, Drizzt, davetsiz misafirini tespit etti. Tek bölmeli mağranın içinde, ilerdeki bir kayanın arkasına gizlenmişbir canlının ısı izleri. Drizzt belirgin bir şkilde rahatladı. Guenhwyvar artık sadece birkaç adım ötedeydi ve taşn boyutuna bakıldığnda, bu büyük bir yaratık olamazdı.

Fakat gene de, Drizzt, boyutuna bakılmaksızın, her canlının saygı görüp tehlikeli olarak nitelendirildiğ Karanlıkaltı'nda yetişişi. Guenhwyvar/a, çıkışn yanındaki mevkiini korumasını işret ederek, davetsiz misafiri daha iyi kontrol edebileceğ bir yere doğu sürünerek ilerledi.

Drizzt, bundan önce hiç böyle bir hayvan görmemişi. Görüntüsü neredeyse bir kediyi andırıyordu, ama kafası daha ufak ve sivriceydi. Birkaç kilodan fazla olamazdı. Bununla birlikte, çalı gibi görünen kuyruğ ve de kalın kürkü, onun bir avcıdan çok bir otobur olduğna işret ediyordu. Muhtemelen, drowun varlığndan habersiz, yiyecekleri karışırıyordu.

Palalarını kınlarına yerleşirirken, "Sakin ol Guenhwyvar," dedi Drizzt sessizce. Başa bir yol arkadaş bulmuşolabileceğ düşncef si ile yaratığ korkutmamak için arada mesafe bırakmaya özen göstererek, daha iyi görebilmek için davetsiz misafire doğu bir adım attı. Eğr hayvanın güvenini kazanabilirse...

Drizzt'in bu hareketiyle, hayvan hızla döndü, kısa ön ayaklarını duvara yaslamışı.

"Sakin ol," dedi Drizzt kısık bir sesle, davetsiz misafirine. "Sana zarar vermeyeceğm." Drizzt bir adım daha attığnda yaratık hırladı ve etrafında döndü, ufak arka ayaklarını yere vuruyordu.

Drizzt, yaratığn kendini mağranın arka duvarından dışrı itmeye çalışığnı sanarak, neredeyse yüksekçe bir sesle güldü. O sırada Guenhwyvar öne sıçradı ve panterin bu anlık rahatsızlığ drowun yüzündeki rahatlamışifadeyi silip attı.

Hayvanın kuyruğ havaya kalkmışı; Drizzt, içerideki soluk ışkta yaratığn sırtındaki belirgin çizgileri gördü. Guenhwyvar inleyerek kaçmaya çalışı ama artık çok geçti...

Bir saat kadar sonra Drizzt ve Guenhwyvar, yeni bir barınak arayışyla dağn aşğlarındaki patikalarda ilerliyorlardı. Her ne kadar pek fazla olmasa da kurtarabildiklerini yanlarına almışardı. Guenhwyvar, Drizzt'in uzağnda ilerliyordu. Yakınlık sadece kokuyu daha dayanılmaz bir hale getirmeye yarıyordu.

Drizzt, istifini bozmamaya çalışyor ama kokusu, aldığ dersin umduğndan daha acı olmasına yol açıyordu. Tabi ki yaratığn adını bilmiyordu ama görüntüsünü zihnine iyice yerleşirmişi. Bir daha bir kokarca ile karşlaşığnda ne yapması gerektiğni biliyordu.

"Peki ya bu garip dünyadaki diğr karşlaşcaklarım," diye fısıldadı Drizzt, kendi kendine. Bu drowun bu tür endişlerini ilk kez dile getiriş değldi. Yeryüzü hakkında çok az şy biliyordu, burada yaşyan yaratıklar hakkında bilgisi daha da azdı. Aylarını, arada bir civardaki daha kalabalık yerlere yaptığ ziyaretler dışnda hep mağrada ve onun çevresinde geçirmişi. Bu ziyaretleri sırasında, oralarda, genellikle uzaktan pek çok hayvan görmüş hatta bazı insanları inceleme şnsı da olmuşu.

Buna rağen reddedileceğ ve kaçacak hiçbir yeri kalmadığ gerçeğni düşnerek, komşlarını selamlamak için saklandığ yerden çıkma cesaretini kendinde bulamıyordu.

Hızla akan suyun sesi, etrafa kokular saçan drow ve panteri hızlı hareket etmeye yönlendirdi. Hemen saklanacak bir gölge arayan Drizzt, Guenhwyvar balık avlamak için suya atlarken, giysilerini ve zırhını çıkarmaya başadı. Panterin su içinde çıkardığ sesler, drowun sert hatlı yüzünde bir gülümseme yarattı. Bu akşm ziyafet vardı.

Tedbirli bir şkilde Drizzt, kemerinin tokasını çözdü ve silahlarını zincirden örülmüşzırhının yanına yerleşirdi. Aslında silahı ve zırhı olmadan kendini çaresiz hissediyordu -Karanlıkaltı'nda onları asla erişmi zor olan bir yere koymazdı- ama aylardır, gerçek anlamda onlara ihtiyaç duymamışı. Palalarına baktı ve onları en son kullandığ zamana ait acı tatlı hatıralarla doldu.

Dövüşüğ kiş Zaknafein'di, babası, eğtimcisi ve en yakın dostu. Bu karşlaşadan bir tek Drizzt kurtulmuşu. Artık o efsanevi silah ustası yoktu, ama dövüşn sonundaki zafer Drizzt'e olduğ kadar Zak'a da aitti, çünkü aslında, o asit dolu mağradaki köprülerde peşnden gelen Zaknafein'in kendisi değldi. Gerçekte Drizzt'in kötülük dolu annesi, Saygıdeğr Malice tarafından yönetilen hayaletiydi. Lloth'u ve de karmaşk drow toplumunu reddettiğ için oğundan intikam almak istiyordu. Drizzt, Menzoberranzan'da otuz yıldan fazla zaman geçirmişfakat bu drow şhrinde kural haline gelen kötü niyeti ve zalimliğ kabullenememişi. Silah kullanmadaki becerisine karşn, Do'Urden Evi için bir utanç kaynağydı. Karanlıkaltı'nın vahş ortamında bir sürgün hayatı yaşmak için şhirden ayrılan Drizzt, aynı zamanda yüksek rahibe olan annesini Lloth'un himayesinden uzaklaşırmışı.

Bu yüzden, Saygıdeğr Malice Do'Urden, Lloth için kurban ettiğ silah ustası Zaknafein'in ruhunu çağrarak, O'nü oğunun peşnden yollamışı. Oysa planında bir hata vardı, Zak'ın vücudunda Drizzt'e saldırmayı kabullenmeyecek kadar ruh kalmışı. Zak, Malice ile olan mücadelesinden galip çıkar çıkmaz, zafer çığığ atarak kendini asit gölüne savurmuşu.

"Babam," diye fısıldadı Drizzt, bu basit kelimeden güç alarak. Zaknafein'in yapamadığnı o başrmışı; Zak'ın yüzyıllardır, Saygıdeğr Malice'in güç oyunları içinde bir piyon olarak tutsak olduğ drowların kötülük dolu hayatlarını o geride bırakmışı. Zaknafein'in başrısızlığ ve ölümünde, Zak'ın asit dolu mağradaki zaferinde, genç Drizzt metaneti bulmuşu. Drizzt, Menzoberranzan'daki Akademi hocalarının ördükleri yalanlan reddederek, yeni bir hayata başamak için yeryüzüne çıkmışı.

Buz gibi akıntıya girdiğnde Drizzt titredi. Karanlıkaltı'nda yalnızca sabit bir ısı ve değşez bir karanlık vardı. Oysa burada, bu dünya O'nü her an şşrtıyordu. Daha şmdiden gece ve gündüz sürelerinin sabit olmadığnı keşetmişi; güneşher geçen gün daha erken batıyor ve ısı -ki zaten her saat farklılıklar gösteriyordu- son birkaç haftada da iyice düşüşü. Bu aydınlık ve karanlık süreleri dahi kendi içlerinde belirsizliklere gebeydi. Bazen geceler, gümüşrenginde parlayan bir küre tarafından ziyaret ediliyor, günler ise bazen griliğn yerine parlayan mavi bir kubbe ile örtülüyordu.

Tüm bunlara karşn, Drizzt çoğnlukla, bu bilinmez dünyaya geldiğ için kendini rahat hissediyordu. Kendisinden metrelerce ötede uzanan silahlarına ve zırhına bakarken, Drizzt, tüm garipliklerine rağen, yeryüzünün, Karanlıkaltı'ndaki herhangi bir yerden çok daha fazla huzur vaadettiğni kabullenmek zorunda kalıyordu.

Tüm sükunetine rağen Drizzt vahş bir ortamdaydı. Yeryüzünde geçirdiğ dört aya rağen, büyülü kedimsi dostunu çağrabildiğ anlar dışnda yalnızdı. Artık yırtılmaya yüz tutmuşpantalonu haricinde tamamen çıplak, kendi kokusu yüzünden tüm koku alma yetisini kaybetmiş ve iştme organı gürültü ile akan suyun sesi tarafından köreltilmişolan drow, tüm tehlikelere açıktı.

"Felaket görünüyor olmalıyım," dedi Drizzt düşnceyle, ince parmaklarını kalın ve beyaz saçlarının arasından geçirirek. Geriye dönüp, eşalarının olduğ yere bakındığnda, tüm düşnceleri birdenbire silindi. Beşiri siluet eşalarını karışırıyor ve şphesiz ki elfin hırpani görüntüsü ile ilgilenmiyorlardı.

Drizzt, bu iki metre boyundaki köpek yüzlü yaratıkların gri derilerini ve burunlarını icelemeye başadı, ama özellikle kendine doğultulmuşolan mızrakları ve kılıçları inceliyordu. Bu yaratıklar hakkında biraz bilgisi vardı, daha önceden bunlara benzer yaratıkların Menzoberranzan'da köle olarak çalışıklarını görmüşü. Ama ş anda, gnoller, Drizzt'in hatırladığndan daha farklı ve daha uğrsuz görünüyorlardı.

Kısa bir an, palalarına doğu koşayı düşndü ama bu fikri, o daha yaklaşmadan mızraklardan biri tarafından delik deşk edileceğni bildiğ için kafasından attı. Bu gnoll grubunun kızıl renkli saçlara sahip, iki buçuk metre boyunda olan en irisi, Drizzt'e, onun aletlerine ve sonra tekrar kendisine uzunca bir süre baktı.

"Ne düşnüyorsun?" diye mırıldandı Drizzt, sessizce. Aslında gnoller hakkında pek az şy biliyordu. Menzoberranzan Akademisinde kendisine, gnollerin goblinoid ırkına ait, kötü, tutarsız ve de tehlikeli bir tür olduğ öğetilmişi. Yeryüzü elfleri ve insanlar hakkında -hatta şmdi farkına varıyordu ki- neredeyse drcw olmayan her ırk hakkında eğtilmişi. İinde bulunduğ duruma aldırmadan neredeyse yüksekçe bir sesle güldü. İonik bir şkilde, tutarsız bir şkilde kötü olma sıfatını asıl drowlar hakediyordu.

Gnoller ne hareket etti ne de emir verdi. Drizzt, bir kara elf karşsındaki endişlerini anlıyor ve eğr bir şnsa sahip olmak istiyorsa bu doğl korkuyu kullanması gerektiğni biliyordu.

Kendisine miras kalan büyülü, doğşan gelen yeteneklerini kullanarak, Drizzt kara ellerini salladı ve beşgnolün etrafında zararsızca parlayan mor ışklar meydana getirdi.

Yarattıklardan biri, Drizzt'in de ümit ettiğ gibi kendini yere attı ama diğrleri kendilerinden daha tecrübeli olan liderlerinin ileriye dönük eline bakarak bir işret beklediler. Sinirli bir şkilde etraflarına bakmıyor, bu karşlaşaya devam etmenin mantığnı sorguluyorlardı. Oysa gnoll şfi, artık ölü olan bir korucuyla yaptığ savaşa, zararsız peri ışğnı görmüş ne olduğnu biliyordu.

Drizzt olacakları hissederek bir sonraki hareketini belirlemeye çalışı.

Gnoll şfi, etrafındakilere bakarak, danseden ateştarafından ne kadar yoğnlukla sarıldıklarını inceliyordu. Büyünün mükemmelliğ, onun basit bir drow olmadığnı gösteriyordu, ya da en azından Drizzt, şfin böyle düşnmekte olduğnu ümit ediyordu.

Liderleri mızrağnı yere saplayıp diğrlerine de aynı şyi yapması için işret ettiğnde Drizzt biraz olsun rahatladı. Daha sonra gnoll, drowa anlaşlmaz sesler gibi gelen kelimeler yuvarlamaya başadı. Drizzt'in belirgin şşınlığnı gören gnoll, goblinlerin genizden konuşlan dilleriyle birşyler anlatmaya başadı.

Drizzt, goblin dilini anlayabiliyordu ama gnollûn şvesi öyle farklıydı ki, sadece birkaç kelimeyi anlayabiliyordu, "dost" ve "lider" bu kelimeler arasındaydı.

Drizzt, yığna doğu dikkatlice bir adım attı. Gnoller, eşalarına giden yolu açtılar. Drizzt dikkatlice bir adım daha attığnda, ufak bir mesafede çalıların arasına gizlenmişkedi şklindeki silueti görünce rahatladı. Bir emriyle, Guenhwyvar, gnoll grubunun üstüne çullanabilirdi.

"Sen ve ben birlikte yürüyelim mi?" diye sordu Drizzt, gnoll liderine; yaratığn şvesini kullanarak, goblin dilinde.

Gnoll, ani bir bağrtıyla cevap verdi, Drizzt'in anladığnı sandığ kadarıyla, sorunun son kelimesi "müttefik?" idi.

Drizzt, yaratığn tam olarak ne ifade ettiğni anladığnı umarak yavaşa başyla onayladı.

"Müttefik!" diye bağrdı gnoll, sesi çatlayarak ve beraberindekiler gülümseyip, rahatlamışbir şkilde birbirlerinin sırtlarına vurdular. Bu sırada Drizzt eşalarına erişp, palalarını kemerine yerleşirdi. Gnollerin dikkat etmediklerini görerek, Guenhwyvaı/a bakıp, patikanın ilerisindeki sık çalıları işret etti. Drizzt, yeni yol arkadaşarının niyetini tam olarak öğenmeden, tüm sırlarını açığ çıkarmamanın uygun olacağnı düşnüyordu.

Drizzt, gnollerle birlikte, dağn aşğsındaki sürekli yön değşiren geçitlerde ilerledi. Gnoller, ya Drizzt'e duydukları saygıdan ya da ırkı hakkındaki düşncelerinden dolayı yanında, uzak bir mesafeden ilerliyor, Drizzt daha büyük bir ihtimalle bunun nedeninin, yaptığ banyonun üzerinden atmaya yetmediğ koku olduğnu düşnüyordu.

Gnollerin lideri her fırsatta Drizzt'le konuşyor, heyecan dolu sözlerini sinsi bir göz kırpışya da kalın, şşin elleriyle dokunarak pekişiriyordu. Drizzt'in gnollün neden bahsettiğne dair bir fikri yoktu ama yaratığn keyifli dudak şpırtılarından bir ziyafete doğu yönelmişolduklarını düşnüyordu.

Kısa bir süre, daha önceden dağn keskin tepelerinden, vadideki küçük bir tarım topluluğnun ışklarını izlemişolduğ için, grubun varmaya çalışığ yeri kestirdi. Drizzt, gnollerle insanlar arasındaki ilişiyi kestiremiyordu ama bunun dostça olmadığndan emindi. Köye yaklaşıklarında, gnoller savunma pozisyonu alıp çalıları takip ederek mümkün olduğnca gölgede kalmayı tercih ettiler. Grup, köyün merkezini aşp, batısındaki bir köy evini görür duruma geldiğnde alacakaranlık hızla bastırıyordu.

Gnoll şfi, her kelimeyi teker teker söyleyerek Drizzt'e fısıldadı. "Bir aile," dedi çatlak sesiyle. "Üç erkek, iki kadın..."

"Genç bir kadın," diye ekledi bir diğri isteklice.

Gnollerin şfi hırladı. "Ve üç genç erkek." Diye tamamladı.

Drizzt, artık bu yolculuğn amacını anladığnı düşnmekteydi, yüzündeki şşın ve sorgulayan ifade gnoll şfinin, onu, şphe götürmeyecek bir biçimde onaylamasına neden oldu.

"Düşanlar," diye ifade etti lider.

Drizzt, her iki ırk hakkında da bilgisi olmadığ için çelişideydi. Gnoller, istila için buradaydı, bu kadarı açıktı; ve de gün ışğ yokolduğ anda çiftlik evine saldırma niyetindeydiler. Drizzt'in, bu karştlığn nedeni hakkında daha fazla bilgi edinmeden, onların savaşna katılmaya niyeti yoktu. "Düşanlar?" diye sordu.

Gnoll lideri gözle görülür bir hayretle alnını kırışırdı, Drizzt'in "insan... sefil... köle" olduğnu düşndüğ bir takım kelimeler yuvarladı. Tüm gnoller, drowun ani rahatsızlığnı sezmiş huzursuz bir şkilde birbirlerine bakarken silahlarına dokunuyorlardı. "Üç erkek," dedi Drizzt.

Gnoll setçe mızrağnı yere sapladı. "Yaşı olan ölecek! İisi yakalanacak!"

"Kadınlar?"

Gnollün yüzünde oluşn şytansı ifade, şphe götürmeyecek şkilde cevabını vermişi ve artık Drizzt çatışanın neresine ait olduğnu biliyordu.

"Ya çocuklar ne olacak?" Gnoll liderinin yüzüne dimdik bakmışve her kelimeyi vurgulamışı. Herhangi bir yanlışanlama olamazdı. Son sorusu herşyi onaylamışı, her ne kadar Drizzt, ölümcül düşanlara karş tipik vahşti kabul etse de, daha önce katılmışolduğ bu tür bir istilayı unutamıyordu. O gün bir elf kız çocuğnu kurtarmışve drow yoldaşarının öfkesinden kurtarmak için, O'nu annesinin bedeni altına saklamışı. Drizzt'in karşlaşışolduğ kötülükler içinde en kötüsü, çocukların katliydi.

Gnoll mızrağnı toprağ sapladı, köpeğ benzeyen yüzü ise şytani bir coşuyla çarpıldı.

"Hiç sanmıyorum," dedi Drizzt basitçe, lavanta rengi gözlerinden alevler fışırıyordu. Gnoller bir şkilde ellerinde biten palaların farkına vardılar.

Gnoll bu sefer de şşınlıktan burnunu kırışırdı. Drowun bir sonraki hareketinin ne olacağnı bilmeden, savunma içgüdüsüyle, mızrağnı havaya kaldırdı, oysa artık çok geçti.

Drizzt'in ileri atılış çok hızlıydı. Daha gnollün mızrağnın ucu hareket etmeye fırsat bulamadan, drow palaları önde, şddetle girişi. Öteki gnoller, palaların, güçlü liderlerinin boğzında derin yaralar açmasını şşınlıkla izlediler. Gnoll lideri eliyle boğzmdaki yarayı çaresizlikle kapatmaya çalışrak sessizce geriye düşü.

Önce yandaki gnollerden biri mızrağnı kaldırıp, Drizzt'e saldırarak harekete geçti. Dümdüz gelen saldırıyı, drow, etkisiz hale getirmekte zorlanmadı ama gnollün hızını azaltmama konusunda dikkatliydi. Büyük yaratık hızını alamayıp geçtiğnde Drizzt arkasına geçerek ayak bileklerine bir tekme attı. Dengesini kaybeden gnollün ayağ takıldı ve mızrağ şşın arkadaşarından birinin göğüne saplandı.

Gnoll, silahı çekişirmeye başadı, ama kancalı ucu bir başa gnollün sırtına geçmiş silahın çıkmaya niyeti yoktu. Ölmekte olan arkadaş, gnollün umurunda değldi, tek istediğ silahıydı. Arkadaşnın acı ile şkli değşn yüzüne bakarken çekişiriyor, çeviriyor, lanetler yağırıp tükürüyordu...ta ki yaratığn kafası bir palayla parçalanana kadar.

Drowun dikkatinin başa bir yerde olduğnu gören ve düşanına uzaktan saldırmanın daha akıllıca olacağnı düşnen bir başa gnoll, fırlatmak için mızrağnı kaldırdı. Kolunu havaya kaldırdı, ama mızrak daha ileriye yönelmeden Guenhwyvar üzerine atıldı ve birlikte yuvarlanmaya başadılar. Gnoll, panterin gövdesine yumruklar indiriyordu ama Guenhwyvar'ın keskin pençeleri daha etkiliydi. Ayağnın altındaki üç ölü gnollden, etrafına bakınmak için harcadığ zamanda grubun dördüncüsü panterin altında ölü olarak yatıyordu. Beşncisi çoktan kaçmışı.

Guenhwyvar ölü gnollün inatçı ellerinden kurtulmuşu. Kedinin düzgün kasları gelecek emri beklerken, endiş ile titriyordu.

Drizzt, etrafında gerçekleşn katliamı, palalarına bulaşışkanı ve de ölülerin yüzündeki korku dolu ifadeyi düşndü. Aklından çıkarmak istiyordu, çünkü kendi tecrübelerinin dışnda bir durumla karşlaşış hakkında hiçbir şy bilmediğ bilmediğ iki ırkın yoluna çıkmışolduğnu farketti. Bir anlık düşncenin ardından, gözlerinin önüne gnoll liderinin, insan çocuklarının ölümünü vaadeden kendinden geçmişgülümsemesi geldi. Kaybedilecek çok şy vardı.

Drizzt, Guenhwyvar'a döndü ve kararlı bir sesle "O'nu Yakala."dedi.

Gnoll, her ağcın ya da taşn ardında gölgeler hayal edip bir ileri bir geri bakmarak patikalar boyunca ilerliyordu.

"Drow!" diyordu sürekli, iç gıcıklayıcı bir sesle, bu kelimeden kaçmak için cesaret alarak. "Drow!Drow!"

Nefes nefese, gnoll, çıplak bir kayalığn iki duvarı arasında yayılmışçürümüşağçlara ulaşı. Ayağ düşüşbir kütüğ takılarak düşü ve yosunla kaplı bir taşn köşsine çarparak kaburgalarını inçitti. Ama kesinlikle, ufak yaralanmalar, korkmuşolan yaratığ durdurmaya yetmeyecekti. Gnoll, takip edildiğnin farkındaydı, görüşalanının dışnda, gölgelere dalıp çıkan bir varlığn farkındaydı.

Koruluğn sonuna yaklaşp, artık gecenin karanlığ iyice ortalığ sardığnda, gnoll kendisini izleyen bir çift sarı gözü farketti. Gnoll, arkadaşarının panter tarafından nasıl alaşğ edildiğni görmüş ş anda yolunu kesen şyin ne olduğnu tahmin edebiliyordu.

Gnoller, korkak yaratıklardı, fakat köşye sıkışıklarında inanılmaz bir dirençle savaşrlardı. Ş anda olduğ gibi. Kaçabilecek bir yeri olmadığnı gören gnoll -kesinlikle drowun olduğ tarafa dönemezdi- hırlayarak mızrağnı fırlattı.

Mızrak hedefi ile buluşuğnda, gnoll, bir hışrtı, sert bir ses ve de acı dolu bir ciyaklama duydu. Sarı gözler bir an için kayboldu, ve daha sonra ağçların arasından bir siluet süzüldü. Neredeyse bir kedi gibi, yere yakındı ama gnoll hedefinin panter olmadığnı anlamışı. Yaralı hayvan ağca ulaşığnda geri dönüp baktı, gnoll ne olduğnu anlamışı.

"Rakun," dedi gnoll ve güldü. "Rakundan kaçtım!" Gnoll kafasını salladı ve derin bir nefesle mutluluğnu ifade etti. Rakunun görüntüsü bir derece rahatlık getirmişi ama patikanın aşğsında olanları unutamıyordu. Yuvasına, Ulgulu'ya yani Tanrısal olan dev goblin efendisine, drow hakkında raporunu vermeliydi.

Mızrağnı almak için bir adım attı, ama arkasında bir hareket sezinleyerek aniden durdu. Gnoll yavaşa başnı çevirdi. Kendi omuzunu ve arkasındaki üzeri yosun kaplı kayayı görüyordu.

Gnoll donup kalmışı. Arkasında hareket eden bir şy yoktu, koruluğn hiçbir yerinden ses gelmiyordu, ama yaratık oralarda biryerde bir şy olduğnu biliyordu. Goblinimsi yaratığn nefesi kesik kesikti; şşan elleri yanlarında açık duruyordu.

Gnoll hızla etrafında dönüp kükredi, ama öfke dolu sesi, alçak bir daldan üçyüz kiloluk panterin üzerine atlamasıyla korku dolu bir çığığ dönüşü.

Çarpışa, gnollün yere kapaklanmasına yol açmışı ama o da zayıf bir yaratık değldi. Panterin acımasız pençelerinin açtığ yakıcı yaraları hiçe sayarak, Guenhwyvar'ın dalış geçen kafasını tuttu ve de ölümcül çenesinin, boynuna yaklaşaması için direndi.

Bir dakika kadar gnoll karş koydu, kolları, panterin güçlü boyun kaslarının baskısıyla titriyordu. Kafası o anda aşğ indi ve Guenhwyvar tutacak bir yer buldu. Büyük dişer gnollûn boynunda kenetlendi ve lanetlenen yaratığ nefessiz bıraktı.

Gnoll, sertçe itip kakıyordu; her nasılsa panterin üstüne çıkmayı başrmışı. Guenhwyvar, umarsızca öyle durdu. Çenesi sertçe kapalıydı.

Birkaç dakika içinde boğşa sona erdi.

Vicd cm

Drizzt, görme duyusunu, sanki ışk altında bakarmışasına, maddeleri ısı farklılıklarıyla gece görmesini sağayan kızıl ötesi tayfa geçirdi. Gözleri, taze kanın ısısından palalarını parlak görüyordu, parçalanmışgnoll cesetleri havaya kendi ısılarını yayıyordu.

Drizzt, beşnci gnollûn peşne düşn Guenhwyvar/ı görmeye çalışyor ama her defasında gözleri ölü gnollere ve de silahlarındaki kana takılıyordu.

"Ben ne yaptım?" diye sorguladı Drizzt, yüksek sesle. Gerçekte bilmiyordu. Gnoller, çocukları katletmekten sözediyordu, bu tamamen Drizzt'in içine öfke salan bir düşnceydi, ama peki Drizzt, gnoller ve de köyde yaşyan insanların mücadelesi hakkında ne biliyordu? insanlar, hatta insanların çocukları, birer canavar olabilirler miydi? Belki de gnollerin köylerini yağalamışve de merhametsizce öldürmüşerdi. Belki de gnoller, çaresiz oldukları, kendilerini savunmak zorunda oldukları için karş saldırı yapıyorlardı.

Drizzt belki de beşnci gnoll ölmeden Guenhwyvar' ı bulabileceğ umuduyla kanlı sahneden uzaklaşı. Eğr gnollü bulup yakalayabilirse, öğenmek zorunda olduğ soruların cevaplarını bulabilirdi.

Hızlı ve çevik hareketlerle, çalılıkta mümkün olduğnca az ses çıkararak ilerledi. Gnollûn geçtiğ yerlerde bıraktığ izleri kolayca bulmuşu, fakat korkuyla farketti ki, Guenhwyvar da izleri bulmuşu. Dar koruluğ ulaşığnda, arayışnın sona ermişolduğnu biliyordu. Gene de kediyi, son cesedin yanında gördüğnde, umutsuzluğ düşü.

Guenhwyvar, rahatsız bir biçimde yaklaşn Drizzt'e merakla baktı.

"Biz ne yaptık, Guenhwyvar?" diye fısıldadı Drizzt. Panter, anlamadığ halde kafasını yana eği.

"Yargıda bulunmaya ne hakkım var?" Drizzt, kedi ile konuşaya devam ediyordu. Guenhwyvar ve ölü gnollden uzaklaşrak, sir lahlarındaki kanı temizlemek için bir çalılığ yöneldi. "Gnoller bana saldırmamışı, oysa beni kaynakta bulduklarında, onların merhametine kalmışım ve onlara kanlarını akıtarak teşkkür ettim!"

Bunu söylerken, sanki panterin kendisini suçlarından affedeceğ hatta onu bağşayacağ beklentisi ve umuduyla, Guenhwyvar'a döndü. Guenhwyvar bir santim bile hareket etmemişi, etmiyordu ve gece yeşli parlayan tabak gibi gözleri, Drizzt'e bakmıyor, yaptıklarını hiçbir şkilde sorgulamıyordu.

Drizzt suçlarıyla boğşak için tartışaya başadı ama Guenhwyvaı/ın sakin kabulleniş sarsılmıyordu. Karanlıkaltı'nın vahş ortamında yalnız yaşdıklarında, Drizzt öldürmekle sonuçlanacak vahş içgüdülerine boğlduğnda, Guenhwyvar'ın bazen ona karş geldiğ olurdu, hatta bir keresinde ona izin verilmeden astral boyuta geri dönmüşü. Oysa şmdi panter ne memnuniyetsizlik ne de karş koyma sergiliyordu. Guenhwyvar ayağ kalktı, siyah tüylerindeki toprak ve çalıları sallayarak temizleyip, Drizzt'i burnu ile dürttü.

Eskisine göre Drizzt rahatladı. Palalarını, bu kez kalın yapraklarla son bir kez temizleyip onları yerleşirdi, ardından ise Guenhwyvar'ın büyük kafasına minnettarlıkla dokundu.

"Söyledikleri onların kötü olduğnu belirledi," diye fısıldadı drow, kendini iyi hissetmek için. "Yaptıklarım onların hareketlerinin sonucuydu." Kelimeleri güvenden yoksundu ama o anda, Drizzt'in buna inanması gerekiyordu. Kendine gelmek için derin bir nefes aldı ve ihtiyacı olduğ gücün geri gelmesi için kendi içine kapandı.

Guenhwyvaı/ın çok uzun bir zamandır yanında olduğnu ve artık astral boyuta dinlenmek için geri dönmesi gerektiğni farkettiğnde yanındaki keseye uzandı.

Fakat, daha Drizzt oniks figürü keseden çıkaramadan, panterin pençesi havalandı ve onu elinden fırlattı. Drizzt, Guenhwyvar'a merakla baktı, kedi ise neredeyse ayaklarını yerden kesecek şkilde, tüm ağrlığyla üzerine yaslandı.

"Benim sadık dostum," dedi Drizzt, yorgun panterin onun yanında kalmak istediğni anlayarak. Elini keseden çekti ve bir dizinin üzerine çökerek Guenhwyvar'a sıkıca sarıldı. Daha sonra ikisi, yanyana cesetten uzaklaşılar.

Drizzt o akşm hiç uyumadı, yıldızları seyredip düşndü. Guenhwyvar onun bu huzursuzluğnu anlayıp ayın doğşndan batışna dek yanında kaldı, ve Drizzt yeni şfağ selamlamak için hareket ettiğnde, Guenhwyvar, yorgun ve güçsüz bir halde yanında yürüdü. Dağeteğnde kayalık bir tepe buldular ve yaklaşn manzarayı seyretmek için arkalarına yaslandılar.

Aşğlarında, çiftçi köyünün camlarından süzülen son ışklar da sönüyordu. Doğ ufku önce pembeleşi sonra kızıllaşı; ama Drizzt, dikkatini veremiyordu. Bakışarı aşğdaki çiftlik evlerine kayıyordu; düşnceleriyle bu bilinmeyen topluluğn rutinlerinin parçacıklarını birleşirip, bir evvelki günün olaylarına haklı bir neden bulmaya çalışyordu.

İsanlar çiftçilerdi, Drizzt bu kadarını biliyordu, ayrıca çok da çalışan işilerdi, daha şmdiden pek çoğ tarlalarını sürmek için dışrı çıkmışardı. Her ne kadar bu bilgiler umut verici de olsa, Drizzt tüm insan ırkının özellikleri hakkında varsayımda bulunamıyordu.

Gün ışğnın yayıldığ, tahıl tarlalarını ve kasabanın ahşp yapılarını aydınlattığ anda Drizzt bir karara vardı. "Daha fazla öğenmeliyim, Guenhwyvar," dedi yavaşa. "Eğr beneğr biz,- bu dünyada kalacaksak, komşlarımızın nasıl olduklarını öğenmeliyiz."

Drizzt, kelimelerini tartarken başnı salladı. Zaten yeryüzünde olup bitenlere tarafsız bir gözlemci olamayacağnı acı bir şkilde kendine ispatlamışı.

Drizzt, hep, inkar etmeye gücü olmadığ vicdanına göre hareket ediyordu. Ama bu bölgedeki ırklar hakkında sahip olduğ pek az bilgi ile vicdanı kolaylıkla onu yanlışyöne sürükleyebilirdi. Masumlara zarar verebilir, bu şkilde savunduğ ilkelere karş gelmişolabilirdi.

Drizzt, sabahın ilk ışklarını gözlerini kısarak, uzaktaki köyü inceleyerek geçirdi. "Oraya gideceğm/'dedi pantere. "Gideceğm, izleyip, öğeneceğm."

Bu sırada Guenhwyvar sessizce oturuyordu. Drizzt, panterin kendisini onaylayıp onaylamadığnı bilmiyordu, anladığndan dahi emin değldi. Ama bu kez Drizzt, oniks figüre uzandığnda, Guenhwyvar karş koymak için hiçbir hareket yapmadı. Bir süre sonra, koca panter astral evine açılan geçitten ilerlerken, Drizzt ise kendisini insanların köyüne ve cevaplarına ulaşıracak yolda ilerliyordu. Yalnızca bir kere, yalnız gnoll cesedinin yanında, pelerinini almak için durdu. Drizzt bu hırsızlıktan çekindi, ancak ayazlı gece, piwafwisinin yokluğnun ciddi sonuçlara neden olabileceğni ona hatırlatmışı.

Bu noktada, Drizzt'in insanlar ve onların topluluğ hakkındaki bilgileri son derece sınırlıydı. Karanlıkaltı'nın derinliklerinde, kara ciflerin yeryüzünde yaşyanlarla pek az ilgisi ve ilişisi vardı. Drizzt'in insanlar hakkında birşyler duyduğ tek an, Akademide, büyücülük okulu Sorcere'de geçirdiğ altı aydı. Drow öğetmenleri, onları "bir insanın yapacağ" şkilde büyü yapmaya karş uyarmışardı, bununla genellikle kısa bir yaşma sahip ırkların umursamazlığnı ifade ediyorlardı.

"İsan olan büyücülerin," derdi öğetmenler, "drow büyücülerden daha az hırsı yoktur, ama drow büyücülerin bu hedeflere ulaşak için beşüz yılı varken, bir insanın yalnızca birkaç on yılı vardır."

Drizzt, bu ifadeyi aklında yıllarca, özellikle de son birkaç aydır insanların köyünü incelerken neredeyse her gün, tekrarlamışı. Eğr yalnızca büyücüler değl de tüm insanlar, neredeyse drowlar kadar hırslılarsa -eğr yıllarının büyük bir kısmını hedeflerine ulaşak için harcıyorlarsa- hisleri ile özdeşeşirilebilecek kapalı bir görüş mi sahiptiler? Ya da belki de, Drizzt'in dileğ, Akademide insanlar hakkında duydukları; kendi toplumunu saran entrika ve paranoyanın oluşurduğ olağn yalanlardı. Belki de insanlar, hedeflerini daha akıllı ölçüde belirliyor ve de varoluşarının kısa günlerinde ufak zevklerden mutluluk duyuyorlardı.

Drizzt, Karanlıkaltı'ndaki yolculuğ sırasında yalnızca bir kere bir insan büyücüye rastlamışı. O adam, büyücü, mantıksız, kestirilemez ve de son derece tehlikeli hareket etmişi. Drizzt'in dostunu, ufak bir insanımsı yaratık olan pechden, korkunç bir yaratığ dönüşürmüşü. Drizzt ve yol arkadaşarı, işeri yoluna sokmak için büyücünün kulesine gittiklerinde, bir yıldırımın gürleme ile gelen patlamasıyla karşlanmışardı. Sonunda; insan öldürülmüş Drizzt'in dostu Clacker ise, içinde bulunduğ işenceye terkedilmişi.

Drizzt'in içinde, drow eğtmenlerinin uyarılarını doğulayan bu insanın hatırası acı dolu bir boşuk bırakmışı. Bu yüzden, Drizzt, insanların yerleşm yerine ihtiyatla yaklaşyor, gnolleri öldürmekle bir hata yapmışolabileceğ endişsi ile adımları ağrlaşyordu.

Drizzt, kasabanın batı kısmında, gnollerin yağalamayı seçtikleri, diğrlerinden uzak olan çiftlik evini incelemeyi tercih etti. Tek kapılı, pekçok panjurlu penceresi olan, uzun, alçak tavanlı ahşp bir evdi. Önünde bir yanı açık, çatısı olan bir avlu uzanıyordu. Arkasında, iki katlı, genişve yüksek kapısıyla büyük bir arabayı içeri alabilecek bir ambar vardı. Pek çok farklı maddeden, farklı boylarda yapılmışolan çitler hemen yakındaki araziyi belirliyor, içlerinde tavukları, domuzları, bir tanesi keçileri, diğrleri ise Drizzt'in tanımadığ yapraklı bitkileri çevreliyordu.

Arazi, üç yanda tarlalarla çevrilmişi, ama evin arka kısmı dağn eteklerinin yakınındaki kalın çalı ve kayalıklarla kaplıydı. Drizzt araziyi daha iyi görmesini sağamak için evin arka köşlerinden birindeki çam ağcının alçak dallarının birinin altına saklandı.

Üç erişin adam -ki Drizzt görünümlerinden üç ayrı nesilden olduklarını tahmin etti- Drizzt'in ayrıntılarını inceleyemeyeceğ kadar, ağçlardan uzakta, tarlayı sürmeye başadılar. Oysa evin yakınlarında, dört çocuk, biri erişinliğ yakın bir kız ve ondan ufak üç erkek çocuk, basit işerle uğaşyorlardı, tavuk ve domuzları besleyip sebze bahçesindeki otları yoluyorlardı. Sabah boyunca zamanlarını, birbirlerinden uzak, neredeyse birbirleriyle ilişi kurmadan geçirdiler, bu yüzden Drizzt aile ilişileri hakkında pek az şy öğenebilmişi. Beşçocuğn hepsi gibi buğay rengi saçlara sahip güçlü görünümlü bir kadın avluya çıkıp da bir zili çaldığnda, yorgun görünen işiler bir anda canlandı.

Tezahüratlar ve bağrtılar arasında, üç genç erkek çocuk, yalnızca bir ara ablalarına çürümüşsebzelerden fırlatmak için duraklayarak, eve doğu koşurdular. Başangıçta Drizzt, bu bombardımanın büyük bir kapışaya dönüşceğni sanmışı, oysa genç kız da aynı şkilde karşlık verdi, dördü birden kahkahalara boğlduğnda ise bunun bir oyun olduğnu anladı.

Bir süre sonra, tarladaki erkeklerin en genci, muhtemelen çocukların en büyüğ, bağrıp elindeki çapayı sallayarak araziye daldı. Genç kadın, bu yeni müttefikine cesaret verici bir şkilde bağrdı ve üç erkek çocuk avluya doğu koşurmaya başadılar. Oysa genç adam daha hızlıydı ve ilerleyen ufaklıklardan birini kolundan yakalamasıyla domuz yalağnın içine bırakması bir oldu.

Tüm bunlar olurken, elinde zil tutan kadın, çaresizce kafasını sallıyor ve sonu gelmeyecek gibi görünen homurtular çıkartıyordu. Gri saçlı, zayıf ve yaşı bir kadın dışrı çıkıp yanına geldi, elinde tehtitkâr bir şkilde tahta bir kaşk sallıyordu. Memnun görünen genç adam bir kolunu genç kadının omuzuna attı ve beraber iki çocuğn ardından eve girdiler. Geride kalan ufaklık kirli sudan çıkarak takibe başadı ama tahta kaşk onu engelledi.

Drizzt, elbette ki denilenlerden bir şy anlamıyordu ama anladığ kadarıyla kadınlar, ufaklık kuruyana kadar onu içeri almayacaklardı. Gürültücü ufaklık, eve dönmek için arkasını dönen kaşk tutana sessizce bir şyler mırıldandı ama zamanlaması pek de iyi sayılmazdı.

Biri kalın gri bıyıklı, diğri ise yeni traşolmuşiki adam tarladan gelerek homurdanan çocuğn arkasında bitmişerdi. Çocuk tekrar havalandı ve de şp! diye yalağn içine daldı. Birbirlerini gönülden kutlayan adamlar, evvelki tezahürata katıldılar. Sırılsıklam olan çocuk, yalnızca homurdanmaya devam etti ve kendisine bakan diş bir domuzun suratına su sıçrattı.

Drizzt gittikçe büyüyen bir merakla hepsini izledi. Onu sonuca ulaşıracak hiçbir şy görmemişi ama ailenin oyuncu yönü ve de kaybedenin dahi olanları kabullenmişolması onu cesaretlendirdi. Drizzt, bu hepsi ortak bir hedef için çalışn grupta, ortak bir ruh gördü. Eğr bu tek çiftlik, tüm köyün bir yansımasıysa, o zaman bu yer Menzoberranzan'dan çok, yer altı gnomelarının komünal şhri olan Blingdenstone'a benziyordu.

Akşmüstü de sabahları gibi, işe ve ortalığ hakim olan oyunsu hava içinde sürdü. Aile günbatımından az sonra ışklarını söndürerek, erkence yataklarına çekildi, Drizzt ise dağn yamacının daha içlerine çekilerek gözlemleri üzerinde düşnmeye başadı.

Hâlâ hiçbir şyden emin olamıyordu, ama o gece, ölü gnoller hakkındaki düşncelerinden uzak, daha huzurlu bir gece geçirdi.

Üç gün boyunca drow, çiftliğn arkasında gölgelerde saklanarak, ailenin çalışasını ve oyunlarını izledi. Grubun yakınlığ daha da belirginleşişi ve ne zaman çocuklar arasında gerçek bir kavga çıksa, en yakındaki erişin çabucak araya girip mantık çerçevesinde bir uzlaşm sağıyordu. İtisnasız bir şkilde kavga edenler, kısa bir süre sonra beraber oynamaya dönüyorlardı.

Drizzt'in kafasındaki tüm şpheler yok olmuşu. "Silahlarıma dikkat edin, serseriler," diye fısıldadı bir gece, sessiz dağara; eğr herhangi bir gnoll ya da goblin çetesi -ya da herhangi bir ırktan herhangi bir yaratık- bu çiftçi ailesine saldırmaya çalışrlarsa, öncelikle Drizzt Do'Urden'in hızla dönen palalarıyla karşlaşcaklardı.

Drizzt çiftçi aileyi gözlemlerken aldığ riskin farkındaydı. Eğr çiftçilerden biri kendisini farkederse -ki kuvvetli bir ihtimaldimuhtemelen paniklerlerdi. Ama hayatının bu noktasında, Drizzt bu riski almaya razıydı. Hatta içinde bir parçası, bulunmayı ümit ediyordu.

Dördüncü günün sabahının erken vakitlerinde, daha güneşufukta belirmeye başamadan, Drizzt yalnız çiftlik evini çevreleyen tepeler ve ağçlıklardan oluşn güzergahına koyuldu. Drow, kayalığna geri döndüğnde çiftlikte işgünü çoktan başamışı. Drizzt, yosunlardan oluşn yatağ rahatça oturdu ve gölgelerin arasından bulutsuz günün parlaklığnı izlemeye koyuldu.

Daha bir saat bile geçmemişi ki, tek bir kiş çiftlik evinden Drizzt'e doğu ilerlemeye başadı. Bu genellikle isteğ dışnda, neredeyse tüm vaktini yalağn içinde geçiren çocuktu.

Drizzt, çocuğn amacını bilmediğnden, yakınlardaki bir ağcın gövdesinin arkasına saklandı. Ardından ufaklığn kendisini görmemişolduğnu anladı; çocuk çalıların arkasına dalmış arkasını dönüp çiftlik evine doğu öfkeli bir ses çıkarmış daha sonra da ıslık çalarak ağçlıklı tepeye doğu ilerlemeye başamışı. Drizzt, o an aslında çocuğn işen kaçtığnı anladı, neredeyse çocuğn bu umursamaz davranışnı alkışayacaktı. Ama buna karşn Drizzt, çocuğn böylesine tehlikeli bir yerde, evden bu kadar uzaklaşa seçiminin doğu bir karar olduğndan emin değldi. Çocuk on yaşndan büyük olamazdı, kehribar rengi perçemlerinin arasından bakan masum mavi gözleri vardı, zayıf ve narin görünüyordu. Drizzt, bir süre çocuğn ilerlemesini ve arkasından birinin onu izleyip izlemediğni görmek için bekledi, daha sonra da, çalınan ıslığn ona yol göstermesine izin verip, yola koyuldu.

Çocuk hiç tereddütsüz çiftlik evinden dağara doğu uzaklaşyor, Drizzt ise çocuğ her türlü tehlikeden uzak tutmaya kararlı, yüz adım kadar gerisinden izliyordu.

Karanlıkaltı'nın karanlık dehlizlerinde Drizzt, çocuğn -ya da bir goblinin ya da herhangi bir şyin- hemen ardından ilerleyebilir ve farkedilmeden önce bacaklarına vurabilirdi. Fakat, takibin başamasından yalnızca yarım saat sonra, hareketlerin garip hız değşklikleri ve ıslık sesinin azalmasından, Drizzt, çocuğn takip edildiğni fark ettiğni anlamışı.

Ufaklığn, üçüncü birinin varlığnı hissedip hissetmediğni anlamak için Drizzt, Guenhwyvar'ı oniks figüründen çıkardı ve çocuğ yaklaşası için yolladı. Drizzt, temkinli adımlarla yoluna devam etti.

Bir süre sonra, çocuk rahatsızlığnı belirten bir ses çıkardığnda, drow palalarını çıkararak tedbiri elden bıraktı. Drizzt, çocuğn söylediklerinin tek kelimesini bile anlamıyordu fakat çaresiz tonu her şyi anlatmaya yetiyordu.

Dik bir tepeye aşığnda kendini aniden ağçların arasından çıkmışbuldu, yol yaklaşk yirmi ayak genişiğnde bir vadinin ağında bitiyordu. Büyük yarık boyunca bir kütük uzanıyordu, onun diğr tarafının yakınlarındaysa çocuk asılı duruyordu. Gözleri, elinde palalarıyla abanoz renkli elfi görünce kısıldı. Ağından Drizzt'in çözemediğ bazı kelimeler döküldü.

Tehlike içinde bulunan çocuğ gördüğnde Drizzt'i bir suçluluk duygusu sardı; çocuk içinde bulunduğ duruma Drizzt'in takibinden dolayı düşüşü. Vadi ancak genişiğ kadar derindi ama dibi keskin taşve çakıllarla doluydu. Başangıçta Drizzt, beklenmeyen karşlaşa ve onun getirdiğ sonuçlardan dolayı tedirgin davrandı ama kendi sorunlarını hemen kafasından attı. Palalarını yerlerine yerleşirdi ve drowların barışgöstergesi olarak kollarını göğs üstünde kovuşurarak bir ayağnı kütüğn üzerine koydu.

Çocuğn düşncesi farklıydı. Garip elfi gördüğnde yaşdığ şku atlatır atlatmaz, kendini Drizzt'in aksi yönünde olan kayanın çıkıntısına fırlatarak kütüğ yuvasından itekledi. Drizzt, kütük yarığ doğu ilerlerken kendini geriye fırlatmışı. Drow, o zaman aslında çocuğn hiç de tehlikede olamdığm ama kendisini takip edeni ortaya çıkarmak için numara yaptığnı anladı. Ve Drizzt, takip edenin eğr çocuğn tahmin ettiğ gibi ailesinden biri olsaydı, bu tehlikeli durumun alacağ herhangi bir cezayı savacağnı düşndü.

Şmdi zor durumda olan Drizzt'di. Ortaya çıkarılmışı. Çocukla anlaşanın, ona orada bulunmasının nedenini ve paniğni yok etmenin bir yolunu düşnmeye çalışı. Oysa çocuk, hiçbir açıklama beklememişi. Gözleri irice açılmışve korkmuşbir halde, bayırı -göründüğ kadarıyla çok iyi bir hızla- aşaya başadı ve de çalılığ daldı.

Drizzt çaresizce etrafına bakındı. Drow dilinde "Dur," diye bağrdı, oysa çocuğn anlamadığnı, anlasa bile durmayacağnı biliyordu.

Drowun yanından bir kedi silueti fırladı ve havaya atılarak, yarığ kolayca aşı. Guenhwyvar öteki tarafa yumuşkça dört ayak üstüne inerek çalıların arasında kayboldu.

"Guenhwyvar," diye bağrdı Drizzt, panteri durdurmaya çalışrak. Drizzt'in Guenhwyvar'ın çocuğ nasıl davranacağna dair bir fikri yoktu. Drizzt'in bildiğ kadarıyla panter yalnızca bir kez bir insanla karşlaşışı, Drizzt ve yol arkadaşarının öldürdükleri büyücüydü bu. Drizzt onları takip edecek bir yol bulmaya çalışı. Vadinin yanından aşğya inebilir, etrafından dönerek tekrar yukarı çıkabilirdi, fakat bu çok uzun sürebilirdi.

Drizzt, birkaç adım geri gidip, yarığ doğu atılarak, havaya zıpladı, havalanırken bir yandan da doğşan gelen yükselme güçlerini ortaya çıkarmaya çalışyordu. Drizzt, vücudunun, yerin yerçekiminden kurtulduğnu hissettiğnde, tam anlamıyla rahatlamışı.

Yeryüzüne çıktığndan beri yükselme büyüsünü kullanmamışı. Açık gökyüzü altında saklanmaya çalışn bir drow için bu büyünün hiçbir anlamı yoktu. Drizztin başangıçtaki hızı ötedeki çıkıntıya nispeten yaklaşasını sağamışı. Yerdeki kayalığ yavaşa inmek için yoğnlaşaya çalışı, fakat büyü bir anda etkisini kaybettiğnde Drizzt hızla yere kapaklandı. Dizinde oluşn morartıyı ve büyüsünün neden iş yaramadığ konusunda kafasındaki soruları hiçe sayarak, koşaya ve Guenhwyvar'ın durması için bağrmaya başadı.

Kediyi bulduğnda Drizzt rahatladı. Guenhwyvar açıklıkta, bir pençesi çocuğ yüzükoyun yatırmış oturuyordu. Drizz, çocuğn gene yardım için bağrdığnı düşndü, ama zarar görmemişi.

"Gel Guenhwyvar," dedi Drizzt sessizce. "Çocuğ yalnız bırak." Guenhwyvar tembelce esnedi, açıklığ, efendisinin yanına yalpalayarak yürüyerek dediğni yaptı.

Çocuk bir süre olduğ yerde kaldı. Az sonra tüm cesaretini toplayarak hızla hareket etti ve zıplayıp dönerek kara elf ve panterle yüzyüze geldi. Gözleri hâlâ kocaman görünüyordu, artık kirlenmişolan yüzünden fırlamışasına dehşti ifade ediyordu.

"Nesin sen?" diye sordu çocuk, yaygın insan dilini kullanarak.

Drizzt, anlamadığnı işret etmek için kollarını iki yana açtı ve iç güdüyle, parmağnı göğüne vurarak tekrarlamaya başadı, "D-rizzt Do'Urden." O sırada çocuğn yavaşa hareketlendiğni, önce bir ayağnı ardından da diğrini arkaya attığnı farketti. Drizzt şşrmışı ve çocuk topuğ üzerinde geri dönüp "İdat! Bu bir drizzit!" diye bağrarak koşaya başadığnda, Guenhwyvar'in kontrolünde olduğndan emin oldu.

Drizzt Guenhwyvaı/a bakarak omuz silkti, sanki kedi de aynısını yapmışı.

Nathak, ince kollu goblin, her adımı korkudan daha da ağrlaşrak, dik ve kayalık yamaca tırmandı. Goblinin bulduklarını rapor etmesi gerekiyordu -beşölü gnoll göz ardı edilemezdi- ama talihsiz yaratığn, Ulgulu ya da Kempfana'nın bu haberi olduğ gibi kabul edeceğne dair ciddi kuşulan vardı. Ama gene de, Nathak'ın başa bir şnsı var mıydı? Kaçabilir, dağn öteki tarafındaki yamaçtan koşrak balta girmemişormanlara dalabilirdi. Ama bu da çaresiz bir yol gibi görünüyordu, çünkü Ulgulu'nun intikam almaktan duyduğ zevki biliyordu. Büyük, morderili efendisi topraktan, bir ağcı yalnızca elleriyle sökebilir, bir mağra duvarından bir avuç dolusu taş koparabilir ve kaçan goblinin boğzını kolaylıkla parçalayabilirdi.

Nathak, kendini saklayan çalılıktan, efendisinin mağra yerleşmine her ilerleyişnde içi ürperiyordu.

"Gelme zamanın gelmişi," diye söylendi diğr iki goblinden biri, "iki gün oldu yoksun!"

Nathak yalnızca başyla onayladı ve derin bir nefes aldı.

"Ne yaptın?" diye sordu üçüncü goblin, "Gnolleri buldun?"

Nathak'ın yüzü bembeyaz oldu, ne kadar derin nefes alırsa alsın bu goblinin içindeki krizi atlatmaya yetmezdi. "Ulgulu orada?" diye sordu iğenç bir sesle.

İi goblin muhafızı merakla önce birbirlerine, sonra Nathak'a baktılar. "Gnolleri bulmuş" diye yorumda bulundu biri. "Ölü gnoller."

"Ulgulu mutsuz olcak" diye daldı lafa biri, ikincisi giriş, kabul salonundan ayıran ağr perdeyi kaldırmak üzere diğrinden ayrıldı.

Nathak durakladı ve sanki tüm yapacaklarını bir daha gözden geçirirmişgibi arkasına bakmaya başadı. Belki de kaçmak, daha tercih edilir bir şy diye düşndü. Goblin muhafızlar, ince kollu arkadaşarını omzundan yakalayıp kabul salonuna fırlattılar ve de

Nathak'ın geri çekilmesini önlemek için mızrakları ile geçidi kapattılar.

Nathak, odanın öbür ucunda oturanın Ulgulu değl de Kempfana olduğnu görünce biraz olsun kendine güveni yerine geldi. Kempfana, goblinler arasında, hükmeden kardeşeri uzaklaşıran, olarak ün salmışı, ama tabi ki Kempfana da onların sarsılmaz saygısını elde etmek için buyruğ altındakiler! yeterince ezmişi. Kempfana, goblinin geldiğnin farkına varmamışı, onun yerine, mağra yerleşminin öncelikle kendine ait olduğnu iddia eden tepe devi Lagerbottoms'la hararetle tartışyordu.

Nathak, büyük tepe devinin ve neredeyse onun kadar iri olan kızılderili goblinoidin ilgisini çekecek şkilde odanın içinde dolandı.

"Evet, Nathak," diye söze girdi Kempfana, elinin bir hareketiyle tepe devinin süregelen karş çıkışarını susturarak. "Ne rapor edeceksin?"

"Ben...ben," diye kekeledi Nathak.

Kempfana'nın iri gözleri, aniden tehlikeli bir heyecan belirtisi ile portakal rengine döndü.

"Ben, gnolleri buldu!" dedi Nathak, "Ölü, öldürülmüş" Lagerbottoms, alçak fakat tehditkar bir sesle hırladı ama Kempfana, tepe devinin kolunu sıkarak ona sözü geçenin kim olduğnu hatırlattı.

"Ölü?" diye sordu kızılderili goblin, sessizce. Nathak baş ile onayladı.

Kempfana böylesine güvenilir kölelerin yokluğna duyduğ üzüntüyü dile getirdi, ama düşnceleri daha çok kardeşnin habere vereceğ kaçınılmaz olan sert tepkide yoğnlaşışı. Kempfana'nın bekleyecek fazla vakti yoktu.

"Ölü!" diye neredeyse kayayı parçalayacak bir kükreme duyuldu. Odadaki üç yaratık da iç güdüsel bir şkilde eğlerek odanın diğr tarafına baktıklarında, bir kayanın, başa bir odanın kapısının, sökülüp başa bir yana sektiğni gördüler. "Ulgulu!" diye vızıldadı Nathak, ufak goblinin yüzüstü yere kapaklandığnda arkasına bakacak cesareti yoktu.

Koca, morderili goblin benzeri yaratık kabul salonuna hızla daldı, gözleri portakal renginde bir öfke ile hırs doluydu. Ulgulu'nün, büyük tepe devinin yanına gelmesi üç adım sürdü, Lagerbottoms artık ufak ve narin görünüyordu.

"Ölü!" diye öfkeyle kükredi gene, Ulgulu. Gerek köyde yaşyan insanlar ya da diğr yaratıklar tarafından öldürülen, gerekse de Ulgulu'nun olağn öfke nöbetleri sırasında yenilen, goblin kavimi azalmaktaydı, bu yüzden gnoll topluluğ bu inin av gücü durumuna gelmişi.

Kempfana, kendisinden büyük olan kardeşne kötü bir bakışfırlattı. İi kardeş yemek ve de gelişek için, maddesel boyuta birlikte gelmişerdi. Ulgulu, hemen, en güçlü kurbanlarını elde ederek ve gittikçe büyüyüp güçlenerek hakimiyetini ortaya koymuşu. Ulgulu'nun derisinin rengine ve boyutuna, gücüne bakılarak, onun yakın zamanda Gehenna'nın dönemeçli vadilerine geri döneceğ söylenebilirdi.

Kempfana, bu günün yakın olmasını ümit ediyordu. Ulgulu gittiğnde, o hükmedecek, yiyip güçlenen o olacaktı. Böylelikle, Kempfana da, bu lanetlenmişboyuttaki gelişe sürecini tamamlayıp, kendi varoldukları boyutta diğr barghestlerle mücadele edebilecekti.

"Ölü," diye kükredi Ulgulu, yeniden. "Ayağ kalk sefil goblin ve bana nasıl olduğnu anlat! Bunu, gnollerime ne yaptı?"

Nathak, bir dakika daha öylece durdu, daha sonra dizlerinin üzerinde kalkmayı başrarak "Ben bilmez," diye mırıldandı. "Onlar, gnoller ölü, biçilmiş parçalanmış"

Ulgulu, geniş kocaman ayaklarının topuklarıyla arkaya doğu sallandı. Gnoller bir çiftlik evini, çiftçiyi ve en büyük oğunu geri getirme emriyle, talan etmek için gitmişerdi. Bu iki yetişin, uzun zaman yaşmışinsan yemekleri, barghesti gözle görülür biçimde güçlendirecek ve hatta belki de onun Gehenna' ya dönmesi için yeterli gelişmi tamamlayacaktı. Oysa şmdi, Nathak'ın raporu ışğnda, Ulgulu ya Lagerbottoms'ı yollamak ya da belki kendisi gitmek zorunda kalacak, ve buna karşn devin ya da morderili yaratığn görünmesi, insan yerleşmini organize ve de tehlikeli bir hareketlenmeye itecekti. "Tephanis!" diye kükredi Ulgulu, aniden.

Uzaktaki duvarda, Ulgulu'nun sert girişni yaptığ kapının aksi yönünde, bir çakıltaş yerinden oynadı ve düşü. Sadece birkaç ayak boyu bir düşşü ama taşdaha yere çarpmadan, narin yapılı bir cin, yatak odası olarak kullandığ ufak odacığndan fırladı, kabul salonunun yirmi ayak boyu mesafesini katederek, Ulgulu' nün yanında bitiverip, genişomzuna rahatça oturdu.

"Beniçağrdmızevet,beniefendim." diye vızıldadı Tephanis, ok hızlı bir şkilde. Diğrleri bu iki ayak boyundaki cinin odaya girdiğni dahi farkedememişerdi. Kempfana, kafasını şşınlıkla sallayarak, başa bir tarafa doğu döndü.

Ulgulu yüksek sesle güldü; en değr verdiğ kölesinin bu gösterisini öyle çok seviyordu ki. Tephanis bir "anlık" ti; normal zaman anlayış ile ayrışn farklı boyutta yaşyan bir cindi. Sınırsız güç ve çevikliğ sahip olan bu "anlıklar" en usta buçukluk hırsızları bile utanç içinde bırakacak, hatta başa hiçbir ırkın denemeye bile cesaret edemeyecekleri becerilere sahiptiler. Ulgulu, Tephanis ile maddesel boyuta ilk adım attıkları zamanda dost olmuşu. Tephanis, Ulgulu'nun, yerleşm içindekiler arasında hakimiyet taslamadığ tek üyeydi; ve bu bağ ona kardeş üzerinde büyük bir avantaj kazandırmışı. Tephanis'in kurbanlarını önceden gözlemlemesi sayesinde, Ulgulu hangilerini tüketip, hangilerini Kempfana' ya bırakacağnı ve kendisinden daha güçlü olan maceracıları nasıl alt edebileceğni biliyordu.

"Sevgili Tephanis," diye mırıldandı Ulgulu, garip derecede saygı gösteren bir sesle. "Nathak, zavallı Nathak," goblin bu ifadeyi gözden kaçırmamışı, "beni gnollerimin bir felaketle karşlaşığ konusunda haberdar etti."

"Vesizdebenimgidipneolduğnugörmemiistiyorsunuzefendim." diye yanıtladı Tephanis. Ulgulu neredeyse anlaşlamaz olan sözler üzerine bir an düşndükten sonra istekli bir şkilde başyla onayladı.

"Hemenşmdiefendimhemendönerim."

Ulgulu, omzunda hafif bir ürperti hissetti ama daha o ve diğrleri Tephanis'in dediklerini anlamaya çalışıkları sırada, odayı girişbölümünden ayıran perde çoktan eski haline dönmüşü bile. Goblinlerden biri, bunu Kempfana'nın ya da Ulgulu'nun yapıp yapmadığnı anlamak için başnı içeri uzattı ama sonra perdenin hareketinin yalnızca rüzgarın bir oyunu olduğnu düşndü.

Ulgulu, gene kahkahayla gürledi; Kempfana ona iğenti dolu bir bakışfırlattı. Kempfana, cinden nefret ediyordu ve onu uzun zaman önce öldürebilirdi ama Tephanis'in, Ulgulu Gehenna'ya gittikten sonra, kendisine sağayabileceğ yardımı gözardı edemezdi.

Nathak, sessizce odayı terketmek amacıyla bir ayağnı yavaşa diğrinin arkasına kaydırdı. Ulgulu bir bakışyla hareketini durdurdu.

"Raporun çok işme yaradı," diye başadı barghest.

Nathak rahatladı, ta ki Ulgulu'nun koca eli ileri atılıp goblini gırtlağndan yakalayıp, onu havalandırana dek.

"Ama eğr gnollerime ne olduğnu anlamak için biraz zaman harcasaydın bana daha büyük faydası olurdu."

Nathak neredeyse bayılıyordu, ve vücudunun yarısı Ulgulu'nun kocaman ağına tıkıldığnda, ince kollu goblin bayılmışolmayı diledi.

"Ov sırtını, hafiflet sızıyı. Yerini değşir, geri gelir. Ov sırtını, hafiflet sızıyı. Yerini değşir, geri gelir," diye defalarca tekrarladı Liam Thistledown, arkasındaki yanarak yayılan ağıyı unutmak için söylediğ, yaramaz Liam'ın çok iyi bildiğ bu tekerlemeyi. Oysa bu kez durum her zamankinden farklıydı, özellikle aradan geçen kısa zamanın ardından, gerçekten de görevinden kaçmak istediğni onaylamasından dolayı.

"Ama drizzit gerçekti," diye haykırdı Liam, yenik bir sesle.

Sanki onun bu söylediğne cevap verirmişesine sundurmanın kapısı hafifçe aralandı ve içeri Liam'dan biraz büyük olan Shawno ile tek kız kardeş olan Eleni sızdı.

"Bu sefer iyice batırdın," diye azarladı Eleni, büyük abla sesini takınmaya çalışrak. "Yapılacak işvarken ortadan kaybolman yeterince kötüyken bir de eve böylesine akıl almaz hikayelerle dönmen!"

"Drizzit gerçekti," diye karş çıktı Liam, Eleni'nin annesi gibi davranmasından hoşut olmayan bir ifadeyle. Liam, Eleni'nin sert bakışaçısı olmadan da, yalnızca anne ve babası tarafından yeterince derde sokuluyordu. "Connor'ın örsü kadar kara idi ve yanında en az onun kadar kara bir aslan vardı!"

"İiniz de susun," diye uyardı Shawno. "Eğr babam, bizim burada bunları konuşuğmuzu duyarsa hepimizi pataklar."

"Drizzit," dedi Eleni, şpheyle.

"Doğu!" diye karş çıktı Liam, yüksekçe bir sesle, Shavvno'nun sertçe gelebilecek tokadına maruz kalma pahasına. Kapı açıldığnda, yüzleri beyazlaşışbir halde üçü de döndü.

"Gel buraya!" diye fısıldadı Eleni, sertçe. Shavvno'dan biraz büyük fakat Eleni'den üç yaşküçük olan Flarıny'yi yakasından tutup sundurmaya çekerek. Her zaman, grubun en pimpiriklisi olan

Shawno, hızla dışrı bakıp, kimsenin izlemediğnden emin olarak, yavaşa kapıyı kapattı.

"Bizi gözetlememen gerekirdi!" diye karş çıktı Eleni.

"Sizin burada olduğnuzu nereden bilecektim ki?" diye cevap verdi hemen Flarıny. "Sadece o ufaklığ biraz kışırtmaya gelmişim." Liam'a baktı, ağını çarpıtıp, parmaklarını havada sallamaya başadı. "Dikkat, dikkat," diye mırıldandı Flarıny. "Ben drizzitim, ufak çocukları yemeye geldim!"

Liam arkasını döndü fakat Shawno fazla etkilenmemişi. "Of, kes sesini!" diye mırıldandı Flarıny'ye, dediğni kardeşnin kafasını eliyle tokatlarcasına dürterek pekişirerek. Flarıny karşlık vermek için arkasını dönmüşü ki, Eleni aralarına girdi.

"Durdurun şnu!" diye bağrdı Eleni, öyle yüksek bir sesle ki dört Thistledown da parmaklarını hep birlikte dudaklarının üzerine götürerek "ssh!" dediler.

"Drizzit gerçekti," diye karş çıktı Liam yeniden. "Eğr korkak değlseniz, bunu ispat edebilirim!"

Liam'ın üç kardeş onu meraklı gözlerle inceledi. O, kötü ün yapmışbir yalancıydı ama şmdi kazanacak ne vardı ki? Babaları Liam'a inanmamışı ve cezalandırma gözönünde bulundurulduğnda önemli olan tek şy de buydu. Ama Liam ısrarcıydı ve ses tonu söylediklerinin arkasında gerçek payı olabileceğni düşndürtüyordu.

"Drizziti nasıl ispat edebilirsin?" diye sordu Flarıny.

"Yarın yapacak işerimiz yok," diye yanıtladı Liam, "Dağara böğrtlen toplamaya gidebiliriz."

"Anne ve babamız, bize asla izin vermez," dedi Eleni.

"Ama sana inanır!" diye sertçe yanıtladı Liam, grup tarafından "ssh!" seslerini üzerine çekerek.

"Sana inanmıyorum," dedi sıkıntı dolu bir sesle. "Her zaman bir şyler uydurup, başnı derde sokuyor sonra da içinden sıyrılmak için yalan söylüyorsum!"

Liam, küçük kollarını göğünün üzerinde kovuşurdu ve kız kardeşnin söylediklerini dinlerken bir ayağnı sabırsızca yere vurmaya başadı. "Ama Connor'ı gelmeye ikna edersen," diye homurdandı Liam, "bana inanacaksın."

"Off, lütfen," diye yalvardı Flany, Eleni'ye, oysa olası sonuçları düşnen Shawno başnı sallıyordu.

"O halde dağ gidiyoruz," dedi Eleni, Liam'a, devam etmesi için işret edip, bu şkilde anlaşıklarını belirgin hale getirerek.

Liam genişe gülümsedi ve bir dizinin üstüne çöküp, bir tutam talaştoplayarak drizzit ile karşlaşığ yerin kaba bir haritasını çizmeye başadı. Planı sadeydi; böğrtlen toplayan Eleni'yi yem olarak kullanmak. Dört erkek kardeş, o ayağnı tutmuşya da yaralanmışrolü yaparken, gizlice gözleyeceklerdi. Daha önce zor bir durum drizzintin gelmesini sağamışı, büyük ihtimalle tatlı, genç bir kızın yem olarak kullanılması drizzitin yeniden ortaya çıkmasını sağardı.

Eleni, oltanın ucundaki kurt olma fikrine hiç de sıcak bakmıyordu.

"Ama nasılsa bana inanmıyorsun," dedi Liam. Yüzündeki düşüşolan dişnin bir boşuk oluşurduğ gülümseme, onun inadının kendini köşye sıkışırdığnı gösteriyordu.

"Tamam yapacağm!" diye homurdandı Eleni. "Ve senin drizzitine inanmıyorum Liam Thistledown! Ama eğr aslan gerçekse ve beni ısırırsa, derini yüzerim!" Bunu söyledikten sonra Eleni döndü ve hızla odunluğ terketti.

Liam ve Flarıny avuç içlerine tükürüp, korkularını atlatana dek Shawno'ya meydan okurcasına baktılar. Az sonra ıslak bir çarpışa ile üç kardeşzafer içinde ellerini havada birleşirdiler. Aralarındaki her türlü anlaşazlık, içlerinden biri Eleni'yi kızdırdığnda ortadan kalkardı.

İlerinden hiçbiri Connor'a planladıkları drizzit avından bahsetmediler. Onun yerine Eleni ona, kendisine borçlu olduğ pekçok iyiliğ hatırlattı ve de eğr Connor kendisini ve diğr çocukları böğrtlen toplamaya götürürse bu borcun tamamen kapanacağna söz verdi, -ama tabi- drizziti bulamamaları halinde Connor'ın tüm borcunun Liam tarafından üstlenilmesi şrtıyla.

Connor homurdandı ve nallaması gereken atlardan bahsederek karş çıktı ama kız kardeşnin vurucu mavi gözlerine ve mutluluk veren gülümsemesine karş çıkamazdı, ayrıca arada bir de, Eleni'nin, belirgin borcunu kapatma sözü de vardı. Ailenin rızasıyla, Connor, Thistledownları, çocukların ellerinde kovalar ve kendi belinde kabaca yapılmışkılıcıyla dağara götürdü.

Drizzt, bu hilenin yapılacağndan, daha çiftliğn genç kızının böğrtlenliğn içinde görülmesinden önce farkındaydı. Ayrıca, dört Thistledown'ın akçaağç kümelerinin gölgelerinde gizlendiğni ve de Connor'ın acemice kaba kılıcını savurduğnu da görmüşü.

Drizzt, en ufak olanının onları buraya getirdiğni biliyordu. Bir gün önce, drow, çocuğn odunluğ çekildiğni görmüşü. En azından başangıçta, her an "drizzit" sözü ortaya atılıyordu. Ve şmdi de inatçı çocuk, inanılmaz hikayesini ispat etmek istiyordu.

Böğrtlen toplayıcısı aniden irkildi, yere düşrken bağrdı. Drizzt kum rengi saçlı çocuğn zor durumdayken kullandığ "imdat!" kelimesini tanıdı ve karanlık yüzünü bir gülümseme sardı. Kızın, komik şkilde düşşnü gördüğnde, oyunu anladı. Kız aslında yaralı değldi, sadece drizziti çağrıyordu. Güvensiz bir şkilde, kalın beyaz saçlarını sallayarak uzaklaşak üzereydi ki, içini bir dürtü kapladı. Kızın bileğni ovuşurup bir yandan da endiş ile saklanan kardeşerine bakıp durduğ böğrtlenliğ yeniden baktı. O anda Drizzt'in içinde karş koyamadığ bir ihtiyaç belirdi. Yalnız başna etrafta dolaşlı ne kadar zaman geçmişi? O anda Belwarr'ı, kendisine Karanlıklatı'nın vahş ortamında yardımcı olan svirfneblini özledi. Babası ve dostu Zaknafeini özledi. Bu meraklı çocukların oynadığ oyun tahammülünün ötesindeydi.

Drizzt'in komşlarıyla tanışa vakti gelmişi.

Paramparça olmuşkıyafetinin, ırkı hakkında fazla birşyi gizleyemeyecek olmasına rağen, Drizzt gnoll pelerininin kukuletasını kafasına geçirip araziye doğu yöneldi. Kızın ilk tepkisinden kurtulabilirse, onunla bağantı kurabileceğni ümit ediyordu. En iyi ihtimalle dahi ümidi gerçekleşekten uzak sayılırdı.

"Drizzit!" dedi Eleni alçak sesle. Bağrmak istiyordu ama nefesi yetmiyordu, kaçmak istiyordu oysa içinde bulunduğ dehşt onu sımsıkı yakalamışı.

Ağçların arasından Liam, onun yerine konuşu: "Drizziti" diye bağrdı. "Size söylemişim! Size söylemişim!" Kadeşerine baktı, beklediğ heyecan dolu tepkiyi veriyorlardı. Fakat Connor'ın yüzündeki dehşt o kadar derindi ki, tek bir bakışa Liam'ın içindeki neşyi alıp götürdü.

"Tanrılar adına," diye mırıldandıThistledownların en büyüğ Connor, babasıyla daha evvel maceralara atılmışve düşanları tanımak konusunda eğtilmişi.

O anda, şşın duran üç kardeşne baktı ve de tecrübesiz olan bu çocuklara hiçbir şy ifade etmeyen tek bir kelime mırıldandı.

"Drow."

Drizzt, korkmuşolan ve bu kadar yakından ilk gördüğ diş insanın birkaç adım ötesinde durdu ve onu inceledi. Eleni, hangi ırkın standartlarına göre olursa olsun büyük yumuşcık gözleri, çıkık elmacık kemikleri ve yumuşcık altmımsı teniyle çok tatlı bir görünüme sahipti. Drizzt burada bir kapışa olmayacağnı biliyordu. Eleniye gülümsedi ve kibarca kollarının üzerinde kovuşurdu. "Drizzt," diye düzeltti, göğünü işret ederek. Yanda bir hareket, onun kızdan öte tarafa yönelmesine neden oldu.

"Eleni, kaç!" diye bağdı Connor Thistledown, kılıcını sallayıp, drowun üzerine doğu yürüyerek. "Bu bir kara elf! Bir drow! Hayatın pahasına kaç!"

Connor'ın bağrtıları arasından, Drizzt yalnızca "drow" kelimesini anlayabilmişi. Fakat genç adamın davranış ve niyeti konusunda emindi çünkü Connor, hemen Drizzt ile Eleninin arasına girmiş kılıcının ucunu Drizzt'in boynuna yöneltmişi. Eleni ayaklarının üzerinde doğulmayı başrarak kardeşnin arkasına geçmişfakat söylendiğ gibi kaçmamışı. O da şytani kara elfler hakkında bazı şyler duymuşu ve Connor'ı bunlardan biriyle yüzyüze yalnız başna bırakmayacaktı.

"Geri dön, kara elf!" diye kükredi Connor. "Tecrübeli bir kılıç ustasıyım ve senden çok daha güçlüyüm."

Drizzt, denilenlerden tek kelime anlamayarak çaresizce ellerini iki yana açtı.

"Geri dön!" diye bağrdı Connor.

Bir iç güdüyle, Drizzt, drowların, el ve yüz hareketleri kullanılan sessiz diliyle cevap vermeye çalışı.

"Büyü yapıyor!" diye çığık attı Eleni ve kendini böğrtlenlerin arasına fırlattı. Connor çığık atarak hücum etti.

Daha Connor ne olduğnu anlayamadan, Drizzt onu kolundan yakaladı, diğr eli ile çocuğn bileğni bükerek kılıcını aldı, kaba kılıcı Connor'ın başnın üzerinde üç defa çevirdikten sonra, elinde çevirip, kabzası önde olmak üzere çocuğ uzattı.

Drizzt, kollarını genişe iki yana açarak gülümsedi. Drow adetlerince, rakibine zarar vermeden yapılan bu tür bir güç gösterisi, hiç kuşusuz dostluk isteğnin bir işretiydi.

Bartholemew Thistledown'ın en büyük oğunda, drowun göz kamaşırıcı gösterisi yalnızca şşınlık ve dehşt yarattı.

Connor ağı açık bir halde uzun bir süre kaldı. Farketmemesine rağen kılıcı elinden düşü, ıslanan pantalonu bacaklarına yapışışı.

Connor' m içinden bir yerden bir çığık patladı. Çığığnda kendisine katılan Eleni' yi kaptı ve de diğrlerini yakalamak için çalılığ ve sonra uzağ evlerinin eşğne ulaşna dek koşular.

Drizzt, yüzündeki gülümseme hızla silinir bir halde, kolları iki yana açık böğrtlenlikte yalnız başna kalmışı.

Rahatsız edici bir şkilde dimdik bakan iki göz, olağn olanın ötesinde bir merakla böğrtlenlikte olan biteni izlemişi. Bir kara elfin, özellikle de gnoll pelerini giyen birinin beklenmeyen varlığ Tephanis'in pek çok sorusunu yanıtlamışı. Araşırmacı cin, gnoll cesetlerini incelemişve üzerlerindeki ölümcül yaraları genellikle kasabalı çiftçilerin kullandıkları kaba silahlarla bağaşıramamışı. Kara elfin beline takılı palaları ve çiftçi çocuğ silahsız hale getirmesinden sonra Tephanis gerçeğ biliyordu.

Cinin geride bıraktığ toz bulutu, diyardaki en iyi korucuları bile şşın bırakabilirdi. Hiçbir zaman doğudan hareket etmeyen cin, dağpatikalarını geçip, diğrlerine tırmanıp inerek ve genellikle yolunu iki hatta üç kat uzatarak ilerledi. Mesafe Tephanis için hiç sorun olmuyordu; hatta Drizzt bu felakete yol açan karşlaşayı düşnüp böğrtlenliğ terkettiğnde, Tephanis morderili barghestin karşsındaydı.

Çiftçi Bartholemew Thistledown'ın olaylara bakış, Connor' m "drizzif'i bir kara elf olarak adlandırdığnda gözle görülür bir biçimde değşi. Çiftçi Thistledown, kırkbeşyılının tamamını, Sundabar'ın kuzeyindeki Ölü Ork Nehri'nin elli mil yukarısındaki Maldobar'da geçirmişi. Bartholemevv'un babası ve onun babasının babası da burada yaşmışı. Tüm bu süre zarfında, çiftçi Thistledown'ın kara elfler hakkında tek duyduğ, vahş elflerin, Coldvvood'un yüz mil kadar kuzeyinde yaşdıkları ufak yerleşmi, drowların bastığna dair anlatılan hikayeydi. Bu saldırı, tabi eğr gerçekten de drowlar tarafından gerçekleşirildiyse, on seneden fazla bir zaman önce olmuşu.

Drow ırkı hakkında kişsel tecrübelerinin az olması, çiftçi Thistledown'ın böğrtlenlikteki karşlaşa hakkındaki hikayeden doğn endişsinin yok olmasına yetmedi. Kriz anında zekalarını kullanacak kadar büyük ve güvenilir birer kaynak olan Connor ile Eleni, elfi yakından görmüşerdi ki derisinin rengi hakkında şpheleri yoktu.

"Tam olarak anlayamadığm," dedi Bartholemevv, Benson Delmo'ya, Maldobar'ın şşan ve neşli valisi ile diğr çiftçiler o akşm evdelerindeyken, "bu drow neden çocukları serbest bıraktı. Kara elfler hakkında uzman değlim ama onlardan böyle bir hareket beklenemeyeceğ konusunda pek çok şy işttim."

"Belki de Connor, saldırısında beklediğnden daha iyiydi," diye araya girdi Delmo. Hepsi Connor'in silahsız hale getirilişni duymuşu; Liam ve diğr Thistledown çocuklarından bir tek zavallı Connor, hikayenin bu bölümünü tekrar tekrar anlatmaktan hoşanmıyordu.

Valinin güvenine müteşkkir olsa da, Connor onun bu sözüne karş anlayışa kafasını sallayıp, "Elindeydim," diye itiraf etti. "Belki de karşsında fazlasıyla şşına dönmüşüm ama tamamıyla elindeydim."

"Ve bu hiç de kolay değl," dedi Bartholemevv, kalabalıktan gelen kıkırdamaları engellemek için, "Hepimiz Connor'ı savaşrken gördük. Daha geçen kış üç goblini ve sürdükleri kurtları alt etti!"

"Sakin ol, çiftçi Thistledown," dedi vali. "Oğunun başrılarından şphemiz yok.".

"Benim, düşanın gerçekte ne olduğ konusunda şphelerim var!" dedi Roddy McGristle, içlerinde savaştecrübesi en çok olan ayı cüsseli ve kıllı adam. Roddy hoşna gitmemeye başayan çiftlik işeriyle uğaşaktansa, zamanının çoğnu dağarda geçiriyordu ve ne zaman ork kulakları üzerine ödül konsa, Roddy, hiç istisnasız hazinenin en büyük payını, genellikle kasabanın geri kalanının aldığnın toplamından daha fazlasını alıyordu.

"Hemen diklenme," dedi Roddy, muhtemelen sert bir cevap vermek için ayaklanan Connor'a. "Ne olduğnu sandığn şyi gördüğnü, onu gerçekten gördüğnü biliyorum. Ama sen ona drow diyorsun, ve bu isim sana ifade ettiğnden çok daha fazla anlam taşyor. Eğr bulduğnuz bir drow olsaydı, tahminim sen ve kardeşerin ş an böğrtlenlikte ölü olarak yatıyor olurdunuz. Hayır, bir drow değl, ama dağarda, bu şyin yaptıklarını söylediklerini yapabilecek başa şyler var."

"Ne olduklarını söyle," dedi Bartholemevv, Roddy'nin oğunun hikayesine duyduğ şpheden memnun olmayan bir tavırla. Zaten Bartholemevv, Roddy'yi fazla sevmezdi. Çiftçi Thistledown, saygılı bir aile kurmaya çalışyordu fakat Roddy McGristle ne zaman ziyarete gelse, Bartholemevv ve karısı, çocuklarına, özellikle de Liam'a, davranışkuralları konusunda uzun süre hatırlatmalarda bulunmak zorunda kalıyorlardı.

Roddy, Bartholemevv'un ses tonundan alınmadan omuzunu silkti, "Goblin, troll -belki de- güneşaltında çok fazla kalmışbir orman elfi." Son söylediğnin ardından patlayan kahkahası, grubu sararak ciddiyeti azalttı.

"Peki, nasıl emin olabiliriz," dedi Delmo.

"Onu bularak," diye yanıtladı Roddy. "Yarın sabah," dedi Bartholemevv'un masasında oturan herkesi işret ederek, "oraya gidip, göreceğz." Bu habersiz toplantının artık bitmişolduğnu düşnen Roddy, ellerini sertçe masaya vurarak ayağ kalktı. Tam çiftliğn kapısına varmışı ki, arkasına baktı, abartılı bir şkilde göz kırparak, dişiz bir gülümseme ile "Ve çocuklar," dedi, "silahlarınızı unutmayın!"

Roddy'nin kahkahası, tecrübeli dağadamı ayrıldıktan sonra içeride hâlâ yankılanıyordu.

"Bir korucu çağrabilirdik/'diye teklifte bulundu çiftçilerden biri, umutsuzluk içinde dağlan diğr çiftçilere, umutla. "Sundabar'da bir tane olduğnu duydum, Leydi Alustriel'in kızkardeşerinden biri."

"Bunun için henüz çok erken," diye yanıtladı Vali Delmo, birkaç iyimser gülümsemeyi silerek.

"Drowlar işn içinde olduğnda, çok erken diye bir şy olabilir mi?" diye araya girdi Bartholemevv, hızla.

Vali omuzunu silkti. "McGristle ile birlikte gidelim," diye yanıtladı. "Eğr dağarda işn gerçeğni bulabilecek biri varsa, odur." İcelikle Connor'a döndü, "Sözüne inanıyorum Connor. Gerçekten inanıyorum. Ama Silverymoon'un leydisinin kızkardeşne başurmadan önce daha kesin şyler bilmeliyiz."

Vali ve de ziyaretçi çiftçiler, Bartholemevv, babası Markhe ve Connor'ı, Thistledownların mutfağnda yalnız bırakarak ayrıldılar.

"Goblin ya da orman elfi değldi," dedi Connor, kızgınlık ve utancı ifade eden alçak bir sesle.

Bartholemevv, ondan şphe etmeksizin oğunun sırtını sıvazladı.

Dağardan birindeki mağrada, Ulgulu ve Kempfana da, kara elfin ortaya çıkışndan dolayı endişli bir gece geçirdiler.

"Eğr bir drowsa, tecrübeli bir maceracıdır," diye fikrini sundu Kempfana ağbeyine. "Belki de Ulgulu'yu olgunluğ erişirebilecek kadar tecrübeli."

"Ve gerisingeri Gehenna'ya," diye bitirdi Ulgulu, suç ortağ kardeşnin yerine. "Ayrılmamı öyle çok istiyordun ki."

"Sen de, o dumanlı yarıklara dönebileceğn günün gelmesini ümit ediyorsun," diye hatırlattı ona Kempfana.

Ulgulu hırladı ve cevap vermedi. Bir kara elfin varlığ, Kempfana'nın basit mantığnın aksine pek çok düşnce ve endişyi beraberinde getiriyordu. Barghestler, tüm varlık boyutlarındaki zekaya sahip yaratıklar gibi, drowları bilir ve bu ırka belirgin bir saygı duyarlardı. Tek bir drow, çok büyük bir sorun yaratmayacaksa da, Ulgulu, kara elflerden oluşn savaşı bir grup ya da ordunun felakete yol açacağnı biliyordu. Yavrular, dokunulmaz değllerdi. İsanların köyü, barghest yavruları için kolay hedefler oluşurmuşu ve Ulgulu ile Kempfana, dikkatli davranırlarsa böyle kalmaya devam edecekti. Ama eğr kara elflerden oluşn bir grup ortaya çıkarsa, bu kolay avlar aniden ortadan yok olabilirdi.

"Bu drowla ilgilenmeli," diye yorumda bulundu Kempfana, "Bir öncü ise rapor vermek için geri dönmemeli."

Ulgulu, kardeşne buz gibi bir bakışfırlatarak, cinini çağrdı. "Tephanis!" diye bağrdı, ve daha kelimeyi bitirmeden cin çoktan omuzundaki yerini almışı.

"Gitmemivedrowu,öldürmemiistiyorsunuzefendim," diye yanıtladı cin. "Neyapmamıistediğnizianlıyorum!"

"Hayır!" diye bağrdı Ulgulu, cinin hemen gideceğni hissederek, aniden. Ulgulu hecesini bitirdiğnde kapıya olan mesafenin yarısını geçmişi fakat bağrtının son sesi daha ortadan kaybolmadan, Ulgulu'nün omuzundaki yerini almışı.

"Hayır," dedi Ulgulu, rahatlamışbir şkilde yeniden. "Drowun varlığndan bir kazanç sağayabiliriz."

Kempfana, Ulgulu'nün yüzündeki şytani gülümsemenin anlamını okuyup, kardeşnin niyetini anladı. "Kasaba insanları için yeni bir düşan," diye çıkarımda bulundu ufak enik. "Ulgulu'nün cinayetlerini örtmek için yeni bir düşan mı?"

"Herşy, avantaj sağayan bir duruma dönüşürülebilir," diye karşlık verdi, büyük morderili barghesty, hızla. "Bir kara elfin varlığ bile." Ulgulu, Tephanis'e döndü.

"Drowhakkındadahafazlasınıöğenmekistiyorsunuzefendim," dedi Tephanis, heyecanla.

"Yalnız mı?" diye sordu Ulgulu. "Korktuğmuz gibi büyük bir grubun öncüsü mü, yoksa yalnız bir savaşı mı? Kasaba halkı hakkında niyeti ne?"

"Çocuklarıöldürebilirdi," diye cevapladı Tephanis, "Sanırım,-dostlukkurmayıarzuluyor."

"Biliyorum/'diye hırladı Ulgulu. "Bu düşncelerini daha önce de belirtmişin. Şmdi git ve daha fazlasını öğen! Tahmininden daha fazlasına ihtiyacım var ve şnu bil ki, bir drowun hareketleri nadiren gerçek niyetini gösterir!"

Tephanis, Ulgulu'nun omuzundan atladı ve yeni bir talimat beklemek için durakladı.

"Öyle sevgili Tephanis," diye mırıldandı Ulgulu. "Drowun silahlarından birini ele geçirip geçiremeyeceğne bir bak, iş yarayabi..." Ulgulu, girişkapısını örten kalın perdenin titrediğni görünce durdu.

"Şşrtıcı, ufak bir cin," dedi Kempfana.

"Ama yararları var," diye yanıtladı Ulgulu ve Kempfana başyla onaylamak zorunda kaldı.

Drizzt, onların geldiğni millerce öteden gördü. Silahlı on çiftçi, önceki gün böğrtlenlikte karşlaşığ genç adamı takip ediyorlardı. Konuşalarına ve şkalaşalarına karşn, yürüyüşeri kararlı ve silahları gerektiğnde kullanılmak üzere ileriye dönüktü. Bundan daha gizlice, ana grubun yanında, iyi işenmişbir balta ve iki kocaman, hırlayan sarı köpek ile gelen, vücudunu kalın deri parçalarıyla kaplamış koca cüsseli ve ölümcül bakışı bir adam geliyordu.

Drizzt, köylülerle iletişmi ileri götürmek, önceki gün başadıklarına devam etmek ve en sonunda gerçekten, ev olarak adlandırabileceğ bir yer bulup bulmadığnı bilmek istiyordu ama farkına vardı ki, bu yakınlaşn karşlaşa, bu tür kazançların sağanabileceğ bir durum değldi. Eğr çiftçiler onu bulurlarsa, büyük bir ihtimalle bir sorun çıkacaktı ve Drizzt ölümcül yüzlü savaşıya rağen, bu düzensiz ordu karşsında kendi güvenliğnden endiş etmese bile, çiftçilerden birinin yaralanabileceğnden endişliydi.

Drizzt, o günkü amacının, gruptan kaçınmak ve meraklarını savmak olduğna karar verdi. Drow bu amacını gerçekleşirmek için gerekli yanıltma hareketinin ne olduğnu biliyordu. Oniks figürü önüne, yere koydu ve Guenhwyvar'ı çağrdı.

Yan taraftan gelen bir vızıldama sesi ve onu takip eden çalılardan gelen bir kıpırdanma, figürün etrafını sararken bir an için dikkatini dağttı, ama bunu hemen kafasından attı. Daha büyük sorunları olduğnu düşndü.

Guenhwyvar geldiğnde, Drizzt ve kedi, Drizzt'in çiftçilerin ava başayacaklarını düşndüğ böğrtlen tarlasına doğu hareket ettiler. Planı basitti, çiftçilerin alanı bir süre araşırmasına ve çiftçinin oğunun hikayesini bir kez daha anlatmasına izin verecekti. Daha sonra Guenhwyvar, kenarda görünecek ve grubu sonuçsuz bir takibe başatacaktı. Siyah kürklü panter muhtemelen çocuğn hikayesinde bazı şpheler yaratacak; büyük ihtimalle yaşı adamlar, çocuğn bir kara elf değl de, kediyi gördüğnü düşnecekti ve hayal güçleri tüm ayrıntıları yaratacaktı. Drizzt, bunun bir kumar olduğnu biliyordu ama sonuçta en azından Guenhwyvar, kara elfin varlığ üstüne bazı şpheler yaratacak ve sonuçta bu av partisi bir süre için de olsa Drizzt'ten uzaklaşcaktı.

Çiftçiler, böğrtlenliğ tam vaktinde vardılar, bir kaçının yüzünde ölümcül bir ifade vardı ve savaş hazırdı ama çoğnluğ kahkahalara bürünmüşsıradan konuşalar yapıyorlardı. Atılan silahı bulmuşardı ve Drizzt, çiftçinin oğu evvelki günün olaylarını aktarırken kafasını onaylar şkilde sallayarak dinledi. Drizzt, ayrıca elinde balta tutan, isteksiz şkilde hikayeyi dinlediğni ve grubun etrafında köpekleriyle dolanarak, böğrtlenlikte pek çok bölgeyi işret edip, köpeklerine kokularını izlemesi için talimatlar verdiğni gördü. Drizzt'in pratikte köpeklerle ilgili hiç tecrübesi yoktu ama bazı yaratıkların güçlü sezileri olduğnu ve avlarda kullanıldığnı biliyordu.

"Guenhwyvar, haydi," diye fısıldadı drow, köpeklerin güçlü bir koku almalarını beklemeden.

Büyük panter, sessiz ve kesik hareketlerle patikada ilerledi ve çocukların bir gün evvel saklandığ çalılıklardaki ağçlardan birinde konumlandı. Guenhwyvar'in ani kükremesi, grubun yükselen sesini aniden kesti, tüm kafalar ağçlara çevrilmişi.

Panter, tarlaya atılarak, şşınlıktan donakalmışinsanların arasından, dağn yamacındaki yükselen kayalıklara atıldı. Çiftçiler bağrarak takibe başadılar, köpeklerin sahibi olan adamın öne geçmesi için seslenerek. Az sonra tüm grup, vahşce ilerleyen köpeklerle birlikte uzaklaşı ve Drizzt, böğrtlenliğn yanındaki çalılıklara inerek günün olaylarını ve bundan sonraki adımını düşnmeye başadı.

Bir vızıldama sesinin onu takip ettiğni düşndü, ama daha sonra bunun bir böcek sesi olduğna karar vererek, bu düşnceden vazgeçti.

Köpeklerin şşın hareketlerine bakarak, panterin, böğrtlenlikte kokusunu bırakan yaratıkla aynı olmadığnı anlamak Roddy McGristle'ın fazla vaktini almadı. Bunun ötesinde, Roddy' nin düzensiz arkadaşarının, özellikle de şşan valinin, kendisi yardım etse dahi, çiftçilerin dakikalarca etrafında dönerek geçebildikleri derin dereleri, bir zıplayışa geçebilen panteri yakalama şnsları pek azdı.

"Devam edin!" dedi Roddy, grubun geri kalanına, "Bu yol üzerinde onu takip etmeye devam edin. Ben köpeklerimle öte yana gidip, onun yolunu kesecek, size yollayacağm!" Çiftçiler olur anlamında bağrarak devam ettiler ve Roddy de zincirlerine asılarak köpeklerini yana çekti.

Av için eğtilmişköpekler yola devam etmek istiyordu ama sahiplerinin aklında farklı bir yol vardı. O sırada pek çok düşnce Roddy'nin aklını kurcalıyordu. Bu dağarda otuz yılını geçirmişama böyle bir kediyi ne görmüşne de hakkında bir şy duymuşu. Aynı zamanda, kolayca kendisini takip eden çiftçileri geride bırakabilecek olmasına rağen, panter, sanki çiftçileri bir yere götürmek istermişesine, hep açıklıkta, fazla uzak olmayan bir mesafede yeniden ortaya çıkıyordu. Roddy, bir şşrtmacayı gördüğnde anlardı, ve bu düzeni hazırlayanın nerede saklanıyor olabileceğni tahmin edebiliyordu. Sessiz olmaları için köpeklerin burnuna vurdu ve geldiğ yöne, böğrtlenliğ doğu yol almaya başadı.

Drizzt, sık ağçlı korunun gölgeleri arasında bir ağca yaslanarak, aralarında paniğ yol açmadan çiftçilerle nasıl ilişiye geçebileceğni düşnmeye başadı. O tek çiftçi ailesini izlediğ günlerin ardından, niyetinin tehlike içermediğ konusunda ikna edebilirse, bu ya da başa bir yerleşm yerinde, insanların arasında bir yer edinebileceğne inanıyordu.

Solundan gelen bir vızıltı sesi, Drizzt'! aniden dalgın düşncelerinden uzaklaşırdı. Hızla palalarını çekti, fakat cevap veremeyeceğ kadar hızlı bir şy yanında belirdi. Bileğnde aniden beliren acıyla bağrdı ve palası elinden alındı. Şşınlıkla, Drizzt bir ok ya da mekanik yay okunun koluna derince saplandığnı düşnerek, yaralandığ yere baktı.

Yaralandığ yer temiz ve boşu. İce sesli yüksek bir kahkaha Drizzt'in sağ dönmesine yol açtı. Cin orada, bir omuzunda neredeyse arkadan yere değcekmişesine asılı Drizzt'in palası ve diğr elinde ise üzerinden kan damlayan kamasıyla duruyordu.

Drizzt kıpırtısız durarak, bu şyin bir sonraki hareketini kestirmeye çalışyordu. Daha önce bir anlık görmemişya da bu pek sık rastlanmayan yaratıklar hakkında bir şy duymamışı. Daha drow anhğ altedecek bir plan yapamadan başa bir felaket kendini gösterdi.

Ulumayı duyduğ anda Drizzt, acı içinde çıkardığ çığığn kendini ele verdiğni anladı. Roddy McGristle'ın hırlayan köpeklerinden biri çalıların içinden atlayarak, alçaktan drowa saldırıya geçti. Birkaç adım geriden koşn ikincisi yukarıdan, Drizzt'in boynuna fırladı.

Fakat bu kez hızlı olan Drizzt'ti. Geride kalan palasıyla, uzunlamasına kesen bir hareketle, ilk köpeğn başna isabet ederek kafasını yardı. Hiç tereddüt etmeden, kendini geriye atan Drizzt, kılıcını tutuşyönünü ters çevirerek, yüzüne doğu atlayışa olan köpeğn hizasına getirdi. Palanın kabzası sıkıca ağcın gövdesiyle birleşi ve atlayışnı durduramayacak durumda olan köpek, boğzından göğüne kadar giren silahın diğr ucuyla karşlaşı. Burkucu çarpışa, palanın Drizzt'in elinden kurtulmasına ve kılıç ile köpeğn bir ağcın yanındaki yaprak birikintisine doğu yuvarlanmasına neden oldu.

Roddy McGristle hızla oraya vardığnda, Drizzt, daha ancak kendine gelebilmişi.

"Köpeklerimi öldürdün!" diye haykırdı koca dağadamı, büyük savaşbaltası, Kanatıcıyı drowun kafasına doğu indirerek. Kesici hareket, seri ve şşrtıcı bir şkilde indi ama Drizzt yana kaçmayı başrmışı. Drow, McGristle'ın ağından mütemadiyen dökülen sert kelimeleri anlayamıyordu ve bu iri yarı adamın da, Drizzt'in yapmaya çalışcağ açıklamaları anlayamayacağnı biliyordu.

Yaralı ve silahsız olan Drizzt'in tek yapabileceğ, vuruşarından kaçmaya çalışaktı. Başa bir salınım, üzerindeki gnoll pelerinini keserek neredeyse onu parçalıyordu ama karnını iyice içine çekti ve balta, zincirden örülü ince zırhına değeden geçti. Drizzt, ayak oyunlarıyla yana, çevikliğn kendisine verdiğ avantaj sağayacağnı düşndüğ ufak ağç birikintilerinin olduğ yere yöneldi. Bu öfkeli insanı yormalı ya da sert saldırılarını tekrar gözden geçirmesini sağamalıydı. Fakat McGristle'ın öfkesi azalmadı. Drizzt'in hemen ardından hırlayarak ve her adımında baltasını savurarak koşu.

Drizzt, artık planının sığığnı görüyordu. Bu sıkıca birbirine girmişağçların arasında, devasa insandan uzak durabilecek bile olsa, McGristle'ın baltası beceriyle aralarına dalabilirdi.

Ölümcül silah yandan omuz hizasından yaklaşı. Drizzt, ölümden kaçınmaya çalışrak yüzüstü yere atladı. McGristle şhmını zamanında durduramadı ve ağr -ve hızla güç verilmiş silah, on santim kalınlığnda genç bir akçaağca çarparak yıkılmasına neden oldu.

Saplanılan gövdenin gittikçe daralan açısı Roddy'nin baltasının orada kilitlenmesine yol açtı. Roddy silahını kurtarmaya çalışrken bir yandan da homurdamyordı, içinde bulunduğ tehlikeyi son ana kadar farketmemişi. Ana gövdenin ağrlığndan kurtulmayı başrdı fakat akçaağcın üst gövdesinin altına gömüldü. Dallar yüzünü ve kafasının yanını boydan boya parçalamış sımsıkı yere yapışasına neden olmuşu. "Lanet olsun drow!" diye haykırdı Roddy McGristle, içine düşüşolduğ doğl hapishaneyi faydasızca sallayarak.

Bir yandan yaralı omuzunu tutarak, Drizzt sürünmeye başadı. Talihsiz köpeğ sapına kadar saplanmışpalasını buldu. Bu görüntü Drizzt'e acı verdi, hayvanların yol arkadaşığnın değrini biliyordu. Silahını kurtarmaya çalışak, pek çok kalp burkucu an geçirmesine neden oldu, bu anlar, bayılmışolan diğr köpeğn kendine gelirken yaptığ hareketlerle daha da dramatik hale geliyordu.

"Lanet olsun, drow!" diye gürledi McGristle yeniden.

Drizzt soyuna yönelik göndermeyi anlamışı, gerisini de tahmin edebiliyordu. Yerdeki adamla daha medeni bir ilişi kurmasını sağayabileceğni düşnerek yardım etmek istiyordu ama yeniden kendine gelmekte olan köpeğn ona gerçekten dost pençesi uzatmaya hazır olduğnu sanmıyordu. Tüm bu olanlara yol açan cine son kez bakarak, Drizzt çalılardan uzaklaşrak dağara doğu koşaya başadı.

"O şyi yakalamışolmalıydık!" diye homurdandı Bartholemevv Thistledown, grup tekrar böğrtlenliğ doğu yönelirken. "Eğr McGristle, geleceğni söylediğ yere gelmişolsaydı, o kediyi kesinlikle yakalamışolurduk! Bu arada o köpek sürüsü lideri nerede?"

Akçaağç grubunun tarafından ardı ardına gelen "Drow! Drow!" bağrtıları Bartholemevv'un sorusunu yanıtladı. Çiftçiler, Roddy'yi düşüşakçaağcın altında çaresizce mıhlanmışolarak buldular.

"Lanet olası drow!" diye haykırdı Roddy. "Köpeğmi öldürdü! Lanet drow!" Kolunu kurtardığnda sol kulağna dokunmaya çalışı ama artık orada olmadığm farketti. "Lanet drow!" diye haykırdı yeniden.

Connor Thistledown, sıklıkla şpheyle bakılan hikayesinin doğulanmasıyla tekrar kazandığ onurunu herkesin farketmesini sağadı ama Thistledownların en büyük çocuğ, Roddy'nin beklenmeyen açıklamasından memnuniyet duyan tek kişydi. Diğr çiftçiler Connor'dan daha tecrübeliydiler, çevrede dolaşn bir kara elfin ne sonuçlara yol açabileceğni biliyorlardı.

Alnındaki terleri silen Benson Delmo, haberler karşsındaki tepkisini saklayamamışı. Anında, yanında bulunan, at yetişirme ve sürme konusunda yetenekli olan genç çiftçiye dönerek "Sundabar'a git," diye emretti. "Bize hiç vakit kaybetmeden bir korucu bul!"

Birkaç dakika içinde Roddy kurtarılmışı. Bu geçen zaman içinde yaralı olan köpeğ de kendisine katılmışı, ama değrli hayvanlarından birinin hayatta kalış adamı rahatlatmaya yetmiyordu.

"Lanet drow!" diye kükredi Roddy, yanağndaki kanı silerken, belki de binlerce kez. "Kendime bir drow yakalayacağm!" Bu söylediğni güçlendirmek için Kanatıcıyı tek eliyle, neredeyse onu da yıkacak şkilde, başa bir akçaağcın gövdesine sapladı.

"[Takibi

Ulgulu perdeyi yırtıp geçerek, mağra yerleşminden dışrı çıktığnda, goblin muhafızları kendilerini yana attılar. Açıklık, dağaki gecenin keskin soğğ, bargheste iyi gelmişi. Ulgulu, önünde kendini bekleyen görevi düşndüğnde, bunun kendine iyi geldiğni düşndü. Tephanis'in getirdiğ, kocaman, kara derili elinde ufacık görünen ince işenmişpalaya baktı.

Ulgulu, bilinçsizce silahı yere bıraktı. Onu bu gece kullanmak istemiyordu; kurbanlarını tatmak ve onun daha da güçlenmesini sağayacak hayat özlerini tüketmek için, kendi silahlarını; pençelerini ve dişerini kullanmak istiyordu. Fakat Ulgulu, zeki bir yaratıktı ve mantığ çabucak, kanın tadını arzulayan temel içgüdüsünü yendi. Bu gece yapacaklarında bir amacı vardı, daha büyük kazançlar sağamasını ve kara elfin beklenmeyen ortaya çıkışnın yol açabileceğ tehditleri yok edecek bir metod.

Genizden gelen, Ulgulu'nun temel isteklerini temsil eden bir hırıltı ile, barghest palayı yeniden eline aldı ve her adımda daha büyük mesafeler aşrak, dağn eteğnden aşğlara indi. Yaratık, yanından tepenin dik yamacından aşğ patika inen bir derede durdu. Bu tehlikeli patikadan aşğ iniş uzun dakikalarını alacaktı.

Ama Ulgulu açtı.

Ulgulu'nun bilinci, varlığndaki o büyülü enerji ile dolu olan noktaya yöneldi. O maddesel boyutun bir yaratığ değldi ve başa boyutlardan gelen yaratıklar, mutlaka beraberlerinde, o boyutun evsahiplerine, kendilerini büyülü yaratıklar gibi gösterecek bazı güçler getirirlerdi. Ulgulu'nun gözleri, kısa bir süre sonra kendine geldiğnde, portakal renginde parladı. Yamaçtan aşğya, aşğda düz arazideki bir noktaya, belki de bir milin dörtte biri bir mesafeye baktı.

Ulgulu'nun önünde, derenin ağının biraz gerisinde, parıldayan ve pek çok renkten oluşuşbir geçit belirdi. Gittikçe daha fazla bir gürlemeyi andıran kahkahasıyla, Ulgulu, kapıyı açtı ve tam eşğnde, az evvel baktığ yeri buldu. Derenin yatağnın bulunduğ maddesel uzaklığ tek bir boyutlararası adımla geçmişi.

Ulgulu dağardan, insanların köyüne doğu, zalim planını gerçekleşirmek için gerekenleri ayarlamak üzere koşaya başadı.

En alçaktaki dağyamaçlarına ulaşığnda, bir kez daha içindeki o büyülü bölümü buldu. Ulgulu'nun adımları yavaşadı ve sonra yaratık, kasılmaya başayıp, anlaşlmaz sesler çıkartarak tamamen durdu. Ufak patlama sesleri ile kemikleri birbirine kaynaşı, derisi yırtılmaya ve yeniden şkillenmeye ve de siyaha dönüşeye başadı.

Ulgulu tekrar adım atmaya başadığnda, adımları - bir kara elfin adımları- artık o kadar uzun değldi.

Bartholemew Thistledown o gece, babası Markhe ve oğllarının en büyüğyle, Maldobar'ın batı eteğndeki tek çiftlik evinin mutfağnda oturuyordu. Bartholemevv'ın karısı ve annesi, hayvanları gece için sakinleşirmek üzere ağla gitmişerdi ve dört küçük çocuk mutfağn içindeki ufacık odalarındaki yataklarına yatırılmışardı.

Normal bir gecede, tüm Thistledown ailesi aynı şkilde yataklarında horluyor olurlardı ama Bartholemew, normal nitelendirilebilecek bir gecenin sessiz çiftliğ ulaşasının pek çok gün süreceğni düşnüyordu. Çevrede bir kara elf görülmüşü ve her ne kadar Bartholemew bu yabancının zarar vermek istediğ konusunda şpheli ise de -drow kolaylıkla Connor'ı ve diğr çocukları öldürebilirdi- biliyordu ki drowun varlığ Maldobar'da bayağ bir süre çalkantıya yol açacaktı.

"Şhir mülküne yerleşbilirdik," dedi Connor. "Bize bir yer bulurlardı ve böylelikle tüm Maldobar arkamızda olurdu."

"Arkamızda mı?" diye yanıtladı Bartholemew, kinaye ile. "Hepsi, kendi çiftliklerini terkedip işerimize yardıma mı gelirlerdi? Hangisinin, geceleri hayvanlarla ilgilenmek için buraya geleceğni sanıyorsun?"

Babasının açıklamaları ile Connor yere bakmaya başadı. Bir elini kılıcının kabzasına götürerek, kendine artık bir çocuk olmadığnı hatırlattı. Ama Connor, hâla, büyük babasının destek verir bir şkilde omzuna elini koymasından dolayı müteşkkirdi.

"Bu tür şyler söylemeden evvel düşnmelisin, evlat," diye devam etti Bartholemevv, sert sözlerinin oğu üzerindeki derin etkisini farkettikçe, sesi yumuşyarak. "Çiftlik senin kan damarın, önemli olan tek şy."

"Ufaklıkları gönderebiliriz," diye araya girdi Markhe. "Etrafta dolanan bir kara elf varken, çocuk korkmakta haklı."

Bartholemevv, vazgeçer bir halde başa bir tarafa dönerek çenesini avucuna dayadı. Aileyi dağtma düşncesinden hiç hoşanmıyordu. Aile, beşnesil ve hatta daha ötesinde olduğ gibi Thistledownların gücünün kaynağydı. Ama işe Bartholemevv, Connor'a, ailenin iyiliğ için konuşasına rağen söylev çekiyordu.

"Daha iyi düşnmeliydim, Baba," diye fısıldadığnı duydu Connor'm, biliyordu ki kendi gururu, Connor'ın acısının karşsında fazla ayakta duramazdı. "Üzgünüm."

"Olmana gerek yok," diye yanıtladı Bartholemevv, diğrlerine dönerek. "Özür dilemesi gereken benim. Hepimizin kara elf yüzünden tüyleri diken diken oluyor. Düşncende haklısın Connor. Burada güvende olmaktan çok uzağz."

Sanki yanıt alırmışasına evin dışndan, ağlın yönünden, keskin bir kırılma sesi ve boğk bir çığık geldi. O korkunç an içinde, Bartholemevv Thistledown, bu karara daha evvelden, gün ışğ ailesine bir nebze güven verdiğ sırada varması gerektiğni anladı.

Kapıya koşrak ve hızla açarak önce Connor harekete geçti. Çiftlik alanı ölümcül derecede sessizdi; gerçekdış görünen manzarada tek bir cırcırböceğ sesi dahi duyulmuyordu. Sessiz ay, gökyüzünde alçak bir yerde asılıydı ve her ağçtan ve çitten korkunç ve uzun gölgelerin fırlamasına yol açıyordu. Connor, tek bir nefes almaya cesaret edemeden, bir saat gibi gelen birkaç saniye boyunca etrafı izledi.

Ağlın kapısı çatırdadı ve de menteşlerinden fırladı. Çiftlik alanına bir kara elf çıktı.

Connor kapıyı kapadı ve ondan güven alırcasına yaslandı. "Anne," diye soluklamrcasına konuşu babasının ve büyükbabasının şşın yüzüne/'Drow."

Akıllarına gelen binlerce korkunç düşncenin etkisiyle daha yaşı olan Thistledownlar, tereddüt ettiler. Aynı anda oturdukları yerden kalktılar, Bartholemevv silahına, Markhe ise kapıya, Connor'a doğu yöneldi.

Onların ani hareketi, Connor'ı içinde bulunduğ felçten kurtardi. Belinden kılıcını çekti ve de ziyaretçiye doğu koşp onunla yüzyüze gelmek üzere kapıyı ardına kadar açtı.

Güçlü bacaklarının tek bir açılış Ulgulu'yu tam çiftlik evinin kapısına ulaşırdı. Connor körlemesine eşkten fırladı ve bir drow gibi görünen yaratığ toslayarak hareket edemez bir halde mutfağn içine yuvarlandı. Diğrleri daha hareket edemeden, pala, onu tutan barghestin gücüyle Connor'un kafasına, neredeyse ikiye bölercesine indi.

Ulgulu, engellenmeden mutfaktan içeri girdi. Yaşı adamı, geriye kalan düşanlarının en zayıfını gördü ve ona uzanarak, saldırısını savmak için içindeki büyülü gücü ortaya çıkardı. Markhe Thistledown'ın etrafını, karş koyamayacağ umutsuzluk ve korku dolu bir duygu dalgası sardı. Kırışışağı sessiz bir çığıkla açıldı ve de geriye sendeleyerek duvara çarptığnda çaresizce göğünü tutuyordu.

Bartholemevv Thistledown'ın hücumu, gerisinde dizginlenemez öfkesinin ağrlığnı taşyordu. Tırmığnı aşğ indirip, oğunu öldüren davetsiz misafire vurduğnda, homurdanıyor ve ağından anlaşlmaz sesler çıkartıyordu.

Barghesti içinde tutan, narin yapılı gövde, Ulugulu' nün devasa gücünü azaltmamışı. Tırmığn ucunun vücûduna saplanmasına santimler kalmışı ki, Ulgulu tek bir eliyle silahın sapına vurdu. Bartholemevv'in hücumu kesilmiş silahın arka kısmı midesine sertçe çarparak, onu nefessiz bırakmışı.

Ulgulu, hızla kolunu kaldırarak, Bartholemew'u havaya kaldırdı ve boynunu kırmaya yetecek bir hızla, kafasını tavana vurdu. Barghesht, hiçbir şy olmamışasına Bartholemevv'u ve sefil silahını mutfağn öte tarafına atarak, yaşı adama doğu yönlendi.

Belliki Markhe, onun geldiğni görmüşü; ama muhtemelen acıyla ve umutsuzlukla öylesine parçalanmışı ki, odada olan biteni idrak edemiyordu. Ulgulu, ona yaklaşı ve ağını sonuna kadar açtı. Bu yaşı adamı da, ağldaki genç kadın gibi tüketmek istiyordu. Ulgulu, öldürmenin verdiğ mutluluk sona erdiğnde, ağlda yaptıklarından pişan olmuşu. Bir kez daha barghestin mantığ, temel ihtiyaçlarının ötesine geçti. Öfkeli bir hırlama ile, Markhe'nin göğüne palayı saplayarak, yaşı adamın acısına son verdi.

Ulgulu yaptığ korkunç işeri görmek için etrafına baktı; genç çiftçilerle beslenemediğ için üzülüyordu ama bu gece yaptıklarının kendisine sağayacağ kazançları hatırlatıyordu. Şşınlık dolu bir ağama sesi, O'nu yanda, çocukların uyuduğ odaya yöneltti.

Drizzt, ertesi gün, dağardan tecrübeli bir şkilde aşğya indi. Cinin onu bıçakladığ bileğ, sızlıyordu ama yara temizdi ve Drizzt, iyileşceğnden emindi. Thistledownlarm çiftliğnin yanındaki çalılıkların yanına gizlenerek kendini çocuklarla yeniden karşlaşaya hazırladı. Drizzt insan toplulukları hakkında çok fazla şy görmüşve artık vazgeçemeyecek kadar uzun bir zaman yalnız başna yaşmışı. Eğr, muhtemel önyargı engelini, özellikle de hırlayan köpeklerin sahibi koca adamınkini ortadan kaldırabilirse, yaşmak istediğ yer burasıydı.

Bulunduğ açıdan, Drizzt, parçalanmışahır kapısını göremiyordu ve şfaktan önceki parıldamanın altında herşy olması gerektiğ gibi görünüyordu.

Çiftçiler güneşe birlikte ortaya çıkmamışardı, oysa bundan önce hep güneşn ortaya çıkışndan kısa bir süre sonra dışrıda olurlardı. Bir horoz öttü ve pek çok hayvan yerlerinden hareket etmeye başadılar fakat, ev sessiz kalmaya devam etti. Drizzt bunun sıradış olduğnu biliyordu ama önceki gün dağarda gerçekleşn karşlaşanın çiftçilerin saklanmasına neden olduğnu düşndü. Belki de aile tamamıyle evi terketmişve kasaba arazisindeki toplanmışevlere yerleşek için uzaklaşışardı. Bu düşnceler Drizzt'in üstüne ağr bir yük bindirdi, sadece yüzünü göstererek, etrafındakilerin yaşm düzenlerini bozmuşu. Blingdenstone'u, svirfneblin gnomelarının kasabasını, varlığnın oraya getirdiğ karmaşyı ve olası tehlikeyi hatırladı.

Güneşi gün aydınlandı ama dağardan serin bir rüzgar iniyordu. Hâlâ evin içinde ya da çiftlikte, Drizzt'in görebildiğ kadarıyla hareket eden tek kiş bile yoktu. Drow hepsini izledi ve her geçen saniye biraz daha endişlenmeye başadı.

Tanıdık bir vızıldama sesi onu düşncelerinden aniden uzaklaşırdı.Elinde kalan tek palasını çekerek etrafına bakındı. Guenhwyvar"ı çağrabilecek olmayı diledi ama son ziyaretinden beri fazla zaman geçmemişi. Panterin, Drizzt'in yanında yürüyecek kadar güçlenmesi için bir gün daha astral boyutta dinlenmesi gerekiyordu. Çevresinde hiçbir şy görmeyen Drizzt hemen, iki genişgövdeli ağcın arasına, cinin hızına karş kendini savunabileceğ bir mevkiye yerleşi.

Kısa bir süre sonra vızıldama ortadan kaybolmuşu, cin görünürde yoktu. Drizzt, günün geri kalanını, çalılıklarda ilerleyerek, derin çukurlar kazarak ve tuzaklar hazırlayarak geçirdi. Eğr o ve cin bir daha dövüşceklerse, drow, olayın sonucunu değşirmeye kararlıydı.

Uzayan gölgeler ve batıdaki gökyüzünün kızıllığ, Drizzt'in dikkatini yeniden Thistledown çiftliğne yönlendirmesine neden oldu. Derinleşn karanlığ kovmak için içeride hiçbir mum yakılmamışı.

Drizzt daha da endişlendi. Cinin geri dönüş ona sert bir şkilde çevredeki tehlikeleri hatırlattı ve çiftlikte süregelmekte olan hareketsizlik, içine bir korku tohumu yerleşirdi, ki bu kısa zamanda büyük bir korku haline geldi.

Alacakaranlık geceye hakim oldu. Ay ortaya çıktı ve sabit bir hızla yükselmeye başadı.

Evin içinde hâlâ tek bir mum bile yanmamışı, pencerelerden dışrı tek bir ses bile sızmıyordu.

Drizzt, çalıların arasından sıyrılarak hemen yakındaki arka bahçeye ulaşı. Eve yaklaşaya niyeti yoktu; sadece görebildiğ kadarıyla öğenmek istiyordu. Muhtemelen, Drizzt'in, çiftçilerin yakındaki kasabaya sığndıkları konusundaki şhelerini doğulayacak şkilde, atlar ve çiftçinin küçük arabası gitmişolacaktı.

Ağlın yanına gelip de, kırılan kapıyı gördüğnde, Drizzt artık bunun doğu olmadığnı biliyordu. Her adımında korkusu biraz daha büyüyordu. Ağlın kapısından içeri bakıp atları ve arabayı gördüğnde şşrmamışı.

Arabanın yanında, kurumaya başayan kendi kanıyla örtülmüşolarak, yaşı kadın uzanıyordu. Drizzt ona yaklaşığnda, ölmüşolduğnu, keskin bir silahla öldürülmüşolduğnu anlamışı. Anında aklı şytani cine ve kendi kaybolan palasına gitti. Arabanın arkasında diğr cesedi bulduğnda başa bir yaratığn, daha güçlü birinin işn içinde olduğnu artık biliyordu. Drizzt, bu yarısı yenmişikinci cesedi tanıyamadı bile.

Drizzt, ağldan çiftlik evine tüm tedbiri bırakarak koşaya başadı. Mutfakta, Thstledown erkeklerinin cesetlerini buldu, ve büyük bir korkuyla, çocukların yataklarında fazlasıyla sabit yattıklarını gördü. Genç cesetlere baktığnda, drowu suçlulukla dolu yoğn ve şddetli duygular sardı. Kum rengi saçlı erkek çocuğ gördüğnde kulaklarında "drizzit" kelimesi acı verici bir şkilde çınlamaya başadı.

Drizztin duygularındaki çalkantı, onun için çok fazlaydı. Bu lanetleyici "drizzit!" kelimesi karşsında kulaklarını kapadı ama ses sonsuz bir şkilde yankılanıyor, onu lanetliyor ve hatırlatıyordu.

Nefes alamadan, Drizzt evden koşrak uzaklaşaya başadı. Eğr evi daha dikkatli incelemişolsaydı, ikiye bölünmüşve kasaba halkı için yatağn altına bırakılmışpalasını bulabilirdi.


Bölüm 2

Uz. adımlarımda bana yol gösterici olması için taşyacağm. Bu, bence, vicdanın, gerçek varlık nedenidir.


Drizzt Do'Urden

Dünyada suçluluktan başa, omuzlara daha fazla yük bindiren başa bir şy var mıdır? Ben bu yükü fazlasıyla hissettim, uzun yollar boyunca pek çok adımımda taşdım.

Suçluluk, iki tarafı keskin bir kılıcı andırıyor. Bir tarafı, ondan korkanları kolaylıkla ahlaki bir yöne itiyor. Vicdanın sonucu olan suçluluk hissi ise, kötüleri, iyi insanlardan ay iriyor. Çıkarı olan bir durumda, bir droıu, ırkından ya da değl, birini rahatlıkla öldürebilir ve duygusal bir yük taşmadan geçip gidebilir. Bir drow kiralık katil, günah işemişolmaktan korkabilir fakat kurbanı için gözyaş dökmez.

İsanlara -ve diğr iyi ırklarla, yeryüzü elflerine- göre vicdandan kaynaklanan acı, çoğnlukla dışrdan gelen tehditlerden çok daha etkilidir. Bazılarına göre suçluluk -vicdan- Diyarlardaki ırklar arasındaki en büyük farklılıktır.

Ama ağr basan bu duygunun bir yanı daha var. Vicdan, her zaman mantıklı yargılamaya uymaz. Suçluluk her zaman kişnin kendisine oluşurduğ bir yüktür ama her zaman doğu değldir. Menzoberranzan' dan Buzyeli Vadisi'ne uzanan yolda, durum benim için böyleydi. Menzoberranzan'dan dışrı çıktığmda, benim yüzümden kurban edilmişbabam, Zaknafein için suçluluk duygusunu taşyordum. Blingdenstone'a geldiğmde kardeşmin sakat bıraktığ svirfneblin, Behuar Dissengulp için suçluluk hissi duyuyordum. Pek çok yol boyunca, pek çok yük kendini gösterdi; beni izleyen yaratık tarafından öldürülen Clacker; benim tarafımdan öldürülen gnoller; ve de -en acısı- çiftçiler, o barghest eniğ tarafından öldürülen basit çiftçi ailesi.

Mantıken, yaptıklarımdan dolayı suçlu olmadığmı, olanların benim etkimden uzak olduğnu, ya da gnollerle olduğ gibi, bazı durumlarda olması gerektiğ gibi davrandığmı biliyordum. Ama mantık, suçluluğn ağrlığna karş etkisiz bir savunmaydı.

Zaman içinde, kendinden emin, güvenilir dostlarımın desteğyle bu yüklerin pek çoğndan kurtuldum. Kimilerini hâlâ taşyorum ve taşyacağm. Bunun kaçınılmaz olduğnu kabul ediyorum ve bu yükü ilerdeki

"Off, yeter, Fret," dedi uzun boylu kadın, beyaz cüppeli ve beyaz sakallı d\varfa, ellerini uzaklaşırarak. Parmaklarını kalın, kahverengi saçlarının arasından geçirerek, belirgin bir şkilde karışırdı. "Çık, çık," diye yanıtladı dwarf, kadının pelerinindeki kirli noktaya ellerini tekrar yaklaşırarak. Delice bir şkilde fırçalamaya başadı ama korucunun devam eden hareketleri fazla bir şy elde etmesini engelliyordu. "Neden, Bayan Falconhand, düzgün davranışüzerine birkaç kitap incelemenizin iyi olacağnı düşnüyorum."

"Silverymoon'dan daha yeni geldim," diye yanıtladı Dove Falconhand umursamadan, odadaki uzun ve ciddi suratlı adama, diğr savaşıya göz kırparak. "Yolda ister istemez tozlanıyorsun."

"Neredeyse bir hafta evvel!" diye karş çıktı dwarf. "Dün akşmki şlene gene bu pelerinle katıldınız!" Bu sırada dwarf, Dove'un pelerini ile uğaşrken kendi ipek cüppesini kirlettiğni farketti, bu felaket dikkatini korucudan uzaklaşırdı.

"Sevgili Fret," diye devam etti, parmağnı yalayıp, olağn bir şkilde bunu cüppenin üstündeki lekeye sürerek, "sen bakıcılar arasında en farklısısın."

Dwarfm yüzü kıpkırmızı oldu, ve parlak terliğni döşmeli yere vurdu. "Bakıcı mı?" diye ufladı. "Denilmeli ki..." "De o zaman!" diyerek güldü Dove.

"Ben kuzeydeki en başrılı bilgeyim! Irklar arası şlenlerde uygun davranışar konulu tezim..."

"Ya da davranışkuralları eksikliğ..." dedi Gabriel, kendini tutamamışı. Dwarf ona acı bir ifade ile döndü, "en azından dwarfları ilgilendirdiğ kadarıyla," diye bitirdi cümlesini uzun boylu savaşı masum bir omuz silkişe.

Dwarf gözle görünür bir şkilde titriyor ve terlikleri sert yüzeye çarptıkça yüksek bir ses çıkartıyordu.

"Oh, sevgili Fret," dedi Dove, bir elini rahatlatıcı bir şkilde omzuna koyup, iyi bir biçimde inceltilmişsarı sakalında gezdirerek.

"Fred!" diye korucunun elini iterek karşlık verdi sertçe Dwarf: "Fredegar!"

Dove ve Gabriel bir an bakışılar ve sonradan dwarfin soyadını hep bir ağzdan gülerek söylediler. "Rockcrusher!"(1)

"Fredegar Quilldipper(2) daha doğu olurdu!" diye ekledi Gabriel.Köpüren dwarfa bir bakmak, ayrılma zamanının çoktan gelmişolduğnu göstermekteydi, çantasını yüklendi ve yalnızca Dove'a göz kırpmak için duraklayarak odadan dışrı fırladı.

"Yalnızca yardım etmek istemişim." Dwarf ellerini imkansız derecede derin ceplerine gömdü ve baş aşğya düşü. "Ve yaptın da!" dedi Dove onu teselli etmek istercesine. "Demek istiyorum ki Helm Dwarffriend'in huzuruna çıkacaksın," diye devam etti gururla Fret. "Sundabar'ın Efendisini görmek için iyi görünmek gerek."

"Tabi ki öyle," diye kabullendi Dove. "Ama karşnda gördüğn giymek zorunda olduğm kıyafet, Fret, yol boyunca kirlendi ve lekelendi. Korkarım ki Sundabar'ın Efendisi karşsında etkili bir görünüm sergileyemeyeceğm. O ve kızkardeşm çok iyi dost olmuşardı. Zayıf noktaya hamle yapma sırası Dove'a gelmişi, her ne kadar kılıcı pek çok devi akbabalara yem ettiyse de, güçlü korucu bu oyunu diğrlerinden daha başrılı oynuyordu.

"Ne yapmalıyım?" diye eği başnı merakla bir yandan da dwarfa bakarak. "Belki," diye kışırttı. "Eğr bir..." Fret'in yüzü bu ipucu ile aydınlandı.

"Hayır." dedi Dove, derin bir iç çekişe. "Bunun için asla seni zorlayamam."

Fret mutlulukla, ellerini çırparak zıpladı. "Tabi ki yapabilirsiniz, Bayan Falconhand! Tabi ki yapabilirsiniz!"

Heyecan içerisindeki dwarf odadan dışrı fırlarken, daha fazla gülmemek için Dove dudaklarını ısırdı. Fret'i sürekli kışırtıyor olmasına rağen, Dove aslında küçük dwarfı çok severdi. Fret, uzun yıllarını, Dove'un kızkardeşnin hükmettiğ Silverymoon'da geçirmişve o ünlü kütüphaneye pek çok katkıda bulunmuşu. Fret, gerçekte iyi ve kötü, çeştli ırkların adetleri konusunda bilgisiyle tanınan bir bilgeydi, ve yarıinsanlar konusunda bir uzmandı. Aynı zamanda iyi de bir besteciydi. Kaç kere, diye düşndü Dove, içten gelen bir neş ile, bir dağeteğnde ilerlerken, dwarf tarafından bestelenmişneşli bir melodiyi ıslıkla çalmışı.

"Sevgili Fret," dedi korucu, fısıltıyla, dwarf, bir koluna atmışolU) Kayakıncı(2) Mürekkep Hokkası ÇN Yaklaşk olarak, yapılan kelime oyunu böyle çevrilebilir.

düğ ipek bir elbise ile -ama yere sürtünmemesi için dikkatlice katlanmışolarak!- ve diğr elinde mücevherler ve bir çift şk ayakkabı, dudaklarının arasına sıkışırmışolduğ bir düzine iğe ve bir kulağndan sarkan ölçü ipi ile geldiğnde. Dove gülümsemesini sakladı ve bu mücadeleyi dwarfa kaptırmışolmayı tercih etti. Helm Dwarffriend'in huzurunda parmak ucunda, ipek kıyafeti ile, leydiliğn bir örneğ olarak, yanında nefes nefese fakat gururla duran dwarf bilge ile duracaktı.

Tüm bu süre zarfında Dove biliyordu ki, ayakkabıları vuracak ve acıtacak, elbisesi ise ulaşmayacağ bir yerde kaşntı yaratmayı başracaktı. Dove, elbiseye ve mücevherlere bakarken, mevki görevi için yapılması gerekenler diye düşndü. Fret'in parıldayan yüzüne baktı ve tüm bunların, yarattıkları sorunlara değceğni fark etti.

Dostluk adına yapılması gerekenler, diye düşnceye daldı.

Çiftçi, duraklamaksızm bir günden beri at sürmekteydi; bir kara elfin görülmesi her defasında, basit çiftçiler tarafından bu şkilde karşlanırdı. Maldobar'dan çıkarken yanma iki at almış birini birkaç mil geride, iki kasabanın ortasında bırakmışı. Eğr şnslı ise hayvanı, geri dönüşyolunda zarar görmemişolarak bulabilirdi. Çiftçinin, gözdesi olan ikinci at yorulmaya başamışı. Gene de çiftçi eyerden aşğya eğlmiş bineğ devam etmesi için mahmuzluyordu. Sundaba/ın, şhrin kalın duvarlarının üzerindeki gece gözcülerinin fenerleri görünmeye başamışı.

"Dur ve adını söyle!" diye resmi bir şkilde kapı muhafızlarının komutanının seslenmesi duyuldu, at sürücüsü yarım saat kadar sonra ulaşığnda.

Helm'in yardımcısını, kabul odasına ulaşıran uzun ve dekore edilmişkoridorda takip ederken, Dove, destek için Fret'e yaslandı, korucu, elyardımı olmaksızın ipten yapılmışbir köprüyü geçebilir, hızla ilerleyen bir atın üstünde ölümcül bir isabetle okunu kullanabilir, üzerinde zincirden örülmüşzırhı ve ellerinde kılıcı ve kalkanı olmasına rağen bir ağca tırmanabilirdi. Ama, tüm tecrübesi ve çevikliğne rağen, Fret'in ayağnı içine sıkışırmışolduğ ayakkabılarla baş çıkamıyordu.

"Ve de bu elbise," diye fısıldadı Dove sıkıntıyla, bu hiç de rahat olmayan kıyafetin, eğr kılıcını çekmesi gerekirse ya da sıkça nefes alırsa altı ya da yedi yerinden patlayacağnın bilinciyle. Fret, buruk bir şkilde ona baktı.

"Bu elbise, kesinlikle çok güzel..." diye kekeledi Dove, dwarfın huysuzlanmamasına dikkat ederek. "Gerçekten de sana ne kadar müteşkkir olduğmu söyleyecek kelime bulamıyorum, sevgili Fret."

Bir kelimesine bile inandığna emin olmamasına rağen, dwarfın gri gözleri parladı. Her iki şkilde de Fret, Dove'un kendisine, tavsiyelerine uyacak kadar değr verdiğni anlamışı ve bu gerçek, onun önem verdiğ tek şydi.

"Binlerce özür dilerim, Leydim," diye bir ses duyuldu arkadan. Tüm alay, koridorda ilerleyen gece görevlisini ve yanındaki çiftçiyi görmek için arkalarına döndü.

"Lütfen komutan!" diye karş çıktı Fret, protokolün ihlaline. "Eğr leydinin huzuruna çıkmak istiyorsanız, önce kendinizi tanıtmalısınız. Ve ancak bu şkilde, kesinlikle böylece ve tabi eğr amir izin verirse..."

Dove, onu susturmak için elini omzuna götürdü. Adamın yüzüne işemişacil durum ifadesini tanımışı, bu maceradan maceraya koşn kahramanın pek çok kere gördüğ bir şydi. "Lütfen devam edin, komutan," dedi. Fret'i memnun etmek için, "Kabulümüzün gerçekleşesine az bir zaman var. Üstat Helm'i bekletemeyiz."

Çiftçi cesurca ileri atıldı. "Kendi adıma binlerce özür dilerim, leydim," diye başadı, şpkasına endiş ile dokunarak. "Ben Maldobar'da bir çiftçiyim, kuzeyde..."

"Maldobar'ı bilirim," dedi Dove. "Pek çok kere, orayı dağardan seyrettim. İi ve de kuvvetli bir topluluk." Çiftçi bu tanım karşsında mutlu oldu. "Ümit ederim ki, Maldobar'ın başna bir şy gelmemişir."

"Henüz değl, leydim," diye yanıtladı çiftçi, "ama bir sorunla karşlaşık, bundan şphemiz yok." Durakladı ve destek almak için komutana baktı. "Drow."

Haber karşsında Dove'un gözleri irileşi. Konuşa boyunca, sabırsızlıkla ayağnı yere vuran Fret bile, durdu ve dikkatini oraya yönlendirdi.

"Kaç tane?" diye sordu Dove.

"Gördüğmüz kadarıyla, bir. Bir öncü ya da casus olmasından korkuyoruz. İi bir amaçla gelmediğnden de."

Dove başnı sallayarak doğuladı. "Drowu kim gördü?"

"Önce çocuklar," diye yanıtladı çiftçi, Fret'in derin bir iç çekmesini ve tekrar sabırsızca ayağnı vurmasına yol açarak.

"Çocuklar mı?" diye homurdandı dwarf.

Çiftçinin güveni sarsılmamışı. "Sonra da McGristle O'nu gördü," diye ekledi Dove'a bakarak, "ve McGristle çok şy görmüşür!"

"McGristle da neyin nesi?" diye ufladı Fret.

"Roddy McGristle," diye yanıtladı Dove, tatsızca, çiftçinin açıklamasından evvel. "Tanınmışbir ödül avcısı ve kürk tuzakçısı."

"Drow, Roddy'nin köpeklerinden birini öldürdü," dedi çiftçi heyecanla, "ve neredeyse Roddy'i biçti! Tam üzerine bir ağç devirdi! Bu tecrübe ona, bir kulağna mal oldu."

Dove tam olarak çiftçinin ne hakkında konuşuğnu anlayamamışı, ama aslında anlamasına da gerek yoktu. Bölgede bir kara elf görülmüşve varlığ doğulanmışı, bu korucuyu harekete geçirmeye yeterliydi. Ayakkabılarını çıkardı ve Fretin eline tutuşurdu, daha sonra yardımcılarından birine yol arkadaşarını bulmasını, diğrine ise Sundabar'ın Efendisine üzüntülerini iletmesini söyledi.

"Ama Leydi Falconhand!" diye bağrdı Fret.

"Eğenceye ayıracak vakit yok," diye yanıtladı Dove ve Fret, O'nün belirgin heyecanından, Helm ile olan görüşesini iptal ettiğ için çok da fazla mutsuz olmadığnı anladı. Daha şmdiden, kıvrılarak, muhteşm elbisesinin arkasındaki kopçayı açmaya çalışyordu.

"Kızkardeşn mutlu olmayacak." diye homurdandı Fret, çizmelerini vururken çıkan sesten daha gürültüyle.

"Kızkardeşm uzun zaman önce çantasını bir kenara bıraktı," dedi sitemle Dove, "ama benimki hâlâ yolun kirini taşyor!"

"Tamamen," diye ağında geveledi dwarf, hiç de yüceltici olmayan bir şkilde.

"Yani, geliyor musunuz?" diye sordu çiftçi umutla. "Tabi ki," diye yanıtladı Dove. "Hiçbir saygıdeğr korucu, bir kara elfin varlığnı görmezden gelemez! Üç yol arkadaşm ve ben bu gece Maldobar'a doğu yola çıkacağz, fakat sizden burada kalmanızı dilerim, iyi çiftçi. Zor bir yolculuk geçirmişiniz, bu çok belli, ve uykuya ihtiyacınız var." Dove merakla etrafında göz gezdirdi, onra büzüşürdüğ dudaklarının üzerine parmağm koydu.

"Ne?" diye sordu rahatsız olmuşdwarf.

Gözleri aşğ, Fret'e doğu kaydığnda Dove'un yüzü aydınlandı. "Kara elfler konusunda pek az deneyimim var," diye başadı, " ve yol arkadaşarım, bildiğm kadarıyla, daha önce biri ile hiç karşlaşadı." Genişeyen gülümsemesi Fret'in topukları üzerinde doğulmasına yol açmışı.

"Gel, sevgili Fret," dedi Dove, dwarfa mırıldanırcasına bir sesle. Ayağ, döşmeli yerde belirgin bir ses çıkartarak, Fret'i, komutanı ve de Maldobarlı çiftçiyi, koridordan, Helm'in kabul salonuna götürdü.

Dove'un yönündeki ani değşm yüzünden Fret'in aklı karışış bir an için umutlanmışı. Dove, Helm ile, Fret'in efendisiyle, konuşaya başar başamaz, beklenmeyen bu olaydan dolayı özür dileyip de, Maldobar'daki görev için Helm'e yanında birini göndermesini istediğnde, dwarf anlamaya başamışı.

Ertesi sabah, güneş doğ ufkunda yükselmeye başadığnda, bir elf okçusu ile iki güçlü insan savaşıyı da içinde barındıran Dove'un grubu, Sundabar'ın ağr kapılarından, on milden fazla uzaklaşışardı.

"Uff!" diye homurdandı Fret, ortalık aydınlandığnda. Güçlü bir Adbar midillisinin üzerinde, Dove'un yanında ilerliyordu. "Bak, çamur nasıl da güzel kıyafetlerimi kirletmiş Kesinlikle bu hepimizin sonu olacak! Tanrıların unuttuğ bu yolda kirli bir şkilde öleceğz!"

"Bunun hakkında bir şrkı kaleme al," diye önerdi Dove, diğr üç yoldaşnın yüzünde oluşn gülümsemeye cevap olarak. "Adı da, Tozdan Boğlan BeşMaceracının Baladı, olsun."

Fret'in öfkeli bakış, yalnızca Dove kendisine, Helm Dwarffriend'in, Sundabar'ın Efendisinin, O'nu bir yol şiri yazmakla görevlendirdiğni hatırlatmasına kadar sürdü.

Dove'un grubunun Maldobafa doğu yola çıktığ sabah, Drizzt de kendi yolculuğna başamışı. Önceki akşm buldukları karşsındaki ilk korku azalmamışı, ve drow bunun hiç azalmayacağndan korkuyordu, ama Drizzt'in düşncelerine bir başa duygu da karışışı. Masum çiftçiler ve çocukları için yapacak hiçbir şyi yoktu, ölümlerinin intikamını almak dışnda. Bu düşnce Drizzt için mutluluk verici değldi; Karanlıkaltı'nı ve umduğ kadarıyla vahşti de geride bırakmışı. Aklında, hâlâ net olarak görülen katliamın sonucunda, Drizzt adalet için yalnızca palasına bakabiliyordu.

Drizzt katilin peşne düşeden önce iki önlem aldı. Öncelikle, çiftlik arazisinde evin arkasına doğu sürünerek çiftçilerin kırık bir saban demirini koydukları yere ulaşı. Metal bıçak ağrdı, ama kararlı drow, rahatsızlığnı düşnmeksizin onu uzağ taşdı.

Drizzt, daha sonra Guenhwyvar'ı çağrdı. Panter gelip de Drizzt'in endişli ifadesini görür görmez, tetikte bir şkilde yere çömeldi. Guenhwyvar, o ifadeyi ve astral boyuta geri dönene kadar bir savaşa karş karşya kalacağnı anlayacak kadar uzun bir süre Drizzt'in yanında kalmışı.

Şfaktan önce yola çıktılar, Guenhwyvar, Ulgulu'nun umduğ gibi kolaylıkla barghestin izini takip ediyordu. Drizzt'in yüklendiğ saban demiri ile ağr fakat sabit bir hızla yürüyorlardı ve Drizzt uzaktaki vızıltı sesini duyduğnda, bu ağrlık veren nesneyi yanına almakla doğu bir şy yaptığnı anlamışı.

Gene de, sabahın geri kalanı olaysız geçmişi. Patika, yol arkadaşarını kayalık bir dereye ve çeştli yükseklikte kayalıklara ulaşırmışı. Drizzt, kayalığ tırmanmak ve de saban demirini arkada bırakmak zorunda kalacağndan korkuyordu ama az sonra yamaçtan yukarı çıkan dar bir patikanın farkına vardı. Yukarı çıkan patika, tepenin yamacının etrafında keskin ve belirsiz dönüşer karşsında kolay bir ulaşm sağıyordu. Araziyi avantajına kullanmak isteyen Drizzt, Guenhwyvar'ı önden gönderdi ve kendi başna, saban demirim çekerek ve çıplak tepede her türlü tehlikeye açık olarak ilerlemeye başadı.

Bu his, Drizzt'in lavanta rengi gözlerindeki, belirgin bir şkilde gnoll pelerinin altında bir yerlerde yanan alevin dumanlarını dindirmeye yermedi. Aşğda kayalık dereyi görüp de sinirleri bozulduğnda, çiftçileri düşnmesi yetiyordu. Kısa bir süre sonunda, aşğdaki patikalardan birinde, beklediğ vızıltı sesini duyduğnda, Drizzt, yalnızca gülümsedi.

Vızıltı, kısa sürede arkasında belirdi. Drizzt arkasını tepenin duvarına verdi ve hızla, cinin hızlı hareketleriyle yaklaşasını takip ederek, palasını çıkardı.

Tephanis, drowun arkasında hızla belirdi ve hızla sallanan palasının defansif hareketlerinin arasından bir boşuk bulmaya çalışrak, kamasını ileri doğu ilerletmeye başadı. Cin, Drizzt'in bir adım ötesinden giderek, aniden ortadan kaybolmuşama bir omzundan yaralayarak, 'puan' almayı başrmışı.

Drizzt yarayı inceledi ve bunun ufak bir talihsizlik olduğnu kabullenerek, cesurca başnı salladı. Bu köreltici saldırıyı savuramayacağnı ve de bu ilk vuruş izin vermenin, sonunda zafer kazanması için gerekli olduğnu biliyordu. Patikanın ilersinden gelen bir kükreme sesi, Drizzt'in tekrar alarma geçmesini sağadı. Guenhwyvar, cinle karşlaşışve bu cinin hızına erişbilecek hızlı pençeleri ile, hiç şphesiz ki cini gerisin geri yollamışı.

Drizzt, tekrar sırtını duvara vererek, vızıltı sesinin yakınlaşasını izledi. Cin köşden döner dönmez, Drizzt, palası hazır bir şkilde, dar patikaya atladı. Drowun diğr eli, daha az göze çarpıyor, ve sabit bir şkilde metal bir nesneyi, çıkış kapatmak için eğek üzere tutuyordu.

Hızlanan cin, duvara doğu yönlendi ve Drizzt'in farkına vardığ kadarıyla, paladan korunacak kadar becerikli idi. Ama hedefine, dar bir açıdan bakmasından dolayı, Drizzt'in öteki elinin farkına varmamışı.

Drizzt, cinin hareketlerini güçlükle takip ediyordu, ama aniden gelen "Bong!" sesi ve yaratık saban demirine çarptığnda elinde hissettiğ keskin titreşm, dudaklarında tatmin olmuşbir gülümseme oluşurdu. Saban demirini elinden bıraktı ve kendinden geçmişcini, boğzından yakalayarak havaya kaldırdı.Cin, keskin hatlı yüzündeki sersemlikten kurtulduğ sırada, sanki uzun ve sivri kulaklan yüzünün diğr tarafında imişgibi görünürken, Guenhwyvar, kavisli yoldan oraya ulaşışı.

"Sen nasıl bir yaratıksın?" diye sordu Drizzt, daha evvelden gnollerle anlaşasını sağayan goblin dilinde. Şşınlıkla, cinin kendisini anladığnı, fakat yüksek tonlu, karmaşk cevabını anlayamadığnı gördü.

Cini susturmak için sallayarak, hırladı, "Teker teker konuş Adın ne?"

"Tephanis," diye yanıtladı cin, kızgınlıkla. Tephanis, bacaklarını saniyede yüz kere hareket ettirebilirdi, ama havada asılı iken bunun hiçbir faydası yoktu. Cin aşğya kaya çıkıntısına doğu baktı ve orada saban demirinin yanında duran kamasını gördü.

Drizt'in palası hızla hareketlendi. "Çiftçileri sen mi öldürdün?" diye sordu kabaca. Neredeyse cinin birbirini takip eden kahkahaları karşsında vuracaktı.

"Hayır," dedi Tephans hızla.

"Kim yaptı?"

"Ulgulu!" diye açıkladı cin. Tephanis, patikayı işret etti ve ağından heyecan dolu kelimeler döküldü. Drizzt, bazılarını anlamayı başrmışı, "Ulgulu...bekliyor...yemek," bunların en rahatsız edici olanlarıydı.

Drizzt, yakalamışolduğ cini ne yapacağnı bilemiyordu. Tephanis, Drizzt'in güvenle baş çıkamayacağ kadar hızlıydı. Birkaç adım ötede, sakince oturan Guenhwyvar/a baktı, ama panter yalnızca esnedi ve gerindi.

Drizzt, Tephanis'in bu senaryodaki konumunu anlamak için tam yeni bir soru soracakken, kibirli cin, bu karşlaşadan yeteri kadar nasibini aldığna karar verdi. Drizzt'in karşlık veremeyeceğ bir hızla ellerini hareket ettirerek, ayakkabılarına uzandı, bir başa bıçak çekerek, onu Drizzt'in zaten yaralı olan bileğne sapladı.

Kibirli cin, bu sefer, rakibini küçümsemişi. Drizzt cinin hızına erişmez, ufak kamayı takip bile edemezdi. Ama yarası ne kadar acı verirse versin, Drizzt'in öfkesi acıyı düşnmeyecek kadar yoğndu. Cinin yakasını sıkıca tutarak, palasını saplarcasma hareket ettirdi. Hareket kabiliyetinin bu kadar limitli olmasına rağen, Tephanis, bunları savacak kadar, hızlı ve çevikti, ki bu sırada delicesine gülüyordu.

Cin, Drizzt'in koluna sapladığ bıçakla, karş saldırıda bulundu. Sonunda Drizzt, Tephanis'in karş koyamayacağ, onun tüm avantajını yok edecek bir taktik gelişirdi. Tephanis'i duvara çarptı ve kendinden geçmişyaratığ, uçurumdan aşğ fırlattı.

Bir süre sonra, Drizzt ve Guenhwyvar, kayalık bir yamacın dibindeki bir çalılıkta çömeldiler. Tepede, dikkatlice yerleşirilmişçalıların ve dalların ardında bir mağra vardı, ve sıklıkla, dışrı goblin sesleri yayılıyordu.

Mağranın bitişğnde, meyilli alanın yanında, dik bir inişvardı. Mağranın arkasında, dağdaha da dik bir açıyla yükseliyordu. İler, her ne kadar kayalık zeminde azalsalar da, Drizzt ve Guemrwyvar'ı bu noktaya ulaşırmışı; çiftçileri katleden yaratığn bu mağrada olduğ aşkardı.

Drizzt, yeniden, çiftçilerin ölümünün intikamını almak konusunda, kendiyle tartışı. Daha medeni bir şkilde adaletin sağanmasını, kanuni bir mahkemeyi tercih ederdi, ama ne yapmalıydı? Kesinlikle, şpheleri ile, kasabadaki insanlara ya da başasına gidemezdi. Çalılıkta çömelmişbir şkilde, Drizzt bir kez daha çiftçileri düşndü, kum rengi saçlı çocuğ, daha kadınlığ varmamıştatlı kızı, ve böğrtlenlikte silahsız hale getirdiğ genç adamı. Drizzt, nefes alışnı düzenlemek için sıkı bir mücadele veriyordu. Vahş Karanlıkaltı'nda bazen kendini, içgüdüsel ihtiyaçlarına teslim ederdi, sert ve ölümcül bir şkilde savaşn karanlık tarafına, ve Drizzt bir kez daha, ikinci benliğnin içinde yoğnlaşığnı hissediyordu. Başangıçta, bu öfkeyi dindirmeye çalışı, ama sonra aldığ dersleri düşndü, içindeki bu karanlık taraf, yaşm aracı, tamamıyla kötü değldi.

Gerekliydi.

Fakat, Drizzt bu içinde bulunduğ durumun dezavantajını biliyordu. Kaç düşanla karşlaşcağnı ya da bunların ne tür yaratıklar olduğnu bilmiyordu. Goblinleri duymuşu ama çiftlik evindeki katliam, daha güçlü bir yaratığn işn içinde olduğnu gösteriyordu. Drizt'in doğu yargısı, ona oturup izlemesini, düşanları hakkında daha fazlasını öğenmesini söylüyordu.

Başa bir anlık hatırlama, çiftlik evindeki manzara, onun bu yargısını bir kenara itti. Bir elinde pala, diğrinde cinin kaması, Drizzt, meyilli tepede ilerlemeye başadı. Mağraya ulaşığnda yavaşamadı, yalnızca çalıları bir kenara itti ve dümdüz ilerledi.

Guenhwyvar, drowun bu kararlı hareketi karşsında şşrarak, arkada kaldı ve arkadan izledi.

Tephanis, yüzüne sürünen serin havayı hissetti ve bir an için bir rüyanın keyfini sürdüğnü düşndü. Fakat, cin bu yanılgısından hızla uzaklaşı ve hızla yere yakınlaşığnı farketti. Şnsına, Tephanis, yamaçtan pek uzak değldi. Düşşnü yavaşatmak için, sürekli bir uğltu sesi çıkaracak şkilde, ellerini ve ayaklarını etrafında çevirmeye ve de elleri ve ayaklarıyla yamaca vurmaya çabaladı. Bu sırada, belki de onun kurtulmasını sağayacak tek şy olan, yükselme büyüsünün sözlerini söylemeye başadı.

Büyünün, cinin vücudunu etki altına alması için acı dolu birkaç saniye geçti. Yere, gene de hızla çarpmışı, fakat yaralarının az olduğnu farketti.

Tephanis, kendine göre, yavaşa bir şkilde durdu ve üstündeki tozu silkeledi. İk düşncesi gidip, Ulgulu'yu yaklaşn drow konusunda uyarmaktı, ama hemen bunu tekrar gözden geçirdi. Zamanında uyarmak için mağra yerleşmine kadar yükselme büyüsü yapamazdı, ve yamaç yüzeyinde yalnızca tek bir yol vardı ; drowun üzerinde olduğ.

Tephanis'in onu bir daha görmeye niyeti yoktu.

Ulgulu, izlerini saklamaya çalışamışı. Kara elf, barghestin ihtiyaçlarına hizmet etmişi; şmdi kendisini olgunluğ ulaşırabilecek ve Gehenna'ya dönmesine irnkan tanıyacak Drizzt'i yemek niyetindeydi.

Ulgulu'nün iki goblin muhafızı, Drizzt'in girişne şşrmamışardı. Ulgulu, onlara drowu beklemelerini ve onu girişodasında, barghest gelene ve onunla ilgilenene dek oyalamalarını söylemişi. Goblinler, hızla konuşalarını kestiler, mızraklarını perdeden geçiş engelleyecek şkilde alçaltıp, göğslerini şşrerek, Drizzt yaklaşrken, aptalca, efendilerinin emirlerini uyguladılar.

"Kimse içeri girmeyecek..." diye söze başadı biri, ama, Drizzt'in palasının tek bir darbesiyle, her iki goblin de yaralanan boğzlarını tutarak, yere yuvarlandılar. Mızraklardan oluşn bariyer yere düşü ve Drizzt yavaşamadan, perdenin örttüğ odaya daldı.

Odanın ortasında Drizzt, düşanını gördü. Kızılderisi ve dev boyuyla, barghest, yüzünde kendinden emin bir gülümsemeyle, kollarını kavuşurmuşbekliyordu.

Drizzt, kamasını fırlatarak, arkasından saldırıya geçti. Bu atışdrowun hayatını kurtarmışı, çünkü, düşanının bedeninin içinden geçip gittiğnde, Drizzt, tuzağ gördü. Ama gene de, hızını kesememişi, palası görüntünün içinden kesecek hiçbir şy bulamadan geçti.

Gerçek barghest, odanın arka tarafında kayadan yapılmıştahtın arkasındaydı. Büyü repertuarındaki farkedilir güçlerinden birini kullanarak, Kempfana, drowu istediğ yere getirmek için, odanın ortasına kendi görüntüsünü yansıtmışı.

Anında, Drizzt'in içgüdüleri ona tuzağ düşüğnü söyledi. Karşsındaki gerçek bir canavar değl, onu açıkta her türlü tehlikeye mağuz kalacak şkilde kalmasını sağamak için yaratılmışbir görüntü idi. Oda, pek az eşa ile döşnmişi; yakınlarda arkasına saklanabileceğ hiçbir şy yoktu.

Drowun tepesinde havada duran Ulgulu, hafifçe parıldayarak, arkasına indi. Plan mükemmeldi ve hedef tam olması gereken yerdeydi.

Mükemmel bir şkilde savaşak için biçimlendirilmişrefleksleri ve kaslarıyla, arkasındaki varlığ farketti ve Ulgulu ağr bir yumruk atacağ sırada, önüne, görüntünün içine daldı. Barghestin kocaman eli yalnızca Drizzt'in saçını çekişirmişi, ama bu bile neredeyse, drowun kafasının yana doğu kopması için yeterliydi.

Drizzt, atladığ sırada vücudunun bir kısmını döndürüp, ayağyla kendini çevirerek Ulgulu'ya döndü. Karşsında, görüntüden daha büyük bir yaratık duruyordu, ama bu öfkeli drowu altetmeye yetmedi. Gergin bir tel gibi, Drizzt, gerisin geriye bargheste saldırdı. Ulgulu, beklemediğ ıskalamanın etkisinden daha kurtulamadan, Drizzt'in tek palası, karnına üç kere saplanmışve de yanağnda ufak bir delik açmışı.

Barghest, öfke ile gürledi ama kötü bir şkilde yaralanmamışı, çünkü Drizzt'in drow yapımı silahı drowun yeryüzünde geçirdiğ zaman süresince büyüsünü kaybetmişi ve Gehenna'nın yarıklarından gelen bir yaratığ, yalnızca -Guenhwyvar'ın pençe ve dişeri gibi- büyülü silahlar zarar verebilirdi.

Koca panter, Ulgulu'nun kafasının arkasına, barghesti yüzüstü yere düşrecek bir hızla vurmuşu. Ulgulu, Guenhwyvar kafasını parçalarken duyduğ türde bir acıyı hiç hissetmemişi.

Odanın arkasından gelen kıpırdanma sesini duyunca, Drizzt oraya yöneldi. Kempfana, kafa tutan bir bağrtıyla, tahtın arkasından saldırıya geçmişi.

Biraz büyü ortaya koyma sırası Drizzt'teydi. Kızılderili barghestin yolunun üzerine bir karanlık küresi attı ve elleri ve dizleri üzerine çömelerek içine daldı. Yavaşatmayı başramadığ Kempfana kükredi, ve mıhlanmışa duran drowun göğüne, Drizzt'in nefesini kesecek bir tekme atarak, yüklendi ve karanlığn öteki tarafına düşrdü.

Kempfana, kendine gelmek için kafasını salladı ve ayağ kalkmak üzere ellerini yere koydu. Hiç vakit geçirmeden, Drizzt barghestin arkasına geçmiş acımasız palasıyla vahşce vuruyordu. Kan, Kempfana drowu arkasından savuracak gücü toplayana kadar, bütün saçlarını kaplanmışı. Rahatsızlıkla ayakların üzerinde doğuldu ve yüzü drowa bakacak şkilde döndü.

Oda boyunca, Ulgulu kıvrandı, devrildi, yuvarlandı ve büküldü. Panter, devin hantal karş ataklarına göre çok hızlıydı. Ulgulu'nun yüzü bir düzine kadar derin yara ile kaplıydı ve artık Guenhwyvaı/ın dişeri devin ensesinde kilitli, dört ayağ da devin arkasını tırmalıyordu.

Fakat, Ulgulu'nun bir başa seçeneğ daha vardı. Kemikler çatırdadı ve yeniden biçimlendi. Ulgulu'nun yaralı yüzü korkunç köpek dişeri ile kaplı uzun bir hortuma dönüşü. Devin her yanında fışıran kalın kıllar, Guenhwyvar'ın pençe saldırılarını püskürtüyordu. Sopa gibi kullandığ kolları, tekmeleyen pençelere dönüşü.

Guenhwyvar devasa bir kurtla savaşyordu ve panterin avantajı kısa sürmüşü.

Kempfana Drizzt'e duymaya başadığ saygı ile içeri süründü. "Sen, hepsini öldürdün," dedi Drizzt goblin dilinde, kızılderili barghestin ilerlemesini durduran soğk bir sesle.

Kempfana aptal bir yaratık değldi. Barghest, drowun sesindeki patlayan öfkenin farkına varmışve palasının keskin soğkluğnu hissetmişi. Kempfana dümdüz içeri girmemesi gerektiğni biliyordu, o yüzden bir kez daha dünya dış güçlerini ortaya koydu. Portakal rengi gözünün kırpılışsüresi içinde, kızılderili barghest ortadan kaybolmuş boyutlar ötesi bir kapının içinden geçerek, Drizzt'in arkasında belirmişi.

Kempfana kaybolur kaybolmaz, Drizzt içgüdüsel olarak yana çekildi. Oysa, Drizzt'in sırtına inen ve onu odanın öte tarafına fırlatan saldırı beklediğnden çok önce geldi. Drizzt duvarlardan birinin dibine çarptı ve dizlerinin üzerinde doğularak nefes almaya çalışı.

Kempfana bu kez dümdüz ilerledi; drow duvara giden yolun yarısında uzanabileceğnden fazla bir mesafede palasını düşrmüşü.

Neredeyse, Guenhwyvaı/m iki katı büyüklüğndeki koca barghestkurt, etrafında döndü ve panteri iki tarafından yakaladı. Koca çenesi, Guenhwyvar'ı yüzü ve boğzından yakalamaya çalışrken, panter onları uzakta tutmak için kollarıyla vuruyordu. Guenhwayr kurdun karşsında eşt şrtlarda bir mücadeleyi kazanacağnı ummuyordu. Panterin elindeki tek avantaj, hareket kabiliyeti idi. Kara saplı bir ok gibi, Guenhwyvar kurdun altından perdeye doğu atıldı.

Ulgul uludu ve, perdeyi yırtıp öne atılarak azalan gün ışğna doğu atıldı.

Ulgulu perdeyi delip geçtiğnde Guenhwyvar mağradan çıkmış girişeki kayalıklara atlamışı. Büyük kurt dışrı çıktığnda, panter yeniden Ulgulu'nun sırtına atladı ve pençelemeye, boydan boya parçalamaya devam etti.

"Çiftçileri Ulgulu öldürdü, ben değl," diye gürledi Kempfana yaklaşrken. Drizzt'in palasını odanın öteki tarafına tekmeledi. "Ulgulu seni -gnollerini öldüreni- istiyor. Ama seni ben öldüreceğm drow savaşı. Hayat gücünle besleneceğm ve böylece güç kazanacağm!"

Hâlâ nefes almaya çalışn Drizzt, bu sözleri güçlükle duydu. O anda ona belirgince görünen tek şy, ölü çiftçilerin görüntüsüydü; ona cesaret veren görüntüler. Barghest yaklaşı ve Drizzt, ona saldırganca bir bakışfırlattı, kararlı, drowun belirgin bir şkilde içinde bulunduğ umutsuz durumdan etkilenmeyen bir bakış

Bu kısık ve yanan bakışar karşsında Kempfana tereddüt etti, ve barghestin bu tereddütü, Drizzt'e ihtiyaç duyduğ zamanı sağadı. Daha önce de dev yaratıklarla, özellikle de kancalı dehştlerle savaşışı. Bu karşlaşaları hep Drizzt'in palaları bitirmişi ama her zaman, başangıçta, sadece kendi vücudunu kullanmışı. Sırtındaki acı, yükselmekte olan öfkesi ile boy ölçüşmezdi. Çömelmişvaziyette durarak, duvardan ileri atıldı ve Kempfana'nın bacaklarının dibine inerek, etrafında dönüp dizine tutundu.

Kempfana, ilgisizce, sıçramakta olan drowu yakalamak için eğldi. Drizzt, tutunacak bir yer bulacak kadar devin ellerinden kurtulmayı başrdı. Kempfana, hâlâ bu saldırıları, ufak bir talihsizlik olarak nitelendiriyordu. Drizzt, barghestin dengesini bozduğnda, Kempfana bilinçli bir şkilde, ufak tefek elfi ezmek için yere devrildi. Fakat Drizzt, bir kez daha bargheste göre daha hızlı hareket etmişi. Devrilmekte olan devin altından etrafında dönerek kurtuldu, ayaklarını kendi altına alarak, odanın öteki tarafına koşurmaya başadı.

"Hayır, yapamazsın!" diye kükredi Kempfana, önce sürünerek daha sonra da koşurarak. Drizzt tam palasını aldığnda, etrafını dev kollar sardı ve kolayca yerden havaya kaldırdı.

"Parçalayıp, ısıracağm!" diye gürledi Kempfana ve gerçekten de Drizzt kaburgalarından birinin kırılma sesini duydu. Ufak kıpırtılarla yüzünü düşanına döndürmeye çalışı, sonra bu fikrinden vazgeçip, kılıç tutan kolunu kurtarmak üzerine yoğnlaşı.

Başa bir kaburga daha kırıldı; Kempfana'nın koca kolları daraldı. Bu denli güçlü bir düşanın enerjisini, Drizzt'in hayat gücünü emerek, olgunlaşası yolunda nasıl bir kazanç sağayacağnı düşnen barghest, drowu yalnızca öldürmek istemiyordu.

"Isıracağm, drow," diye güldü dev. "Ziyafet!"

Drizzt, çiftlik evinde gördüklerini düşnerek kazandığ güçle palasını iki eliyle yakaladı. Silahı tutuşnu gevştti ve kafasının arkasından kılıcını sapladı. Kılıç, Kempfana'nın istekle açılmışağına saplanmışve gırtlağna dek girmişi.

Drizzt, onu burktu ve etrafında çevirdi.

Kempfana delicesine savruldu, Drizzt'in kasları ve eklemleri bu yük karşsında neredeyse parçalanacaktı. Fakat, drow tekrar odak noktasını, palasının sapını buldu, ve burkup çevirmeye devam etti.

Kempfana, anlaşlmaz sesler çıkararak yere düşeye başadı ve onu ezmeye çalışrak Drizzt'in üzerine doğu yuvarlandı. Drizzt'in bilincini acı kaplamaya başamışı.

"Hayır!" diye bağrdı, yatağnda katledilen kum saçlı çocuğn görüntüsüne asılarak. Drizzt, kılıcını burkup döndürmeye devam etti. Boğzını dolduran kanın arasından duyulan tiz bir nefes sesi ile çıkardığ garip sesler devam ediyordu. Tepesindeki yaratık artık hareket etmediğnde, Drizzt, bu savaşn kazanıldığnı anlamışı.

Drizzt, yalnızca kıvrılıp, düzgün nefes almak istiyordu, ama kendine henüz bitmediğni söyledi. Kempfana'nın altından sürünerek çıktı, kanı, kendi kanını dudaklarından sildi, hızla palasını Kempfana'nın yüzünden çekip kurtardı ve kamasını geri aldı.

Yaralarının ciddi olduğnu, hemen onlarla ilgilenmezse ölümcül olabileceklerini biliyordu. Nefesi zorlukla, kanlı bir şkilde geliyordu. Oysa bu onu endişlendirmedi, çünkü, çiftçileri öldüren yaratık, Ulgulu, hâlâ yaşyordu.

Guenhwyvar, yeniden mağranın girişnin üzerinde dik bir kayalıkta dar bir yer bularak, dev kürtün üzerinden atladı. Ulgulu hırlayarak, etrafında döndü ve pantere doğu, pençeleri ile saldırarak ve de daha yükseğ çıkma umudu ile taşardan meyil alarak, pantere doğu atladı.

Guenhwyvar, barghestkurtun tepesinden atladı, hemen dönerek Ulgulu'nun sırtını tırmaladı. Kurt döndü fakat, Guenhwyvar yeniden kayalığ atlamışı.

Bu, Guenhwyvaı/m vurduğ sonra da uzaklaşığ vurkaç oyunu uzunca bir süre devam etti. En sonunda kurt, panterin uzaklaşşnı sezdi. Ulgulu, devasa çenesi ile atlamakta olan panteri yere indirdi. Guenhwyvar, hareketleriyle kurtulmayı başrdı, ama dik bir uçurumun kenarına gelmişi. Ulgulu, panterin tepesinde kaçışyolunu kapatmışı.

Dev kurt bir burgu hareketi ile Guenhwyvar'ı arkaya doğu itmeye başadığnda, Drizzt, mağradan çıkmışı. Uçurumdan aşğ çakıl taşarı yuvarlanıyordu; panterin arka ayakları kaydı ve sonra kayalıklara tekrar tutunmak için hareketlendi. Drizzt, kudretli Guenhwyvar'ın bile, barghestkurtun ağrlığ ve gücüne dayanamayacağnı biliyordu.

Drizzt, anında, büyük kurdu, zamanında Guenhwyvar/dan uzaklaşıramayacağnı anladı. Oniks figürünü çıkarttı ve mücadelenin gerçekleşiğ yerin yakınına fırlattı. "Guenhwyvar, git!" diye emretti.

Guenhwyvar, normalde efendisini böyle bir tehlike anında terketmezdi, ama panter, Drizzt'in kafasından geçeni anlamışı. Ulgulu, ilerlemeye, kararlı bir şkilde Guenhwyvar'ı uçurumdan aşğ atmak için çabalamaya devam ediyordu.

Ama sonra yaratık, zorlukla seçilen bir buharı itmeye başadı. Ulgulu, öne atılarak, daha fazla taşile oniks figürü uçuruma düşrerek, çılgınca pençe atmaya başadı. Dengesini yitirmiş tutunacak yer bulamamışı, ve az sonra Ulgulu da düşyordu.

Kemikler yeniden çatırdadı ve de köpeksi tüy seyrekleşi; Ulgulu bu haliyle bir yükselme büyüsü yapamazdı. Umutsuzca, goblinimsi görüntüsüne konsantre olmaya başadı. Kürtün yüzü, düz bir yüze dönüşrek kısaldı; pençeler kalınlaşrak kollara dönüşü.

Yarı dönüşüşyaratık başramayıp, kayalığ çarptı.

Drizzt kenardan inerek, yükselme büyüsü ile kayalık duvara bitişk olarak aşğ inmeye başadı. Daha önce olduğ gibi, büyü kısa bir sürede sona erdi. Drizzt, çarparak, geride kalan beşaltı metrelik mesafeyi ellerini kullanarak yavaşatmaya çalışı ve zemine sert bir inişyaptı. Barghest'in birkaç adım ötede titrediğni ve kendini savunmak için ayağ kalkmaya çalışığnı gördü, ama karanlık onu kapladı.

Bir süre sonra gökgürlemesini andıran bir sesle kalktığnda ne kadar süre geçtiğni bilemiyordu. Karanlık ve bulutlu bir geceydi. Yavaşa, karşlaşanın hatıraları şşrmışve yaralanmışdrowa geri döndü. Yanında kayalıkta yatan Ulgulu'yu gördüğnde rahatladı, yan goblin yarı kurt, ve belirgin bir şkilde ölü...

Geriden, mağranın olduğ yerden gelen ikinci bir gürültü, Drizzt'in, yüzünü tepesindeki uçurum kenarına döndürmesine neden oldu. Orada, av gezisinden geri dönen ve etrafında gördüğ katliamdan çılgına dönmüşLagerbottoms duruyordu.

Ayaklarının üzerinde doğulmaya çalışığnda, Drizzt, bugün bir dövüş daha giremeyeceğni biliyordu. Bir an için etrafında göz gezdirdi, oniks figürü buldu ve cebine attı. Guenhwyvar konusunda pek endişli değldi. Panteri daha tehlikeli durumlar içinde görmüşü; bir büyülü değeğn patlaması sırasında, toprak boyutunda öfkeli bir element ile, ve hatta asitten oluşuşbir göle düşüşşkilde. Figür, zarar görmemişgörünüyordu, ve Drizzt, o anda, Guenhwyvar'in astral boyuttaki evinde rahatça dinlendiğni biliyordu.

Fakat Drizzt, böylesi bir dinlenmeyi göze alamazdı. Daha şmdiden dev, kayalık duvardan inmeye başamışı bile. Ulgulu'ya son bir bakışfırlattığnda, Drizzt, katledilen çiftçilerin acı hatırasını dindirebilecek kadar güçlü olmayan bir öç duygusu yaşdı. Yola koyuldu, vahş dağara doğu, devden ve suçluluk duygusundan uzaklaşrak.


ve Bilmeceler

Thistledown'un komşlarından biri, onların terk edilmişdurumdaki çiftliğne gittiğnde, katliamın ardından bir gün geçmişi. Ölümün kokusu, daha evin veya ağlın içine göz gezdirmeden, ziyarette bulunan çiftçiyi katliam konusunda uyarmışı.

Bir saat sonra, yanında Vali Delmo ve pek çok silahlı çiftçi ile geri döndü. Thistledownların evini ve bahçeyi dikkatlice sürünerek geçtiler ve de korkunç koku ile mücadele etmek için yüzlerini kumaşparçaları ile kapattılar.

"Bunu kim yapabilir?" diye sordu vali. "Nasıl bir yaratık?" Sanki yanıt verirmişesine çiftçilerden biri, elinde kırık bir pala ile yatak odasından çıkıp mutfağ girdi.

"Bir drow silahı mı?" diye sordu çiftçi. "McGristle'ı bulmalıyız."

Delmo tereddüt etti. Sundabar'dan gelecek grubu bu günlerde bekliyordu, ve ünlü korucu Dove Falconhand'in durumu sert ve kontrol edilemeyen dağadamından daha iyi idare edeceğni düşnüyordu.

Fakat, tartışa hiç başamadı, çünkü bir köpeğn sesi evdekileri McGristle'ın geldiğ konusunda uyarmışı. İi ve kirli adam, yüzünün yanı korkunç bir şkilde yaralı ve de kurumuşkanla kaplı olarak içeri girmişi.

"Drow silahı!" diyerek tükürdü, silahı belirgin bir şkilde tanıyarak. "Bana karş kullandığyla aynı!"

"Korucu, kısa zamanda gelecek," diye söze başadı Delmo ama McGristle dinlemedi bile. Odanın içinde ve sonra yanındaki odada dolaşrak, cesetleri ayağyla hareket ettirip, ufak detayları incelemek için eğlerek dolandı.

"Dışrdaki izleri gördünüz mü," diye yorumda bulundu McGristle sonunda. "Sanırım, iki çift."

"Drowun bir yandaş var," diye çıkarımda bulundu vali. "Sundabar'dan gelecek grubu beklemek için iyi bir neden."

"Pöh, geldiklerinden bile emin değlsin!" diye homurdandı

McGristle. "İler, köpeğmin burnu için yeterliyken, drowun arkasından gitmek gerek!"

Çiftçilerin pek çoğ onayladıkları anlamında başarını sallıyorlardı -ta ki- Delmo açıkça neyle karşlaşakta olabileceklerini hatırlatana kadar.

"Tek bir drow seni alt etti, McGristle," dedi vali. "Şmdi iki tane olduklarını düşnüyorsun, belki daha fazla, ve onların ardından gidip onları avlamamızı mı istiyorsun?"

"Beni alt eden, kötü şnstı!" diye cevapladı sertçe Roddy. Etrafına, artık daha az öfkeli görünen çiftçilere yalvarırcasına. "O drow elimdeydi, hazırdı!"

Vali, Roddy'yi kolundan tutup da odanın öteki tarafına çektiğnde çiftçiler, endiş ile etrafta hareketlenmeye ve birbirlerine fısıldamaya başadılar.

"Bir gün bekle," diye yalvardı Delmo. "Eğr korucu gelirse, şnsımız daha yüksek olur."

Roddy ikna olmuşgörünmüyordu. "Bu benim kendi savaşm," diye homurdandı. "Köpeğmi öldürdü ve beni ucubeye çevirdi."

"O'nu istiyorsun ve alacaksın," diye söz verdi vali, "ama masanın üzerindeki senin gururun veya köpeğnden daha fazlası olabilir."

Roddy'nin yüzü, kötü bir ifade ile çarpıldı ama vali kararında tavizsizdi. Eğr çevrede bir drow grubu harekette ise, tüm Maldobar ciddi bir tehlikede demekti. Sundabar'dan gelen yardım ulaşna dek, bu ufak grubun en büyük savunması birliktelikti, ve eğr Roddy, zaten sayısı az olan bir grup silahlı adamı dağara, takip için yönetirse bu savunma da dağlırdı. Benson Delmo, Roddy'nin bu şrtlara uymayacağnı bilecek kadar zekiydi. Bu dağadamı, yıllardır Maldobarda olmasına rağen, doğsı itibarıyla, bir gezgindi ve de kasabaya herhangi bir bağılığ yoktu.

Toplantının sona erdiğni düşnen Roddy, arkasını döndü ama vali sertçe onu kolundan tuttu ve yüzünü kendisine çevirdi. Roddy'nin köpeğ dişerini göstererek hırlamaya başadı, ama şşan adam için bu tehdit, Roddy'nin ona fırlattığ korkunç bakışn yanında pek bir şy ifade etmiyordu.

"Drowu alacaksın," dedi vali hızla, "ama yalvarırım, Sundabar'dan gelecek yardımı bekle." Roddy'nin gerçekten değr verebileceğ şrtlara yöneldi. "Ben, hiç de küçümsenecek biri değlim, McGristle, ve sen de buraya gelmeden evvel bir ödül avcısıydın ki sanırım hâlâ da öylesin."

Roddy'nin yüz ifadesi bir anda öfkeden, meraka döndü.

"Yardımı bekle ve sonra da drowu hakla." Vali, birazdan vereceğ tekliften önce duraksadı. Bu tür konularda hiç tecrübesi yoktu, çok düşk bir fiyatla, yaratmışolduğ ilgiyi düşrmek istemiyordu ama kesesinin ağını da gerektiğnden fazla açmaya niyeti yoktu. "Drowun kafasına karş bin altın."

Roddy bu fiyatlandırma oyununu daha önce defalarca oynamışı. Memnuniyetini iyi bir şkilde saklamışı; valinin teklifi normal ücretinin beşkatıydı ve fiyatı olsun olmasın nasıl olsa drowun peşnden gidecekti.

"İibin!" diye homurdandı dağadamı, bunun için daha fazlasını isteyebileceğni düşnerek, hiç vakit kaybetmeden. Vali topuklarının üzerinde arkaya doğu hafifçe sallandı ama defalarca kendine kasabanın varlığnın tehlikede olduğnu hatırlattı.

"Bir bakır bile azı olmaz!" diye ekledi Roddy, kollarını göğünün üzerinde kovuşurarak.

"Bayan Falconhand'i bekle," dedi Delmo sabırla, "ikibin altım alacaksın."

Tüm gece boyunca, Lagerbottoms yaralı drowun izini takip etti. Koca tepe devi daha henüz inini ve hayatını izinsiz olarak ele geçiren Ulgulu'nun ve Kempfana'nın ölümü karşsında nasıl hissetmesi gerektiğnden emin değldi. O ikisini alteden düşandan korkmasına rağen, Lagerbottoms, drowun ağr bir şkilde yaralı olduğnu biliyordu.

Drizzt, takip edildiğni biliyordu ama izlerini yok etmek için yapabileceğ fazla bir şy yoktu. Sekerek inmeye çalışığ derede, yaralı bacağ ona acı veriyordu ve bu Drizzt'in devden uzak durmak için yapabileceğ tek şydi. Şfak parlak ve net şkilde ortalığ aydınlattığnda, Drizzt dezavantajının arttığnı biliyordu. Uzun ve herşyi belirgin hale getiren gün ışğnda tepe devinden kaçabilmeyi ummuyordu.

Patika, sayısız kayanın arasında çatlak buldukça ortaya çıkmışirili ufaklı ağçların bulunduğ bir yere indi. Drizzt, dümdüz devam etmeyi düşnüyordu- kaçışna devam etmekten başa bir şy gelmiyordu aklına- ama biraz soluklanmak için ağçlardan birinin üzerine yaslandığnda, aklına bir fikir geldi. Ağçların dalları, yumuşk ve tel gibi, gevşkçe asılı duruyordu.

Drizzt, geride kalan patikaya baktı. Yukarılarda, amansız dev, çıplak kayalıklar boyunca ilerliyordu. Drizzt hâlâ işevini kaybetmemişolan koluyla palasını çıkardı ve bulabildiğ en uzun dalı kesti. Daha sonra da uygun bir kaya aramaya başadı.

Dev, yarım saat kadar sonra, tam olarak seçilmişolan bölgede, ağç gövdelerine ulaşı. Koca yaratığn yoluna devam edip, kendisini takip edeceğnden korkuyordu, çünkü bu yaralı haliyle Drizzt, pek az direnişgösterebilirdi. Yaratığn tereddüt ettiğ anı yakalayarak, Drizzt goblin dilinde "Dur!" diye bağrdı, ve ufak bir büyüyü etkin hale getirerek devin mavi, zarar vermeyen alevlerle kaplanmasını sağadı.

Lagerbottoms rahatsızca kıpırdandı ama bu garip ve tehlikeli düşan karşsında bir hareket yapmadı. Drizzt, devin ayak hareketlerim olağn sayılabilecek bir meraktan daha dikkatlice izliyordu.

"Beni neden izliyorsun?" diye sordu Drizzt. "Sen de diğrlerinin ölüm uykusuna mı katılmak istiyorsun?"

Lagerbottoms, şşin dilini kurumuşdudaklarının üzerinde gezdirdi. O ana kadar, bu karşlaşa beklenildiğ gibi geçmemişi. Şmdi dev, başangıçta onu harekete geçiren isteklerinin ötesinde düşnüyor ve olasılıkları yeniden gözden geçiriyordu. Ulgulu ve Kempfana ölmüş Lagerbottoms mağrasını geri almışı. Ama gnoller ve goblinler de gitmişi, ve o rahatsız edici hızlı cin de uzun süredir ortalıkta görünmemişi. Devin aklına aniden bir fikir geldi.

"Dostuz?" diye sordu Lagerbottoms, umutla.

Savaşn önüne geçilebileceğ düşncesi ile rahatlamışolsa da, Drizzt bu teklif karşsında fazlasıyla şpheci idi. Gnoll grubu da onu felakete yönelten buna benzer bir teklifte bulunmuşu, bu dev de açıkça, Drizzt'in öldürmüşolduğ, çiftçi ailesini katleden yaratıklarla birlikteydi.

"Nereye kadar dost?" diye sordu Drizzt sonucu görmek için, bu yaratığ harekete geçirenin başa ilkeler olduğ, yalnızca kan tutkusu olmadığ dileğ ile.

"Öldürmek," diye yanıtladı Lagerbottoms, sanki cevabı zaten belliymişesine.

Drizzt hırladı ve kafasını öfke ile reddederek, beyaz perçemini hızla savurarak salladı. Devin ayağnın kurduğ tuzağn düğmüne takılı olup olmadığna dikkat etmeden, palasını kabzasından çıkardı.

"Seni öldüreceğm!" diye bağrdı Lagerbottoms, ani değşmi gördüğnde, ve dev, kalın sopasını havaya kaldırarak öne doğu kocaman bir adım attı, bileğni saran sarmaşğmsı dalla kesilen kısalan bir adım.

Drizzt, ileri atılma arzusunu, kendi kendine tuzağn harekete geçtiğni ve o anki durumunda bu güçlü dev karşsında hayatta kalmanın güç olacağnı hatırlatarak kontrol altına aldı.

Lagerbottoms, yere, kemente bakarak öfke ile kükredi. Dal tam anlamıyla bir tel gibi değldi ve kement çok sıkı değldi. Eğr Lagerbottoms, basitçe aşğ eğlse kolaylıkla kementi ayağndan çıkartabilirdi. Fakat, tepe devleri, hiçbir zaman zekalarıyla tanınmamışardı.

"Seni öldüreceğm!" diye bağrdı dev yeniden, ve gergin dalı bir daha tekmeledi. Tekmenin gözle görülen şddeti ile hız kazanan, devin arkasında dalın diğr tarafına bağı kaya, kısa çalıların arasından yuvarlanarak Lagerbottoms'ın arkasına doğu yaklaşaya başadı.

Lagerbottoms bir kere daha bağrmaya hazırlanıyordu ki, tehdit eden tehlike havayı delip geçen whooosh! sesiyle geldi. Ağr sopa yere devrildi ve dev, böbreklerini tutarak bir dizinin üstüne çöktü.

Drizzt bir an için kaçmakla öldürmek düşncesi arasında durakladı. Kendisi için endişlenmiyordu; dev yakın bir zaman içinde ardından gelemezdi, ama beraber öldürebileceklerini söylerken devin yüzünde oluşn ifadeyi unutamıyordu.

"Daha başa kaç tane aileyi katledeceksin?" diye sordu Drizzt, drow dilinde.

Lagerbottoms bu dili anlayamazdı. Yalnızca homurdandı ve de yakan acı ile hırıldadı.

"Kaç tane?" diye sordu Drizzt yeniden, elleri ile sıkıca palasının kabzasını tutmuş gözleri tehlikeli bir biçimde kısılmışı.

Saldırısı hızlı ve sertti.

Benson Delmo'nun şnsına, Sundabar'dan yola çıkan grup -Dove Falconhand, üç silah arkadaş ve Fret, dwarf bilge- o gün daha geç bir vakitte geldiler. Vali gruba yemek ve konaklama teklif etti ama Dove, Thistledown çiftliğndeki katliamı duyar duymaz, o ve yol arkadaşarı, vali, Roddy McGristle ve arkadan gelen meraklı çiftçilerle yola çıktılar.

Terkedilmişçiftliğ ulaşıklarında Dove'un memnuniyetsizliğ açıkça yüzünden okunuyordu. Yüzlerce farklı iz önemli ipuçlarını anlaşlmaz hale getirmiş ve evin içindeki pek çok şy, hatta cesetler, dokunulmuşve dışrı taşnmışı. Buna rağen Dove ve tecrübeli yol arkadaşarı düzenli bir şkilde ilerleyerek, bu kanlı sahnede açığ çıkarabilecekleri her şyi inceliyorlardı.

"Aptal insanlar!" diye haşadı Fret çiftçileri, Dove ve diğrleri incelemelerini sona erdirdiklerinde. "Düşanlarımıza yardımcı olmuşunuz!"

Pekçok çiftçi ve hatta vali bu suçlama karşsında etraflarına rahatsız bir ifade ile baktılar, ama Roddy hırladı ve dwarfın önüne bir kule gibi dikildi. Dove hemen araya girdi.

"Buraya daha evvelki ziyaretiniz ipuçlarının bir kısmını anlaşlmaz hale getirmiş" diye açıkladı Dove sakince ve sükuneti sağamak için, valiye, Fret ve iri adamın arasına girerek. Dove daha önceden McGristle hakkında pekçok şy duymuşu ve ünü sakinliğnden ve hareketlerinin önceden sezilebilmesinden kaynaklanmıyordu.

"Bilmiyorduk," diye açıklamaya çalışı vali. "Tabi ki," diye yanıtladı Dove. "Herhangi birinin davranacağ şkilde hareket ettiniz siz."

"Her çaylak gibi," diye yorumda bulundu Fret. "Kapa ağını!" diye hırladı McGristle ve tabi köpeğ de. "Sakin olun, bayım," diye rica etti Dove. "Bu kasabanın dışnda içeride aramamıza gerek kalmayacak kadar düşan var."

"Çaylak mı?" diye havladı McGristle. "Yüzlerce adamı avladım ben, lanet olası bir drowu nasıl yakalayacağmı bilirim."

"Bunun, o drow olduğnu biliyor muyuz?" diye sordu Dove, içten gelen bir şphe ile.

Roddy'nin baş ile işreti ile, odanın yanında duran çiftçilerden biri kırık palayı ortaya çıkardı.

"Drow silahı," dedi Roddy sertçe, yaralı yüzünü işret ederek. "Onu çok yakından gördüm!"

Dağadamının yüzüne baktığnda gördüğ düzgün olmayan yara Dove'a bunun keskin kenarlı pala ile olmadığnı söylemişi, ama korucu bunun üzerinde durmamaya karar verdi, tartışayı büyütmenin anlamı yoktu.

"Ve drow izleri," diye ısrar etti Roddy. "Çizme izleri böğrtlenlikte, drowu gördüğmüz yerdekilerle aynı.!"

Dove'un bakış herkesin ağla bakmasına neden oldu. "O kapıyı güçlü bir şy kırmış" diye çıkarımda bulundu. "Ve de içerdeki genç kadın bir kara elf tarafından öldürülmemiş"

Roddy ısrarlı duruyordu. "Drowun bir hayvanı var," diye ısrar etti. "Büyük, kara bir panter. Lanet olası büyük bir kedi!"

Dove'un şpheleri devam ediyordu. Panter pençelerine benzeyen bir iz görmemişi, ve içeride bir bölümü yenmişolan kadın, kalan kemikleri, kediler hakkındaki bilgilerine uymuyordu. Düşncelerini kendine sakladı, fakat, bu kaba dağadamının zaten aklında yürüttüğ fikirleri gölgeleyecek bir esrar perdesi istemediğni anlamışı.

"Eğr bu yeri yeteri kadar gördünüzse, artık yola koyulalım," diye gürledi Roddy. "Köpeğm bir koku aldı, ve drow şmdiden çok önde!"

Dove, delici bakışarından utançla başa bir yöne yüzünü çeviren valiye endişli bir bakışfırlattı.

"Roddy McGristle sizinle gelecek," diye açıkladı Delmo, kelimeleri ağından zorlukla çıkararak ve bu duygusal bir içgüdü ile ortaya çıkan anlaşayı hiç yapmamışolmayı dileyerek. Kadın korucu ve onun grubunun, Roddy'nin sert karakterinin zıttı bir biçimde, serinkanlılığnı gören vali artık Dove ve arkadaşarının kendi yöntemleri ile bu olayı daha iyi sonuca ulaşıracaklarını biliyordu. Ama anlaşa anlaşaydı.

"O, grubunuza Maldobar'dan katılan tek kiş olacak," diye devam etti Delmo. "Tecrübeli bir avcıdır ve çevreyi herkesten daha iyi bilir."

Dove, bir kez daha, Fret'te hayal kırıklığ yaratarak, geri çekildi.

"Gün kararmak üzere," dedi Dove. McGristle'a işret ederek ekledi. "Sabahın ilk ışklarıyla yola çıkacağz."

"Drow daha şmdiden arayı fazlasıyla açtı!" diye karş çıktı Roddy. "Hemen ardına düşeliyiz!"

"Drowun uzaklaşığnı düşnüyorsun," diye yanıtladı Dove, yeniden sakin ama kendine güvenen bir ses tonuyla. "Kaç ölü adam düşanları hakkında aynı şyi düşnmüşür?" Bu kez, aklı karışışolan Roddy, bağrarak cevap vermedi. "Drow, ya da drow grubu, yakınlarda bir yerde yerleşişolabilir. Farkında olmadan onlarla karşlaşak ister miydin McGristle? Gecenin karanlığnda kara elflerle savaşak seni memnun eder miydi?"

Roddy, ellerini havaya savurdu, hırladı ve köpeğ yanıbaşnda yürüyerek uzaklaşı.

Vali, Dove ve grubuna kendi evlerinde kalacak bir yer teklif etti, ama korucu ve arkadaşarı Thistledown çiftliğnin arkasında kalmayı tercih ettiler. Dove, çiftçiler uzaklaşrken, ve Roddy, muhtemelen kendisini gözetlemek için yakınlarda kamp kurduğnda gülümsüyordu. McGristle'ın bu olay içindeki yerini ve içinde sadece yaralı yüzünden ve kaybettiğ kulağndan fazlası için bir intikam dileğ olup olmadığnı merak ediyordu.

"Bu hayvani adamın yanımızda olmasına izin vereceğne emin misin?" diye sordu Fret daha sonra, dwarf, Dove ve Gabriel kamp ateş etrafında otururlarken. Elf okçusu ve grubun öteki üyesi etrafı gözlüyorlardı.

"Bu onların kasabası, aziz Fret," diye açıkladı Dove. "Ve McGristle'ın çevre hakkındaki bilgisini inkar edemem."

"Ama öylesine kirli ki," diye homurdandı dwarf. Dove ve Gabriel karşlıklı gülümsediler, ve bu tartışa ile bir yere varamayacağnı bilen Fret, bilinçle yatağnı öte tarafa çevirerek, uyku tulumunun içine daldı.

"Sevgili Quildipper," diye mırıldandı Gabriel, ama Dove'un yüzünde oluşn gülümsemenin yüzündeki ciddi endişyi pek az dindirdiğni gördü.

"Bir sorununuz mu var, Leydi Falconhand?" diye sordu. Dove omuzlarını silkti. "Burada, olayın gidişne uymayan birşyler var," diye başadı söze.

"Ağlda kadını öldüren bir panter değldi," diye vurguladı Gabriel, kendisi de bazı uyumsuzlukların farkına varmışı.

"Ve hiç bir drow, Bartholemevv denen çiftçiyi, mutfakta öldürmedi," dedi Dove. "Boynunu kıran çıkıntının kendisi de neredeyse ikiye bölünmüşü. Sadece bir dev böylesi bir güce sahip olabilir." "Büyü?" diye sordu Gabriel.

Dove gene omzunu silkti. "Drow büyüleri, bilgemize göre daha kurnazcadır," dedi çoktan horlamaya başayan Fret'e bakarak. "Ve daha sonuca ulaşırıcı. Fret, Bartholemevv'i ve kadını öldürenin, ağlın kapısını kıranın drow büyüsü olduğna inanmıyor. Ve de izler konusunda daha büyük bir gizem var."

"İi çeşt," dedi Gabriel, "ve bir gün ara ile bırakılmış"

"Ve farklı derinlikte," diye ekledi Dove. "Bir tanesi, ikincisi, gerçekten de kara elfe ait olabilir, ama öteki, katilinki, bir elfin hafif adımlarına göre fazlasıyla derin."

"Drow adına çalışn biri?" diye önerdi Gabriel. "Belki de aşğdaki boyutlardan birinden çağrılmışbir yerleşk? Belki de kara elf ertesi gün gelip, yaratığnın yaptıklarını teftişetmişolamaz mı?" Bu kez Gabriel de Dove'un kararsız omuz silkisine katılmışı.

"Öğeneceğz bakalım," dedi Dove. Gabriel bir pipo yaktı, ve Dove derin uykusuna daldı.

yüksek tepelerden indiğnden beri, drow, neredeyse geride bıraktığ karanlık ülke gibi vahş bir yerle karşlaşışı. Drizzt'in çiftçi ailesini izlediğ günler boyunca içinde oluşn umut, kendisini sonsuza dek lanetleyeceğni bildiğ katliam görüntülerinin suçluluğnun altında kalmışı.

Drowun fiziksel acısı biraz olsun dinmişi; artık acı vermesine rağen derin nefes alabiliyordu, ve kolan ve bacaklarında oluşn derin kesikler kapanmışı. Dayanacaktı.

Asla ev olarak nitelendiremeyeceğ bir başa yer olan Maldobar'a doğu bakarken, Drizzt bunun iyi bir şy olup olmadığnı merak etti.

"Ohefendim, efendim," diye mırıldandı Tephanis, paramparça, yarı dönüşüşolan barghesti gördüğnde. Cin, tam anlamıyla Ulgulu'nun ya da barghestin kardeşnin ölümünü umursamıyordu, ama onların ölümü cinin gelecek hakkındaki planlarıyla ilgili bazı zorluklar çıkarmışı. Tephanis, Ulgulu'nun grubuna karşlıklı kazanç sağamak için katılmışı. Barghestlerin gelişnden evvel, cin günlerini yalnız bir şkilde, yakınlardaki kasabalardan ne çalabilirse, çalarak geçiriyordu. Kendi başna başrılıydı, ama hayatı yalnız ve heyecansızdı.

Ulgulu tüm bunları değşirmişi. Barghest ordusu güvenlik ve birliktelik sağamışı, ve Ulgulu, sürekli daha yeni ve acımasız katliamlar planlayarak, Tephanis'e bitmek bilmez önemli görevler yüklüyordu.

Ama artık cin, kendi başna ilerlemek zorundaydı, çünkü Ulgulu ölmüşü, Kempfana ölmüşü ve Tephanis'ın bu basit gerçekleri değşirebilmesinin yolu yoktu.

"Lagerbottoms?" diye sordu cin kendine hızla. İde görünmeyen tek yaratık olan tepe devinin, iyi bir yoldaşolabileceğni düşndü. Tephanis, devin, mağra alanından, dağarın derinliklerine yol alan izlerini rahatlıkla görebiliyordu. Heyecanla, her saniyede belki de yüzlerce kez, ellerini çırptı ve yeni dostunu bulmak için hızla yola düşü.

Dağn yükseklerinde bir yerde, Drizzt Do'Urden, Maldobar'ın ışklarına son bir kez baktı. Kokarca ile karşlaşasının ardından


9 Takip

"Nedir o?" diye sordu Fret, Dove'un uçuşn orman yeşli pelerininin ardında temkinle yürürken.

Dove, hatta Roddy dahi, usulca hareket ettiler, çünkü yaratığn ölü görünmesine rağen, daha önce bunun gibisini hiç görmemişerdi. Bu garip yaratık, dev boyutlu goblin ve kurt arası bir başalaşma benziyordu.

Leş yaklaşp da tamamen ölü olduğnu gördüklerinde cesaretleri arttı. Dove eğldi ve vücudunu kılıcıyla dürttü.

"Tahminimce, öleli bir günden fazla olmuş" diye açıkladı.

"Ama nedir bu?" diye sordu Fret yeniden.

"Yarıcins," diye mırıldandı Roddy.

Dove, yaratığn garip eklemlerini yakından inceledi. O da, bu şyin üzerindeki -yırtılarak açılmış bir kedi pençesi tarafından yapılmış benzeyen yaraların farkına vardı.

"Biçim değşirici," diye tahmin yürüttü Gabriel, kayalık alanın yanında nöbet tutarak.

Dove onaylarcasına başnı salladı. "Dönüşm sırasında öldürülmüş"

"Daha evvel hiçbir goblin büyücü hakkında bir şy duymadım," diye karş çıktı Roddy.

"Oh, evet," diye başadı Fret, yumuşk kumaşan dikilmiştuniğnin kollarını düzeltirken. "Tabi, kendinin bir başüyücü olduğnu sanan, Akılsız Grubby vardı..."

Tepelerden bir yerden duyulan bir ıslık dwarfın konuşasını durdurdu. Tepede köşde, ellerini sallayan elf okçusu Kellindil duruyordu. "Burada fazlası var," diye seslendi elf, dikkatlerini çekmeyi başrdığnda. "Daha evvel böylesini görmediğm iki goblin ve kızılderili bir dev!"

Dove yamacı inceledi. Kısa bir patikayı kullanabileceğni fark etti, ama zavallı Fret'e baktığnda, aynı yoldan, bir milden uzun süren bir yolculuk yapmasının gerekliliğni fark etti. "Sen burada kal,"

dedi Gabriel'e. Sert yüzlü adam başyla onayladı ve kayaların araslnda savunma pozisyonuna geçti, bu sırada Dove, Roddy ve Fret dere boyundan yukarı tırmanmaya başamışardı.

Bu eğmli yolun yarısında Darda ile, grubun geride kalan savaşısı ile karşlaşılar. Kısa boylu ve de kalın kaslı adam, sakalını kaşyarak, saban demirine benzeyen bir şyi inceliyordu.

"Bu Thistledown'ın!" diye bağrdı Roddy. "Bunu çiftlikte, tamir için dururken görmüşüm!"

"Neden burada?" diye sordu Dove.

"Ve neden kanlı?" diye ekledi Darda, içbükey tarafındaki kanı göstererek. Savaşı tepenin kenarına ve oradan uçuruma baktı. "Şnssız bir yaratık buna sertçe toslamış" dedi alaycı bir ifade ile, "ve muhtemelen uçuruma yuvarlanmış"

Korucu, saçlarını yüzünden geri toplayıp, çenesini narin ama nasırlaşışelleri ile tutarak bu yeni bilmeceyi çözmeye çalışrken tüm gözler Dove'un üzerinde toplandı. Fakat ipuçları çok azdı, bir süre sonra Dove, umutsuzlukla ellerini havaya kaldırdı ve yol boyunca ilerlemeye devam etti. Patika eğmlendi ve tepeden uzaklaşı, ama Dove geri kenara doğu yürüyerek tam Gabriel'i bıraktıkları yerin tepesinde durdu. Savaşı hemen onu farketti ve el sallayış korucuya aşğda herşyin yolunda olduğnu anlattı.

"Gelin," dedi Kellindil, ve grubu mağraya yöneltti. İerideki katliamı gördüğnde Dove bazı cevaplar bulmuşu.

"Barghest yavrusu!" diye bağrdı Fret, kızılderili devin cesedine bakarak.

"Barghest mi?" diye sordu Roddy, şşın bir biçimde. "Tabi ki," diye girdi araya Fret. "Bu açıklıktaki dev kurdu açıklıyor."

"Değşm sırasında yakalanmış" diye varsayımda bulundu Darda. "Yaraları ve kayalık zemin, daha değşm tamamlanmadan onu öldürmüş"

"Barghest mi?" diye sordu Roddy yeniden, tartışanın dışnda kalmadığnı gösteren bir kızgınlıkla.

"Başa bir boyuttan gelen bir yaratık," diye açıkladı Fret. "Gehenna olduğ söyleniyor. Barghestler beslenmeleri ve büyümeleri için eniklerini başa boyutlara bazen de bizimkine yollarlar." Bir süre için düşnceyle durakladı. "Beslenmek için," dedi diğrlerine, ses tonu ile diğrlerini sonuca vardırmaya çalışrak. "Ağldaki kadın!" dedi Dove hemen ardından.

Bu ortaya çıkan sonuçla, Dove'un grubunun üyeleri onaylarcasına başarını salladılar, ama ölümcül suratlı McGristle, inatçı bir biçimde ilk teorisinin üzerinde duruyordu. "Onları drow öldürdü!" diye hırladı.

"Kırık pala sende mi?" diye sordu Dove. Roddy, silahı, deri kıyafetinin pek çok katının altından bir yerden çıkarttı.

Dove silahı aldı ve de barghestin cesedini incelemek için eğldi. Kılıç kesinlikle, yaralar, özellikle debarghestin gırtlağndaki ölümcül yara ile örtüşyordu.

"Drowun bu kılıçlardan ikisini tuttuğnu söylemişin," dedi Dove, Roddy'e yönelerek.

"Onu vali söyledi," diye düzeltti Roddy, "Thistledown'ın oğunun sözlerine dayanarak. Drowu gördüğmde" -Silahı eline aldı-"sadece biri vardı; Thistledown ailesini katletmek için kullandığ bir tanesi!" Roddy özellikle, bir silah tutmasına rağen, drowun iki kabza taşdığnı söylememişi.

Dove, teoriye karş şpheyle başnı salladı. "Drow barghesti öldürdü," dedi. "Yara izleri kılıca uyuyor, sanırım senin elinde tuttuğnun bir eş. Ve eğr öndeki odadaki goblinleri incelersen, onların gırtlaklarının da buna benzer eğmli bir pala ile kesildiğm göreceksin.

"Thistledownların boynundakiler gibi!" diye hırladı Roddy.

Dove, ortaya çıkmaya başayan varsayımlarını kendine saklamanın daha uygun olacağnı düşndü, ama koca adamdan hoşanmayan Fret, McGristle haricindeki herkesin kafasından geçenlere ses verdi. "Barghest tarafından öldürüldü," diye açıkladı dwarf, çiftlik arazisindeki iki çift izi hatırlayarak. "Drowun görüntüsünde!"

Roddy, ona öfke ile bakmaya başadı ve Dove Fret'e sessiz kalması için bir bakışfırlattı. Fakat Fret, korucunun bakışnı yanlışyorumladı ve bunun kendi çıkarım yeteneğne yönelik heyecanlı bir bakışolduğnu düşnerek, gururla devam etti. "Bu iki çift izi açıklıyor, ağr olan, daha eski iz, bargh..."

"Peki ya vadideki yaratık?" diye sordu Darda, Dove'a, liderlerinin Fret'i susturma arzusunu anlayarak. "Onun da yaraları, kılıçla uyuşyor olabilir mi?"

Dove bir an için düşndü ve gizlice teşkkürlerini sunmak için başnı eğeyi başrdı. "Belki, bazıları," diye yanıtladı. "Daha doğu görünen, barghestin panter tarafından öldürüldü..." Dimdik

Roddy'e baktı, "yani drowun sahip olduğnu söylediğn kedi."

Roddy, ölü barghesti tekmeledi. "Thistledown ailesini drow öldürdü!" diye kükredi. Roddy kara elf yüzünden bir köpek ve kulağnı kaybetmişi kaldı ki valinin ortaya koyduğ ikibin altınlık ödülü alma şnsını azaltacak hiçbir çıkarımı kabullenmeyecekti.

Dışrıdan çağnlmaları tartışalarını sona erdirmişi; bundan hem Dove hem de Roddy memnun olmuşu. Grubu inin içine doğu getirdikten sonra, Kellindil, bulduğ diğr ipuçlarını izlemek için dışrı çıkmışı.

- "Bir çizme izi," diye açıkladı elf, diğrleri dışrı çıktığnda, yosun tutmuş ufak bir açıklığ göstererek. "Ve burada," diye bir kayanın üzerindeki belirgin mücadele izlerini göstererek.

"İanıyorum ki, drow kenara gitti," diye açıkladı Kellindil. "Daha sonra da barghestin ve panterin peşnden aşğ indi, tabi bu noktada yalnızca varsayımda bulunuyorum."

- Kısa bir süre boyunca Kellindil'in gösterdiğ izi takip ettikten sonra, Dove ile Darda ve hatta Roddy bile bu varsayımı onayladılar.

"Dere yatağna inmeliyiz," diye önerdi Dove. "Belki de kayalık vadinin ardında bizi daha açık cevaplara ulaşırabilecek ipuçlarına rastlayabiliriz."

Roddy, kafasındaki yara kabuğnu kaşmaya başadı ve Dove'a hislerini açıklayan bir bakışfırlattı. Korucunun vaadettiğ "açık cevaplar", çoktan ihtiyaç duyduğ tüm cevaplara ulaşışolan Roddy'nin hiç umurunda değldi. Roddy -Dove'un tüm bildiklerinin çok ötesinde- kara elfin kafasını geri götürmeye kararlıydı.

Dove Falconhand, katilin kimliğ konusunda fazla emin değldi. Korucu ve grubun diğr üyelerinin kafasında daha pek çok soru vardı. Drow, neden Thistledownların çocuklarını daha evvelden dağa karşlaşıklarında öldürmemişi? Eğr Connor'ın valiye anlattığ hikaye doğuysa, o halde neden drow, çocuğ silahını geri vermişi? Dove, Thistledown ailesini öldürenin drow değl de barghest olduğna kesinlikle emindi, ama o zaman drow, görüldüğ kadarıyla barghestin ininin peşne mi düşüşü?

Drow, barghestle birlikte miydi, hızla tatsızlaşn bir birliktelik miydi? Tüm inancı sivil halkı iyi ırklarla yaratıklar arasındaki savaşan korumak olan korucunun aklını daha da meşul edeni ise, acaba drow, barghestin peşne çiftlikteki katliamın intikamını almak için düşüşolabilir miydi? Dove, bu en sonuncusunun doğu olduğndan şpheleniyordu, ama drowu harekete geçiren şyden emin değldi. Acaba barghest aileyi öldürdüğnde, Maldobarlı çiftçileri uyararak, planlanmışbir drow istilasını bozmuşolabilir miydi?

Gene de parçalar tam olarak birbirini tutmuyordu. Eğr kara elfler Maldobar'ı istila etmek isteselerdi, o halde kesinlikle hiçbiri kendini daha evvelden ortaya çıkarmazdı. Dove'un içinde bir his, bu tek drowun, tek başna hareket ettiğni, ve dışrı çıkarak katledilen çiftçilerin intikamını aldığnı söylüyordu. Bu düşnceyi kendi iyimserliğnin bir ürünü olduğnu düşnerek kafasından uzaklaşırdı ve de kendine kara elflerin pek nadiren bu tür korucuvari davranışar sergilediğni hatırlattı.

Beş dar patikadan aşğ inip de, cesetlerin en büyüğnü gördükleri yere gittiklerinde, Gabriel, dağn derinlikerine giden izi bulmuşu bile. İi çeşt iz açıkça görünüyordu, drowunki ve de bir de, iki ayaklı bir yaratığ belki de üçüncü bir bargheste ait daha taze olanı.

"Peki ya pantere ne oldu?" diye sordu Fret, bunca senenin ardından yaptığ ilk keşf gezisinden ortaya çıkan bir heyecanla.

Dove yüksek sesle güldü ve çaresizce başnı salladı. Her yanıt beraberinde öyle fazla soru getiriyordu ki.

Drizzt gece boyunca, seneler boyunca yaptığ gibi bir başa acı dolu gerçeklikten daha kaçmaya devam etti. Çiftçileri öldürmemişi,aslında onları gnoll grubundan kurtarmışı; ama onlar artık ölüydü. Drizzt bu gerçekten kaçamazdı. Tamamen kendi isteğyle onların hayatına girmişi ve artık onlar ölüydüler.

Tepe deviyle karşlaşasının ardından gelen ikinci gece, Drizzt, kavisli dağpatikalarının orada, barghestin ininin yönünde, uzakta bir kamp ateş gördü. Bunun bir tesadüf olamayacağnı düşnerek, drow Guenhwyvar'ı çağrdı ve panteri yakından incelemesi için oraya gönderdi.

Yorulmaksızın, ipeksi kara şkil, gecenin gölgeleri arasında görülmeksizin koşrak, kampla arasındaki mesafeyi hızla kapamaya başadı.

Dove ve Gabriel, yeleğni sert bir fırça ile temizlemekle meşul olan Fret'in bitmek tükenmek bilmeyen yakınmalarını dinleyip eğenerek rahatça dinleniyorlardı.

Roddy, yolun biraz ötesinde, köpeğ ayağnın dibinde kıvrılmış yıkılmışbir ağç ile büyük bir kayanın arasında güvenli bir mevki tutmuşu.

"Off, bu çıkmak bilmeyen kir!" diye homurdandı Fret. "Asla ama asla bu kıyafeti temizleyemeyeceğm! Yeni bir tane almam gerekecek." Çaresizce ciddi bir yüz takınmaya başayan Dove'a baktı. "Çekinmeyin, gülün, Bayan Falconhand," diye tembihledi dwarf. "Hiç şphesiz bedeli sizin kesenizden çıkacak!"

"Bir dwarfa ciciler almak zorunda olduğmuz gün acı bir gün olacak," diye araya girdi Gabriel, ve bu sözle Dove gülme krizine tutuldu.

"Çekinmeyin, gülün!" dedi Fret yeniden, ve fırçasıyla daha sert bir şkilde temizlemeye çalışrken, kıyafet tam ortasından delindi. "Lanet ve çile!" diye söylendi ve ardından fırçayı yere fırlattı.

"Kapat çeneni!"diye söylendi Roddy, tüm neşyi kaçırarak. "Drowun tepemize binmesini mi istiyorsunuz?"

Gabriel'in hemen ardından gelen bakış hiç de uzlaşacı değldi, ama Dove, her ne kadar kabaca söylenmişolsa da, dağadamının öğdünün yerinde olduğnu farketti. "Hadi dinlenelim Gabriel," dedi korucu, savaşı arkadaşna. "Darda ve Kellindil yakında burada olur ve nöbet sırası bize gelir. Yarınki yolun fazla yorucu olmayacağnı düşnüyorum" -Fret'e bakarak göz kırptı- "ve bugünkünden daha az kirli."

Gabriel omuz silkti, piposunu ağına yerleşirdi ve ellerini başnın arkasında bitişirdi. Bu, onun ve maceracı arkadaşarının hoşandığ hayattı, yıldızların altında, ve dağrüzgarlarının oluşurduğ şrkı kulaklarında kamp yapmak.

Fakat Fret, her rahatsız edici pozisyonda, itekleyip etrafında döndükçe homurdanıyor ve hırlıyordu.

Gabriel'in yüzündeki gülümsemeyi paylaşığnı anlamak için Dove'a bakmaya ihtiyacı yoktu. Ya da devam eden seslerden küplere binen dağadamı Roddy'ye bakmaya. Şphesiz ki şhir hayatına alışışbir dwarf için önemsiz gelen bu sesler, yola alışın olan kişler için batıcı oluyordu.

Roddy'nin köpeğ tüylerini kabartıp hırlamaya başadığ anda karanlıkta bir ıslık sesi duyuldu.

Dove ve Gabriel, bir saniye içinde ayağ kalkmış ateşn ışğnın çevresine Darda'nın çağısının yönüne ilerliyorlardı. Aynı şkilde Roddy de, köpeğni, gözleri karanlığ alışın diye, ışğn uzağna büyük kayanın çevresine çekişiriyordu.

Kendi rahatsızlığyla meşul olan Fret de en sonunda hareketlenmenin farkına varmışı. "Ne?" diye sordu dwarf merakla. "Ne?"

Kısa süren fısıltının ardından Darda, Dove ve Gabriel ayrılarak, çevrenin sakinliğnden emin olmak için kampı farklı yönlerden dolaşaya başadılar.

"Ağç," diye hafif bir fısıltı duyuldu ve Dove çömeldi. Kısa bir süre sonra, zekice bir biçimde, kayalık ve de çalılığn arasında gizlenmişolan Roddy'nin farkına vardı. Koca adam da silahını hazırlamışı, diğr eli ise sessiz kalması için köpeğnin burnunu sıkıca tutuyordu.

Dove, Roddy'nin başnı tek bir çınarın genişe açılmışdallarına doğu takip etti. Korucu başangıçta yapraklı dalların arasında bir şy göremedi ama az sonra kedimsi sarı gözler belirginleşi.

"Drowun panteri," diye fısıldadı Dove. Roddy baş ile onayladı. En ufak bir hareketin kediyi alarma geçireceğni bilerek hareketsizce durarak izlediler. Birkaç saniye sonra Gabriel de sessizce pozisyon alarak gözlerini aynı karanlık noktaya çevirip onlara katıldı. Üçü de zamanın müttefikleri olduğnu biliyordu; o sırada, Darda ve Kellindil mevzileniyorlardı.

Tuzakları kesinlikle Guenhwyvar'ı ele geçirmeyi sağayacaktı, ama bir süre sonra, dwarf kamp alanının dışna çıkarak Roddy' ye tosladı. Dağadamı neredeyse düşyordu ve refleksle silahsız elini düşesini engellemek için kaldırdığnda, köpeğ çılgına dönmüşbir halde ileri atıldı.

Kara saplı bir ok gibi, panter ağçtan yaylandı ve gecenin içinde kayboldu. Fakat şns Guenhwyvar'ın yanında değldi, çünkü dümdüz Kellindilin mevkilendiğ yerin yanından geçmişi ve keskin görüşü elf okçusu onu açıkça görmüşü.

Kellindil uzaktan bağrma ve havlama seslerini duymuşu ama ne olduğnu kestirmekte güçlük çekiyordu. Ama açıkça duyduğ ses tüm tereddütünü ortadan kaldırdı.

"O katili öldür!" diye bağrdı Roddy.

Panterin ya da drow yol arkadaşnın kamp alanına saldırdığnı düşnen Kellindil, okunu fırlattı. Büyülü ok, panter ileri doğu koşrken, Guenhwyvar'ın yanına derince saplandı.

Ardından Dove'un Roddy'yi suçlayıcı sesi duyuldu. "Yapma!" diye bağrdı korucu. "Panter öfkemize neden olacak hiçbir şy yapmadı!"

Kellindil panterin izini takip etmeye başadı. Isı görüşü hassas elf gözleri ile çevredeki kan izlerinin ve kamptan ileri doğu giden izlerin ısısını görebiliyordu.

Dove ve diğrleri kısa bir süre sonra onun yanına geldiler. Kellindil'in, güzel ve köşli elf hatları, kızgın bakışarı Roddy'nin üzerindeyken yakıcı görünüyordu.

"Bana hatalı bir atışyaptırdın, McGristle," dedi kızgınlıkla. "Sözlerin üzerine, bir oku haketmeyen bir yaratığ sapladım! Seni bunu bir daha yapmaman konusunda bir kez ama sadece bir kez uyarıyorum." Sözlerinin ne kadar kesin olduğnu belirten bir bakışn ardından, Kellindil, kan izlerini izleyerek yürümeye başadı.

Roddy'nin içini kızgın alevler kapladı, ama, bu aman tanımayan dörtlü ve düzenli dwarf karşsında yalnız başna kaldığnı anlayarak, bunu kontrol altına aldı. Gene de, bakışnı Fret'in üzerine odakladı, biliyordu ki yargısı karşsında kimse kendisine karş çıkamazdı.

"Tehlike yakın olduğnda, dilini ağının içinde tut!" diye hırladı Roddy. "Ve kokan çizmelerini sırtımdan uzak!"

Fret, grup Kellendü'in ardından hareket etmeye başadığnda, etrafa anlam veremez bir şkilde baktı. "Kokan mı?" diye sordu dwarf yüksek sesle. Kalbi kırık bir halde aşğya iyi cilalanmışçizmelerine baktı. "Kokulu mu?" dedi, durarak rahatlatmaya çalışn bir gülümseme ile bakan Dove'a. "Onun sırtından dolayı kirlenmişolması daha muhtemeldir!"

Doğdaki dağarın üzerinden uzamaya başayan şfağn ilk ışkları ile, Guenhwyvar aksayarak Drizzt'e geri döndü. Drizzt, neredeyse Guenhwyvar'ın yanında asılı olan oktan şşrmamış ne yapacağnı bilemez bir halde başnı salladı. İteksizce, ama bunun akıllıca bir yöntem olduğnu bilerek, cinden almışolduğ kamayı çıkartıp, oku kesti.

Guenhwyvar, bu işem boyunca sessizce hırladı ama sakince durdu ve karş çıkmadı. Daha sonra Drizzt, Guenhwyvar'ın yanında olmasını istemesine rağen, yaralarının daha hızlı iyileşbileceğ, astral boyuttaki evine dönmesine i/in verdi. Bu ok, onu takip edenler hakkında bilmesi gereken herşyi açıklıyor, ve Drizzt yakın bir zamanda pantere yeniden ihtiyacı olacağna inanıyordu. Topraktan dışrı çıkmışbir kayanın üzerinde oturdu ve aşğya, başa bir düşanın bilinen yaklaşasını beklediğ, aydınlanmaya başayan patikaları boylu boyunca izlemeye başadı.

Tabi ki, hiçbir şy görmedi; yaralı olan Guenhwyvar dahi, takibin arasını açmışı, ve bir insan ya da buna benzer bir varlık için, kamp ateş uzun saatler sürecek bir mesafedeydi.

Ama geleceklerdi, Drizzt biliyordu, onu istemediğ bir başa savaş zorlayacaklardı. Drizzt etrafına, ne tür korkunç tuzaklar kurabileceğni, karşlaşa, her zaman olduğ gibi, silah darbelerine dönüşüğnde ne tür avantajlar sağayabileceğni düşnerek bakınmaya başadı.

İsanlarla, köpeğ olan adam ve diğr çiftçilerle olan karşlaşası kısa bir sürede düşncesini değşirdi. O an, savaşbir yanlışanlamadan çıkmışı, Drizzt'in hiçbir zaman aşmayacağnı düşndüğ bir engelden. Drizzt'in o sırada, Guenhwyvar'ın yaralarına karşn, şmdi olduğ gibi insanlarla savaşak için hiçbir isteğ yoktu.

Ortalık aydınlanıyor ve halen yaralı olan drow, tüm akşm boyunca dinlenmişolmasına rağen, karanlık ve rahat bir sığnak bulmak istiyordu. Ama Drizzt, yaklaşakta olan savaşa avantajlı olmak istiyorsa vakit geçirmeyi göze alamazdı.

"Beni daha ne kadar takip edeceksiniz?" diye fısıldadı Drizzt, sabah esintisine karş. Üzgün ama kararlı bir sesle yemin etti, "Göreceğz."

10

"Panter drowu bulmuş" diye karar verdi Dove, o ve arkadaşarı kayalık bölge ve civarını incelemek için oyalandıktan sonra. Kellindil'in oku yerde, panterin izlerinin sona erdiğ yerde kırık olarak duruyordu. "Ve sonra panter ortadan kaybolmuş"

"Öyle gibi görünüyor," diye onayladı Gabriel, kafasını kaşyıp yere, akıl karışırıcı ize bakarken.

"Cehennem kedisi," diye hırladı Roddy McGristle. "İu287 renç evine geri dönmüş"

Fret, "Senin evine mi?" diye sormak istiyordu, ama akıllıca bu iğeleyici soruyu kendine sakladı.

Diğrleri de, dağadamının açıklamasının geçip gitmesine izin verdiler. Bu bilmeceye bir cevapları yoktu, ve Roddy'nin tahmini de en az onlarınki kadar iyiydi. Yaralı panter ve taze kan izleri gitmişi, ama Roddy'nin köpeğ kısa sürede Drizzt'in kokusunu yakaladı. Heyecanla uluyarak, köpek onlara yol gösterdi, ve her ikisi de becerikli iz sürücüler olan Dove ve Kellendil, sıklıkla, gittikleri yönün doğuluğnu onaylayan yeni ipuçları buldular.

İ, dağn yamacı boyunca sürdü, daha sonra sık ağçlı bir alana girip, çıplak kayalardan oluşn bir açıklıkta devam etti, ve en sonunda birdenbire başa bir vadinin kenarında sona erdi. Roddy'nin köpeğ vadinin tam ağına kadar ilerledi ve hatta bu tehlikeli inişn başangıcına ilk adımı attı.

"Lanet olası drow büyüsü," diye homurdandı Roddy. Etrafına bakındı ve böyle dik bir yamaçtan aşğ inmenin pek çok saatini alacağnı düşnerek bacağna bir yumruk indirdi.

"Gün ışğ çekiliyor," diye açıkladı Dove. "Burada kamp kuralım ve yolumuzu sabaha bulalım."

Gabriel ve Fret uyumla başarını sallayıp onayladılar ama Roddy karş çıktı. "İler ş anda taze!" dedi dağadamı, "Köpeğ aşğ indirip, iz üzerine geri döndürmeliyiz, en azından yataklarımıza girmeden önce."

"Bu saatler sürebilir..." diye karş çıkmaya hazırlandı Fret, ama Dove düzenli dwarfı susturdu.

"Gelin," diye rica etti Dove diğrlerine, ve batıya, yerin dik ama en azından inilebilir bir tarafına doğu yürüdü.

Dove, Roddy'nin çıkardığ sonuca katılmıyordu, ama Maldobar'ın tayin edilmişelçisi ile daha fazla sorun çıkmasını istemiyordu.

Vadinin dibinde yalnızca daha fazla bilmece ile karşlaşılar. Roddy, köpeğni her yöne doğu yürüttü ama ulaşlmaz drowun izini bulamadı. Düşnce ile geçen dakikaların ardından, gerçek Dove'un aklında belirmeye başadı ve yüzündeki gülümseme herşyi, diğr tecrübeli yol arkadaşarına açıkladı.

"Bizi kandırdı!" diye güldü Gabriel, Dove'un yüzündeki gülümsemenin nedenini tahmin ederek. "Bizi, aşğ inmek için büyü kullanacağnı düşneceğmizi bilerek,vadiye indirdi!"

"Neden bahsediyorsunuz?" diye sordu Roddy, kızgınlıkla, ama tecrübeli ödül avcısıda tam olarak ne olduğnu anlamışı.

"Yani, yukarıya tekrar tırmanmak zorunda olduğmuzu mu söylüyorsunuz?" diye sordu Fret, sesi inlemeyi andırarak.

Dove tekrar güldü fakat Roddy'ye bakarak çabucak kendine geldi ve, "Sabaha!" dedi.

Dağadamı bu kez karş çıkmadı.

Ertesi sabah şfak söktüğnde, grup tekrar vadi kenarına tırmanmış ve Roddy köpeğni tekrar Drizzt'in, izini ilk yakaladıkları kayaların çıktığ yere sürmeye başamışı.Hile çok basitti, ama aynı soru tüm bu tecrübeli iz sürücülerin aklını kurcalıyordu: drow köpeğ bu denli şşına çevirebilecek şkilde nasıl izini kaybettirebilmişi? Tekrar, sık ağçların bulunduğ yere geldiklerinde, Dove cevabını biliyordu.

Ağr çantasını yere bırakmaya hazırlanan Kellindil'i başyla onayladı. Çevik elf, düşk dallardan birini yakalamışve tırmanan drowun muhtemel yollarını incelemek için kendini yukarı çekmişi. Pek çok ağcın dalları birbirine karışışı, yani seçeneklerin sayısı çok fazlaydı, ama bir süre sonra Kellindil, doğu bir şkilde, Roddy ve köpeğni, ağç gövdelerinin yanından geçen ve dağn etekleri çevresinde kıvrılarak Maldobar yönüne giden yeni bir ize yönlendirdi.

"Kasaba!" diye bağrdı Fret, rahatsızca, ama diğrleri endişli görünmüyordu.

"Kasabaya değl," diye yanıtladı Roddy, öfkesini tutmaya çalışakta zorlanarak. Bir ödül avcısı olarak, Roddy her zaman, en azından takip boyunca, boy ölçüşbilen rakiplerden hoşanırdı. "Kaynak," diye açıkladı Roddy, artık drowun ne düşndüğnü bildiğne inanarak. "Drow kaynağ doğu yönelmiş dere boyunca iz bırakmadan balta girmemiştopraklara girmek için."

"Bu drow yetenekli bir rakip," diye yorumda bulundu Darda, tamamıyla Roddy'ye katılarak.

"Ve şmdi en azından bir gün ötemizde," dedi Gabriel.

Fret'in hoşutsuz iç çekişnin sona ermesinin ardından, Dove dwarfı biraz teskin etti. "Korkmana gerek yok," dedi. "Stoğmuz yeterli ama drowunki değl. Avlanmak ya da yiyecek toplamak için durmak zorunda, ama biz devam edebiliriz."

"Sadece ihtiyacımız olduğnda uyuyacağz!"diye araya girdi Roddy, grubun diğr üyeleri tarafından yavaşatılmamaya kararlı bir şkilde. "Ve yalnızca kısa süreler için!"

Fret yeniden derin bir iç çekti.

"Ve hiç vakit kaybetmeden, malzemelerimizi bölüşürmeliyiz," diye ekledi Dove, sadece Roddy'yi memnun etmek için değl aynı zamanda gerekli olduğndan dolayı. "Drowu bulana kadar biraz zorluk yaşyacağz. Gecikmek istemiyorum."

"Bölüşürmek/'diye homurdandı Fret sessizce. Üçüncü kere iç çekti ve elini rahatlatmak istercesine karnına koydu. Sundaba/da, Helm'in kalesindeki düzenli odasında olmayı ne kadar da çok istiyordu!

Drizzt'in tüm niyeti, kendisini takip eden grup hevesini yitirene dek dağarın daha derinliklerine girmekti. Yön şşrtıcı taktiklerini, sıklıkla geri geri yürüyerek ya da tamamıyla başa yöne giden başa bir iz oluşurmak için ağçlardan devam ederek uygulamaya devam etti. Pek çok dağkaynağ, kokusunun bulunmasına karş yeni engeller yaratıyordu, ama Drizzt'in takipçileri acemi değldi, ve Roddy'nin köpeğ de diğrleri gibi iyi bir av hayvanıydı.

Drizzt, hâlâ onları atlatacağna inanıyordu, ama onların devam eden takibi, drowun içine daha farklı daha gizli endişler sokuyordu. Böylesine sıkı bir takibi gerektirecek hiçbir şy yapmamışı; hatta ölen çiftçi ailesinin intikamını dahi almışı. Ve Drizzt'in artık tek başna ilerleyeceğ, daha başa kimseyi tehlikeye sokmayacağ konusundaki kızgınlık dolu yeminine, yalnızlığ bir dost olarak çok uzun yıllardır kabul etmesine rağen; korku değl fakat meraktan, arkasına bakmadan edemiyordu, içindeki arzu dinmiyordu.

Sonunda, Drizzt kendini takip eden grup hakkındaki merakını inkar edemedi. Drizzt, bir gece kamp ateş etrafında hareket eden kişleri izlerken, bu merakın kendi sonunu getirebileceğni düşndü. Gene de Drizzt'in bunun farkına varması ve ikinci kez gözden geçirmesi, artık bunun için bir şy yapamacağ kadar geç olmuşu, ihtiyaçları onu kendine çekmişi, ve şmdi kendini takip edenlerin kampı bulunduğ yerden yirmi metre kadar ötedeydi.

Do ve, Fret ve Gabriel'in aralarındaki şkalaşalar, kelimelerini anlamasa dahi, Drizzt'in kalben duyduğ hisleri körüklüyordu. Fakat drowun kampın içine yürüme isteğ, Roddy ve köpeğ ışğn yanından her geçişe yok oluyordu. Drizzt, o ikisinin kendisini dinlemek için beklemeyeceğni biliyordu.

Grup, iki nöbetçi yerleşirmişi, bir elf ve uzun boylu bir insan. Drizzt, insan olanın karanlıkta elf kadar tecrübeli olmayacağnı düşnerek, onun yanından geçti. Fakat şmdi, drow, aldığ tüm tedbirlere rağen, kampın öteki tarafına, elf gözcünün olduğ yere doğu gidiyordu.

Drizzt, yalnızca bir kez yeryüzündeki kuzenlerini görmüşü. Bu felaketlerle dolu bir olaydı. Drizzt'in gözcüsü olduğ istilacı grup, Drizzt'in saklamayı becerdiğ tek bir elf kızı dışnda ortadaki tüm yeryüzü ciflerini katletmişi. Tüm bu lanetleyen hatıralarla harekete geçen Drizzt'in bir elf, canlı ve hayat dolu bir elf görmesi gerekiyordu.

Kellindil, çevrede bir yabancının olduğnu düşndüğ ilk anda ufak bir kama göğünün yanından hızla geçerek yayının telini kopardı. Elf vakit kaybetmeden döndü ve de drowun lavanta rengi gözleri ile karş karşya geldi. Drizzt sadece birkaç adım ötedeydi.

Kellindil'in gözündeki kırmızı parıltı, onun Drizzt'! ısı tayfında gördüğnü gösteriyordu. Drow, Karanlıkaltı'nın barışsembolü olarak ellerini göğünün üzerinde kovuşurdu.

"En sonunda karşlaşık, karanlık kuzenim," diye fısıldadı Kellindil sertçe, sesi belirgin derecede öfkeli ve gözleri tehlikeli bir biçimde kısılarak, drow dilinde. Bir kedi çevikliğyle, Kellindil, bıçak kısmı kırmızı alev renginde ince işenmişkılıcını belinden aldı.

Drizzt, elfin kendi dilini konuşbilmesinden ve kampı alarma geçirmemek için fısıltıyla konuşasından dolayı heyecanlı ve umutluydu. Yeryüzü elfi Drizzt'in boyunda ve aynı keskin hatlara sahipti ama onun gözleri daha dar ve altın rengi saçları Drizzt'in beyaz saçları gibi uzun ve kalın değldi.

"Ben Drizzt Do'Urden'im," diye söze başadı Drizzt karşsındakini yoklamak için.

"Senin ne olarak çağrıldığn hiç umurumda değl!" diye tersledi Kellindil. "Sen bir drowsun. Tüm bilmem gereken bu! Gel hadi, drow. Gel de hangimiz daha güçlüyüz görelim!"

Drizzt henüz kılıcım çekmemişi ve buna niyeti de yoktu. "Seninle savaşak istemiyorum..." Drizzt'in sesi, yeryüzü cifinin yüzündeki yoğn öfkeden dolayı kelimelerinin yararsız olduğnu anladığnda sessizliğ karışı.

Drizzt herşyi bu elfe anlatmak istiyordu, tüm hikayesini anlatmak ve kendisi dışnda bir ses tarafından suçsuz bulunmak. Eğr bir başası, -özellikle de bir yeryüzü elfi- başndan geçenleri dinlese ve seçimlerini, yaşmı boyunca karşlaşığ korkunç şyler karşsında doğu davrandığnı onaylasa, o zaman suçluluk duygusu Drizzt'in omuzlarından kalkacaktı. Eğr, kendisi kadar, kendi karanlık insanlarından nefret eden bu kişler tarafından kabul görse, Drizzt Do'Urden huzur bulacaktı.

Ama ne elfin kılıcı yere iki santim kadar indi ne de elfin daha çok gülümsemeye alışın yüzündeki sert ifade yumuşdı.

Drizzt burada kabul görmeyecekti, ne şmdi ne de muhtemelen hiçbir zaman. Her zaman yanlışanlaşlmaya mahkum mu olacağm? diye sordu kendine. Ya da belki de kendisi etrafındakilere, adillik açısından olması gerekenden daha fazla mı paye veriyordu?

Bu, Drizzt'in ilerki günlerde yanıtlaması gereken iki düşncesiydi çünkü Kellindil'in sabrı sona ermişi. Elf, drowa doğu elindeki kılıcın ucu drowa doğu dönük geliyordu.

Drizzt şşrmamışı; nasıl şşrabilirdi ki? Arkaya, biraz uzağ sıçradı ve içindeki büyü gücünü kullanarak, kendisine doğu gelen elfin üzerine, delinemez karanlıkta bir küre yolladı.

Büyü konusunda hiç de acemi olmayan Kellindil drowun hilesini anladı. Elf yönünü değşirerek, karanlık kürenin arkasına geçti ve kılıcı hazır biçimde ileri atıldı, ı Lavanta renkli gözler yokolmuşu.

"Drow!" diye bağrdı Kellindil yüksek sesle, ve kampın yakınındaki herkes harekete geçti. Roddy'nin köpeğ ulumaya başadı ve heyecanlı, tehdit edici havlama Drizzt'i dağara doğu, kendisini göçe lanetletircesine takip etti.

Kellindil, tetikte ama drowun çevrede olmayacağnı bilerek endiş etmeden sırtını bir ağca dayadı. Drizzt o anda bilemezdi ama, kelimeleri ve bunu destekleyen hareketlerisavaşak yerine kaçması- gerçekten de elfin çok da kapalı olmayan kafasına az da olsa bir şphe yerleşirmişi.

"Şfağn ilk ışklarıyla birlikte avantajını kaybedecektir," dedi Dove, drowa yetişekle geçirilen sonuçsuz pek çok saatin ardından. Artık, çanak şklinde kayalık bir vadideydiler, ve drowun izleri uzakta, yüksek bir tırmanış doğu gidiyordu.

Yanında, neredeyse yorgunluktan devrilecek halde olan Fret, cevap vermekte gecikmedi. "Avantaj mı?" diye inledi. Bir sonraki dağyamacına bakarak kafasını salladı. "Bu cehennemlik drowu bulamadan hepimiz yorgunluktan öleceğz!"

"Eğr uyum sağayamıyorsan düşve geber!" diye hırladı Roddy. "Bu sefer bu iğenç drowun kaçıp gitmesine izin verecek değliz!"

Grupta beklenmedik bir şkilde yere yıkılan Fret değl fakat başa bir üyesiydi. Aniden grubun içine bir kaya daldı, ve Darda'-nın omuzuna, onu havalandırıp, etrafında döndürecek bir hızla çarpıp geçti. Yüzüstü toprağ düşrken bağrmaya bile vakit bulamamışı.

Dove, Fret'i yakaladı ve yakındaki bir kayaya doğu yuvarlandı, Roddy ve Gabriel de aynı şyi yapmışardı. Bir başa taşve ardından pek çoğ, bölgeye yıldırım gibi yağyordu.

"Çığmı?" diye sordu şşına dönen cüce, şku atlattığnda.

Darda için çok endişlenen Dove, cevap vermeye yellenmedi, oysa durumun ne olduğnu, bunun bir çığolmadığnı biliyordu.

"Yaşyor," diye bağrdı Gabriel, Dove'un üç dört metre kadar ötesinde bulunan koruyucu kayasından. Bölgeye başa bir taşdüşüş Darda'nın kafasını teğt geçerek ıskalamışı.

"Kahretsin," diye homurdandı Dove. Kayasının üzerinden kafasını çıkarıp, dağyamacına ve dibindeki kayalık uçuruma baktı. "Şmdi Kellindil," diye fısıldadı kendi kendine, "Bize biraz zaman kazandır."

Sanki yanıtlarcasma, kızgın bir kükremenin takip ettiğ, elfin gerilen yayının boşlma sesi geldi. Dove ve Gabriel birbirlerine bakarak, acıyla gülümsediler.

"Kaya devleri!" diye bağrdı Roddy, derinden, sürtünme sesi gibi bir tınısı olan kükremeyi tanıyarak.

Dove, sırtını kayaya yaslamış elinde açık çantası, çömelip bekledi. Bölgeye başa taşyağıyordu; bunun yerine, ötelerinden, Kellindil'in yakınlarında, gökgürültüsünü andırır çarpma sesleri geliyordu. Dove, Darda'ya doğu koşu ve nazikçe adamı çevirdi.

"Acıttı," diye fısıldadı Darda, bu durumunu hafife alan cümlesine gülümsemeye çalışrak.

"Konuşa," diye yanıtladı Dove, çantasındaki iksir şşlerinden birine ulaşaya çalışrak. Ama korucunun zamanı kalmamışı. Onu açıkta gören devler, alçaktaki alana saldırılarına devam etmeye başamışardı.

"Kayaya geri dön!" diye bağrdı Gabriel. Dove, kayaya doğu ilerlerken her adımında tökezleyen adama destek olmak için koluna girdi.

"Hızlı! Hızlı!" diye bağrdı Fret, sırtı kayaya yapışışhalde onları endiş ile izliyordu.

Birdenbire Dove, Darda'nın üstüne eğldi, yere yapışırdığnda, o anda eğlen kafalarının üstünden bir başa kaya uçuyordu.

Fret, tırnaklarını yemeye başamış ardından ne yaptığnı yüzünde tiksinti dolu bir ifade ile farkederek durmuşu. "Çabuk olun!" diye bağrdı dostlarına yeniden. Bir kaya daha, çok yakında, yerden sekmişi.

Henüz Dove ve Darda Fret'e ulaşadan, kayanın arka yüzüne bir taşçarpmışı. Sırtı kayaya yapışk olan Fret, kontrolsuzca, ileri doğu uçarak, sürünmekte olan dostlarına yer açmışı. Dove, Darda'yı kayanın arkasına yerleşirdi, ardından tekrar dışrı çıkıp, yere düşüşcüceyi alması gerektiğni düşnerek arkasını döndü.

Ama Fret ayağ kalkmışı, lanetler yağırıp, homurdanıyor, vücudundaki yaralardan çok, iyi işenmişkıyafetindeki bir başa delikle meşul görünüyordu.

"Buraya geri gel!" diye çığık attı Dove.

"Lanetler ve çileler kovalasın bu aptal devleri!" Fret'in tek cevabıydı, özellikle sert adımlarla kayaya doğu ilerlerken, yumruklarını sıkıca kalçalarında birleşirmişi.

Hem kapana kısılmışgruba hem de bulundukları bölgeye yapılan hücum devam ediyordu. Ardından Kellindil dalarak, Roddy ve köpeğnin yanındaki kayaya geldi.

"Kaya devleri," diye açıkladı elf. "En azından bir düzine." Dağyamacının ortalarındaki bir bayırı işret ediyordu.

"Drow bizi kapana düşrdü," diye hırladı Roddy, yumruğnu sertçe kayaya vurarak.

Kellindil ikna olmamışı, ama çenesini tuttu.

Kayalık yükseltinin zirvesinden, Drizzt, gelişekte olan savaş izliyordu. Alçaktaki patikaları, şfak sökmeden bir saat kadar önce geçmişi. Karanlıkta, bekleyen devleri aşak, sinsi drow için güç olmamışı; Drizzt, onların cephesini kolaylıkla aşışı.

Şmdi, gün ışğnda Drizzt, gözlerini kısarak, ne yapacağnı düşndü. Devleri aşığnda, kendini takip edenlerin başarının derde gireceğni bekliyordu. Onları bir şkilde uyarmayı denemeli miyim? diye düşndü. Ya da bölgeden uzaklaşrak, insanları ve elfi devlerden uzaklaşırmak mıydı?

Drizzt, bir kez daha bu garip ve sert dünyanın içindeki yerini anlamıyordu. "Bırak kendi aralarında savaşınlar," dedi sertçe, kendini ikna etmeye çalışrcasına. Drizzt, özellikle önceki geceki karşlaşalarını hatırladı. Elf, kendisi dövüşek istemediğni açıklamasına karşn, saldırmışı. Guenhwyvar'ın vücudunun yanından söktüğ oku da hatırlıyordu.

"Bırak birbirlerini öldürsünler," dedi Drizzt ve ayrılmak için arkasını döndü. Omzundan geriye son bir kez baktığnda, devlerden bazılarının harekete geçtiğni gördü. Bir grup, bayırda durup vadiyi sonu gelmeyecek bir taşyağuruna tutarken, biri sağan diğri soldan yaklaşn iki grup, yelpaza gibi açılarak tuzağ düşüşgrubu çevreliyorlardı.

Drizzt, takipçilerinin kaçamayacaklarını biliyordu. Devler tarafından sarıldıklarında, çarpraz ateşen kaçamayacaklardı.

O anda drowun içinde bir şyler çalkalandı, gnoll grubuna karş gelirken hissettiklerinin aynısıydı bu. Bunu tam olarak bilemezdi ama, tıpkı çiftlik evine saldırı planlayan gnoller gibi, Drizzt, bu savaşa kötü tarafın devler olduğndan şpheleniyordu.

Drizzt'in kararlı yüz hatları başa hatıralarla yumuşmışı, çiftlikte oyun oynayan insan çocukları ve yalağ giren kum saçlı çocuğn hatıraları.

Drizzt, oniks figürü yere koydu. "Gel Guenhwyvar," diye emretti. "Bize ihtiyaçları var."

"İi yandan kuştılıyoruz!" diye hırladı Roddy McGristle, yukarıdaki patikalarda ilerleyen devleri görünce.

Dove, Gabriel ve Kellindil, bir çıkışbulmak için etraflarına bakınıyorlardı. Yolculukları sırasında, hem beraber hem de başa gruplarla pek çok devle savaşışardı. Eskiden, her zaman, dünyayı bu sorun yaratan yaratıklardan temizlemekten memnun, istekle dövüş katılmışardı. Ama bu kez, hepsi sonucun farklı olacağndan endişliydi. Kaya devleri, tüm diyarlarda en iyi taşfırlatıcılarıydı, ve tek bir vuruşarı bile, en sert adamı öldürmeye yetebilirdi. Aynı zamanda, hayatta olmasına rağen, Darda kaçamazdı ve hiçkimsenin onu geride bırakmaya niyeti yoktu.

"Kaç, dağadamı," dedi Kellindil, Roddy'ye. "Bize bir borcun yok."

Roddy sorgulayan gözlerle okçuya baktı. "Ben kaçmam, elf," diye hırladı. "Hiçbir şyden!"

Kellindil başyla onayladı ve yayına bir ok yerleşirdi.

"Eğr yana geçerlerse, lanetleniriz," diye açıkladı Dove, Fret'e. "Senden af diliyorum, sevgili Fret. Seni evinden alıp getirmemeliydim."

Fret bu düşnceyi savdı. Ellerini cüppesinin içine soktu ve küçük fakat ölümcül görünen gümüşbir çekiç çıkardı. Bu görüntü karşsında, bir tüy kalemi ellerinde tutmaya alışışcücenin narin ellerinde çekicin ne kadar garip göründüğnü düşnerek, gülümsedi.

Tepedeki bayırda, Drizzt ve Guenhwyvar tuzağ düşüşgrubu sol kanattan kuştan dev grubunun hareketlerini gölgeliyordu. Drizzt, insanlara yardım etmekte kararlıydı ama dört silahlı dev karşsında ne kadar etkili olabileceğni bilmiyordu. Ama gene de, Guenhwyvar yanındayken, gruba kaçacak zaman verecek şkilde, devlerin ilgisini başa yöne çevirebileceklerini düşnüyordu.

Yol boyunca vadi genişiyordu ve Drizzt diğr taraftan grubu saran dev grubunun muhtemelen taşatımı mesafesinden çıktığnı farketti.

"Gel, dostum," diye fısıldadı Drizzt, pantere, ve palalarını çekerek, kırık ve sivri kayaların üzerinden aşğ inmeye başadı. Fakat bir süre sonra, dev grubunun kısa bir mesafe önündeki araziyi farkettiğnde Drizzt, Guenhwyvar'ı yelelerinden tutarak tekrar yukarıdaki bayıra yöneltti.

Burada yer, kırık ve çentik çentik olmasına karş şphe götürmeyecek şkilde sabitti. Oysa, biraz ötede, yavaşa aşğ eğmlenen yer büyük kayalar ve yüzlerce ufak taşa kaplıydı. Drizzt bir dağ• yamacının hareketleri hakkında fazla bilgili değldi ama o bile bu dik ve de gevşk tabanın çökmenin eşğnde olduğnu görebiliyordu.

Drow ve kedi öne, dev grubunun olduğ yere koşaya başadılar. Devler neredeyse mevkilenmişi; hatta bir kısmı köşye sıkışışgruba taşfırlatmaya başamışı bile. Drizzt, büyük bir kayanın arkasına geçti ve iterek onu harekete geçirdi. Guenhwyvar'ın yöntemi daha belirgindi. Panter, dağyamacı boyunca koşurmaya, her adımla taşarı yerlerinden oynatmaya ve kayaların arka yüzlerine zıplayıp, yuvarlanmaya başadıklarında üzerlerinden zıplamaya başadı.

Kayalar sekiyor ve diğrleriyle birleşyordu. Ufak taşar aralarında zıplayarak, hız kazandırıyorlardı. Kendini bu harekete vermişolan Drizzt, oluşaya başayan çığn ortasında koşuruyor, taşar atıp diğrlerini iterek, bu yuvarlanmaya ne ekleyebilirse yapıyordu. Az sonra drowun ayakları altındaki yer kaymaya başamışı ve dağyamacının tümü aşğ iniyor gibi görünüyordu.

Guenhwyvar, devler için bir kıyamet habercisi gibi çığn önünde hızla ilerliyordu. Panter onların üzerinden sıçramışı ama devler ona yalnızca bir an için dikkat etmişerdi, çünkü tonlarca kaya kendilerine çarpmaya başamışı.

Drizzt, başnın dertte olduğnu biliyordu; Guenhwyvar kadar çevik ve hızlı değldi ve yer kaymasını aşbileceğni ya da önünden çekilebileceğni düşnmüyordu. Ufak bir bayırın ucundan havaya sıçradı ve yukarı doğu yükselirken içindeki yükselme büyüsünü çağrdı.

Drizzt, konsantrasyonunu sağamak için zorlanıyordu. Büyü, kendini daha önceden iki kez yüzüstü bırakmışı, ve eğr bu sefer ona tutunamazsa, yuvarlanan kayaların üzerine düşrse, kesinlikle öleceğni biliyordu.

Kararlılığna karşn, Drizzt havada artan bir şkilde ağrlaşığnı hissetti. Çaresizce kollarını sallayıp, içindeki büyülü gücü bulmaya çalışyordu...ama yere düşyordu.

"Bize yalnızca ön taraftakiler vurabilir!" diye bağrdı Roddy, sağkanattan gelen taşardan biri kısa mesafede yere düşüğnde. "Sağkanattakiler, atışmesafesinin uzağndalar, soldakiler ise...!"

Do ve, Roddy'nin mantığnı ve sol kanatta yerden yükselen toz bulutuna bakan gözlerini izliyordu. Çağayan gibi akan kayalara ve kara cüppeli bir elf gibi görünen şkle dikkatle bakıyordu. Gabriel'e döndüğnde, onun da drowu gördüğnü biliyordu.

"Artık gitmeliyiz," diye seslendi Dove, elfe.

Kellindil başyla onayladı ve elinde gergin yayı ile, kayanın yanından çıktı.

"Hızla," diye ekledi Gabriel, "sağkanattaki grup atışmesafesine ulaşadan önce."

Kellindil'in yayı bir kez daha boşldı. Ötede bir dev acı içinde uluyordu.

"Burada, Darda'yla kal," diye rica etti Dove Fret'e, ardından o, Gabriel ve köpeğni sıkıca tutan Roddy saklandıkları yerden fırlayıp, önlerindeki devlere hücum ettiler. Kayadan kayaya ilerliyor, devler hareketlerini kestiremesinler diye zigzaglar çiziyorlardı. Tüm bunlar olurken, Kellindil'in okları, devleri taşatmaktan çok, eğlmekle meşul ediyordu.

Dağyamacının aşğlarında, saklanma yeri sağayan fakat aynı zamanda da üç savaşıyı birbirinden ayıran dikitler bulunuyordu. Onlar da devleri göremiyorlardı fakat gitmeleri gereken yönü kestirerek, yapabildikleri kadar farklı yollara dağldılar.

İi kaya duvarının arasında keskin bir dönüşyapan Roddy, devlerden biriyle karşlaşı. Dağadamı hemen köpeğni serbest bıraktı ve vahş köpek korkusuzca hücum ederek yukarı fırladı, yirmi ayak yüksekliğndeki devin yalnızca göğüne yaklaşbilmişi.

Ani saldırıdan şşran dev, elindeki kocaman sopasını bırakarak köpeğ uçuşnun yarısında yakaladı. Bu saldırgan köpeğ kısa bir sürede parçalayabilirdi, fakat Roddy'nin korkunç baltası Kanatıcı, iri adamın savurabildiğ tüm gücüyle baldırını boydan boya kesmisti. Dev öne doğu sendeledi ve Roddy'nin köpeğ kıvrılarak kurtulup, tırmanıp pençelemeye ardından da devin yüzünü ve boynunu ısırmaya başadı. Aşğda Roddy, biçmeye başamışı, bir ağcı kesercesine, yaratığ kesiyordu.

Sıçrayan taşarın üzerinde yarı kayarak, yarı dansederek, Drizzt yer kaymasını sürdürmeye başamışı. Çarpan kayalar yüzünden sendeleyen bir devin ortaya çıkışnı ve ardından Guenhwyvar'la karşlaşşnı gördü. Yaralı ve şşına dönmüşdev, olduğ yere yuvarlanmışı.

Drizzt'in, çaresizce gerçekleşirdiğ planının başrısının tadını çıkarmaya vakti yoktu. Yükselme büyüsü bir şkilde devam ediyordu, onu biraz yukarıda tutarak taşarla birlikte ilerlemesini sağıyordu. Her ne kadar ana kaymanın yukarısında da olsa, yuvarlanan taşar sertçe drowa çarpıyor, toz ise nefes borusuna dolup, hassas gözlerini acıtıyordu. Neredeyse kör bir halde, kendisine korunak sağayabilecek bir bayır görmüşü, ama oraya ulaşbilmenin tek yolu, yükselme büyüsünü bırakmak ve yuvarlanmaktı.

Başa bir taşDrizzt'e çarptığnda neredeyse havada onu ters çevirecekti. Büyüsünün sona ermeye başadığnı ve yalnızca tek bir şnsı olduğnu biliyordu. Dengesini yeniden kazandı, büyüsüne son verdi ve akmakta olan yere çarptı.

Sonsuz bir akışiçinde yuvarlanıp savruldu. Daha evvelden yaralı olan dizine bir taşçarparak, onu yere paralel yatmaya zorladı. Drizzt, yuvarlanıyor, ve bayırın korumasına ulaşak için elinden gelen herşyi yapıyordu.

Hızı vakitsiz bir zamanda sona ermişi. Arada kalan son mesafeyi hızla almayı düşnerek ayağ kalktı, ama Drizzt'in bacaklarında takat kalmamış anında bükülerek, onu açıkta ve tehlikeli bir yerde bırakmışı.

Sırtına bir şyin çarptığnı hissederek, hayatının sona ulaşığnı düşndü. Bir süre sonra, sersemlemişolan Drizzt, bir şkilde bayırın dibine sürüklenmişve gömülü olduğnu, ama altında gömülü olduğ şyin ne taşne de toz olduğnu farketti.

Guenhwyvar, bayırdan yuvarlanmakta olan son taşar da durana kadar, Drizzt'e bir kalkan oluşurmak üzere, efendisinin üzerinde kalmışı.

Kayalıklar, yerlerini daha açık bir araziye bıraktığnda, Dove ve Gabriel birbirlerini gördüler. Tam önlerinde, altı yedi metre boyunda ve otuz metre uzunluğnda kayalardan oluşuşgevşk bir duvarın ardında bir hareketin farkına varmışardı.

Duvarın tepesinde, başnın üstünde atmaya hazır bulundurduğ kaya ile, öfkeyle kükreyen bir dev belirdi. Yaratığn boynu ve göğünde düzinelerce ok saplıydı, fakat umursamıyordu.

Fakat buna karşn, Kellindil, dirseğne sapladığ okla kesinlikle dikkatini çekmişi. Görünüş göre, elinde tuttuğ kayayı unutan dev, uluyarak kolunu tuttuğnda, anında kaya kafasına tok bir ses çıkararak düşüşü. Dev, sersemlemişhalde, hareketsizce dururken yüzüne iki ok daha saplandı. Bir an için titredi ve ardından yere devrildi.

Becerikli elf okçusunu takdir eden gülümsemelerini paylaşn Dove ve Gabriel, ardından duvarın iki farklı yönüne doğu hücumlarına devam ettiler.

Dove, devlerden birini tam köşde hazırlıksız yakalamışı. Yaratık tam sopasına uzanıyordu ki Dove'un kılıcı bunu zamanında yakalayarak, elini vücudundan ayırdı. Kaya devleri, bir insanı toprağ çivileyebilecek yumrukları ve kendilerine verilen ad gibi kaya kadar sert derileri ile karş konulması güç düşanlardı. Ama yaralı, hazırlıksız yakalanan ve sopasız dev, tecrübeli korucu için rakip sayılmazdı. Duvarın tepesine, kendini devin yüzü ile aynı hizaya fırlattı ve ardından, kılıcını seri hareketlerle işetmeye başadı.

İi vuruşa dev kör olmuşu. Derinden ve yandan gelen üçüncüsü yaratığn gırtlağna bir gülümseme çizmişi. Ardından Dove savunmaya çekilerek, ölmekte olan yaratığn son saldırılarını savuşurmaya başadı.

Gabriel, yol arkadaş kadar şnslı değldi. Geride kalan son dev, tepeleme kayalardan oluşn duvarın köşsine yakın değldi. Gabriel'in yaratığ hazırlıksız yakalamasına karşn, yaratığn karş koymak için yeterli zamanı -hem de elinde tuttuğ bir kayası- vardı.

Atış karşlamak için Gabriel kılıcını kaldırdı, bu hareket onun hayatını kurtarmışı. Yine de kaya kılıcı elinden fırlatmışve Gabriel'i toprak zemine yapışıracak bir hızla çarpmışı. Gabriel, tecrübeli bir savaşıydı, ve bunca savaşn ardından hâlâ sağolmasının tek nedeni ne zaman geri çekilmesi gerektiğni bilmesiydi. O, gözlerini bulandıran acı dolu anda kendini zorladı ve ayağ kalkarak, duvarın arkasına fırladı.

Elinde ağr sopasıyla, dev tam arkasından geldi. Etrafında dönüp de açığ çıktığnda yaratığ bir ok karşladı, ama o sıkıntı verici bu 'minik oku', sanki ufak bir talihsizlikmişgibi eliyle iterek savaşının üzerine gelmeye devam etti.

Gabriel'in gidecek yeri kalmamışı. Sivri kayalıkların olduğ yere kaçmaya çalışışfakat dev, onu yüksek kayalardan oluşn kutu gibi bir kanyonun içinde sıkışırmışı. Gabriel kamasını çıkardı ve kötü şnsına lanet okudu.

O sırada kendi savaşığ devi etkisiz hale getiren Dove kaya duvarın etrafından koşrken, Gabriel ve devi görmüşü.

Gabriel de, korucuyu görmüşve Do ve'un kendini kurtarabilecek kadar kısa bir sürede gelemeyeceğni bilerek neredeyse özür dilercesine omuzunu silkmişi.

Bu sefil adamın işni bitirmeye niyetli hırlayan dev, öne doğu bir adım atmışı ki o sırada keskin bir çatırt! sesi duyuldu ve yaratık aniden durdu. Kısa bir süre için gözleri garip bir şkilde yuvalarından fırladı, ardından neredeyse ölü sayılabilecek bir halde Gabriel'in ayaklarının dibine devrildi.

Gabriel, yana, kayalık duvarın tepesine baktığnda neredeyse yüksek bir sesle gülecekti.

Baş boydan boya yalnızca beşsantim olan Fret'in çekici büyük bir silah değldi, ama sert bir şydi, ve tek bir savuruşa, cüce onu kaya devinin kalın kafatasına saplamışı.

Nasıl olduğnu anlayamadan, kılıcını kınına sokarak Do ve'a yaklaşı.

Şşın yüzlerine bakan Fret aynı derecede heyecanlanmamışı.

"Eninde sonunda ben bir cüceyim!" dedi düşnmeden, bir yandan da kollarını kızgınlıkla göğünün üzerinde kovuşurmuşu. Bu hareket, beyin parçalarıyla kirlenmişçekicinin tüniğyle temas etmesini sağamışve Fret'in öfkeli tutumu, düşüğ paniğn içinde kaybolmuşu. Küt parmaklarını diliyle ıslatarak bu korkunç lekeyi sildi ve ardından daha büyük bir korku ile elindeki kire bakakaldı.

Bu kez Dove ve Gabriel yüksek sesle gülüyorlardı.

"Bilin ki, tuniğn bedelini ödeyeceksiniz!" diye sataşı Fret, Dove'a. "Oh, evet kesinlikle ödeyeceksiniz!"

Yan taraftan gelen bir ses, onları anlık rahatlamalarından çekti götürdü. Arkadaşarından bir grubunun çığaltında kaldığnı, diğr bir grubun ise büyük bir hızla biçildiğni gören dört dev, kurdukları pusuya olan ilgilerini kaybetmiş kaçıyorlardı.

Hemen arkalarından ise Roddy McGristle ve uluyan köpeğ kovalıyordu.

Tek bir dev, hem gürleyen çığan hem de panterin acımasız pençelerinden kaçmışı. Artık, en tepedeki bayıra ulaşak için çılgına dönmüşbir halde, dağn yamacında koşyordu.

Drizzt, hızla Guenhwyvar'ı takibe gönderdi ve baston olarak kullanabileceğ bir sopa bularak ayağ kalkmayı başrdı. Her tarafı çürümüş tozla kaplı, barghestle yaptığ savaşan kalma yaraları henüz iyileşemiş-ve de kaya çığ yüzünden edindiğ düzinelerce yaralarla kaplı- bir halde Drizzt, ilerlemeye başadı. Fakat, yokuşn aşğsındaki bir hareket dikkatini çekerek, onu orda tuttu. Elfe ve aslında elfin gerilmişyayının ucundaki oka yüzünü döndü.

Drizzt etrafına bakındı, ama saklanabileceğ bir yer yoktu. Kendisiyle elf arasına bir karanlık küre yerleşirebilirdi fakat, kendisine nişn almışolan elfin, bu engelle bile ıskalamayacağnı farketti. Omuzlarını dikleşirip, yüzünü yavaşa çeviren Drizzt, elfe dimdik ve gururla baktı.

Kellindil, yayını gevştip, oku çıkardı. Yer kaymasındaki kara pelerinli figürü kendisi de görmüşü.

"Diğrleri Darda ile beraber," dedi Dove, o sırada elfin yanına gelerek, "ve McGristle da takip..."

Kellindil ne korucuya baktı ne de cevap verdi. Kısaca başnı sallayarak, Dove'un bakışarını, dağyamacında ilerlemeye başamışkaranlık siluete yönlendirdi.

"Bırak gitsin," dedi Dove. "O asla bizim düşanımız olmadı."

"Bir drowu serbest bırakmaktan korkuyorum," diye yanıtladı Kellindil.

"Benim gibi," diye yanıtladı Dove, "ama McGristle'ın drowu bulması halinde ortaya çıkacak sonuçlardan daha fazla korkuyorum."

"Maldobar'a geri dönüp o adamdan kurtulalım," diye teklif etti Kellindil, "daha sonra sen ve diğrleri Sundabar'daki randevunuza dönersiniz. Bu dağarda yaşyan akrabalarım var; onlar ve ben kara derili dostumuzu gözler ve zarara yol açmamasına özen gösteririz."

"Kabul," dedi Dove. Arkasını dönüp yürümeye başadı, daha fazla iknaya ihtiyacı olmayan Kellindil de onu takip etti.

Elf bir an için durarak arkasını döndü. Çantasına elini sokup içinden bir şş çıkararak onu yerde, açıklığ yerleşirdi. Ardından, bir anlık bir düşnce ile Kellindil, ikinci bir nesneyi, bu kez kemerinden çıkararak, şşnin yanına bıraktı. Memnun bir halde arkasını döndü ve korucuyu takip etti.

Roddy McGristle çılgıncasına girişiğ sonuçsuz takibinden geri döndüğnde, Dove ve diğrleri herşylerini toparlamış dönmeye hazırlanmışardı.

"Drowun peşne," diye duyurdu Roddy. "Biraz zaman kazandı, ma onu hemen yakalarız."

"Drow gitti," dedi Dove sertçe. "Artık onu takip etmeyeceğz."

Roddy'nin yüzü inanmayan bir ifade ile çatıldı, patlamanın eşğnde görünüyordu.

"Darda'nın dinlenmeye çok ihtiyacı var!" diye hırladı Dove, ona, ödün vermeden. "Kellindil'in okları kendini tüketti, tıpkı erzaklarımız gibi."

"Thistledownları o kadar kolay unutmayacağm!" diye açıkladı Roddy.

"Drow da öyle yapmadı," diye araya girdi Kellindil.

"Thistledownların intikamı alındı bile," diye ekledi Dove, "ve bunun doğu olduğnu biliyorsun, McGristle. Drow onları öldürmedi, ama kesinlikle onları öldürenleri katletti!"

Roddy hırlayarak arkasını döndü. O, tecrübeli bir ödül avcısıydı, dolayısıyla iyi bir de inceleyici. Gerçeğ tabi ki uzun zaman önce farketmişi, ama Roddy yüzündeki yarayı, kulağnın kaybını -ya da drowun kafası üzerine konan büyük ödülü- reddedemezdi.

Dove onun bu sessiz düşncelerini sezip anlamışı. "Maldobar halkı, katliam hakkındaki gerçekleri öğendiklerinde drowun getirilmesinden bu denli bir heyecan duymayacaklar," dedi, "ve tahmin ederim ki ödeme konusunda da."

Roddy ona bir bakışfırlattı, fakat onun mantığnı çürütemezdi. Dove'un grubu Maldobar'a yola çıktığnda, Roddy McGriztle da onlara katıldı.

Drizzt, o günün geç vakitlerinde, takipçilerinin nerede olduğnu kendisine söyleyecek birşyler bulmak için dağyamacına yeniden indi. Kellindil'in bıraktığ şşyi bularak, çekingenlikle yaklaşı, yanındaki nesneyi, cinden aldığ, ilk karşlaşalarında elfin yayının telini kesmek için kullandığ ufak kamayı görünce rahatlamışı.

Şşnin içindeki sıvının tatlı bir kokusu vardı, ve gırtlağ kaya tozundan neredeyse parçalanmışderecede kuru olan Drizzt, memnuniyetle büyük bir yudum aldı. Drizzt'in vücuduna onu adeta tazeleyen ve hayat veren, ürpertici bir serinlik yayıldı. Birkaç gündür pek az bir şy yemişi, ama ş anda ufalmışgibi görünen vücuduna kaybettiğ güç hızla geri gelmekteydi. Yırtılan bacağ bir an için hissizleşi, ardından Drizzt, onun da güçlenmeye başadığnı hissetti.

Ardından bir yorgunluk dalgası Drizzt'in vücudunu kapladı, ve yakınlardaki bir kayanın gölgesine hareketlenerek dinlenmek için oturdu.

Uyandığnda gökyüzü karanlık ve yıldızlarla doluydu, kendini çok daha iyi hissediyordu. Çığoluşurduğ sırada yırtılmışolan bacağ bile, bir kez daha ağrlığnı kaldırabilecek duruma gelmişi. Drizzt, iksiri ve kamayı kendisine kimin bıraktığnı biliyordu, ve şmdi iyileşirme iksirinin özelliklerini gördüğnde şşınlık ve kararsızlığ daha da fazlalaşışı.

Bu ... olum o takılan pek çok ve çeştli isimlerdir.

Hangisidir bilmem... ve umursamıyorum.

..

Drizzt Do'Urden


Dünyadaki tüm çeştli insan toplulukları için, hiçbir şy, Tanrı kavramı kadar ulaşlmaz, derin bir şkilde kişsel ve kontrolcü değldir. Anayurdumdaki kişsel tecrübelerim, acımasız droıv Tanrıçası, Örümcek Kraliçe Lloth etkileri dışnda bu olağnüstü varlıklar hakkında bir şy göstermemişi.

Lloth'un yaptığ katliama tanık olduktan sonra, davranışkurallarını zorlayan ve tüm bir toplumun ana kurallarını yaratan bir Tanrı kavramını kucaklamaya hazır değldim. Ahlak, içten gelen bir güç değl miydi, ve öyleyse kuralları, zorlanmak yerine içten gelmemeli miydi?

Böylelikle Tanrılar meselesi ortaya çıkar: Bu isimlendirilmişvarlıklar, gerçek anlamıyla varolan varlıklar mıdır, yoksa ortak inançların ortaya çıkış mıdır? Kara elfler, Örümcek Kraliçenin kurallarını uyguladıkları için mi kötüdür, yoksa Lloth, droıularm doğl kötülüğnün bir dış vurumu mudur?

Aynı şkilde, Buzyeli Vadili barbarlar tundralarda savaşiçin hücum edip, Savaşarın Lordu Tempus'a seslenirken, Tempus'un öğetilerini mi uyguluyorlardır yoksa, Tempus yalnızca hareketlerine vermişoldukları bir isim midir?

Buna ne ben, ne de farkettiğm gibi hiç kimse -özellikle de belirgin Tanrıların rahipleri gibi- ne kadar yüksek sesle karş koyarlarsa koysunlar, cevap veremez. En sonunda, bir vaizin en büyük üzüntüsü olduğ gibi, Tanrının seçimi kişye özeldir, ve bu bağılık kişnin kendi içsel prensiplerine bağıdır. Bir din görevlisi, zorlayabilir ya da öğencisi olacakları kandırabilir, ama hiçbir mantıklı kimse gerçek anlamda bir Tanrı figürünün kurallarını, kendi çıkarlarına ters düşyorsa izlemez. Ne ben, Drizzt Do'Urden, ne de babam Zaknafein, Örümcek Kraliçe'nin öğencileri olamadık. Ve daha sonraki yıllarda arkadaşm olan, Buzyeli Vadili Wulfgar, savaşTanrısına kimileyin yakarsa dahi, kudretli savaşçekicini kullandığ zamanlar dışnda bu Tempus denen Tanrıyı memnun edecek bir şy yapmamaktadır.

Diyarların Tanrıları pek çok ve çeştlidir... ya da bunlar aynı varlığ


Kış

Drizzt, pek çok günler boyunca, kayalıklı dağyollarından ilerleyerek, kendi ile çiftçi köyü -ve de kötü hatıralar- arasına bırakabildiğ kadar uzun bir mesafe koydu. Kaçma kararı bilinçli olmamışı; eğr Drizzt yaşdıkları bu denli yoğn olmasa, elfin hediyelerindeki, iyileşirme iksiri ve geri verilen kamadaki merhametliliğn ve gelecekteki olası bir dostluğn farkına varabilirdi.

Ama Maldobar'ın hatıraları ve drowun omuzlarına binen suçluluk kolayca yadsınacak gibi değldi. Tarım kasabası, gittikçe daha çaresiz olarak gördüğ, bir ev bulma arayışnda başa bir durak olmuşu. Drizzt, karşlaşcağ diğr kasabaya nasıl gideceğni merak ediyordu. Bir trajedinin olma olasılığ onun için çok açıktı. Barghestlerin varlığnın olağn dış bir durum olduğnu, bu tür yaratıkların var olmaması halinde, karşlaşalarının tamamen farklı gelişbileceğni durup düşnmemişi bile.

Hayatının bu zor anında, Drizzt'in tek düşncesi, kafasında durmaksızın tekrarlanan ve kalbini deşn tek bir kelimede odaklanmışı: "drizzit."

Yol, Drizzt'i dağarda genişbir geçide ardından da gürleyen bir nehirin epey yukarısında sislerle kaplı dik ve kayalık bir vadiye yöneltmişi. Hava gittikçe soğyordu, bu Drizzt'in anlam veremediğ bir şydi, ve nemli buhar, drowa kendini iyi hissettiriyordu. Kayalık yamaç boyunca, günün büyük bir vaktini alan bir inişgerçekleşirip, çağldayan nehrin yatağna ulaşı.

Drizzt, Karanlıkaltı'nda da nehirler görmüşü, ama hiçbiri bununla karşlaşırılamazdı. Rauvin nehri, kayaların üzerinden atlayarak, havaya su zerrecikleri fışırtıyordu. Büyük kayaların etrafında dolanıyor, ufak taşarın arasında köpükler çıkartarak ardından birdenbire, drowun boyunun beşkatı derinliklere dalıyordu. Drizzt, bu ses ve görüntü karşsında büyülenmiş ayrıca bu yerin bir sığnak olarak kullanılabilme olasılıklarını da görmüşü. Nehir kenarı boyunca ana yatağn sularının çekilmesi ile oluşn, ufak havuzlar bulunuyordu. Burada ayrıca, nehrin suları ile boğşaktan yorgun düşüşbalıklar da dinleniyordu.

Bu görüntü Drizzt'in midesinden bir gurultunun yükselmesine neden oldu. Bir eli öne doğu atılmak üzere ilerde, havuzlardan birinin yanında eğldi. Güneşışğnın sudaki kırılmasını anlaması birkaç denemesini almışı fakat o bu oyunu anlayacak kadar hızlı ve zekiydi. Drizzt'in eli aniden suya saplandı, ve otuzotuzbeşsantim boyundaki alabalıkla çıktı.

Drizzt balığ taşarın üzerinde sektirerek fırlattı ve ardından bir tane daha yakaladı. Bu gece, çiftçi köyünden ayrıldığndan beri ilk defa iyi yiyecekti, ve bölgede susuzluğnu giderecek kadar bol temiz ve soğk su vardı.

Bölgeyi bilenler bu yeri Ölü Ork Geçidi olarak adlandırmışı. Gerçi, bu isim yanlışkoyulmuşsayılırdı çünkü gerçekten de bu kayalık vadide insanlara karş savaşn yüzlerce orkun ölmesine karşn, binlercesi hâlâ buralarda, dağardaki mağralarda, davetsiz misafirlere saldırmak için yerleşişerdi. Buraya pek az kiş gelirdi ve bunların hiç biri bilinçli değldi.

Tüm bunlardan habersiz Drizzt için, yemeğ ve suya kolay ulaşmı olan, ve kendini soğktan koruyan rahatlatıcı sise sahip vadi mükemmel bir sığnma alanıydı.

Drow günlerini pek çok kayanın koruyucu gölgesinde kıvrılıp, balık tutmayı ve yiyecek peşnde koşayı gece saatlerine bırakmaya tercih ederek geçiriyordu. Bu gece yaşm tarzını, hiçbir şkilde eski yaşntısına bir geri dönüşolarak görmüyordu. Karanlıkaltı'ndan dışrı ilk çıktığnda, yeryüzü sakinleri arasında yaşyacağna karar vermiş ve bu şkilde, gün ışğna uyum sağamaya çalışrken türlü acılar çekmişi. Drizzt'in artık bu tür hayalleri yoktu. Artık yapacakları için gece saatlerini tercih ediyordu çünkü geceler hem hassas gözlerine daha az acı veriyor hem de biliyordu ki palaları ne kadar az gün ışğna maruz kalırsa, üzerindeki büyüyü de o kadar uzun süre koruyabilirdi.

Buna karşn Drizzt'in, yeryüzü sakinlerinin neden günışğnı tercih ettiklerini anlaması fazla vaktini almadı. Güneşn ısıtıcı ışnlarının altında, soğk olmasına karşn hava daha tahammül edilebilirdi. Geceleri ise, Drizzt sislerle kaplı vadiden esen dondurucu soğktan sıklıkla korunacak bir yer bulması gerektiğnin farkına vardı. Kış kuzey topraklarına hızla yaklaşyordu fakat, Karanlıkaltı'nın mevsimsiz dünyasında büyümüşdrow, bunu bilemezdi.

Rüzgarın kuzeyden dondurucu bir soğkla drowun ellerini uyuşurduğ böyle bir gecede, Drizzt çok önemli bir gerçeğn farkına vardı. Bir sarkıtın yanında kıvrılmışGuenhwyvaı/ın yanında olmasına karşn, Drizzt duyduğ acının dayanılmaz bir hal aldığnı hissediyordu. Şfak sökümüne daha saatler vardı ve Drizzt, ciddi anlamda acaba gün doğşnu görebilecek kadar yaşyıp yaşyamayacağnı merak ediyordu.

"Çok soğk, Guenhwyvar," diye kekeledi, birbirine çarpan dişerinin arasından. "Çok soğk."

Kaslarını gerdi ve kaybettiğ kan dolaşmını yerine getirebilmek için hızla hareket etmeye başadı. Ardından, sıcak olan zamanları hatırlamaya, umutsuzluğnu yenip, vücudunun soğğ unutmasını sağamak için kandırmaya çalışrak kendini zihinsel olarak hazırladı. Bir tek düşnce açıkça kendini belli ediyordu, Menzoberranzan Akademisinin mutfakları. Her zaman sıcak olan Karanlıkal- m tı'nda Drizzt, ateş hiçbir zaman bir ısı kaynağ olarak düşnme- ıf misti. Daha evvelden Drizzt hep ateş bir pişrme biçimi, aydınlatma yöntemi ve de bir saldırı aracı olarak görmüşü. Oysa şmdi, drow için daha büyük önem kazanmışı. Rüzgarlar gittikçe daha soğk esmeye başadıkça, Drizzt korkuyla, kendisini hayatta tutabilecek tek şyin ateşolduğnun farkına vardı.

Kolay tutuşbilecek bir şyler bulabilmek için etrafına bakındı. Karanlıkaltı'nda iken mantar saplarını yakardı ama yeryüzünde yeterince büyük mantarlar yetişiyordu. Ama burada bitkiler, Karanlıkaltı'nın ağçlarından daha büyük ağçlar vardı.

"Bana...dal getir," dedi Drizzt, Guenhwyvar'a, tahta veya ağçlar hakkında hiçbir kelime bilmediğnden. Panter onu meraklı bakışarla süzdü.

"Ateş" dedi Drizzt, yalvarırcasına. Ayağ kalkmaya çalışı ama bacaklarının ve ayaklarının uyuşuşolduğnu farketti.

O zaman panter anladı. Guenhwyvar, bir kez kükredi ve ardından gecenin içine karışı. Koca kedi neredeyse, kimin hazırladığnı bilmediğ üstüste yığlmışgirişn tam önündeki dal ve çalılara takılıp sendeliyordu. O sırada hayatta kalmak endişsi içinde olan Drizzt, kedinin nasıl bu kadar çabuk döndüğnü sorgulamadı bile. Drizzt, uzun dakikalar boyunca kamasını bir taş vurarak başrısızca bir ateşyakmaya çalışı. Sonunda esen rüzgarın, kıvılcımın bir ateşoluşurmasını engellediğni farkederek, ocağ daha korunaklı bir yere taşdı. Artık bacakları ağı içindeydi ve salyası duj daklarında, çenesinin üstünde donmuşu.

Sonra kuru yığna bir kıvılcım sıçradı. Drizzt bir yandan rüzgarın hızla gelip ateş söndürmesini engellemek için elleriyle ateşn etrafını kapadı ardından ufak alevi canlandırmak için hafifçe üfledi.

"Alevler yükseldi," dedi bir elf, arkadaşna.

Hâlâ kendinin ve elf dostlarının drowa yardım etmelerinin iyi bir şy olup olmadığnı düşnen Kellindil, ağrca başnı sallayarak onayladı. Dove ve diğrleri, Sundabafa doğu yola çıkarken Kellindil, Maldobar'dan geri dönüp Ölü Ork Geçidinde yaşyan, kendi türdeş küçük bir elf ailesine rastlamışı. Onların tecrübelerinin yardımıyla, elf drowu bulmakta hiç zorlanmamış ve akrabalarıyla birlikte, son birkaç hafta boyunca merakla gözlemişerdi.

Drizzt'in zararsız hayat biçimi temkinli elfin şphelerini yok edememişi. Ne olursa olsun, Drizzt görünüşe ve ün olarak 'kara' bir drowdu.

Buna rağen, Kellindil'in uzaktaki parıltıyı gördüğndeki iç çekiş rahatlama doluydu. Drow donmayacaktı; Kellindil, drowun böyle bir kaderi haketmediğne inanıyordu.

Gecenin ilerleyen vakitlerinde yemeğni yedikten sonra, Drizzt, vücut ısılarını paylaşaktan memnun olan Guenhwyvar'a yaslanarak, soğk havada parıldayan yıldızları izlemeye başadı. "Menzoberranzan'ı hatırlıyor musun?" diye sordu pantere. "İk karşlaşığmız zamanı hatırlıyor musun?"

Guenhwyvar, onu anlamışa dahi bunu belirtecek bir şy yapmadı. Esneyip, yuvarlanarak Drizzt'ten uzaklaşı ve başnı öne uzanmışiki pençesinin üzerine yasladı.

Drizzt gülümsedi ve panterin kulağnı sertçe kaşdı. Guenhwyvar ile Akademinin büyücülük okulu Sorcere'de, panter, Drizzt'in öldürdüğ tek drow olan Masoj Hun'ett'in elindeyken karşlaşışı. Drizzt, bu olayı düşnmemeye çalışyordu; özellikle ateşn parıldayarak yandığ ve parmak uçlarını ısıttığ bu gece kötü hatıralara uygun değldi. Doğuğ yerde karşlaşığ pek çok korkunç şye karşn, Drizzt orada mutluluk verecek bazı olaylar yaşmış pek çok iş yarar ders almışı. Hatta, Masoj dahi, onun olacağna inandığndan çok daha fazla, kendisine, ş anda işne yarayacak şyler öğetmişi. Çatırdayan alevlere baktığnda, Drizzt, eğr çıraklık görevleri gereğ mum yakmak zorunda olmasa, bir ateşn nasıl yanacağnı dahi bilmediğ fikri ile düşnceye daldı. Hiç şphesiz bu bilgi onu donarak ölmekten kurtarmışı.

Düşnceleri bu çizgide ilerlediğ için Drizzt'in yüzündeki gülümseme fazla kalıcı olmadı. Bu iş yarayan dersin birkaç ay ardından, Drizzt, Masoj'u öldürmek zorunda kalmışı.

Drizzt, yeniden arkasına yaslanıp iç çekti. Tehlikenin ya da akıl karışırıcı bir dostluğn yakında olmadığ o anda, belki de bu drowun hayatındaki en sade andı, ama hayatındaki karmaşlar onu hiç bu denli şşrtmamışı.

Bir süre sonra, büyük bir kuş yuvarlak kafasının üzerinde öbek öbek boynuzumsu tüylere sahip bir baykuş birdenbire kafasının üzerinden geçerek içeri daldığnda, bütün bu dingin düşncelerinden sıyrıldı. Drizzt, rahatlama konusundaki beceriksizliğne güldü; kuşn tehdit oluşurmadığnı anladığ anda, ayağ fırladı ve kamasıyla palasını çıkardı. Guenhwyvar da, bu onları şşrtan kuş doğu harekete geçti ama tamamen farklı bir biçimde. Birdenbire ayağ kalkmışve yolundan çekilmişDrizzt'in yanından ateşn sıcaklığna doğu yöneldi, gerindi ve esnedi.

Baykuş görünmeyen esinti ile sessizce uçarak, Drizzt'in inişyaptığ duvarın tam aksi yönünde, nehirin oluşurduğ vadideki sisle yükseldi. Kuş gecenin içinden, bir dağyamacındaki, yapraklarını hiç dökmeyen çalılıklara doğu ilerleyerek, üç ağcın yüksek dalları arasına yerleşirilmiş tahta ve ipten bir köprüde dinlendi. Gagası ile tüylerini düzelttiğ kısa sürenin ardından, bu tür nedenler için köprüye yerleşirilmişufak gümüşçanı çaldı.

Kısa bir süre sonra, kuşçanı bir daha çaldı.

"Geliyorum," diye bir ses yükseldi aşğdan. "Sabırlı ol Hooter. Bırak da kör adam kendine en uygun olan adımlarla ilerlesin!" Sanki anlamışasma, ve bu oyundan zevk alarak, baykuşçanı üçüncü kez çaldı.

Büyük ve kalın gri bir bıyığ, beyaz gözlere sahip yaşı bir adam köprüde belirdi. Kuş doğu sendeleyerek ilerledi. Montolio, -kendi seçimiyle-, son yıllarını dağarda yalnız başna, sevdiğ yaratıklarla (ki insanları, elfleri, cüceleri ya da diğr akıllı ırkları bunlar arasında saymıyordu) geçirmekte olan çok ünlü bir korucuydu. Yaşnın geçginliğne rağen, Montolio hâlâ uzun boylu ve dik görünüyordu, oysa yıllar bu yalnız yaşyan adamdan çok şy alıp götürmüşü, elini yaklaşakta olduğ kuşn pençesine benzer bir şkilde kırışırıp havaya kaldırarak ilerliyordu.

"Sabret, Hooter," diye mırıldandı defalarca. Çevikçe, tehlikeli görünen köprüden ilerleyişni gören biri onun kör olduğnu tahmin edemezdi, ve Montolio'yu tanıyan biri onu bu şkilde tarif etmezdi. Bunun yerine, gözlerinin işemediğni söylerler ama hemen onun işeyen gözlere ihtiyacı olmadığnı da eklerlerdi. Yetenekleri, bilgisi ve tüm hayvan dostlarıyla, yaşı korucu, normal görüş sahip kişlerden çok daha iyi bir şkilde bu dünyayı "görüyordu".

Montolio, elini öne uzattı ve bunu gören büyük baykuşadamın kalın deriden kolluğnun üzerine sıçrayarak dikkatle indi.

"Drowu gördün mü?" diye sordu Montolio.

Baykuşbir hu sesiyle yanıt verdi, artından daha karmaşk huut ve huu sesleriyle devam etti. Montolio, hepsini tartarak dinledi. Dostlarının, özellikle de bu geveze baykuşn yardımıyla korucu pek çok günler boyunca drowun hareketlerini, bir kara elfin neden vadiye gelmişolabileceğ merakıyla gözlemlemişi. Başangıçta Montolio, drowun bir şkilde, bölgedeki ork şfi Graul ile ilişide olduğnu düşnüyordu, ama zaman geçtikçe korucu, başa şylerden şphelenmeye başadı.

"Bu iyiye işret," diye yorumda bulundu Montolio, baykuşn, drowun daha ork kabileleriyle ilişiye geçmediğ konusunda güvencesinden sonra. Kara ciflerle işirliğ yapmadan da Graul yeterince kötüydü.

Korucu, hâlâ, orkların neden drowu aramaya başamadığnı bilmiyordu. Muhtemelen daha onu görmemişerdi. Drow farkedilmemek için hayat biçimini değşirmiş bu geceye kadar ateşyakmamışve yalnızca gün batımından sonra dışrı çıkmışı. Montolio, daha büyük bir ihtimalle, orkların drowu gördüğnü ama ilişi kurma cesaretini henüz bulamadıklarını düşndü.

Her iki şkilde de tüm bu olanlar, yaklaşn kışiçin evini düzenlemekte olan korucu için aklını dağtabileceğ iyi bir şydi. Drowun varlığndan korkmuyordu -Montolio fazla birşyden korkmazdıve eğr orklarla drow birlikte değllerse, bundan ortaya çıkacak tartışa, seyretmeye değrdi.

"izinlisin," dedi korucu, halinden şkayetçi baykuş memnun etmek için. "Git ve birkaç fare avla!" Baykuşhemen havalandı, önce köprünün altından, sonra da üstünden geçerek, gecenin içine doğu uçtu.

"Yalnızca drowu gözlesinler diye yolladığm fareleri yememeye dikkat et!" diye kuşn ardından seslendi Montolio ve daha sonra bir kahkaha atıp, grileşişsaçlarını hızla sallayarak köprünün sonundaki merdivene döndü. Aşğ inerken, yakın bir zamanda, kılıcını kuşnarak bu kara elfin civarda ne yapmaya çalışığnı öğenmeye gideceğne dair yemin etti.

Yaşı korucu bu türden pek çok sözler vermişi.

Sonbaharın uyarıcı rüzgarları hızla yerini kışn katliamına bıraktı. Gri bulutların ne anlama geldiğni anlamak Drizzt'in fazla vaktini almamışı, ama bu sefer fırtına yağur değl de kar şklinde kendini gösterdiğnde, drow gerçekten şşrmışı. Dağarın tepelerinde beyazlığ görmüşama incelemek üzere yukarılara çıkmamışve bunun kayaların oluşurduğ bir renk olduğnu farzetmişi. Ama şmdi Driizzt, beyaz tanelerin vadiye inişni izliyordu; nehir suları içinde kayboluyor, fakat kayaların üzerinde birikiyorlardı.

Kar hızlanıp da bulutlar daha da aşğ indiklerinde, Drizzt korkunç bir gerçeğn farkına vardı. Çabucak Guenhwyvaı/ı yanına çağrdı.

"Daha iyi bir barınak bulmalıyız," diye açıkladı yorgun görünen pantere. Guenhwyvar daha yalnızca bir gün evvel Astral boyuttaki evine geri dönebilmişi. "ve onu yakacak odunla doldurmalıyız."

Nehrin o yakasında pek çok mağra diziliydi. Drizzt, yalnızca derin ve karanlık değl fakat aynı zamanda yüksek bir kayayla rüzgarın da içine giremediğ bir mağra buldu. İeri girdi ve gözlerinin, karın parlaklığndan karanlığ alışası için bir an durakladı.

Mağranın tabanı düzgün değldi ve tavan yüksek sayılmazdı. Ortalıkta büyükçe kayalar gelişgüzel dağlmışı ve kenarda, bir tanesinin yanında, başa bir odayı işret eden, karanlık bir gölge gördü. Kolunun altına yerleşirdiğ çıraları yere bırakıp, oraya doğu ilerledi, daha sonra aniden durdu, hem o hem de Guenhwyvar başa bir varlığ sezinlemişi.

Drizzt palasını çekti, kayanın yanından kayarcasma ilerledi ve etrafına, arkasına baktı. Gece görüşyle, mağrada yerleşn diğr varlığn, drowdan büyükçe, sıcaklık gösteren bir şkilde parlayan topun görünmesi zor değldi. Drizzt, onun ne olduğnu hemen anlamışı, ama ona uygun bir ad veremiyordu. Daha önceleri pek çok kez bu yaratığ uzaktan görmüşü, beceriyle -ve de iriliğne karşn akıl almaz bir hızla- nehirden balık avlarken seyrettiğnde.

Adı her ne olursa olsun, Drizzt'in onunla mağra içinde dövüşeye niyeti yoktu; çevrede daha kolay ulaşbileceğ başa delikler vardı.

Buna karşn koca kahverengi ayının aklında başa fikirler varmışgibi görünüyordu. Yaratık birdenbire kıpırdandı, çığgibi gürültülü kükremesi mağrayı doldururken, pençe ve dişeri iyice belirgin hale gelip, arka bacaklarının üzerinde doğuldu.

Panterin astral bir yansıması olan Guenhwyvar, ayıyı, zeki ve kedilerin çekinmesi gereken eski bir düşanı olarak tanıyordu. Buna rağen cesur panter, Drizzt'in tam önünde, efendisinin kaçmak istemesi halinde koca yaratığ saldırmak için durdu.

"Hayır, Guenhwyvar!" diye emretti Drizzt, ve kediyi geri çekerek kendini öne sürdü.

Montolio'nün pekçok dostundan biri olan ayı, saldırmak için bir harekette bulunmadı, ama uzun zamandır beklediğ uykusunun bozulmasından hoşanmayan ayı, sertçe pozisyonunu korudu.

Drizzt, burada anlayamadığ bir şy sezinliyordu -ayıyla kurulan bir dostluk değl- ama yaratığn bakışaçısından garip bir anlayış Kılıcını kınına sokarken kendim aptal gibi hissediyordu, fakat hissettiğ anlayış, sanki içindeki durumu ayının gözlerinden izliyormuşhissini inkar edemezdi.

Temkinli bir şkilde, Drizzt öne doğu bir adım attı ve ayıyı tamamen bakışarı altına aldı. Ayı neredeyse şşrmışgörünüyordu ama yavaşyavaşpençelerini aşğya indirdi ve hırlayan ifadesi Drizzt'in, merak olduğnu düşndüğ başa bir ifadeye dönüşü.

Drizzt, elini yavaşa kesesine sokarak kendine yemek olarak sakladığ bir balığ çıkardı. Onu, koklayıp çiğemeden yutan ayıya fırlattı.

Gene uzun süren bir bakışortama hakim oldu, ama gerginlik düşüşü. Ayı bir kez geğrdi, sırt üstü yattı, az sonra memnuniyetle horluyordu.

Drizzt, Guenhwyvar'a baktı ve bu hayvanla, nasıl karşlıklı bir ilişi kurduğnu anlayamadığnı belirtir bir şkilde, çaresizce omuz silkti. Göründüğ kadarıyla panter de bu karşlıklı bağn farkına varmışı, çünkü artık Guenhwyvar/ın tüyleri kabarık değldi.

Drizzt, mağrada geçirdiğ süre boyunca, ne zaman fazladan yemeğ olsa, uykuda olan ayıya bir miktar bırakmaya özen gösterdi. Bazen, özellikle de Drizzt balık bıraktığnda, ayı ortalığ koklayarak yemeğ midesine indirecek bir süre için uykusundan uyanıyordu. Ama daha sık olarak, hayvan yemeğ tamamen kayıtsız kalıyor, düzenli bir şkilde horlayıp bal, böğrtlenler, diş ayılar ve uyuyan ayılar rüyalarında her ne görürse, onu düşüyordu.

"Bluster'ın olduğ yerde mi kalıyor?" dedi hayretle Montolio, Hooter'dan drowun ve huysuz ayının iki gözlü mağrayı paylaşığnı öğendiğnde. Montolio neredeyse düşr gibi olmuşu -ve eğr destek olan- ağç bastonu yanında olmasa düşrdi de. Yaşı korucu, şşın bir şkilde sakalını kaşyıp bıyığnı çekişirerek oraya yaslandı. Ayıyı yıllardır tanıyordu, ama o bile barınağnı paylaşbileceğnden emin değldi. Bluster, geçen yıllarda, Graul'un aptal orklarının öğendiğ gibi, kolayca sinirlenen bir yaratıktı.

"Sanırım Bluster, tartışmayacak kadar yorgun," diye düşndü Montolio, ama ortada başa bir neden olduğnu biliyordu. Eğr içeri bir ork ya da goblin girmişolsa, Bluster, hiç düşnmeden onları parçalayarak öldürürdü. Buna rağen drow ve panter, birbiri ardına geçen günler boyunca orada, Bluster mutlu bir şkilde içeride horlarken, dışrıdaki bölmede ateşerini yakıyorlardı.

Daha pek çok korucu tanıyan bir korucu olan Montolio, böyle garip şyleri görmüşveya iştmişi. Fakat bu güne değn, hayvanlarla zihinsel temasa geçebilme iç yeteneklerinin, yeryüzü elflerine, cinlere, buçukluklara, gnomelara ve de ormanlarda eğtim görmüşinsanlara ait olduğnu düşnüyordu.

"Bir kara elf, nasıl olur da bir ayı hakkında bilgi sahibi olabilir?" diye sordu Montolio yüksek sesle, sakalını kaşmaya devam ederek. Korucu iki olasılık üzerinde duruyordu; ya drow ırkı hakkında bildiğnden fazlası vardı, ya da bu kara elf, ırkdaşarıyla yakın değldi. Elfin zaten garip olan davranışarını göz önünde bulundurduğnda, ikinci varsayımının daha doğu olduğnu düşndü, fakat gene de emin olmak istiyordu. Ama araşırmasına ara vermek durumundaydı. İk kar düşüşü ve korucu, ikincinin, üçüncünün ve daha pek çoğnun sırada olduğnu biliyordu. Ölü Ork Geçidinin etrafındaki dağarda, kar yağaya başadıktan sonra pek az şy hareket ederdi.

Guenhwyvar, ilerleyen haftalar boyunca Drizzt'in kurtuluş oldu. Panterin maddesel boyutta geçirdiğ zamanlarda, Guenhwyvar dondurucu derin karların içine giriyor, avlanıyor ve daha da önemlisi, geriye, hayat veren ateş besleyecek ağç dallan getiriyordu.

Gene de, yerinden edilmişdrow için herşy kolay değldi. Drizzt hergün nehire inerek, düşk debili, balık avlama havuzlarındaki buzları kırıyordu. Uzun bir yürüyüşsayılmazdı ama kısa bir süre sonra derinleşp, tehlikeli hale gelerek, Drizzt'in ardındaki eğmli yoldan kayıp, dondurucu bir soğkla sarmalıyordu. Pek çok kez Drizzt, el ve ayaklarındaki tüm hisleri yitirmişolarak mağraya sendeleyerek girmişi. Çabucak, dışrı çıkmadan ateş yakması gerektiğni öğendi, çünkü geri geldiğnde, kaması ile taş bir kıvılcım çakmak için bile tutacak gücü kalmıyordu.

Drizzt, karnı doymuş ateşn parıltısı ve Guenhwyvar'ın kürkü ile sarmalanmışolduğnda dahi, üşdüğnü hissediyordu. Haftalar sonra ilk kez drow, çaresizliğ arttıkça, Karanlıkaltı ve Menzoberranzan'ı terketme kararını sorgulamaya başadı.

"Kesinlikle evsiz bir sefilim," diye şkayet ediyordu, kendine acımakta olduğ' zamanlarda sıklıkla. "Ve muhtemelen burada, donmuşolarak, yalnız başma öleceğm."

Drizzt, etrafındaki garip dünyada neler olup bittiğni bilmiyordu. Yeryüzüne ilk çıktığnda karşlaşığ sıcaklık, bir daha geri gelecek miydi? Yoksa bu, Menzoberranzan'daki güçlü düşanlarının kendine yönelttiğ acımasız bir lanet miydi? Bu karışklık, Drizzt'i rahatsız edici bir ikileme sürüklüyordu; Mağrada kalıp fırtınanın dinmesini mi beklemeli, (bu kışmevsimini daha başa nasıl ifade edebilirdi ki?) ya da nehirin geçtiğ vadiden ilerleyerek, daha sıcak bir iklim mi aramalıydı?

Ayrılabilir ve dağarın içinden geçen yol büyük ihtimalle onu öldürebilirdi, ama sert hava ile aynı ana tesadüf eden başa bir şyi farketti. Gün saatleri azalmış gece uzamışı. Acaba güneş yerini yeryüzünü sonsuz bir karanlık ve soğğ terkederek, tamamen terk mi edecekti? Drizzt, bu olasılıktan şpheliydi, bu yüzden biraz kum ve çantasmdaki boşbir şş ile, gün ve gecenin sürelerini ölçmeye başadı.

Ölçümleri hep daha evvel gerçekleşn gün batımmı gösterdiğnde umutlan daha da dibe çöküyordu, ve mevsim daha da ortalarına geldiğnde, Drizzt'in umutsuzluğ da derinleşi. Sağığ da zayıflıyordu. Mevsim geçişnin, kışgündönümünün farkına ilk vardığnda, incelmişve titrer halde, gerçekten de sefil görünüyordu. Bulduklarına inanmakta güçlük çekiyordu -ölçümleri çok hassas sayılmazdı- ama geçen birkaç günün ardından, Drizzt düşn kumun ne ifade ettiğni inkar edemezdi.

Günler uzamaya başamışı.

Drizzt'in umutları geri gelmişi. Soğk rüzgarlar, aylar evvel esmeye başadığnda, mevsimsel farklılıklardan şphelenmişi. Hava kötüleşikçe, ayının daha yoğn bir şkilde balık avladığnı görmüşü, şmdi yaratığn soğğ beklediğne ve soğğ hafifletmek için yağ biriktirmişolduğna inanıyordu.

Bulguları ve bu inanç, Drizzt'i bu donduran umutsuzluğn devamlı olmadığ konusunda ikna etti.

Fakat, gündönümü hemen bir rahatlama getirmemişi. Rüzgar hızla esmeye, kar yığnlaşaya devam ediyordu. Ama Drizzt, kararlılığna geri kavuşuşu ve yenilmez drowu altetmek için bir kışan fazlası gerekliydi.

Ve -neredeyse bir gün içinde- oldu. Kar azaldı, nehir buzlardan arınmaya başayarak akmaya, rüzgarlar ise sıcaklık getirmeye başadı. Drizzt'in içinde hayat ve umut doğaya, anlamını bilmediğ bir acı ve suçluluk duygusundan arınma hissi belirmeye başamışı. Drizzt, kendini saran arzuların ne olduğnu bilmiyor, buna bir ad ya da anlam veremiyordu, ama yeryüzündeki tüm doğl yaratıklar gibi, zamansız ilkbahara kendini kaptırmışı.

Bir sabah Drizzt, yemeğni bitirip yatmaya hazırlanırken, uzun süredir hareketsiz olan oda arkadaş yan odadan, belirgin bir biçimde zayıf ama gene de güçlü bir şkilde dışrı çıktı. Drizzt, uykulu ayıyı dikkatle inceledi ve Guenhwyvaı/ı çağrmayı ya da palasını çekip çekmemeyi düşndü. Fakat, ayı onu önemsemedi. Tam yanında hareketlendi, Drizzt'in tabak olarak kullandığ düz taş koklayıp yaladı ve sonra sıcak gün ışğna çıkıp, mağra çıkışnda durarak esneyip öylesine derin bir şkilde gerindi ki, Drizzt onun kışuykusunun sona erdiğni anladı. Drizzt, mağranın bu tehlikeli yaratıkla daha da dolu olacağnı anlamış ve muhtemelen daha uygun olan bu havada, mağranın dövüşeye değeyeceğni düşnmüşü.

Ayı döndüğnde Drizzt ayrılmış ama ayı, geride bırakılan son balıkla memnun olmuşu. Kısa süre sonra Drizzt, vadi duvarının birkaç yüz metre aşğsındaki, daha derin ama daha az korunaklı olan başa bir mağraya doğu yol alıyordu.

Kışgeldiğ gibi hızla geçti. Gün geçtikçe karlar eriyor ve güney rüzgarı soğk getirmiyordu. Drizzt, kısa bir zaman sonra rahat bir düzene kavuşuşu; karşlaşığ en büyük sorun hâlâ karla kaplı tepeden yansıyan güneşışğydı. Drow, yeryüzünde geçirdiğ ilk aylarda hareket etmesi hatta dövüşesine karşn, güneş gayet iyi uyum sağamışı. Oysa şmdi, beyaz kar, parlak ışğ yüzüne yansıtırken, Drizzt güçlükle dışrı çıkıyordu.

Sadece akşmları dışrı çıkıyor, gündüz saatlerini ise ayıya ve onun gibi yaratıklara bırakıyordu. Drizzt, fazla endişli değldi; karın yakında eriyip gideceğne inanıyordu, böylece kışan evvelki son birkaç günkü rahat yaşmına geri dönecekti.

İi beslenmiş iyi dinlenmişbir halde, gözalıcı bir şkilde parlayan ayın yumuşk ışkları altında bir gece, Drizzt, nehrin ötesine, vadinin öte tarafına bakıyordu.

"Orada ne var?" diye fısıldadı kendi kendine. Karın eriyişyle nehrin hızla akmasına karşn, o akşmın erken saatlerinde Drizzt bu yolu aşbilecek bir yol bulmuşu, hızla akan suda birbirine dizili büyük kayalar.

Gece henüz taze; ay ise daha yarı yoldaydı. Bu mevsime uygun olan bir dışrı çıkma istek ve heyecanı ile dolu olan Drizzt bakmaya karar verdi. Nehir kenarına indi ve taşarın üzerinde çevikçe ilerledi. Bir insan ya da bir ork için -ya da dünyadaki pek çok diğr ırk için- bu ıslak, dengesizce dağlmışve genelde yuvarlak taşar böyle bir şye atılmaya karar vermek için bile fazla çetrefilli ve tehlikeliydi, ama çevik drow bunu kolayca başrdı.

Pek çok kayanın üzerinden düşnmeden ve dikkatsizce atlayarak, nehrin diğr kıyısına ulaşı. Eğr nehrin bu kenarının, büyük ork şfi Graul'a ait olduğnu bilse, tavrı kim bilir nasıl olurdu!

Daha vadi duvarının yarı yolundayken bir ork devriyesi, zıplayarak ilerleyen drowu gördü. Orklar, Drizzt nehirde balık avlarken, onu daha önce de görmüşerdi. Kara elflerden korkan Graul, bu istenmeyen ziyaretçinin karla birlikte gideceğni düşnerek emrindekilere ondan uzak durmalarını söylemişi. Ama kar sona ermişve bu yalnız drow kalmış ve şmdi nehiri de geçmişi.

Graul, haberleri duyduğnda, sinirle kalın parmaklı ellerini yumruk haline getirdi. Büyük ork, bu drowun yalnız olduğ, büyük bir grubun devriyesi olmadığ inancıyla biraz rahatlamışı. Bir gözcü ya da başna buyruk biri olabilirdi ama her ikisinin de doğrabileceğ sonuçlar ork şfini memnun etmiyordu. Eğr drow bir gözcü ise, daha fazla kara elf onu izleyebilir, eğr drow başna buyruk biriyse, orkları olası müttefikler olarak görebilirdi.

Graul, başboşorklar arasında genelde olduğndan daha uzun süredir bir şfti. Büyük ork hiçbir risk almadan hayatta kalmayı başrabilmişi ve şmdi de Graul'un risk almaya niyeti yoktu. Kabilenin liderliğni bir kara elf eline geçirebilirdi, bu Graul'un çok değr verdiğ bir pozisyondu. Graul, buna izin vermeyecekti. Kısa sure sonra iki ork devriyesi, drowu öldürmek için kesin bir emirle, kara deliklerinden dışrı gönderilmişi.

Vadi duvarının yukarısında serin bir rüzgar esiyordu ve kar daha derindi, ama Drizzt umursamıyordu. Önünde, dağn vadisini karartan ve onu, mağranın içinde geçen kışmevsiminin ardından gelmeye ve keşetmeye davet eden yeşl bir alan bulunuyordu.

Takip edildiğni fark ettiğnde, arkasında neredeyse bir millik bir yol bırakmışı. Aslında, gözünün kenarındaki bir gölgeden fazlasını görmemişi, ama anlaşlamayan savaşı hisleri Drizzt'e bunun ardındaki gerçeğ anlatmışı. Dik bir yamacın kenarına kadar yürüdü, kalın ağç gövdelerine tırmanıp, yüksek bayıra doğu koşaya başadı. Oraya vardığnda, bir kıyının ardına geçti ve izlemeye koyuldu.

Arkasındaki ağçların arasından, izlerini dikkatle ve metotlu biçimde izleyen biri köpeğmsi, altısı insana benzeyen yedi karanlık siluet göründü. Bu mesafeden Drizzt, ırklarının ne olduğnu kestiremese de, insan olabileceklerinden şpheleniyordu. En iyi kaçışyolunu ya da savunma alanını bulmak için etrafına bakındı.

Drizzt palasının bir elinde, kamasının diğrinde olduğnu güçlükle farketti. Kendisini takip eden grubun yaklaşığnı ve silahlarını çekmişolduğnu açıkça gördüğnde, durdu ve düşnmeye başadı.

Takipçilerle burada yüzleşbilir, kaygan tırmanışn son adımlarında saldırabilirdi.

"Hayır," diye soludu Drizzt, aklına gelir gelmez bu olasılığ reddederek. Saldırabilir ve muhtemelen kazanabilirdi, ama peki bu karşlaşanın ardından ne tür bir suçluluk taşrdı? Drizzt ne dövüşek, ne de ilişi kurmak istiyordu. Taşyabileceğ tüm suçluluk hissini zaten taşyordu.

Kendini takip edenlerin, goblin diline benzer, genizden gelen seslerini duydu. "Orklar," diye dile getirdi drow sessizce, bu dili yaratıkların insanı andıran cüsseleri ile pekişirerek.

Fakat tanıması, drowun davranışnı değşirecek bir şy yapmadı. Drizzt, orklara karş sevgi beslemiyordu -bu kokan şylerle Menzoberranzan'da fazlasıyla karşlaşışı- ama gene de bu grupla savaşak için bir neden ya da dayanağ yoktu. Döndü ve bir yol seçerek gecenin içinde uzaklaşı.

Takip devam etmekteydi; orklar, Drizzt'in kendilerini atlatamayacağ kadar yakındaydı. Bir sorunun oluşaya başadığnı gördü, çünkü eğr orklar düşanca ise, ki bağrma ve hırlamalarından Drizzt, bunun doğu olduğnu anlıyordu, o halde Drizzt, onlarla en uygun alanda savaşa şnsını yitirmişi. Ay uzun zaman önce kaybolmuşve gökyüzü şfak öncesinin uçuk mavi tonlarını almaya başamışı. Orklar güneşışğnı sevmezlerdi ama etrafını saran kardan yansıyan ışkta, Drizzt neredeyse çaresizdi.

Drow, inatla savaşseçeneğni gözardı ederek, vadinin etrafında dolanıp takibi atlatmaya çalışı. İu351 te burada Drizzt, ikinci hatasını yapmışı, çünkü bir kurdun ve daha büyük bir şklin, bir kaya devinin eşik ettiğ ikinci bir ork birliğ yolda bekliyordu.

Bir tarafı, drowun solunda kayalık bir yamaca inen diğr tarafı ise aynı derecede dik ve kayalıklı olarak yukarı çıkan patika dümdüz ilerliyordu. Drizzt, kendini takip edenlerin, bu nereye gittiğ belli yolda zorlanmayacağnı biliyor, ama kör edici güneştırmanış geçmeden, kendini koruyacak mağrasına ulaşbilmek için yalnızca hızına güveniyordu.

Worg diye adlandırılan kalın tüylü bir kurt, tepesindeki kayaların etrafında dönüp yoluna çıkmadan biraz önce hırıltısı ile onu uyardı. Çenesi, yüzünü ısırmak için açık duran vvorg onun üzerine fırladı. Drizzt, saldırı karşsında aşğ eğlip palasını hızla çıkartarak, yaratığn kocaman gırtlağnı uçtan uca yardı. Worg, dönmekte olan drowun arkasında sertçe yuvarlandı, dili ile fışırmakta olan kanı yalıyordu.

Drizzt, silahıyla bir kez daha vurarak onu öldürdü, ama bu sırada elinde mızraklar ve kalın sopalar tutan altı ork hızla geliyordu. Drizzt, kaçmak için arkasını döndü, ama üzerinden fırlayarak, kayalık yamaçtan yuvarlanan kayanın altında son anda çömelebildi.

Hiç düşnmeden, Drizzt kafasının üzerinde bir karanlık küre meydana getirdi.

Önde giden dört ork farkına varamadan, kürenin içine daldılar. Geride kalan iki silah arkadaş, mızraklarını sıkıca tutarak etraflarına endiş ile baktılar. Bu büyülü karanlığn içinde hiçbir şy göremiyorlardı, ama kılıçların ve sopaların birbirine çarpmasına ve de vahş bağrtılara bakılırsa içeride bir ordu savaşyordu. Az sonra karanlığn içinden bir başa ses duyuldu, bir kedininkine benzer bir hırıltı.

İi ork, omuzlarından arkaya bakıp, kaya devinin acele edip kendilerine ulaşalarını dileyerek geri çekildiler. Önce ork yoldaşarından biri ve sonra öteki korku dolu çığıkları ile karanlığ yırtıp geldiler. İki şşrmışarkadaşnın yanından hızla geçti, ama ikincisi başramamışı.

Guenhwyvar, şnssız orkun üzerine yapışı ve hayatını ondan yırtarcasına söküp alırken yere yapışırdı. Panter yavaşamamışı, yerinden fırlayarak geride bekleyen ikisinden, çılgınca kaçmaya çalışnının üzerine atladı. Kürenin dışnda kalanlar ortalığ dağlıp kayalara takılarak sendelediler, ve ikinciyi de öldüren Guenhwyvar, takip etmek için ileri atıldı.

Drizzt, kürenin öte tarafından yara almadan dışrı çıkığnda, hem palasından hem de kamasından ork kanı damlıyordu. İi ve genişkare omuzlu, ağç kadar kalın bacakları olan dev, kendisine doğu bir adım attığnda Drizzt, hiç tereddüt etmedi. Büyük bir kayanın üzerine zıpladı ve palası önünde, ileri atıldı.

Çevikliğ ve hızı, kaya devini şşrtmışı; yaratık sopasına uzanmaya hatta eliyle saldırıyı durdurmaya dahi vakit bulamamışı. Ama bu kez şns drowun yanında değldi. Karanlıkaltı'nda efsunlanmışpalası, çok fazla gün ışğ görmüşü. Dörtbeşmetre boyundaki devin taşgibi derisine çarptı, neredeyse ikiye bölünecekmişesine bükülüp, sapından kırıldı.

İk kez güvendiğ silahı tarafından ihanete uğayan Drizzt, geriye savruldu.

Dev hırladı ve sopasını havaya kaldırdı, ta ki siyah bir biçim kurbanına yaklaşp, göğs kafesine çarparak, acımasız dört pençesiyle saldırana dek, devin yüzünde şytansı bir gülümseme vardı. Guenhwyvar, bir kez daha Drizzt'i kurtarmışı ama devin iş tamamen bitmemişi. Panterden kurtulana kadar sopasıyla vurup, onu ezdi. Guenhwyvar, hız kazanıp tekrar üzerine atılmaya çalışyordu ama panter yamaca indiğnde, pençelerinin kuvveti bir katman karı yerinden oynatmışı. Kedi yuvarlanarak kayıp, düşşen zarar görmeden kurtulduğnda, Drizzt dövüşen uzaklaşışı.

Bu kez devin yüzünde gülümseme yoktu. Göğs ve yüzündeki düzinelerce yaradan kan sızıyordu. Onun ardından, panterin gerisinde, ikinci bir uluyan worg tarafından yönlendirilen diğr ork grubu hızla yaklaşyordu.

Bu kadar net bir şkilde, sayıca fazla bir grupla karş karşya kalan Drizzt, her bilge savaşının yaptığ gibi, geri dönüp kaçmaya başadı.

Eğr, Guenhwyvar'dan kaçan iki ork, yamaca çıksalardı, drowun yolunu kesebilirlerdi. Fakat orklar, hiçbir zaman cesaretleri ile tanınmamışardı, ve bu ikisi daha şmdiden yamacın kesişiğ yeri aşış arkalarına bakmadan kaçıyorlardı.

Drizzt, patikada ilerleyip, aşğ inerek pantere ulaşbileceğ bir yer aradı. Yamaçtaki hiçbir yer umut verici görünmüyordu. İu351 te bu yüzden dev arkasından kendini kaya yağuruna tutarken aşğ dikkatli ve yavaşa inmesi gerekecekti. Patikanın yukarısına çıkmak, yaratık arkasından yaklaşışolduğ için aynı derecede sonuçsuz görünüyordu, bu yüzden drow, patikanın yakınlarda bir yerde sona ermemesini umarak koşaya devam etti.

Bu sırada güneşdoğ ufkundan yükselmeye başamışı, çaresiz drow için, ortaya çıkan sayısız sorundan yalnızca biriydi bu.

Talihin kendisine karş olduğnu anlayan Drizzt, patikanın keskin virajını dönmeden, bir şkilde yolun sonuna geldiğni biliyordu. Yuvarlanmışkayalar çoktan yolu kapatmışı. Drizzt durdu ve zamanın kendi aleyhinde olduğnu bilerek çantasını açtı.

VVorg liderliğndeki ork grubu devin yanına gelmişi, ikisi de birbirinin varlığndan güven kazanıyordu. Önde vahş vvorg, beraber ilerlemeye başadılar.

Keskin bir dönüşsırasında yaratık hızlandı, tökezledi ve kement şklinde ipe takıldığnda durmaya çalışı. VVorglar aptal yaratıklar değlllerdi ama bu, drow, yuvarlak bir kayayı kenardan aşğ ittiğnde doğcak sonuçlan idrak edememişi.

Halat gerginleşp de kaya yaratığ uçurarak yamaçtan aşğya yuvarlayana kadar olanları anlayamamışı.

Bu basit tuzak mükemmel bir sonuca ulaşışı ama, Drizzt'in elde etmeyi umduğ tek avantaj da buydu. Arkasındaki yol kapalıydı ve iki yanındaki inişve çıkışar kaçabilmesi için çok sertti. Orklar ve dev, vvorgun aşğ hızla düşşnü seyrettikten sonra temkinli bir şkilde köşyi dönüp, Drizzt ile karş karşya geldiklerinde drowun elinde yalnızca bir kama vardı.

Drow şnsını denemek için goblin dilinde konuşaya çalışı ama orkların onu dinlemeye niyeti yoktu. Drizzt'in ağından daha ilk kelime çıktığnda, bir tanesi mızrağnı savurdu.

Güneşışğndan körleşişdrowa, silah bulanık bir şkilde göründü ama bu silah eğkti ve sakar bir yaratık tarafından atılmışı. Drizzt, kolayca yana çekildi ve atış kamasıyla karşlık verdi. Ork, drowdan daha iyi görebiliyordu ama yeteri kadar hızlı değldi. Kama tam gırtlağnın ortasına saplandı. Ağından anlaşlmaz sözler çıkan ork yere yuvarlandığnda, yanındaki arkadaş kamayı tutarak onu çıkardı, bunu diğr arkadaşnı kurtarmak için değl, böylesine iyi bir silahı sahiplenmek için yapmışı.

Drizzt, kaba mızrağ eline aldı ve dev ona yaklaşrken ayağnı sıkıca yere sabitledi.

Aniden bir baykuş devin üzerinden dalış geçip huladı, bu, kararlı yaratığ etkilememişi. Fakat kısa bir an sonra, aniden sırtına saplanan okun hızıyla öne doğu savruldu.

Kızgın dev etrafında döndüğnde Drizzt, titremekte olan siyah bir tüy takılı sopayı gördü. Drow, bu beklenmeyen yardımı sorgulamadı. Mızrağ tüm gücüyle, yaratığn sırtının ortasına sapladı.

Dev karşlık vermek için hazırlanıyordu ki, baykuştekrar dalış geçip huladı ve bunun üzerine, devin göğüne saplanan bir başa ok ıslık çalarak geldi. Bir başa hu sesinin ardından bir diğr ok hedefini buldu.

Şşına dönen orklar, görünmeyen saldırganı bulmak için etraflarına bakındılar, ama gündüz güneşnin kar üzerindeki pırıltısı, bu gece yaratıklarına yardımcı olmuyordu. Kalbinden vurulmuşolan dev, hayatının sona erdiğni anlayamadan öylece durdu ve boşboşbaktı. Drow mızrağnı tekrar devin arkasına sapladı ama bu hareket yalnızca yaratığn, Drizzt'in biraz ötesine yuvarlanmasını sağadı.

Orklar birbirlerine ve etraflarına bakarak ne yöne kaçabileceklerini hesaplamaya çalışyorlardı.

Garip baykuşbir kez daha, bu sefer bir orkun üzerine daldı ve dördüncü kez hu sesi verdi. Bunun sonucunu anlayan ork, ellerini sallayarak çığık attı ve ardından onu yüzünden vuran bir okla sessizce yere düşü.

Geriye kalan dört ork, mevkilerinden ayrılıp kaçmaya başadılar, bir tanesi yamaçtan yukarı, bir diğri geldiğ yoldan geri ve diğr ikisi Drizzt'e doğu.

Mızrağn, beceriyle etrafında dönüşnün ardından, arkası orklardan birinin yüzüne isabet etti, bunun ardından Drizzt, dönüş tamamlayarak, diğr orkun mızrağnın ucunun yere saplanmasına neden oldu. Ork, drowu durdurmaya yetecek bir hızla alıp doğulamayacağnı anlayarak, silahım bıraktı.

Yamaca tırmanan ork, işret veren baykuşyaklaşığnda kaderini anlamışı. Paniğ kapılmışyaratık hu sesini duyduğnda kayalardan birinin ardına daldı, eğr daha zeki olsaydı hatasını anlayabilirdi. Devi yere deviren atışarın açısı, okçunun bu yamaçta bir yerde olduğnu gösteriyordu.

Bir ok bacağna saplanarak, dizüstü yere çöküp sırt üstü yuvarlanmasına neden oldu. Orkun hırıltısı ve yakarmaları duyulurken, görülmeyen ve göremeyen okçunun, orku göğünden vurup onu sonsuza dek sessizliğ boğn ikinci atışnı yapması için, baykuşn bir sonraki hu sesine ihtiyacı yoktu.

Drizzt, ikinci orka mızrağnın arkasıyla vurmak için yönünü değşirdi. Göz açıp kapayana dek, drow, tutuşnu üçüncü kez ters çevirmiş mızrağnın ucunu yaratığn gırtlağndan geçirip beynine saplamışı.

Drizzt'in ilk vurduğ ork sersemlemiş kafasını hızla sallayarak, dövüşiçin yön duygusunu kazanmaya çalışyordu. Drowun ellerinin ayı derisinden yapılmıştuniğni kavradığnı hissetti, ardından, yamacın kenarından, daha önceden tuzağ düşüşworgla aynı yolu izlerken, havanın hızla akışnı hissetti.

Ölen arkadaşarının çığıklarını duyan, yol üzerindeki ork, bu yolu tutmakla kendinin ne kadar zeki olduğnu düşnüp, başnı eğrek hızla ilerledi. Fakat bir virajı dönüp de büyük kara panterin, kendisini bekleyen pençeleri ile karşlaşığnda fikri hemen değşi.

Drizzt, garip baykuşdağyamacından aşğ dalış geçerken, elindeki mızrağnı her an fırlatmaya hazır bir şkilde, yorgunlukla taş sırtını dayadı. Fakat baykuş otların fışırarak, yolun dört beşmetre ileride dönüş geçtiğ yerde havada asılı kalarak mesafesini korudu.

Yukarıdaki hareket drowun ilgisini çekti. Kör edici ışkta zorlukla görebiliyordu, ama insana benzer bir siluetin kendisine doğu dikkatlice yol alarak ilerlediğni görmeyi başrdı.

Baykuş drowun üzerinde daireler çizip ses çıkararak yeniden harekete koyulurken, Drizzt, temkinli fakat sinirlerine hakim bir şkilde çömeldi, bu sırada adam kayalıkların arasından kayarcasına ilerleyerek mevkilendi. Fakat baykuşn çıkardığ sesi bir ok takip etmedi. Onun yerine okçunun kendisi geliyordu.

Koca gri bıyığ ve dağnık gri saçları ile uzun boylu, dimdik ve çok yaşı biriydi. En ilginç olanı ise süt gibi beyaz, gözbebeksiz gözleriydi. Eğr Drizzt, adamın okçuluk gösterisine şhit olmasa, kör olduğna inanabilirdi. Yaşı adamın kemikleri kırılgan görünüyordu, ama Drizzt, görüntülerin kendini aldatmasına izin vermezdi. Usta okçu ağr, uzun yayını germişve zorlanmadan bir oku düzgünce yerleşirmişi. Drowun, bu insanın, güçlü silahı ne kadar ölümcül bir şkilde kullandığnı görmek için fazla uzaklara bakmaya ihtiyacı yoktu.

Yaşı adam, Drizzt'in anlayamadığ bir dilde bir şy söyledi, daha sonra ikinci bir dilde, Drizzt'in anlayabildiğ goblin dilinde konuşu. "Sen kimsin?"

"Drizzt Do'Urden," diye yanıtladı, en azından karşlaşığ bu raT

kiple anlaşbileceğ umuduyla.

"Bu bir isim mi?" diye sordu yaşı adam. Kahkaha attı ve omuz silkti. "Her ne ise, ve kim olursan ol, ve her neden burada olursan ol, pek az önemi var."

Hareketi sezinleyen baykuş ses çıkarıp delice dalışar yapmaya başamışı, ama yaşı adam için artık çok geçti. Guenhwyvar, virajın ardından, kolayca üzerine atlayacak bir mesafeye gelmiş kulakları dikleşiş dişerini çıkarmışı.

İinde bulunduğ tehlikenin farkında görünen yaşı adam, düşncelerini tamamladı: "Artık tutsağmsın."

Guenhwyvar, derinden, gırtlaktan gelen bir sesle hırlamaya başadı ve drow genişe gülümsedi.

"Sanmıyorum," diye yanıtladı Drizzt.

I

"Dostun mu?" diye sordu yaşı adam sakince.

"Guenhwyvar," diye açıkladı Drizzt.

"Büyük bir kedi mi?"

"Oh, evet," diye yanıtladı Drizzt.

Yaşı adam yayını gevştti ve okunu yavaşa, ucunu yere bakacak şkilde kaydırdı. Gözlerini kapattı, kafasını arkaya doğu yatırarak kendi içine düşcekmişgibi bir görüntü sergiledi. Kısa bir süre sonra, Drizzt, Guenhwyvafın kulaklarının aniden dikildiğni gördüğnde, bu yaşı adamın bir şkilde panter ile telepatik bir ağkurmaya çalışığnı anladı.

"Aynı zamanda iyi de bir kedi," dedi yaşı adam kısa bir süre sonra. Guenhwyvar, baykuşn çılgına dönerek kanat çırpmasına neden olarak, topraktan dışrı çıkmışkaya kütlesinin etrafında dolandı, ve hiçbir şy yokmuşasına yaşı adamın yanından ilerleyerek, Drizzt'in yanında yerini aldı. Görünüş göre panter, yaşı adamın düşan olabileceğ yönündeki tüm düşncelerini geride bırakmışı.

Drizzt, Guenhwyvar'ın hareketlerini, bir mevsim önce mağradaki ayıyla kurduğ anlaşa ile aynı şkilde merakla izledi.

"İi kedi," diye tekrarladı yaşı adam.

Drizzt sırtını kayaya yasladı ve mızrağ tutan elini gevştti.

"Ben, Montolio'yum," diye açıkladı yaşı adam gururla, sanki bu isim drowun üzerinde bir etki yaratmalıymışgibi. "Montolio DeB-rouchee."

"Memnun oldum ve elveda," dedi Drizzt ifadesizce. "Eğr tanışamız sona erdiyse, kendi yollarımıza gidebiliriz."

"Yapabiliriz," diye onayladı Montolio, "eğr ikimizin seçimi de buysa."

"Bir kez daha... senin...tutsağn mı olacağm?" diye sordu Drizzt, sesinde kinaye dolu bir ifadeyle.

Montolio'nün kahkahasındaki içtenlik, tüm şphelerine rağen drowun yüzünde bir gülümseme meydana getirdi. "Benim mi?" diye sordu yaşı adam kuşulu bir ifade ile. "Hayır, hayır, sanırım bu konuda anlaşık. Ama bugün Graul'un emrindekilerden bazılarını öldürdün, bu ork kralının cezalandırılmasını isteyeceğ bir hareket. İin ver kalemde sana bir oda sunayım. Orklar, oraya yaklaşayacaktır." Yüzünde acı dolu bir gülümseme belirdi ve sanki ağından dökülecek olan kelimelerin, aralarında bir sır olmasını dilermişgibi, Drizzt'e doğu fısıldamak istercesine eğldi "Bil ki yanıma yaklaşazlar." Montolio, garip görünen gözlerini işret etti. "Bunlardan dolayı benim uğrsuz olduğma inanıyorlar..." Montolio, düşncelerini ifade edecek bir kelimeyi aradı ama genizden gelen bu dilin sınırları vardı ve çok geçmeden sıkılmışı.

Drizzt, sessizce savaşn gidiştını kafasında tekrarlamaya başadı, az sonra gerçekte nelerin olduğnu anladığnda, ağı karş konulamaz bir heyecanla açıldı. Yaşı adam gerçekten de kördü! Atışarını, tepede daireler çizip hulayan baykuşyönlendirmişi. Drizzt, katledilmişdeve ve de orka baktı ama ağı hâlâ kapanmamışı; yaşı adam hiç ıskalamamışı.

"Gelecek misin?" diye sordu Montolio. "Nedenleri öğenmeliyim" -bir kez daha doğu kelimeyi bulmaya çalışyordu.- "Bir kara elfin, kış, ayı Bluster'la birlikte geçirmesinin nedenlerini öğenmeliyim."

Montolio, drowla anlaşa konusundaki yetersizliğ karşsında geri çekilmişi, ama genel hatlarından, Drizzt, yaşı adamın ne demek istediğni anlıyor, hatta, "kış ve "ayı" gibi tanımadığ kelimeleri anlamlandırabiliyordu.

"Ork kralı Graul'un sana karş gönderebileceğ onlarca yüz savaşısı var," diye yorumda bulundu Montolio, drowun teklif karşsında zorlukla karşlaşığnı hissederek.

"Seninle gelmeyeceğm," diye açıkladı Drizzt, uzunca bir sürenin ardından. Aslında drow gitmek, bu inanılmaz adam hakkında bir şyler öğenmek istiyordu, ama Drizzt'in yoluna düşn kişlerin başna pek çok trajedi gelmişi.

Guenhwyvar'ın alçak sesli hırıltısı, Drizzt'e, panterin kararını onaylamadığnı anlatmışı.

"Ben sorun çıkartırım," diye açıklamaya çalışı Drizzt, yaşı adama, pantere ve kendisine, "Benden uzak durmanın, Montolio DeB-rouchee, sana daha çok yardımı olur." "Bu bir tehdit mi?"

"Bir uyarı," diye yanıtladı Drizzt. "Eğr beni alırsan, hatta yalnızca yakınlarında kalmama izin verirsen, kasabadaki çiftçiler gibi lanetlenirsin."

Montolio, uzaktaki çiftçi kasabası hakkında açılan bahise kulak kabartmışı. Maldobar'da bir ailenin vahşce öldürüldüğnü ve bir korucunun, Dove Falconhand'in yardıma çağıldığnı duymuşu.

"Lanetlenmekten korkmuyorum," dedi Montolio gülümseye çalışrak. "Pek çok...savaşan sağçıktım Drizzt Do'Urden. Bir düzine kanlı savaşan sağçıktım ve tam bir kış, bir dağyamacında kırık bir bacakla kapana kısılmışolarak geçirmeyi başrdım. Bir devi tek bir kama ile öldürmeyi başrdım ve... her yönde beşn kilometrelik alandaki tüm hayvanlarla dostluk kurdum. Benim için endişlenme." Bir kez daha anlayışı, acı dolu bir gülümseme belirdi. "Ama doğusu," dedi Montolio yavaşa, "Endişlendiğn kiş ben değlim."

Drizzt şşrdı ve aşğlandığnı hissetti.

"Sen kendin için endişleniyorsun." diye devam etti Montolio. "Kendine acımak mı? Bu senin özelliklerinden birine dahi uymuyor. Bırak onu ve benimle gel."

Eğr Montolio, Drizzt'in yüz buruşurmasını görebilse, gelecek cevabı anlayabilirdi. Guenhwyvar bunu farketti ve Drizzt'in bacağna sertçe vurdu.

Guenhwyvar'ın hareketinden Montolio, drowun amacını anlamışı. "Kedi, gelmeni istiyor," dedi. "Bir mağradan daha iyi olacaktır," diye ekledi söz verircesine, "ve yan pişişbalıklardan daha iyi bir yemek."

Drizzt, Guenhwyvar'a doğu baktı ve panter bir kez daha, bu kez hareketini daha yüksek ve ısrarlı bir hırıltı ile pekişirerek sertçe bacağna vurdu.

Drizzt, kendine uzaktaki çiftlik evinde meydana gelen katliamı hatırlatarak, kararından vazgeçmiyordu. "Gelmeyeceğm," dedi kararlılıkla.

"O halde seni bir düşan ve tutsak olarak saymam gerekecek!" diye gürledi Montolio, yayını hazır duruma getirmek için gererek. "Bu kez kedin sana yardım etmeyecek, Drizzt Do'Urden!" Montolio hafifçe öne eğldi, gülümseyerek fısıldadı, "Kedi bana hak veriyor." Bu kadarı Drizzt için çok fazlaydı. Yaşı adamın kendini vuramayacağnı biliyordu ama Montolio'nün derinden işeyen büyüleyiş, belirgin şkilde güçlü olmasına karşn Drizzt'in zihinsel savunmasını yormuşu.

Montolio'nun kale olarak tabir ettiğ şyin sıklıkla gelişişyaprakları hiç dökülmeyen devasa ağçların köklerinde açılmışağçtan mağralar olduğ ortaya çıkmışı. Birbirine geçmişdallardan oluşuşköprüler hem savunmayı arttırıyor hem de bir şkilde mağraları birbirine bağıyordu, ve tüm yapıyı üstüste yığlı taşardan oluşuşduvarlar çevreliyordu. Drizzt, bu yere yaklaşığnda, farklı yüksekliklerde ağçtan ağca uzanan pek çok ip ve tahtadan yapılmışköprü farketti, yerden ip merdivenlerle ulaşlan ve düzenli aralıklarla mekanik yayların yerleşirildiğ köprüler.

Fakat drow, kalenin ağç ve topraktan oluşasından şkayetçi değldi. Drizzt, Menzoberranzan'da otuz yılını kayadan yapılmışve nefes kesen yapıtlarla çevrilmişbir kalede geçirmişi, ama hiçbiri Montolio'nun evi gibi dost değldi.

Yaşı korucunun yaklaşasını kuşar ötüşeriyle karşladılar. Sincaplar, hatta bir rakun bile, ağç dalları arasında, yanına varmak için hoplayıp zıplıyorlardı fakat, Montolio'ya eşik eden koca panteri gördüklerinde arada mesafe bıraktılar.

"Pek çok odam var," diye açıkladı Montolio Drizzt'e, "Birçok battaniye ve pek çok yiyecek." Montolio, yetersiz goblin dilinden nefret ediyordu. Drowa söylemek ve ondan öğenmek istediğ o kadar çok şy vardı ki. Usandırıcı olmasa bile, bu kadar sade ve doğsında olumsuzluk olan, karmaşk düşnce ve hisler için yeterli ' olmayan bir dilde, bu olanaksız görünüyordu. Goblin dili öldürmek ve nefret için yüzlerce kelime barındırıyor, ama merhamet gibi daha yüce duygulara karş gelen kelimelere yer vermiyordu. Goblin dilinde dostluk kelimesi geçici askeri bir birlikteliğ ya da daha güçlü başa bir goblinin emri altına girme anlamına gelebilirdi ve her ikisi de Montolio'nun yalnız kara elfe karş niyetine karşlık gelmiyordu.

O halde, diye düşndü korucu, yapılacak ilk şy bu drowa genel dili öğetmek.

"Konuşmıyoruz" -goblin dilinde 'uygun' kelimesinin karşlığ yoktu, bu yüzden Montolio, bir tane yaratacaktı- "yani...bu dilde," diye açıkladı Drizzt'e. "ama -eğr sen de öğenmek istersen- sana insanların kullandığ dili öğetmem ikimizin de daha çok işne gelir."

Drizzt, kabullenmesine karşn, olacakları görmek istedi. Çiftçi kasabasından uzaklaşrken, yalnız yaşyacağna karar vermişi, ve ... bu ana kadar gayet başrılı olmuşu hem de beklediğnden daha iyi bir şkilde. Ama pratik açıdan bakıldığnda teklif çekiciydi, Drizzt bölgenin genel konuşlan dilini bilmekle beladan uzak kalabileceğni biliyordu. Drow, teklifini kabul ettiğnde, Montolio'nun gülümsemesi neredeyse kulaklarına varmışı.

Fakat baykuşHooter, o kadar memnun görünmüyordu. Drowla birlikte, -ya da daha doğusu, drowun panteri ortalıktaykenbaykuşağçlıklarda, konforlu ortamında daha az vakit geçirebilecekti.

"Kuzen, Montolio DeBrouchee drowu himayesine aldı!" diye bağrdı bir elf, Kellindil'e heyecanla. Kışbittiğnden beri tüm grup Drizzt'in izini arıyordu. Drowun Ölü Ork Geçidinden kaybolmasının ardından elfler, özellikle de Kellindil, başna bir dert gelmesinden, drowun Graul ve emrindekiler tarafından ele geçirilmişolabileceğnden endiş ediyordu.

Bu ani haberin ardından kendini toparlamakta güçlük çeken Kellindil hızla ayağ kalktı. Garip olmasıyla birlikte, efsanevi korucu Montolio'nun, tecrübesi ve tüm hayvan dostları sayesinde, davetsiz misafirleri hakkında yargıda bulunabileceğni biliyordu.

"Ne zaman? Nasıl?" diye sordu Kellindil, nereden başayacağm bilemeden. Eğr drow geçen aylarda onu şşrtmışa, yeryüzü elfi artık iyice telaş düşüşü.

"Bir hafta önce," diye yanıtladı elf. "Nasıl olduğnu bilmiyorum, ama drow ş anda yanında panteri ile, Montolio'nun Korusunda geziniyor."

"Peki, Montolio..."

Diğr elf, endişsinin ne yöne gittiğni anlayarak sözünü kesti. "Montolio iyi durumda ve kontrol altında," diye temin etti Kellindil'i. "Drowu kendi isteğyle yanına aldı ve görünen o ki yaşı korucu, kara elfe dil dersi veriyor."

"İanılmaz..." Kellindil'in verebildiğ tek yanıttı.

"Montolio'nun Korusunu gözetim altında tutabiliriz," diye teklif etti diğr elf. "Eğr yaşı korucunun güvenliğnden endiş duyuyorsan..."

"Hayır," diye yanıtladı Kellindil. "Hayır, bir kez daha drow, kendisinin düşan olmadığnı kanıtladı. Maldobar yakınlarında onunla karşlaşığmdan beri dostane tavrından şpheleniyordum. Artık eminim. Artık kendi işerimize bakalım ve drowla korucuyu da kendi işerine bırakalım."

Diğr elf onayladığnı belirterek başnı salladı, ama Kellindil'in çadırının dışnda onları dinleyen ufak bir yaratık o kadar emin değldi.

Tephanis, her akşm elf kampına, kendini rahat ettirecek şyler ve yemek çalmak için gidiyordu. Elfler, Drizzt'i arayışarına devam ederken ve o aralarındaki konuşaları duyabilmek için kıvranırken, herkes gibi Ulgulu ile Kempfana'yı yok edenin nerede olduğnu merak eden cin, birkaç gün kadar önce kara elf hakkında konuşlduğnu duymuşu.

Tephanis, ince kulaklarını hızla salladı. "Lanetolsunonundoğuğgüne!" diye fısıldadı, daha çok heyecanla bir arımnkine benzeyen sesiyle. Daha sonra neredeyse ayakları yere değeden uzaklaşı. Ulgulu'nün yok oluşndan sonra, kaybetmek istemediğ güçlü bir müttefikle bağantı kurmuşu.

Kısa bir süre sonra, Caroak'ı, kocaman, gümüşyeleli kışkurdunu, ev olarak adlandırdıkları yüksek tepede buldu.

"Drowkorucuylabirlikte," diye ağından tükürürcesine konuş fl tu Tephanis, ve köpeğ benzer yaratık anlar gibi göründü. "Derim- $ kiondanuzakdur. Önceki- efendilerimiöldürenoydu."

Caroak, Montolio'nün Korusunun bulunduğ, dağara doğu' uzanan genişara/iye baktı. Kışkurdu, bu yeri iyi tanıyordu, ve oradan uzak durması gerektiğni biliyordu. Montolio DeBrouchee, her türlü hayvanla dosttu, ama kışkurtları hayvandan çok bir canavardı ve korucunun dostu değldi.

Tephanis de Montolio'nun olduğ yere bakarken, bir kez daha bu sinsi drowla karşlaşbileceğnden endişliydi. Onunla bir kez daha karşlaşa düşncesi başnı ağıtmaya yetiyordu, (ki saban demirinin meydana getirdiğ eziklik daha tam iyileşemişi.)

Geçen birkaç hafta içinde kışnasıl ilkbahara doğu ilerlediyse, Drizzt ve Montolio'nun dostluğ da aynı şkilde ilerlemişi. Bölgenin genel dili, goblin dilinden fazla farklı değldi, kelimelerdeki değşkliklerden çok vurguların değşiğ bir dildi ve Drizzt, bu dili hızla kavradı, hatta okuma yazmayı dahi öğeniyordu. Montolio da iyi bir öğetmen olduğnu göstermişi, üçüncü haftanın sonunda, Drizzt'le yalnızca genel dilde konuşaya, ve Drizzt ne zaman bir şyi ifade edebilmek için goblin diline başursa sabırsızlıkla yüzünü çatmaya başamışı.

Drizzt için bu, rahat yaşm ve mutluluklarla dolu, eğenceli bir zamandı. Montolio'nun kitap kolleksiyonu sınırsızdı ve drow kendini hayal gücünün yarattığ maceraların, ejderha söylentilerinin ve kahramanlık dolu savaşarın içine gömülmüşbuldu. Drizzt'in tüm şphesi, tıpkı Montolio'ya karş duydukları gibi çoktan yokolmuşu. Hep yeşl kalan bu ağçlıkların arasındaki barınak, gerçek bir kale, yaşı adamsa tanıdığ en iyi ev sahibiydi.

Bu ilk haftalar boyunca, Drizzt, Montolio'dan, hayatı boyunca kendine yardımcı olacak pek çok şy öğenmişi. Montolio, Drizzt'in mevsimsel hava değşmlerine ait şphelerini doğulamışve hatta hayvanları, gökyüzünü, rüzgarları izleyerek günbegün havayı nasıl sezebileceğni de öğetmişi.

Bunu da, Montolio'nun düşndüğ gibi, Drizzt çabuk kavramışı. Montolio, kendi şhit olmasa buna asla inanmazdı ama bu garip drow, bir yeryüzü elfinin özelliklerine ve belki de bir korucunun kalbine sahipti.

"Ayıyı nasıl sakinleşirdin?" diye sordu bir gün Montolio, bu Drizzt ve Bluster'ın bir mağrayı paylaşıklarını öğendiğnden beri aklını kurcalayan bir soruydu.

Drizzt, gerçekten bunun cevabını bilmiyordu, çünkü kendisi de o karşlaşada neler geçtiğni anlayamamışı. "İk karşlaşığmızda senin Guenhwyvar'ı sakinleşirdiğn gibi," diye yanıtladı drow, uzunca bir sürenin ardından.

Montolio'nun gülüş Drizzt'e, bunu yaşı adamın, kendinden daha iyi anladığnı gösterdi. "Bir korucunun kalbi," diye fısıldadı Montolio, arkasını dönerken. Olağnüstü hassas kulaklarıyla Drizzt, bu yorumu duymuşama tam olarak anlamamışı.

Günler ilerledikçe Drizzt'in dersleri daha da hızlanmaya başadı. Montolio artık etrafındaki hayat, hayvanlar ve bitkiler üzerine yoğnlaşyordu. Drizzt'e bir hayvanın nasıl yemleneceğni ve ne hissettiğni yalnızca gözlemleyerek nasıl anlayacağnı gösterdi. Gerçek sınav kısa bir süre sonra, Drizzt bir böğrtlen çalılığnın dışdallarını hareket ettirip de, ufak bir inin girişni bulup kızgın bir porsukla karş karşya geldiğnde başadı.

Yukarıda gökyüzünde, Hooter, Montolio'yu uyarmak için bir seri çığık atmaya başadı, korucunun ilk tepkisi gidip drow dostuna yardım etmek olmuşu. Ayı Bluster'dan daha çabuk sinirlenip, ne denli büyük olursa olsun rakibine saldırmaya istekli porsuklar, bölgedeki yaratıklardan, hatta orklardan bile daha zorluydu. Ama, Hooter'ın olanı biteni anlatmasını bekleyerek, orada kaldı.

Drizzt'in ilk hareketi, elini hızla kamasına götürmek olmuşu. Porsuk geriledi, tıslayarak ve binlerce şkayeti belirten sesler çıkartarak korkunç dişerini ve pençelerini gösterdi.

Drizzt geriledi ve hatta kamasını kınına soktu. Birdenbire karşlaşayı porsuğn bakışaçısından izlemeye başadığnda, hayvanın kendini son derece tehdit altında hissettiğni anlamışı. Daha sonra, bir şkilde, Drizzt bu porsuğn yuvayı, yakında dünyaya gelecek yavrularını büyütmek için seçtiğni anladı.

Porsuk, drowun düşnceli hareketinin karşsında şşrmışı. Aslında, yavrulamayı bekleyen anne bir dövüşistemiyordu, Drizzt, yuvayı gizlemek için böğrtlen çalılarının dallarını eski durumuna getirdiğnde, porsuk dört ayak üstündeki duruşna dönerek rahatladı, kara elfin kokusunu hatırlamak için havayı kokladı ve deliğne geri döndü.

Drizzt döndüğnde Montolio'yu gülümseyerek alkışar bir halde buldu. "Bir korucu bile kızgına dönmüşbir porsuğ sakinleşirmekte zorlanırdı," diye açıkladı yaşı adam.

"Porsuğn yavruları vardı," diye yanıtladı Drizzt. "Dövüşeye benden fazla istekli değldi."

"Bunu nereden biliyorsun?" diye sordu Montolio, drowun gözlemlerinden şphe duymamasına karşn.

Drizzt, cevap vermeye koyuldu, ama sonra veremediğni gördü.

Önce böğrtlen çalılığna ardından da Montolio'ya çaresizce baktı.

Montolio yüksek sesle gülerek işne geri döndü. Tanrıça Mielliki'nin yolunda uzun yıllar boyunca yürümüşolan kendisi, Drizzt bilmese bile cevabı biliyordu.

"Porsuk seni biçebilirdi, biliyorsun," dedi korucu sıkıntıyla, Drizzt'in yanına geldiğnde.

"Yavruları vardı," diye hatırlattı Drizzt, "ve o kadar da büyük bir rakip değldi."

Montolio'nun kahkahası onu alaya alıyordu. "O kadar büyük değl mi?" diye tekrarladı korucu. "İan bana Drizzt, Bluster'la karş karşya kalmayı, bir anne porsukla karşlaşaya tercih edersin!"

Tecrübeli adama karş koyacak sözü olmayan Drizzt, omuzunu silkti.

"O zavallı kamanın, ona karş bir savunma sağayacağna gerçekten inanıyor musun?" diye sordu Montolio, bu kez tartışanın yönünü değşirme isteğyle.

Drizzt, cinden almışolduğ kamaya bir baktı. Gene karş koyamazdı; bıçak gerçekten de küçüktü. Hem ona hem kendisine güldü. "Korkarım, elimdeki herşy bu," diye yanıtladı.

"Bunun çaresine bakacağz," diye söz verdi korucu, ve bunun hakkında başa hiçbir şy söylemedi. Tüm sükûnet ve güvenine karşn, vahş, dağık bölgenin tehlikelerini çok iyi biliyordu.

Korucu, Drizzt'e hiç şphesiz güvenmeye başamışı.

Montolio, güneşbatmadan kısa bir süre önce Drizzt'i kaldırdı ve onu koruluğn kuzeyindeki genişbir ağca götürdü. Ağcın dibinde, neredeyse mağraya benzeyen, çalılar ve de ağç köklerini andıran bir örtü ile zekice gizlenmişbüyük bir delik bulunuyordu. Montolio, bunları yana doğu ittirdiğnde, Drizzt gizliliğn nedenini anlamışı.

"Bu bir cephanelik mi?" diye sordu drow şşınlıkla.

"Paladan hoşanıyorsun," diye yanıtladı Montolio, Drizzt'in kaya devinin üzerinde kırdığ silahı hatırlayarak. "Elimde iyi bir tane var," İeri doğu kıvrıldı ve kısa bir süre boyunca arandı, az sonra, eğmli, iyi işenmişbir kılıçla geri çıkmışı. Korucu çıktığnda, Drizzt, dizili, olağnüstü silahları görmek için kovuğ yaklaşı. Montolio'nun elinde, düzenli olarak cilalanmışve bakımı yapılmış dekoratif kamalardan büyük savaşbaltalarına, mekanik oklara uzanan genişbir silah çeşdi vardı. Ağç gövdesinin'içinde, ağcın yukarısına doğu uzanan yerde, içinde metal saplı bir mızrak, üç metre boyunda, uzun ve sivri başı, yanından iki küçük kancalı uç çıkan mızraklar da vardı.

"Diğr elin için bir kalkanı mı, yoksa ufak bir kamayı mı tercih edersin?" diye sordu Montolio, hayranlıkla kendi kendine mırıldanan drow, yeniden ortaya çıktığnda. "Üzerinde pençeli baykuşarması olanlar haricinde herhangi birini alabilirsin. O kalkan, kılıç ve başık benimdir."

Drizzt, kör korucuyu yakın dövüşiçin böylesine giyinmişolarak hayal etmeye çalışrak bir süre durakladı. "Bir kılıç," dedi bir süre sonra, "ya da varsa başa bir pala."

Montolio merakla ona baktı, "Savaşak için iki uzun kılıç," diye yorumda bulundu. "Tahminimce, aralarında düğmlenip kalman daha muhtemel."

"Bu drowlar arasında o kadar nadir görülen bir savaştekniğ değldir," dedi Drizzt.

Montolio şphe etmeden omuzunu silkti ve içeri girdi. "Korkarım, bu daha çok gösteri için," dedi elinde tuttuğ fazlasıyla işemeli bir palayı göstererek. "Eğr seçimin buysa kullanabilir, ya da bir kılıç alabilirsin. Onlardan elimde fazlasıyla var."

Dengesini ölçmek için Drizzt, palayı aldı. Biraz fazla hafif ve muhtemelen fazlasıyla kırılgandı. Buna rağen drow, bunu almayı tercih etti, eğmli bıçağ diğr palasına, düz ve ağr bir kılıçtan daha iyi eşik ederdi.

"Bunlara, senin onlara baktığn gibi bakacağm," diye söz verdi Drizzt, bu insanın kendisine ne kadar büyük bir hediye verdiğnin farkında olarak. "Ve bunları," diye ekledi Montolio'nun gerçekte ne duymak istediğni bilerek, "sadece gerektiğnde kullanacağm." "O halde onları hiç kullanmamak için dua et, Drizzt Do'Urden," diye karşlık verdi Montolio. "Barış ve savaş gördüm, ve temin ederim ki ilkini tercih ederim! Gel hadi dostum. Sana göstermek istediğm daha o kadar çok şy var ki."

Drizz, palalarım bir kez daha gözden geçirdi, daha sonra onları kemerindeki kınlarına yerleşirip, Montolio'yu takip etti.

Yaz hızla yaklaşrken, bu denli iyi ve heyecan verici bir dostlukla, hem öğetmen hem de öğencisi, değrli derslerde ve olağnüstü olayları beklerken çok mutluydular.

Eğr on askerinin, iki worgun ve değrli bir dev müttefiğnin kaybından öfke duyan ve sarı, kanlanmışgözleriyle, drowu bulmak için bölgeyi tarayan bir ork kralından haberdar olsalar, yüzlerindeki gülümseme nasıl da eksilirdi. Büyük ork, Drizzt'in Karanlıkaltın'a dönüp dönmediğni ya da bölgede diğr bilinen ufak elf gruplarıyla ve belki de lanet olası kör korucu Montolio ile bir olup olmadığnı merak ediyordu.

Drow, hâlâ bölgedeyse, Graul onu bulmak niyetindeydi. Ork şfi işni şnsa bırakmazdı ve drowun varlığ bile risk oluşuruyordu.

"Eh, uzun süre bekledim!" dedi Montolio, bir akşmüstünün ilerleyen vakitlerinde ciddi bir ifade ile. Drowu bir kez daha sarstı.

"Bekledin mi?" diye sordu Drizzt, yüzündeki uykunun izlerini yok etmeye çalışrken.

"Sen bir savaşı mısın yoksa bir büyücü mü?" diye devam etti Montolio. "Ya da her ikisi birden mi? Pek çok özelliğ bir arada taşyanlardan mısın? Yeryüzünde yaşyan elfler böyle bilinir."

Drizzt'in yüzü şşınlıkla çarpıldı. "Ben büyücü değlim," dedi gülerek.

"Sır saklıyorsun, değl mi?" diye tersledi Montolio, fakat sert yüzündeki sorgulayıcı ifade yumuşyordu. Dikilerek, Drizzt'in yatak odası olan kovuktan dışrı çıktı ve kollarını göğünün üzerinde kovuşurdu. "Bu böyle olmaz. Seni yanıma aldım, ve eğr sen bir büyücü isen, bundan haberdar olmalıyım!"

"Bunu neden söylüyorsun?" diye sordu şşın drow. "Bunu da nereden..."

"Hooter bana söyledi!" dedi Montolio. Drizzt'in aklı gerçekten karışışı. "İk karşlaşığmız savaşa," diye açıkladı Montolio, "çevreni ve orkların etrafındaki bölgeyi kararttın. Bunu inkar etme büyücü. Bunu bana Hooter söyledi!"

"Bu bir büyücünün büyüsü değldi," diye karş çıktı Drizzt, çaresizce, "ve ben bir büyücü değlim."

"Büyü değl mi?" diye tekrarladı Montolio, "O halde bir alet mi? O halde izin ver de ona bakayım!"

"Bir alet değl," diye yanıtladı Drizzt, "bir yetenek. En düşk seviyedekiler dahil tüm drowlar, karanlık küreleri yaratabilirler. Bu o kadar da zor bir şy değl."

Montolio bu açıklamayı bir an değrlendirdi. Drizzt hayatına girmeden önce kara elflerle ilgili hiçbir tecrübesi olmamışı. "Daha başa ne tür yeteneklere sahipsin?"

"Peri ateş," diye yanıtladı Drizzt. "Bu bir tür..."

"Bu büyüyü biliyorum," dedi ona Montolio. "Ormanlarda yaşyan rahipler tarafından sıkça kullanılır. Bunu da tüm drowlar yapabilir mi?"

"Bilmiyorum," diye yanıtladı Drizzt, dürüstçe. "Aynı zamanda yerden havalanma yeteneğm de var, ya da vardı. Bunu sadece drow soyluları gerçekleşirebilir. Korkarım bu özelliğmi kaybettim ya da yakında kaybedeceğm. Bu yeteneğm, tıpkı piıvafıvim, çizmelerim ve drowlar tarafından işenmişpalalarım gibi, yeryüzüne çıktığm günden beri, beni yüzüstü bırakmaya başadı." "Dene," diye teklif etti Montolio.

Drizzt, uzunca bir süre konsantre oldu. Gittikçe hafifleşeye başadığnı hissetti ve yerden yükseldi. Fakat havalanır havalanmaz, ağrlığ geri gelmişve ayakları üzerine inmişi. Ononbeşsantimden fazla yükselmemişi.

"Etkileyici," diye mırıldandı Montolio.

Drizzt, yalnızca güldü ve beyaz saçlarını salladı. "Artık uykuma geri dönebilir miyim?" diye sordu uyku tulumuna bakarak.

Montolio'nün başa düşnceleri vardı. Dostunu daha yakından tanımak, Drizzt'in yeteneklerinin sınırını, büyücülük ya da başa bir şy olsun, ölçmek istiyordu. Korucunun kafasında yeni bir plan şkillenmişi, ama güneşbatmadan bunu harekete geçirmeliydi.

"Bekle," diye rica etti Drizzt'e. "Güneşbattıktan sonra dinlenebilirsin. Ş anda sana ve de "yeteneklerine" ihtiyacım var. Karanlık bir küreyi hemen meydana getirebilir misin, yoksa bu büyüyü oluşurmak için zamana mı ihtiyacın var?" "Birkaç saniye," diye yanıtladı Drizzt.

"O halde zırhını ve silahlarını al," dedi Montolio, " ve benimle gel. Acele et. Gün ışğnın avantajını kaybetmek istemiyorum."

Drizzt, omuzlarını silkip giyinerek, korucuyu, bu ağçlık yerleşmin az kullanılan bir bölümüne, koruluğn kuzey bölümüne doğu takip etti.

Montolio dizlerinin üzerine çöktü ve Drizzt'i de yanına çekişirerek çimenlik bir toprak yığnındaki ufak bir deliğ işret etti.

"Orada bir yaban domuzu yaşmaya başadı," diye açıkladı korucu. "Ona zarar vermek istemiyorum, ama onunla temasa geçecek kadar yakınlaşaktan da çekmiyorum. Domuzların ne yapacağnı kestirmek imkansızdır."

Uzun süren bir sessizlik oldu. Drizzt, Montolio'nün basitçe domuzun yaklaşasını bekleyip beklemediğni merak ediyordu.

"Hadi ilerle o halde," diye sessizliğ bozdu korucu. Montolio'nün kendisinin oraya yürüyüp, davetsiz ve de ne yapacağnı bilmez misafiri selamlamasını istediğni düşnerek, inanmaz gözlerle ona baktı.

"Hadi," diye devam etti korucu. "Eğr istiyorsan karanlık küreni tam deliğn önünde oluşur."

Drizzt anlamış ve rahatlama dolu iç çekiş, Montolio'nün kahkahasını saklamak için dudaklarını ısırmasına neden olmuşu. Kısa bir süre sonra, çimenlik toprak kümesinin önündeki alan karanlık içinde kaybolmuşu. Montolio, Drizzt'e arkada beklemesini işret ederek ilerledi.

Drizzt, izleyip dinlerken gerginleşişi. Birdenbire ortalığ yüksek tonlu bir domuz sesi kaplamışı, Montolio ise rahatsız bir biçimde bağrıyordu. Drizzt öne atıldı ve hızla koşaya başadı, neredeyse dostunun, yere yüzükoyun uzanmışvücuduna takılıp düşyordu.

Yaşı korucu acı dolu sesler çıkarıp kasılıyor ve drowun hiçbir çağısına yanıt vermiyordu. Domuzun yakınlarda bir yerden sesinin gelmediğni duyan Drizzt, ne olduğnu anlamak için diz üstü çöktü, Montolio'yu kıvrılmış göğünü tutarak gördüğnde irkildi.

"Montolio," diye fısıldadı Drizzt, yaşı adamın ciddi bir biçimde yaralanmışolabileceğni düşnerek. Korucunun yüzüne doğu konuşbilmek için öne eğldi, ardından Montolio'nün kalkanı kafasının yanına çarptığnda, niyetli olduğndan daha büyük bir hızla doğuldu.

"Benim, Drizzt!" diye bağrdı drow, belirginleşeye başayan şşinliğ ovuşurarak. Montolio'nün önünde ayağ fırladığnı ve yaşı korucunun kılıcının kınından çıktığnı farketti.

"Tabi ki öyle!" diye kesik kesik güldü Montolio.

"Peki ya domuz ne oldu?"

"Domuz mu?" diye tekrarladı Montolio. "Ortada domuz falan yok, seni aptal drow. Hiç olmadı. Burada rakipler biziz. Biraz eğenmenin vakti geldi!"

Drizzt artık tamamen anlamışı. Montolio kendisinin görme avantajını yok etmek için onu karanlık yaratmaya yönlendirmişi. Montolio, eşt şrtlarda kendisine meydan okuyordu. "Kılıç yanı!" diye yanıtladı Drizzt, oyuna devam etmekten hoşut olarak. Zaknafein ile Menzoberranzan'da, bu tür yetenek sınavlarından nasıl da hoşanırdı!

T

"Hayatın pahasına!" diye karşlık verdi Montolio, sertçe, diyaframdan gelen bir kahkaha ile. Korucu kılıcını yarım daire çizecek şkilde salladı ve Drizzt'in palasını zararsızca yana savurdu.

Drizzt, seri iki kısa vuruşa ortaya saldırdı, bu saldırı pekçok rakibim alt ederdi ama Montolio'nün iyi mevkilenmişkalkanı sayesinde iki notalık bir ses çıkarmaktan öteye gidemedi. Drizzt'in mevkiinden emin olan Montolio, öne doğu bir kalkan saldırısı yaptı.

Drizzt, yoldan çekilmeye fırsat bulamadan topukları üzerinde geri savrulmuşu. Montolio'nün kılıcı bu kez yandan yaklaşı ve Drizzt bunu durdurdu. Yaşı adamın kalkanı bir kez daha öne savrulduğnda, Drizzt topuklarını iyice yere gömerek hızını kesmeyi başrdı.

Yaratıcı olan yaşı korucu bu sefer kalkanını yukarı doğu itti, hem Drizzt'in kılıçlarından birini hem de drowun dengesinin büyük bir bölümünü bozmayı başrmışı, daha sonra kılıcını, yırtacakmışasına Drizzt'in karın bölgesine doğu itti.

Drizzt, bir şkilde bu saldırıyı sezmişi. Ayak parmakları üzerinde arkaya meyillendi, karnını içine çekerek kalçasını geriye attı. Tüm çabalarına karşlık, kılıcın onu yalayıp geçişni gene de hissetmişi.

Bu karşlaşayı sona erdireceğne inandığ pek çok zekice ve karmaşk rutinleri uygulayarak Drizzt bu sefer saldırı durumuna geçti. Fakat, Montolio, her birini karşlıyor, Drizzt'in tüm çabaları, palanın kalkana çarparken çıkardığ aynı sesle ödüllendiriliyordu. Ardından korucu üzerine gelmeye başadığnda Drizzt, iyice sıkışışı. Kör dövüşkonusunda, drow bir acemi değldi fakat her günün her saatini kör bir adam olarak yaşyan Montolio, mükemmel |B görüş sahip pek çok adam kadar iyi idare ediyordu.

Sonunda Drizzt, kürenin içinde kazanamayacağm anlamışı. Korucuyu büyü alanının dışna çıkarmayı düşnmekteydi ki, o sırada karanlık yok olduğndan durum değşi. Oyunun bitmişolduğnu düşnen Drizzt birkaç adım geriledi ve kökü dışrıda kalmışbir ağç gövdesine dokundu.

Dövüşbiçiminin değşiğni farkeden Montolio, bir an için onu gözlemledi, sonra sertçe ve alçaktan öne atıldı.

Montolio'nün arkasına hızla dalıp geçerek, iki yanından birinden öne çıkıp, aklı karışışbu insanın etrafında dönerken saldırmak için hızla öne atılan Drizzt, kendisini çok zeki bulmuşu.

Fakat Drizzt beklediğni bulamadı. Yarı yoldayken, Montolio'nün kalkanı drowun yüzü ile buluşu ve acı dolu sesler çıkaran Drizzt hızla yere yuvarlandı. Kafasındaki bulanıklığ üzerinden atmayı başrdığnda, Montolio'nun rahatça, kılıcı Drizzt'in omuzları üzerinde oturduğnu farketti.

"Nasıl..." diye sormaya çalışı Drizzt.

Montolio'nun sesi Drizzt'in duymaya alışk olduğ kadar kesindi. "Beni küçümsedin drow. Beni kör ve çaresiz olarak düşndün. Bunu bir daha asla yapma!"

Korucu o denli kızgındı ki, Drizzt bir an için, Montolio'nun kendisini öldürmek niyetinde olup olmadığnı düşndü. Küçümserliğnin adamı yaralamışolduğnu biliyordu, ve o anda bu denli emin ve yetenekli olan Montolio DeBrouche'nin, tüm yükünü kendi omuzlarında taşdığnı farketti. Korucuyla tanışıkları ilk günden beri, Drizzt ilk defa bu adamın görme yetisini kaybetmesinin ne kadar acı olduğnu düşndü. Acaba, diye düşndü Drizzt, daha başa neler kaybetmişi?

"Öyle belirgindi ki," dedi Montolio, kısa bir duraklamanın ardından. Sesi yeniden yumuşmışı. "Yaptığm gibi alçaktan saldırıya geçtiğmde..."

"Eğr yalnızca karanlık büyümün sona erdiğni biliyorsan anlaşlır," diye yanıtladı Drizzt, Montolio'nun gerçekte ne kadar engelli olduğnu merak ederek. "Bu dalışhareketimi, gözlerim bana rehberlik etmeden, karanlıkta asla denemezdim, hem nasıl olur da kör bir adam büyünün yok olduğnu bilebilir?"

"Bana kendin söyledin!" diye karş çıktı Montolio, hâlâ Drizzt'in sırtından kalkmak için bir harekette bulunmamışı. "Davranışnla! Ayağnla yaptığn -ortalığ saran karanlıkta yapılamayacak kadar hafif- hareketle ve iç çekişnle, drow! İ çekişn inandığn şyle çelişyordu, oysa o ana kadar görüşn olmadan beni altedemeyeceğni öğenmişin."

Montolio, Drizzt'in üzerinden kalkmışı, ama bu açıklamaları sindirmeye çalışn drow hareket etmedi. Dostunu ne kadar az tanıdığnı, söz konusu Montolio iken herşyi ne kadar göründüğ gibi algılamışolduğnu farketti.

"Gel, o halde," dedi Montolio. "Gecenin ilk dersi sona erdi. Değrli bir dersti, ama daha gerçekleşirmemiz gereken çok şy var."

"Uyuyabileceğmi söylemişin," diye hatırlattı ona Drizzt.

"Senin daha zorlu olduğnu düşnmüşüm," diye yanıtladı

Montolio hemen, yüzükoyun yatan drowa sırıtan bir ifade ile.

*****

Drizzt, Montolio'nun kendisi için hazırladığ dersleri yutarken, o gece ve onu takip eden günlerde, yaşı korucu da drow hakkında bilgi topluyordu. Çalışaları daha çok o anla ilgiliydi, Montolio, Drizzt'e çevresindeki dünyayı ve nasıl hayatta kalınacağnı öğetiyordu. Hiç şşaksızın ya biri ya öteki, genellikle Drizzt, geçmişne ait bir yorumu araya sokuyordu. Bu, aralarında neredeyse bir oyun haline gelmişi, bir şyi ifade etmek için değl de birbirlerinin yüzündeki şşın ifadeyi yakalamak için. Montolio'nun yollarda geçirdiğ uzun yıllar hakkında pekçok anektodu vardı, goblinlere karş düzenlenen cesaret dolu savaşar ve genellikle ciddi kafalara sahip olan korucuların birbirlerine oynadıkları oyunlar. Drizzt kendi geçmiş hakkında biraz kapalı davranıyor fakat gene de Menzoberranzan, uğrsuz ve sinsi Akademi ve ailelerin, ailelere karş girişiğ vahş savaşar hakkında anlattıkları, Montolio'nun hayal ettiklerinin çok ötesindeydi.

Drowun hikayeleri ne kadar önemli olursa olsun, Montolio, Drizzt'in kendini geri çektiğni, omuzları üzerinde bir yük taşdığnı biliyordu. Korucu başangıçta Drizzt'in üzerine gitmedi. Drizzt'in ve kendinin aynı ilkeleri -ve Drizzt'te korucu yeteneklerindeki büyük gelişm sonucu- dünyaya benzer bir bakışaçısını paylaşaktan mutluydu ve sabrım korudu.

Bir gece, ayın gümüşışğnda, Drizzt ve Montolio, korucunun büyük bir yaprak dökmeyen ağcın yukarılarında sarmaşklarla dolu bir dalında yerleşirmişolduğ tahta iskemlelere sırtlarını dayamış dinleniyorlardı. Hızla ilerleyen bulutların ardından gömülüp çıkarak yükselen ayın ışğ, drowu büyülüyordu.

Tabi ki Montolio, ayı göremiyordu, ama kucağnı rahatça bir şl gibi saran Guenhwyvar'la gecenin keyfini en az onun kadar çıkarıyordu. Farkında olmaksızın, Guenhwyvar'ın kaslı boynunun üzerindeki kürkü eliyle okşrken, rüzgarla birlikte kulağna ulaşn pek çok sesi dinliyordu. Drizzt'in iştme duyusu Montolio'nunkinden üstün olmasına karşn, rüzgar drowun farkına varamadığ binlerce yaratığn çıtırtıyı andıran sesini taşyordu. Montolio, aralıklarla gülüyordu, bunlardan birinde bir tarla faresi yemeğni yarıda kesip kendini deliğne gitmek zorunda bırakan bir baykuş -muhtemelen Hooter'a- kızgınca viyaklıyordu.

Birbirlerini öylesine rahatça kabullenen korucu ve Guenhwyvar'a baktıkça Drizzt dostluğn ve suçluluk duygusunun etkilerini hissediyordu. "Belki de hiç gelmemeliydim," diye fısıldadı, bakışarını aya çevirerek.

"Niçin?" diye sordu Montolio, sessizce. "Yemeklerimden mi hoşanmıyorsun?" Yüzündeki gülümseme, drow ona karanlık bir bakışa döndüğnde, Drizzt'i etkisiz bırakmışı.

"Yeryüzüne demek istedim," diye açıkladı Drizzt, melankolisine karşn ağından bir kahkaha çıkarmayı başrarak. "Bazen seçimimin bencillik yüklü olduğnu düşnüyorum."

"Hayatta kalmak genellikle öyledir," diye yanıtladı Montolio. "Bazı durumlarda ben de kendimi öyle hissetmişim. Bir kez kılıcımı bir adamın kalbine saplamam gerekmişi. Dünyanın sertliğ büyük üzüntüler getiriyor, ama neyse ki bu geçici ve savaşn içine sokulmaması gereken bir üzüntü."

"Geçebilmesini ne kadar da çok isterdim," diye yorumda bulundu Drizzt, Montolio'dan çok kendine ya da aya.

Ama bu yorum, Montolio'yu tam kalbinden vurmuşu. Drizzt ve o, ne kadar yakmlaşrsa, korucu, Drizzt'in bilinmeyen yükünü o denli fazla paylaşyordu. Elf standartlarına göre drow gençti fakat, dünya görüş bakımından olgunlaşışı ve profesyonel sayılabilecek pek çok askerden daha becerikliydi. Hiç şphesiz ki Drizzt'in karanlık soyundan biri, kabulenmek bilmez yeryüzü dünyasında engellerle karşlaşcaktı. Buna karşn, Montolio'nun tahminlerine göre, gözle görülür yetenekleri göz önünde bulundurulursa, bu önyargıları aşp, beraberce ve başrılı bir hayat yaşyabilmeliydi. Acaba nedir, diye merak etti Montolio, bu elfe böylesine binen yük? Drizzt gülümsediğnden daha fazla acı çekiyor, gerekenden daha fazla kendini cezalandırıyordu.

"Üzüntün dürüstçe mi?" diye sordu Montolio. "Çoğ değldir, bilirsin. Kendi üstüne yüklenen yüklerin pek çoğ yanlışanlaşalarla temellenir. Biz -ya da içimizden samimi olanlar- kendimizi çoğnlukla, başalarının uymasını beklediğmizden daha sert standartlarla yargılarız. Bu bir lanet, sanırım, ya da bir kutsama, bu o kişnin bakışaçısına bağı." Görmeyen bakışarını Drizzt'e çevirdi. "Bunu bir kutsama olarak kabullen dostum, ulaşlamaz denilen yüksekliklere çabalamanı sağayan, içten gelen bir çağı olarak kabullen."

"Öfkelendiren bir kutsama," diye yanıtladı Drizzt, düşnmeden.

"Yalnızca çektiğn acıların sana ne verdiğni durup da gözden geçirmediğn sürece," sanki drowun bu sözlerini beklermişesine cevap vermekte gecikmedi Montolio. "Azla yetinenler az şy başrırlar. Bundan şphe edilemez. Düşndüğm kadarıyla, ulaşmayacağnı bilip de oturup bocalamaktansa, yıldızları yakalamaya çalışak daha iyidir." Drizzt'e o tipik acı gülümsemesi ile baktı. "En azından uzanmaya çalışn iyice bir gerinir, güzel bir manzara görür, ya da belki alçaktaki dallarda asılı bir elmayı kapar, çabasının karşlığ olarak!"

"Ya da belki görünmeyen bir saldırganın fırlattığ alçaktan uçan bir oku," dedi Drizzt acıyla.

Montolio, Drizzt'in bitmek bilmeyen olumsuz ifadeleri karşsında çaresizce başnı eğişi. İi kalpli drowu bu denli yaralı görmek onu derinden sarsıyordu. "Tabi, olabilir," dedi Montolio, amacının dışna çıkan sert bir sesle, "ama hayatın kaybı, sadece ona yaşma şnsı verenler için büyüktür! Bırak ok, alçaktan uçup yerde oturanı vursun. Onun ölümü bu denli trajik olmayacaktır!"

Drizzt, bu mantıksal konuşayı ve yaşı korucunun sağadığ rahatlığ inkar edemezdi. Son haftalar içinde, Montolio'nun yaşm felsefesi ve pratik fakat gençlik dolu bir coşu ile dünyaya bakış, Zaknafein ile idman odasındaki eğtim günlerinden beri Drizzt'e daha fazla rahatlık sağamışı. Ama tabi Drizzt, bu rahatlamanın kaçınılmaz kısa ömrünü yadsıyamazdı. Kelimeler rahatlatabilir, ama Drizzt'in geçmişndeki lanetleyen hatıraları, Zaknafein'in uzaktan gelen sesini, ölü Clacker7! ve de ölü çiftçileri silemezdi. İinde "drizzif'in geçtiğ tek bir zihinsel yankı bile, Montolio'nun iyi niyetli tavsiyelerinden saatler alıp götürüyordu.

"Bu kadar saçmalık yeter," diye devam etti Montolio, sıkkın görünüyordu. "Seni dost görüyorum, Drizzt Do'Urden, ve senin de beni öyle nitelendirmeni umuyorum. Omuzlarına binen yük hakkında daha fazlasını bilmezsem nasıl bir dost olurum? Ya dostunumdur ya da değl. Seçim senin, ama eğr değlsem, yanında bu denli muhteşm geceler geçirmenin bir anlamını göremiyorum. Söyle bana Drizzt, ya da evimden git!"

Drizzt, normalde sabırlı ve sakin olan Montolio'nun onu böylesine bir noktaya getirdiğne inanamıyordu. Drowun ilk tepkisi geri çekilmekti, yaşı adamın cüreti karşsında bir öfke duvarı dikip, kişsel olduğna inandıklarına sarılmaktı. Fakat zaman ilerledikçe ve Drizzt ilk şkunu atlatıp da Montolio'nun sözlerini içine sindirecek bir zaman geçirdiğnde, bu cüretkar kelimeleri hoşgösterecek tek bir temel gerçeğ anladı: O ve Montolio, çoğnlukla korucunun çabaları sonucunda gerçekten de dost olmuşardı.

Montolio, Drizzt'in geçmişni paylaşak ve böylece yeni arkadaşnı anlayıp, onu rahatlatmak istiyordu.

"Doğuğm ve benim hısımlarımın yaşdığ şhir olan Menzoberranzan'ı bilir misin?" diye sordu Drizzt sakince, bu ismi söylemek bile ona acı vermişi. "Ve insanlarımın yolunu, ya da Örümcek Kraliçenin öğetilerini biliyor musun?"

Cevap verdiğnde Montolio'nun sesi kederliydi. "Yalvarırım hepsini anlat."

Drizzt başnı olur anlamında salladı. Montolio görmemesine rağen bu hareketi sezmişi ve sırtım ağca dayadı. Aya bakıyor ama bakışarı ötesine ulaşyordu. Aklı maceralarına, Menzoberranzan'a giden o yola, Akademiye ve Do'Urden evine yöneldi. Düşncelerini bir an için orada tutarak, drow aile hayatının karmaşsı ve Zaknafein ile çalışa odasında geçen mutlu anları üzerinde dolaşırdı.

Montolio, Drizzt'in bir başangıç yeri aradığnı tahmin ederek bekledi. Drizzt'in geçmişeki göndermelerine bakarak, Drizzt'in hayatının maceralar ve çalkantılarla dolu olduğnu biliyordu, ve Montolio, dile olan yetersiz hakimiyeti ile hepsini tamamen anlatmasının kolay bir şy olmadığnı biliyordu. Drowun belirgin şkilde yüklendiğ ağrlık, suçluluk ve kederi gözden geçirdiğnde, Montolio, Drizzt'in çekimser olacağndan şpheleniyordu.

"Ben, ailemin tarihinin önemli bir gününde dünyaya geldim," diye başadı Drizzt. "O gün, Do'Urden Evi, De Vir Evi'ni yok etti."

"Yok mu etti?"

"Katletti," diye açıkladı Drizzt. Montolio'nun kör gözleri hiçbir şyi ortaya koymuyordu, ama Drizzt'in beklediğ gibi korucunun ifadesi geri çekilmeyi yansıtıyordu. Drizzt, dostunun korkunç derinliklerini anlamasını istiyordu, bu yüzden özellikle ekledi, "Ve aynı gün, kardeşm Dinin kılıcım diğr kardeşm Nalfein'in kalbine sapladı."

Montolio'nun sırtından yukarı bir ürperme yükselmişi ve başnı salladı. Drizzt'in taşmışolduğ yükleri daha yeni anlamaya başadığnı farketti.

"Bu drowların yoludur," dedi Drizzt sakin ve açık bir şkilde, kara elflerin genelde cinayetlere bakışnı anlatmaya çalışyordu, "Menzoberranzan'da çok sıkı bir seviye düzenlemesi vardır. Bu basamakları atlayıp, bir üst seviyeye yükselmek için, ister bir birey ol, ister aile, üstündekini yok etmek zorundasmdır."

Drizzt'in sesindeki hafif bir titreme, korucuya anlatırken kendisine ihanet etmişi. Montolio açıkça, Drizzt'in bu şytani uygulamaları kabullenmediğni anlamışı.

Drizzt, Karanlıkaltı'ndaki hayatının en az kırk yılını tamamıyla ve açıklıkla anlatmaya devam etti. Kız kardeş Vierna'nın katı eğtimi altında geçirdiğ günleri, evlerinin küçük mabedini temizleyip, içsel güçlerini ve drow toplumundaki yerini öğendiğ saatleri anlattı. Drizzt bu sosyal yapılanmayı anlatmak için uzun zaman harcadı, katı sınıflandırmalardan oluşn hiyerarşyi ve de tam bir karmaş içindeki şhri "kanunlarının" hipokrasisini drow acımasızca anlatıyordu. Aileler arası savaşarı dinlerken, korucu irkildi. Bunlar çocuklar dahil hiçbir asilin hayatta kalmasına izin vermeyen sert savaşardı. Montolio, Drizzt kendisine başa bir aileyi yok etmeyi başramayan bir ailenin başna gelen yok edilme "adaleti"ni anlattığnda daha da irkilmişi.

Drizzt, babası ve en yakın dostu olan Zaknafein'i anlatmaya başadığnda hikaye daha az acıydı. Tabi ki, Drizzt'in babasıyla ilgili mutlu hatıraları, Zaknafein'in korkunç yokoluşnun sadece bir başangıcıydı. "Babamı, annem öldürdü," diye açıkladı Drizzt, acısını açıkça belli eden kederli bir sesle, "benim suçlarım için onu Lloth'a kurban etti, sonra onun cesedini ayaklandırıp, beni öldürmek, aileye ve Örümcek Kraliçe'ye ihanetimi cezalandırmak için peşmden yolladı."

Drizzt'in devam etmesi uzun sürmüşü, ama anlattığnda, gene açıkça konuşaya, hatta Karanlıkaltı'nın keşedilmemişyerlerinde tek basınayken yaptığ hataları ortaya dökmeye başamışı. "Kendimi ve ilkelerimi, içgüdüsel, vahş bir canavara kaptırdığmdan korkuyordum," dedi Drizzt, çaresizliğn eşğnde. Ama varlığnın nedeni olan duygusal dalgalanma bir kez daha ortaya çıktı; onurlu svirfneblin Oyluk Sorumlusu Belhvar ve bir kancalı dehşte dönüşürülen pech Clacker'ın yanında geçirdiğ zamanları hatırlarken '• yüzünde bir gülümseme oluşu. Beklendiğ gibi bu gülümseme ki- j sa ömürlüydü, çünkü hikaye doğl olarak Clacker'ın Saygıdeğr Malice'in hortlak canavarları tarafından yok edilmesine gelmişi.

Drizzt'in yüzünden bir başa dost daha ölmüşü.

Tam olması gerektiğ, Drizzt'in Karanhkaltı'ndan çıktığ zamandaki gibi, şfak doğdan, dağarın ardından kendini göstermeye başamışı. Artık Drizzt kelimelerini, çiftçi ailesinin başna gelen trajediyi, aralarında yeni oluşaya başayan bağ zedeleyeceğ düşncesiyle, Montolio'nun kendisini suçlayıp yargılayacağndan korkarak, açıklamaktan çekinerek, daha dikkatli seçiyordu. Mantıken Drizzt, kendine, çiftçileri kendisinin öldürmediğni, hatta onların ölümlerinden intikam aldığnı hatırlatabilirdi; ama suçluluk nadiren mantıklı bir duyguydu ve Drizzt henüz uygun kelimeleri bulamıyordu.

Yaşı ve bilge Montolio, bölgedeki hayvan gözcüleri sayesinde, Drizzt'in bir şy gizlediğni biliyordu. İk tanışıklarında, drow, lanetlenmişbir çiftçi ailesinden bahsetmişve Montolio, Maldobar'da bir çiftçi ailesinin katledildiğni iştmişi. Montolio, bir an bile bunu Drizzt'in yaptığna inanmamışı ama bir şkilde bu olaya karışışolduğndan emindi. Fakat Drizzt'i daha fazla sıkışırmadı. Drizzt, Montolio'nun beklentisinden daha dürüst ve daha bütündü; ve korucu, drowun bazı boşukları zamanla dolduracağndan emindi.

"Bu iyi bir hikaye," dedi Montolio uzunca bir aradan sonra. "Birkaç on yıllık hayatında, elflerin üçyüz yılda bilebileceklerinden daha fazlasını yaşmışın. Ama yaraların az ve iyileşcekler."

Bundan pek emin olmayan Drizzt, kederli bir görünüme büründüğnde Montolio'nun ayağ kalkıp yatağna gitmeden önce yapabileceğ tek şy, rahatlatıcı bir şkilde omuzunu sıvazlamaktı.

Montolio, Hooter'ı uyandırıp, baykuşn ayağna kalınca bir not bağadığnda Drizzt, hâlâ uykudaydı. Hooter, korucunun talimatları karşsında memnun değldi; kendisi için fare avı ve çiftleşeyle geçecek bu zamanda, yolculuk bir haftasını alabilirdi. Ama tüm isteksiz yakarışarına rağen, baykuşitaatsizlik etmeyecekti.

Hooter, tüylerini kabarttı, ilk rüzgarı yakalayarak, kar kaplı araziden kendini Maldobar'a ya da gerekirse ondan öteye Sundabar'a götürecek geçide yöneldi. Montolio, hiç de küçümsenmeyecek bir üne sahip, Silverymoon'un leydisinin kızkardeşerinden biri olan bir korucunun bölgede olduğnu, hayvan bağantıları sayesinde biliyordu, ve Rooter1! onu bulmakla görevlendirdi.

*****

"Bununsonuhiçgelmeyecekmi?" diye sızlandı cin, iri adam patikadan ilerlerken. "Önceo-kötüdrowveşmdibukabaadam'.Hiç- bu -sorun- çıkartıcılardan- kurtulamayacak- mıyım?" Tephanis kafasına vurdu ve ayağnı yere öyle hızla vurmaya başadı ki kendine ufak bir çukur kazdı.

Aşğda patikada, büyük yaralı sarı köpek hırlayarak dişerini ortaya çıkardı, ve söylenmelerinin yüksek sesle olduğnu farkeden Tephanis, bir yarım daire çizip, yolda, yolcunun ötesine doğu ilerleyip diğr yandan yaklaşı. Hâlâ öte tarafa bakmakta olan sarı köpek, şşınlıktan başnı eği ve inledi.

Sığnağn

Geçen birkaç gün içinde Drizzt ve Montolio, drowun hikayesi hakkında hiç konuşadılar. Drizzt, tekrar belirginleşn hatıralarıyla, acıyla derin düşncelere dalmışı ve Montolio ona ihtiyacı olan rahatlığ sağıyordu. Sistemli bir şkilde fakat ayrı yerlerde ve daha az bir heyecanla günlük işerine devam ettiler, ama farkettikleri gibi aralarındaki mesafe geçiciydi.

Drizzt' e, Belwar ve hatta Zaknafein kadar gerçek bir dost bulduğ umudu yaratarak, tekrar bir araya geldiler. Fakat bir sabah drow, çok iyi tanıdığ bir sesle uyandı, ve o an Drizzt, Montolio ile birlikte geçirdikleri zamanın aniden sonuna geldiğni düşndü.

Kazılmışodacığnı koruyan ağç duvara sürünerek ulaşı ve aradan izlemeye başadı.

"Drow elfi, Mooshie," diyordu Roddy McGristle, öne doğu korucunun görmesi için kırık bir palayı uzatırken. Giydiğ kat kat kürkle daha da iri görünen dağadamı, tam koruluğ çevreleyen, taşan örülmüşduvarın yanında, ufak fakat kaslı bir atın tepesindeydi. "Onu gördün mü?"

"Görmek mi?" diye tekrarladı alaycı bir şkilde, abartılı bir halde sütbeyazı gözlerini kırpışırarak. Roddy etkilenmemişi.

"Ne demek istiyorum, biliyorsun!" diye hırladı. "Hepimizden daha fazlasını görürsün, onun için aptalı oynama!" Drizzt'in vurduğ yerde korkutucu yarası görünen Roddy'nin köpeğ, tanıdık bir koku yakalamış heyecanla etrafı koklarken, koruluğn patikalarında bir ileri, bir geri koşyordu.

Drizzt, hazırlıklı bir şkilde, bir elinde palası, yüzünde ise korku ve şşınlık dolu bir ifade ile çömeldi. Dövüşek istemiyordu -köpeğ bir daha vurmak istemiyordu.

"Köpeğni yanına çağr!" dedi Montolio, oflarcasına.

McGristle'ın merakı belirgindi. "Kara elfi gördün mü Mooshie?" diye sordu yeniden, bu kez şphe ile.

"Görmüşolabilirim," diye yanıtladı Montolio. Arkasını döndü ve tiz, zorlukla duyulan bir ıslık çaldı. O anda, korucunun belirgin °ırrıayan tehlike dolu sinyallerini alan Roddy'nin köpeğ kuyruğnu bacakları arasında sıkışırıp, sahibinin atının yanında durmak iÇİ geri çekildi.

"Burada, tilki yavrularının yuvası var," diye yalan söyledi korucu/ kızgınlıkla. "Eğr köpeğn onlara atılırsa..." Montolio, tehdidinin burada kalmasını tercih etti ve görünüş bakılırsa Roddy etkirnişi. Köpeğne bir tasma takıp, yanına yaklaşırdı.

"Bu drow, buraya ilk kardan evvel gelenle aynısı olmalı," diye evam etti Montolio. "Onun için zorlu bir av yaşyacaksın, ödül avcısı." diyerek güldü. "Sanırım, Graul'la bazı sorunları oldu, ve sonra karanlık yurduna dönmek için yola çıktı. Drowu, Karanlıkalh nda takip etmeyi düşnüyor musun? Kesinlikle, ünün belirgin "ir şkilde artacaktır ödül avcısı, tabi bunun bedeli pekala hayatın olabilir!"

Drizzt, bu sözlerle rahatlamışı; Montolio, kendisi için yalan soylemisti! Korucunun McGristle'ı fazla değrli bulmadığnı görebiliyordu, ve bu gerçek de Drizzt için bir rahatlama sağamışı. Bunurı ardından Roddy, güçlü, Drizzt ve Montolio'nün dostluğnu z°rlu bir deneyden geçirecek şkilde, Maldobar'daki trajediyi seri Ve çarpıtılmışbir şkilde anlatmaya koyuldu.

"Drow, Thistledownları öldürdü," diye gürledi, korucunun göz aÇip kapayana dek sönen gülümsemesine karşlık olarak. "Onları katletti, ve panteri içlerinden birini yedi. Bartholemew Thistledown'ı tanırdın, korucu. Onun katili hakkında bu kadar alaycı konUşam ayıplıyorum!"

"Drow, onları öldürdü mü?" diye sordu Montolio, hüzünle.

Roddy, kırık palayı bir kez daha uzattı. "Hepsini kesti," diye hırladı. "Kafasına ikibin altın ödül var...Eğr benim için daha fazlasını öğenebilirsen sana beşüzünü veririm."

"Senin altınına ihtiyacım yok," diye hızla yanıtladı Montolio.

"Peki katilin ele geçirilmesini istiyor musun?" diye karşlık verdi Roddy. "Diğr tüm aileler kadar iyi olan Thistledown klanı için uzgün değl misin?"

Montolio'nün düşnceli duraklaması, Drizzt'e, korucunun kendini ele verebileceğni düşndürtmüşü. O anda, korucunun kararı ne olursa olsun kaçmayacağna karar verdi. Ödül avcısının öfkesini umursamayabilirdi ama Montolio'nunkini değl. Eğr korucu °ıxu suçlayacak olursa, Drizzt onunla yüzleşek ve yargılanmak zorundaydı.

"Üzücü bir gün," diye mırıldandı Montolio. "Gerçekten de iyi bir aileydi. O drowu yakala McGristle. Bu kazanacağn en iyi ödül olacaktır."

"Peki nereden başamalı?" diye sordu Roddy, sakince, açıkça Montolio'yu kazandığndan emin. Montolio, geri dönüp koruluğ baktığnda Drizzt de böyle düşnmüşü.

"Morueme'nin Mağrasını duydun mu?" diye sordu Montolio.

Bu soru karşsında Roddy'nin yüzü belirgin bir biçimde asıldı. Anauroch çölünün kenarındaki Morueme'nin Mağrası, adını, orada yaşyan mavi ejderhalardan almışı. "Yüzelli mil," diye inledi McGristle. "Netherslerden geçen zorlu bir mesafe."

"Kışn başnda, drow, oraya ya da civarlarında bir yere gitti." Diye yalan söyledi Montolio.

"Drow, ejderhalara mı gitti?" diye sordu Roddy, şşınlıkla.

"Daha büyük bir ihtimalle, drow, o civarda başa bir deliğ gitti," diye yanıtladı Montolio. "Morueme'nin ejderhaları, onun hakkında bilgi sahibi olabilir. Orada aramalısın."

"Ejderhalarla anlaşa yapacak kadar hızlı düşnemem," dedi Roddy kederle. "Çok riskli, hatta gitmek bile, bedeli çok fazla!"

"O halde görülüyor ki Roddy McGristle, ilk şnsını kaçıracak," dedi Montolio. "Gene de bu, kara elf gibiler karşsında iyi bir denemeydi."

Roddy atma bindi ve hayvanı çevirdi. "Bana karş iddialarda bulunma Mooshie!" diye gürledi omuzunun üzerinden geriye bakarak. "Bunun bu şkilde kurtulmasına izin vermeyeceğm, Nethers'deki her deliğ aramam gerekse bile!"

"İibin altın için çok büyük bir dert," diye yorumladı Montolio, etkilenmemişhalde.

"Drow köpeğmi ve kulağmı alıp, bana bu yarayı bıraktı!" diye karş çıktı Roddy, parçalanmışyüzünü işret ederek. Ödül avcısı, yaptığ hareketin saçmalığnı tabi ki de anlamışı -elbette ki yaşı korucu onu göremezdi- ve atını korunun dışna sürerek geri döndü.

Montolio, tiksintiyle, McGristle'ın ardından el salladı, daha sonra drowu bulmak için geri döndü. Drizzt, Montolio'ya nasıl teşkkür edeceğni bilmeden onu koruluğn kenarında karşladı.

"Ondan hiç hoşanmadım," diye açıkladı Montolio.

"Thistledown ailesi öldürüldü," diye kabullendi Drizzt.

Montolio başyla onayladı. "Biliyor muydun?"

"Sen buraya gelmeden evvel biliyordum," diye yanıtladı korucu. "Açıkçası, başangıçta, bunu senin yapıp yapmamışolduğnu merak ettim."

"Yapmadım," dedi Drizzt. Yeniden başyla onayladı Montolio.

Drizzt'in, yeryüzündeki ilk birkaç ayı hakkındaki ayrıntıları anlatmasının vakti gelmişi. Tüm suçluluk duygusu, gnoll grubuyla savaşnı anlatırken yeniden üstüne binmiş "drizzit" kelimesinin üzerinde yoğnlaşrak, (Thistledownlan ve korkutucu keşini anlatırken) tüm acısını yeniden yaşmışı. Montolio, hızlı anlığn bir cin olduğnu açıklamışı ama Drizzt'in mağrada dövüşüğ dev goblin ve kurda benzer yaratıkları açıklamakta zorlanmışı.

"Gnolleri öldürerek doğu olanı yapmışın," dedi Montolio, Drizzt bitirdiğnde. "Bu hareketinden doğn suçluluk duygusunu bırak, boşukta yuvarlansın."

"Nasıl bilebilirdim?" diye sordu dürüstçe. "Tüm bildiklerim Menzoberranzan'a dayanıyor, ve hâlâ yalanları gerçeklerden ayırabilmişdeğlim."

"Bu akıl karışırıcı bir yolculuk olmuş" dedi ve Montolio, ve içten gelen gülümsemesi gerginliğ gözle görünür bir biçimde azalttı. "Benimle gel ve sana ırkları ve palaların gnolleri öldürürken neden adalet adına savrulduğnu anlatayım."

Bir korucu olarak Montolio, hayatını insanlar, elfler, cüceler, gnomelar ve buçukluklar gibi iyi ırklarla ve yalnızca masumları yok etmek için yaşyan kötü, goblinimsi ve devimsi yaratıklar arasındaki mücadeleye adamışı.

"Orklar özellikle en sevmediklerimdir," diye açıkladı Montolio. "Bu yüzden Graul ve onun kokulu adamları üzerinden gözümü -baykuşn gözünü- ayırmayarak, kendimi hoşut tutuyorum."

O anda pek çok şy, Drizzt'in bakışaçısına uymaya başadı. Drowun içini, Drizzt'in içgüdüleri doğu çıktığ ve artık bir süre için, bir yere kadar, suçluluk duygusundan uzak yaşyabileceğ için, bir rahatlama dalgası sardı.

"Peki ya ödül avcısı ve onun gibiler?" diye sordu Drizzt. "Senin ırklar hakkındaki tanımlamalarına pek uymuyor gibiler."

"Her ırkın içinde iyi ve kötü vardır," diye açıkladı Montolio. "Ben sadece genel çıkarımlarımı aktardım, ve sakın goblinimsi ve devimsi yaratıklar hakkındaki genel söylemimim, yanlışolduğnu düşnme!"

"Peki nasıl bilebiliriz?" diye üsteledi Drizzt.

"Sadece çocukları izle," diye yanıtladı Montolio. Ardından iyi ve kötü ırkların, pek de keskin olmayan farklılıklarım anlatmaya koyuldu. Drizzt, onu, daha fazla açıklamaya ihtiyaç duymadan, öylesine dinliyordu. Her zaman çocuklara kadar ulaşyormuşgibi görünürdü. Drizzt, Thistledown'ın çocuklarım izledikten sonra, gnollere karş hareketinden dolayı kendini daha iyi hissetmişi. Ve, sanki hem bir gün hem de binlerce yıl geride kalmışMenzoberranzan'dayken Drizzt'in babası da buna benzer inançlarım belirtmişi. 'Tüm drow çocukları kötü müdür?' diye düşnürdü babası, ve tüm tutsak edilmişhayatı boyunca, Zaknafein, savaşn ailelerin alevlere kapılmışdrow asillerinin ölen çocuklarının çığıklarıyla çevrilmişi.

Montolio sözünü bitirdiğnde, uzun bir sessizlik ortama hakim oldu, iki dost da günün ortaya koyduğ pek çok şyi hazmetmek için zamanı değrlendiriyordu. Drow, beklenmeyen bir şkilde ona dönüp gülümseyerek konuyu değşirdiğnde, Montolio, Drizzt'in içinin rahatladığnı biliyordu.

"Mooshie?" diye sordu Drizzt, McGristle'ın kayalık duvarda ona seslendiğ ismi hatırlayarak.

"Montolio DeBrouchee," diyerek güldü yaşı korucu ve Drizzt'e doğu garip bir şkilde göz kırptı. "Arkadaşarım ve McGristle gibi 'tükürmek', 'ayı' ya da 'ölüm!'" den daha uzun kelimeleri söylemekte zorlananlar için, Mooshie."

"Mooshie," dedi Drizzt fısıltıyla, Montolio'ya rağen neşli bir şkilde.

"Senin yapacak işerin yok mu, Drizzit?" diye ufladı yaşı korucu.

Drizzt başnı evet anlamında salladı ve gürültülü bir şkilde uzaklaşı. Bu kez "drizzit" kulaklarında yankılanırken o kadar da kötü bir acı vermemişi.

"Morueme'nin Mağrası," diye söylendi Roddy. "Lanet olası Morueme'nin Mağrası!" Çok kısa bir sürenin ardından, şşın ödül avcısına bakarak bir cin, Roddy'nin atının üzerine oturdu.

Tephanis, Montolio'nun Korusunda geçen karşlaşayı izlemişve yaşı korucu, ödül avcısını geri çevirdiğnde şnsına lanetler yağırmışı. Eğr Roddy, Drizzt'i yakalayabilirse, diye düşndü anlık, her ikisi de hayatından çıkmışolacaklardı, bu Tephanis'i endişlendirmeyen bir gerçekti.

"Eminimo-yaşıyalancıyainanacakkadaraptalolamazsındeğlmi?" diye çıkardı kelimeleri ağından hızla, Tephanis.

"Buraya!" diye bağrdı Roddy, kolayca aşğ inip, arkaya fırlayan, köpeğ atlatıp Roddy'nin arkasına geçen cini sarsakça tutmaya çalışrak.

"Dokuz Cehennem adına, sen neyin nesisin?" diye kükredi ödül avcısı. "Ve yerinde dur!"

"Ben bir dostum." dedi Tephanis, mümkün olduğnca yavaşa.

Roddy, omzunun üzerinden onu dikkatle gözlüyordu.

"Eğrdrowuistiyorsanyanlışönegidiyorsun," dedi cin kendini beğnmişesine.

Kısa bir süre sonra Roddy, Montolio'nun Korusunun güneyinde yüksek tepelerde çömelmiş korucu ve kara derili dostunun günlük işeri yapmasını izliyordu.

"İiavlar!" dedi Tephanis ve sonra, özellikle bu insandan daha iyi kokan büyük kurt Caroak'a doğu yola çıkarak, oradan ayrıldı.

Uzaktaki manzaraya gözlerini dikmişolan Roddy, anlığn gidişni farketmedi bile. "Yalanlarının bedelini ödeyeceksin, korucu." diye homurdandı fısıltıyla. Bu iki dosta ulaşanın yolunu bulduğnda, yüzünü kötülük dolu bir gülümseme kaplamışı. Bu çok hassas bir plandı. Ama zaten, Graul'la anlaşak hep böyleydi.

Montolio'nun ulağ iki gün sonra Dove Falconhand'den bir mesajla geri döndü. Hooter, korucunun cevabını tekrarlamaya çalışıysa da, heyecanlı baykuşbu tür uzun ve karmaşk hikayeleri anlatma konusunda pek başrılı değldi. Sabırsız ve başa seçeneğ olmayan Montolio, mektubu Drizzt'e uzattı ve ondan yüksek sesle, hızla okumasını istedi. Pek de iyi bir okuyucu olmayan Drizzt, birkaç satır ilerlemişi ki, ne hakkında olduğnu anladı. Mesaj, Maldobar'da olanları ve onun ardındaki takibi, Dove'un kaleminden anlatıyordu. Dove'un yorumu gerçeğ çok yakındı, Drizzt'i suçsuz, barghest eniklerini ise katiller olarak nitelendiriyordu.

Drizzt'in rahatlaması o kadar büyüktü ki, mektubun ilerleyen kısımlarındaki "buna layık olan drowu" yaşı korucunun himayesine almasından müteşkkir olan Dove'un cümlelerini güçlükle seslendiriyordu.

"En sonunda hak ettiğni alıyorsun, dostum," Montolio'nun söylemeye ihtiyaç duyduğ tek şydi.

Bölüm 4Uzun yolculuğmu artık gerçeğ arayışolarak görüyorum ...kalbimin içindeki gerçeğ, beni çevreleyen dünyanın, neden ve varlık gibi büyük soruların gerçeğni. Bir kimse iyi veya kötüyü nasıl belirleyebilir?

Yolumda ilerlerken, içimde ahlaki kurallar taşdım -fakat bununla doğp doğadığmı ya da bana Zaknafein'den geçip geçmediğni- ya da sadece algılarım tarafından meydana çıkıp çıkmadığnı bilemiyorum. Bu kurallar beni Menzoberranzan'ı terketmeye zorladı, bu gerçeklerin ne olduğnu bilmememe karşn, hiç şphesiz bunları Lloth'un diyarında bulamayacağmı biliyordum.

Pek çok sene sonra, Menzoberranzan'ın dışnda, Karanhkaltı'nda ve yeryüzündeki ilk felaket dolu tecrübelerimin ardından, artık evrensel bir gerçekliğn varlığndan şphe duyarak, hayatın gerçekten bir amacı olup olmadığnı sorgulamaya başamışım. Drowların dünyasında, yükselen rütbe ile sağanan maddi kazancın kaynağ olan hırs, tek amaçtı. Bu bile, varolmanın nedeni olmak için çok ufak görünüyordu.

Şphelerimi doğuladığn için sana teşkkür ediyorum, Montolio DeBrouchee. Kişsel amaçlar güden kişlerin hırslarının, karmaş getiren bir kayıp olduğnu, sonsuz bir kayıpla sonuçlanan, sonu gelen bir kazanç olduğnu öğendim. Çünkü gerçekten de evrende bir uyum var, sıradan mutluluğn uyumlu şrkısı. Bu şrkıya katılmak için bir kimsenin içsel uyumu, doğu görünen notaları bulması gerek.

Gerçek hakkında ortaya konulması gereken bir nokta daha var: Kötü yaratıklar, şrkı söyleyemez.

Drizzt Do'Urden

"T7a unlara ve.

Dersler başrıyla ilerlemeye devam ediyordu. Yaşı korucu, drowun üzerinde görülen belirgin yükü hafifletmiş Drizzt ise, Montolio'nun o güne dek gördüklerinin tümünden daha iyi bir şkilde doğl hayatı benimsemişi. Fakat ne olabileceğ hakkında bir fikri olmasa da, Montolio bir şyin hâlâ drowu rahatsız ettiğni hissediyordu.

"Tüm insanlar, bu denli iyi bir iştme duyusuna sahip midir?" diye sordu Drizzt aniden, devrilmişbüyük bir ağcın dalını beraberce korunun dışna taşrlarken. "Yoksa bu körlüğnü onarmak için verilmişbir hediye mi?"

Sorunun dobralığ, drowun, adamın yeteneklerini anlayamamaktan kaynaklanan rahatsızlığnı anlaması zaman aldığ için, Montolio'yu şşrtmışı.

"Ya da körlüğn, belki de kendi avantajın için kullandığn bir aldatmaca mı?" diye bastırdı Drizzt, yumuşmaksızın.

"Ya öyleyse?" diye sordu Montolio, düşnmeden.

"O halde, bu iyi bir aldatmaca, Montolio DeBrouchee," diye yanıtladı Drizzt. "Şphesiz ki düşanlarının karşsında sana yardımcı oluyor... ve aynı şkilde dostlarına da." Kelimeleri Drizzt'e ters gelmişi ve gururunun ön plana geçmişolduğndan şpheleniyordu.

"Savaşa yeteri kadar yenilmemişin," diye yanıtladı Montolio, Drizzt'in rahatsızlığnın nedeninin karşlaşaları olduğnu anlayarak. Eğr o anda, Montolio, Drizzt'i görebilse, yüzündeki ifade pek çok şyi ortaya koyabilirdi.

"Bunu çok ciddiye alıyorsun," diye devam etti Montolio, rahatsız edici bir sessizliğn ardından. "Seni tam anlamıyla yenmedim."

"Beni yere devirdin ve çaresiz bıraktın."

"Sen, kendi kendine yenildin," diye açıkladı Montolio. "Ben gerçekten de körüm, ama zannettiğn gibi çaresiz değlim. Beni küçümsedin. Ben de böyle yapacağnı biliyordum fakat bu kadar kör olabileceğne imkan vermemişim."

Drizzt aniden durdu ve Montolio da, ağç dalının ağrlığ artınca, durdu. Yaşı korucu bir kahkaha attı. Ardından bir kama çıkardı, havaya doğu yükseğ fırlattı, yakaladı ve "Huş" diye bağrarak, yeşl korunun içinde pek az bulunan huşağçlarından birine dümdüz fırlattı.

"Bunu kör bir adam yapabilir mi?" diye sordu Montolio, bir cevap beklemeden.

"O halde görebiliyorsun," dedi Drizzt.

"Tabi ki hayır," diye karş çıktı Montolio, sertçe. "Gözlerim, beşyıldır işevlerini yerine getirmiyor. Ama gene de kör değlim Drizzt, özellikle de evim saydığm bu yerde!"

"Gene de beni kör sandın," diye devam etti yaşı korucu, sesi gene sakinleşişi. "Karşlaşamızda, karanlık büyün sona erince, avantajlı duruma geçtiğni düşndün. Sanıyor musun ki, hem orklara hem de sana karş yaptığm hareketleri -etkili olanları demeliyim- daha önceden hazırlayıp, prova etmişim? Eğr, Drizzt Do'Urden'in sandığ kadar sakat olsam, bu dağarda bir gün daha nasıl kalabilirim?"

"Ben..." diye başadı Drizzt, ama utancı onu susturdu. Montolio, gerçeğ söylüyordu, ve Drizzt de bunu biliyordu. En azından bilinçaltında, ilk karşlaşalarından beri, korucunun tam biri olmadığnı düşnüyordu. Drizzt, dostuna saygısızlık etmediğni hissetti -tam aksine adama çok saygı duyuyordu- ama Montolio'yu göründüğ gibi kabullenmişve korucunun engellerinin, kendininkinden daha fazla olduğnu düşnmüşü.

"Öyle yaptın," diye düzeltti Montolio, "ve bunun için seni bağşıyorum. Hakkını vermeliyim, bana, beni daha evvelden tanıyanlardan daha eşt davrandın, sayısız maceralarda benimle yola çıkmışolanlardan bile fazla. Şmdi otur," diye rica etti Drizzt'e. "Artık senin yaptığn gibi hikaye anlatma sırası bana geldi."

"Nereden başasam?" dedi Montolio, alaylı bir ifade ile çenesini kaşyarak. Artık geride bıraktığ hayat o kadar uzak görünüyordu ki. Ama geçmişne ait bir bağ hâlâ koruyordu: Tanrıça Mielliki'nin bir korucusu olarak eğtimini. Montolio ile yakın bir biçimde eğtilmişDrizzt, bunu anlardı.

"Çok genç bir yaşa hayatımı ormana, doğl yaşma adadım," diye başadı Montolio. "Sana öğetmeye başadığm gibi, vahş1 dünyanın kurallarını öğendim ve kısa bir zaman sonra, anlaşlamayacak kadar genişve harikulade olan bu mükemmelliğ korumaya karar verdim. Bu yüzden orklar ve benzerleriyle savaşaktan zevk alıyorum. Sana da daha önceden anlattığm gibi onlar, en az insanlar ve diğr iyi ırklar kadar ağçların ve hayvanların da düşanıdır. Hepsi kötü varlıklardır, ve onları yere sererken hiç suçluluk duymuyorum!"

Bunun ardından Montolio, uzun saatler boyunca katıldığ seferleri, tek başna ya da büyük orduların öncüsü olarak katıldığ keşf gezilerini anlattı. Drizzt'e, yayıyla onbinlerce atışndan birini bile ıskalamayacak kadar yetenekli hocası Dilamon'dan bahsetti. "O bir savaşa öldü," diye açıkladı Montolio, "bir çiftlik evini devlerden oluşn bir kuvvetten korurken. Ama Leydi Dilamon için üzülme, çünkü tek bir çiftçi bile yaralanmamışı ve o birkaç devden hiç biri o çirkin suratlarını bölgede bir daha göstermedi!"

Daha geçmiş döndüğnde Montolio'nun sesi iyice kısılmışı. Korugözcüleri'nden, maceracı dostlarından bahsetti ve köydekilerin başna bela olan kırmızı bir ejderha ile nasıl savaşıklarını anlattı. Ejderha, Korugözcüleri'nden üçü gibi ölmüş Montolio'nun yüzü yanmışı.

"Rahipler beni iyice iyileşirdiler," dedi Montolio, kederle. "Acımı gösterecek tek bir yara bile yoktu." Durmuşu ve Drizzt, yaşı korucu ile ilk karşlaşıklarından beri ilk kez, Montolio'nun yüzünü acı dolu bir ifadenin kapladığnı görmüşü. "Fakat gözlerim için yapabilecekleri bir şy yoktu. Yaralar, yeteneklerinin çok ötesindeydi."

"Buraya ölmeye geldin," dedi Drizzt, istemediğ kadar suçlayıcı bir ifade ile.

Montolio bunu reddetmedi. "Ejderhaların nefesine, orkların mızraklarına, kötü adamların öfkesine ve toprağ kendi kazançları için tecavüz edecek kişlerin gururuna göğs gerdim," dedi korucu, "bunlardan hiçbiri acınmak kadar beni yaralamadı. Benim yanımda savaşn dostlarım, Korugözcüleri dahi bana acıdı. Sen bile."

"Yapmadım..." diye araya girmeye çalışı Drizzt.

"Tabi ki yaptın," diye tersledi Montolio. "Dövüşmüz sırasında benden üstün olduğnu düşndün. Bunun için kaybettin! Her korucunun gücü bilgeliktir, Drizzt. Bir korucu kendini, düşanlarını ve dostlarını anlar. Benim özürlü olduğmu düşndün, yoksa asla benim üzerime atlamak gibi aceleci bir hareket yapmazdın. Ama ben seni anladım ve hareketini sezdim." O sinsi gülümseme gene belirmişi. "Başn hâlâ ağıyor mu?"

"Evet," diye kabullendi Drizzt, morartısı hafiflemişyeri ovarak, "fakat düşncelerim sanki daha berraklaşyor."

"Esas soruna gelince," dedi Montolio, anlattıklarının anlaşlmasından memnun bir halde, "iştmemde ya da diğr duyularımın hiç birinde olağnüstü bir şy yok. Sadece neler anlattıklarına diğr insanlardan daha fazla dikkat ediyorum, ve senin de anlamışolduğn gibi bana iyi rehberlik ediyorlar. Gerçeğ söylemek gerekirse, buraya ilk geldiğmde onların yetilerini ben de bilmiyordum, ve bunu neden yaptığm konusunda haklısın. Gözlerim olmadan, kendimi ölü bir adam olarak görüyordum ve önceki yolculuklarım sırasında bulduğm ve sevdiğm bu koruda ölmek istiyordum.

"Belki nedeni, Ormanların Leydisi Mielliki -gerçi çok büyük bir ihtimalle çok yakınlarda bir düşan olan Graul'du- ama kendi hayatım hakkındaki niyetlerimi değşirmem fazla uzun sürmedi. Burada yalnız ve özürlü bir halde -ve o ilk günlerde gerçekten de özürlüydüm- kendime bir amaç bulmuşum. Bu amaçla hayatımın anlamı değşişama sınırlarımı bana göstermişi. Ş anda yaşı, yorgun ve körüm. Eğr düşndüğm gibi beşsene önce ölseydim, hayatımda büyük bir boşukla ölmek zorunda kalacaktım. Nereye kadar gidebileceğmi hiç bilemeyecektim. Yalnızca Montolio DeB-rouchee'nin aklına getiremeyeceğ bir sıkıntı içerisinde, kendimi ve Tanrıçamı bu kadar iyi tanıdım."

Montolio, Drizzt'i gözlemlemek için ara vermişi. Tanrıça sözü geçtiğnde bir kıpırdanma sesi duydu, bunun rahatsızlığ ifade eden bir hareket olabileceğni varsaydı. Bunu keşetmek isteyen Montolio, zincirlerden örülmüşzırhının ve de tuniğnin içine elini sokarak, tekboynuz kafası şklinde bir madalyon çıkardı.

"Güzel, değl mi?" diye sordu, özellikle.

Drizzt tereddütteydi. Tekboynuz mükemmel bir şkilde işenmişi ve şkli harikuladeydi, ama böyle bir madalyonun ifade ettiğ şy, drowun içinde bir rahatsızlık meydana getiriyordu. Menzoberranzan'dayken Drizzt, Tanrıların emirlerini yerine getirmenin delice sonuçlarını görmüşve bunlardan hiç hoşanmamışı.

"Senin Tanrın hangisi, drow?" diye sordu Montolio. O ve Drizzt'in birlikte olduğ haftalar boyunca, din hakkında hiç tartışamışardı.

"Benim bir Tanrım yok," diye yanıtladı Drizzt cesurca "ve olmasını da istemiyorum."

Duraklama sırası Montolio'daydı.

Drizzt ayağ kalktı ve birkaç adım uzaklaşı.

"İsanlarım Lloth'a inanır," diye başadı "O, tıpkı Gruumsh'un orklara, ve de diğr Tanrıların insanlara ifade ettikleri gibi, nedeni değlse bile kötülüklerinin bir sonucudur. Bir Tanrıyı izlemek budalalık. Bunun yerine kalbimi izlemeyi tercih ederim."

Montolio'nun sessiz kahkahası, Drizzt'in açıklamasının etkisini azaltmışı. "Senin bir Tanrın var, Drizzt Do'Urden," dedi.

"Benim Tanrım kalbim," diye açıkladı tekrar, ona dönerek.

"Benimki gibi."

"Tanrını Mielliki olarak adlandırdın," diye karş çıktı Drizzt.

"Ve sen de Tanrın için bir ad bulamamışın," diye yanıtladı hızla Montolio. "Bu senin bir Tanrın olmadığ anlamına gelmez. Senin Tanrın kalbin, peki kalbin sana ne söylüyor?"

"Bilmiyorum," diye kabullendi Drizzt, bu zorlayıcı soruyu düşndükten sonra.

"Düşn o halde!" diye bağrdı Montolio. "İ güdülerin gnoll grubu ya da Maldobar'daki çiftçiler hakkında ne söyledi? Tanrın Lloth değl..bu kesin. Peki kalbinin içindekilere hangi Tanrı ya da Tanrıça uyuyor?"

Montolio, Drizzt'in süregelen omuz silkişerini duyabiliyordu. "Bilmiyor musun?" diye sordu yaşı korucu. "Ama ben biliyorum." "Fazlasıyla tahminde bulunuyorsun," diye yanıtladı Drizzt, hâlâ tatmin olmamışı.

"Çok gözlemde bulunuyorum," dedi Montolio gülerek. "Kalbin Guenhwyvaı/ınkiyle aynı mı?"

"Bu gerçekten hiç şphe duymadım," diye yanıtladı Drizzt açıkça.

"Guenhwyvar, Mielliki'nin yolunu takip ediyor."

"Bunu nasıl bilebilirsin?" diye karş çıktı Drizzt, rahatsız olmaya başamışı. Montolio'nun kendisi hakkında varsayımlarını umursamıyordu ama bu tür bir yakışırmayı, pantere bir saldırı olarak nitelendiriyordu. Bu şkilde, Drizzt'e göre, Guenhwyvar Tanrıların ve onları izlemenin gerektirdiklerinin çok ötesindeydi.

"Nasıl mı bilebiliyorum?" diye tekrarladı Montolio, inanamaz bir şkilde. "Tabi ki bunu bana kedi söyledi! Guenhwyvar, Mielliki'nin yurdundaki bir panterin vücuda geliş."

"Guenhwyvaı/ın, senin taktığn isimlere ihtiyacı yok," dedi Drizzt, korucunun yanına sert hareketlerle otururken, kızgınlıkla.

"Tabi ki yok," diye kabul etti Montolio. "Ama bu, gerçeğ değşirmez. Anlamıyorsun, Drizzt Do'Urden. Bir Tanrının sapkınlıklarının içinde yetişişin."

"Ve seninki gerçek olan mı?" diye sordu Drizzt, alaycı bir şkilde.

"Korkarım, hepsi gerçek, hepsi bir," diye yanıtladı Montolio. Drizzt, Montolio'nün önceki gözlemini kabullenmek zorunda kalmışı: Anlayamıyordu.

"Tanrıları fiziksel varlıklar olarak görüyorsun," diye açıklamaya çalışı Montolio. "Onları kendi amaçları için bizim hareketlerimizi yönlendiren fiziksel varlıklar olarak görüyorsun ve bu yüzden, inatçı özgürlüğnle onları reddediyorsun. Diyorum ki, Tanrılar içimizdedir, ister birisi onu isimlendirsin, ister isimlendirmesin. Tüm hayatın boyunca Mielliki'nin yolunu izlemişin, Drizzt. Sadece kalbine verecek bir isim bulamamışın."

Drizzt'in şphesi birden meraka dönüşüşü. "Karanlıkaltı'ndan dışrı ilk çıktığnda ne hissettin?" diye sordu Montolio. "Güneş, yıldızlara ve ormanın yeşlliğne ilk baktığnda, kalbin sana neler söyledi?"

Drizzt, kendi ve içinde bulunduğ drow devriyesinin, bir elf topluluğna saldırmak için Karanlıkaltı'ndan çıktığ, çok gerilerde kalmışo günü düşnmeye başadı, bunlar acı dolu hatıralardı ama onların arasında, rüzgarların ve yeni açan çiçeklerin meydana getirdiğ bir rahatlık ve muhteşm bir sevinç de yer alıyordu.

"Peki, BlusterTa nasıl konuşun?" diye devam etti Montolio. "O ayıyla bir mağra paylaşak hiç de küçümsenecek bir şy değl! İter kabul et, ister etme, sende bir korucunun kalbi var. Ve bir korucunun kalbi, Mielliki'nin kalbidir."

Böylesine kesin bir sonuç Drizzt'in kuşularını geri getirmişi. "Peki senin Tanrıçanın şrtlan nelerdir?" diye sordu, sesindeki kızgın ifade geri dönmüşü. Tekrar ayağ kalkmışı ama Montolio, bacaklarına eliyle vurarak onu oturttu.

"Şrtları mı?" diye güldü korucu. "Ben Tanrının adını ve davranışkurallarını yayan ve bunları uygulatan bir görevli değlim! Sana daha biraz önce Tanrıların içimizde olduğnu söylemedim mi? Mielliki'nin kurallarını sen de en az benim kadar iyi biliyorsun. Hayatın boyunca bu kurallara uydun. Ben sana bunun için bir isim sunuyorum, sadece bu kadar, bir davranışilkesinin kişeşirilmişhalini, gerçek olduğnu bildiğnden şşığn zamanlarda izleyecek

1

bir örneğ." Bunun ardından Montolio dalı yüklendi ve Drizzt onu takip etti.

Drizzt bu sözleri uzunca bir zaman düşndü. O gün uyuyamadı, odasında düşncelere dalmışı.

"Daha fazlasını öğenmek istiyorum... Tanrıçamız hakkında," diye kabullendi Drizzt ertesi gece, Montolio'yu yemek hazırlarken bulduğnda.

"Ve ben de sana öğetmek istiyorum," diye yanıtladı Montolio.

İi adam, köpeğni yanında sımsıkı tutarak kamp alanına ilerlerken yüz çift kadar sarı renkli, kanlanmışgöz, onu izliyordu. Roddy buraya, ork kralı Graul'un kalesine gelmekten hoşut değldi, ama bu sefer drowun kaçıp gitmesine izin vermeye niyeti yoktu. Roddy geçen seneler boyunca defalarca Graul'la anlaşalar yapmışı; keşedilmemişdağardaki yüzlerce gözle, pahalı olmasına rağen ork kralı, ödül avcılığ yaparken paha biçilmez bir müttefik olduğnu kanıtlamışı.

Bir çok iri ork, Roddy'yi itip kakmak ve köpeğni kızışırmak için özellikle onun yoluna çıkıyordu. Roddy akıllıca davranarak köpeğni kendine yakın tutuyor, fakat aslında kendisi de bu kokan orklara haddini bildirmek istiyordu. Onu itişirdikleri, tükürüp kavga çıkartmayı başrabilecekleri bu oyunu her gelişnde oynuyorlardı. Orklar, rakiplerini bire yüz karşladıklarında, hep cesurca davranırlardı.

Tüm grup, Graul'un mağrasının girişne son elli yarda kala, kayalık çıkış tırmanırken arkasına toplanıp yakından takip etmeye başadılar. Ellerinde mızraklar tutan iki iri ork, davetsiz misafiri karşlamak için girişen dışrı fırladılar.

"Neden geldin?" diye sordu biri ana dillerinde. Diğri sanki bir ödeme bekliyormuşasına elini öne doğu uzatmışı.

"Bu sefer ödeme yok," diye yanıtladı Roddy, aksanlarını mükemmel bir şkilde taklit ederek. "Bu sefer, Graul ödeyecek!"

Orklar önce birbirlerine inanmaz gözlerle baktılar ardından Roddy'ye dönüp hırlamaya başamışardı ki mağranın içinden daha iri bir orkun çıkmasıyla sesler kesildi.

Graul, fırtına gibi dışrı çıkarak muhafızları kenara itti, ve etrafı kirli ağını Roddy'nin burnuna doğu iyice yaklaşırdı. "Graul

T

>'

ödeyecek?" dedi garip bir sesle, nefesi neredeyse Roddy'yi bayıltacaktı.

Roddy'nin kahkahası yalnızca yanlarındaki sıradan orkları etkilemek içindi. Burada zayıflık gösteremezdi; leşyiyen köpekler gibi orklar, kendilerine karş dimdik durmayanlara hazırdı.

"Elimde bir bilgi var, Kral Graul," dedi ödül avcısı güvenle "Graul'un bilmek isteyeceğ bir bilgi," "Konuş" diye emretti Graul.

"Ödeme?" diye sordu Roddy, fakat şnsını zorladığndan şpheleniyordu.

"Konuş" diye gürledi Graul yeniden, "Kelimelerinin değri varsa, Graul yaşmana izin verir."

Roddy sessizce, Graul'la işerin hep böyle yürüdüğnden yakındı. Yüzlerce silahlı savaşıyla çevriliyken, kokan bir şfle anlaşa yapmak çok zordu. Gene de Roddy yılmamışı. Buraya para için değl -fakat gene de biraz elde edebileceğni umuyordu- intikam için gelmişi. Drow, Mooshie ile birlikteyken açıkça Drizzt'e saldıramazdı. Bu dağarda, hayvan dostlarıyla sarılı Mooshie, karş konulması zor bir kuvvetti, ama eğr Roddy, onu aşp drowa ulaşayı başrabilse dahi, Mooshie'nin, Do ve Falconhand gibi pek çok müttefiğ, büyük ihtimale bunun intikamını alırlardı.

"Topraklarınızda bir kara elf var, yüce ork kralı!" diye açıkladı Roddy. Beklediğ şşınlıkla karşlaşamışı.

"Başna buyruğn biri," diye açığ kavuşurdu Graul. "Biliyor musun?" Roddy'nin ardına kadar açılan gözleri, şphesini yansıtıyordu.

"Drow, Graul'un savaşılarını öldürdü," dedi ork şfi acıyla. Toplanmıştüm orklar ayaklarını yere vurmaya, tükürmeye ve kara elfe lanetler yağırmaya başamışı.

"O halde drow neden yaşyor?" diye sordu Roddy açıkça, Graul'un, drowun yerini bilmediğni anladığnda gözleri kısılmaya başamışı. Belki de pazarlığ oturmanın bir yolu hâlâ vardı.

"Gözcülerim onu bulamıyor!" diye gürledi Graul, ve bu gerçekti. Ama ork kralının gösterdiğ öfke iyi ayarlanmışbir oyunculuktu. Gözcüleri bilmese de, Graul, Drizzt'in nerede olduğnu biliyordu. "Ben onu buldum!" diye haykırdı Roddy ve tüm orklar zıplamaya, aç bir ses ile bağrmaya başadılar. Graul, onları susturmak için kollarını kaldırdı. Ork kralı, bunun en kritik bölüm olduğnu biliyordu. Kabilenin ruhani lideri olan samanını bulmak için topluluğ baktı, ve Graul'un ümid ettiğ gibi, kırmızı cüppeli orkun dikkatle dinleyip, izlediğni gördü.

Şmanın tavsiyesi üzerine, tüm yıllar boyunca Graul, Montolio'ya karş hareket etmekten çekinmişi. Şman aslında o kadar da özürlü olmayan, özürlünün, kötü büyünün habercisi olduğnu düşnüyor, ve dini liderlerinin uyarısı üzerine tüm ork kabilesi, Montolio yakınlarda olduğnda saklanıyorlardı. Ama drowla müttefik olarak, ve eğr şpheleri doğuysa, drowun yüksek tepedeki savaş kazanmasına yardım ederek, Montolio, iş olmayan bir şye karışışve en az bu kendi başna buyruk drow kadar, topraklarına karş gelmişi. Artık drowun gerçekten de tek başna hareket ettiğnden emin -çünkü bölgede başa kara elf yoktu- olan ork kralı, emrindekilerin koruluğ saldırması için yalnızca bir bahane arıyordu. Roddy'nin söyledikleri ise, Graul'a bu bahaneyi sağayabilirdi. "Konuş" diye bağrdı Graul, Roddy'nin yüzüne karş, ödeme konusunda gelebilecek bir çatışayı önlemek için.

"Drow, korucu ile birliktedir." diye yanıtladı Roddy. "Kör korucunun korusunda oturmaktadır!" Eğr Roddy, bu açıklamasının ardından, lanetlemelerin, hoplayıp zıplamaların ve tükürmenin geleceğni ummuşa, kesinlikle hayal kırıklığna uğamışı. Kör korucu hakkında söyledikleri bir sessizlik dalgası yaratmışı ve şmdi dinlemekte olan tüm orklar, ne yapacaklarının söylenmesi için şmana, ardından Graul'a, sonra gene şmana bakıyorlardı.

Artık, Graul'un yapacağnı anlamışolduğ gibi, komplo dolu bir hikaye yaratma sırası Roddy'deydi.

"Onları bulup, ele geçirmelisiniz!" diye bağrdı Roddy, "Onlar..." Hem uğltuyu hem de Roddy'yi susturmak için Graul kollarını kaldırdı. "Devi öldüren kör korucu muydu?" diye sordu ork kralı, Roddy'ye kurnazca. "Ve drowa adamlarımı öldürmesi için yardımcı olan?"

Roddy, tabi ki Graul'un dediklerinden habersizdi, ama ork kralının amacını anlamakta gecikmedi.

"Öyleydi!" dedi yüksek sesle. "Ve şmdi drow ve korucu, size karş bir oyun hazırlıyor! Onlar size vurmadan, siz onlara vurup, ezmelisiniz! Korucu, hayvanlarını, elflerini -çok sayıda elfi-, cücelerini Graul'a karş gelmek için getirecek!"

Montolio'nun dostlarından, özellikle de Graul'un halkının tüm dünyada en çok nefret ettiğ şy olan elf ve cücelerin bahsi, hepsinin yüzünde bir ekşme meydana getirdi ve pek çok orkun sanki, orucunun ordusu hali hazırda kampı çevreliyormuşasına, omuzlarından geriye bakmalarına neden oldu. Graul dimdik şmana bakıyordu.

"Gözleyen-Kiş, saldırıyı kutsaman," diye yanıtladı şman sessiz soruyu, "yeni ayla birlikte!" Graul başyla onayladı ve kırmızı cüppeli ork arkasını dönüp, halktan birilerini yanına çağrarak hazırlıklara başadı.

Graul kesesine uzandı ve Roddy için bir avuç dolusu gümüşsikke çıkardı. Roddy, kralın zaten bildiğnden fazlasını söylememişi ama ödül avcısının ork kabilesine karş düzenlenen komplosunu açıklaması, Graul'un batıl inançlara sahip samanının kör korucuya karş hareket etmesi çabalarına hayli yardımcı olmuşu.

Roddy bu açması ödemeyi, amacını gerçekleşirdiğni düşnerek şkayet etmeden aldı ve ayrılmak için arkasını döndü.

"Sen kalacaksın," dedi aniden Graul, arkasından. Ork kralının bir hareketiyle pek çok ork muhafızı ödül avcısının yanına geçti. Roddy, şpheyle Graul'a baktı.

"Konuk," diye açıkladı ork kralı sakince, "Savaş katıl." Roddy için fazla seçenek kalmamışı.

Graul, yana çekilmeleri için muhafızlarına eliyle işret verdi ve mağrasına çekildi. İeri girip kralın konukları ile, özellikle de büyük gümüştüylü kurtla karşlaşayı arzulamayan ork muhafızları yalnızca omuz silkip, birbirlerine güldüler.

Graul içerideki yerine döndüğnde, diğr konuğyla konuşak için döndü. "Haklıydın," dedi ufak cine.

"Bilgiedinmektegayetbaşrılıyımdır." diye atladı Tephanis, ve sessizce ekledi, "veişyarardurumlaryaratmada!"

O an Tephanis, kendisinin akıllı olduğnu düşnüyordu, çünkü yalnız Roddy'yi, drowun Montolio'nun Korusunda olduğ konusunda bilgilendirmekle kalmamış Kral Graul'la, Roddy'nin birbirlerine yardımcı olmalarını ayarlamışı. Tephanis, Graul'un kör korucuyu sevmediğni biliyordu, ve drowun varlığnın oluşurduğ bahaneyle, Graul en sonunda samanını, saldırıyı kutsaması için ikna edebilecekti. SI "Savaşa Caroak yardım edecek mi?" diye sordu Graul, iri ve n^ yapacağ kestirilemez gümüşrenkli kurda şpheyle bakarak.

"Elbette," dedi Tephanis hemen. "Budüşanlarınkatlibizimdeişmizegelir!"

İisinin konuşuğ her kelimeyi anlayan Caroak ayaklandı ve mağranın dışna çıktı. Girişeki muhafızlar, yolunu kesmeye çalışadılar.

"Caroakworglarıhareketegeçirecek," diye açıkladı Tephanis, "Körkorucuyakarşbüyükbirordukurulacak. O-çokuzunbirzamandır-Caroak'ın düşanı."

Graul başyla onayladı ve gelecek haftaları düşnerek içten içe eğendi. Eğr hem korucudan hem de drowdan kurtulursa, vadisi Montolio'nun geldiğ zamandan çok öncesinden daha fazla güvenli olacaktı. Korucu, orklarla nadiren yüzyüze gelmişi ama Graul, geçen kervanları uyaranların, korucunun hayvan casusları olduğnu biliyordu. Graul, orkların tercih ettiğ şkilde, en son ne zaman savaşılarının habersiz bir kervanı soyduklarını hatırlayamıyordu. Ama eğr korucu bir yok olursa...

Hızla yaklaşn, ticaret mevsiminin zirveye çıktığ yaz mevsimi ile, orklar bu sene iyi avlanacaklardı.

Artık Graul'un ihtiyacı olan tek şy, samanlarının, Gözleyen-Kiş, Gruumsh Tekgöz'ün saldırıyı kutsayacağnı doğulamasıydı.

Orklar için kutsal olan ve şmanın, Tanrının isteklerini öğeneceğne inandığ Yeni Ayın belirmesine iki haftadan uzun bir süre vardı. İtekli ve sabırsız olan Graul, bu gecikmeden dolayı homurdanıyor, ama yalnızca beklemesi gerektiğni biliyordu. Diğrlerinden daha az dindar olan Graul, şmanın kararı ne olursa olsun saldırmak niyetindeydi, ama becerikli ork kralı, tamamen gerekli olmadıkça, açık açık kabilenin ruhani liderine karş gelemezdi.

Yeni ay o kadar da uzak sayılmaz, dedi Graul kendi kendine. Ardından hem kör korucu hem de gizemli drowdan kurtulmuşolacaktı.

Sayıca

"Endişli görünüyorsun," dedi Drizzt, Montolio'ya, ertesi sabah korucuyu ipten bir köprüde ayakta gördüğnde. Hooter, tepesinde bir dala konmuşu.

Düşncelere gömülmüşMontolio, hemen cevaplamadı. Drizzt bunun üzerinde durmamışı. Omuz silkip, korucunun mahremiyetine saygı duyarak arkasını döndü ve cebinden oniks figürü çıkardı.

"Guenhwyvar ve ben kısa bir ava çıkıyoruz," diye açıkladı

Drizzt omuzundan geriye bakarak. "Güneşçok yükselmeden. Ardından ben dinlenirim ve panter günü seninle geçirir."

Montolio halen drowu duymuyordu, ama korucu Drizzt'i, oniks figürü ip köprünün üzerine koyarken gördüğnde, drowun kelimeleri daha da belirginleşrek, dalgınlığndan sıyrıldı.

"Dur," dedi Montolio, elini öne uzatarak. "Bırak panter dinlenmeye devam etsin."

Drizzt anlayamamışı. "Guenhwyvar, bir günden fazladır burada değl," dedi.

"Çok vakit geçmeden, Guenhwyvar'a avlanmaktan farklı bir şy için ihtiyaç duyabiliriz," diye açıklamaya başadı Montolio. "Bırak panter dinlensin."

"Sorun ne?" diye sordu Drizzt, aniden ciddileşrek. "Hooter ne görmüş"

"Dün gece yeni ay vardı," dedi Montolio, "Kampları millerce ötede, ama dün gece bağrışarını duydum."

Drizzt yine anlayışa onayladı. "Şrkılarındaki gerginliğ duydum ama bunun rüzgarın fısıltısı olup olmadığnı merak ettim."

"Bu orkların kutsal günüydü," diye devam etti Montolio. "Her ay toplanır, böğrür ve kendilerine has delilikleri ile çılgınca dans ederler; biliyorsun bunu sağamak için orkların iksire ihtiyacı yok. Buna fazla yüksek sesli olmasına rağen önem vermedim. Normalde buradan pek duyulmazlar. İi... kötü... bir rüzgar onu buraya taşyor diye düşndüm."

"Ondan sonra bu şrkının daha başa bir anlamı olduğnu mu öğendin?" diye varsayımda bulundu Drizzt.

"Onları Hooter da duydu," diye açıkladı Montolio. "O hep benim için gözler," Baykuş doğu baktı. "Görmek için uçtu."

Drizzt, sanki Montolio' nün övgülerini anlarmışasına şşnmişve gururlu, muhteşm kuş baktı. Korucunun ciddi endişlerine rağen, Drizzt, Montolio' nün Hooter'ı ve baykuşn da etrafında olanların ne kadarını anlayabildiğni merak ediyordu.

"Orklar bir savaşgrubu oluşurdu," dedi Montolio, sakalını kaşyarak. "Görünen o ki, Graul kışuykusundan intikamla kalkmış"

"Bunu nasıl bilebilirsin?" diye sordu Drizzt. "Hooter kelimelerini anlayabilir mi?"

"Hayır, hayır, tabi ki hayır!" diye cevapladı Montolio, bu fikir onu eğendirmişi.

"O halde nasıl bilebilirsin?"

"Bir vvorg sürüsü oraya gelmiş bunu bana Hooter söyledi," diye açıkladı Montolio. "Orklar ve worglar iyi dost değllerdir, ama bir sorun olduğnda beraber olurlar. Dün geceki ork kutlaması çılgıncaydı, ve vvorglar oradayken, şpheye pek gerek yok."

"Bu yakınlarda bir kasaba var mı?" diye sordu Drizzt.

"Maldobar'dan daha yakını yok," diye yanıtladı Montolio. "Orkların o kadar uzağ gideceklerinden şpheliyim, ama karlar eridi ve yakında Sundabar'dan, Adbar Kalesi' ne ve aksi yönde kervanlar geçmeye başar. Sundabar'dan gelen bir tane olmalı, fakat Graul' un Adbar' dan gelecek silahlı cücelerle dolu bir kervana saldıracak kadar cesur ya da aptal olduğna inanmıyorum."

"Ork Kralının kaç savaşısı olabilir?"

"Zamanı olsa ve bunu düşnse Graul, binlercesini toplayabilirdi," dedi Montolio. "Ama bu haftalar alırdı, ki Graul hiçbir zaman sabrıyla tanınmamışır. Ve eğr ordularını toplarken beklemek isteseydi, vvorgları bu kadar evvel sahneye sokmazdı. VVorglar ortalıktayken her nedense orklar ortadan kaybolurlar, ve orklar ortada iken vvorglar tembelleşp şşanlarlar, bilmem anlatabiliyor muyum?"

Drizzt'in ürpertisi tamamen anladığnı gösteriyordu.

"Graul'un yüz kadar savaşısı olduğnu sanıyorum," diye devam etti Montolio, "Hooter' a göre, bir düzine ile yirmi tane arası ve muhtemelen bir, iki dev."

"Bir kervana saldırmak için fazla bir güç," dedi Drizzt, ama hem drowun hem de korucunun aklında başa şpheler vardı ki iki ay önce tanışaları Graul sayesinde olmuşu.

"Hazır olmaları bir, iki gün sürer," dedi Montolio rahatsız edici ciddi bir sessizliğn ardından. "Hooter bu gece onları daha yakından gözleyecek, ve ben başa casuslar da çağracağm."

"Ben orkları gözlemeye gideceğm," diye ekledi Drizzt. Montolio'nün yüzünü kaplayan endişyi gördü ama bunu hemen savdı. "Menzoberranzan'dayken bu tür devriye gözlemcisi görevinin bana verildiğ çoktu," dedi. "Bu güvenle yapabileceğm bir görev. Endişlenme."

"O, Karanlıkaltı'ndaydı," diye hatırlattı Montolio. "Gece o kadar farklı mı?" diye yanıtladı Drizzt, kurnazca, Montolio'ya doğu göz kırpıp, rahatlatıcı bir gülümseme takınarak. "Cevaplarımızı alacağz."

Ardından Drizzt, "iyi günler" diledi ve dinlenmek üzere uzaklaşı. Montolio, dostunun, sık ağçlıklı yerlerde bir esintiymişesine duyulan, uzaklaşn adımlarını içten gelen bir hayranlıkla dinledi ve bunun iyi bir plan olduğnu düşndü.

Gün, korucu için yavaşve olaysız geçti. Kendini mümkün olduğnca koruluğn savunma planlarını düşnerek geçirdi. Montolio, bir defasında içeri dalan budala hırsızlar dışnda kimseye karş koruluğ savunmamışı ama günün birinde Graul'un, kendisinin işerine karışasından bıkabileceğn! ve saldıracak cesareti bulabileceğni düşnerek, değşk stratejiler oluşurup, bunları denemeye saatlerini harcamışı.

Eğr o gün geldiyse, Montolio hazır olacağ konusunda kendinden emindi.

Fakat o anda pek az şy yapılabilirdi -Montolio, Graul'un niyetinden emin değlken savunmayı yetişiremezdi- korucuya sanki sonsuza kadar bekleyecekmişgibi geliyordu. En sonunda Hooter, Montolio'yu, drowun harekete geçtiğ konusunda haberdar etti.

"Artık yola çıkacağm," dedi Drizzt, güneşn batmakta olduğnu görüp, korucuyu bulduğnda. "Dost canlısı olmayan komşlarımızın ne planladığnı öğenelim bakalım."

"Dikkatli ol, Drizzt," dedi Montolio ve sesindeki alışlmadık endiş drowu etkiledi. "Graul bir ork olabilir ama becerikli biri. ikimizden birinin onu gözlemesini pekala bekliyor olabilir."

Drizzt, hareketlerinden emin olmak için, hâlâ alışmadığ palalarını çekti ve çevirdi. Ardından onları kemerine yerleşirip, oniks figürün varlığndan rahatlık duyarak elini cebine götürdü. Son kez korucunun sırtını sıvazladıktan sonra, gözcü yola koyuldu.

"Hooter çevrede olacak!" diye bağrdı Montolio ardından. "Ve beklemeyeceğn başa dostlar. Eğr baş çıkabileceğnden daha fazla sorunla karşlaşrsan, bağrıver!"

Gecenin içinde parıldıyarak yanan şlen ateşni çevreleyen ork kampını tespit etmemek zordu. Drizzt, bir tanesi ateşn etrafında danseden bir deve ait olan siluetler gördü ve Montolio'nün worg olarak adlandırdığ büyük kurtların uluyup hırlamalarını iştti. Kamp, dev akçaağçlar ve kayalık duvarlarla çevrelenmişbir açıklıkla, genişbir vadinin içindeydi. Drizzt, sessiz gecede ork seslerini rahatlıkla duyabiliyordu, bu yüzden çok yaklaşamaya karar verdi. Genişbir ağcı seçti ve alçaktaki dallardan birine konsantre olduktan sonra, kendini yukarı kaldırmak için, içinde varolan yükselme gücünü ortaya çıkardı.

Büyü hiç iş yaramamışı, böylelikle, hiç şşrmamışolan Drizzt, palalarını kemerindeki yerlerine yerleşirip tırmandı. Altı metre kadar yükseklikte olan ağcın gövdesi yükseldikçe aşğ ve yukarı doğu çatallanıyordu. Drizzt, ağcın en son ayrımına ulaşış uzun dallardan birine ilerleyecekti ki bir nefes sesi duydu. Dikkatle başnı genişgövdenin etrafında döndürdü.

Kendisinin ters yönünde, gövdenin kuytu bir yerindeki bir başa dalda, ellerini kafasının arkasına yerleşirmiş sıkkınlıkla bakan bir ork gözcüsü tünemişi. Görünen o ki iki ayak boyundan daha az bir mesafede, sessizce hareket halinde olan kara elften habersizdi.

Drizzt, palasının kabzasını tuttu ama daha sonra bu aptal yaratığn etrafına bakmayacak kadar rahat olduğndan emin olarak, fikrini değşirdi ve orku umursamadı. Onun yerine tüm dikkatini aşğda açıklıkta olanlara yöneltti.

Ork dili hem yapı hem de vurgu bakımından goblin diline yakındı ama goblin dilini dahi iyi bilmeyen Drizzt, yalnızca arada geçen bazı kelimeleri anlıyordu. Fakat orklar gösteriden hoşanan bir ırktı. Biri bir kara elfi diğri ise ince, bıyıklı bir adamı tasvir eden iki model, az sonra Drizzt'e klanın niyetini açıklamışı. Topluluktaki en iri ork, muhtemelen Kral Graul, modellere tükürüp lanetler l

yağırıyordu. Çılgına dönmüşizleyicileri mutlu edercesine, ork askerleri ve worglar sırayla bunları parçalıyordu, kaya devlerinden biri sahte kara elfin üzerinde yürüyüp, onu toprağ gömdüğnde ise neş, kendinden geçiş dönmüşü.

Bu saatler sürdü ve Drizzt, bunun şfağ kadar devam edeceğni düşndü. Graul ve pek çok iri ork esas güruhtan ayrılarak, toprağ birşyler çizip, muhtemelen savaşplanlarını ortaya koyuyorlardı. Drizzt, onların bu hararetli tartışalarını yakından dinleyebilmeyi ümit ediyordu ve şfağn herşyi belirginleşiren aydınlığ hızla yaklaşrken ağçta kalmaya niyeti yoktu.

Uykusunun etkisiyle derin derin nefes alan, ağcın diğr yanındaki ork gözcüsünü düşndü. Orklar Montolio'nun evine saldırmak niyetindeydiler, Drizzt bundan emindi; peki şmdi ilk saldırıyı kendisi yapmamalı mıydı?

Vicdanı, Drizzt'e karş geldi. Orku rahat köşsinde horlamaya bırakarak akçaağçtan aşğ indi ve kamptan uzaklaşı.

Omuzunda Hooter ile, Montolio ip köprülerden birinin üzerine oturmuşDrizzt'in dönmesini bekliyordu. "Bizim için geliyorlar," diye açıkladı korucu, en sonunda drow geldiğnde. "Graul, gırtlağna kadar bir işe meşul, muhtemelen Rogee Uçurumunda ufak bir olayla ilgili." Montolio, Drizzt'le tanışığ, batıdaki yüksek uçurumu işret ediyordu.

"Böyle zamanlar için sığnacak bir yerin var mı?" diye sordu Drizzt. "Düşnüyorum ki yüz kadar güçlü kuvvetli müttefikle, orklar bu gece gelecek."

"Sığnmak mı?" diye bağrdı Montolio. Yakınlardaki bir ipe tutunarak yanına sallanarak gelirken, Hooter tuniğne tutunup onunla yol almışı. "Orklardan kaçmak mı? Orklara özellikle bir düşanlık beslediğmi söylememişmiydim? Tüm dünyada hiçbir şy, bir kılıcın orklardan birinin karnını yırtarak kesmesinden daha tatlı olamaz!" $ "Sana sayılırdan bahsetmenin bir anlamı olur mu?" dedi Drizzt, endişsine karşn gülümseyerek.

"Graul'a hatırlatmalısın!" diye güldü Montolio. "Biz sayıca bu denli üstünken buraya gelmek istemekle ya aklını kaçırmışya da çok büyük bir cesaret kazanmış"

Bu denli abartılı türden bir yoruma karşlık Drizzt'in tek yanıtı bir kahkaha patlatmaktı.

"Ama tabi," diye devam etti Montolio, hiç yavaşamadan. "Graul'un savaşiçin buraya gelmeyeceğne dair bir kova dolusu yeni yakalanmışalabalık ve üç aygıra iddiaya girerim. Ağçların orada duracak ve şşan ellerini ovuşurarak izleyecek, ve biz onun gücünü yardığmızda ilk kaçan o olacak! Gerçek bir dövüş katılma cesareti hiç olmadı, en azından kral olduğndan beri. Tahmin ederim ki çok rahat, ve kaybedecek çok şyi var. Neyse, kopardığ yaygaranın bir kısmını söküp alacağz!"

Drizzt, bir kez daha cevaplayacak kelime bulamamışı, ama zaten bu saçmalığ gülmektende kendini alıkoyamıyordu. Gene de Drizzt, Montolio'nun söylediklerinin cesaret verici ve rahatlatıcı etkilerini gözardı edemezdi.

"Git ve biraz dinlen," dedi Montolio, sakallı çenesini kaşyarak, ardından arkasını dönüp, çevresini tekrar gözden geçirmeye başadı. "Ben hazırlıklara başayacağm -ve söz veriyorum çok şşracaksın,- seni birkaç saat sonra kaldırırım."

Drow, karanlık odasında, battaniyesinin içine gömülürken duyduğ son mırıltılar bütün bakışaçısını tekrar gözden geçirmesini gerektirdi. "Evet, Hooter, bu anı uzun zamandır bekliyordum," diyordu Montolio ve Drizzt, bunun tek kelimesine dahi şphe duymadı.

Kellindil ve elf akrabaları için huzurlu bir ilkbahar olmuşu. Onlar bölgeyi boydan boya katedip, buldukları yerde, ağçlarda ve mağralarda konaklayan göçebe bir gruptu. Açık dünyaya, yıldızarın altında ettikleri dansa, dağan akan nehire uyumlu söyledikleri şrkılara, dağyamaçlarındaki sık ağçlarda geyik ve yaban domuzu avlamaya sevgi duyuyorlardı.

Bir gece elflerde biri kampa geldiğnde, Kellindil, bu umarsız grupta çok az rastlanan, kuzeninin yüzünde oluşn endişli ifadeyi tanıdı.

Herkes etrafına toplandı.

"Orklar harekete geçiyor," diye açıkladı elf.

"Graul bir kervan mı buldu?" diye sordu Kellindil.

Kuzeni başnı salladı, yüzünde şşın bir ifade vardı. "Tüccarlar için daha henüz erken," diye yanıtladı. "Graul'un aklında başa bir kurban var."

"Koruluk," dedi eiflerin bir çoğ birlikte. Ardından tüm grup, drowdan dolayı Kellindil'i sorumlu kabul ederek ona döndü.

"Drowun, Graul'la aynı safta olduğna inanmıyorum," diye yanıtladı Kellindü, dile getirilemeyen soruyu. "Gözcüleri sayesinde Montolio, bilirdi. Eğr drow, korucunun dostuysa, bizim düşanımız değldir."

"Koruluk buradan millerce uzakta," dedi bir diğri. "Eğr ork kralının hareketlerine bakmak ve yaşı korucuya yardım için zamanında varmak istiyorsak, o halde hemen yola koyulmalıyız."

Herhangi bir karş koyma olmadan, göçebe elfler gereken eşaları, büyük bir çoğnlukla uzun yaylarını ve yedek oklarını topladılar. Yalnızca birkaç dakika sonra, yola çıkmışar, hafif rüzgardan fazla ses çıkarmadan, ağçların arasındaki dağpatikaları boyunca koşyorlardı.

Drizzt, akşmüstü erkenden göz alıcı bir görüntüyle uyandı. Gün gri bulutlarla kararmışama drow odasından çıkıp gerinirken hâlâ aydınlık görünüyordu. Yukarıya baktığnda korucuyu yüksek bir çam ağcının yüksek dallarında eşnirken buldu. Drizzt'in merakı, Montolio'nun vahş bir kurt gibi uluyup, bir kartalın kanadını açış gibi kollarını iki yana açıp, ağçtan atladığnda korkuya dönüşü.

Montolio, bir ucu çamın ince gövdesine bağı bir halat takıyordu. Aşğ indikçe, hızı ağcı büktü ve korucu yavaşa aşğ indiğnde, çam ağcını neredeyse ikiye katlamışı. Yere iner inmez, ayağ kalktı ve kement haline getirdiğ halatı köklere taktı.

Sahne, Drizzt için belirgin hale gelmeye başadığnda, pek çok çam ağcının, hepsi batıyı işret edecek şkilde ve birbirlerine halatlarla bağı olarak eğldiğni gördü. Montolio'ya doğu dikkatli adımlarla ilerlerken, Drizzt bir ağn, pekçok tuzak telinin ve özellikle de bir düzine ya da daha fazla bıçağ bağı acımasız görünen bir grup halatın yanından geçti. Tuzak tetiklenip ağçlar yukarı yaylandığnda, aynı şkilde halatın yanında duran yaratıklara, tehlikeler saçarak fırlayacaktı.

"Drizzt?" diye sordu Montolio, yumuşk ayak seslerini duyarak.

182 t

"Şmdi adımlarına dikkat et. Her ne kadar bunun eğenceli olduğnu kabul etsem de, tüm bu ağçları yeniden bükmek zorunda kalmak istemem."

"Hazırlığnı gayet iyi yapmışın," dedi Drizzt, korucunun yanına geldiğnde.

"Bu günü uzun zamandır bekliyordum," diye yanıtladı Montolio. "Bu savaş aklımda yüzlerce kez canlandırdım ve gideceğ yönü biliyorum." Yere çömeldi ve çam ağcı korusunu temsil edecek şkilde, uzunlamasına bir oval çizdi. "Sana göstereyim," diye açıkladı ve korunun etrafındaki araziyi öyle bir kesinlik ve ayrıntıyla çizdi ki, Drizzt başnı sallayıp, korucunun gerçekten kör olup olmadığna bakmak için bir daha baktı.

Koru, kuzeyden güneye dörtyüzellibeşüz metre uzunluğnda ve genişik olarak en az onun yarısı kadar düzinelerce ağçtan oluşyordu. Yer, hafif ama gözle görülür bir biçimde yükseliyordu, koruluğn kuzey ucu, güney ucundan yarım ağç boyu kadar alçaktı. Kuzeye ilerledikçe toprak parçalanarak kayalık hale geliyor, düzensizce dağlmışçalılıklar ve ani alçalmalarla kaplı olarak, meyilli patikalarla kaplanıyordu.

"Ama kuvvet, batıdan gelecek," diye açıkladı Montolio, kayalık duvarı ve ufak bir çayırlıktan, pek çok kayalık dikitle yamaçlar arasında kalan, sık ağç gövdelerini işret ederek. "Burası, onların birlikte gelebileceğ tek yön."

Drizzt, etrafındaki araziyi hızla gözden geçirdi ve karş çıkmadı. Doğdaki korulukta yer sert ve düzensizdi. Bu yönden hücum eden bir ordu, neredeyse boy sırasına geçip, uzun çimenler arasından, iki yüksek kayanın arasından ilerleyebilir, ve Montolio'nun yayı için iyi bir hedef oluşururdu. Koruluğn arkasında, güneyde, ork mızrak fırlatıcıları için mükemmel bir şkilde çıkışdikleşyordu ama en yakındaki bayırın yanında duvarları çıkış izin vermeyen derin bir uçurum vardı.

"Güneyden bir tehditle karşlaşayacağz," diye araya girdi Montolio, Drizzt'in düşncelerini okumuşasına. "Ve eğr kuzeyden gelirlerse, bize ulaşak için yokuşyukarı ilerlemek zorunda kalırlar. Graul'un bunu yapmayacağnı biliyorum. Şrtlar onun bu kadar yanındayken, bizi darmadağn etmek için dimdik batıdan saldıracaktır."

"Ağçların baktığ yön," diye karşlık verdi Drizzt hayranlıkla, "Ve ağile bıçaklara bağanmışipin de."

"Zekice," diye tebrik etti Montolio kendini. "Ama unutma ki bunu hazırlamak için beşyılım vardı. Şmdi benimle gel. Ağçlar yalnızca bir başangıç. Ben ağç tuzakları bitirirken sana vereceğm bazı görevler var."

Montolio, Drizzt'i gene bir örtü ile kaplanmışbaşa bir indeki sırları göstermek için peşnden sürükledi, içeride hayvan çene kemiklerini andıran, birbirlerine zincirlerle bağı garip metal nesneler vardı.

"Tuzaklar," diye açıkladı Montolio. "Post avcıları bunları dağara kurarlar. Korkunç şylerdir. Onları bulurum -özellikle Hooter onları bulmak konusunda çok beceriklidir- ve götürürüm. Keşe bir hafta sonra geri geldiklerinde, avcıların merakla kafalarını kaşdıklarını görebilecek gözlerim olsaydı!"

"Bu Roddy McGristle'a aitti," diye devam etti Montolio, tuzaklardan en yakınındakini aşğ indirerek. Korucu bunu yere koydu, ayaklarını dikkatli bir şkilde dişeri iki yana açmak için kullandı. "Bu bir orku yavaşatır," dedi Montolio, yakınlardaki bir sopayı alıp, tetiğ değne kadar içinde gezdirdi.

Tuzağn metal dişeri, gücüyle sopayı kırıp, diğr yarısını Montolio'nün elinden uçurtarak hızla kapandı. "Yirmiden fazlasını topladım bunların," dedi Montolio kederle, demir dişerin kötülük dolu sesleriyle ürpererek. "Bunları -bu kötülük araçlarını- kullanacağmı hiç düşnmemişim, ama Graul ve klanına karş bu tuzaklar, verdikleri hasarın bir miktarını ödetebilirler."

Drizzt'in daha fazla talimata ihtiyacı yoktu. Tuzakları batıdaki çayıra taşdı, onları kurdu ve gizledikten sonra zincirlerini birkaç adım öteye kazıkla çaktı. Birkaç tanesini de kayalık duvarın içine kurdu, ilk gelen orklara verdiğ acının arkadan gelenleri de yavaşatacağnı düşnüyordu.

Bu zaman sürecinde Montolio, ağçlarla işni bitirmiş bir düzineden fazlasını eğp bağamışı. Korucu şmdi kuzeyden güneye uzanan ipten bir köprünün üzerinde, batıya bakan kenarına bir dizi mekanik yay diziyordu. Kurulup yüklendikten sonra, Montolio ya da Drizzt, yalnızca bu çizgi boyunca ilerleyerek, yürürken atışyapabilirdi.

Drizzt, oraya gidip yardım etmeyi düşnüyordu ama önce aklında başa bir oyun vardı. Silah deposuna gitti ve daha evvelden gördüğ uzun ve ağr mızrağ aldı. Durmayı düşndüğ yerin yakınında dayanıklı bir ağç kökü buldu ve onun arkasında bir çukur kazdı. Metal saplı bu silahı köklerinin altından, sap kısmının yalnızca bir ayaklık bölümü dışrıda kalacak şkilde geçirip, geri kalan bölümünü otlar ve yapraklarla örttü.

Korucu onu geri çağrdığnda, işni daha yeni bitirmişi.

"İu351 te bu en iyisi," dedi Montolio, yüzünde sinsi bir gülümseme ile. Drizzt'i kesilmiş içi boşltılmış yanmışve herhangi bir çatlağ kapatacak şkilde sıvanmışbir kütüğn yanına götürdü. "Nehir yükselip yavaşaktığnda kullanılabilecek iyi bir tekne," diye açıkladı Montolio "Ve Adbar brendisini korumak için de ideal," diye ekledi gene gülümseyerek.

Anlam veremeyen Drizzt, ona kuşulu gözlerle baktı. Montolio Graul'un bir Sundabar kervanına saldırı planına karş uyardığ için verilen bu hediyeyi, bir haftadan uzun bir süre önce göstermişi, ama kara elf bu içkiyi içi boşltılmışkütüğ dökmenin arkasında bir anlam bulamıyordu.

"Adbar brendisi güçlüdür," diye açıkladı Montolio. "En iyi yağkadar olmasa da, herşyden daha iyi yanar."

Drizzt, şmdi anlamışı. Beraber, o ve Montolio, kütüğ taşyıp doğdaki tek geçide yerleşirdiler. İine bir miktar brendi doldurup üstünü yapraklar ve otlarla örttüler.

İ köprüye tekrar vardıklarında, Drizzt, Montolio'nun buradaki hazırlıkları çoktan tamamlamışolduğnu gördü. Tek bir mekanik yay doğya bakıyordu, hazırlanmışolan okun ucu, yağiçirilmişbir kumaşparçası ile sarılıydı ve yakınında çakmak taş ve çelik duruyordu.

"Bunu sen ayarlamalısın," diye açıkladı Montolio. "Hooter olmadan emin olamam, hatta kuşa birlikteyken bile, bazen atışyüksekliğm yeterli olamayabiliyor."

Gün ışğ artık neredeyse kaybolmuşu, ve Drizzt'in keskin gece görüş vakit geçmeden bu kesilmişkütüğn yerini belirledi. Montolio, köprünün yanındaki dayanakları aklında sadece bu amaçla gayet iyi hazırlamışı ve sadece bir iki ufak ayarlamayla, Drizzt silahı tam hedefi üzerine kilitledi.

Tüm büyük savunma aletleri yerindeydi, ve Drizzt ile Montolio stratejilerini sona erdirmekle uğaşılar. Sürekli olarak Hooter veya bir başa baykuş haberlerle geliyordu. Bir tanesi beklenen haberle gelmişi; Kral Graul ve grubu harekete geçmişerdi.

"Şmdi Guenhwyvar'ı çağrabilirsin," dedi Montolio. "Bu akşm gelecekler."

"Aptalca," dedi Drizzt. "Gece bizim yanımızda. Sen zaten körsün ve gün ışğna ihtiyacın yok, ve ben ise kesinlikle karanlığ tercih ederim."

"Ana grup batıdan gelecek," dedi Montolio Drizzt'e, biraz böbürlenerek. "Olacağnı söylediğm gibi. Yanlarında bir devle, bir grup ork! Hooter ilkinden ayrılan bir başa grubu gözlüyor."

Devin bahsinin geçmesi, Drizzt'i ürpertti, ama bununla savaşak için her türlü nedeni ve hazırlanmışbir planı vardı. "Bu devi üzerime çekmek istiyorum," dedi.

Montolio merakla ona döndü. "Savaşn nasıl gelişiğne bakalım," diye teklifte bulundu korucu. "Sadece tek bir dev var...ya sen, a ben."

"Devi üzerime çekmek istiyorum," dedi Drizzt yeniden daha kararlı bir şkilde. Montolio, drowun sıkı çenesini ya da Drizzt'in lavanta rengi gözlerindeki alevi göremiyordu ama, Drizzt'in sesindeki kararlılığ yadsıyamazdı.

"Mangura bok ıvoklok," dedi ve bu garip cümlenin drowu şşrttığnı bilerek gülümsedi.

"Mangura bok ıvoklok," dedi Montolio yenden. "Aptal, taşkafa," diye çevirdi kelimesi kelimesine." Kaya devleri bu laftan nefret ederler -her defasında- onları hücuma geçirir!"

"Mangura bok luoklok," diye mırıldandı Drizzt sessizce. Bunu hatırlamak zorundaydı.

Komş Savaş

Drizzt, Montolio'nün, yeni haberlerle gelen Hooter'ın ayrılmasından sonra daha endişli olduğnu gördü.

"Graul'un kuvvetlerinin ayrılması mı?" diye sordu. Montolio başyla onayladı, yüzünde kederli bir ifade vardı. "VVorg süren orklar -sadece bir avuç- batıyı çevreliyorlar."

Drizzt, kaya duvarın ötesine, brendi varilinin durduğ yere baktı. "Onları durdurabiliriz," dedi.

Gene de, korucunun takındığ ifade felaketi haber veriyordu. "Bir başa worg grubu -yirmi kadarı- güneyden geliyor." Montolio devam ederken, Drizzt, korucunun endişsini kaçırmamışı. "Onlara Caroak liderlik ediyor. Onun, Graul'un yanında olabileceğni hiç düşnmemişim."

"Bir dev mi?" diye sordu Drizzt.

"Hayır, bir kışkurdu," diye yanıtladı Montolio. Bu sözlerle birlikte, Guenhwyvar kulaklarını yatırdı ve kızgınlıkla hırladı.

"Panter biliyor," dedi Montolio, Drizzt şşınlıkla bakarken. "Bir kışkurdu doğnın sapkınlığdır, doğnın düzenini izleyen yaratıklar için bir hastalık; ve bu yüzden de Guenhwyvar'ın düşanı." Kara panter bir kez daha hırladı.

"Büyük bir yaratıktır," diye devam etti Montolio, "ve bir kurda göre çok zeki. Caroak ile daha önce dövüşüm. Tek başna o bile, bize zor bir vakit yaştabilir! Çevresinde worglar varken, ve biz orklarla dövüşekle meşulken, bir yolunu bulabilir."

Guenhwyvar üçüncü kere hırladı ve yeri büyük pençeleriyle adeta söktü.

"Guenhwyvar, Caroak'la ilgilenecek," dedi Drizzt. Montolio panterin yanına geldi ve Guenhwyvaı/ın bakış, kendi göremeyen ifadesiyle karşlaşcak şkilde onu kulaklarından tuttu. "Kurdun nefesine dikkat et," dedi korucu. "Kaslarım, kemiklerine yapışırabilecek dondurucu bir konidir. Bununla bir devin yıkıldığna şhit oldum!" Montolio, Drizzt'e döndüğnde, drowun yüzünde endiş dolu bir ifade olduğnu biliyordu.

"Biz, Graul ve grubunu savana kadar Ğenhwyvar onları uzak tutmak zorunda," dedi korucu, "daha sonra Caroak için düzenlemeler yapabiliriz." Elini panterin kulaklarından çekti ve Guenhwyvar'ın boynundaki yelesini sertçe sıvazladı.

Guenhwyvar dördüncü kez hırladı ve felaketin ortasına, nişnlanmışkara bir ok gibi, korunun içine fırladı.

Graul'un ana saldırı kuvveti, beklendiğ gibi çığıklar atıp, bağrarak ve yolları üzerindeki çalıları ezerek batıdan geldi. Sık ağç gövdelerinin arasından, iki grup halinde yaklaşılar.

"Güneydeki grup üzerine nişn al!" diye seslendi Montolio, mekanik yaylarla döşli ip köprüde konuşanmışDrizzt'e. "Diğrinde dostlarımız var!"

Sanki bunu doğularcasına, savaşnaralarından daha çok korku dolu bir çığık olan ork sesleri ile, kuzeydeki koru patladı. Çığıkları, genizden gelen hırlamalar takip etti. Drizzt, Ayı Bluster'ın, Montolio'nun çağısına cevap verdiğni biliyordu, ve korudan gelen seslere bakılırsa, dostlarım da getirmişi.

Drizzt, iyi talihlerini sorgulayacak değldi. En yakındaki mekanik yayın arkasında yerini aldı ve ilk ork grubu güneydeki koruluğn içinden çıkarken oku fırlattı. Drow, çizgi boyunca, seri atışarı başrıyla yaparak ilerledi. Aşğlarda, Montolio, duvarın üzerinden birkaç ok aşrtıyordu.

Birden ortalığ kaplayan orklardan, Drizzt, atışarının kaçının isabetli olduğnu söyleyemiyordu, ama vızıldayan oklar ork hücumunu yavaşatmışve sıralarını dağtmışı. Pek çok ork, karın üzerine düşüş bir kaçı dönerek ağçlara yönelmişi. Fakat, grubun büyük bölümü ve onlara katılmak üzere korudan dışrı koşuranlar ilerliyordu.

Montolio son bir atışyaptı, sonra üç yanından ağç ve tahtalarla korunan eğlmişağç tuzaklarının merkezinin arkasına yöneldi. Bir elinde yayı, kılıcını kontrol etti ve daha sonra diğr yanındaki bir halatı çekmek için uzandı.

Drizzt, beşltı metre kadar aşğsında yanda, korucunun mevzilendiğni gördü, ve bunun onun son şnsı olduğnu anladı. Montolio'nün kafasının üzerinde duran bir nesneyi gördü ve onun üzerine bir büyüyü serbest bıraktı.

Mekanik yayların okları, hücum eden orkların bulunduğ alanda pek karmaş yaratmamışı, ama tuzakların daha etkili olduğ görüldü. Önce biri, sonra bir diğri yakalanırken, çığıkları hücumun sesini bastırıyordu. Diğr orklar, arkadaşarının acılarını ve içinde bulunduğ tehlikeyi gördüklerinde, gözle görülür bir biçimde yavaşadılar ya da tamamen durdular.

Alanda karışklık büyürken, Drizzt durakladı ve son vuruşnu dikkatle gözden geçirdi. İi bir şkilde giyinmiş iri bir orkun kuzey koruluğndaki yakın dalların olduğ yerde izlemekte olduğnu farketti. Drizzt bunun Graul olduğnu biliyordu ama dikkati anında ork kralının yanında duran kişde yoğnlaşı. "Lanet," diye homurdandı drow, McGristle'ı tanıyarak. İilem içinde, mekanik yayını iki düşanı arasında hareket ettiriyordu. Kendi çilesine bir son vermek için Roddy'ye atmak istiyordu. Ama Roddy bir ork değldi, ve Drizzt, bir insanı öldürme düşncesinin kendini rahatsız ettiğni fark etti.

"Graul, daha önemli bir hedef," dedi drow kendi kendine, herhangi bir nedenden çok kendi içindeki çileyi dağtmak için. Daha başa bir zıt düşnce bulmadan, hızla nişn aldı ve oku fırlattı. Ok uzun ve uzak bir mesafe boyunca ıslık çaldı ve Graul'un kafasının biraz üstüne, bir ağç gövdesine saplandı. Roddy hemen ork kralını tuttu ve onu gölgelerin içine çekti. Onların yerine, elinde bir kayayla, gürleyen bir kaya devi geldi.

Kaya, Drizzt'in arkasındaki ağçlan, dalları ve köprüyü sallayarak, yaladı geçti. Vakit geçmeden bir kaya daha geldi ve dayanaklardan birine çarparak, köprünün ön yarısını yıktı.

Drizzt bunun gelişni görmüşfakat bu denli uzak mesafeden yapılan korkutucu derecede isabetli atışonu şşrtıp, korkutmuşu. Köprünün ön yarısı yıkılırken, Drizzt zıpladı ve birbirine karışışdallara tutundu. Sonunda uygun bir duruma geldiğnde yeni bir sorunla karş karşyaydı. Doğdan ellerinde meşlelerle vvorg ve binicileri orklar geliyordu.

Drizzt önce kütük tuzağna ardından mekanik yayına baktı. O ve onu tutan kule, kayanın vuruşndan kurtulmuşu ama drow, yıkılmakta olan köprüden, ona varabileceğni sanmıyordu.

Artık Drizzt'in arkasında olan, ana kuvvetin liderleri, kaya duvarına yaklaşışı. Şnsa, öne doğu atılan ilk ork, korkutucu çelik dişi tuzaklardan birinin içine düşüşü, ve onun yandaşarı onu izlerken o kadar da hızlı değllerdi.

Guenhwyvar, kuzeye doğu iniş işret eden pek çok kırılmışkayanın arasından ve etrafından sıçrayarak ilerliyordu. Panter, geride korudan gelen savaşn ilk çığıklarını duymuşu, ama daha dikkatle, yaklaşn kurt sürüsünün ulumalarını dinliyordu. Panter alçaktaki bir kenara sıçradı ve bekledi.

Hücumu, büyük gümüşrenkli köpeğmsi yaratık Caroak idare ediyordu. Dikkati ilerdeki koruda yoğnlaşışolduğ sırada, Guenhwyvar, üzerine atlayıp, tırmalayıp, pençelediğnde kışkurdu tamamen şşrmışı.

Hücum altında, ortalıkta tutam tutam gümüşrenkli tüyler uçuşyordu. Kesik havlamalarla, Caroak, yana yuvarlanmak üzere daldı. Guenhwyvar, kurdu, bir oduncunun havuzda kütüğ ayaklarıyla sürmesi gibi sürdü, her adımında parçalıyor ve tekmeliyordu. Ama Caroak, yüzlerce savaşn tecrübesiyle olgunlaşışyaşı bir kurttu. Yaratık sırt üste dönerken, pantere doğu buz gibi bir nefes patladı.

Guenhwyvar hem soğktan hem de worg saldırısından kaçmak için yana doğu savruldu. Fakat, soğk panterin yüzünün yanına doğu değrek, Guenhwyvar'ın çenesini dondurmuşu. Artık takip başamışı, Guenhwyvar zıplayıp tökezleyerek kurt sürüsünün etrafında ilerliyor, vvorglar ve kızgın Caroak ise panterin hızına yetişeye çalışyorlardı.

Drizzt ve Montolio'nun vakti daralıyordu. Herşyin ötesinde, drow arkalarını korumaları gerektiğni biliyordu. Eşzamanlı hareketlerle, Drizzt çizmelerini tekmeledi, bir eline çakmaktaşnı alıp, bir parça çeliğ ise dudaklarının arasına sıkışırarak, tek olarak duran mekanik yayın bulunduğ yere kendisini ulaşıracak olan dala sıçradı.

Kısa bir süre sonra oraya ulaşışı. Bir eliyle tutunarak çakmaktaşa hızla vurdu. Kıvılcımlar, hedefe yakın bir yere düşüşü. Drizzt defalarca vurdu, vurdu, ve sonunda yakabilecek kadar isabetli bir şkilde kıvılcım yüklenmişokun ucuna sarılı yağemdirilmis kumaşparçasına düşü.

O sırada drow fazla şnslı sayılmazdı. Hareket ediyor, vücudunu büküyor ama gene de tetiğ yakın bir yerde duramıyordu.

Montolio tabi ki göremiyor fakat genel durumun ne olduğnu biliyordu. VVorglarm ortadaki koruluğ yaklaşakta olduğnu ve öndekilerin duvarı aşışolduğnu duyuyordu. Bükülmüşağçların oluşurduğ kümenin arasından bir ok gönderdi ve yüksek sesle üç kez huladı.

Buna yanıt olarak, bir grup baykuşçamların üzerinden, kayaduvar boyunca dizilen orkların üzerine iniş geçtiler. Tıpkı tuzaklar gibi, kuşar yalnızca ufak bir hasar verebilirdi, ama karışklık savunuculara biraz daha vakit kazandırmışı.

O ana kadar, korunun savunucuları için tek avantaj, Bluster ve onun en yakın iri ayı dostlarının on iki orku yere serip, yirmi kadarını körlemesine kaçırdıkları, en kuzeydeki ağçlıktan gelmişi.

Bir ayıdan kaçan orklardan biri, ağçların birinin etrafından dönüp neredeyse Bluster'a çarptı. Ork mızrağn ucunu öne doğu tutma zekasını göstermişi, ama yaratığn bu düzgün olmayan silahı, Bluster'ın kalın derisine sokacak gücü yoktu.

Bluster buna, orkun kafasını ağçların arasından uçuran sert bir pençe darbesiyle cevap verdi.

Başa bir ayı, büyük kollarını önünde kovuşurmuşhızla koşrak gelmişi. Ayının ezici sarmalayışnda bir orku tuttuğnu gösteren tek şy, sarmalayan kürkünün altında uzanan ve çılgınca tekmeleyen orkun ayaklarıydı.

Bluster bir orktan daha küçük ve hızlı başa bir düşanı farketmişi. Ayı kükreyip hücum etti ama ufak tefek olan bu yaratık, o daha yaklaşadan ortadan kaybolmuşu.

Tephanis'in savaş katılmaya niyeti yoktu. Bu en kuzeydeki gruba sadece Graul'un görüşnden uzak olmak için katılmışı ve orada kalıp dövüşn bitmesini beklemeyi planlıyordu. Ağçlar artık güvenli görünmüyordu, bu yüzden güneydeki koruluğ ulaşak için cin fırladı.

Diğr ağçlara giderken, cinin planlan birkez daha bozulmuşu. İanılmaz hız neredeyse demir çeneler kapanmadan, onun tuzağn içinden geçmesini sağayacaktı, ama korkunç dişer ayağnı ucundan yakalamışı. Ardından gelen acı nefesini kesmiş yüzükoyun çimene devirerek bayıltmışı.

Drizzt, okun ucundaki ateşn yerini oldukça belli edeceğni biliyordu, bu yüzden dev tarafından atılmışbir başa kaya yıldırım gibi çarptığnda şşrmamışı. Kaya Drizzt'in tutunduğ dala çarpmış ardı ardına gelen çatırtılarla, dal yere düşüşü.

Düşüğ anda, Drizzt bacaklarıyla mekanik yayı bir kanca gibi tuttu ve silah çok fazla yana eğlmeden hızla tetiğ bastı. Ardından inatla pozisyonunu koruyarak izledi.

Alevler çıkaran ok, dağaki kayalık duvarın ardındaki karanlığ düşü. Aşğda kayarak, uzun otlara kıvılcımlar saçarak brendi dolu fıçının dışyanına saplandı.

Worg ve binicilerinin ilk yarısı tuzağ aşışı fakat alevler içi oyulmuşkütüğn içini yalamaya başadığnda oradan geçen geri kalan üçü o kadar da şnslı değldi. Sürücüler yanından geçerken brendi ve yanan çıra gürültüyle tuzağ hayata geçirmişi. VVorglar ve orklar uzun çimenler arasında, oluşaya başayan diğr alevleri söndürmek için eşnmeye başamışardı.

Daha önceden geçmişolanlar aniden beliren yangın karşsında hızla arkalarını dönmüşerdi. Ork binicilerinden biri sertçe VVorgun üzerinden savrularak, meşlesinin üzerine düşüş diğr ikisi güçlükle oturdukları yerde kalabilmişi. Tüm bunların ötesinde, vvorglar ateşen nefret ederdi ve üç arkadaşarının etrafta, tüylü ateştopları olarak dolanması, bu savaşn sonucu hakkındaki düşncelerini aydınlatmıyordu.

Guenhwyvar, tek bir akçaağcın ortalığ kapladığ ufak düzgün bir alana gelmişi. Panterin ileri atılışnı görenler, gözlerini inanmaz bir şkilde kırpabilirlerdi, Guenhwyvar öyle hızla yukarı tırmanmışı ki, dikine yükselen ağç gövdesinin aslında yana yatmışbir ağç kütüğ olduğ düşnülebilirdi.

Ardından kedinin ağcın tepesinde olduğndan emin fakat karanlık dalların arasından Guenhwyvar'in karanlık şklini seçemeyen vvorg sürüsü koklayarak ve etrafında dolanarak gelmişerdi.

Fakat gene kışkurdunun sırtına sertçe atlayıp bu kez dişerini Caroak'ın kulaklarına geçirmeyi ihmal etmeyen panter, kendini fazla vakit geçirmeden göstermişi.

Guenhwyvar'ın pençeleri işni görürken, kışkurdu eşniyor ve acı dolu kısık inlemeler çıkarıyordu. Caroak etrafında dönmeyi başrmış Guenhwyvar bir evvelki dondurucu patlamada duyduğna benzer keskin bir nefes sesi duymuşu.

Guenhwyvar'ın iri boyun kasları, Caroak'ın çenesini yana doğu açmaya zorlayarak gerildi. Buna rağen bu kötü nefes, hücum etmekte olan üç vvorgun suratına çarpmışı.

Guenhwyvar'in kasları gevşyip aniden yeniden kasıldı ve panter Caroak'ın boynunun kırıldığnı duydu. Kışkurdu dümdüz yere devrildiğnde, Guenhwyvar hâlâ üstündeydi.

Guenhwyvar'ın yakınında, Caroak'ın buzdan nefesini isabet alan üç vvorg, bir tehdit oluşurmuyordu. Biri yanına uzanmış donmuşciğrlerinden asla geçmeyecek nefesini almaya çalışyor, diğri tamamen körleşişetrafında dönüyor, sonuncusu ise tamamen hareketsiz, bir nedenle komutlarına yanıt vermeyecek ön ayaklarına bakıyordu.

Fakat sürünün geri kalan yirmi kadarı, planlı bir şkilde gelerek panteri ölümcül bir çembere almışı. Guenhwyvar, kaçacak bir yer arıyor ama vvorglar bir açıklık bırakmadan, acele etmeden yaklaşyorlardı.

Uyum içinde, omuz omuza çalışrak, çemberi daraltıyorlardı.

Önde yürüyen orklar, yumak haline gelmişeğk ağçların arasında yürüyerek arasından geçebilecekleri bir geçit arıyorlardı. Bazıları ilerleme göstermeye başamışı ama tuzağn tümü birbirine bağıydı ve bir düzine tuzaktan herhangi biri tüm çamların yukarı yaylanmasını sağayabilirdi.

Ardından, biri zor yoldan Montolio'nun ağnı buldu. Bir halata takıldı, ağn üzerine yüzüstü düşü, ardından başa bir arkadaş yana takılarak iyice havalandı. İisi de geride bıraktıklarından ne kadar şnslı olduklarını tahmin edemezlerdi, özellikle de hiç şphelenmeden bıçakların bağı olduğ halatı çözmeye çalışn orktan. Ağçlar havalandığnda bu şytani tuzak da harekete geçmişve yaratığ deşrek onu başaşğ havalandırmışı.

İincil tuzaklara yakalanmayan orklar da iyi durumda değldi. Sivri çam yapraklarıyla kaplı birbirine geçmişdallar, hepsine çarparak, bir kaçını sürükleyerek bazılarını yaralayıp yollarını şşrtmışı.

Orklar için asıl kötü olanı, hareketlenen ağçların seslerinin Montolio'nun ateşaçması için bir işret olmasıydı. Üstü kapalı alana ok üzerine ok yağyor, ıskalananlardan fazlası hedefini buluyordu. Bir ork, fırlatmak için mızrağnı havaya kaldırdığnda, yüzüne ve göğüne iki ok yemişi. Bir başa yaratık arkasını döndü ve delice "Kötü büyü!" diye bağrarak kaçmaya başadı.

Kayalık duvarı aşnlar için, bağran bu ork uçar gibi görünüyordu. Şşran arkadaşarı, ork yere yuvarlandığnda anlamışardı: sırtında hâlâ titremekte olan bir ok saplıydı.

Kırılgan tüneğnde oturan Drizzt'in, Montolio'nun iyi işeyen planının sonuçlarına hayranlık duyacak vakti yoktu. Batıda, dev artık harekete geçmiş aksi istikamette ise, geride kalan iki vvorg binicisi, meşleleri havada, hücumlarına devam edecek kadar fazlasıyla beklemişerdi.

Hırlayan worgların oluşurduğ çember daralmışı. Guenhwyvar onların kötü kokan nefesini duyabiliyordu. Panter ne bu sıkı sıkıya oluşuşbarikatı aşbileceğni ne de kaçabilecek bir şkilde hızla savuşbileceğn! umuyordu.

Guenhwyvar başa bir yol bulmuşu. Arka ayaklarıyla Caroak'ın hâlâ irkilmekte olan vücudunu ezdi ve panter yirmi ayaktan daha fazla bir yüksekliğ sıçradı. Guenhwyvar, uzun ön pençeleri ile akçaağcın alçaktaki dallarından birine kanca gibi tutundu ve kendini yukarıya çekti. Ardından panter uluyup hırlayarak, deliye dönmüşsürüyü terkederek dalların içinde kayboldu.

Fakat, yere atlayan Guenhwyvar yeniden ortaya çıktı, sürü takibe başamışı. Son birkaç haftadır Guenhwyvar araziyi iyice tanımışı ve bu kurtları nereye sürükleyeceğni biliyordu.

Sol yanı derin bir karanlıkla kaplı bir bayır boyunca koşurdular. Guenhwyvar kayaları ve dağnık birkaç ağcın yerini iyi biliyordu. Panter yarığn diğr tarafını göremiyordu ve tamamen hafızasına güvenmek zorundaydı. İanılmaz bir hızla Guenhwyvar aniden öne doğu fırladı ve genişyol ağına yumuşk bir inişya'

pıp koruya doğu yönelerek gecenin içine doğu fırladı. VVorglar devam etmek istiyorlarsa ya uzun bir atlayış-ki pek çoğ için bu çok uzundu- yapacaklar ya da uzun yoldan döneceklerdi.

Hırlayarak ve toprağ yararak sonuna kadar geldiler. Bir tanesi kenara iyice yaklaşp atlayış deneyecekti ki, yanına saplanan ok tüm kararlılığnı yok etti.

VVorglar aptal yaratıklar değldi ve okun ortaya çıkış onları savunma durumuna geçirdi. Ardından Kellindil ve arkadaşarının yağırmaya başadığ oklar beklediklerinden çok fazlaydı. Düzinelerce ok ıslık çalarak gelip, worgları oldukları yerde mıhladılar. Bu barikattan yalnızca bir kaçı kurtulmuş ve onlar da vakit kaybetmeden gecenin farklı köşlerine doğu kaybolmuşardı.

Meşle tutanları durdurmak için Drizzt, başa bir büyülü numarasını ortaya koydu. Meşle alevlerinin altında, aniden peri ateş, zararsız dansedercesine oynaşn alevler oluşurarak, orkların ellerini yalamaya başadı. Peri ateş yakmıyordu -hatta sıcak dahi değldi- ama orklar alevlerin ellerini kapladığnı gördüklerinde, mantıklı olmaktan çok uzaktaydılar.

Biri meşlesini uzağ fırlattı ve bu savurucu hareket onu yerinden etti. Çimenlerin üzerine yuvarlandı ve vvorg bir kez daha dönerek öfke ile hırladı.

Diğr ork yalnızca meşlesini bıraktı, bineğnin kafasına düşüşü. VVorgun kalın kürkünü, gözlerine ve kulaklarına batan kıvılcımlar ve alevler kaplamış yaratık deliye dönmüşü. Şşına dönmüşorkun üzerinde zıplayarak öne doğu yuvarlandı.

Ork, şşın, yaralı kollarını sanki özür dilercesine iki yana açarak, yalpalayarak ayağ kalktı. Oysa yanmışolan vvorgun herhangi bir özür dinlemeye niyeti yoktu. Dümdüz ileri atıldı ve güçlü çene kemikleri orkun yüzünde kenetlendi.

Drizzt bunların hiçbirini görememişi. Drow yalnızca hilesinin iş yaradığnı ümit edebilirdi, çünkü büyüsünü yaptığ anda mekanik yaya tutunduğ ayaklarını serbest bırakmışve kırılan dalın onu yere indirmesine izin vermişi.

En sonunda bir hedef yakalayan iki ork drow yere iner inmez üzerine atıldılar, ama Drizzt'in elleri daldan kurtulur kurtulmaz, palaları tutuyorlardı. Orklar bunun farkında olmadan geldiler ve

Drizzt silahlarını hızla iki yana açarak onları biçip yere indirdi. Daha önceden hazırlamışolduğ mevkiye doğu ilerlerken, drow birkaç dağnık karş koymayı daha savdı. En sonunda çıplak ayaklarının altında mızrağn demir sapını hissettiğnde yüzüne ölümcül bir gülümseme yayılmışı. Maldobar'da o masum aileyi katleden aileyi hatırladı, onların kötü hısımlarından birini öldüreceğnden dolayı mutluydu.

"Mangura bok woklok\" diye bağrdı Drizzt, bir ayağnı kökün dayanak noktasına, diğrini ise gizlenmişsilahın dibine koyarak.

Montolio, güçlü müttefiğnin yakınlığndan güvence alarak, drowun bağrmasını duyduğnda gülümsedi. Yayı birkaç kez daha ses çıkardı, ama korucu, orkların ters bir dönüşe kalın ağçları siper alarak geldiklerini sezmişi. Korucu kendini yem olarak kullanarak bekledi. Ardından tam yaklaşıkları sırada, Montolio yayını bıraktı, kılıcını savurarak, büyük bir düğmün üzerindeki yanında duran halatı kesti. Kesik halat havalandı, düğm alttaki dallardan birinin çatalsı ucuna takılmışve Drizzt'in karanlık büyüsü ile etkilenmişolan Montolio'nün kalkanı, korucunun bekleyen kolunun hizasına düşüşü. -9K

Karanlık, kör korucu için çok ufak bir etki yaratıyordu, ama Montolio'ya doğu yaklaşn orklar kendilerini zor durumda bulmuşardı. Montolio sakince yakın dövüş yoluna koyup, sistemli bir şkilde çalışaya başadığnda, onlar bilinçsizce kılıçlarını savurup saplıyorlardı; biri kendi kardeşni biçmişi. Bir dakika bile geçmeden, içeri gelmişbeşnden dördü ölmüşya da ölmek üzereydi ve beşncisi ise kaçıyordu.

Doymuşolmaktan uzak, korucu ve portatif karanlık topu, kendisini daha fazla orka ulaşıracak sesleri takibe başamışı. Montolio'nun gülümsemesine yol açan bağrtı bir kez daha duyuldu.

"Mangura bok ıvoklokl" diye bağrdı Drizzt, yeniden. Bir ork, Drizzt'in kolayca yana savurduğ bir mızrak fırlatmışı. Uzaktaki ork artık silahsızdı fakat, kararlı bir şkilde mevkisini koruyan Drizzt, takip etmeyecekti.

"Mangura bok zuoklokl" diye bağrdı Drizzt yeniden. "Celsene taşkafa!" Bu kez, Montolio'ya doğu kaya duvara ilerleyen dev onu duymuşu. Büyük yaratık, drowu merakla gözleyerek bir an durakladı.

Drizzt bu fırsatı kaçırmadı. "Mangura bok woklok\"

Bir uğltu ve yeri sarsan bir ayak vuruşyla, dev, kayalık duvarda bir delik açarak Drizzt'e doğu yöneldi.

"Mangura bok woklok\" dedi Drizzt, ayağnı düzgün şkilde basarken, iyi bir mesafe sağamak için.

Dev elindeki kayayı ve kalın sopayı birbirine vurup önünde korku içinde olan orkları dağtarak ölümcül bir koşya başadı.Bu birkaç saniye içinde, drowun asla anlam veremeyeceğ binlerce lanet yağırdı. Drowun boy ve ağrlığnın neredeyse üç katı cüsseye sahip dev, Drizzt'in yanında bir kule gibi görünüyor, hücumu, yerinde sakince duran Drizzt'i gömecekmişgibi görünüyordu.

Dev, Drizzt'ten iki adım öteye geldiğnde ve çarpışa durumuna geçeceğ anda, Drizzt tüm ağrlığnı geriye doğu verdi. Mızrağn sapı toprağ gömüldü. Ucu havaya kalkmışı.

Dev, mızrağ yapışığ sırada, Drizzt geriye sıçradı. Silahın ucu ve yanındaki kancalar devin karnı içinde kayboldu, diyaframından geçerek kalbine ve ciğrlerine saplandı. Metal sırık eğildi ve sapı toprağn içine kırkelli santim gömülürken kırılacak gibi göründü.

Mızrak sapasağam kaldı ve dev yerinde durdu. Elindeki sopa ve kaya yere yuvarlandı, gücü tutmaya bile yetmeyecek elleriyle metal sırığ yakalamaya çalışı. Kocaman gözleri inkar, korku ve şk içinde yuvalarından fırladı. Koca ağı genişe açıldı ve garip bir şkilde titredi ama çığık atmaya yetecek nefesi bulamadı.

Neredeyse Drizzt de bağracaktı ama sözleri içinde saklandı. Montolio'nun az önce dövüşüğ yere bakarak "İanılmaz," dedi, çünkü neredeyse atacağ çığık aslında Tanrıça Mielliki'ye bir övgüydü. O kadar da kör olmayan dostunun kesin algılamaları karşsında şşrarak çaresizce başnı salladı ve gülümsedi.

Aklından geçen bu düşnceler ve kalbinde doğuluğn verdiğ hisle, Drizzt metal çubuğ yerinden çıkardı ve iki silahıyla devin gırtlağnı boydan boya kesti. Ardından devin omuzları ve baş üzerinde zıplayarak devam etti, bir yandan haykırarak, kendini izleyen bir grup orkun üzerine sıçradı.

En güçlüleri olan devin titreyip nefes almaya çalışası orkların sinirini zaten bozmuşu, ama bu abanoz renkli ve çıldırmışgözlerle bakan drow üzerlerine atladığnda, düzenlerini tamamen bozdular. Drizzt'in hücumu onu en yakın ikisine ulaşırdı ve onları anında biçerek devam etti.

Drowun beşltı metre kadar solunda, önünde yirmi kadar korkmuşork kalan bir karanlık topu ağçların arasında yuvarlandı. Orklar bu içi görünmeyen kürenin içine düşenin, kör olan yalnız adamın eline düşp ölmek anlamına geldiğni biliyorlardı.

Meşle taşyanlardan tek geride kalan iki ork ve üç worg, tekrar grup haline gelmişve korunun doğsundan sessizce sızmışardı. Eğr düşanlarının arkasına geçebilirlerse savaş hâlâ kazanabileceklerine inanıyorlardı.

En kuzeydeki ork karanlık şklin hızla gelişni göremedi bile. Guenhwyvar üzerine atladı ve onun yeniden kalkamayacağndan emin, hücumuna devam etti.

Sırada bir worg vardı. Karşlık vermekte orktan daha hızlı olan worg, dişerini çıkarıp çenesini açıp kapayarak, etrafında dönüp panterle yüzyüze geldi.

Guenhwyvar, yakınına gelerek hırladı. Büyük pençeler değşm içinde birer tokat gibi indi. Worg kedinin hızına erişmezdi. Hedefine yönelen pençeleri savmak için hep geç kalarak çenesini iki yana sallıyordu. Sadece beşpençenin ardından worg yenilmişi. Bir gözü sonsuza kadar kapanmış yarısı kopmuşdili çaresizce ağının bir kenarından sarkıyor ve alt çenesi artık üst çenesiyle aynı hizada değldi. VVorgu yalnızca diğr hedeflerin varlığ kurtarmışı, bu sayede geri dönüp geldiğ yere kaçmışı, ve yakında başa bir av gören Guenhwyvar onu takip etmişi.

Drizzt ve Montolio, istilacı kuvvetin büyük bir kısmını kayalık duvardan geri püskürtmeyi başrmışardı. Orklar çoğnlukla "Kötü büyü!" diye bağrıyorlardı, seslerinde çaresizlik vardı. Hooter ve baykuşdostları bu çılgınlığ, orkların yüzüne doğu dalış geçerek, pençe ya da gagalarıyla vurup, tekrar gökyüzüne yükselerek katılıyorlardı. Orklardan biri o sırada kaçmaya çalışrken tuzaklardan birini bulmuşu. Uğltular ve çığıklar atarak aşğ iniyor, çığıklan yalnızca arkadaşarının dehştini arttırıyordu.

"Hayır!" diye bağrdı Roddy McGristle inanamayarak. "İi kişnin tüm gücünü alt etmesine göz yumuyorsun!"

Graul'un sert bakış, sert adamı yatışırdı.

"Onları geri çevirebiliriz," dedi Roddy. "Eğr seni görürlerse, savaş geri dönerler." Dağadamının teklifi yersiz değldi. Eğr o anda Graul ve Roddy girişerini yapsalar, sayıları hâlâ elliden fazla olan orklar yeniden grup haline gelebilirlerdi. Tuzaklarının büyük kısmı tükenmişolan Drizzt ve Montolio gerçekten de zor durumda kalırlardı! Ama ork kralı kuzeyde ortaya çıkan problemin farkına varmış ve Roddy'nin karş koymalarına rağen, yaşı adam ve kara elfin, çabalarına değeyeceğne karar vermişi.

Orkların pek çoğ, Bluster ve dostlarının gürültücü bir grup olmasından dolayı, yeni oluşn tehlikeyi daha görmeden duymuşardı. Ork sıralarının arasında ayıların karşsına çıkan en büyük sorun, bu çılgınca koşşn arasında tek bir hedef bulmaktı. Orklar yanlarından geçerken onları eziyorlar, ardından nehirdeki inlerine kadar ağçların arasından kovalıyorlardı. Baharın ortalarıydı; hava da enerji ve heyecan hakimdi ve bu oyuncu ayılar orkları ezmekten öyle çok hoşanıyorlardı ki!

Hızla koşşn vücutlar yere düşüşanlığn ardına üşşüşerdi. Tephanis ayıldığnda, kanla ıslanmışarazideki tek canlı olduğnu gördü. Batıdan hırlamalar ve bağrtılar, kolcunun korusundan ise kaçan grubun ve dövüşn sesi geliyordu. Tephanis, her ne kadar ufak da olsa, bu savaşaki yerinin sona erdiğni biliyordu. Cinin bacağnda, daha önce hiç tanımamışolduğ inanılmaz bir acı vardı. Parçalanmışayağna baktı ve korkuyla bu tuzaktan kurtulmanın tek yolunun, bu korkunç kesiğ tamamlayıp ayağnın ucunu ve beşparmağnı geride bırakmak olduğnu farketti. Bu çok zor sayılmazdı -ayak çok ince bir deri parçasıyla tutunuyordu- ve drowun kendisini bulmak için her an gelebileceğm düşnen Tephanis tereddüt etmedi.

Anlık çığığnı yuttu ve yarasını parçalanmışgömleğyle sararak ağçların olduğ yere doğu yalpalamaya başadı.

Ork, panterle vvorg arasındaki dövüşn bastırıcı sesinden memnun, sessizce süründü. Orkun aklındaki yaşı adamı ve drowu öldürmekle ilgili tüm düşnceler kaybolmuşu; arkadaşarının bir grup ayı tarafından kovalandığnı görmüşü. Şmdi orkun tek istediğ bir çıkışyolu bulmaktı, ve bu kalın birbirine geçmişçam dalları arasında hiç kolay değldi.

Açık bir alana geldiğnde kuru yaprakların üzerine basmışve ortaya çıkan çatırtıyla donakalmışı. Ork önce soluna ardından yavaşa sağna baktı. Aniden, bir saldın beklentisiyle, zıplayıp etrafında döndü. Ama göründüğ kadarıyla herşy yolundaydı ve uzaktan gelen panter hırıltıları ve worg havlamaları dışnda ses yoktu. Ork içten gelen bir rahatlama ile iç çekti ve bir kez daha yoluna koyuldu.

Aniden içgüdüyle durdu ve yukan bakmak için kafasını arkaya attı. Orkun kafasının üzerindeki bir dalda karanlık bir şkil çömelmişi ve ork daha karşlık vermeye imkan bulamadan gümüşrengi bir parıltı görüldü. Palanın eğk bıçağ orkun çenesinin altından geçirip gırtlağna saplamak için mükemmeldi.

Ork hareketsiz durdu, kollan açılmıştitriyordu, çığk atmak istiyordu ama gırtlağ parçalanmışı. Pala hızla dışrı çıktı ve ork geriye, ölümüne yuvarlandı.

Pek de uzak olmayan bir yerde, başa bir ork sonunda kendini asılı olduğ ağan kurtarmış arkadaşnı kurtarıyordu. Öfkeli ve dövüşeden kaçma hırsı olmayan iki ork, sessizce yaklaşyorlardı. "Karanlıkta," diye açıkladı biri çalılıklardan birinin içinden geçip, içi görülmeyen bir küre ile kararan yeri bulduklarında. "Derin." Orklar aynı anda mızraklarını kaldırıp fırlattılar, sarfettikleri güçle vahşce hırlamışardı. Mızraklar, karanlık kürenin tam merkezinde kaybolmuş biri metal bir nesneye, diğri ise daha yumuşk bir şye çarpmışı.

Orkların zafer naraları iki yay sesi ile kısa kesildi. Yaratıklardan biri öne savruldu, daha düşeden ölmüşü, ama inatla ayakta duran diğri, göğüne saplanmışolan okun ucuna bakmayı başrdı. Montolio'nun olağn bir şkilde kalkanını almak için karanlıkta kaybolduğnu görecek kadar yaşmışı.

Drizzt, kafasını sallayarak ilgiyle yaşı adamı uzaktan izliyordu.

"Bitti," dedi elf gözcüsü diğrlerine, Mooshie'nin Korusu'nda kayalarda kendisine yetişiklerinde.

"Ben o kadar emin değlim," diye yanıtladı Kellindil, merakla batıya bakarak ayı hırlamalarının ve ork çığıklarının yankılarını duyduğnda. Kellindil, bu saldırının arkasında Graul'dan başa birinin olduğndan şpheleniyordu, ve bir nedenle kendini drowdan sorumlu hissettiğnden, bunun ne olduğnu bilmek istiyordu.

"Korucu ve drow, koruyu kazandılar," diye açıkladı gözcü.

"Kabul," dedi Kellindil, "ve sizin bölümünüz sona erdi. Hepiniz kamp alanına geri dönün."

"Bize katılacak mısın?" diye sordu ciflerden biri, cevabı tahmin etmesine rağen.

"Eğr kader uygun görürse," diye yanıtladı Kellindil, "şmdilik yapmam gereken başa işer var."

Diğrleri Kellindil'i daha fazla sorgulamadı. Kendi topraklarına nadiren gelir, ve orada uzun süre kalmazdı. Kellindil bir maceracıydı; onun evi yollardı. Kaçan orklara yetişek için hemen yola koyuldu ve tam güneyinden bir paralel çizdi.

"Sadece ikisinin sizi yenmesine göz yumdun!" dedi Roddy sıkıntıyla, o ve Graul nefes almak için bir an duraklarında. "İisi!"

Graul'un cevabı savrulan sopasıyla geldi. Roddy, vuruşn bir bölümünü kesmişama ağrlığ onu yere devirmişi.

"Bunu ödeyeceksin!" diye hırladı dağadamı, Kanatıcıyı belinden çıkararak. O sırada ork kralının arkasından Graul'un bir düzine adamı ortaya çıkmışve hemen durumu kavramışardı.

"Bize felaket getirdin!" dedi Graul, Roddy'ye hızla. Ardından orklarına dönerek bağrdı, "Öldürün!"

Roddy'nin köpeğ en yakındakini devirdi ve Roddy diğrlerini beklemedi. Geriye ve gecenin içine doğu, kendini izleyenlere izini kaybettirecek her hileyi kullanarak kaçtı.

Çabaları hemen başrıya ulaşı -orklar o akşm başa dövüşistemiyorlardı- ve Roddy, arkasına bakmamakla akıllılık etmişi.

Önünde bir kıpndanma duydu ve yüzüne doğu gelmekte olan kılıcın topuzunun son anda farkına vardı. Çarpmanın ağrlığyla Roddy'nin kendi hızı, dağadamının yere devrilip, kendinden geçmesine neden oldu.

"Şşrmadım," dedi Kellindil kıvranan vücuda.

Aradan geçen sekiz gün Tephanis'in ayağndaki acıyı dindirmeye yetmemişi. Cin mümkün olduğnca geziniyor, ama ne zaman koşaya başasa, mecburiyetle bir yana yatıyor ve sıklıkla bir çalılığ ya da daha kötüsü, bir ağcın eğlmeyen gövdesine çarpıyordu, m "Lütfenbanahırlamayıkesermisin,-aptalköpek!" diye bağrdı "J" Tephanis savaşgününden beri beraber olduğ sarı renkli köpeğ. İisi de birbiriyle rahat olamıyordu. Tephanis sıklıkla bu çirkin itin Caroak'la hiç benzerliğ olmamasından dolayı üzüntü duyuyordu. Ama Caroak ölmüşü; anlık, kışkurdunun parçalanmışcesedini bulmuşu. Bir yol arkadaş daha geride kalmışı, cin bir kez daha yalnızdı. "Senhariçaptalköpek!" diye yakardı. Köpek dişerini gösterip hırladı.

Tephanis gırtlağnı kesmek, hayvanın yanını aşğdan yukarı biçmek, her santimetresini parçalamak istiyordu. Fakat, güneşn gökyüzünde alçaktan ilerlediğni görmüşü ve hayvanın yakında iş yarayacağnı biliyordu.

"Gitmezamanımgeldi!" diye ağından kelimeleri tükürdü anlık. Köpeğn harekete geçebileceğnden daha hızlı, Tephanis yanından fırladı, köpeğn boynuna bağamışolduğ halatı aldı ve yakındaki bir ağcın etrafına üç kere doladı. Köpek arkasından gitti, ama Tephanis kolaylıkla aradaki mesafeyi, tasma gerilene ve köpek geri yuvarlanana dek, korudu. "Yakındagelirimseniaptalşy!"

Tephanis, dağpatikalarında, bu gecenin onun son şnsı olduğnu bilerek, hızla koşu. Maldoba/m ışkları ileride parıldıyordu ama anlığ yol gösteren farklı bir ışktı, bir kamp ateşydi. Birkaç dakika sonra ufak kampın yanına gelmişi, elfin oralarda olmamasından memnundu.

Roddy Mc Gristle'ı büyük bir ağcın dibinde, kollan arkaya çekilmişve bağanmışhalde buldu. Dağadamı, köpeğ gibi, sefil bir haldeydi ama Tephanis'in başa seçeneğ yoktu. Ulgulu ve Kempfana ölmüşü, Caroak da öyle ve Graul, korudaki felaketin ardından, anlığn kafasına ödül koymuşu.

Geride bir tek -tam bir seçenek sayılmayan- Roddy kalmışı, ama Tephanis'in kendi başna hayatta kalmaya çabalamaya niyeti yoktu. Hızla, fakedilmeden ağcın arkasına koşu ve dağadamının kulağna fısıldadı. "Yarın-Maldobardaolacaksm."

Roddy bu beklenmeyen ciyaklama gibi sesle donmuşu.

"Yarın Maldobar'da olacaksın," dedi Tephanis, mümkün olduğnca yavaş yeniden.

"Defol git," diye hrladı Roddy, cinin kendisini alaya aldığnı düşnerek.

"Banakibardavranmalısın, ohevetöyle!" diye cevapladı Tephanis hemen. "Elfsenihapseatmak istiyorbiliyorsun. Körkorucuyakarşişenensuçlardandolayı."

"Kapa çeneni," diye hırladı McGristle, istediğnden daha yüksek sesle.

"Ne yapmaya çalışyorsun?" diye geldi Kellindil'in sesi yakınlardan.

"Bakişegeneçuvalladınaptaladam!" diye fısıldadı Tephanis.

"Sana gitmeni söyledim!" diye yanıtladı Roddy.

"Gidebilirim, vesonrasenneredeolacaksın? Hapistemi?" dedi Tephanis kızgınlıkla. "Eğryardımımıistiyorsansanayardımedebilirim."

Roddie anlamaya başamışı. "Ellerimi çöz," diye emretti.

"Çözüklerbile," diye yanıtladı Tephanis, ve Roddy cinin sözlerinin doğu olduğnu farketti. Tam ayağ kalkıyordu ki Kellindil kampa girdiğnde fikrini hemen değşirdi.

"Sakindur," diye tembihledi Tephanis. "Seniyakalayanındikkatinidağtacağm."

Tephanis ağından kelimeler dökülürken hareket ettiğ için Roddy yalnızca anlaşlmaz mırıltılar iştmişi. Fakat, ağr biçimde silahlı elf yaklaşrken yapılabilecek bir şy olmadığndan, ellerini arkasında tuttu.

"Yoldaki son gecemiz," diye yorumda bulundu Kellindil, yemek için vurduğ tavşnı ateşn yanına bırakarak. Roddy'nin önüne doğu ilerledi ve çömeldi. "Maldobar'a gelir gelmez Leydi Falconhand'e haber yollayacağm," dedi. "Montolio DeBrouchee'yi dostu sayar ve korulukta geçen olaylar onu ilgilendirecektir."

"Ne biliyorsun ki?" diye yapışırdı lafı Roddy. "Korucu benim de arkadaşmdı!"

"Eğr, ork kralı Graul'un dostuysan, korudaki korucunun dostu değlsin," diye karşlık verdi Kellindil.

Roddy'nin buna hemen verebileceğ bir yanıtı yoktu, ama Tephanis bir tane yarattı. Elfin arkasından bir vızıldama sesi geldi ve bir elini kılıcına götüren Kellindil arkasına döndü.

"Sen nasıl bir yaratıksın?" diye sordu anlığ, gözleri şşınlıkla açılarak.

Kellindil, cevabı alamayacaktı, çünkü Roddy arkasından hızla ayaklandı ve onu yere fırlattı. Kellindil tecrübeli bir savaşıydı ama yakın dövüşe, Roddy McGristle'ın adalelerine karş koyamazdı. Roddy'nin iri ve kirli elleri elfin boynunun etrafında kapandı.

"Köpeğnbende," dedi Roddy bu pis iştamamlandığnda. "Birağcabağadım."

"Kimsin sen?" diye sordu Roddy, özgürlüğnden ve köpeğnin hayatta olduğnu öğenmekten duyduğ mutluluğ saklamaya çalışrak. "Ve benden ne istiyorsun?"

"Benufakbiryaratığm, bunungerçekolduğnugörebilirsin," diye açıkladı Tephanis. "İiarkadaşaredinmeyiseviyorum."

Roddy bir süre için bu teklifi düşndü. "Bunu hakettin," dedi gülerek. Güvendiğ baltasını, Kanatıcıyı, elfin eşalarının arasında buldu ve iri bir görünüm ve ölümcül bir ifadeyle ayağ kalktı. "O halde hadi, dağara geri dönelim. İgilenmem gereken bir drow var."

Anlığn narin yüz hatlarını acı dolu bir ifade kapladı ama Roddy'nin görmesine izin vermeden bunu sakladı. Tephanis'in, kör korucusunun korusunun yakınlarına gitmeye isteğ yoktu. Ork kralının kafasına ödül koyduğ gerçeğ bir tarafa, Roddy yanında Kellindil olmadan görünürse diğr elflerin şpheleneceğni biliyordu. Bundan daha önemlisi Tephanis, kara elfle karşlaşcak olmayı düşndüğnde başnda ve ayağndaki acının daha dayanılmaz olduğnu hissediyordu.

"Hayır," dedi cin aniden, itaatsizliğ alışın olmayan Roddy, na tehlikeli bir biçimde baktı.

"Gerekyok," diye yalan söyledi Tephanis. "Drowöldü, birvvorgtarafindanöldürüldü."

Roddy ikna olmuşgörünmüyordu.

"Senibirkezdrowaulaşırmışım," diye hatırlattı Tephanis. Gerçekte Roddy hayal kırıklığna uğamışı, ama artık anlığn sözünden şphe duymuyordu. Roddy, Tephanis olmasa, drowu asla bulamayacağnı biliyordu. Yüzlerce mil ötede, Morueme'nin Mağrası etrafında iz sürüyor ve ejderhaların yalanlarına altınlar sayıyor olurdu. "Peki ya kör korucu?" diye sordu Roddy.

"O-yaşyoramabırakyaşsın," diye yanıtladı Tephanis. "Onapek çokgüçlüdostukatıldı." Roddy'nin gözlerini Kellindill'in üzerine getirdi. "Elfler, pek çok elf."

Roddy kabul edercesine başnı salladı. Mooshie'ye karş öfke duymuyordu ve Kellindil'in arkadaşarıyla karşlaşaya niyeti yoktu.

Kellindil'i ve beraberinde arkadaşarıyla götüremeyecekleri tüm eşalarını gömdüler, Roddy'nin köpeğni buldular ve batıdaki geniştopraklara doğu yola çıktılar.

Mooshie'nin korusunda, yaz huzurlu ve iyimser Montolio'nun inandığndan bile daha kolayca bir korucunun yolunu benimseyen Drizzt'in sayesinde verimli geçti. Drizzt, bölgedeki her ağcın ve çalının, her hayvanın adını, daha önemlisi Mielikki'nin verdiğ ipuçlarını nasıl inceleyeceğni öğendi. Daha evvelden karşlaşadığ bir hayvana rastladığnda, onun hareketlerini izleyerek, onun niyetini, tavrını ve halini anlayabileceğni öğendi.

"Git ve kürküne dokun," diye fısıldadı Montolio bir gün, gri ve rüzgarlı bir alacakaranlıkta. Yaşı korucu, ağçların çizgi oluşurduğ ve bir geyiğn kuyruğnun titrediğ bir alanı işret ediyordu. Bu az ışkta dahi Drizzt, geyiğ görmekte güçlük çekiyordu, ama tıpkı Montolio gibi, varlığnı hissediyordu.

"Bana izin verir mi?" diye fısıldadı Drizzt. Montolio gülümseyerek omzunu silkti.

Drizzt,çalılığn yanındaki gölgelerin kenarından sessizce ve dikkatlice sıyrılarak ilerledi. Kuzeyde, aşğ doğu inen bir yolu seçmişi, ama geyiğn kuzeyine geçmek için doğdan dönmesi gerekiyordu. Geyiğ ulaşasına yirmi metre kadar kaldığnda hatasını anladı. Geyik aniden kafasını yukarı kaldırdı, kokladı ve beyaz kuyruğnu salladı.

Geyik otlamasına devam ederken, Drizzt yerinde donakalarak uzunca bir süre bekledi. Ürkek hayvan artık tetikteydi ve Drizzt ölçülü bir adım attığnda, geyik yerinden fırladı.

Ama güneyden yol alan Montolio, hayvanın kıçına bir kere vuracak kadar yaklaşmadan değl.

Drizzt şşınlıkla gözlerini kırpışırdı. "Rüzgar benim yanımdaydı!" diye korucuya karş çıktı.

Montolio kafasını salladı. "Sadece, geyiğn kuzeyine geldikten sonraki son yirmi metrede," diye açıkladı. "O ana kadar doğ batıdan daha iyi bir yoldu."

"Ama batıdan geyiğn kuzeyine geçemezdin," dedi Drizzt. "Gerek yoktu," diye yanıtladı Montolio. "Orada yüksekçe bir tepe var," diye güneyi işret etti. "Bu açıdan rüzgarı kesiyor...tamamen geri çeviriyor." "Bunu bilmiyordum."

"Bilmelisin," dedi Montolio rahatça. "Bu işn sırrı burada. Bir kuşgibi görmelisin ve yoluna karar vermeden önce tüm bölgeye bakmalısın."

"Uçmayı öğenmedim," diye yanıtladı Drizzt alaysı bir ifadeyle.

"Ne de ben!" diye bağrdı korucu. "Tepene bak." Drizzt gri gökyüzüne bakarken gözlerini kıstı. Rüzgarı yakalayacak şkilde genişe açılmışkanatlarıyla rahatlıkla uçan bir şkil gördü.

"Bir şhin," dedi drow.

"Güneyden gelen rüzgarla uçuyordu," diye açıkladı Montolio. "ardından tepenin etrafından kırılan rüzgarla batıya yöneldi. Eğr uçuşnu gözlemlemişolsaydın, arazideki değşmi farkedebilirdin."

"Bu imkansız," dedi Drizzt çaresizce.

"Öyle mi?" diye sordu Montolio ve uzaklaşaya başadı. -Gülüşnü gizlemek için.- Tabi ki drow haklıydı; arazi yapısındaki değşmleri kimse bir şhinin uçuşarını izleyerek söyleyemezdi. Bu yer değşiren rüzgarın varlığnı Montolio, Drizzt çalılığ doğu ilerlemeye başadığnda, çağrmasıyla gelen sinsi bir baykuşsöylemişi, ama bunu Drizzt'in bilmesi gerekmezdi. Bırak drow bunu biraz düşnsün, diye karar verdi yaşı korucu. Tüm öğendiklerini gözden geçirmek onun için iyi bir ders olacaktı.

"Bunu sana Hooter söyledi," dedi Drizzt yarım saat sonra, koruluğ geri dönerken. "Rüzgarı ve şhini sana Hooter söyledi."

"Kendinden emin görünüyorsun."

"Öyleyim," dedi Drizzt, sarsılmaz bir ifadeyle. "Şhin ses çıkarmadı, -bunu bilecek kadar- farkındayım. Kuş göremezdin ve her ne dersen de, rüzgarın kuşn kanatları arasından geçerken çıkardığ sesi duyamazdın!"

Montolio'nun kahkahası, drowun yüzünde onaylanma dolu bir gülümseme meydana getirdi.

"Bugün gayet iyiydin," dedi yaşı korucu. "Geyiğn yanına gidemedim," diye hatırlattı Drizzt. "Sınav bu değldi," diye yanıtladı Montolio. "Benim söylediklerime karş çıkacak kadar bilgine güvendin. Öğendiğn derslerden eminsin. Şmdi biraz daha duy. Hadi sana ürkek bir geyiğn yanına yaklaşanın bazı hilelerini anlatayım."

Koruya gidene kadar ve ardından gecenin ilerleyen saatlerinde konuşular. Drizzt, dünyanın akıl almaz gizemleri ona anlatılırken istekle dinleyip kelimeleri yutuyordu.

Bir hafta kadar sonra, başa bir alanda, Drizzt bir elini bir kumrunun kuyruğna öbürünü ise diğrinin benekli kuyruk tüylerine dokundurmuşu. Her iki hayvan da bu beklenmeyen temasla yerlerinden fırlamışama Montolio doksan metre kadar uzaktan Drizzt'in gülümsemesini "görmüşü".

Yaz sona ermeye yüz tuttuğnda Drizzt'in dersleri henüz sona ermekten çok uzaktı fakat Montolio artık onu eğtmek için o kadar zaman harcamıyordu. Drizzt, dışrı çıkıp ağçların ve hayvanların sessiz işretlerinden ve seslerden kendi başna ders çıkaracak durumdaydı. Sonu gelmeyen öğendiklerinin içine o kadar düşüşü ki, Montolio'daki belirgin değşmleri zorlukla farketmişi. Korucu artık kendini daha yaşı hissediyordu. Ayazlı sabahlarda sırtı güçlükle dikleşyor, sıklıkla elleri uyuşuşoluyordu. Kendisine acımaktan uzak olan ve kendisini neyin beklediğni bilen Montolio, bunları olgunlukla karşlıyordu.

Uzun ve dolu dolu yaşmış pek çok şy gerçekleşirmiş ve hayatı pek çok kişnin yaşyacağndan daha verimli tecrübe etmişi.

"Planların nedir," dedi bir akşm Drizzt'in yapmışolduğ bir sebze yahnisini yerlerken, beklenmeyen bir şkilde Drizzt'e.

Bu soru Drizzt'i sertçe yakalamışı. Bu günün ötesinde bir planı yoktu, hem hayat,bu yerini bulamamışdrow gezgini için hiç olmadığ kadar bu denli kolay ve eğenceli iken neden olsundu? Drizzt, bu soruyu düşnmek istemiyordu, bu yüzden konuyu değşirmek için Guenhwyvar'a bir bisküvit fırlattı. Panter Drizzt'in yatağnda, battaniyelerin arasında gittikçe daha rahatına düşün olmaya başamışı, öyle ki Drizzt, Guenhwyvar'ı bunun içinden kurtarmanın tek yolunun onu astral boyuta göndermek olduğndan endişleniyordu.

Montolio kararlıydı. "Planların nedir, Drizzt Do'Urden?" diye sordu yaşı korucu inatla. "Nerede ve nasıl yaşyacaksın?"

"Beni dışrı mı atıyorsun?" diye sordu Drizzt.

"Tabi ki hayır."

"O halde seninle yaşyacağm," diye yanıtladı Drizzt sakince. "Sonra demek istiyorum," dedi Montolio, gittikçe bocalayarak. "Neden sonra?" diye sordu Drizzt, Mooshie'nin kendi bilmediğ bir şy bildiğni düşnerek.

Montolio'nün kahkahası şphelerini alaya aldı. "Ben yaşı bir adamım," diye açıkladı korucu, "ve sen genç bir elfsin. Ben senden yaşıyım, ama bir bebek olsaydım bile senin geride kalan yılların benimkini aşrdı. Montolio DeBrouchee artık olmadığnda Drizzt Do'Urden nereye gidecek?"

Drizzt yüzünü çevirdi. "Ben..." diye başadı çekingenlikle. "Burada kalacağm."

"Hayır," diye yanıtladı Montolio ılımlı bir şkilde. "Önünde burası için çok fazla yıl var, umarım. Bu hayat sana göre değl."

"Sana uymuş" diye cevapladı Drizzt, istediğnden daha şddetli bir şkilde.

"Beşyıl için," dedi Montolio sakince, alınmadan. "Bir hayat süren heyecan ve maceranın ardından beşyıl."

"Hayatım o kadar sessiz değldi," diye hatırlattı Drizzt. "Ama hâlâ bir çocuksun," dedi Montolio. "Beşyıl beşüz yıl değldir, ve senin önünde daha beşüz yıl kadar var. Ben olmadığmda ne yapacağnı düşneceğne söz ver. Orada acıyla fakat aynı zamanda mutlulukla dolu koca bir dünya var, dostum. İki seni olgunlaşırır, ikincisi ise yolculuğnu tahammül edilir kılar."

"Bana şmdi söz ver," dedi Montolio, "Mooshie artık olmadığnda, Drizzt gidip kendi yerini bulacak."

Drizzt karş koymak, korucunun bu korunun Drizzt'in "yeri" olmadığndan nasıl bu denli emin olduğnu sormak istiyordu. O sırada aklındaki hayali bir terazinin kantarı indi, kalktı ve gene indi. Maldobar ile ilgili hatıralarını tartıyordu; çiftçilerin ölümünü, ve ondan önceki yaşdığ tüm sınavlar ile karşlaşığ, onu inatla izleyen tüm kötülükleri. Buna karşlık, Drizzt, tekrar dünyaya çıkmak için içten duyduğ isteğ gözden geçirdi. Kaç tane Mooshie daha bulabilirdi? Kaç dost daha? Ve bu koru kendine ve Guenhwyvar'a kaldığnda ne kadar boşolurdu?

Montolio, drowun aklındaki karmaşyı bildiğnden bunu sessizlikle karşladı. "Zamanı geldiğnde en azından söylediklerimi düşneceğne dair bana söz ver."

Drizzt'e güvenen Montolio'nün, dostunun onaylayan başhareketini görmesine ihtiyacı yoktu.

O sene, dolunayla saklanbaç oynayan parçalı bulutlardan dökülen toz gibi kar erken geldi. Drizzt ve Guenhwyvar dışrıda, mevsimsel değşmden ve sonu gelmeyen döngünün kendini göstermesinden dolayı sevinçliydiler. Koruluğ geri dönerken, yol boyunca çam ağçlarının dallarındaki karları silkelerken, neş içindeydi.

Kamp ateş kısık yanıyordu; Hooter alçak dallardan birinde hareketsizce duruyor, rüzgar bile neredeyse ses çıkarmıyordu. Bir açıklama için Drizzt, Guenhwyvaı/a baktı, ama panter ateşn yanında durgun ve sıkıntıyla oturmuşu.

Dehşt, korku kadar şşınlık da getiren, çok belirgin ipuçlarının birleşesiyle ortaya çıkan garip bir duygudur.

"Mooshie?" diye çağrdı Drizzt, yumuşk bir sesle, yaşı korucunun kovuğna yaklaşrken. Battaniyeyi yana itti, ve kızıl ötesi tayfında görebilmek için bunu sönmekte olan kamp ateşnin pırıltılarını kesici bir perde olarak kullandı.

Yaşı korucunun vücut ısısı yavaşa yok olurken, orada uzunca bir süre kaldı. Ama Mooshie üşyorsa bile, gülümsemesi ısı yayıyordu.

İleyen birkaç gün boyunca Drizzt, pek çok kereler gözyaş döktü, ama ne zaman o son gülümsemeyi, yaşı adamı saran huzuru hatırlasa, kendine gözyaşarının Mooshie için değl, kendi yitirdiğ için olduğnu hatırlatıyordu.

Drizzt, korucuyu koruluğn arkasında, taşan kaide diktiğ bir mezara gömdü ve ardından kış sessizce, günlük işerini yaparak ve merakla geçirdi. Hooter gittikçe daha az gelmeye başamışı ve bir keresinde Hooter'ın Drizzt'e veda bakışyla drow, baykuşn koruluğ bir daha gelmeyeceğni anladı.

Bahar geldiğnde Drizzt, Hooter'ın duygularını anlamaya başamışı. On yıldan fazla bir süre boyunca, bir ev aramışve en sonunda Montolio ile bir tane bulmuşu. Ama korucunun gidişyle koru artık o kadar konuksever görünmüyordu. Burası Mooshie'nin yeriydi, Drixzt'in değl.

"Söz verdiğm gibi," diye mırıldandı bir sabah Drizzt. Montolıo, ondan, korucu gittikten sonra, yapacaklarını dikkatle gözden geçirmesini istemişi, ve artık Drizzt sözünde duruyordu. Korulukta rahattı ve hâlâ burada kabul görüyordu, ama koru artık evi değldi. Evi dışrıdaydı, biliyordu, Montolio'nun "acı ve neş ile dolu" olduğnu temin ettiğ koca dünyadaydı.

Drizzt yanına pek az şy almış-kullanışı eşalar ve korucunun ilgi çekici bazı kitapları- palalarını kuşnmışve uzun yayını omuzuna geçirmişi. Ardından son bir kez koruyu dolaşp, son kere halat köprülere, cephaneliğ, brendi fıçısına ve içi boşltılmışkütüğ, hücum eden devi durdurduğ büyük ağç köküne ve Mooshie'nin durduğ korunaklı yola baktı. Guenhwyvafı çağrdığnda panter anlamışı.

Acı ve sevinçle dolu koca dünyaya doğu dağyolundan ilerlerken arkalarına dönüp bakmadılar.

Bölüm 5 C\oç.

Mooshie'nin Korusundan ayrılırken beni önceden oraya ulaşırmışolan yol ne kadar da farklı görünmüşü. Bir kez daha, Guenhıuyvar'ın çağıma yanıt verdiğ anlar dışnda yalnızdım. Fakat bu yolda, yalnızca fiziksel olarak yalnızdım. Zihnimde, değr verdiğm ilkelerimin vücuda geldiğ ismi taşyordum. Mooshie bana Mielliki'yi bir Tanrıça olarak tanıtmışı; benim için ise O bir hayat tarzıydı.

O, yeryüzünde katettiğm yollarda hep yanımda yürüdü. O, Mooshie'nin Korusu'nun kuzeydoğsundaki; Adbar Kalesi cüceleri tarafından takip edilip avlandığm sırada beni güvenliğ taşmış çaresizliğmle savaşışı. Mielliki ve benim değrlerimin sonucu olan inançlarım bana kuzey toprakları boyunca kasaba kasaba dolaşa cesareti vermişi. Karşlanmalarım hep aynı idi: yerini hemen kızgınlığ bırakan şk ve korku. İlerinden daha anlayışı olanlar bana basitçe gitmemi söylüyorlardı, diğrleri ise çıkarttıkları silahları ile beni kovalıyorlardı. İi defa dövüşek zorunda kaldım ama kimse ciddi bir şkilde yara almadan oralardan kaçmayı başrdım.

Basit yaralar ve çizikler, ufak bir bedeldi. Mooshie benden, kendisi gibi yaşmamamı rica etmişi, ve her zamanki gibi yaşı korucunun algıları doğuluklarını kanıtlıyordu. Kuzey topraklarındaki yolculuğm sırasında, eğr her daim yeşl korulukta bir yalnız olarak kalsaydım hiçbir zaman öğenemeyeceğm bir şyi öğendim, umudu. Ufukta gördüğm her kasaba ile beklentilerim adımlarımı hızlandırıyordu. Kararlıydım, bir gün kabul görecek ve evimi bulacaktım.

Bir anda olacağm hayal ederdim. Bir kapıya yaklaşr, normal bir selamlaşanın ardından bir kara elf olarak kendimi gösterirdim. Bu fantazim bile gerçeklerden payını alırdı, çünkü kapı yaklaşığmda açılmazdı. Bunun yerine, tıpkı svirfneblin şhri Blingdenstone'da tahammül etmek zorunda olduğm gibi bir muhafızla, deneme dönemi için girişme izin verilirdi. Üzerimdeki şpheler aylar boyunca kalır ama sonunda gerçekler görülür ve kabullenir, kişnin karakteri, renginin ve ırkının kötü ününün üstüne çıkardı.

Bu fantaziyi seneler boyunca kafamda oynayıp durdum. Karşlaşığm reddedişer karşsında hayali kasabalanmdaki karşlanmalarımda rastladığm her kelime benim içm bir dua haline gelmişi. Bu yeterli olamazdı ama Guenhwyvar her zaman yanımdaydı ve şmdi bir de Mielliki vardı.

Drizzt Do'Urden

20 ve.

VVestbridge'deki Hasat Hanı, iki büyük kuzey şhri olan VVaterdeep ve Marobar arasında bulunan ve Uzun Yol adıyla anılan yolun yolcularının müdavimi oldukları bir buluşa yeriydi. Uygun fiyatlı konaklama imkanlarının yanı sıra, han herhangi bir gece, yolcuların Luskan ve Sundabar gibi çeştli yerlerden gelen maceracıların hikayelerini anlattıkları Derry'nin Taverna ve Lokanta'sını da barındırıyordu. Şminenin ateş sıcak ve parlak, içkiler bol ve çeştliydi, ve Derry'nin yerinde örülen hikayeler tüm diyarlarda defalarca anlatılacak türdendi.

Roddy koyun eti ve kuru ekmeğni yerken yüzündeki yaraları gizlemek için yol pelerininin kukuletasını iyice indirmişi. Yaşı sarı köpek onun yanında yerde duruyor, ve arada sırada Roddy farkında olmadan ona bir parça et bırakıyordu.

Leşyiyici ödül avcısı başnı nadiren tabağndan kaldırıyordu fakat kanlanmışgözleri kukuletasının gölgelerinde şpheyle etrafta geziniyordu. Bu gece Derry'nin yerinde konaklayan alçaklardan bazılarını gerek ününden gerekse kişsel olarak tanıyordu ve eğr akıllılarsa ona güvenmeyecekleri gibi, kendisi de onlara güvenmiyordu.

Uzun boylu bir adam masanın yanından geçerken Roddy'nin köpeğni tanıdı ve ödül avcısını selamlamayı düşnerek durdu. Fakat ardından uzun boylu adam sessizce uzaklaşı, McGristle'ın çabalarına değeyeceğni fark etmişi. Maldobar'ın yakınlarındaki dağarda geçen yıllarda ne olduğnu kimse bilmiyordu, ama Roddy o bölgeden hem fiziksel hem de ruhen derin yaralarla çıkmışı. Her zaman aksi biri olan McGristle artık konuşaktan çok hırlayarak daha fazla vakit geçiriyordu.

Roddy bir sure daha yemeğyle oynadıktan sonra büyük kemiğ köpeğne attı ve doğl bir hareketle yağı ellerini pelerinine silip farkında olmadan kukuletasını geriye çekerek korkutucu görülen yaralarını açığ çıkardı. Gözleri bunu farkeden birinin olup olmadığı ararken kukuletasını hızla indirdi. Roddy'nin yaraları söz konusu olduğnda tek bir iğenme ile karışk bakışpek çok kişnin hayatına malolmuşu.

Ama bu kez kimse farkına varmamışı. Barda meşul bir şkilde yemek yemeyen herkes, yüksek sesle tartışyorlardı. "Değldi!" diye hırladı adamlardan biri.

"Sana ne gördüğmü söyledim!" diye cevap verdi hızla bir diğri. "Ve sana doğuyu söyledim!"

"Hay gözlerine!" diye cevapladı hemen ilki, ve bir diğri araya girdi "Bir tane görsen bile bilemezdin!" Adamlardan pek çoğ göğs göğse çarpışrak yaklaşı.

"Sessiz olun!" diye bir ses geldi. Bir adam kalabalığn arasından sıyrıldı ve Roddy'yi işret etti, adamı tanıyamayan Roddy, içgüdüsel olarak elini, çok savaşgeçirmişbaltası Kanatıcıya götürdü.

"McGristle'a sorun!" diye bağrdı adam. "Roddy McGristle. O kara elfler hakkında herkesten daha çok şy bilir."

Şkilsiz bir su kabarcığna benzeyen tüm grup Roddy'nin yanına yaklaşrken etrafını belki bir düzineden fazla dinleyici sarmışı. Roddy elini Kanatıcıdan çekmişi, diğr eli masanın üzerindeydi.

"Sen McGristle'sm, öyle mi?" diye sordu adam Roddy'ye, saygı göstererek.

"Olabilirim," diye yanıtladı Roddy sakince, ilgiden hoşanarak. Thistledown klanı öldürüldüğnden beri, ne söyleyeceğni ilgiyle dinleyecek bir grupla çevrilmemişi.

"Of," diye sıkıntılı bir ses duyuldu arkadan, "kara elfler hakkında ne bilebilir...?"

Roddy'nin sert bakış ön sıradakilere geriye doğu bir adım attırmışı, ve hareketlenmeyi farketti. Bu hissi seviyordu, önemli ve saygı duyulan biri olmayı.

"Drow elfi köpeğmi öldürdü," dedi sertçe. Aşğ eğldi ve yaşı san köpeğnin başnı çekişirdi. "Ve bunun kafasını deldi. Lanet olası kara elf..." -dedi özellikle, kukuletasını yüzünden indirirken- "bana bunu verdi." Normalde Roddy korkunç görünümlü yaralarını saklardı ama kalabalığn heyecan dolu nefesleri ve mırıldanmaları sefil ödül avcısını memnun etmişi. Yana dönerek, tamamen görmelerini sağayarak, yapabildiğ kadar tepkilerini içine çekti.

"Kara derili ve beyaz saçlı mı?" diye sordu kendi kara elf hikayesiyle tartışayı başatan kısa boylu ve şşan adam.

"Eğr bir kara elfse öyle olmalı," diye ofladı Roddy. Adam etrafa zaferle bakıyordu.

"Onlara söylemeye çalışığm da buydu," dedi Roddy'ye. "Benim kirli bir elf, ya da bir ork gördüğmü iddia ettiler, ama ben bir drow olduğnu biliyordum!"

"Eğr bir drow gördüysen," dedi Roddy ciddi bir yüzle, her kelimeyi önemle tartarak, "bir drow gördüğnü bilirsin. Ve bir drow gördüğnü unutmazsın! Ve her kim kelimelerinden şphe ediyorsa gitsin bir drow bulsun. Sana üzgün olduğnu söylemek için geri gelecektir!"

"Ben bir kara elf gördüm," diye açıkladı adam. "Grunwald'ın kuzeyinde Lurkwood'da kamp kurmuşum. Sakin bir gece olduğnu düşndüm böylece soğk rüzgarı yenmek için ateş biraz daha canlandırdım. Az sonra, bu yabancı geldi, ne bir uyarı ne de bir kelime!"

Bir drow tarafından yaralanmışbu adamın hikayeyi doğulamasıyla artık gruptaki kişler, kelimelerin üzerinde daha ciddiyetle duruyorlardı.

"Tek kelime etmeden, ne de bir kuşsesi, hiçbir şy!" diye devam etti koca göbekli adam. "Cüppesinin kukuletasını indirmişi, şpheli görünüyordu, bu yüzden 'Ne yapmaya çalışyorsun?' diye sordum.

" 'Ben ve dostlarımın kamp yapabileceğ bir yer,' diye yanıtladı herhangi birinin yapacağ gibi sakince. Bana mantıklı görünüyordu ama gene de aşğ inik kukuletadan hoşanmamışım. '"O halde kukuletanı indir,' dedim. 'Bir adamın yüzünü görmeden onunla hiçbir şy paylaşam.' " Dediklerimi bir dakika kadar düşndü ve ardından ellerini çok yavaşbir şkilde havaya kaldırdı, -Adam, etrafına herkesin izlediğnden emin olmak için bakarak- hareketi dramatik bir biçimde taklit ediyordu.

"Daha fazlasını görmeme gerek yoktu!" diye bağrdı adam aniden, ve hikayeyi daha evvelden aynı şkilde dinleyen herkes bu sefer heyecanla yerlerinde zıpladılar. "Elleri kömür kadar kara ve bir elfinki kadar inceydi. O anda, nasıl olduğnu bilmiyorum ama bunun bir drow olduğnu biliyordum. Bir drow, bunu söylüyorum, ve her kim sözümden şphe ediyorsa gitsin bir drow bulsun kendisine!"

Şşan adam önceden kendinden şphe edenlere yukarıdan bakmaya başadığnda Roddy başyla onayladı. "Bu son zamanlarda, kara elfler hakkında çok fazla şy duydum gibi," diye homurdandı ödül avcısı.

"Ben sadece bir tane duydum," diye araya girdi adam. "Seninle konuşadan ve savaşnı anlatmadan önce demek istiyorum. Bu altı yıl içinde iki drow yapar."

"Dediğm gibi," diye karşlık verdi Roddy ciddi bir ifade ile, "son zamanlarda, kara elfler hakkında..." etrafındaki grup abartılı bir kahkahaya başadığnda Roddy'nin cümlesi yarım kaldı. Ödül avcısına eski zamanları yaşyormuşgibi gelmişi, etrafındaki herkesin, her kelimesini asabiyetle dinlediğ o günler gibi.

Tek gülmeyen kiş drowla karşlaşasını tekrar anlatmaktan sarsılmışolan şşan adamdı. "Gene de," dedi gürültüyü bastıracak bir sesle, "o, kukuletanın altından bana bakan mor gözleri düşnüyorum!"

Roddy'nin yüzündeki gülümseme göz açıp kapayana kadar silinmişi. "Mor gözler mi?" dedi nefes almaya bile vakit bulamadan. Roddy kızıl ötesi tayfı kullanan pek çok yaratıkla karşlaşışı, Karanlıkaltı'nda bu ısı hisseden gözler çok yaygındı, ve biliyordu ki normalde, bu gözler kırmızı noktalar gibi görünürdü. Roddy hâlâ, akçaağcın altında hapsolmuşhalde yatarken ona tepeden bakan mor gözleri hatırlıyordu. O zaman, şmdi de bildiğ gibi bu garip renkli yuvarlakların kara elfler arasında nadir olduğnu biliyordu.

Roddy'nin yakınındaki grup, Roddy'nin sorusunun adamın hikayesi üzerinde şphe yarattığnı düşnerek gülmeyi bırakmışı.

"Morlardı," diye ısrar etti şşan adam, fakat titreyen sesinde hiç güvenli bir ifade yoktu. Hikaye anlatan kişye gülmekle gülmemek arasında kararsız kalan kişler Roddy'nin kabulünü veya reddini bekliyorlardı.

"Drow ne tür silahlar kullanıyordu?" diye sordu Roddy ayağnın üzerinde doğularak ciddiyetle.

Adam bir an için düşndü. "Eğmli kılıçlar," dedi bir anda.

"Palalar mı?"

"Palalar," diye kabullendi diğri.

"Drow adını söyledi mi?" diye sordu Roddy, ve adam tereddüt ettiğnde, onu yakasından kaldırıp masaya çekti. "Drow adını söyledi mi?" diye sordu ödül avcısı yeniden, nefesi adamın yüzünü yalıyordu.

"Hayır...eee...,ah,Driz..."

"Drizzit?"

Adam çaresizce omuz silkti ve Roddy onu tekrar ayakları üzerine bıraktı. "Nerede?" diye kükredi ödül avcısı. "Ve ne zaman?"

"Lurkvvood," dedi titremekte olan göbekli adam yeniden. "Üç hafta önce. Sanırım, drow, Ağayan Rahiplerle birlikte Maldobar'a gidiyor." Kalabalığn büyük kısmı bu fanatik dini grubun bahsi geçtiğnde inlediler. Ağayan Rahipler, dünyadaki acının bir sonu olduğna inanan ya da inandıklarını iddia eden paçavralar içinde dolaşp dilenen bir gruptu. Rahipler, ne kadar acı çekerlerse, dünyada o kadar az çekilecek acı olduğnu söylüyorlardı. Neredeyse herkes bu kardeşiğ küçük görüyorlardı. Bazıları içtendi, ama bazıları, iyi bağşayıcı için korkunç eziyetler çekeceklerine söz vererek hediyeler dileniyorlardı.

"Drowun yol arkadaşarı bunlardı," diye devam etti göbekli adam. "Her zaman kışgeldiğnde soğk havayı yakalamak için Mirabar'a giderler."

"Uzun yol," diye yorumda bulundu biri.

"Daha da uzun," dedi bir diğri. "Ağayan Rahipler her zaman tünel yolunu kullanırlar."

"Üçyüz mil." dedi ilk olarak Roddy'yi tanıyan adam, öfkeli görünen ödül avcısını yatışırmak için. Ama Roddy onu duymamışı bile. Köpeğni çekişirerek, etrafında dönüp kapıları ardından sertçe kapatıp tüm grubu şşınlık içinde kendi uğltularıyla bırakarak Derry'nin yerinden ayrıldı.

"Roddy'nin köpeğni ve kulağnı alan Drizzit'ti," diye devam etti adam, grubun ilgisi üzerine çekilmişi. Garip drowun adı hakkında önceden bir bilgisi yoktu; sadece Roddy'nin tepkisi üzerine varsayımda bulunmuşu. Şmdi grup, nefeslerini tümden Roddy McGristle ve mor gözlü drowun hikayesini dinlemek için tutmuşve etrafını sarmışı. Derry'nin olması gereken her müşerisi gibi gerçeğn, hikayesini anlatmasına mani olmasına izin verecek değldi. Başarmaklarını pantolon askısına geçirerek, boşukları uygun şkilde doldurarak hikayesini anlatmaya başadı.

Derry'nin yerinin yakınındaki sokak yüzlerce derin iç çekişve heyecan dolu seslerle yankılanmaya başamışı, ama yol çizmeleri Uzun Yol'un çamurlarına saplanmışolan Roddy, bunların hiçbirini duymadı.

"Heyneyapıyorsun?" diye yorgun, şkayetçi bir ses geldi Roddy'nin çıkınının içinden. Tephanis dışrı sızdı. "Nedenterkediyoruz?"

Roddy yana döndü ve kuvvetli bir yumruk salladı, ama uykulu haldeyken bile, Tephanis tehlikeden kaçmakta zorlanmadı.

"Bana yalan söyledin, kobold kuzeni!" diye hırladı Roddy. "Bana drowun ölü olduğnu söyledin. Ama değl! Mirabar'a giden yolda, ve ben onu yakalamak niyetindeyim!"

"Mirabar?" diye bağrdı Tephanis. "Çokuzak, çokuzak!" Anlık ve Roddy geçen bahar Mirabar'dan geçmişerdi. Tephanis oranın, ciddi suratlı cüceler, keskin gözlü adamlar ve hoşna gideceğnden daha serin rüzgarlı sefil bir yer olduğnu düşnüyordu. "Kışçingüneyegitmeliyiz. Güneyesıcakolanyere!"

Roddy'nin ardından gelen sert bakış cini susturdu. "Bana yaptığnı unutacağm," diye hırladı ve ardından açık bir uyarıyı ekledi, "eğr drowu ele geçirirsek." Ardından Tephanis'e arkasını döndü, ve cin kesesinin içine döndü, kendini sefil hissediyor ve Roddy McGristle'ın tüm bu dertlere değp değediğni düşnüyordu.

Roddy, atını hızlı gitmeye zorlamak için öne doğu eğlmişbir halde gece boyunca ilerledi, arka arkaya "Altı yıl!" diye homurdanıyordu.

Drizzt, grubun bulmuşolduğ eski bir maden varilinin içinde yanan ateş sokuldu. Bu drowun yeryüzündeki yedinci kış olacaktı fakat hâlâ soğkta kendini rahatsız hissediyordu. Kendisi onlarca yılını, halkı ise binlerce yılını mevsimsiz ve sıcak Karanlıkaltı'nda geçirmişi. Kışn gelmesine daha aylar olmasına karşn, Dünyanın Bel Kemiğ Dağarı'ndan gelen soğk rüzgar, kışn gelişni belirgin kılıyordu. Kıyafetlerinin, zincirden örülmüşzırhının ve silah kemerinin üzerine Drizzt yalnızca ince ve yırtılmışbir battaniye geçirmişi.

Yol arkadaşarının dilenerek aldıkları şrap şşsinden bir sonra kimin içeceğ ve en son içenin ne kadar aldığnı tartışp homurdandıklarım gördüğnde drow gülümsedi. Drizzt o anda varilin başnda yalnızdı; Ağayan Rahipler, tam anlamıyla drowu aşğlamasalar da, pek sık yanına gitmiyorlardı. Drizzt bunu kabullenmişi ve fanatiklerin dostluğnu estetik nedenlerle değl de pratik nedenlerle kabullendiklerini biliyordu. Aslında grubun bir kısmı, bunun gerçek anlamda acı çekmek için bir fırsat olduğnu düşnerek, bu topraklarda bazı yaratıkların saldırılarından hoşanıyorlardı, ama grubun daha pragmatik yaklaşn bir kısmı, yanlarında silahlı ve yetenekli bir drowun olmasından memnunlardı.

Memnun edici olmasa bile bu ilişi Drizzt'e kabul edilebilir geliyordu. Bir sene kadar önce Mooshie'nin Korusu'nu umutlarla terketmişi ama umut kendi varlığnın gerçekleri ile bulanmışı. Zaman zaman, Drizzt bir kasabaya yaklaşığnda yalnızca, küfürler, lanetler ve çekilmişsilahlardan oluşn bir duvarla karşlaşyordu. Her defasında, bu hiçe sayılmaya omuz silkiyordu, Drizzt. İindeki korucu ruhuna bağı olarak -çünkü artık Drizzt hem eğtim hem de yüreğ açısından bir korucuydu- bu gibi olayları metanetle karşlıyordu.

Fakat en son reddediliş, Drizzt'e bu kararının zayıfladığnı göstermişi. Kılıç Sahili'nde, Luskan'dan geri çevrilmişi, ama muhafızlar tarafından değl, çünkü oraya yaklaşamışı bile. Kendini uzak tutan Drizzt'in kendi korkularıydı ve bu gerçek karşlaşığ tüm kılıçlardan daha fazla korkutmuşu onu. Şhrin dışnda, Drizzt bu bir avuç Ağayan Rahiplerle karşlaşış ve bu yurtsuzlar, kendini, hem onu uzak tutabilecek bir yolları olmadığ hem de kendi sefillikleri içinde artık ırksal farklılıklara önem vermedikleri için çekingenlikle kabul etmişerdi. Hatta gruptan iki kiş kendilerini Drizzt'in önüne dahi atmış ve "kara elf korkularını" üzerlerine salarak kendilerine acı çektirmesi için yalvarmışardı.

İkbahar ve yaz boyunca, rahipler kendi dilenme ve acı çekmeleri ile meşulken Drizzt'in sessiz bir koruyucu olmasıyla, ilişileri ilerledi. İkeleri olan drow için tüm bunlar, hem hoşdeğl hem de bazen aldatıcıydı, ama Drizzt'in başa seçeneğ yoktu.

Drizzt, oynaşn alevlere bakarak kaderini gözden geçirmeye başadı. Hâlâ çağısına cevap veren Guenhwyvar'ı vardı ve palaları ve yayı pek çok kez iş yaramışı. Her gün kendi kendine, bu rahiplere yardım etmenin dışnda Mielliki'ye ve de kendi kalbine iyi bir şkilde hizmet ettiğni söylüyordu. Hâlâ rahiplere çok iyi gözle bakmıyor ve onları dost olarak görmüyordu. İkili ve birbirlerinin üzerine kusmakta olan bu beşadama baktığnda, Drizzt hiçbir zaman onları dost göremeyeceğnden şphelendi.

"Vur bana! Kes beni!" diye bağrdı rahiplerden biri, ve varile doğu koşrak Drizzt'e tosladı. Drizzt onu yakalayıp, düzeltti, ama sadece bir an için.

"Hadi o dwow köthülüğnü üjherime yahdır!" diye ağından tükürürcesine fırlattı kelimeleri kirli ve traşolmamışrahip, ve ardından titremekte olan vücudu dik bir açıyla yere yuvarlandı.

Drizzt başnı çevirdi, kafasını salladı ve farkında olmadan gerçekte yalnız olmadığnı kendine ispat etmek için bilinçsizce bir elini oniks figüre götürdü. Ayakta, sonsuz ve yalnız bir savaşn içindeydi ve mutlu olmaktan çok uzaktı. Belki bir yerdi bulduğ, ama ev değl,

"Tıpkı Montolio'suz koru gibi," dedi drow alayla. "Hiçbir zaman ev değl."

"Bir şy mi dedin?" diye sordu, sarhoşyol arkadaşnı toparlamak için gelen rahip, Birader Mateus. "Lütfen Birader Jankin'i affet, dostum. Korkarım çok fazla demlendi."

Drizzt'in çaresiz gülümsemesi alınmadığnı gösteriyordu ama ardından gelen kelimeleri, her ne kadar grubun en dürüstü olmasa da, lideri ve en mantıklı üyesi olan Birader Mateus'u hazırlıksız yakaladı.

"Mirabar yolunu sizinle tamamlayacağm," diye açıkladı Drizzt,

"ardından ayrılacağm."

"Ayrılmak mı?" diye sordu Birader Mateus, endişyle.

"Burası benim yerim değl," diye açıkladı Drizzt.

"On-Kasaba sennin yerin!" diye yumurtladı Jankin.

"Eğr birisi sana karş bir kabahat işediyse..." dedi Mateus Drizzt'e içkili adamın dediklerine aldırmadan.

"Kimse," dedi Drizzt tekrar gülümseyerek. "Bu hayatta benim için daha fazlası var, Birader Mateus. Yalvarırım kızmayın, ama ayrılıyorum. Bu kolayca vardığm bir karar değldi."

Mateus bu sözleri tartmak için bir an durakladı. "Dilediğn gibi," dedi, "ama en azından bize Mirabar'a giden tünel boyunca eşik edebilir misin?"

"On-Kasaba!" diye ısrar etti Jankin. "Orası adjı çekmek içjin mükkemmeldir! Sen de seversin orayı, drow. Başına buyrukların toprakları, başına buyruk birinin yerim diyebilejeğ bir yer!"

"Çoğnlukla, gölgeler arasında, silahsız rahiplere saldırmak için bekleyen ahlaksızlar var," diye araya girdi Mateus, Jankin'i sertçe sallayarak

Jankin'in kelimeleri üzerine yoğnlaşn Drizzt bir an durakladı fakat Jankin devrilmişi ve drow tekrar Mateus'a baktı. "Şhre gitmek için bu tünel yolunu seçmenizin nedeni bu değl mi?" diye sordu Drizzt, rahibe. Tünel aslında Dünyanın Bel Kemiğ'nden maden taşyan arabalar için ayrılmışı, fakat rahipler, uzun yolun başangıcına varmak için şhrin etrafını başan aşğ dönmek zorunda olsalar bile, bu tür durumlarda dahi hep tünelden geçmişerdi. "Kurban düşp acı çekmek için değl mi?" diye devam etti Drizzt. "Eminin daha kış aylar varken yol daha düzgün ve elverişidir." Drizzt, Mirabar'a uzanana tünelden hoşanmamışı. Yolda karşlaşbilecekleri herhangi bir gezgin, drowun kimliğni gizleyemeyeceğ kadar yakın olacaktı. Daha önceki iki yolculuğnda da böyle durumlarla karşlaşışı.

"Diğrleri, yolumuza millerce uzak olmasına rağen tünelden gitmemiz konusunda ısrar ediyor," diye yanıtladı Mateus, sesinde sert bir ifade vardı. "Ama ben daha kişsel bir biçimde çile çekmeyi tercih ederim ve Mirabar'a giderken bize eşik etmenden mutluluk duyarım."

Drizzt, rahibinin dalaverelerine karş haykırmak istedi. Mateus, tek bir öğnü kaçırmayı ağr bir çile olarak nitelendiriyordu ve bu maskeyi yalnızca, sadece bu kokulu insanların kendilerinden uzak durması için, aptal insanların bu pelerinli fanatiklere para vermesinden dolayı, takınıyordu.

Drizzt başyla onayladı ve Mateus'un Jankin'i uzaklaşırmasını izledi. "Sonra gideceğm," diye fısıldadı sessizce. İtediğ kadar kendi kendine bu çaresiz gruba yardım ederek Tanrıçasına ve kalbine hizmet ettiğni söyleyebilirdi, ama davranışarı sıklıkla kelimelerine ters düşyordu.

"Dwow! Dwow!" diye geveledi ağında Jankin, Mateus, onu diğrlerinin yanına taşrken.

21 •HepHaestus

Tephanis, beşrahip ve Drizzt'ten oluşn altı kişlik grubu Mirabar'ın batı girişnde tünele girerken izliyordu. Roddy, anlığ bölgede gözcülük yapması için göndermiş eğr drowu bulursa ona gerisin geri Roddy'ye dönmesini söylemişi. "Kanatıcı, onunla ilgilenecek," diye hırladı Roddy, kudretli baltasını avucuna yapışırarak.

Tephanis o kadar emin değldi. Cin, Roddy McGristle'dan daha güçlü olan efendisi Ulgulu'nun drow tarafından altedilmesini izlemişi, ve bir başa güçlü sahibi Caroak, drowun kara panteri tarafından parçalanmışı. Eğr Roddy dileğne kavuşr da drowla savaşalanında karşlaşrsa Tephanis yakın zamanda yeni bir efendi bulma arayışna girmek zorunda kalabilirdi.

"Buseferdeğldrow," diye fısıldadı cin sessizce, aklında bir fikir vardı. "Buseferelimedüşün!" Tephanis, Mirabar'a giden tüneli biliyordu. O ve Roddy, önceki kış kar batı yolunu kapadığnda burayı kullanmışardı...ve ş anda avantajına kullanabileceğ gibi pek çok sırrını öğenmişi.

Keskin kulaklı drowu uyarmak istemediğnden dolayı, grubun etrafından genişbir daire çizerek ilerledi ve gene de tünelin girişne diğr hepsinden evvel vardı. Birkaç dakika sonra, cin bir mil kadar içeride, büyük demirden bir kapının manivelasını kilitleyen ve cin için beceriksizce yapılmışgörünen, karmaşk bir kilidi kurcalayarak açıyordu.

Tünelin içinde önden Birader Mateus ve yanında bir başa rahip ilerliyorlardı, geri kalan üçü ise Drizzt'in etrafında kalkan gibi görünen bir daire oluşurmuşardı. Bunu, herhangi birinin yaklaşası halinde hemen görünmemek için Drizzt talep etmişi. Pelerinini iyice yukarı çekmişve omuzlarını kamburlaşırmışı. Grubun ortasında boyunu kısaltmışı.

Başa hiçbir yolcuya rastlamadan, meşlelerle aydınlatılmışgeçitlerden düzgün adımlarla ilerlediler. Bir kesişme vardıklarında, Mateus, sağtaraftaki bir geçidin girişni açan havaya kalkmışdemir kapıyı görerek, aniden durdu. İeri doğu oniki adımlık bir mesafede demir bir kapı ardına kadar açılmışı ve onun gerisi meşlelerle aydınlatılmışana tünelin aksine zifiri karanlıktı. "Ne ilginç," diye yorumda bulundu Mateus. "Dikkatsizce," diye düzeltti bir diğri. "Dua edelim ki, bizim kadar bu yolu bilmeyen diğr yolcular, buraya gelip de yanlışyola sapmasınlar!"

"Belki de kapıyı kapatmalıyız," diye teklif etti bir başası. "Hayır," diye karş çıktı Mateus, hızla. "Aşğda bu planı izlersek memnun olmayacak birileri, belki de tacirler olabilir."

"Hayır!" diye bağrdı Birader Jankin ve grubun önüne doğu koşu. "Bu bir işret! Tanrıdan bir işret! Kardeşerim, Phaestus'a çağrılıyoruz, en üstün çile için!"

Jankin, tünelden aşğ koşurmak için döndü, ama Jankin'in bu oluşn çılgınlık patlamasından hiç de şşrmayan Mateus ve bir diğri, hemen üzerine atlayarak onu yere yapışırdılar.

"Phaestus!" diye bağrdı Jankin delice, uzun ve kirli siyah saçları yüzüne yapışışı. "Geliyorum!"

"Nedir o?" diye sormak zorunda kalmışı Drizzt, rahiplerin ne hakkında konuşuğnu anlayamayarak, ama neyi ima ettiklerini anladığn sanıyordu. "Phaestus kim, ya da ne?" "Hephaestus," diye düzeltti Birader Mateus. Drizzt, bu ismi biliyordu. Mooshie'nin Korusu'ndan aldığ kitaplardan biri ejderha efsaneleri hakkındaydı, ve Mirabar'ın kuzeybatısında yaşyan saygı duyulan kırmızı ejderhaya da bir yer ayrılmışı.

"Bu elbette ki ejderhanın gerçek ismi değl," diye devam etti Mateus bir yandan Jankin ile mücadele ederken homurdanarak. "Ben onu tanımıyordum, tabi artık başaları da öyle." Bu sırada aniden Jankin etrafında döndü, diğr rahibi yana fırlattı ve hemen ardından Mateus'un sandaletlerinin üzerine bastı.

"Herkesin hatta cücelerin bile hatırlayabildikleri kadarıyla Hephaestus Mirabar'ın batısındaki mağralarda yaşmışyaşı kırmızı bir ejderhadır," diye açıkladı Mateus'tan daha az meşul olan, Birader Herschel adındaki bir diğr rahip. "Şhir ona tembel ve aptal olduğ için tahammül ediyor, fakat ben ona böyle demezdim. Tahmin ederim ki pek çok şhir, eğr onunla savaşamak anlamına geliyorsa, bir kırmızıya tahammül ederdi! Ama Hephaestus'un yağalamayla pek iş yoktur -deliğnden en son ne zaman çıktığnı kimse hatırlamaz- ve hatta maden eritmek için kiralanabilir, ama fiyat epey yüksektir."

"Ama bazıları öder," diye ekledi Mateus, Jankin'i tekrar kontrolü altına almışı, "özellikle de, güneye gönderilecek son bir kervan oluşurulmak istendiğnde, mevsim sonunda. Başa hiçbir şy, bir kırmızı ejderhanın nefesi gibi metalleri ayrışıramaz!" Jankin, ona vurduğnda kahkahası hızla kesilmiş yere kapaklanmışı.

Sadece bir an sonra Jankin öne atılmışı. Başa hiç kimsenin karşlık veremeyeceğ bir hızla, Drizzt pelerinini atıp kaçan rahibin arkasından fırlayarak, onu ağr kapının içerisinde yakaladı. Bir adım ve çevirici bir hareket Jankin'i sertçe sırtüstü yere uzatmış ve deli gözlerle bakan rahibin nefesini kesmişi.

"Bu bölgeden bir an önce çıkalım," diye teklifte bulundu drow, sersemlemişolan rahibe bakarak. "Jankin'in saçmalıklarından sıkılmaya başadım ...ejderhaya doğu koşasına izin verebilirim!"

İi tanesi gelip, Jankin'i yukarı kaldırdılar, ardından tüm grup ayrılmak için döndü.

"İdat!" diye bir ses duyuldu karanlık tünelin ilerisinden.

Drizzt palalarını eline aldı. Rahipler, karanlığ bakarken etrafını sarmışardı.

"Bir şy görüyor musun?" diye sordu Mateus, drowa, Drizzt'in gece görüşnün kendisinden daha keskin olduğnu bilerek.

"Hayır, ama tünel biraz öteden dönüş geçiyor," diye yanıtladı

Drizzt.

"İdat!" çığığ yeniden duyuldu. Grubun arkasında, ana tünelin köşsinde bir yerde Tephanis, gülmesini bastırmaya çalışyordu. Anlıklar, yetenekli vantriloglardı, ve Tephanis'in grubu aldatmak için karşlaşığ en büyük zorluk, anlaşlabilecek kadar yavaşbağrmak zorunda olmasıydı.

Drizzt, içeri doğu bir adım atmış rahipler, ve hatta Jankin bile bu rahatsızlık içeren çağıyla birlikte kendilerine gelip, arkasından takip etmişerdi. Drizzt, bir tuzak olasılığ aklına geldiğnde, geri çekilmelerini işret etti.

Ama Tephanis çok hızlıydı. Kapı sert bir sesle kapanmışı ve drowun ardında iki adım kadar gerisinde, şşrmışrahipleri atlatıp kapıyı kilitlemişi. Bir an sonra, ağr demir kapı kapandığnda,

Drizzt ve de rahipler ikinci bir çarpma sesi duydular.

Birkaç dakika sonra Tephanis gün ışğna çıkmış kendinin zeki olduğnu düşnüyor ve Roddy'ye drowun grubunun hiçbir yerde görünmediğni anlatırken şşın bir ifade takınmayı hatırlatıyordu kendi kendine.

Drizzt, çığıklarının tünelin diğr ucundakileri harekete geçirebileceğni hatırlattığnda, rahipler bağrmayı bıraktılar. "Eğr herhangi biri demir kapının civarına gelse bile, bu kapının ötesinden sizi duyamaz," dedi drow, Mateus'un yakmışolduğ tek bir mumla ağr kapıyı incelerken. Demir, taşve derinin birleşminden oluşurulmuşve de mükemmel bir şkilde yerine monte edilmişkapı cüceler tarafından yapılmışı. Drizzt, kapıya, palasının kabzasıyla vurmaya çalışı ama çıkardığ tok ses, çığıklardan daha yüksek değldi.

"Kaybolduk," dedi Mateus, sızlanarak. "Dışrı çıkabilecek bir yol yok ve kumanyamız fazla yeterli sayılmaz."

"Başa bir işret," dedi Jankin aniden, ama iki rahip, ejderhanın inine kaçmadan onu yere devirip, üzerine oturdular.

"Belki de Birader Jankin'in düşncesinin haklı tarafları vardır." Dedi Drizzt, uzun bir bekleyişn ardından.

Mateus, ona şpheyle baktı. "Eğr, Birader Jankin Hephaestus'la karşlaşaya gitse, kumanyamızın daha uzun süre dayanacağnı mı düşnüyorsun?" diye sordu.

Drizzt, kahkahasını tutamamışı. "Hiçkimseyi kurban etmek niyetinde değlim," dedi ve rahiplerin altından kurtulmaya çalışn Jankin'e baktı. "Her ne kadar istekli olsa da! Ama görülüyor ki, yalnızca tek bir çıkışyolumuz var."

Mateus, Drizzt'in karanlık tünele yönelen bakışarını takip etti. "Eğr kurban vermeyi düşnmüyorsan, yanlışyöne bakıyorsun," dedi rahip oflayarak. "Eminim, ejderhanın yanından geçip gitmeyi düşnmüyorsundur!"

"Göreceğz," drowun verdiğ tek cevaptı. İk mumun aleviyle bir diğrini yaktı ve tünel boyunca kısa bir mesafe ilerledi. Drizzt'in mantığ Hephaestus'la karşlaşa düşncesinin verdiğ heyecana karş geliyordu, ama bu üstesinden gelmek durumunda olduğ bir karş gelmeydi. Montolio'nun bir ejderhayla dövüşüğnü hatırlıyordu, gözlerini kırmızı bir ejderhaya kaybetmişi. Korucunun savaşhakkında hatırladıkları, yaralan sayılmazsa, o denli felaket değldi. Drizzt, kör korucunun sağkalmak ve doya doya yaşmak arasındaki ayrımı hakkında anlattıklarını anlamaya başıyordu. Drizzt'in daha önünde uzanan beşüz yıl ne kadar değrli olabilirdi?

Rahiplerin adına, Drizzt birinin gelip demir kapıyı açmasını umuyordu. Fakat, kesesinden ejderhalar hakkındaki kitabı alırken, drowun parmakları, vaadedilen heyecanla karıncalanıyordu.

Drowun hassas gözleri pek az ışğ ihtiyaç duyuyordu, yazıyı çok sorun yaşmadan okuyabiliyordu. Şphelendiğ gibi, Mirabar'ın batısında yaşyan bu saygı duyulan kırmızı için bir girişvardı. Kitap, Hephaestus'un gerçek adının bu olmadığnı, demircilerin unutulmuşTanrılarından birinin adına istinaden böyle çağrıldığnı onaylıyordu.

Bölüm, fazla ayrıntılı sayılmazdı, çoğnlukla ejderhayı nefesi için kiralayan tüccarların ve yanlışbir şy söylemiş fiyat hakkında sorun çıkartmış-ya da ejderhanın aç veya havasında olmamasın-; dan dolayı- geri dönmemiştüccarların hikayeleri vardı. En önemlisi, bölüm, rahibin yaratığn aptallığ ve tembelliğ ile ilgili söylediklerini hatırlıyordu. Notlara göre Hephaestus fazlasıyla gururluyduj genel dili konuşbiliyordu ve "ejderhalarda özellikle de korkutuc kırmızı ejderhalarda sıklıkla rastlanan şpheci yapıda çok büyü eksikliklere sahipti."

"Birader Herschel kilidi açmaya çalışyor," dedi Mateus, Drizzt'^ yaklaşrak. "Parmakların çevik. Bir dener misin?"

"Ne Herschel ne de ben o kilidi açabiliriz," dedi Drizzt boşbil şkilde, kitaptan başnı kaldırmadan.

"En azından Herschell deniyor," diye hırladı Mateus, "ve vakti| ni mumları harcayıp, iş yaramaz kitaplar okumayla harcamıyor!"

"Buradan sağsalim çıkmak isteyen kimse için değrsiz değl,* dedi Drizzt, hâlâ kafasını kaldırmamışı. Rahibin ilgisini çekmişi, j

"Nedir o?" diye sordu Mateus, okuyamamasına rağer Drizzt'in omzundan kitaba bakarak.

"Kendini beğnmişik hakkında," diye yanıtladı Drizzt.

"Kendini beğnmişik mi? Kendini beğnmişiğn bizim durul mu..." 1

"Ejderha kendini beğnmişiğ," diye açıkladı Drizzt. "Muhtej melen çok önemli bir nokta. Bütün ejderhalar buna fazlasıyla sahifl kötü olanları iyilerden daha da fazlasına."

"Kılıç boyunda pençeleri ve kayaları eritecek nefesleri var, tabi ki öyle olacak!" diye homurdandı Mateus.

"Belki de," diye tartışayı bıraktı Drizzt, "ama kendini beğnmişik bir zayıflıktır -bundan şphe duyma- ,bir ejderha için bile. Pek çok kahraman, bu özelliğ bir ejderhayı yok etmek için kullanmışır."

"Şmdi de bu şyi öldürmeyi mi düşnüyorsun?" dedi Mateus, aptalca bakarak.

"Gerekirse," dedi Drizzt, bir kez daha düşnmeden. Mateus ellerini havaya attı ve diğrlerinin bakışna cevap verircesine kafasını sallayarak uzaklaşı.

Drizzt kendi kendine gülümsedi ve okumasına geri döndü. Planları artık kesin şklini alıyordu. Tüm bölümü defalarca okuyarak, kelimeleri aklına kazımışı.

Üç mum sonra Drizzt hâlâ okuyordu, rahipler ise sabırsızlanıp acıkmışardı. Ayakta duran Mateus'u dürtmüşer, o da kemerini göbeğnin üzerine toplayarak Drizzt'e doğu yürüyordu.

"Hâlâ kendini beğnmişik mi?" diye sordu alaysı bir şkilde.

"O bölümü bitirdim," diye yanıtladı Drizzt. Kitabı havaya kaldırarak, bataklıkta pek çok yıkılmışağcın arasına kıvrılmışbüyük siyah bir ejderhanın resmini gösterdi. "Şmdi bize yardım edebilecek ejderha hakkındakileri öğeniyorum."

"Hephaestus kırmızı," diye kaşlık verdi Mateus küçümsercesine, "siyah değl."

"Bu başa bir ejderha," diye açıkladı Drizzt. "Chult'lu Mergandevinasander, muhtemelen Hephaestus'a konuşak için gelen bir ziyaretçi."

Brother Mateus hiçbir şy anlamamışı. "Kırmızılar ve siyahlar pek iyi anlaşmaz," dedi, sesindeki şphesi belirgin bir şkilde. "Her aptal bunu bilir."

"Aptalları nadiren dinlerim," diye yanıtladı Drizzt, ve rahip bir kez daha kafasını sallayarak arkasını dönüp uzaklaşı.

"Bilmediğn ama Hephaestus'un büyük ihtimalle bileceğ bir şy daha var," dedi Drizzt kimsenin duyamayacağ kısık bir sesle, "Mergandevinasander'ın mor gözleri var." Yapmaya yelteneceğ şy hakkında yeterince bilgi sahibi olduğna inanarak, Drizzt kitabı kapattı. Eğr daha evvelden saygı duyulması gereken bir kırmızının korkutucu ihtişmı ile karşlaşışolsa, o anda gülümsüyor olmazdı. Ama hem cehaleti hem de Montolio'nun hatıraları bu kaybedecek fazla şyi olmayan drowu cesaretle besliyordu, ve Drizzt'in tanımadığ bir tehlike yüzünden açlığ yenilmeye niyeti yoktu. Ama henüz ileri gitmeyecekti.

En iyi ejderha sesi taklidini yapana kadar.

Drizzt'in maceraları boyunca karşlaşığ tüm muhteşm şyler arasında ne Menzoberranzan'ın büyük evleri, ne illithid mağraları, ne de asid gölü bu hayranlık uyandıran ejderha yuvasına yaklaşbilirdi. Tepeleme dizilmişaltın ve de mücevherler, kocaman odayı, denizin ortasında su yüzüne çıkan dev bir geminin oluşurduğ dalgalar gibi kaplıyordu. İtişmla parıldayan silahlar ve zırhlar her yere yerleşirilmiş ve elde yapılmışeşaların bolluğ -şmdanlar, kadehler ve bu tür şyler- yüzlerce zengin kralın hazine odasını doldurabilirdi.

Drizzt, gözlerini bu ihtişmdan ayırdığnda kendine nefes almayı hatırlatmak zorunda kalmışı. Onu bu hale getiren bu zenginlik değldi -maddesel şyler onun için pek önem taşmıyordu- bunun yerine yüzlerce farklı yönden kendisini saran bu denli eşanın işret ettiğ maceralardı. Ejderha inine bir bakması Ağayan Rahiplerle yolda yaşm mücadelesi vermesini ve ev olarak nitelendirebileceğ sessiz, huzurlu bir yer bulma arzusunu küçük bir şymişgibi gösteriyordu. Montolio'nun ejderha hikayesini ve kör korucunun diğr hikayelerini bir kez daha aklında canlandırdı.

Drizzt bir ev ve de kabul görmeyi istiyordu, ama sonra ganimetlere bakarken farketti ki aynı zamanda ozanlar tarafından yazılmışkitaplarda adının geçmesini de istiyordu. Tehlikeli ve heyecan verici yollardan geçmeyi ve hatta kendi hikayelerini yazmayı ümit ediyordu.

Yalnızca odanın kendisi bile, kör noktalardaki köşlerden geri uzanan alabildiğne genişve gayri muntazam bir odaydı. Tamamı dumanlı, kırmızıya çalan bir altın rengiyle aydınlanmışı. Sıcaktı, Drizzt ve diğrlerinin zaman harcayıp ısının kaynağnın ne olduğnu düşndürecek kadar rahatsız edici bir biçimde.

Drizzt, Ağayan Rahiplere döndü ve göz kırptı, ardından solundaki tek çıkış işret etti. "İu351 areti biliyorsunuz," diye sessizce ağını oynattı.

Mateus, isteksiz biçimde başyla onayladı, hâlâ drowa güvenmenin akıllıca olup olmadığnı düşnüyordu. Geçen birkaç ayda Drizzt, pragmatik rahip için değrli bir müttefik olmuşu, ama bu bir ejderhaydı.

Drizzt, bu kez hazinenin ötesine bakarak odayı gözden geçirdi. İi altın öbeğnin arasında hedefini bulmuşu, bu etraftaki mücevher ve değrli taşardan daha az ihtişm uyandırıcı değldi. Bu tepelerin oluşurduğ vadinin içinde, büyük, kırmızı ve ışk tonları gibi bazen altın renginde öne ve arkaya düzenli olarak hareket eden ve her hareketiyle etrafındaki tepeyi biraz daha yükselten, pullarla örülmüşbir kuyruk duruyordu.

Drizzt, daha önceden ejderha resimleri görmüşü; hatta Akademideki büyücü efendilerinden biri, öğencilerin incelemesi için pek çok farklı ejderha tipinin illüzyonunu da yaratmışı. Oysa hiçbir şy, drowu, gerçek bir ejderha ile karşlaşığ bu an için hazırlayamazdı. Tüm diyarlarda bundan daha etkileyici başa bir şy olamazdı, ve tüm ejderha türleri içinde, büyük kırmızılar belki de bunu en etkili olarak gösterenlerdi.

En sonunda Drizzt, gözlerini kuyruktan ayırmayı başrdığnda, odanın içine gireceğ yolu kestirmeye başadı. Duvarın yanında bir tünel yukarıdan çıkışsağıyordu ama düz bir yol yere iniyordu. Drizzt, uzun süre bunu inceleyerek, her adımı ezberledi. Ardından iki eliyle avuçladığ toprağ ceplerine doldurdu, ok haznesinden bir ok çıkarıp etrafını karanlık büyüsüyle kapladı. Dikkatli ve sessizce, pullu kuyruğn salımmlarım kılavuz gibi kullanan Drizzt kör adımlarla aşğ ilerledi. İk mücevher öbeğne ulaşığnda neredeyse tökezleyecekti ve bu sırada kuyruğn aniden durduğnu farketti.

"Macera," diye hatırlattı kendine Drizzt, sessizce ve çevresine ait zihninde tuttuğ görüntülerle, yoluna devam etti. Ejderhanın, karanlık küresinin içini görerek önünde geri çekildiğni canlandırdı aklında. Durduğ yerde kendisini kaplayacak bir alev topu beklentisiyle içgüdüsel bir biçimde ürperdi. Ama kendini zorladı, ve en sonunda bir altın öbeğne ulaşığnda, uyumakta olan ejderhanın rahat ve gökgürültüsünü andıran nefes alışarını duymaktan memnun oldu.

Drizzt ikinci kümeye yavaşa, aklında bir yükselme büyüsünü canlandırarak başadı. Büyünün çok iyi işemesini beklemiyordu; artık her deneyişnde kendisini daha çabuk bir biçimde yarı yolda bırakıyordu. Alacağ her yardım, sağamaya çalışığ gizliliğ bir avantaj sağayacaktı. Yükseltinin yarısına geldiğnde, Drizzt, her adımında sikkeleri ve mücevherleri etrafa dağtarak koşya başadı. Ejderhanın uyanışnı duydu, fakat ilerlerken bir yandan yayını çıkartarak koşsuna devam etti.

Bayıra ulaşığnda, öne atlayıp yükselme büyüsünü harekete geçirdi, büyü bozulmadan bir saniye kadar havada asılı kalmışı. Ardından Drizzt düşrken, yayını boşltarak, karanlık küresini oda boyunca fırlatmışı.

Böylesine büyük bir cüsseye sahip bir yaratığn bu denli çevik olabileceğni hiç düşnmezdi, fakat kadehlerin ve mücevherle süslenmişufak süs eşalarının üzerine düşüğnde, kendini çok kızgın bir yaratığn yüzüne bakar buldu.

O gözler! Lanetlenmenin iki ışnımı gibi, bakışarı Drizzt'e yönelmiş içine işeyerek yüzüstü yatmasını ve merhamet dilemesini, Hephaestus'a, bu Tanrısal varlığ tüm hilelerini, günahlarını açıklamasını bekliyordu. Ejderhanın devasa, sürüngenimsi boynu hafifçe yana eğmlenmiş fakat bakışarı drowun üzerinden asla ayırmayarak, Ayı Bluster'ın sarılışarı gibi, kendisini sıkıca tutuyordu.

Drizzt'in düşnceleri içinde kısık fakat kesin bir ses duyuldu, kör bir korucunun ördüğ savaşve kahramanlık hikayelerinin sesi. Başangıçta Drizzt, zorlukla duyuyordu, ama bu ısrarcı bir sesti ve kendine has bir yöntemle Drizzt'e, gerideki beşadamın ona güvendiğni hatırlatıyordu. Eğr başrısız olursa, rahipler ölecekti.

Planın bu kısmı Drizzt için hiç de zor değldi, çünkü kelimelerine inanıyordu. "Hephaestus!" diye bağrdı genel dilde. "En sonunda, bu gerçek olabilir mi? Oh, ne kadar muhteşm! Şmdiye kadar duyulmuşhikayelerdekinden daha ihtişmlı!"

Ejderhanın kafası Drizzt'den oniki ayak boyu kadar uzaklaşı, ve o herşyi bilen gözlerine şşın bir ifade yerleşi. "Beni tanıyor musun?" dedi Hephaestus gürleyerek, ejderhanın sıcak nefesi, Drizzt'in sırtındaki beyaz saçlarını uçurmuşu.

"Herkes sizi tanır, kudretli Hephaestus!" diye bağrdı Drizzt, dizlerin üzerine kalkmışfakat ayağ kalkmaya cesaret edememişi. "Aradığm sizdiniz, ve şmdi sizi buldum ve hayal kırıklığna uğamadım!"

Ejderhanın korkunç gözleri daraldı. "Bir kara elf neden Hephaestus'u, Cockleby'nin Yokedicisini, Onbin Koyun Yutanı, Aptal GümüşAngalandert ezeni arar... O ki..." Drizzt'in bir yandan kötü nefesi olgunlukla karşlayıp bir yandan da onun korkunç başrılarından büyülenmiştaklidi yaparak dinlediğ bu konuşa pek çok dakikalar boyunca devam etti. Hephaestus bitirdiğnde, Drizzt, ilk sorunun ne olduğnu hatırlamak için durup düşnmek zorunda kalmışı.

Gerçek şşınlığ o anda sadece aldatmacasına yaramışı. "Kara elf?" diye sordu sanki anlamamışgibi. Ejderhaya baktı ve de daha şşın bir halde kelimeleri tekrarladı. "Kara elf?"

Ejderha etrafına bakındı, bakışarı hazine kümeleri üzerinde adeta bir çift ışk huzmesi gibi dolandı, ardından odanın yarı mesafesindeki Drizzt'in karanlık küresine bakışarı takıldı. "Seni kastediyorum!" diye kükredi Hephaestus aniden, ve bu bağrtının gücü Drizzt'i arkaya devirdi. "Kara elf!"

"Drow?" dedi Drizzt, hızla kendine gelip, ayağ kalkmaya cesaret ederek. "Hayır, hayır ben değlim." Kendine öylesine bir baktı ve ani bir anlayışa baş ile onayladı. "Evet, tabi ki," dedi. "Takındığm bu kabuğ öyle sık unutuyorum ki!"

Hephaestus, uzun, alçak seste fakat gittikçe sabırsızlanan bir hırıltı başattı ve Drizzt hızlı hareket etmesi gerektiğni farketti.

"Bir drow değl," dedi. "Ama, eğr Hephaestus bana yardım etmezse yakında olabilirim!" Drizzt, ejderhanın merakını çekmişolmayı diliyordu. "Eminim ki beni duymuşunuzdur, kudretli Hephaestus. Ben Chult'lu Mergandevinasander'im, hiç de ufak bir ünü olmayan bir siyahım, ya da tekrar olmayı umduğm gibi, öyleydim."

"Mergandevin...?" diye başadı Hephaestus, ama ejderha kelimeyi orada bıraktı. Hephaestus tabi ki bu siyah hakkında bahsedilenleri duymuşu; ejderhalar, dünyadaki tüm diğr ejderhaların adlarını bilirlerdi. Hephaestus, tıpkı Drizzt'in umduğ gibi, Mergandevinasander'in mor gözleri olduğnu da biliyordu.

Açıklamasında yardımcı olması için, Drizzt, bir büyücü tarafından kancalı dehşte çevrilen talihsiz pech Clacker ile olan tecrübelerini bir kez daha hatırladı. "Beni bir büyücü alt etti," dye başadı kederle. "Bir grup maceracı inime girdiler. Hırsızlar! Fakat bir tanesini, bir şvalyeyi alt ettim!"

Hephaestus, bu küçük ayrıntıdan hoşanmışgörünüyordu, ve o anda bunu eklemeyi düşnen Drizzt, sessizce kendini kutladı. "O gümüşmsü zırhı, nefesimdeki asitle nasıl da eriyip gitti!"

"O şkilde harcamışolmak çok kötü," diye araya girdi Hephaestuş "Şvalyelerden öyle iyi yemek olur ki!"

Drizzt, bu düşnce karşsındaki rahatsızlığnı gizlemek için gülümsedi. Bir kara elfin tadı nasıldı? Ejderhanın ağı bu denli yakınken bunu merak etmemek imkansızdı. "Hepsim öldürecektim...ve iyi bir hazine elde edecektim ama o lanet olası büyücü yok mu! Bana bu kötülüğ yapan oydu!" Drizzt sitemkar bir şkilde kendi biçimine baktı.

"Değşm mi?" diye sordu Hephaestus, ve Drizzt sesinde bir anlayışn izlerini farketti.

Drizzt ağr ağr başnı salladı. "Kötülük dolu bir büyü. Şklimi, kanatlarımı ve nefesimi benden çaldı. Ama zihnimde ben, Mergadevinasander olarak kaldım, buna karşn..." Hephaestus, bu aralıkta gözlerini açmış ve Drizzt'in acı dolu ve şşın bakış geri çekilmesine neden olmuşu.

"Birdenbire örümceklere yakınlık duymaya başadığmı farkettim," diye mırıldandı Drizzt. "Onları sevip, öpmek..." Demek ki iğenmişbir kırmızı ejderha buna benzer diye düşndü Drizzt, yaratığ tekrar baktığnda. Ejderhanın sırtından aşğ istençdış bir ürperti geçerken sikkeler ve süs eşaları tüm odaya dağlmışı.

Aşğdaki tünelde bulunan rahipler karşlaşayı göremiyor fakat konuşayı duyabiliyor ve drowun aklından geçenleri anlayabiliyorlardı. Herkesin hatırlayabildiğ kadarıyla Birader Jankin'in ilk kez olarak nutku tutulmuşu, ama Mateus, herkesin duygularını ifade eden birkaç kelime fısıldayabilmişi.

"Bayağ bir cesareti var, bunun!" diye kıkırdadı rahip, ve ardından çok yüksek bir sesle konuşuşolabileceğni düşnerek, eli ile kendi ağına vurdu.

"Neden bana geldin?" diye kükredi Hephaestus, hiddetle. Drizzt, bu güç karşsında arkaya sendelemişama bu kez dengesiniî korumayı başrmışı.

"Yalvarırım, kudretli Hephaestus!" diye yalvardı Drizzt. "Başa-* seçeneğm yok. Menzoberranzan'a, drowların şhrine gittim, ama bana büyücünün büyüsünün çok kuvvetli olduğnu söylediler ve i onu yok etmek için hiçbir şy yapamadılar. Böylelikle size geldim, haşetli ve kudretli Hephaestus, değşmle ilgili büyüleriyle ün yapmışolan size. Belki de benim türümden..."

"Bir siyah mı?" diye sordu gürleyen ses, ve bu kez Drizzt yere düşü. "Senin kendi türün mü?"

"Hayır, hayır, bir ejderha," dedi Drizzt hızla, etmişolduğ hakareti geri alarak, ve yakında kaçması gerekebileceğni düşnerek ayağ fırlayarak. Hephaestus'un devam eden hırıltısı Drizzt'e, onun ilgisinin yönünü değşirecek bir şye ihtiyacı olduğnu söylüyordu, ve bunu ejderhanın ardında, kare şklinde oyulmuşduvardaki derin yanık izlerinde buldu. Drizzt, buranın maden eritme karşsında büyük ödemeler aldığ yer olduğnu anladı. Kaç tane talihsiz tüccarın ya da maceracının sonlarına bu patlamışduvarlar arasında ulaşışolabileceğni düşndüğnde kendini ürpermekten alıkoyamadı.

"Böylesine bir yıkıma ne neden oldu?" diye bağrdı Drizzt, heyecanla. Bir ihanetten şphelenen Hephaestus, arkasına dönmeye cesaret edemedi. Fakat, bir süre sonra, ejderha, kara elfin farkına vardığ şyi anladı ve hırıltısı kesildi.

"Hangi Tanrı senin için indi, yüce Hephaestus ve seni böylesine büyük bir güçle kutsadı? Diyarlarda başa hiçbir yerde bir taşböylesine sökülmemişir! Dünyanın yaratılışndaki alevlerden başa..."

"Yeter!" diye gürledi Hephaestus. "Senin gibi, bilgili biri, bir kırmızının nefesini tanımıyor mu?"

"Elbette ki ateş bir kırmızının yöntemidir," diye yanıtladı Drizzt, gözlerini duvardan bir an bile ayırmadan, "ama alevler ne kadar yoğn olabilir ki? Tabi ki böylesine bir yıkıma yol açacak kadar değl!"

"Görmek ister miydin?" diye yanıtladı ejderha, içten pazarlıklı alaysı bir tıslamayla.

"Evet!" diye bağrdı Drizzt, ardından fetüs şklinde yere kıvrılarak "Hayır!" dedi. Hassas bir çizgide ilerlediğni biliyordu, ama bunun gerekli bir kumar olduğnun da farkındaydı. "Gerçekte böylesine bir patlamaya şhit olmak isterim, ama ısısını hissetmekten korkuyorum."

"Seyret öyleyse, Chult'lu Megandevinasander!" diye kükredi Hephaestus. "Senden üstün olanı seyret!" Ejderhanın derin nefes çekiş, Drizzt'i iki adım öne taşmış beyaz saçlarınn gözlerine doluşasına neden olmuşve neredeyse yol pelerinini sırtından sökmuşu. Arkasındaki kümede sikkeler gürültüyle öne yığlıyorlardı. Az sonra ejderhanın sürüngenimsi boynu uzun ve genişbir yarım daire oluşurarak eğldi, büyük kırmızının kafası oyuk duvarla aynı hizaya gelmişi.

Bunu takip eden patlama odanın içindeki havayı çalmışı; hem ısıdan hem de aydınlıktan Drizzt'in ciğrleri yanıyor, gözleri acıyordu. Buna karşn ejderha ateş oyuğ, yıldırım gibi bir parıltıyla yokederken, o izlemeye devam etti. Drizzt, Hephaestus'un ateşnefesini üflerken gözlerini sıkı sıkı kapadığna da dikkat etti.

Alevler sona erdiğnde, Hephaestus zaferle geri savruldu. Hâlâ oyuğ, duvarlardan ve de tavandan akan erimişkayaya bakan Drizzt'in hayret etmiştaklidine ihtiyacı yoktu.

"Tanrılar adına!" diye fısıldadı sertçe. Kendini beğnmişbir ifade takınan ejderhaya bakmayı başrmışı. "Tanrılar adına," dedi yeniden. "Kendini üstün gören Chult'lu Mergandevinasander, mütevazı kaldı."

"Öyle de olmalı!" dedi Hephaestus, patlamayı andıran bir sesle. "Hiçbir siyah, bir kırmızıya denk değldir! Bunu öğen Mergandevinasander. Bu, kapına bir kırmızı dayandığnda hayatını kurtarabilecek bir bilgidir!"

"Tamamıyla," diye kabullendi Drizzt anında. "Ama korkarım benim bir kapım olmayacak." Tekrar kendi şkline baktı ve mutsuzlukla iç çekti. "Kara elflerin şhrindeki bir kapının ötesi!"

"Bu senin kaderin, benim değl," dedi Hephaestus. "Ama sana merhamet göstereceğm. Beni uykumda rahatsız etmene rağen, buradan sağayrılmana izin vereceğm!"

Drizzt, bunun önemli bir an olduğnu biliyordu. O anda Hephaestus'un teklifini kabul edebilirdi, buranın dışnda olmaktan başa bir şy istemiyordu. Ama ilkeleri ve Mooshie'nin hatırası buna izin vermeyecekti. Ya tüneldeki yol arkadaşarı? diye hatırlattı kendine. Ve ya ozanların kitaplarındaki maceralar ne olacak?

"O halde beni yok et," dedi ejderhaya, fakat söylediğ kelimeler ağından çıkarken inanamıyordu. "Ben ki ejderha türünün ihtişmını tanımışım, bir kara elfin hayatı ile mutlu olamam."

Hephaestus'un büyük çenesi biraz daha öne yaklaşı.

"Tüm ejderha türü için ne acı!" dedi kederle Drizzt. "İsanların sayıları böcek gibi artarken, bizim sayımız hep azalıyor. Ne acı, ejderhaların hazineleri, büyücüler ve şvalyeler tarafından çalınıyor!" Son kelimeleri tükürürcesine söylemesi Hephaestus'u duraklattı.

"Ve ne acıdır ki, Mergandevinasander'in," diye devam etti Drizzt dramatik bir şkilde, "gücü, ejderha türünün en kudretlisi Hephaestus'unkini gölgede bırakan bir insan büyücü tarafından alaşğ edildi!"

"Gölgede bırakmak!" diye bağrdı Hephaestus, ve o kükremenin etkisi ile tüm oda sarsıldı.

"Neye inanmalıyım?" diye bağrdı Drizzt cevap olarak, ses düzeyi ejderhanmki ile karşlaşırıldığnda açması bir seviyede idi. "Hephaestus, yok olmakta olan bir türdeşne yardım etmez miydi? Hayır, buna inanamam, dünya buna inanmayacak!" Drizzt, vaaz verircesine parmağnı tavana doğu yükseltmişi. Hata yapmanın bedelinin ne olduğnun hatırlatılmasına ihtiyacı yoktu. "Bu genişdiyarlarda hep bir ağzdan diyecekler ki, Hephaestus büyücünün büyüsünü kaldırmaya cesaret edemedi, büyük kırmızının, aynı büyücü tarafından yönetilen grubunu ejderha ganimetleri için kuzeye getireceğ korkusuyla böylesine güçlü bir büyü karşsında zayıflığnı göstermekten korktu diyecekler!

"Ah!" diye bağrdı Drizzt, gözlerini iyice açarak. "Ama Hephaestus'un bu teslimiyeti büyücü ve ahlaksız hırsız arkadaşarına zaten böyle bir yağalamanın umutlarını vermeyecek mi? Ve hangi ejderha, zengin Mirabar'ın kırmızısı, Hephaestus'tan daha çok çalınabilecek bir hazineye sahip?"

Ejderha ne yapacağnı bilemiyordu. Hephaestus, iyi ödeme yapan tüccarlardan oluşn hazinesinin üzerinde uyuduğ, hayat tarzından memnundu. İine burnunu sokacak kahraman maceracılara ihtiyacı yoktu! Bu, Drizzt'in olmasını umduğ duyguların aynısıydı.

"Yarın!" diye kükredi ejderha. "Bugün büyü için gereken hazırlıkları yapacağm ve yarın Mergandevinasander bir kez daha bir siyah olacak! Ardından ayrılacak, eğr bir aşğlayıcı söz daha söylerse, kuyruğ yanar halde! Şmdi büyüyü hatırlamak için dinlenmeliyim. Sen hareket etmeyeceksin, drow biçimindeki ejderha. Nerede olursan ol kokundan anlarım ve dünyadaki herhangi bir şy gibi duyarım. Pekçok hırsızın ümit ettiğ gibi uykum derin değldir!"

Drizzt, tabi ki tek kelimesinden bile şphe etmemişi, işer bu denli umduğ kadar iyi gitmesine karş, kendini pisliğn içine batmışhissetti. Konuşalarına devam etmek için ne kendisi ne de dostları bir gün daha bekleyemezdi. Drizzt, gururlu Hephaestus'un, gerçekte var olmayan bir büyüyü yok etmeye çalışrken, bu durumu nasıl karşlayacağnı merak etti. Ve Drizzt paniğ sürüklenerek kendine sordu, Hephaestus gerçekten kendini siyah bir ejderhaya çevirirse ne yapacaktı?

"Tabi ki, bir siyahın nefesinin bir kırmızınınkine karş bazı avantajları vardır," diye ağından döküldü Drizzt'in, Hephaestus salınarak uzaklaşrken.

Hızla ve korkutucu bir öfkeyle kırmızı geri geldi.

"Nefesimi hissetmek ister miydin?" diye hırladı Hephaestus. "O zaman böbürlenmelerin ne kadar büyük olacağnı merak ediyorum!"

"Hayır, öyle değl," diye yanıtladı Drizzt, "hiddetlenmeyin, yüce Hephaestus. Gerçekten de ateşnizin görüntüsü gururumu çiğedi! Ama siyahın nefesi de küçümsenemez. Bir kırmızının ateşnin ötesinde bazı özelliklere sahiptir!"

"Nasıl yani?"

"Asit, ey Aklahayale Sığaz Hephaestus, Onbin Koyunun Katledicisi," diye yanıtladı Drizzt. "Asit, bir şvalyenin zırhına yapışr, ve onu sonu gelecek bir işence ile kazır."

"Akan metalin yapabileceğ gibi mi?" diye sordu Hephaestus alaycı bir ifade ile. "Kırmızının ateş ile erimişmetal gibi mi?"

"Korkarım, daha uzun bir süre," diye kabullendi Drizzt, bakışarını yere çevirerek. "Kırmızının nefesi yok edici bir patlama olarak ' gelir, ama siyahınki düşanı çaresizliğ sürükler."

"Patlama mı?" diye hırladı Hephaestus. "Nefesin ne kadar süre ; dayanabilir, sefil siyah? Ben daha fazla üfleyebilirim, biliyorum!"

"Ama..." diye başadı Drizzt, oyuğ göstererek. Bu kez, ejderhanın içine ani nefes çekiş Drizzt'i pek çok adım ileri savurmuşu ve ] neredeyse ayaklarını yerden kesecekti. Drow, belirledikleri işreti j verecek kadar aklına mukayyet olmayı başrdı "Dokuz Cehennej min Ateş!" diye bağrdı Hephaestus, başnı boydan boya oyuğn"] hizasında sallarken.

"işret!" dedi Mateus, karmaşnın arasında. "Hayatınız pahasına koşn! Koşn!"

"Asla!" diye bağrdı korkmuşolan Birader Herschel ve Jankin|

dışnda diğrleri itiraz etmedi.

"Ah, böylesine çile çekmek!" diye feryat etti, karışışsaçlı, tünelden dışrı çıkan fanatik.

"Yapmalıyız! Hayatımız buna bağı!" diye hatırlattı onlara Mateus, bir yandan yanlışbir yöne gitmesini önlemek için Jankin'i saçlarından tutarak.

Tünel çıkışnda saniyeler boyunca mücadele ettiler ama sonra diğr rahipler, belki de tek şnslarının gelip geçmekte olduğnu fark ederek, tünelden fırladılar ve duvarın dibinde aşğ eğmli yol boyunca yuvarlandılar. Kendilerine geldiklerinde, kesinlikle güvendeydiler ve amaçsızca, tünele gerisin geri tırmanmak ile çıkış yönlenmek arasında kararsızca bocalayarak, bir oraya bir buraya gidip geliyorlardı. Çaresiz kıpırdanışarı, özellikle Mateus Jankin'i zaptetmeye çalışrken yukarı çıkmaları imkansız gibiydi, bu yüzden tek yollan çıkışı. Birbirlerine takılıp sendeleyerek, rahipler oda boyunca kaçmaya başadılar.

içinde bulundukları dehşt durumu dahi, onları, hatta Jankin'i bile, geçerken buldukları değrli eşaları ceplerine atmaktan alıkoymuyordu.

Hiçbir zaman böylesine bir ejderha ateş patlaması olmamışı! Hephaestus, gözleri kapalı, oyuktaki taş yok ederek, kükrüyor da kükrüyordu. Büyük alev damlaları odanın içinde patlıyordu -Drizzt, ısı yüzünden neredeyse kendinden geçecekti- fakat bu rahatsız edici konuğnu sonsuza kadar susturmakta kararlı kızgın ejderha durmak bilmiyordu.

Ejderha, gösterisinin sonuçlarını görmek için etrafa bir kere baktı. Ejderhalar, hazine odalarını dünyadaki herşyden daha iyi tanırlardı, ve Hephaestus ana odadan çıkış doğu koşuran beşfigürü gözden kaçırmamışı.

Nefes aniden kesildi ve ejderha şyle bir salındı. "Hırsızlar!" diye kükredi, gökgürlemesini andıran sesiyle bir taş ikiye bölerek.

Drizzt, oyunun sona erdiğni biliyordu.

Koca, mızraklarla dolu gibi görünen çene drowa doğu kapandı. Kaçacak başa yeri olmayan Drizzt, yana bir adım atıp sıçradı. Ejderhanın boynuzlarından birini yakalayarak, yaratığn kafasına tırmanmaya başadı. Drizzt, tepesine çıkmayı başrmış ejderha l*

onu silkelemeye çalışrken, hayatı pahasına tutunuyordu. Bir pala için elini uzattı ama eline bir cep geldi, ve içinden bir avuç dolusu toz çıkardı. Bir an bile tereddüt etmeden, drow tozu, ejderhanın şytani gözlerine serpti.

Hephaestus çılgına dönmüşü, kafasını çılgınca aşğ ve yukarı sallıyordu. Drizzt, inatla tutunuyordu ve kurnaz ejderha başa bir yöntem denedi.

Ejderhanın baş havaya son hızla atıldığnda, Drizzt, ejderhanın planını anlamışı. Tavan o kadar yüksek değldi...tabi ki Hephaestus'un sürüngenimsi boynu ile karşlaşırıldığnda. Uzun bir düşşü, ama o anda daha tercih edilir bir kaderdi, ve Drizzt, ejderhanın kafasını kayaya çarpmadan hemen önce kendini bıraktı.

Hephaestus, çarpmanın etkisiyle zar zor yavaşamış nefesini içine çekerken, Drizzt, sersemlemişbir şkilde ayağ kalkmışı. Ne ilk ne de son kez olduğ gibi, tavandan kopan büyük bir kaya kütlesi ejderhanın kafasına düşrken, şns bir kez daha drowu kurtarmışı. Hephaestus'un nefesi, zararsız bir duman olarak çıktı ve Drizzt tüm hızıyla, yakındaki bir hazine kümesine fırlayarak, dibine daldı.

Hephaestus, öfke ile kükredi ve düşnmeden nefesinin geri kalanını hazine yığnının üzerine boşlttı. Altın sikkeler eriyerek bir bütün oluyor; paha biçilmez mücevherler basınçtan parçalanıyordu. Yığn yirmi ayak boyunda ve sıkıca toplanmışı, ama Drizzt, en gerisinde olmasına rağen sırtının alevler içinde olduğnu hissetti. Dumanı tüten pelerinini, erimişaltınla bir bütün halinde bırakarak, yığndan atladı.

Ejderha gerilerken, Drizzt, palalarını çekip dışrı çıkmışı. Drow, cesurca, aptalca öne doğu atılarak, tüm gücüyle vuruyordu. İi vuruşn sonunda, şşın bir halde durdu, iki palası da elinde acı verecek bir şkilde titriyordu; onları taşbir duvara vursa da aynı sonucu verirdi!

Baş yukarda, Hephaestus, bu saldırıya önem vermemişi. "Altınım!" diye feryat etti ejderha. Ardından yaratık aşğya baktı, lamba ışğ gibi gözleri bir kez daha drowu delip geçiyordu. "Altınım!" dedi Hephaestus yeniden, korkunç bir şkilde.

Drizzt çaresizce omuz silkti ve ardından koşaya başadı. Hephaestus, kuyruğnu etrafta sallamaya başadı, başa bir hazine yığnına vurarak altın ve gümüşsikkelerle, mücevherlerin odada uçuşasına neden oldu. Sıkı sıkıya yerleşirilmişyığnların arasından geçerken bir yandan da durmaksızın "Altınım!" diye kükrüyordu.

Drizzt, başa bir yığnın arkasına düşüşü. "Bana yardım et Guenhwyvar," diye yalvardı, figürü yere bıraktığnda.

"Kokunu alıyorum, hırsız!" diye kedi gibi mırladı Drizzt'in saklandığ yığnın yakınında...sanki bir fırtına bunu yapabilirmişgibi. Buna karşlık olarak, panter yığnın tepesine geldi, meydan okurcasına kükredi ve ardından yaylandı. En alttaki Drizzt, Hephaestus öne atılırken, adımları sayabilmek için dikkatle dinliyordu.

""Seni dişerimle parçalayacağm, şkildeğşirici!" diye böğrdü ejderha, ve ağı açık Guenhwyvar'a atılıp, çenesini kapattı.

Ama dişerin, hatta ejderha dişerinin bile, Guenhwyvar'ın dönüşüğ maddesiz dumana pek az etkisi olabilirdi.

Dışrı fırlarken Drizzt, kaçış çılgına dönmüşejderhanın gürültüsü ile gizlenmişolarak cebine birkaç heykelcik atmayı başrmışı. Oda büyüktü ve Hephaestus kendine gelip onu gördüğnde Drizzt tamamen gitmemişi. Şşrmışfakat öfkesi dinmemişejderha, kükredi ve Drizzt'in peşne takıldı.

Kitaptan bildiğ kadarıyla Hephaestus'un konuşuğ, ama ejderhanın, kendisinin bunu bilmediğni sandığnı umduğ goblin dilinde bağrdı, "Aptal yaratık beni dışrı kovaladığnda, dışrı çıkıp geri kalanını götürün!"

Hephaestus aniden durdu ve geri dönerek, madenlere inen aşğdaki tüneli gözlemeye başadı. Aptal ejderha, bir korku krizi içindeydi, hilekar drowu yutmak istiyor ama aynı zamanda arkadan gelebilecek bir hırsızlıktan endişleniyordu. Hephaestus, tünele doğu ilerledi ve emin olmak için kafası ile girişn üstündeki duvara başyla vurdu, ardından geri dönüp herşyi tekrar düşnmeye koyuldu.

Ejderha, artık hırsızların çıkış ulaşıklarının biliyordu; eğr onları yakalamak istiyorsa açık gökyüzüne çıkması gerekiyordu; ki yılın bu zamanında, ejderhanın kârlı iş düşnülürse çok mantıklı sayılmazdı. En sonunda, Hephaestus içinde bulunduğ ikilemi sona erdirecek çözümü bulmuşu: Yoluna bir sonra çıkacak olan tüccar grubunu sonuna kadar yemeye yemin etti. Uykusuna döndüğnde kesinlikle unutacak olduğ bu kararla gururunu tamir etmişolan ejderha odasına dönüp, altınlarını ve istemeden erittiğ yığnlardan kurtarabildiklerini toparlamaya başadı.

"Bizi dışrı çıkarttın!" diye bağrdı Birader Herschel. Drizzt, onları ejderhanın inin girişnin batısındaki kayalık bir vadide yakaladığnda, Jankin dışndaki tüm rahipler kendisine sıkıca sarılmışardı.

"Eğr yaptıklarını ödememizin bir yolu varsa...!"

Buna yanıt olarak Drizzt ceplerini boşltmaya başadı, ve altın eşalar ve biblolar, akşmüstü güneşnde parıldarken beşçift göz ardına dek açıldı. Özellikle, beşsantim bir yakut, rahiplerin bilebileceklerinin çok ötesinde bir zenginlik vaad ediyordu.

"Sizin için," diye açıkladı Drizzt. "Hepsi. Hazinelere ihtiyacım yok."

Hiçbiri cebindeki ganimeti ortaya çıkarmaya istekli olmayan rahipler, suçlulukla etraflarına baktılar. "Belki de bir kısmını saklamalısın," diye teklif etti Mateus, "eğr hâlâ tek başna yol almaya niyetliysen."

"Öyleyim," dedi Drizzt kararlılıkla.

"Burada kalamazsın," dedi Mateus, anlayışa. "Nereye gideceksin?"

Drizzt, gerçekte bunu fazla düşnmemişi. Tek bildiğ, yerinin bu Ağayan Rahipler arasında olmadığydı. Bir süre için, yolculuk ettiğ pek çok çıkmaz yollan gözden geçirdi. Aklına aniden bir fikir geldi.

"Sen söyledin," dedi Jankin'e işret ederek. "Tünele girmeden bir hafta evvel yerin adını verdin."

Jankin, hatırlayamayarak, ona merakla baktı.

"On-Kasaba," dedi Drizzt. "Başna buyrukların yeri, başna buyruk birinin yerini bulabileceğ bir yer."

"On-Kasaba mı?" dedi Mateus duraklamayla. "Kesinlikle yolunu bir kez daha gözden geçirmelisin, dostum. Ne Buzyeli Vadisi ne de On-Kasaba'nın zorlu katilleri konuksever değllerdir."

"Her zaman rüzgar eser," diye ekledi Jankin, karanlık ve boşgözlerinde yanan bir arzuyla, "acıtıcı kumlarla ve dondurucu soğğyla. Seninle geleceğm!"

"Ve de canavarlar!" diye ekledi bir diğri, Jankin'in kafasının arkasına vurarak. "Tundra yetileri ve beyaz ayılar, ve acımasız barbarlar! Hayır, Hephaestus'un kendisi bile beni oraya kovalasa gitmezdim!"

"Aslında ejderha bunu yapabilir," dedi Herschel, o kadar da uzakta olmayan ejderha inine endiş ile göz atarak. "Yakınlarda bazı çiftlik evleri var. Belki geceyi orada geçirebiliriz ve yarın da tünele geri döneriz."

"Sizinle gelmeyeceğm," dedi Drizzt yeniden. "On-Kasaba için misafirperver değl diyorsunuz, peki Mirabar'da daha sıcak bir karşlama bulabilir miyim?"

"Bu akşm çiftçilere gideceğz," diye yanıtladı Mateus, kelimelerini bir daha düşnerek. "Sana orada bir at ve ihtiyacın olacak erzağ alırız. Gitmeni kesinlikle dilemiyorum," dedi "ama On-Kasaba iyi bir seçim gibi görünüyor" -Dimdik Jankin'e bakmışı- "bir drow için. Pek çoğ orada yerini bulmuşur. Hiçbir yeri olmayanlar için gerçek bir evdir."

Drizzt, rahibin sesindeki içtenliğ anlamışı ve Mateus'un canayakınlığndan mutluydu. "Orayı nasıl bulurum?" diye sordu.

"Dağarı izle," diye yanıtladı Mateus. "Hep sağelinin olduğ yerde tut onları. Otlağ ulaşığnda, Buzyeli Vadisi'ne girmişindir. Burayı yalnızca, Dünyanın Belkemiğ'nin kuzeyindeki arazide tek bir tepe işret eder. Kasabalar onun etrafına kurulmuşur. Umarım orada aradığn herşyi bulursun!"

Bununla birlikte rahipler ayrılık hazırlıklarını yapmaya başadılar. Ellerini başnın arkasında birleşiren Drizzt, vadi duvarına yaslandı. Gerçekten de rahipleri bırakmanın zamanıydı, ama bunun meydana getirdiğ suçluluk ve yalnızlık hissini yadsıyamazdı. Ejderhanın ininden aldıkları hazineler dostlarının hayatını tam anlamıyla değşirebilir, onlara bir yuva ve tüm ihtiyaçlarını sunabilirdi, ama zenginlik Drizzt'in yüzleşiğ engelleri değşiremezdi.

Jankin'in evsizlerin yurdu, başa gidecek yerleri olmayanların toplandığ yer diye adlandırdığ On-Kasaba, drowa bir ölçü umut vermişi. Kaç kere kader onu ordan oraya savurmuşu? Kaç kapıya umutla yaklaşp, bir mızrağn ucuyla geri çevrilmişi? Drizzt, bu sefer farklı olacağnı söyledi kendi kendine, eğr başna buyrukların arasında da bir yer bulamazsa, nereye gidebilirdi?

Uzunca bir zamandır trajedi, suçluluk ve önyargılardan kaçan, kuştılmışdrow için, umut, rahatlatıcı bir duygu değldi.

Rahipler, ufak çiftçi kasabasına gittiklerinde Drizzt, geceyi bir ağç kovuğnun içinde geçirmişi. Ertesi sabah, bir atla döndüklerinde, gruptan biri göze çarpan bir biçimde eksikti.

"Jankin nerede?" diye sordu Drizzt, endişyle.

"Bir ağlda bağı," diye yanıtladı Mateus. "Dün kaçmaya çalışı, geri dönmek için..."

"Hephaestus'a" diye onun yerine cümlesini bitirdi Drizzt.

"Eğr bugün de fikri değşediyse, ona izin verebiliriz," diye ekledi Herschel, tiksintiyle.

"İu351 te atın," dedi Mateus, "Eğr gece fikrini değşirmediyse."

"Ve işe bu da yeni örtün," dedi Herschel. Drizzt'e iyi işenmiş kürkle kaplı bir pelerin uzatmışı. Drizzt, rahiplerin, her zamankinin aksine ne denli cömert olduklarını görüyordu ve neredeyse fikrini değşirecekti. Buna karşn diğr ihtiyaçlarını göz ardı edemezdi, ve bu isteklerini bu grupla karşlayamazdı.

Kararlılığnı göstermek için, drow, üzerine binmek için hayvana doğu yürüdü. Drizzt, daha önceden de bir at görmüşü, ama bu kadar yakından değl. Sadece hayvanın gücüne bile hayranlık duymuşu, hayvanın boynundan dışrı kaslar fışırıyordu, aynı şkilde hayvanın uzunluğ da onu etkilemişi.

Bir süresini atın gözlerinin içine bakıp, becerebildiğ kadar ona niyetini anlatmak için harcadı. Ardından, herkesi hatta Drizzt'i şşına çevirerek, at, sürücünün rahatlıkla eğre oturması için eğldi.

"Atlarla tecrübelisin," dedi Mateus. "Daha önceden yetenekli bir sürücü olduğnu söylememişin."

Drizzt yalnızca başnı salladı ve at hızla gitmeye başadığnda eğr üzerinde kalmak için mümkün olduğnca çaba sarfetti. Yaratığ nasıl kontrol edeceğni öğenmesi Drizzt'in uzunca bir vaktini almışı, döndürmeyi becerdiğnde, iyice doğya -yanlışyöne- doğu gidiyordu. Bu çizdikleri daire boyunca, Drizzt, istifini bozmamak için bayağ çaba sarfetti, ve atlarla hiç aralan olmayan rahipler, yalnızca başarını sallayıp, gülümsediler.

Saatler sonra, Drizzt, Dünyanın Belkemiğ'nin güney kısmını takip ederek, hızla batıya gidiyordu.

*****

"Ağayan Rahipler," diye fısıldadı Roddy McGristle, aynı haftanın sonlarında bir kez daha Mirabar tüneline giren grubu kayalık bir uçurumdan izlerken.

"Ne?" dedi Tephanis aptalca bakarak, Roddy'ye katılmak için kesesinden dışrı fırlamışı. İk defa, cinin hızı onu tehlikeye sokmuşu. Daha farkına varamadan, Tephanis ağından baklayı çıkarmışı, "Olamazejderha..."

Roddy'nin bakışarı Tephanis'in üzerine bir fırtına bulutunun gölgesi gibi düşüşü.

"Yanibendüşnüyordumki..." dedi hızla Tephanis, ama farkına vardı ki, tüneli kendisi kadar iyi tanıyan Roddy, cinin kilitlerle ilgili yeteneğni de biliyordu ve yaptığnı tahmin ediyordu.

"Drowu kendi başna öldürmeye kalktın," dedi Roddy sakince. "Lütfenefendim," diye yanıtladı Tephanis. "Benimniyetim... Siziniçinendişlendim. Drowbirşytan, biliyorum! Onlarıejderhanınininegönderdim. Düşndümkisiz..."

"Unut gitsin," diye hırladı Roddy. "Ne yaptıysan yaptın yapılacak bir şy yok. Şmdi kesene geri dön. Eğr drow ölmemişe, bunu düzeltme şnsımız olabilir."

Tephanis başyla onayladı, rahatlamışbir halde kesesine döndü. Roddy onu sırtlanıp, köpeğni yanına çağrdı.

"Rahipleri konuşuracağm," diye yemin etti ödül avcısı, "ama önce..." Roddy, keseyi sallamaya ve sertçe duvara vurmaya başadı. "Efendim!" diye cinin acı dolu yakarış duyuldu. "Seni drow hırsızı..." dedi Roddy oflayarak, ve keseyi sert duvara çarpmaya devam etti. İk vuruşar sırasında Tephanis kıpırdanmışve hatta ufak kamasıyla bir delik açmayı da başrmışı. Ama ardından kese bir ıslaklıkla karardı, artık cin hareket etmiyordu.

"Drow hırsızı ucube," diye mırıldandı Roddy, elindeki kanlı keseyi fırlatırken. "Haydi köpek. Eğr drow hâlâ hayattaysa, rahipler nerede olduğnu bilirler."

Ağayan Rahipler, kendilerini çile çekmeye adamışbir kardeşikti, ve içlerinden bazıları, -özellikle de Jankin- gerçekten de hayatlarında çok acı çekmişerdi. Buna karşn hiçbiri, çıldırmışgözlerle bakan Roddy McGristle'ın ellerinde buldukları vahşt derecesini hayal dahi etmemişerdi, ve daha bir saat geçmişi ki, Roddy de, dağık arazinin güneyi boyunca, batıya doğu hızla yol alıyordu.

Sonsuz gibi görünen şrkısıyla soğk doğ rüzgarı kulaklarını dolduruyordu. Drizzt bunu, Dünyanın Belkemiğ'nin batısından dönüp kuzeye ve ardından doğya bu rüzgarla anılan çorak alana, Buzyeli Vadisi'ne, yöneldiğnden beri duyuyordu. Bu acı dolu iç çekiş ve rüzgarın dondurucu ısırışarını istekle kabulleniyordu, çünkü havanın bu akış Drizzt için özgürlüğn rüzgarıydı.

Drizzt, dağık arazinin etrafında döndüğnde, özgürlüğn bir başa işreti, genişdenizin görüntüsü ortaya çıkmışı. Drizzt bu sahil çizgisini Luskan'a giderken bir kere ziyaret etmişi, ve şmdi biraz ara vererek sahil boyunca birkaç mil ilerlemek istiyordu. Ama soğk rüzgar ona çetin geçecek kış hatırlatmışı; kar yağaya başadıktan sonra bu vadiyi geçmenin ne kadar zorlu olabileceğni anlamışı.

Drizzt, Kelvin'in Anıtı olarak bilinen genişarazinin kuzeyindeki tek başna duran dağ, vadiye adımını attığnın ertesi günü görmüşü. Heyecanla, yalnız başna yükselen zirvesini, ev olarak adlandıracağ yerin işreti olarak görerek, ona doğu ilerledi. Dağ her dikkatli bakışnda, çekimser bir umut içini sarıyordu.

Ticaret yolu boyunca, güneyden On-Kasaba'ya yaklaşıkça pek çok ufak topluluğn, yalnız yük arabalarını ve bir avuç dolusu at sürücüsünün yanından geçti. Güneşbatıda alçaktan görülüyordu, ışğ ise zayıftı, ve Drizzt, abanoz rengi derisini saklamak için pelerininin kukuletasını iyice aşğ indirmişi. Her geçen yolcuya saygılı bir şkilde başyla selam veriyordu.

Çatlaklarla örtülü arazinin üçyüz metre kadar tepesine uzanan ve kısa yaz mevsimi boyunca bile karla kaplı olan Kelvin'in Anıtı haricinde bölgeye üç göl hakimdi. Bölgeye adını veren On-Kasaba arasından yalnızca Brynn Shander adındaki ana şhir göllerden ayrı duruyordu. Alçak bir tepenin üzerinde bir düzlükte, bayrağ sert rüzgarlara meydan okurcasına sallanarak duruyordu. Ticaret yolu, bölgenin ana ticaret merkezi olan bu kasabaya yöneliyordu.

Uzaktaki ateşerden yükselen dumanlardan Drizzt, pek çok topluluğn tepedeki bu şhirde olduğnu söyleyebiliyordu. Güzergahını bir kez daha gözden geçirdi, acaba ana kente gitmektense daha ufak ve kapalı kasabalardan birine mi yönelmeliydi, merak ediyordu.

"Hayır," dedi drow kararlılıkla, oniks figüre dokunmak için elini kesesine götürdü. Drizzt, atını ileriye, tepedeki duvarlarla örtülü kentin yasaklayıcı kapılarına doğu sürdü.

"Tüccar mısın?" diye sordu demirden örülmüşgeçidin önünde sıkıntıyla dikilmişiki muhafızdan biri. "Ticaret yapmak için senenin geç bir vakti."

"Tüccar değlim," diye yanıtladı Drizzt, sakince, vaktinin geldiğni anlayarak sakinliğni kaybetmeye başamışı. Ellerini yavaşa kukuletasına götürürken, titreyen ellerini hareket ettirmemeye çalışyordu.

"O halde hangi kasabadansın?" diye sordu diğr muhafız. Drizzt ellerini, bu soruyla cesaretini kaybetmişbir halde geri çekti.

"Mirabar'dan," diye yanıtladı dürüstçe, ve ardından, kendisini durdurmaya izin vermeyecek bir şkilde, ve muhafızın araya başa bir soru sokmasından önce, ellerini kukuletasına götürüp açtı.

Dört göz ardına dek açılmış eller anında silahlara yönelmişi.

"Hayır!" dedi Drizzt sertçe. "Hayır, lütfen." Hem sesine hem de duruşna, muhafızların anlam veremediğ bir yorgunluk çökmüşü. Drizzt'in anlamsız savaşar ve yanlışanlamalar için gücü kalmamışı. Goblin orduları ya da yıkım yapan bir deve karş palaları kolayca eline gelirdi, ama kendisiyle yalnızca yanlışanlaşalardan dolayı savaşaçanlara karş, silahlan tam anlamıyla ağr geliyordu.

"Ben, Mirabar'dan geldim," diye devam etti Drizzt, her hece ile sesi daha seri bir hale geliyordu. "On-Kasaba'ya barışiçinde yerleşek için." Ellerini, tehdit oluşurmadığnı göstermek için iki yana açmışı.

Muhafızlar nasıl karşlık vereceklerini bilmiyorlardı. İisi de bir kara elf görmemişi -fakat Drizzt'in onlardan biri olduğnu biliyorlardı- ya da ırkları hakkında ateşn başnda elfleri birbirinden ayıran savaşar hakkında anlatılan eski savaşhikayelerinden başa bir şy bilmiyorlardı.

"Burada bekle," dedi muhafızlardan biri bu emirden hoşanmışgörünmeyen diğrine, nefes alırcasına. "Ben gidip sözcü Cassius'u haberdar edeceğm." Demirle örülmüşkapıyı sertçe açtı ve arasıni dan sıyrılıp gidebileceğ kadar bir açıklık oluşuğnda içinden geçti. Geride kalan muhafız, gözünü kırpmadan ve silahının kabzasını elinden ayırmadan bekliyordu.

"Eğr beni öldürürsen, yüz kadar mekanik yayın oku seni delik deşk eder," diye açıkladı, kendinden emin bir ses tonuyla konuşaya çalışrak ama bunu beceremeden.

"Neden yapayım?" diye sordu Drizzt, masumca, ellerini genişe iki yana açmaya devam edip, tehditkat görünmemeye çalışrak. Bu karşlaşanın ş ana kadar iyi gittiğne inanıyordu. Daha önceden yaklaşaya cesaret ettiğ her kasabada, onu ilk görenler ya dehştle kaçmışya da çıkardıkları silahlarıyla onu kovalamışardı.

Kısa bir süre sonra diğr muhafız, yanında ufak tefek ve zayıf görünen, yeni traşolmuş ve açık mavi gözleriyle sürekli etrafı kolaçan edip her ayrıntıyı içine işeyen bir adamla geri dönmüşü. İi kıyafetler giyiyordu, ve iki muhafızın ona gösterdiğ saygıdan, Drizzt hemen, onun yüksek rütbeli olduğnu anlamışı.

Bir süre boyunca Drizzt'i gözleyerek, her hareketini ve hattını gözden geçirdi. "Ben Cassius'um," dedi uzunca bir sürenin ardından. "Bryn Shande/in sözcüsü ve On-Kasaba Yönetim Heyeti'nin ana sözcüsü."

Drizzt, hafifçe eğldi. "Ben Drizzt Do'Urden'im," dedi "Mirabar ve ötesinden, şmdi ise On-Kasaba'ya geldim."

"Neden?" diye sordu Cassius, sertçe, onu hazırlıksız yakalamaya çalışyordu.

Drizzt, omzunu silkti. "Bir neden gerekli mi?"

"Bir kara elf için, muhtemelen," diye yanıtladı Cassius dürüstçe.

Drizzt'in kabullenir gülümsemesi sözcüyü etkisiz bırakmışve o sırada sözcünün iki yanında korumak için yakın duran iki muhafızı sessizleşirmişi. "Gelmek istememin ötesinde, gelmek için başa bir neden sunamam," diye devam etti Drizzt. "Yolum çok uzundu, sözcü Cassius, bezgin bir haldeyim ve dinlenmeye ihtiyacım var. Bana, On-Kasaba'nın, başna buyrukların yeri olduğ söylendi, ve bundan şphe etmeyin ki bir kara elf, yeryüzü sakinlerinin arasında başna buyruk biridir."

Yeterince mantıklı görünüyordu, ve Drizzt'in içtenliğ, dikkatli sözcüye açıkça görünüyordu. Çenesini avucunun içine alan Cassius uzunca bir süre düşndü. Drowdan korkmuyor, sözlerinden şphe duymuyordu, ama bir drowun varlığnın kasabada karışklığ yol açmasına izin vermeye niyeti yoktu.

"Bryn Shander senin yerin değl," dedi Casius, açıkça, ve Drizzt'in lavanta rengi gözleri bu haksız açıklama karşsında daraldı. Cassius, yılmaz bir ifadeyle kuzeyi işret etti. "Lonelywood'a, Maer Dualdon'un yatağnın kuzeyindeki ormana git." diye teklifte bulundu. Ardından bakışarını güneydoğya yöneltti. "Ya da Good Mead'e veya güney gölü üzerindeki Dougan'ın Deliğ'ne, Kızılsular'a. Buraları, daha az karışklığ yol açacağn ve daha az sorunla karşlaşcağn ufak kasabalar."

"Peki ya benim girmemi reddettiklerinde?" diye sordu Drizzt. "Oradan sonra nereye, adil sözcü? Boşbir arazide, ölmek için rüzgarların içine mi?"

"Bilemezsin..."

"Biliyorum," diye sözünü kesti Drizzt. "Bu oyunu defalarca oynadım. Kim bir drowu, hatta kendi halkını ve hayat biçimlerini terketmiş ve barışiçinde yaşmaktan başa hiçbir şy arzulamayan bir drowu arasına kabul eder?" Drizzt'in sesi gururluydu ve kendine acıma ifadesi yoktu, ve bir kez daha Cassius bu sözlerin doğu olduğnu anladı.

Gerçekten de Cassius, anlayışa yaklaşyordu. Kendisi de zamanında başna buyruk bir serseriydi ve dünyanın öteki tarafına, terkedilmişBuzyeli Vadisi'ne bir ev bulmak için gelmeye zorlanmışı. Buradan daha ötesi yoktu; Buzyeli Vadisi, başna buyruk birinin son durağydı. O anda Cassius'un aklına başa bir düşnce geldi, bu ikilem karşsında vicdanını rahatsız etmeyecek muhtemel bir çözüm.

"Ne kadar zamandır yerzündesin?" diye sordu Cassius içtenlikle, duyduğ ilgiden.

Drizzt bu soruyu bir an düşndü, sözcünün nereye varmaya çalışığnı anlamaya çalışyordu. "Yedi yıl," diye yanıtladı.

"Kuzeyde mi?"

"Evet."

"Ve bir ev, seni kabul edecek bir kasaba bulamadın," dedi Cassius. "Sert kışar atlatmışındır ve muhtemelen daha doğudan gelen başa düşanlar. Kemerine asılı o kılıçlarla tecrübeli misin?"

"Ben bir korucuyum," dedi Drizzt hemen.

"Bir drow için alışlmamışbir meslek," diye yorumda bulundu Cassius.

"Ben bir korucuyum," dedi Drizzt yeniden, daha güçlü bir şkilde, "doğnın yolu ve silahlarımın kullanış hakkında iyi eğtildim."

"Bundan şphem yok," dedi Cassius eğenerek. Durakladı ve ardından, "Barınak ve tenha bir yer sağayacak bir yer var," dedi sözcü, bakışarıyla Drizzt'in gözlerini kuzeyde, Kelvin Anıtı'nın yamaçlarına yönlendirerek. "Cücelerin vadisinin ardında dağuzanır," diye açıkladı Cassius, "ve o açık tundranın ardında. Dağn kuzey eteklerinde bir gözcü On-Kasaba'nın işne gelecektir. Tehlike hep oradan geliyormuşgibi görünüyor."

"Buraya evimi bulmaya geldim," diye araya girdi Drizzt. "Sen ise bana kaya yığnları arasında bir delik ve hiçbir şy borçlu olmadığm kişler için görev yapmamı teklif ediyorsun." Gerçekte, bu teklif Drizzt'in korucu ruhuna cazip geliyordu.

"Sana işerin farklı olduğnu söylememi ister misin?" diye yanıtladı Cassius. "Ortalıkta dolanan bir drowu Bryn Shander'e sokmayacağm."

"Bir insan kendini kanıtlamak zorunda olur muydu?"

"Bir insan, böylesine ölümcül bir ün taşmaz," diye yanıtladı Cassius, hemen, tereddüt etmeden. "Eğr ben o denli açık kalpli olsam, sadece sözlerine bakarak seni kabullensem ve kapılarımı ardına kadar açsam, içeri girip de kendine bir yuva bulabilir miydin? ikimiz de bunun cevabını biliyoruz, drow. Sana temin ederim ki Bryn Shander'deki herkes bu denli sıcak kalpli olmayacaktır. Niyetin ve yaptıkların ne olursa olsun, nereye gidersen git rahatsızlığ yol açar, dövüşek zorunda kalırsın.

"Her kasabada aynısı olurdu," diye devam etti Cassius, yurtsuz drowun içinde, kelimelerinin gerçeğ yansıttığnı tahmin ederek. "Ben sana, iyi ya da kötü hareketlerinin sana derinin renginin ötesinde bir ün kazandıracağ, On-Kasaba'nın sınırları içinde, kayaların arasında bir delik sunuyorum. Teklifim sana hâlâ sığmı görünüyor?"

"Erzağ ihtiyacım olacak," dedi Drizzt, Cassius'un sözlerindeki gerçeğ kabullenerek. "Ve ya atım? Bir dağyamacının, böyle bir hayvan için uygun olduğnu sanmıyorum."

"O halde atını sat," diye teklifte bulundu Cassius. "Muhafızım onun için iyi bir fiyat alıp karşlığnda sana ihtiyacın olan erzağ sağayacaktır."

Drizzt, bu teklifi bir an düşndü, ardından dizginleri Cassius'a uzattı.

Ardından, kendini zeki bularak, sözcü ayrıldı. Yalnızca bir sorunu önlememiş aynı zamanda, Bruenor Battlehammer ve ciddi yüzlü cücelerin drowun sorun çıkarmasını önleyebilecekleri bir yere, sınırlarını korumaya göndermişi.

Roddy McGristle, yük arabasını dağık bölgenin batısındaki gölgelerin altında kurulmuşufak bir kasabaya çekti. Ödül avcısı, yakında karın geleceğni biliyordu, ve başadığnda vadinin yarısında yakalanmaya niyeti yoktu. Çiftçilerle birlikte burada kalacak ve kış bekleyecekti. Hiçbir şy bu bölgeden geçmeden tadiyi terkedemezdi, ve eğr Drizzt, rahiplerin dediğ gibi oraya gittiyse, kaçacak hiçbir yeri yoktu.

Soğğ rağen, yolculuk için karanlığ tercih eden Drizzt, o akşm kapılardan dışrı çıktı. Dağ kestirmeden yöneliş, yolunun cücelerin ev olarak adlandırdığ kayalık geçidin doğ kesitinden geçmesine neden olmuşu. Drizzt, bu sakallı kişlerin yerleşirmişolabilecekleri fazladan muhafızlara karş daha dikkatli davranıyordu. Cücelerle daha evvelden yalnızca bir kere, Mooshie'nin Korusu'ndan ilk çıktığ zamanlarda Adbar Kalesi'ni geçerken karşlaşışı, ve bu mutluluk veren bir tecrübe olmamışı. Cücelerin devriyeleri, hiçbir açıklama beklemeden onu kovalayıp, dağar boyunca günlerce takip etmişerdi.

Vadiyi aşak konusundaki tüm kararlılığna karşn, Drizzt, karşsına çıkan kayalardan, kesilmiştaşardan oluşuşbir merdivenin bulunduğ yüksek tepeyi göz ardı edemezdi. Dağn yarısını tırmanmışı ve önünde daha pek çok yol ve gece saati vardı, ama Drizzt, kasabaların ışklarının görünmeye başadığ panoramik görüntü karşsında büyülenerek tırmanışna adım adım devam etti.

Tırmanışyüksek değldi, yalnızca beşüz metre kadardı, ama düz tundra ve açık gece Drizzt'e beşşhrin manzarasını sunuyordu: ikisi doğdaki gölün kenarında, ikisi batıdaki en büyük gölün etrafında ve diğri, Bryn Shander, birkaç mil güneyde bir tepecikte.

Drizzt kaç dakikanın geçtiğni bilmiyordu, çünkü gördükleri, ona bunu farkettirmeyecek kadar fazla umut ve fantezi sağıyordu.On-Kasaba'ya geleli yalnızca bir gün olmuşu, ama daha şmdiden, dağn çevresindeki binlerce insanın kendisini duyup muhtemelen kabulleneceğni bilerek, görüntülerle rahatlıyordu.

Çakıl taşna sürtünürmüşesine bir homurdanma sesi Drizzt'i düşncelerinden sıyırdı. Bir kayanın arkasına kendini savunacak bir biçimde çömelerek geçti. Ardı arkasına gelen şkayetler, yaklaşn figürü açıkça ortaya koyuyordu. Omuzlan geniş boyu ise Drizzt'ten elli santim kadar kısaydı, buna karşn drowdan daha ağr görünüyordu. Daha siluet miğerini -taş vurarak- düzeltmeden önce Drizzt bunun bir cüce olduğnu anlamışı.

"Dagnaggit patladı," diye homurdandı cüce, miğerini ikinci kere 'ayarlayarak'.

Drizzt kesinlikle merak etmişi fakat aynı zamanda bir cücenin karanlık bir gecenin ortasında davetsiz bir drowu hoşkarşlamayacağnı bilecek kadar zekiydi. Bir 'ayarlama' daha yapmak için cüce yeniden hareketlendiğnde, Drizzt sıçradı, ve patika boyunca hafifçe yere basarak sessizce koşaya başadı. Cüceye yakın geçmişama bir bulutun gölgesinden daha fazla ses çıkarmamışı.

"Ha?" diye mırıldandı, kafasındaki miğerin oturmasından mutlu bir şkilde ayaklandığnda. "O da kim? Ne yapmak istiyorsun?" Bunun ardından bir seri zıplama hareketine başadı, gözleri dikkatle çevreyi gözlüyordu.

Yalnızca karanlık, kayalar ve rüzgar vardı.

•Hayat 13wlar\ Î3ir Hatıra

Mevsimin ilk karı Buzyeli Vadisi'nin üzerine tembelce yağyordu, rüzgarla savrulan bölgede alışlmıştipilerin aksine, büyük kar taneleri zigzaglar yaparak dansediyorlardı. Cattibrie adındaki genç kız, mağra evinin girişnden, bunu büyülenmişesine izliyordu, derin mavi gözleri, toprağ kaplayan beyaz battaniyeden yansıyan ışkla adeta daha da saf görülüyordu.

"Geç geldi, ama varınca sertleşyor," diye homurdandı, kızıl sakallı bir cüce olan Bruenor Battlehammer, evlat edinmişolduğ kızı Cattibrie'nin arkasına geldiğnde. "Buradaki herşy aslında beyaz ejderhalara göre olduğndan, sert bir mevsim olacak!"

"Oh, Babacığm!" diye yanıtladı Cattibrie inatla. "Mızmızlanmayı bırak! Kesinlikle güzel bir yağş ve onu sürecek rüzgarlar olmadan da zararsız."

"İsanlar," diye ofladı cüce alayla, hâlâ kızın arkasındaydı. Cattibrie, homurdanmıyorken bile sevecen bakışnı göremezdi, ama buna ihtiyacı da yoktu. Cattiebrie'nin tahminine göre, Bruenor'un onda dokuzu şddetli bir rüzgar, onda biri ise homurdanmaydı.

Cattibrie aniden cüceye dönmüşü, omuzuna inen kumral saçları yüzüne karışışı. "Dışrı çıkıp oynayabilir miyim?" diye sordu, yüzünde umut dolu bir gülümseme vardı. "Lütfen, Babacığm!"

Bruenor, en ciddi ifadesini takınmaya çalışrak "Çık dışrı!" diye haykırdı. "Bir budalanın dışnda hiçkimse, Buzyeli Vadisi kışnı oyun için uygun göremez! Biraz mantıklı ol, çocuk! Mevsim, kemiklerini donduracak!"

Cattibrie'nin gülümsemesi kaybolmuşu, ama bu kadar çabuk pes etmeyi reddediyordu. "Bir cüce için ne doğu bir laf!" diye karş çıktı, Bruenor'u korkutarak. "Siz deliklerinize daha uygunsunuz, ne kadar az gökyüzünü görseniz, o kadar fazla gülümsüyorsunuz! Ama benim önümde uzun bir kışvar ve bu gökyüzünü görmem için son şnsım olabilir. Lütfen, Babacığm?"

Bruenor, kızının etkileyiciliğ karşsında hırlayan görünümünü t

koruyamazdı ama dışrı çıkmasını istemiyordu. "Orada bir şylerin dolaşığndan endişleniyorum," diye açıkladı, otoriter görünmek isteyerek. "Birkaç akşm önce tırmanırken görmememe rağen, hissettim. Beyaz bir aslan olabilir, ya da beyaz bir ayı. En iyisi..." Bruenor sözünü bitiremedi, Cattibrie'nin mutsuz bakış cücenin kurgusal korkularını yok etmişi.

Cattibrie, bölgenin tehlikeleri karşsında acemi değldi. Bruenor ve cüce klamyla yedi yıldan fazla süredir yaşyordu. Daha beşkteyken, istilacı bir goblin grubu ailesini öldürmüş insan olmasına rağen Bruenor, onu kendi çocuğ gibi saymışı.

"Zorlu birisin, kızım benim," diye yanıtladı Bruenor, Cattibrie'nin geri çekilmez, üzüntü dolu ifadesi karşsında. "Dışrı çık ve oyun bul o halde, ama fazla uzağ gitmeyesin! Bana mağraları gözleyeceğne ve belinde bir kılıç ile düdük taşyacağna söz ver."

Cattibrie öne atılıp, sessiz cücenin hemen sildiğ ıslak bir öpücüğ Bruenor'un yanağna kondurdu, tünelden kaybolurken kızın ardından homurdanıyordu. Bruenor, klanlarının, işedikleri kayalar gibi sert lideriydi. Ama Cattibrie yanağna her mutluluk öpücüğ kondurduğnda, cüce ona boyun eğiğni farkediyordu.

"İsanlar!" diye homurdandı cüce yeniden, ve kendine sertliğni hatırlatmak için birkaç parça demir çıkartmak üzere, madene inen tüneli adımlamaya başadı.

Brucno/un ön kapısından üç mil kadar uzakta, Kelvin Anıtı' ndan vadiye bakan enerji dolu kız için itaatsizliğni mantığ bağamak kolaydı. Bruenor, Cattibrie' ye mağraları görecek yerde kalmasını söylemişi, ve bulunduğ bu yüksek nokta da, öyleydi, en azından etrafındaki tüm açık arazi görülebiliyordu.

Ama mutlu bir şkilde tümsekli bir arazide kayan Cattibrie, tecrübeli babasının uyarılarına uymamasındaki hatayı kısa bir zaman sonra farketti. Eğenceli bir kayışn ardından, ellerindeki soğğ ovuşururarak dibe geldiğnde, alçak sesli uğrsuz bir hırlama duymuşu.

"Beyaz aslan," dedi Cattibrie sessizce, Bruenor'un şphelerini hatırlayarak. Yukarı baktığnda babasının tahmininin tam olarak doğu olmadığnı farketti. Kızın, kendisine kayalık bir tepenin üstünden baktığm gördüğ yaratık gerçekten de bir kediyi andiriyordu, ama kedi siyahtı, beyaz değl ve aslan değl, koca bir panterdi.

Karş koyarcasına, Cattibrie bıçağnı kınından çıkardı. "Geri dur, kedi!" dedi, sesinde korku yoktu; çünkü korkunun vahş hayvanları saldırmaya davet ettiğni biliyordu.

Guenhwyvar kulaklarını yere paralelleşirdi karnını yere yaklaşırarak uzun ve kayalık bölgede yankılanan bir çınlamayla kükredi.

<^attibrie kükremedeki güce ve panterin gösterdiğ uzun ve fazla sayıda diş karş koyamazdı. Bir kaçışyolu bulmak için etrafına bakındı ama biliyordu ki nereye yönelirse yönelsin panterin ilk sıçramasından kaçamazdı.

"Guenhwyvar!" diye bir ses geldi yukarıdan. Cattibrie, yukarıya karlı açıklığ baktığnda, ince, pelerinli bir şklin kendine doğu en uygun yoldan ilerlediğni gördü. "Guenhwyvar!" diye çağrdı yeni gelen tekrar. "Git buradan!"

Panter, genizden gelen bir sesle yanıt verdi, ardından karla kaplı kayaları, ufak yamaçları sanki düz bir arazide ilerlermişesine sıçrayarak geride bıraktıı.

Devam etmekte olan korkularına karşn, panteri içten bir hayranlıkla izliyordu. Hayvanları her zaman sevmişve sıkça onları incelemişi ama Guenhwyvar/ın ipeksi kaslarının hareketi tüm hayal ettiklerinden daha ihtişmlıydı. En sonunda içinde bulunduğ transtan kurtulduğnda, ince yapılı siluetin tam arkasında olduğnu farketti. Bıçağ hâlâ elinde, arkasına döndü.

Drowla gözgöze geldiğnde, elindeki bıçağ yere düşrdü ve nefesi birden kesildi.

Drizzt de aynı şkilde bu karşlaşadan şşına dönmüşü. Amacı kızın iyi durumda olup olmadığndan emin olmaktı fakat Cattibrie'yi gördüğ anda, hatıraları bir sel gibi su yüzüne çıktığnda tüm amacını unutmuşu.

Drizzt, öncelikle kızın, çiftlikteki kum rengi saçlı çocukla aynı yaşarda olduğnu farketmiş ve bu düşnce kaçınılmaz olarak Maldobar'daki acı dolu hatıralarını geri getirmişi. Fakat, Cattibrie'nin gözlerine daha yakından baktığnda, düşnceleri anında daha geçmiş, karanlık hısımlarıyla yaşdığ günlerine yol aldı. Cattibrie'nin gözleri, istilacı ırkının elinden bir zamanlar kurtardığ ufak elf kızınınki gibi mutlu ve masum bir ışltı yayıyordu. Bu hatıra onu etkileyerek, kendi kardeş ve diğr drow dostlarıyla birlikte elf yerleşmini vahşce katlettikleri kanlı ormana götürmüşü.

O çılgınlık anında, Drizzt neredeyse elf çocuğnu öldürerek, kendini, hısımlarının büyük bir istekle takip ettiğ o karanlık yola koyacaktı.

Drizzt kendini bu hatıralardan silkeledi ve kendine bu çocuğn başa bir ırktan başa bir çocuk olduğnu hatırlattı. Bir selamlama kelimesi söylemeye çalışı, ama kız gitmişi.

Ev olarak kullandığ, dağn kuzey yüzündeki mağrasına giderken, lanetleyici "drizzit" kelimesi defalarca drowun zihninde yankılandı.

Aynı gece, mevsimin yarattığ katliam tam anlamıyla başamışı. Reghed Buzulları'na üfleyen soğk doğ rüzgarı, karları, aşlamayacak engeller haline getirmişi.

Cattibrie, Kelvin'in Anıtı'na ancak pek çok haftanın ardından gidebileceğnden endişli, karın düşşnü yalnız başna izledi. Ceza korkusu ve de Bruenor'un drowu uzaklaşıracağ korkusuyla, ne Bruenor'a ne de diğr cücelere drow hakkında hiçbir şy söylemedi. Kümelenen kara bakarken, Cattibrie, daha cesur olmuşolmayı, orada kalıp garip elfle konuşuşolmayı diliyordu. Rüzgarın her uğltusu bu arzuyu güçlendiriyor ve kız, tek şnsını yitirip yitirmediğni merak ediyordu.

"Bryn Shander'e doğu yola çıkıyorum," diye haber verdi Bruenor, iki aydan fazla bir süre sonra. Normalde Buzyeli Vadisi'nde süren yedi aylık kışmevsimine beklenmeyen bir ara gelmişi, nadir rastlanan bir Ocak erimesi. Bruenor, kızına uzunca bir süre kuşuyla baktı. "Bugün dışrı çıkmayı düşnüyor musun?" diye sordu.

"Eğr yapabilirsem," diye yanıtladı Cattibrie. "Mağralar etrafında ve rüzgar da o kadar soğk değl."

"Seninle gitmesi için bir ya da iki cüce bulayım," diye teklif etti Bruenor.

Bunun drowu araşırmak için iyi bir fırsat olduğnu düşnen Cattibrie, karş çıktı. "Hepsi kapılarını tamir ediyor!" dedi amaçladığndan daha kesin bir sesle. "Benim gibi biri için onları rahatsız etmeyesin!"

Bruenor'un gözleri kısıldı. "İinde çok fazla inat var."

"Bunu babamdan almışm," dedi Cattibrie, gelebilecek tüm karş çıkışarı durduran bir göz kırpmayla.

"O halde, kendine dikkat et," diye başadı Bruenor, "ve..."

"...mağraları göz önünde tut!" diye bitirdi Cattibrie onun yerine-. Bruenor arkasını döndü ve bir insanı kendi kızı olarak aldığ güne lanet edip, çaresizce homurdanarak, sert adımlarla mağradan dışrı çıktı: Cattibrie, bu surat asış yalnızca güldü.

Bir kez daha kumral saçlı kızla ilk karşlaşn Guenhwyvar'dı. Kara panteri kayalık bir burunda, kendini izlerken bulduğnda Cattibrie dümdüz dağ yol almışbatıdan geçen patikalarından ilerliyordu."Guenhwyvar," diye çağrdı kız, drowun kullandığ ismi hatırlayarak. Panter alçak bir sesle hırladı, ve burundan aşğ atlayıp, sokulmaya başadı.

"Guenhwyvar?" dedi Cattibrie yeniden, panterin yalnızca on adım kadar ötede olmasından dolayı daha az emindi. Adının ikinci kez tekrarında, kedinin sıkı kasları rahatladı ve kulakları dikildi.

Cattibrie her defasında tek bir adım atarak, yavaşa ilerledi. "Kara elf nerede, Guenhwyvar?" diye sordu sessizce. "Beni ona götürebilir misin?"

"Peki neden ona gitmek istiyorsun?" diye bir soru geldi arkasından.

Cattibrie'nin adımları dondu, yumuşk tonlu, melodik sesi hatırlamışı, ardından yavaşa arkasını dönerek drowla yüzyüze geldi. Yalnızca üç adım gerisindeydi, karşlaşıkları anda lavanta rengi gözleri kendininkilere kilitlenmişi. Cattibrie'nin ne diyeceğne dair bir fikri yoktu, ve tekrar hatıralara gömülmüşolan Drizzt sessizce durarak, izleyip bekledi.

"Sen drow musun?" diye sordu Cattibrie, sessizlik dayanılmaz bir hale geldiğnde. Ağından çıkan kelimeleri duyar duymaz, böylesine aptalca bir soruyu kendine sorduğ için kendini suçladı.

"Öyleyim," diye yanıtladı Drizzt. "Bu sana ne ifade ediyor?"

Bu garip karşlık karşsında Cattibrie omuz silkti. "Drowlar kötüdür diye duydum, ama bana öyle görünmüyorsun."

"O halde buraya kendi başna gelmekle büyük bir risk aldın," diye karşlık verdi Drizzt. "Ama korkma," diye ekledi hızla, kızın aniden beliren huzursuzluğnu farkederek, "çünkü ben kötü biri değlim ve sana zarar vermeyeceğm." Rahat fakat boşmağrasında yalnız geçen aylar sonunda, Drizzt bu karşlaşanın hızla sona ermesini istemiyordu.

Cattibrie, sözlerine inanarak, başyla onayladı. "Adım Cattibrie," dedi. "Babam Bruenor, Battlehammer klanının kralıdır."

Drizzt merakla başnı yana eği.

"Cüceler," diye açıkladı Cattibrie, vadiyi işret ederek. Bu kelimeleri söyler söylemez Drizzt'in şşınlığnın nedenini anladı. "Benim gerçek babam değl," dedi. "Bruenor, ben bebekken beni almış gerçek ailem..."

Cümlesini bitirememişi, yüzündeki acı dolu ifadeyi gören Drizzt'in buna ihtiyacı yoktu.

"Ben Drizzt Do'Urden'im," diye araya girdi drow. "Tanışığmıza memnun oldum Bruenor'un kızı, Cattibrie. Konuşcak başa biri ile tanışak güzel. Kışn tüm haftaları boyunca, bir tek Guenhwyvaı/ım vardı, o da tabi kedi ortalıkta olduğnda, ve dostum, tabi ki fazla bir şy söylemez!"

Cattibrie'nin gülümsemesi neredeyse kulaklarına varacaktı. Omuzlarının gerisinden, o anda patikada tembelce uzanmışolan pantere baktı. "Çok güzel bir kedi," diye yorumda bulundu Cattibrie.

Drizzt ne kızın sesindeki içtenliğ ne de Guenhwyvaı/a diktiğ hayranlık dolu bakış şphe duymuşu. "Buraya gel, Guenhwyvar," dedi Drizzt ve panter gerinip, yavaşa yerinden kalktı. Guenhwyvar, Cattibrie'nin yanına geldi ve Drizzt, onun sessiz sorusuna başnı sallayarak onay verdi. Başangıçta çekingence ardından daha kararlı bir şkilde, Cattibrie panterin ipeksi kürkünü okşyor, yaratığn gücünü ve mükemmelliğni hissediyordu. Guenhwyvar bu okşmayı şkayet etmeden kabullendi, hatta bir an için durakladığnda, devam etmesi için Cattibrie'nin yan tarafına dahi tosladı.

"Yalnız mısın?" diye sordu Drizzt.

Cattibrie, başnı salladı, "Babam, mağraları gözden kaçırmamamı söyledi." -güldü.- "Düşndüğm doğuysa, onları rahatlıkla görebiliyorum!"

Drizzt, millerce ötedeki vadideki kaya duvara baktı. "Baban memnun olmayacak. Bu topraklar o kadar da ıslah edilmişdeğl. Bu dağarda yalnızca iki aydır bulunuyorum, ve daha şmdiden iki kere ne olduğnu bilmediğm tüylü beyaz yaratıklarla dövüşek zorunda kaldım."

"Tundra yetileri," diye karşlık verdi Cattibrie. "Kuzey tarafında olmalısın. Tundra yetileri dağn etrafını dönmezler."

"O kadar emin misin?" diye sordu Drizzt alayla.

"Daha önce bir tane bile görmedim," diye yanıtladı Cattibrie, "ama onlardan korkmuyorum, ben seni bulmaya geldim, ve artık buldum."

"Buldun," dedi Drizzt, "peki ya şmdi?"

Cattibrie omzunu silkti ve Guenhwyvar'ın ipeksi kürkünü okşmaya devam etti.

"Gel," dedi Drizzt. "Hadi konuşcak daha rahat bir yer bulalım. Karın parıltısı gözlerimi acıtıyor."

"Karanlık tünellere mi alışınsın?" diye sordu Cattibrie umutla, bildiğ tek yer olan On-Kasaba sınırları dışndaki yerler hakkında hikayeler dinleme isteğyle.

Drizzt ve kız harika bir gün geçirdiler. Drizzt, Cattibrie'ye Menzoberranzan'ı anlatmış Cattibrie ise buna karşlık olarak Buzyeli Vadisi hikayelerini ve cücelerle olan hayatını anlatmışı. Cüceler onlara en yakın ve de çok korkulan komşları olduğ için Drizzt, özellikle Bruenor ve akrabaları hakkındakileri merak ediyordu.

"Bruenor, bir kaya kadar sert konuşr, ama ben onda bundan daha fazlası olduğnu biliyorum!" diye temin etti Cattibrie, drowu. "O gerçekten iyi biri, klanın geri kalanı da öyle."

Drizzt bunu duymaktan sevinçliydi, hem böyle bir dostluğn getirdiğ kazançlardan dolayı hem de bu büyüleyici ve enerji dolu kızın varlığndan mutlu olduğ için, bu bağantıyı kurmuşolmaktan oldukça memnundu. Cattibrie'nin enerjisi ve yaşm sevinci dışna taşyordu. Onun yanmdayken, drow, üzerine lanet gibi yapışn hatıralarla boğlmuyor, fakat yıllar önce o elf çocuğnu kurtarmışolduğ için kendini iyi hissediyordu. Cattibrie'nin müzik gibi sesi ve omuzlarına düşn saçı dikkatsizce arkasına atış Drizzt'in sırtındaki suçluluk yükünü, bir devin kayayı fırlatış gibi savuruyordu.

Hikayeleri tüm gün ve gece, hatta onu takip eden haftalar boyunca devam edebilirdi, ama Drizzt, güneşn batmak üzere olduğnu gördüğnde, kızın eve dönme vaktinin geldiğni farketti. "Seni bırakayım," diye teklif etti Drizzt.

"Hayır," diye yanıtladı Cattibrie. "Yapmasan daha iyi. Bruenor bunu anlamaz ve beni dağar boyunda sorunların ortasına bırakl mışolursun. Kendim geri dönebilirim, endişlenme! Bu patikaları senden daha iyi tanıyorum, Drizzt Do'Urden, ve eğr istesen bile bana yetişmezsin!"

Drizzt, bu böbürlenmeye güldü ama neredeyse inanmışı. Vakit geçirmeden o ve kız, dağn güney duvarına doğu yola çıktılar, ardından birbirlerine veda ederken, bir daha ki erimede, ya da bir kez daha olmaması halinde gelecek baharda, tekrar buluşaya söz verdiler.

Cüce yerleşmine gelirken, kız mutluluktan uçuyordu, ama babasının sert yüzüne baktığnda neşsinin büyük bir kısmı silinmişi. Bruenor, o gün işiçin Bryn Shander'e, Cassius'a gitmişi. Bir kara elfin, kapısının yakınlarında yerleşirdiğni duymak onu heyecanlandırmamışı, ama meraklı -hatta çok meraklı- kızının bunu büyük bir olay olarak düşneceğni biliyordu.

"Kendini dağardan uzak tut," dedi Bruenor, Cattibrie'yi farkeder etmez, kız çaresiz durumdaydı.

"Ama Babacığm..." diye karş çıkmaya çalışı.

"Bana söz ver kızım!" dedi cüce beklentiyle. "Benim iznim olmadan bir daha o dağara ayak basmayacaksın! Cassius'un dediğne bakılırsa, orada bir kara elf var. Bana söz ver!"

Cattibrie çaresizce başnı salladı, ardından, babasının fikrini değşirene kadar zor bir zaman geçireceğni, ama aynı zamanda Bruenor'un Drizzt Do'Urden söz konusu olduğnda haklı olmaktan uzak görüşeri olduğnu bilerek, Bruenor'u cücelerin yerleşmine kadar izledi.

Bir ay kadar sonra başa bir erime başamış ama Cattibrie sözünü tutmuşu. Bir daha Kelvin'in Anıtı'na ayak basmadı, fakat vadiden ve etrafındaki patikalardan, Drizzt ve Guenhwyvar'a seslendi. Havanın kırılmasıyla birlikte kızı bekleyen Drizzt ve panter, kısa süre sonra bu kez vadide yanındaydılar ve hikayeler anlatıp, Cattibrie'nin hazırladığ bir piknik sepetini paylaşyorlardı.

O akşm Cattibrie cüce madenlerine geldiğnde, Bruenor pekçok şyden şphelenmişi ve yalnızca bir kez ona sözünü tutup tutmadığnı sordu. Cüce her zaman kızına güvenmişi, fakat Cattibrie Kelvin'in Anıtı'na gitmediğni söylediğnde, şpheleri yok olmadı.

Keşfl e*4

Bruenor, sabah saatlerinin büyük bir bölümünü, Kelvin'in Anıtı'nın aşğdaki patikalarında dolanarak geçirmişi. Bahar havasıyla, karın büyük bölümü erimişi fakat inatçı kar kütleleri gene de yolu zorlaşırıyordu. Bir elinde baltası, diğr elinde Battlehammer klanının sembolü, üzerinden kömür çıkan kupa işretinin işendiğ kalkanı ile, Bruenor, her kaygan yere, kayalardan oluşn her engele, ve genelde tüm kara elflere lanetler yağırarak ilerliyordu.

Dağn en kuzeybatı duvarını döndüğnde sivri burnu vişe kadar kırmızı olmuş zor nefes almaya başamışı. "Dinlenme vaktidir," diye mırıldandı cüce, dinmek bilmeyen rüzgarlardan kendini koruyacak, kayalardan oluşuşbir kuytuyu seçerek.

Bu rahat noktayı tek farkeden Bruenor değldi. Kayalık duvardaki on ayak genişiğndeki yarığ tam yaklaşışı ki, aniden, deriden yapılmışgibi görünen kanatların sesleri, önünde, sineğnkine benzeyen bir kafanın yükselmesine neden oldu. Yorgun ve şşın bir biçimde cüce geriye düşü. Yaratığn bir remorhaz, yani bir kutup solucanı olduğnu anlamışı, ve ona doğu atılmaya pek istekli sayılmazdı.

Arkasında, yılana benzeyen, buz mavisi bir kurdelayı andıran on metrelik vücudu, takip etmek için yarıktan çıktı. Pek çok yüzü olan böcek gözleri, cücenin üzerinde odaklanmışı. Kısa, deriye benzer kanatları, düzinelerce ayağ uzun gövdesine hız kazandırırken, ön kısmını geriye savurmuş saldırıya hazırlanıyordu.

Rahatsız olmuşyaratığn sırt kısmı önce koyu bir kahverengine ardından da parlayarak kırmızıya dönüşrken, Bruenor, artan ısıyı hissediyordu.

"Bu rüzgarı bir miktar keser!" diye kahkaha attı cüce, yaratığ atlatamayacağnı anlayınca. Geri çekilmeyi bıraktı ve tehditkar bir biçimde baltasını sallamaya başadı.

Remorhaz dümdüz ilerliyordu,ufak hedefini bir hamlede yutaçak kadar büyük çenesi, aşğ inerken açılıp kapanıyordu.

Bruenor yana atladı ve çeneyi bacaklarının ve gövdesinin üzerinde kapanmasın diye kalkanıyla korurken, baltasını yaratığn boynuzunun tam ortasına indirdi.

Kanatlar, kafayı takrar yukarı kaldırmak için çılgınca çarpıyordu. Önemsiz derecede yaralanmışremorhaz, hızla tekrar saldırmak için şkil aldı, ama Bruenor tam o anda vurmuşu. Kocaman baltasını kalkanı tutan eliyle çekti, uzun bir kama çıkararak, ileri atıldı ve yaratığn ilk çift bacağna saldırdı.

Kocaman kafa hızla aşğ inmişi, ama Bruenor çoktan yaratığn en zayıf noktası olan altına geçmişi bile. "Ne demek istediğmi anlıyor musun?" dedi Bruenor, azarlarcasına, bir yandan kamasını yaratığn pulları arasına saplarken.

Bruenor, gerçek anlamda yaratığn ezişeriyle yaralanmayacak kadar fazlasıyla zırhlıydı, ama ardından yaratık etrafında dönerek, alev gibi yanarak parlayan sırtını cüceye değirmeye çalışyordu.

"Hayır, yapmayacaksın, seni aklı karışk ejderhakurdukuşöceğ!" diye uludu Bruenor, sıcaktan uzak kalmaya çalışrak. Yaratığn yanına geldi ve tüm gücüyle iterek, dengesi kaybolmuşremorhazı devirdi.

Alevler içindeki sırtı yere değiğnde kar etrafa saçıldı ve cızırdadı. Zayıf noktası olan altına ulaşak için Bruenor kıpırdanmakta olan bacakları itip, tekmeledi. Cücenin, üzerinde pek çok çentik bulunan baltası, derin ve genişbir yarık açarak saplandı.

Remorhaz geri çekildi ve uzun vücudunu bir o yana bir bu yana sallayarak, Bruenor'u yana fırlattı. Cüce anında ayağ kalkmışama yeteri kadar hızlı olamamışı, kutup solucanı kendisine doğu yuvarlanıyordu. Sekerek uzaklaşaya çalışrken, yakıcı sırtı Bruenor'un bacaklarını yakaladı ve cüce, topallayıp, bacaklarını tutarak çıktı.

Ardından yeniden yüzyüze geldiler, ikisi de birbirine daha fazla saygı gösteriyordu.

Çene açıldı; hızlı bir kapanışa, Bruenor'un baltası bir diş götürdü ve yana savdı. Fakat vuruşsırasında cücenin yaralı bacağ bükülmüşü, ve topallayan Bruenor, uzaklaşmazdı. Uzun bir boynuz Bruenor'u koltuk altından yakalayarak, uzağ fırlattı.

Ufak taşarın doldurduğ bir yere düşü, toparlandı ve hem miğerini düzeltmek, hem de kendine gelmek için başnı büyük bir kayaya vurdu.



Remorhaz ilerledikçe kandan bir iz bırakıyor ama geri çekilmiyordu. Büyük çene açıldı ve yaratık tısladı, Bruenor vakit kaybetmeden gırtlağndan aşğya bir taşgönderdi.

Guenhwyvar, Drizzt'i en kuzeybatıdaki sorun konusunda uyarmışı. Drow, daha önceden hiçbir kutup solucanı görmemişi, ama tepedeki bayırlardan birinde savaşnları görür görmez, cücenin başnın dertte olduğnu anlamışı. Yayını geride mağrada bıraktığna kederlenerek, Drizzt palalarını çekti ve kaygan patikaların izin verdiğ bir hızla panteri aşğya kadar takip etti.

"Gel öyleyse!" diye kükredi inatçı cüce, remorhaza ve gerçekten de canavar hücuma geçti. Bruenor kendini toparladı, solucan yemi olmadan önce iyi bir vuruşyapmaya niyetliydi.

Kocaman kafa kendisine doğu indi, ama ardından arkasından bir kükreme sesi duyan remorhaz, tereddüt ederek başa yöne döndü.

"Aptalca bir hareket!" diye bağrdı cüce neşyle, ve Bruenor, baltasıyla, canavarın alt çenesini, iki kesici dişn arasından geçirerek, düzgünce kesti. Remorhaz acıyla ciyakladı; deri kanatları çılgınca çarparak, kafasını cücenin erişmeyeceğ bir yerde tutmaya çalışyordu.

Bruenor bir kez daha vurdu, ve ardından üçüncü bir kez daha, her vuruş çenesinde derin yarıklar açıyor, kafanın daha da aşğ eğlmesini sağıyordu.

"Beni ısırabileceğni sandın, ha?" diye bağrdı cüce. Remorhaz kafasını yeniden havaya kaldırırken kalkan tutan elini yana açtı ve boynuzlarından birini tuttu. Hızlı bir çeviriş canavarın kafasını, hassas bir açıya getirdi, ve ardından Bruenor'un kolundaki kaslar şddetle kasıldı ve ölümcül baltasını, kutup solucanının kafatasına indirdi.

Yaratık titredi, ve bir kaç saniye daha salındı, ardından, hareketsizce yatarken, sırtı hâlâ ısı saçarak parlıyordu.

Guenhwyvar'dan gelen ikinci bir kükreme, gururlu cücenin gözlerini öldürdüğ yaratıktan uzaklaşırmasına neden oldu.

Yaralı ve çekingen olan Bruenor, kafasını kaldırdığnda panterin ve iki palasını da çekmişolan drowun hızla yaklaşığnı gördü.

"Gelin!" diye haykırdı Bruenor, her ikisine birden, koşşarının nedenini yanlışanlayarak. Baltasını ağr kalkanına çarptı. "Gelin ve bıçağmın tadına bakın!"

Drizzt aniden durdu ve Guenhwyvar'a da aynısını yapması için seslendi. Panter koşaya devam ediyordu fakat, kulakları düzelmişi.

"Git, Guenhwyvar!" diye emretti Drizzt.

Panter kızgınlıkla bir kez daha hırladı ve ardından uzaklaşı.

Kedinin gitmesinden memnun olan Bruenor, bakışarını, kutup solucanının diğr tarafında duran Drizzt'e kaydırdı.

"O halde sen ve ben?" dedi cüce tükürürcesine. "Baltamla tanışa cesaretin var mı, drow, yoksa küçük kızlar daha mı çok hoşna gidiyor?"

Cattibrie'ye yapılan bu belirgin gönderme Drizzt'in gözlerinde kızgın bir ışk meydana getirdi, silahları tutuş sıkılaşışı.

Bruenor, sakince baltasını sallıyordu. "Hadi gel," diye azarladı alayla. "Bir cüce ile oynayacak cesaretin var mı?"

Drizzt, tüm dünyanın duyacağ bir çığık atmak istiyordu. Ölü canavarın üzerinden atlayarak cüceyi paramparça etmek istiyor, cücenin kelimelerine kaba kuvvetle karşlık vermek istiyordu, ama yapamazdı.Drizzt, Mielliki'yi reddedemezdi ve Mooshie'ye ihanet edemezdi. Bir kez daha öfkesini bastırmalı, hakaretleri olgunlukla ve kendinin ve de Tanrıçasının gerçekte kalbinde olanları bildiğ gerçeğyle sineye çekmeliydi.

Palalar kınlarına girdi ve yanında Guenhwyvar ile birlikte, Drizzt uzaklaşı.

Bruenor, ikilinin gidişni merakla izledi. Başangıçta, drowun bir korkak olduğnu düşnmüşü, ama ardından, savaşn heyecanı zamanla azaldı ve Bruenor, drowun niyetini merak etmeye başadı. Bruenor'un başa sandığ gibi mücadele eden iki rakibi de ortadan kaldırmaya mı gelmişi? Ya da belki de, Bruenor'un yardımına mı?

"Ah," diye mırıldandı cüce, bu olasılığ kafasından atarak. "Bir kara elf mi, asla!"

Ayağ aksayan cüce için geri dönüşyolu çok uzundu, Bruenor'a kuzeybatı duvarında olanları aklında bir kez daha canlandırmasına imkan tanımışı. Madenlere geri döndüğnde, güneşçoktan batmışve pekçok cüce ve Cattibrie toplanarak, onu aramaya çıkmak için l

hazırlanmışı.

"Yaralanmışın," dedi cücelerden biri. Cattibrie, aklında hemen Drizzt ve babası arasında geçen bir savaş canlandırdı.

"Kutup solucanı," diye açıkladı cüce sanki hiçbir şy olmamışasına. "Onu iyi harcadım, ve emeğmin karşlığ olarak yanık sahibi oldum."

Diğr cüceler liderlerinin savaşaki becerileri karşsında hayranlıkla kafalarını salladılar -bir kutup solucanı kolay bir av değldi- ve Cattibrie duyulacak bir biçimde iç çekti.

"Drowu gördüm!" diye hırladı Bruenor ona, iç çekmesinin nedenini anlayayarak. Cüce, bu kara elfle karşlaşa konusunda şşındı, aynı zamanda Cattibrie'nin bu olaylar içindeki yerini de anlamıyordu. Gerçekten de Cattibrie kara elfle tanışışmıydı? merak ediyordu.

"Onu gördüm, evet gördüm!" diye devam etti Bruenor, artık diğr cücelere yönelerek konuşyordu. "Bir drow ve gözlerimin gördüğ en büyük ve en kara kedi. Solucanı devirir devirmez, benim için geldi."

"Drizzt bunu yapmaz!" diye araya girdi Cattibri, babası hikaye anlatma haline geçmeden önce.

"Drizzt?" diye sordu Bruenor ve kız yalanının ortaya çıktığnı farkederek, arkasını döndü. Bruenor, o an için, bunu bir kenara bıraktı.

"Dediğm gibi, bunu yaptı!" diye devam etti cüce. "İi kılıcını çekerek bana doğu geldi! Onu ve kediyi kovaladım!"

"Onun peşne düşbiliriz," diye teklif etti cücelerden biri. "Dağardan uzaklaşırabiliriz!" Diğrleri onaylayıp, kabul ettiklerini mırıltılarla gösterdiler, ama hâlâ drowun esas niyeti konusunda şpheleri olan Bruenor, bunu kesti.

"Dağonun," dedi Bruenor onlara. "Cassius, ona vermişve Bryn Shande/le aramızda çıkacak bir soruna ihtiyacımız yok. Drow sakin ve bizden uzakta durduğ sürece, onu rahat bırakacağz.

"Ama," diye devam etti Bruenor, Cattibrie'ye dik bir şkilde bakarak, "bir daha onunla konuşayacak, yanına gitmeyeceksin!"

"Ama..." diye söze başadı Cattibrie, çaresizce.

"Asla!" diye kükredi Bruenor. "Bana şmdi söz vereceksin, kızım, yoksa Moradin adına, o kara elfin kafasını kopartırım!"

Cattibrie tereddütte kalmışı, korkunç bir şkilde köşye sıkışışı.

"Söyle bana!" dedi Bruenor emir verircesine. "Söz veriyorum," diye mırıldandı kız ve ardından, mağranın kuytu köşlerinden birine kaçtı.

"Bryn Shander'in sözcüsü, Cassius, beni sana yolladı," diye açıkladı sert görünümlü adam. "Eğr herhangi biri drowu biliyorsa, o senmişin."

Bruenor etrafına, hiçbiri bu kaba yabancıdan etkilenmemişolan, resmi kabul salonundaki diğr cücelere baktı. Sakallı çenesini avuç içine alan Bruenor, ağını genişe açarak esnedi, bu apaçık görünen çatışanın dışnda kalmaya niyetliydi. Bu sert adam ve kokan köpeğni blöf yaparak salondan uzaklaşırabilirdi, ama babasının yanında oturan Cattibrie, huzursuz bir şkilde hareket ediyordu.

Roddy McGristle, onun bu bazı şyleri açığ çıkaran hareketini kaçırmamışı. "Cassius, drow size bu kadar yakın olduğna göre, görmüşolmanız gerektiğni söylüyor."

"Eğr halkımdan biri gördüyse," diye yanıtladı Bruenor, ilgisizce, "en ufak bir bahiste bile bulunmadılar. Eğr drowun yakınlarda ise bile, hiç sorun çıkarmadı."

Cattibire merakla babasına bakmaya başamışı, artık daha sakin nefes alıyordu.

"Sorun çıkarmadı mı?" diye homurdandı Roddy, gözlerinde sinsi bir ifade vardı. "O, O hiç yapmaz." Yavaşve dramatik bir şkilde kukuletasını çıkararak, yaralarını açığ çıkardı. "Hiç sorun çıkarmaz, ta ki neye uğadığnı şşrana kadar!"

"Bunu sana drow mu yaptı?" diye sordu Bruenor, ne endişlenmişne de etkilenmişi. "Güzel yaralar... gördüklerimin çoğndan daha iyi."

"Köpeğmi öldürdü!" diye hırladı Roddy.

"Bana ölü görünmüyor," dedi Bruenor alayla, her köşden gülüşer geliyordu.

"Diğr köpeğm," diye homurdandı Roddy, bu cücenin karşsındaki öneminin farkına vararak. "Bana önem vermiyorsunuz, tabi ki öyle olmalı. Ama bunu avlamamın nedeni kendim için değl, ya da kafasına koyulan ödül değl. Hiç Maldobar'dan bahsedildiğni duydunuz mu?"

Bruenor omuz silkti.

"Sundabar'ın kuzeyinde," diye açıkladı Roddy. "Ufak, huzur dolu bir kasaba. Herkes çiftçi. Ailelerden biri, Thistledownlar, aynı evde üç kuşktan fazla, kasabanın yanında yaşdılar, tıpkı diğr iyi aileler gibi. Size söylüyorum, Bartholemevv Thistledown iyi bir adamdı, tıpkı babası gibi, ve çocukları, dört erkek ve...tıpkı seninkine benzeyen bir kız, uzun boylu enerji dolu ve dünyayı seven."

Bruenor, bu iri yarı adamın nereye varmaya çalışığnı anlamışı, Cattibire'nin huzursuz hareketlerinden, kızının da aynı şyi anladığnı biliyordu.

"iyi bir aile," dedi Roddy, uzak ve zayıf bir mutluluğ belirten ifadeyle. "Evde dokuz kişydiler," Dağadamının yüzü aniden sertleşrek, dimdik Bruenor'a baktı. "O evde dokuz kiş öldürüldü," diye açıkladı. "Sizin drowunuz tarafından katledildi, ve biri o iblis kedi tarafından çiğendi!"

Cattibrie karşlık vermek istedi fakat sesi bir çığık olarak çıkmışı. Bruenor, onun bu şşın ifadesinden memnun olmuşu, çünkü eğr açıkça konuşa, söyledikleri dağadamına, Bruenor'un istediğnden fazlasını verebilirdi. Cüce bir elini kızının omuzuna götürdü ve sakince Roddy'ye cevap verdi. "Bize karanlık bir hikayeyle geldin. Kızımı sarstın, ve ben kızımın sarsılmışolmasından hoşanmıyorum!"

"Affınızı diliyorum, cüce kral," dedi Roddy eğlerek, "ama kapınızın eşğndeki tehlikeden haberdar olmalısınız. Bu drow kötü biri, tıpkı iblis kedisi gibi! Maldobar'daki trajedinin bir daha tekrarlanmasını istemiyorum."

"Ve benim hükmümdeki yerlerde olmayacak da," diye temin etti onu Bruenor. "Bunu iyice kafana sok, biz basit çiftçiler değliz. Drow, senin bizi rahatsız ettiğnden daha fazla rahatsızlık veremez."

Roddy, Bruenor'un kendisine yardım etmemesinden dolayı şşrmamışı ama iyice biliyordu ki cüce, ya da en azından kız, Drizzt'in nerede olduğnu, açığ vurduklarından daha fazla biliyorlardı. "Yalvarırım, iyi cüce, eğr benim için değlse bile, Bartholemew Thistledown için. Bu kara şytanı nerede bulabileceğmi biliyorsan söyle. Ya da bilmiyorsan, onun izini bulmama yardımcı olacak askerler temin et."

"Cücelerimin eritme işeri var," diye açıkladı Bruenor, "Başa birinin düşanları peşne yollanamazlar." Aslında Roddy'nin drowla alıp veremediğ, Bruenor'un umrunda değldi, ama bu dağadamının hikayesi, kara elften, özellikle kızı tarafından, uzak durulması inancını doğuluyordu. Bruenor ahlaki nedenlerle olmasa da her ikisini de vadiden uzaklaşırmak için Roddy'ye yardım edebilirdi, fakat Cattibrie'nin gözle görülür rahatsızlığnı göz ardı edemiyordu.

Roddy, beceriksizce öfkesini gizleyerek, başa bir seçenek aramaya başadı. "Kaçıyor olsanız, nereye giderdiniz, Kral Bruenor?" diye sordu. "Bu dağarı, yaşyan herkesten daha iyi biliyorsunuz, bunu Cassius da söyledi. Nereye bakmalıyım?"

Bruenor, bu hoşgörünmeyen adamı rahatsız görmekten hoşandığnı farketti. "Büyük vadi," dedi gizemle. "Genişdağ Pek çok delik." Bir süre sessizce oturarak başnı salladı.

Roddy'nin takındığ ifade tamamen uçup gitmişi. "Katil drowa yardım mı edeceksiniz?" diye haykırdı. "Sen ki kendine kral diyorsun, ama..."

Bruenor, taşan oyulmuştahtından fırladı, ve Roddy dikkatlice geri bir adım atarak Kanatıcının sapına elini koydu.

"Bir serserinin sözüne karşlık bir diğrininki!" diye hırladı Bruenor. "Tahminimce her ikisi de diğri kadar iyikötü!"

"Thistledownlardan biri böyle söylemezdi!" diye haykırdı Roddy, ve bu öfkeyi sezen köpeğ, dişerini çıkarıp, sorun çıkarırcasına hırladı.

Bruenor, bu garip, sarı yaratığ merakla baktı. Akşm yemeğ vakti yaklaşyordu ve bu tartışalar Bruenor'u acıktırmışı! Sarı bir köpek midesinde nasıl dururdu? diye düşndü.

"Bana verebilecek başa bir şyin yok mu?" diye yalvardı Roddy.

"Sana çizmelerimi verebilirdim," diye hırladı Bruenor. Pek çok silahlı cüce askeri, bu kontrolsüz adamın aptalca bir şy yapmaması için yaklaşışardı. "Sana yemek teklif edebilirdim," diye devam etti Bruenor, "ama masam için fazlasıyla kötü kokuyorsun, ve banyo yapmayı seven bir tipe de benzemiyorsun."

Roddy, köpeğnin tasmasını çekişirdi ve ağr çizmelerini yere sertçe vurarak, önüne çıkan her kapıyı çarparak, yıldırım gibi dışrı çıktı. Bruenor'un bir başişreti ile dört asker, daha fazla talihsiz bir sorun yaratmaması için dağadamını izlediler. Resmi kabul salonundaki geride kalan cüceler krallarının, bu insanı idare edişyöntemini kahkahalar ve ulumalarla karşlıyorlardı.

Bruenor, Cattibrie'nin bu neşye katılmadığnı farketti, ve cüce bunun nedenini bildiğni düşndü. Doğu ya da değl, Roddy'nin hikayesi kızın içinde bazı kuşular yaratmışı.

"Artık görüyorsun," dedi Bruenor sertçe, devam eden tartışada onu iyice köşye sıkışırmaya çalışrak. "drow, aranan bir katil. Artık uyarılarıma kulak kabartırsın kızım!"

Duyduğ acıyla, Cattibrie'nin ısırdığ dudakları kaybolmuşu. Yeryüzündeki hayatı hakkında Drizzt fazla bir şy anlatmamışı, ama bu tanımaya başadığ drowun cinayet işeyebileceğne inanmıyordu. Aynı zamanda Cattibrie bir gerçeğ de inkar edemezdi: Drizzt, bir kara elfti, ve tecrübeli babası için, en azından bu gerçek, McGristle'ın hikayesine bir dayanak sağıyordu.

"Beni duyuyor musun, kızım?" diye hırladı Bruenor.

"Hepsini bir araya toplamalısın," dedi Cattibrie aniden. "Drow ve Cassius ve de o çirkin Roddy McGristle'ı. Bunu yap..."

"Sorunum değl!" diye gürledi Bruenor, sözünü keserek. Babasının ani öfkesi karşsında, Cattibrie'nin yumuşk gözleri yaşarla dolmuşu. Tüm dünyası tepe taklak oluyordu. Drizzt tehlikedeydi, geçmiş ile ilgili gerçekler de öyle. Cattibrie'yi, hatırladığ tüm hayatı boyunca hayranlık duyup sevdiğ babasının, kendisine kulaklarını kapatması da acı veriyordu.

O korkunç anda, Cattibrie, bu şrtlar altında, herhangi bir onbir yaşndakinin yapabileceğ şyi yaptı...Bruenor'a arkasını döndü ve kaçtı.

Kendini Kelvin'in Anıtı'nın patikalarında koşr halde bulan Cattibrie, Bruenor'a verdiğ sözü tutmayarak burada ne yapmayı umduğnu bilmiyordu. Cattibrie, buraya gelme arzusunu reddedemezdi, fakat Drizzt'i, McGristle'ın kendisini aradığ konusunda uyarmaktan başa yapabileceğ bir şy yoktu.

Tüm endişlerini ortaya koyamıyordu, ama az sonra drowun karşsındaydı ve neden buraya geldiğni anlamışı. Onun güvende olmasını istemesine rağen gelmesinin nedeni Drizzt değldi. Kendi huzuru içindi.

"MaldobarTı Thistledownlardan hiç bahsetmedin," dedi karşlaşıklarında, buz gibi bir sesle, drowun yüzündeki gülümsemeyi silerek. Drizzt'in yüzünü kaplayan karanlık ifade acısını belirgin kılıyordu.

Üzüntüsü ile, Drizzt'in bu trajedinin sorumluluğnu aldığnı düşnen, yaralı kız, arkasını döndü ve kaçmaya çalışı. Fakat Drizzt onu omzundan yakalayarak kendine döndürdü ve yaklaşırdı. Eğr, kendini tüm kalbiyle kabullenmişbu kız, yalanlara inanmaya başadıysa gerçekten de kendisinin lanetlenmişbiri olacağnı düşndü.

"Kimseyi öldürmedim," diye fısıldadı Drizzt, Cattibrie'nin hıçkırıkları arasından, "Thistledownları katleden canavarlardan başa hiçbir şyi. Yemin ederim!" Ardından tüm hikayeyi, ayrıntılarıyla, Dove Falconhand'in grubundan kaçışnı da ekleyerek anlattı.

"Ve işe buradayım," diye sona erdirdi, "tecrübelerimi arkamda bırakmak dileğyle, ama söz veriyorum ki asla unutmamak üzere!"

"İi hikaye de farklı kurulmuş" diye yanıtladı Cattibrie. "Kendininki ve McGristle'ınkini demek istiyorum."

"McGristle mı?" dedi Drizzt, sanki vücudundaki tüm nefes dışrı çekilmişi. Drizzt bu iri adamı yıllardır görmemişi, artık onun uzak geçmişe kaldığnı düşnüyordu.

"Bugün geldi," diye açıkladı Cattibrie. "Sarı köpeğ olan iri bir adam. Senin peşnde."

Bu onaylama Drizzt'i etkilemişi. Geçmişnden kaçabilecek miydi? diye merak etti. Eğr bunu yapamayacaksa, nasıl kabul görmeyi bekleyebilirdi ki?

"McGristle onları öldürdüğnü söyledi," diye devam etti Cattibrie.

"O halde sahip olduğn tek şy, ikimizin sözleri," diye çıkarımda bulundu Drizzt, "ve her iki hikayeyi de ispatlayacak hiçbir şy yok." Ardından gelen sessizlik saatler sürmüşgibi göründü.

"O çirkin kaba adamı hiç sevmedim." Dedi Cattibrie, burnunu çekerek, ve McGristle'ı gördüğnden beri ilk kez gülümsemeyi başrdı.

Dostluklarının onaylanması Drizzt'i derinden etkilemişi, ama ş anda etrafında asılı duran derdi unutamıyordu. Ödül avcısı eğr bir memnuniyetsizlik yaratmayı başrırsa -ki kara elfin soyuna bakılınca bu zor sayılmazdı- Roddy ve belki de başalarıyla dövüşek zorunda kalabilirdi. Ya da Drizzt tekrar kaçmak, yolları ev olarak benimsemeye başayacaktı.

"Ne yapacaksın?" diye sordu Cattibrie, rahatsızlığnı farkederek.

"Benim için korkma," diye temin etti Drizzt ve konuşrken ona sarıldı, bunun kendi veda şkli olabileceğni biliyordu. "Gün ilerliyor. Evine dönmelisin."

"Seni bulacak," diye cevap verdi Cattibrie, kederle.

"Hayır," dedi Drizzt, sakince. "En azından yakın bir zamanda değl. Guenhwyvar yanımdayken, ben iyi bir plan yapana kadar Roddy McGristle'ı uzak tutmayı başrırız. Şmdi git! Gece hızla yaklaşyor ve babanın buraya gelmenden memnun olacağnı sanmıyorum."

Tekrar Bruenor'la karşlaşcağ düşncesi Cattibrie'yi harekete geçirdi. Drizzt'e veda etti ve arkasını döndü, ardından geri koşrak drowa sıkı sıkı sarıldı. Dağardan geriye giderken adımları daha rahattı. Bildiğ kadarıyla Drizzt için bir çözüm yaratamamışı, ama dostunun, başa birinin iddia ettiğ gibi bir canavar olmadığnı öğenmesi, drowun endişlerini biraz olsun ikinci plana atıyordu.

Gece, Drizzt Do'Urden için gerçekten de karanlık olacaktı. McGristle'ın uzakta, geçmişe kalan bir sorun olduğnu düşnüyordu, ama bela şmdi buradaydı, ve Cattibrie dışnda hiçkimse onu savunmamışı.

Eğr karş koyacaksa, tek başna koymak zorunda olacaktı. Guenhwyvar ve palaları dışnda hiçbir müttefiki yoktu, ve McGristle'a dövüşe düşncesi -ister kazansın, ister kaybetsinona hiç çekici gelmiyordu.

"Burası ev değl," diye homudandı Drizzt, kesici soğk rüzgara karş. Oniks figürü çıkartıp, panter dostunu çağrdı. "Gel dostum," dedi kediye. "Rakibimiz bizi bulmadan, yola çıkalım."

Drizzt, eşalarını toplayıp, evini boşltırken, Guenhwyvar nöbet tutuyordu.

Cattibrie, hırlayan köpeğ duymuşfakat, iri adam bir kayanın ardından atlayarak, sertçe kolunu yakaladığnda tepki verecek zamanı bulamamışı. "Bildiğni biliyordum!" diye bağrdı McGristle, kötü kokan nefesi kızın yüzüne çarpıyordu.

Cattibrie bacağnı tekmelemişi. "Bırak beni!" diyerek karş koydu. Sesinde korkunun izi olmadığnı farkeden Roddy, şşrmışı. Kendisini yeniden tekmelemeye kalkışığnda, onu iyice sarstı.

"Dağara bir amaç için geldin," dedi Roddy hemen, tutuşnu gevştmeden. "Drowu görmeye geldin; O'nunla arkadaşolduğnuzu biliyordum. Gözlerinden okudum!"

"Hiçbir şy bilmiyorsun!" diyerek Cattibrie yüzüne tükürdü. "Yalanlar konuşyorsun."

"Yani, drow Thistledownlarla ilgili kendi hikayesini anlatmış ha?" diye yanıtladı Roddy, kızın neden bahsettiğni tahmin ederek. Cattibrie o anda, öfkesinin içinde hata yaptığnı anladı, bu sefil adama, nereye gittiğ konusunda onay vermişi.

"Drow mu?" dedi Cattibrie, anlamsızca. "Neden bahsettiğni tahmin bile edemiyorum."

Roddy' nin kahkahası onu alaya alıyordu. "Sen drowla birlikteydin, ufaklık. Bunu açıkça söyledin. Ve şmdi beni, onu görmeye götüreceksin."

Cattibrie, küçümser bir bakışfırlattı, bu bir kez daha sarsılmasına neden olmuşu.

Ardından Roddy'nin elleri aniden gevşdi, Cattibrie'ye gözlerinde yeni oluşn ifade, daha kötü gelmişi. "Enerji dolu bir kızsın, değl mi?" dedi Roddy, kedi gibi mırıldanarak, Cattibrie' nin öbür omuzunu tutarak, yüzünü kendininkine çevirmişi. "Hayat dolu, değl mi? Beni drowa götüreceksin, kızım, bundan şphen olmasın. Ama daha evvelden yapabileceğmiz bazı şyler olabilir, Roddy McGristle gibilerle oyun oynamamanı öğetecek bazı şyler gösterebilirim." Cattibrie'nin yanağnı okşyış komik bir şkilde grotesk ve şphesiz ki tehditkâr görünüyordu, ve Cattibrie, boğlacağnı sandı.

O sırada Roddy'nin yüzüne bakmak için Cattibrie, tüm cesaretini toparlamak zorunda kalmışı. O genç bir kızdı fakat, onurlu ve sert olan Battlehammer klanının ciddi suratlı cüceleri arasında büyümüşü. Bruenor bir savaşıydı, tabi kızı da öyle. Cattibrie'nin dizi, Roddy'nin kaşğyla buluşu ve tutuşaniden gevşdi, kız, bir elini suratını pençelemek için kaldırdı. İinci kez diziyle vurduğnda daha az etkili olmuşu, ama Roddy'nin kendim savunmak için dönüş onun kurtulmasını, neredeyse kurtulmasını sağamışı.

Roddy'nin demir gibi sıkı tutuş aniden daha da sıkılaşı, ve bir süre mücadele ettiler. O sırada, Cattibrie boşolan elinde aynı derecede bir tutuşhissetti, ve daha ne olduğnu anlayamadan, Roddy'nin tutuşndan kurtulmuşve karanlık bir figür yanında belirmişi.

"Demek kaderinle karşlaşaya geldin," diye hırladı Roddy, Drizzt'e memnun bir halde.

"Uzaklaşburadan," dedi Drizzt, Cattibrie'ye. "Bu seninle alâkalı değl." Sarsılmışve son derece korku içinde olan Cattibrie, karş çıkmadı.

Roddy'nin boğmlu elleri Kanatlanın sapına tutundu. Ödül avcısı daha önce drowla savaşa karş karşya gelmişi ve onun seri adımları ve dönüşerine ayak uydurmaya niyeti yoktu. Başnın bir hareketi ile, köpeğni serbest bıraktı.

Köpek, Drizzt'e doğu yarı mesafeyi ilerlemiştam havaya sıçrayacaktı ki, Guenhwyvar onu yana savurarak gömdü. Köpek, tekrar ayağ üzerinde doğulmuşu, ciddi biçimde yaralanmamışı fakat, panter yüzüne her kükrediğnde biraz daha geriliyordu.

"Bu kadar yeter," dedi Drizzt, aniden ciddileşrek. "Beni yıllar ve fersahlar boyunca takip ettin. Gayretim takdir ediyorum, ama sana söylüyorum, öfkenin hedefi yanlış Thistledownları ben öldürmedim. Onlara karş asla kılıcımı kaldıramazdım!"

"Thistledownların Dokuz Cehenneme kadar yolu var!" diye kükredi Roddy. "Bunun, onun hakkında olduğnu mu düşnüyorsun?"

"Kafam, sana o ödülü getirmeyecektir," diye karş çıktı Drizzt.

"Altının canı cehenneme!" diye bağrdı Roddy. "Köpeğmi aldın drow ve kulağmı!" Kirli parmaklardan birini setçe yüzüne vurdu.

Drizzt tartışak, Roddy'ye savaş ilk başatanın kendisi olduğnu hatırlatmak, yüzünü yırtanın kendi baltası ile kesilen ağç olduğnu söylemek istiyordu. Ama Drizzt, Roddy'yi harekete geçirenin ne olduğnu anlamışı, yalnızca kelimelerin bunu dindiremeyeceğni biliyordu. Drizzt, Roddy'nin onurunu yaralamışı, ve Roddy gibi biri için bu tarz bir yara, fiziksel her yaradan daha ağr basıyordu.

"Dövüşek istemiyorum," dedi Drizzt, kendinden emin bir şkilde. "Al köpeğni ve çek git, tabi beni bir daha takip etmeyeceğne dair söz vermen şrtıyla."

Roddy'nin alaycı kahkahası Drizzt'in sırtından aşğ bir ürperti meydana getirmişi. "Seni dünyanın sonuna kadar takip edeceğm, drow!"diye kükredi Roddy. "Ve her defasında seni bulacağm. Hiçbir delik seni benden uzak tutacak kadar derin değldir. Hiçbir deniz o kadar genişdeğl! Elime geçeceksin drow. Seni şmdi alacağm, ve eğr kaçarsan, daha sonra!"

Roddy sarı dişerini göstererek, dikkatli adımlarla Drizzt'e doğu ilerledi. "Seni alacağm, drow," diye hırladı ödül avcısı sessizce. Ani bir hareket onu yaklaşırdı ve Kanatıcı vahşce savruldu. Drizzt arkaya sıçradı.

İinci vuruşda aynı sonuca ulaşışı, ama Roddy, bu ritmi izlemek yerine, sinsice elinin ters tarafıyla savurduğ baltası Drizzt'in yanağnı yalayıp geçti.

Vakit kaybetmeden Drizzt'in üzerine gelmeye başamışı, baltası her yöne, delice savruluyordu. "Yerinde kal!" diye bağrdı Roddy Drizzt beceriyle yana çekiliyor, üzerinden atlayıp, altında eğliyordu. Drizzt, bu ölümcül vuruşara karşlık vermediğ için işni tehlikeli bir şkilde şnsa bıraktığnı biliyordu, ama bu iri adamı yormayı başrırsa, daha barışıl bir çözüm bulabileceğni umuyordu.

İi bir adam için Roddy çevik ve hızlıydı, ama Drizzt çok daha fazla hızlıydı, ve drow bu oyunu daha uzun bir süre oynayabileceğne inanıyordu.

Kanatıcı, yandan salınarak geldi, Drizzt'in göğüne doğu dalış geçmişi. Saldın hileliydi, Roddy Drizzt'in altında eğlmesini istiyordu, böylelikle drowun yüzüne bir tekme atabilecekti.

Drizzt bu hileyi fark etmişi. Eğlmek yerine sıçradı, yarıcı baltanın üstünden bir parende attı ve yumuşk bir biçimde, Roddy'ye daha yakın bir yere indi. Artık şddetle girişe sırası Drizzt'teydi,

Roddy'nin yüzünü iki palasının kabzalarıyla yumrukluyordu. Ödül avcısı geri sendeledi, sıcak kanın burnundan akışnı hissediyordu.

"Git buradan," dedi Drizzt, içten bir şkilde. "Köpeğni Maldobar'a, ya da evin saydığn her neresiyse oraya götür."

Eğr Drizzt, daha fazla küçük düşe karşsında Roddy'nin teslim olacağnı sanıyorduysa, yanılıyordu. Öfkeli bir nara atarak Roddy, dümdüz saldırmaya başadı, Drizzt'i gömmek için, omuzu öndeydi.

Drizzt, silahlarının sapını, Roddy'nin öne eğk kafasına vurdu ve ardından kendini havaya fırlatarak, Roddy'nin sırtına getiren bir dönüşyaptı. Ödül avcısı yere sertçe kapaklanmışı ama hızla dizlerinin üstüne kalktı, Drizzt arkasını döndüğ sırada bir kama çıkarmışve fırlatmışı.

Bu gümüşrenkli parıltıyı Drizzt son anda görerek, kılıcıyla vurdu ve kamayı savurdu. Bunu bir başa kama izledi, ve ardından bir tane daha, ve her defasında Roddy, dikkati başa yöne çekilmişdrowa bir adım daha yaklaşyordu.

"Numaralarını öğeniyorum, drow," dedi Roddy, şytani bir gülümseme ile. İi genişadım onu hızla Drizzt'e yaklaşırmışı ve Kanatıcı bir kez daha dalış geçti.

Drizzt yana yatıp yuvarlandı ve birkaç ayak ötede ayağ kalktı. Roddy'nin kendine güveninin devamı Drizzt'i rahatsız etmişi; ödül avcısına, pek çok adamı yere devirebilecek vuruşar yapmışı, bu iri adamın daha ne kadar hasara dayanabileceğni merak ediyordu. Bu düşnce Drizzt'e inkar edilemez gerçeğ, Roddy'ye palalarının kabzalarının dışndaki yerleri ile de vurması gerekebileceğ gerçeğni göstermişi.

Bir kez daha Kanatıcı yandan yaklaşı. Bu sefer, Drizzt eğlmedi. Baltanın oluşurduğ yarım dairenin içine girdi ve bir silahıyla bunu bloke ederek, Roddy'nin önünü, diğriyle vurabilecek şkilde açık bıraktı. Sağan gelen üç hamle Roddy'nin gözlerinden birini kapatmışı, ama ödül avcısı sırıtarak hücum etti, Drizzt'i tutarak, bu hafif dövüşüyü yere çarpmışı.

Vicdanının kendine ihanet ettiğni anlayan Drizzt, kıvrıldı ve vurmaya başadı. Bu denli yakınlıkta, Roddy'nin gücüyle baş çıkamazdı, ve hareketlerine gelen kısıtlama, hız avantajını yok ediyordu. Roddy yukarıdaki konumunu korudu ve bir elini Kanatıcıyı yere indirmek için harekete geçirdi.

l

Aldığ tek uyarı köpeğnden gelen havlamaydı, ama bu bile panterin saldırısından kurtulmaya yetmemişi. Guenhwyvar, Roddy'yi Drizzt'in tepesinden fırlattı, ve onu yere kapaklandırdı. İi adam gene de aklını toparlamayı başrmış yanından geçip giderken Guenhwyvaı/ın yanına saldırmışı.

İatçı köpek saldırıyordu, ama Guenhwyvar kendine geldi, Roddy'nin bulunduğ yerden sekerek, onu ileriye uzaklaşırdı.

Roddy, Drizzt'e döndüğnde, takip edemediğ ve karşlamaya fırsat bulamadığ sert bir rüzgar gibi vahşce ve hızla hareket eden, pala darbeleriyle karşlaşı. Pantere yapılan saldırıyı görmüşü, lavanta renkli gözleri artık uzlaşa işretleri vermiyordu. Roddy'nin yüzüne önce kabzalardan biri çarptı, bunu diğr kılıcın yan tarafı takip etti. Tek bir hamleymişgibi görünen bir dizi hareket içinde önce karnına, ardından ise göğüne ve kasıklarına birer tekme indi. Mantıktan uzak olan Roddy, tüm bunları hırlamayla karşladı, ama öfkeli drow devam ediyordu. Palalardan biri baltanın başnın altını tutmuşu, Roddy, bir kez daha Drizzt'i yere yapışırma düşncesiyle öne atıldı.

Ama daha önce, Drizzt'in ikinci silahı vurmuş Roddy'nin kolunun ön tarafını yarmışı. Kanatıcı yere düşrken ödül avcısı, yaralı kolunu tutarak geri çekildi.

Drizzt yavaşamadı. Hızla atılış, Roddy'yi hazırlıksız yakalamışve bunu izleyen pek çok tekme ve yumruk, adamı sersemlemişbir hale getirmişi. Drizzt, havaya sıçradı ve iki ayağyla birden, Roddy'nin çenesine inerek, onu yere devirdi. Buna karşn Roddy, hâlâ silkinip ayağ kalkmaya çalışyordu, ama bu kez ödül avcısı gırtlağnın iki yanında duran palaların kenarlarını hissetmişi.

"Sana gitmeni söylemişim," dedi Drizzt ciddi bir şkilde, kılıçlarını bir santim bile hareket ettirmeyerek, soğk demiri derinlemesine hissetmesini sağıyordu.

"Öldür beni," dedi Roddy sakince, rakibinde bir zayıflık hissederek, "eğr buna cesaretin varsa!"

Drizzt bir an tereddüt etti, ama sert bakış yumuşmamışı. "Yoluna git," dedi çıkarabildiğ en sakin sesle, kendisini bekleyen sınavı beklerken ne kadar sakin olabilirse.

Roddy, kendisine güldü. "Öldür beni, kara derili şytan!" dedi kükrercesine, bir yolunu bulup kalkmışı ama hâlâ dizlerinin üzerindeydi. "Öldür beni, ya da seni yakalayacağm! Bundan şp^he etme, drow. Gerekirse seni dünyanın her köşsinde ve her taşn altında ararım!"

/ Drizzt'in rengi solmuş destek için Guenhwyvar'a bakıyordu. V "Öldür beni!" diye bağrdı Roddy, histerinin eşğndeydi. Drizzt'in bileklerini yakaladı ve kendine çekti. Adamın boynunun kenarlarında bir çizgi şklinde parlak renkli kan belirdi. "Köpeğmi öldürdüğn gibi beni de öldür!"

Dehşte düşn Drizzt geri çekilmeye çalışyordu, ama Roddy'nin kavrayış demir gibiydi.

"Buna cesaretin yok mu?" dedi yüksek sesle. "O halde sana yardım edeyim!" Drizzt'in karş koymasına rağen, adam, bileklerini hızla çevirerek, çizgileri derinleşirdi, eğr bu delirmişadam acı duyuyorduysa bile, yenilmez gülüş bunu belli etmiyordu.

Drizzt'in üzerine karmaşk duygular hücum ediyordu. İtikam değl de daha çok aptalca bir öfke ile, o anda Roddy'yi öldürmek istiyordu, ama bunu yapamayacağnı biliyordu. Drizzt'in bildiğ kadarıyla Roddy'nin tek suçu, aranmadığ halde kendisini takip etmesiydi ve bu neden sayılmazdı. Tüm değr verdikleri için, Drizzt'in bir insanın hayatına saygı duyması gerekirdi, bu Roddy McGristle gibi sefil biri olsa bile.

"Öldür beni!" diye bağrdı Roddy tekrar tekrar, drowun tiksintisinden garip bir haz alıyordu.

"Hayır!" diye bağrdı Drizzt, ödül avcısının sesini kesecek yüksek bir sesle, Roddy'nin yüzüne. Titremesini engelleyemeyecek kadar öfkeliydi. Drizzt, Roddy'nin çılgın bağrışarına devam edip etmeyeceğni görmeyi beklemedi. Roddy'nin çenesine dizi ile vurdu, bileklerini Roddy'nin elinden kurtararak, silahlarının sapını birbiri ardına ödül avcısının şkaklarına vurdu.

Roddy'nin gözü kaydı, ama inatla vuruşara direnerek, kendinden geçmiyordu. Drizzt, ona vurmaya devam ederek en sonunda yere yıktı, kendi hareketleri ve ödül avcısının devam eden karş koyusu karşsında dehşte düşüşü.

Öfkesi yatışığnda, titreyen ve lavanta renkli gözlerinden yaşar inen Drizzt, iri adamın tepesinde doğuldu. "Köpeğ buradan uzaklara götür!" diye bağrdı Guenhwyvar'a. Ardından dehşt içinde, elindeki kanlı kılıçları yere bırakıp eğlerek, Roddy'nin ölmediğnden emin oldu.

Kendine geldiğnde Roddy, sarı köpeğni yanı başnda bulmuşu. Gece hızla yaklaşyordu, rüzgar ise yeniden esmeye başamışı. Baş ve kolu ağıyordu, ama acıyı aklından attı, artık Drizzt'in kendini öldürme gücünü bulamayacağnı bildiğnden, avına devam etmek istiyordu. Köpeğ vakit kaybetmeden güneye doğu giden kokuyu tanımışı, hemen yola çıktılar. Roddy'nin sinirleri yalnızca bir kaya duvarının etrafını dönüp de kendini bekleyen kızıl bıyıklı bir cüce ve bir kız çocuğnu gördüğnde birazcık gerildi.

"Kızıma dokunmamalıydın, McGristle," dedi Bruenor hemen. "Kızıma hiç dokunmamalıydın."

"O, drowla işirliğ yapıyor!" diye karş çıktı Roddy. "Katil drowa benim geldiğmi haber verdi!"

"Drizzt, bir katil değl!" diye bağrdı Cattibrie, cevap olarak. "O çiftçileri asla öldürmedi! Diyor ki, bunu yalnızca, başaları onu yakalamanda sana yardım etsin diye söylüyormuşun!" Cattibrie aniden, babasına drowla görüşüğnü itiraf etmişolduğnu farketti. Cattibrie, Bruenor'u gördüğnde, ona yalnızca kendisine olan kaba davranışnı anlatmışı.

"Ona gittin," dedi Bruenor, açıkça yaralanmışı. "Bana yalan söyledin ve drowa gittin. Bana yapmayacağnı söylemişin..."

Bruenor'un kederli sözleri Cattibrie'yi derinden sarsmışı, ama inandıklarına sarıldı. Bruenor kendisini, dürüst biri olarak yetişirmişi, ama o aynı zamanda doğu bildiklerine karş dürüstlüğ de içeriyordu. "Bir keresinde bana herkese bir şns verilir demişin," dedi Cattibrie sitemle. "Bana herkesin farklı olduğnu, ve ne iseler o şkilde görülmeleri gerektiğni söylemişin. Drizzt'i gördüm ve içindeki gerçeğ de, bunu söylüyorum. O bir katil değl! Ve o" -Suçlayarak parmağyla McGristle'ı işret ediyordu- "bir yalancı! Kendi yalanımdan dolayı gurur duymuyorum, ama Drizzt'in bunun tarafından yakalanmasına izin veremem!"

Bruenor, bir an için kelimelerini düşndü, ardından bir kolunu etrafına dolayarak onu sıkıca sardı. Kızının yalanı hâlâ ortadaydı fakat, cüce kızının, inandığ şy için ayakta durması, onu gururlandırmışı. Gerçekte Bruenor buraya madenlerde gezindiğni sandığ Cattibrie'ye bakmak için değl, drowu bulmaya gelmişi. Remorhazla olan dövüşnü her gözden geçirişnde, Bruenor, Drizzt'in oraya kendisiyle savaşaya değl de yardım etmeye geldiğne daha çok ikna oluyordu. Bu yakın zamanda gelişn olaylarla, şpheye pek az yer kalmışı.

"Drizzt geldi ve beni, şndan kurtardı," diye devam etti Cattibrie. "Beni kurtardı."

"Drow onun aklını karışırmış" dedi, Bruenor'un kendine karş tavır 'aldığnı farkeden ve bu tehlikeli cüce ile savaşak istemeyen Roddy. "O katil itin teki diyorum, eğr ölü bir adam konuşbilse Bartholemevv Thistledown da öyle derdi!"

"Bah!" dedi Bruenor, öfke ile. "Kızımı tanımıyorsun, yoksa ona yalancı demeden evvel daha iyi düşnürdün. Ve sana söyledim, McGristle, kızımın sarsılmasını istemiyorum! Artık vadimden çekip gitmen gerektiğni düşnüyorum. Bana kalırsa ş anda gitmelisin."

Roddy hırladı ve tabi, dağadamıyla cücenin arasında sıçrayan ve dişerini Bruenor'a gösteren köpek de. Bruenor, ilgisizce omuz silkti, ve yaratığ hırlayarak onu daha da kışırttı.

Köpek cücenin bileğne yapışı ve Bruenor vakit kaybetmeden ağının üzerine ağr çizmesini koyarak alt çenesini yere yapışırdı. "Ve kokan köpeğni de yanına al!" diye kükredi, fakat köpeğn etli vücuduna hayranlık duyan Bruenor, bu aksi yaratık için başa şyler düşnüyordu.

"Nereye dilersem oraya giderim, cüce!" diye karş çıktı Roddy. "Drowumu bulacağm, ve drow eğr senin vadindeyse, ben de oradayım!"

Bruenor, adamın sesindeki öfkeyi fark etmişi, ve Roddy'nin yüzündeki morlukları ve kolundaki yarayı farketti. "Drow senden kaçmış" dedi cüce, kahkahası Roddy'yi derinden yaralamışı.

"Uzun sürmeyecek," diye söz verdi Roddy. "Ve hiçbir cüce yolumda durmayacak!"

"Madenlere geri dön," dedi Bruenor, Cattibrie'ye. "Diğrlerine yemeğ biraz gecikebileceğmi söyle." Bruenor'un omzundaki balta aşğ inmişi.

"Onu hakla," diye mırıldandı Cattibrie sessizce, babasının yeteneklerinden biraz bile şphe duymuyordu. Bruenor'u başığnın üzerinden öptü ve mutlulukla uzaklaşı. Babası ona inanmışı; dünyadaki hiçbir şy yanlışolamazdı.

Kısa bir süre sonra Roddy McGristle ve üç bacaklı köpeğ vadiyi terkediyorlardı. Roddy, Drizzt'te bir zayıflık görmüşü ve ona kar•i sı galip gelebileceğni düşnüyordu, oysa Bruenor Battlehammer'da böyle bir zayıflık yoktu. Bruenor, Roddy'yi yere serdiğnde -ki bu fazla uzun sürmemişi- Roddy, eğr cüceye kendini öldürmesini söylese, Bruenor'un mutlulukla bunu yerine getireceğnden kuşu duymamışı.

On-Kasaba'ya son bir kez bakmak için çıktığ güney tepesinde, Drizzt, ödül avcısına ait olduğnu sandığ arabanın vadiden ayrıldığnı görüyordu. Ne olduğnu anlayamadan, ama Roddy'nin bir değşm geçirdiğne inanarak, Drizzt, toparlamışolduğ eşalarına baktı ve bir sonraki durağnın neresi olması gerektiğni düşndü.

Drizzt, kasabanın yanmakta olan ışklarını, karışk duygularla izliyordu. Bu tepede defalarca bulunmuş evini bulduğnu düşnerek, çevresindekilerle büyülenmişi. Bu manzara şmdi ne kadar da farklıydı! McGristle'ın varlığ ona, kendisinin dışanmışbiri olduğnu ve hep de öyle kalacağnı hatırlatmışı.

"Drizzit," diye mırıldandı kendi kendine, gerçekten de lanetleyici bir kelimeydi. O anda, Drizzt, bir ev bulabileceğne inanmıyordu, kalbinde bir drow olmayan birinin ne yeryüzünde ne de Karanlıkaltı'nda bir yeri olduğna da. Drizzt'in kalbinde hep sızıntılı olan umut, artık tamamen uçmuşu.

"Bu yere, Bruenor Yükseltisi denir," dedi Drizzt'in arkasından sert bir ses. Kaçmayı düşnerek arkasını döndü, ama kızıl sakallı cüce, kaçıp gidemeyeceğ kadar yakındı. Dişerini gösteren Guenhwyvar, drowun yanına koşurdu.

"Hayvanını uzak tut, elf," dedi Bruenor. "Eğr bir kedi de köpek kadar kötü tada sahipse, hiç istemem!"

"Benim yerim, burası," diye devam etti cüce," ben ki Bruenor'um ve burası da Bruenor Yükseltisi!"

"Burada herhangi bir işret görmedim," diye yanıtladı Drizzt sakince, ş anda daha da uzayacakmışgibi görünen uzun yolculuğ sırasında sabrı tükenmişi. "Şmdi biliyorum, ve burayı terkedeceğm. Emin ol cüce. Geri dönmeyeceğm."

Bruenor, hem sessizlik sağamak hem de drowun gidişni önlemek için elini havaya kaldırdı. "Sadece bir kaya yığnı," dedi, bu Bruenor'un dilemişolduğ en büyük özürdü. "Bunu kendi adım gibi adlandırdım, ama bu onu kendimin yapar mı? Sadece lanet olası bir kaya yığnı!"

Drizzt, cücenin bu beklenmedik konuşası karşsında kafasını eğişi.

"Hiçbir şy göründüğ gibi değl, drow!" diye açıkladı Bruenor. "Hiçbir^şy! Bildiğnin peşnden gitmek istersin, bilirsin değl mi? Ama sonra bildiğnin, bildiğn sandığn şy olmadığnı farkedersin! Bir köpeğn tadının iyi olacağnı düşndüm -iyi gibi görünüyordu- ama şmdi her hareketimde, midem bana lanetler yağırıyor!"

Köpekten açılan bu ikinci konu, Roddy McGristle'ın ayrılmasıyla ilgili açıklamalar getirmişi. "Onu sen yolladın," dedi Drizzt, vadiden çıkan yola işret ederek. "McGristle'ı peşmden uzaklaşırdın."

Bruenor onu duymamış bile, ve kesinlikle her ne olursa olsun bu açık kalpli davranış kabulenmeyecekti. "İsanlara hiç güvenmedim," dedi ardından. "Bir şyin ne hakkında olduğnu bilemezsin ve bulduğnda, çoğnlukla artık onu tamir etmek için çok geçtir! Ama diğrleri hakkında hep kesin düşncelerim vardı. Sonuçta bir elf, elftir, gnome ise bir gnome. Orklar ise şphesiz aptal ve çirkindir. Bunlardan birini hiç başa şkilde görmedim, ve onlardan da pek azını tanıdım!" Bruenor baltasını sıvazladı, Drizzt ne demek istediğni kaçırmamışı.

"Drowlar hakkında da düşncelerim buydu," diye devam etti Bruenor. "Hiç karşlaşadım... istemedim. Kim isterdi ki? Drowlar kötüdür, zalimdir, bana babam öyle dedi, babamın babası da, ve bana söyleyen herkes." Batıda, Maer Duldon üzerindeki Termalaine'in ışklarına baktı ve bir taş tekmeledi. "Şmdi bir drowun vadimde dolandığnı duyuyorum, peki kral ne yapsın? Ve ardından kızım ona gidiyor!" Bruenor'un gözlerini bir alev kapladı ama, Drizzt'e bakar bakmaz, sanki utançla dindi. "Yüzüme karş yalan söylüyor -daha önce- hiç bunu yapmamışı, ve eğr akıllıysa bir daha da yapmaz!"

"Bu onun hatası değldi," diye söze başadı Drizzt, ama Bruenor, konuyu tamamen kapatmak için elini salladı.

"Bildiğmi gerçekten bildiğmi düşnüyordum," diye devam etti Bruenor, kısa bir sessizliğn ardından, sesi neredeyse kederliydi. "Dünyanın ne olduğnu kesinlikle anlamışım. Kendi deliğnde yaşdığnda kolay olur bu."

Drizzt'e, drowun lavanta rengi gözlerinin derinliğndeki kısık ışltıya baktı. "Bruenor Yükseltisi mi?" dedi cüce bir omuz silkisi ile. "Bir kaya yığnına ad vermenin anlamı ne, drow? Ne olduğnu bildiğmi ve bir köpeğn tadının güzel olduğnu sanıyordum."

Bruenor bir eliyle karnını ovdu ve kaşarını çattı. "O halde buraya sadece taşyığnı de ve burada senden fazla hak iddia edemem! Drizzt Yükseltisi'ni ve beni tekmelemişolursun!"

"Yapamam," diye yanıtladı Drizzt, sessizce. "İtesem bile bunu yapabileceğmi düşnemiyorum!"

"Ne istersen adlandır!" diye bağrdı Bruenor, aniden öfkelenmişi. "Ve bir köpeğ inek olarak adlandır... bu onun tadını değşirmez!" Bruenor ellerini öfke ile havaya kaldırmış arkasını dönmüş sert adımlarla ilerliyor ve her adımında homurdanıyordu.

"Ve kızıma göz kulak olasın," diye Bruenor'un hırıltısını duydu Drizzt. "Yetiler ve solucanlarla dolu bu dağ adım atacak kadar ork kafalıysa! Seni sorumlu tuttuğma emin..." gerisi Bruenor bir dönüşe ilerlemeye başadığnda havada kaybolmuşu.

Drizzt, bu karışk konuşanın tam anlamını çözememişi ama Bruenor'un konuşasının sıralı olmasına ihtiyacı yoktu. Guenhwywar'ın da birdenbire muhteşm görünen panoramik manzaradan aynı şyleri hissettiğni ümit ederek, üzerine elini koydu. Cücenin söylediklerini toparlayan Drizzt artık, Bruenor Yükseltisi'nde defalarca ışkların hayata geçmesini izleyebileceğni biliyordu. Bir bölümünü kesinlikle anlamlandırabilmişi Drizzt, uzun yıllardır duymayı beklediğ kelimeleri: Eve hoşgeldin.


Bitiş
Tüm diyarlardaki ırklar arasında, hiçbirinin insanlardan daha akıl karışırıcı ya da aklı karışışdeğldir. Mooshie, Tanrıların, dışrdaki varlıklar değl de, kalbimizde yatanların vücuda geliş oldukları konusunda beni ikna etmişi. Eğr bu doğuysa, o halde sayıları pek çok olan, değşk grupların çeştli Tanrıları -ki hepsi de farklı davranışarı temsil ediyorlarbu ırk hakkında pek çok şyi ortaya koyuyorlar.

Eğr bir buçukluğ, elfe ya da cüceye yaklaşrsanız, ya da iyi veya kötü diğr ırklara, aşğ yukarı ne beklemeniz gerektiğni bilirsiniz. Tabi bazı istisnalar vardır; kendimi hararetle bu şkilde tanınılıyorum! Ama bir cücenin sert ama adil olması beklenir, ve açık lıavadansa bir mağrayı tercih edecek bir elfe hiç rastlamadım. Fakat bir insanın seçimi, kendine aittir... kendisi bunda karar kılabilirse.

İi ve kötü kavramları içinde, insan ırkı çok dikkatle yargılanmalıdır. Korkunç insan kiralık katillerle dövüşüm, kendi güçlerine, yoluna çıkan herkesi yok edecek kadar kendini kaptırmışinsan büyücülere tanık oldum, ve kendi ırkının daha az şnslı olan kesiminden beslenen, diğr insanların, erkek, kadın ve hatta çocukların çamurlu yerlerde açlıkla mücadele ettiğ ve öldüğ yerlerde, krallara layık şkilde yaşyan insanların bulunduğ şhirler gördüm. Ama onurları yargılanamayacak, kısa hayatları içinde diyarlar için yaptıkları iyiliklerin, önlerinde yarım bin yıl kadar süre bulunan elfler ve cücelerinkinden daha ağr basan, Cattibrie, Mooshie ve Tennalaine'li Wulfgar gibi insanlar tanıdım.

Gerçekten de akıl karışırıcı bir ırk, ve dünyanın kaderi gün geçtikçe onların her yere ulaşn ellerine geçiyor. Bu nazik bir denge oluşurabilir ama kesinlikle renksiz olmayacaktır. İsanlar, karakter çeştliliğne tüm diğr varlıklardan daha fazla sahipler; onlarınki kendi ırklarına karş -endiş ettirici sıklıkta- savaşaçabilen tek "iyi" ırk.

Yeryüzü elfleri, sona dair umutlara sahipler. Onlar ki en uzun zamandır yaşyorlar ve pek çok yüzyılın doğşna tanık olmuşar, insan ırkının iyilikle olgunlaşcağna, içlerindeki kötülüğn hiçliğ ulaşrak, dünyayı geride kalanlara bırakacağna inanıyorlar.

Doğuğm şhirde, kötülüğn koyduğ engelleri, daha fazla güç elde etmek için dahi olsa bile daha yüksek değrler elde etme yolunda beceriksizliklerini ve kendini yok etmenin varlığnı gördüm. İu351 e bu yüzden ben de insanlar ve dolayısıyla diyarlar için umut besliyorum. Çok çeştli olmalarından dolayı insanların en yumuşk huyluları, yanlışolduğnu öğendikleri şyler için birbirleriyle uyumsuzluğ düşbiliyorlar.

Kendi hayatta kalışm, yaşmda üstün bir amaç olduğ inancıyla mümkün oldu; ilkelerin kendilerine verilen ve kendilerinden elde edilen ödüller oluşyla. O halde, geleceğ ümitsizlikle değl, bunun yerine hem düşncemle hem de kararlılığmla, bu yüksek yere ulaşbileceğm umuduyla bakıyorum.

İu351 te, hatırlayabildiğm ve paylaşak istediğm kadarıyla bu benim hikayem. Benimki, engeller ve izlerle dolu bir yoldu, ve ancak şmdi, aradan bunca zaman geçmesinden sonra dürüstçe aktarabiliyorum.

Geride kalan o günlere hiçbir zaman bakıp da gülmeyeceğm; bedeli, aradan neşnin sızabilmesi için çok fazlaydı. Buna karşn, Zaknafein'i, Belıuar'ı, Mooshie'yi ve geride bıraktığm tüm dostlarımı sıkça düşnüyorum.

Aynı şkilde, karşlaşışolduğm pek çok düşanı da, kılıcımın sona erdirdiğ pek çok hayatı da merak ettim. Hayatım, vahş bir dünyanın içinde, bana ve değr verdiklerime karş pek çok düşan bulunan vahş bir süreçti. Palalarımın hassas kesiş ve savaşaki başrılarımla ödüllendirilmişim ve şnu kabul etmeliyim ki pek çok kere bu zorlukla kazanılmışbecerilerden dolayı gururlanmak için kendime izin verdim.

Ne zaman kendimi heyecandan arındırsam ve her şyi daha enine boyuna düşnsem, herşyin daha farklı gelişbileceğne yanıyorum. Masoj Hun'ett'i, öldürdüğm tek drowu hatırlamak bana acı veriyor; dövüş başatan oydu ve hiç şphe yok ki eğr daha güçlü olmasaydım o beni öldürürdü: kaderin yazıldığ o günkü davranışmın arkasında durabiliyorum, ama onun gerektirdikleriyle hiçbir zaman rahat olamayacağm. Kılıçtan daha iyi bir yöntem olmalı.

Tehlikelerle bu denli dolu, neredeyse her yolun her köşsinde arkların ve trolların bittiğ dünyada, savaşbilen kiş çoğnlukla bir kahraman olarak adlandırılıyor ve cömert alkışar kazanıyor. Bence "kahraman" yakışırmasında, kol gücü ve savaşaki başrılardan çok daha fazlası olmalıdır. Mooshie, gerçek anlamıyla bir kahramandı, çünkü kendi zorluklarını yenebildi, çünkü sayıca üstünlüğ karş bir kez bile gözlerini kırpmadı ama en önemlisi tamamıyla belirlenmişilkeler ışğnda hareket etti. Başna buyruk bir droıvu arkadaşkabul eden, eli olmayan derinlik gnomeu

Belıvar Dissengulp için daha azı söylenebilir mi? Ya da arkadaşarının hayatını tehlikeye sokmaktansa, kendi hayatını feda eden Clacker için?

Aynı şkilde, savaşarzusu üzerinde bir ilkeye sahip olduğ için Buzyeli Vadi'li Wulfgar'ı da bir kahraman olarak adlandırıyorum. Wulfgar, kendi vahş çocukluğnda edindiğ yanlışalgılamalarını yok edip, dünyayı, potansiyel hakimiyetler yerine bir umut yeri olarak görmeyi başrmışı. Ve Bruenor, Wulfgar'a bu önemli dersi veren cüce, tüm diyarlardaki diğr krallar kadar, kral olmaya hak kazanmışbiri. İsanlarının değr verdiğ tüm özellikler? sahip ve onlar da Bruenor'u mutluluk içinde hayatlarıyla savunur, ve son nefeslerinde dahi onun için şrkılar söylerler. En sonunda, annemi, Saygıdeğr Malicei reddedecek gücü bulduğnda babam da bir kahraman olmuşu. Hayatının büyük bölümünde kimliğ ve ilkeleri için savaşarım kaybeden Zaknafein, en sonunda kazanmışı.

Fakat bu savaşılardan hiç biri, On-Kasaba'ya ilk geldiğmde tanıdığm genç bir kızı geçemez. Tanıdığm tüm kişler arasında, hiç kimse Cattibrie'den daha fazla onur ve ahlak kavramlarına bağı kalmadı. Pek çok savaşgörmüşolmasına karşn gene de gözleri masumiyetle parlıyor, ve gülümsemesi ise bozulmadı. O müzik gibi duyulan sesinde bozuk bir ton, bir şphe duyulduğnda, bu dünya için kederli bir gün olacak.

Beni sıklıkla bir kahraman olarak nitelendiren kişler yalnızca savaşaki becerilerimden bahsedip, kılıçlarımı idare eden ilkeleri gözardı ediyorlar. Kendi yakışırdıkları bu adı, kendi mutlulukları için kabulleniyorum. Cattibrie, beni bu şkilde adlandırdığnda, o zaman, kılıç tutan kolumla değl de yüreğmle yargılandığmı anlayıp, mutluluğ bürüneceğm; işe o zaman bana yakışırılan bu adın yerini bulduğnu anlayacağm.

İu351 te hikayem bitiyor... bunu demeye cesaretim var mı? Ş anda dostumun, Mithril Salonunun kralının yanında rahatlıkla oturuyorum, ve her şy sessiz, huzurlu ve refah dolu. Gerçekten de bu droıv yerini ve yurdunu buldu. Ama gencim, bunu unutmamalıyım. Geride kalan her yılın on katı kadarı önümde uzanıyor olabilir. Ş anki tüm memnuniyetime karşn, dünya, bir korucunun ilkelerine ve bununla birlikte silahlarına bağı kalmasını gerektirecek kadar tehlikelerle dolu.

Hikayemin tam olarak anlatıldığna inanmaya cesaret edebilir miyim? Sanmıyorum.

Drizzt Do'Urden

SON...

0 yorum:

Yorum Gönder